Birinci mesele çözülmedikçe...

13 Aralık 2013

Bir olay olana kadar, sanki sorun ortadan kalkmış gibi, ilgi alanımızın dışına çıkmış gibi davranıyoruz. Sonra bir şeyler oluyor. Tekrar hatırlıyoruz, ama sadece bu sorunla yaşaması gerekenler “yine atlattık” deyip meseleden uzakta bir konum alıyor.Kürt meselesinde, adına çözüm süreci ya da barış süreci diyelim, “ebedi kardeşlik projesi” diyelim, bir gel-git hâlinde yaşamaya, nihai çözüme mesafeli bir durumda yaşamaya da alışıyoruz.Bu mesele Türkiye’nin birinci meselesidir, çözüme kadar birinci mesele olmaya devam edecektir. Ülkenin en önemli meselesinin ekonomi, ona bağlı sorunlar, işsizlik vs. olduğunu düşünenler artık herhâlde öğrendiler ki, bu mesele bitmeden ciddi bir atılımı gerçekleştirmek son derece zordur.Türkiye’nin dış politikada kuvvetli ve etkili olmasını isteyenler herhâlde öğrenmişlerdir ki, sırtında “iç savaş kamburu” olan bir ülke dış ilişkilerinde her zaman yaralı olacaktır.Bu kadar yaklaşmışken!İsteyen istediği sorunlar üzerine istediği tahlilleri yapsın, gelip dayanacağı nokta, yolların tıkandığı nokta hep aynıdır.Yüksekova’da mezarların tahrip edilmesine tepkiler sırasında yine insanlar öldü, genel tavır “neyse atlattık” oldu.Bir grup silahlı kişi yol kesti, önce kendilerinin PKK’lı olduğunu iyice gösterdiler sonra 4 asker kaçırdılar. Yine yürekler ağızlara geldi, sonra askerler bırakılınca bir kez daha “bunu da atlattık“ diye derin bir nefes alındı ve duruldu.Türkiye’nin birinci meselesinde, 90 yıl sonra çözüme, demokratik çözüme ilk kez bu kadar yaklaşmışken, kenarda bekleme hâllerini açıklamak kolay değil.Her gün genç insanların cenazelerinin geldiği günlere dönülmesini isteyen var mı? Var. Onlar “bu siyasi iktidar çözecekse, varsın çözülmesin” diyor, kin ve nefret dünyasında yaşamayı tercih ediyorlar.Varlıklarını, küçük-büyük iktidar alanlarını, eski kanlı günlere dönüş ile koruyacaklarına inanmış kuvvetler, kendi kendilerine yenilmeyecekler, barış süreci ilerledikçe büyük nehrin dışına düşecekler.Türkiye’nin birinci, en önemli, temel, tartışılmaz meselesi belliyse siyasetin nereye odaklanması gerektiği de bellidir. Artık gecikmelerin daha maliyetli olacağı bir döneme girildiğinin bilinci siyasetin tepesine hâkim olmak zorundadır.

