“Kontrollü darbe” ağır bir suçlama

7 Nisan 2017

15 Temmuz günü ve gecesinde yaşanan her şeyin iddianamelere yansıdığını söylemek mümkün görünmüyor.Bu iddianamelerin kamuya yansıyan bölümlerinden “siyasi ayak” konusunda bir bilgilenme olmadığının üzerinde daha önce de durmuştuk.Darbe girişimine katıldığını kabul edenler de hangi siyasi amaçlarla bunu yaptıkları konusunda hiçbir şey söylemediler.15 Temmuz kalkışmasıyla ilgili soru işaretleri ve tartışmalar devam ederken CHP genel başkanının getirdiği “kontrollü darbe” iddiasına Hükümet ağır tepki gösterdi.“Kontrollü darbe” denildiği zaman “kontrol eden” tarafta Hükümet’in yer aldığı söylenmiş oluyor.İddia açık ve ciddi: 15 Temmuz günü darbeyi durdurma imkanı varken bu yapılmadı, sonraki siyasi faydalar hedeflenerek darbecilerin bir noktaya kadar gitmelerine izin verildi.“Kontrollü darbe” lafından anlaşılacak olan budur. Bu da halkın sokağa çıkmasının daha önceden planlandığı varsayımını da içermektedir.“Kontrollü darbe” tartışması ilk kez 19’uncu yüzyılın başında Fransa’da ortaya çıkmıştır. Karl Marx’ın “Louis Bonaparte’ın 18 Brumaire’i” kitabı bunu anlatır.Kılıçdaroğlu “kontrollü darbe” iddiasını dile getirirken Marx’ı okuyarak ve Louis Bonaparte’ın imparator olmasını hatırlayarak mı bu görüşe ulaştı, tabii ki bilemeyiz.Ama iddianın ciddiyeti dolayısıyla CHP genel başkanının daha çok açıklama yapma, bilgi ve kanıt gösterme mecburiyeti vardır.Mecburiyet vardır, çünkü silahlı askerler sokaklardayken halkın sokağa çıkması ve iki yüzden fazla insanın hayatını kaybetmiş olması da iddianın diğer vahim tarafıdır.2002 sonrasında çeşitli darbe hazırlıkları yapıldığını biliyoruz. Gülen Cemaati ve devletin darbe davalarını sulandırıp buharlaştırmış olmasına rağmen neyin ne olduğu ortadadır.Bunların üzerine bir de 15 Temmuz ve “kontrollü darbe” tartışmasının gelmiş olması temizlenmesi gereken alanı daha da genişletmiştir.Kılıçdaroğlu’nun iddiaları çok fazla açıklama ve kanıt gerektirmektedir, bunu da kamuoyu bekleyecektir.

Devamını Oku

Yap bi tahmin abine!

6 Nisan 2017

Böyle günler gazeteciler için oldukça sıkıntılıdır. Herkes aynı soru kağıdını gazetecinin burnuna uzatır: “Ne olacak?”“Ne konuda” diye karşı soru sorarak “aptala vurma” imkanı vardır, ama bu kibar bir tavır olmaz, soru sahibini kızdırır.“Valla bilemiyorum” diye lafa giren gazeteciye önce şüphe dolu bakışlar yönelir.“Biliyor ama beni adam yerine koyup söylemiyor” bakışları kafayı hedef almış silah gibi durur.“Aslında şu var, ama bir de bu var” gibi karmaşık tahlilleri de soru sahipleri yemezler.Onlar soruyu çok açık şekilde “ne olacak” diye sormuşlardır, “şu olacak” diye net bir cevap isterler.Bu sıkıntılı durumu izleyenler de “Kasmayı bırak yap abine bi tahmin” bakışıyla gazeteciyi ezmeye devam ederler.Gazeteci, “açık bir şey söyleyeyim de bu eziyetten kurtulayım” havasına girerse de fena halde yanılmıştır. Çünkü ne derse desin karşıdan ve çevreden çok kuvvetli itiraz sesleri yükselir.Gazeteci açıklama yapmaya çalıştıkça biraz daha boğulur ve son aşamada “ne biçim gazeteciymiş bu hiç bir şey bilmiyor” bakışları altında ezilir, erir.Bu kez, genel seçimlerdeki gibi dört partinin oy oranını tahmin etmek gibi ağır bir sorumluluk olmasa da, “evet mi hayır mı çıkacak” sorusuna cevap vermek daha kolay değil.Yine de referandum günü yaklaştıkça manzaranın daha netleşme ve bahislerin açılması ihtimali vardır.Şu andaki manzarayı evet ve hayır cephelerinin durumuyla ilgili özet kanaat isteyen varsa verilebilecek cevaplar belli.“Hayır cephesi” çok kuvvetli bir şekilde hayır çıkacağına inanmış vaziyette. HDP’liler de öyle, muhalif MHP’liler de öyle, CHP’liler de öyle, partilerin dışındaki demokrat çevreler de öyle.Hayır çıkacağına bu kadar kuvvetli inanıldığı zaman da evet çıkması durumunda nasıl bir hayal kırıklığı yaşanacağını da düşünmek gerekiyor.Evet cephesi de “vatan haini hayırcılar”dan “saygın hayırcılar”a geçerken hedefi yüksek tutsa da hayır durumunda çökmeyeceğini, iktidarı bırakmayacağını anlatmaya başladı.Tahmin bugünlük bu kadar.

Devamını Oku

'Saygın hayır'cılar

4 Nisan 2017

Cumhurbaşkanı Erdoğan, referandum kampanyasında vitesi değiştirdiğinin açık işaretini geçen hafta vermişti.Geçen haftaya kadar kampanyada önemli bir unsur olamayan "demokrasi vaadi"ni Erdoğan geçen hafta öne çıkardı.Erdoğan hafta sonunda Diyarbakır konuşmasında vitesi değiştirmekle kalmadı, büyük de bir viraj aldı.Son iki haftaya kadar kampanya en sert noktada yürüdü. Tekrar edilen açı da aynıydı: FETO hayır diyor, PKK hayır diyor, hayır demek vatana ihanettir.Bu hafta sonu patlayan cümleyle kampanyanın bütün teması değişmiş oldu: "Evet diyenler kadar hayır diyenler de saygındır..."Bu değişiklik Ak Partide bir uyum sıkıntısı çıkardı, bütün sözcüler, Başbakan Yıldırım dışında beklemeye geçti.Erdoğan'ın bu değişikliği Diyarbakır konuşmasında yapmış olmasının tabii ki güncel bir siyasi amacı vardır.Erdoğan, geçen bir buçuk yılın savaş ortamının, Kürt seçmeni Ak Parti'den uzaklaştırmış olma ihtimaline karşılık, geri çevirmeyi amaçlıyor.Bu makul bir siyasi hamledir, ama hem Kürt seçmen hem de bütün seçmen açısından ciddiye alınması gereken bir vaat içermektedir.Erdoğan'ın bu hamlesinin iki zıt yoruma yol açması da kaçınılmazdır.Birileri doğal olarak, Erdoğan'ın referandum sonucuyla ilgili olarak rahatladığını, bunun için bu hamleleri yaptığını düşünecektir. Bunu daha çok evet tarafında olanların düşünmesi de doğaldır.Hayır taralındakiler ise Erdoğan'ın yaptığı değişikliği, kaybetme ihtimalinin arttığını görmesine bağlayacaktır.Erdoğan çok kısa bir süre önce, referandum sonucu için yüzde 60 evet hedefi koymuştu. Bir haftada