Devamını Oku

Biri kazanacak

12 Aralık 2013

Biz siyasette de futbol maçı gibi net sonuçlar isteriz, bekleriz. Ama siyasi kavgalarda süre yoktur, sınır yoktur, sonuçlar bayağı sonra belli olur.AKP ile Gülen cemaati arasındaki çatışma, dershane düzenlemesinde bir “hafifletme” yapılmasına rağmen devam ediyor. Demek ki, dershane meselesi tek mesele değilmiş.Fethullah Gülen’in son beyanlarında “devletle, iktidarla kavgamız yok” demesine rağmen, bu beyanın hemen öncesinde karşılıklı saydırmalar hız kesmemişti. Gülen’in son açıklamasında, kendilerinin “örgüt” olarak nitelenmesini bir suçlama gibi alarak reddetmesi de dikkat çekicidir.AKP tarafının kanaatinde bir değişiklik olmadı. AKP, cemaatin, Tayyip Erdoğan’ı devirme koalisyonu içinde yer aldığına inanıyor. Bunun için 28 Şubat’a kadar gidiliyor, cemaatin bu dönemde “dik durmadığı” iddia ediliyor, sonra iyice yakına gelinerek Gezi olaylarında cemaatin yine “kalkışmanın içinde yer aldığı” söyleniyor.Cemaate yönelik eleştiriler arasında, barış sürecini desteklememek hatta zaman zaman “köstek olmak” da var...Mantıksız görünse de...Cemaat de, AKP’nin devlet içinde güç olmasıyla birlikte kendilerine yönelik icraatlara giriştiğine, 2004 MGK kararları sonrasında da kendilerinin “bitirilmek” istendiğine, bunun için fişlemeler yapıldığına, dershanelerin kapatılmasının da bunun parçası olduğuna inanıyor.Türkiye üç önemli seçimi arka arkaya yaşayacak. Böyle bir seçim sürecinde, siyasi kuvvetlerin kendi taraflarını daha güçlendirmek istemesi, ittifakları bozmamaya, hatta yeni ittifaklar aramaya çalışması doğaldır.Bu koşullarda, kavganın zamanlamasına bakıldığında doğal bir “siyasi mantık” bulmak zorlaşıyor. Gülen cemaatinin oy etkinliği yüzde 1 diye hesaplansa bile, bu süreçte yüzde 1 dahi azımsanacak bir oran olmadığı gibi medya etkinlikleri de sonuçta bir siyasi güç anlamına gelir.Bu çatışmadan kimin kazanarak çıkacağı söylenemez, ama şu andaki veriler çatışmanın durmayacağını, belki daha da tırmanacağını gösteriyor, eğer taraflardan birisi, en tepeden sert ve kararlı bir nokta koymazsa.

Devamını Oku

Restorasyon

11 Aralık 2013

Her alanda sert çatışmaların yaşandığı bir döneme girdik ve bu dönemde çatışmaların tarafları bütün silahlarını kullanmaktan çekinmeyecek.Bu dönemin ucunda kendi varlık nedenlerinin de sona erebileceğini düşününler, belden aşağı belden yukarı demeden ellerindeki her kozu ileri sürecek.Önümüzdeki ilk seçim için büyük hesap, 11 yıldır sürekli artan AKP oylarının iniş eğilimine geçmesinin sağlanmasıdır. Yerel seçimlerde AKP’nin şu anda CHP ve BDP’nin elindeki bazı belediyeleri alması ihtimali yüksektir, ama AKP’yi “sallama” planı İstanbul üzerine kuruluyor.İstanbul seçiminde CHP’nin başarılı olması üzerine kurulu bir iktidarı elde etme stratejisi üretilmiştir. Buna göre İstanbul’u kaybederse, AKP’nin genel oy oranı da düşecek ve iktidarı değiştirmek için “genel yüklenme” başlayacaktır.Büyük hesap burada başlıyor. Hesap tutar mı tutmaz mı? Sorunun cevabını vermek için henüz erken olduğu söylense bile bu stratejinin başarıya ulaşabilmesi için toplumun geniş kesimlerini tedirgin edecek bir “istikrarsızlaştırma” faaliyeti de muhtemeldir.Demokratikleşmenin ve barış sürecinin önemiBu faaliyetlerin içine kasetler de girer, Güneydoğu’daki son provokasyonlar da girer, daha büyük provokasyonlar da girer, girebilir. Tedirginliği artan toplumun, barış sürecinden umudunu kesmesini ve “AKP artık yönetemiyor” demeye başlamasını sağlamak söz konusu stratejinin ana eksenidir.Cumhurbaşkanı seçimi ve sonrasında AKP’nin yeniden yapılanmasında yaşanabilecek sarsıntılar da bu stratejinin önemli unsurlarındandır.Topluma “restorasyon”, eskiye dönüş eğiliminin başladığı duygusunu vermek bunun için önemlidir. Bunun için Mustafa Balbay ile ilgili Anayasa Mahkemesi kararı hukuki bir sakatlığın düzeltilmesi bağlamında değil, “çıkıyoruz dönüyoruz, diğer hesapları da göreceğiz” havası içinde sunuluyor.Büyük “restorasyon” projesinin en önemli ayağı kuşkusuz barış sürecine kesin bir nokta konulmasıdır. Bunun anlamı yine insanların ölmesi, ülkenin yine bir savaş alanı olması ve demokrasiden biraz daha uzaklaşmadır.Bu stratejinin akamete uğraması için önce yerel seçimde AKP oylarının artmasını yeterli bulanlar olabilir. AKP’nin siyaset üreticilerinden bazıları, mevcut çatışmalardaki konumlanmaların da AKP’ye yarayacağını, en azından kendi taraflarının “konsolide” olacağını düşünüyor olabilirler.Çatışma alanları artar ve sertleşirken, “restorasyon” planlarının karşısındaki en büyük dayanağın hâlâ demokratikleşme ve barış sürecine destek olduğu görülürse arabayı engebeli yollara sokmanın yanlışlığı da görülebilir.

Devamını Oku

Yasal dayanak

9 Aralık 2013

Arka arkaya iki kuvvetli provokasyon yapıldı. Yüksekova’daki mezar gerilimi sürerken, dört askerin kaçırılması çok daha ağır bir durum yaratabilirdi, neyse ki askerler kısa sürede bırakıldı.Barış sürecinin sona ermesini isteyen “kuvvetler”in neler yapabilecekleri konusunda sürekli uyarılar dile getiriliyor, ama bu uyarılara rağmen tertiplere düşmemek de her zaman mümkün olmuyor.Yüksekova’da iki kişinin ölümüyle sonuçlanan mezarlara saldırı olayı her yanıyla tipik bir tertip kokusu taşıyor. İddia PKK’lıların yattığı mezarlara uzun namlulu silahlarla ateş açıldığı şeklindedir ve olay duyulur duyulmaz gençler sokaklara çıkmış, polisle çatışmış, sonuçta iki genç insan ölmüştür.İçişleri Bakanı böyle bir saldırı olmadığını söylüyor, ama saldırı olsa da olmasa da “sonuç” alınmıştır. Benzer olaylar biraz daha sıklaşırsa barış sürecinin ağır yaralar alacağı hesaplarını yapanların hevesi de artmıştır.12 Eylül öncesinde de, “Aleviler camiye bomba attı” ve aynı anda “Sünniler cemevini yaktı” söylentilerini ortaya atanlar kendileri için hayli başarılı sonuçlar elde etmiş, binlerce insanın birbirini kırmasına yol açabilmişlerdi.Herkes için güvenceDört askerin kaçırılması olayı da tuhaf. Bir kış günü yolda araçları durduran siyahlı PKK’lılar “propaganda” yapıyor, sonra iki araçta askerler olduğunu anlayınca onları kaçırıp araçları yakıyorlar. Araç durdurup “propaganda yapmak” ne akla hizmettir, dört askere rastlamak ne tesadüftür...Neyse ki bu olay kimse zarar görmeden bitti.Barış sürecinde bazı tereddüt ve güven kırılmaları ortaya çıktıkça “yasal dayanak” fikri ve önerisi önem kazanıyor.İnisiyatif kullanmakta tereddüt edilmesini, bir taraftan MİT Müsteşarı’na yönelik “operasyon”a bağlamanın bir mantığı vardır. O “operasyon”un Başbakan’a kadar uzatılmasının amaçlandığı ve hedefin barış sürecini sıfırlamak olduğu iddialarının da mantığı vardır.Yasal dayanak fikri daha önce, özellikle dağdan inme ve silahların çıkarılmasıyla ilgili olarak gündeme geldiğinde rağbet görmemişti. Ama şimdi farklı bir aşamaya gelindi ve bu aşamada Hükümetin daha net inisiyatif kullanmasına daha çok ihtiyaç olacaktır. İyi düşünülmüş bir yasal çerçeve içinde hareket etmek herkes için güvencedir.

Devamını Oku

81 ilin manzarası

8 Aralık 2013

Yerel seçimlere dört aydan az bir süre kala AKP adaylarının tamamına yakını açıklandı, MHP de adaylarını açıklıyor. CHP’de ve HDP-BDP’de henüz bir hareket yok.İstanbul’da çeşitli açık kapalı toplantılarda görünen Mustafa Sarıgül iddialı aday konuşmaları yapıyor, ancak hâlâ aday adayı olmuş değil. Son söylediği, perşembe günü adaylığını açıklayacağı. Ancak aday adaylığını açıklayabilir ama Sarıgül perşembeye adaylık randevusu verdiğine göre doğrudan adaylığının ilan edilmesini bekliyor.AKP adaylarının büyük ölçüde belli olması üzerine birkaç kamuoyu araştırması açıklandı. Bunları bir arada ele alıp tasnif edince ortaya şöyle bir manzara çıkıyor:81 ilin 52’sinde AKP, 8’inde CHP, 7’sinde BDP, 3’ünde MHP “favori”. 11 şehirde AKP diğer üç parti ile başa baş gibi.Buradan bir türetmeye gidersek AKP’nin “tavanı” 63 il oluyor ki bu, her bakımdan büyük ilerleme anlamına gelir.CHP’nin “tavanı” 14 şehir, MHP’nin “tavanı” 6 şehir, BDP’nin tavanı da 10 şehir olarak görünüyor. CHP ile BDP’nin seçim sonucunda eşit sayıda şehir belediyesi kazanması ihtimali de vardır, MHP’nin iki belediyeye düşmesi ihtimali de vardır.CHP’nin siyasi hedefi...Bunlar şu andaki veriler üzerinden yapılabilecek olan sayısal tahliller. Seçim yaklaştıkça iktidarda olan siyasi partiye yönelişin artması yerel seçimlerde çok görülmüş bir durumdur. Her şehirde somut vaatte bulunma ve inandırıcı olma şansı her zaman iktidar partisinin lehine bir dalga yaratır.Ancak şu anda yine ana eğilimler, AKP ve AKP karşıtlığı üzerinden oluşuyor. Ciddi bir kimseden “eski günlerdeki gibi eve su taşımaya razıyım yeter ki AKP gitsin” cümlesini duyduğunuzda “karşıtlık” kelimesi daha bir içerik kazanıyor.“AKP’ye kızan, Erdoğan’a kızan bize oy verecek” inancının getirdiği rahatlık içinde görünen CHP’liler yukarıdaki sayıları nesnel olarak yorumlarlarsa, kendi koydukları hedefin ne kadar küçük olduğunu da görebileceklerdir.Ana manzara aşağı yukarı belli olunca da siyasi hedef CHP için “İzmir’i korumak, İstanbul’u almak”tan ibarettir.

Devamını Oku

Bu garabetler nasıl sızdı?

6 Aralık 2013

Demokratikleşme paketinin ana hatları açıklandığında, değişikliklerin bir kısmının yasalar, bir kısmının da yönetmelik, tüzük, kararname gibi araçlar yoluyla yapılacağı bildirilmişti. Yetkililerin o günlerdeki açıklamalarında ayrıca başka “iyileştirmeler” olabileceği vaadi de vardı.Paketin, yasa değişiklikleriyle ilgili bir kısmı Hükümet tarafından Meclis Başkanlığı’na verildi. İlk açıklamalardan anlaşıldığına göre “vaatlerin” bazıları bu yasa değişikliklerinin içinde yer alıyor. Ama birkaç madde var ki, insan “bunlar bu şekilde böyle bir pakete nasıl sızdı” diye sormaktan kendisini alamıyor.Birinci garabet, ayrımcılığı ve nefret suçlarını önleme maddesinin bizzat kendisinde ayrımcılık olması.Nefret suçları içine “cinsel” ve “etnik” ayrımcılık alınmamış.Hukukçuların açık bir tespiti var: Böyle bir yasa, en büyük ayrımcılık ve nefret suçu alanlarını serbest bırakmak anlamına gelir.Düzeltmek mümkünBir örnekle devam edelim. Birisine “Pis Türk” dersen en ağır cezayı alırsın, birisine “pis Alman” dersen hiçbir ceza almazsın. Böyle bir ayırımcılığın gündelik ırkçılığın, faşizmin yolunu açacağını görmek için biraz tarih bilgisi yeterlidir.Cinsellikle ilgili aşağılama ve nefret suçlarının dışarıda bırakılmasının ne anlama geldiğini herkes anlayabilir. Buradaki insani ayıbı da herkes anlayabilir.Pakete sızan garabetlerden biri de kitle eylemleriyle ilgili maddeler. Bu maddeler özetle şunu diyor: Kamusal herhangi bir alanda herhangi bir protesto gösterisi yapılamaz, işgal hâlinde cezalar beş yıla kadar çıkar.Basit bir hukukçu tepkisi: İşgalin tanımı nedir, eylem on beş dakika sürerse işgal sayılmaz, on beş dakikadan fazlası mı işgal sayılır? Aynı minvalde istenildiği kadar soru üretilir.Bu maddelerin “Gezi travması” sonucu olduğunu düşünmek için çok neden var. Ama bu travma, böyle tedbirler düşünüldükçe daha da artar, üstelik yeni Gezi’lere de çanak tutar. Bunu anlatmaya devam etmek gerekiyor, bir noktaya takılıp kalmak gibi bir ruh hâliyle yürümenin anlamsızlığını da anlatmaktan bıkmamak gerekiyor.Paket Meclis Başkanlığı’na henüz verilmiş olduğuna göre, adındaki “demokratikleşme” kelimesini zedelemeyecek düzeltmeler yapmak mümkündür.

Devamını Oku

Yirmi yıl geçse de

5 Aralık 2013

Hrant Dink cinayeti davasında, avukatların bütün çabalarına rağmen olayın sıkıştırılmak istendiği “arkadaş grubu icraatı” tezi tümüyle çökmüş durumda. Sanıklardan biri konuşmaya karar verdi.Bu sanık bir ara tahliye oldu, sonra kaçak durumuna düştü ve koskoca Türkiye’de Mehmet Ali Ağca ile karşılaştı. Bunun rastlantı olduğuna inanmak için algıda aşırı seçici olmak gerekiyor.Ağca anlaşılan Hrant Dink’i öldüren çetenin bu mensubuna, engin tecrübesiyle bazı öğütler verdi. Ama bu şahıs Ağca’yı dinlemiyor, konuşuyor.Hrant Dink cinayeti davasının karartılması için devlet ve yargı tarafından gösterilen yoğun çabaları da herkes artık biliyor. Ama dava bir türlü gerçek seyrine oturamıyor. İzlenmesi gereken deliller hâlâ görmezden geliniyor, ifade vermesi gereken kamu görevlilerine kimse dokunamıyor vesaire.Ama Türkiye eski Türkiye değil. Aradan yirmi yıl geçse de gerçekler ortaya çıkabiliyor...‘PKK uçakları!..’1994 yılında, üstelik yerel seçimlerin yapıldığı gün 38 köylünün uçaklarla bombalanıp öldürülmesinin gerçeği de ortaya çıktı. Önce PKK yaptı denilmişti, sonra havadan bombardıman olduğunun işaretleri ortaya çıkınca zamanın Başbakanı Tansu Çiller “PKK uçakları bombaladı” dedi, kimse “ne diyorsun” demedi.Dönemin Hava Kuvvetleri Komutanı yalan beyanda bulundu. Bu komutan emekli olduktan sonra, 28 Şubat’ta tanklar yürüdüğünde, “ucu göründü” beyanatıyla dikkati çekmişti. Aynı emekli komutan daha sonra Gülen cemaatinin okullarını gezmiş, çok beğendiğine ilişkin beyanatlar vermiş, 2002 genel seçiminde de AKP’den adaylığı konuşulmuştu.Bunlar hep o günlerde gazetelerde yer almış bilgiler, ama şurası da gerçek ki bunların üzerine giden olmadı.Yirmi yıl sonra 26 Mart 1994 günü ne olduğu ortaya çıktığına göre, bu olayın kahramanlarını izleyecek “araştırmacı gazeteciler” de çıkacaktır. O eski Hava Kuvvetleri Komutanı’nın nasıl ve ne amaçla AKP’ye getirildiğini de herhâlde o zaman hep birlikte öğreniriz.Aradan yirmi yıl geçse de, artık gerçekler ortaya çıkabiliyor. Dahası da çıkacak, Hrant Dink cinayetinin gerçek kompozisyonu da ortaya çıkacak ve vicdanlar ancak böyle temizlenecek.

Devamını Oku

AKP adaylarda öne geçti

4 Aralık 2013

AKP’nin büyük şehirlerdeki adaylarının tamamına yakını belli oldu. “Sürpriz” denebilecek isimler çok az, buna karşılık görevinde başarılı olarak bilinen önceki başkanların neredeyse tamamı tekrar aday.İstanbul’da Kadir Topbaş, Ankara’da Melih Gökçek son başkanlık dönemleri için yarışa önde giriyorlar.İstanbul’da yaşayanların Kadir Topbaş’ın başkanlığını hakkındaki görüşleri kamuoyu araştırmalarına “partisinin birkaç puan üstünde” olarak yansıyor.Ankara’da Melih Gökçek de “favori” durumunu kaybetmiş değil, Ankara’da yaşayanların Gökçek’in başkan olarak devam etmesine eğilimli oldukları da kamuoyu araştırmalarında görülüyor.İzmir için yarışAKP İzmir’e “kuvvetli” bir başkan adayı koyarken buradaki yarışın siyasi değil, şehrin iyi yönetilmesi üzerine bir yarış olmasına çalışacak.İzmir’de yakın dönemdeki bütün siyasi çatışmalar, AKP karşıtı dalganın büyümesine yol açmıştı. İzmir seçmeni, yaşadıkları şehrin sorunlarından çok AKP karşıtlığının gücüyle oy kullanma eğiliminde görünmesine rağmen şehre hizmet üzerine yürüyecek bir kampanyanın sonuç verebileceğine inananlar da az değil.Binali Yıldırım hep İzmir için yapacaklarını anlatırken henüz belli olmayan CHP’li rakibi sürekli siyaset konuşacak.CHP’de soru işaretleriCHP İstanbul, Ankara ve İzmir adaylarını belirleyemeyince AKP öne geçmiş oldu.İstanbul’da CHP yönetimi hâlen Mustafa Sarıgül konusunda bir karara varmış değil, Gürsel Tekin de adaylık ısrarından vazgeçmiş değil.Ankara ve İzmir için de öne çıkan bir isim olmaması, CHP içinde bu konuda bir çatışma ortamının ortaya çıkması yine CHP’ye zorluklar getirecek.Mustafa Sarıgül’ün bir yıl önce Amerika’da Fethullah Gülen ile görüşüp adaylığına destek istediği iddiası da CHP kulislerindeki son tartışma konusu oldu.AKP’nin yerel seçim kampanyasına önde girmesinin bazı sonuçları olacağına kuşku yok. Bunun oy hesaplarına nasıl yansıyacağını, bütün adaylar belli olduktan sonra yapılacak araştırmalarda göreceğiz.

Devamını Oku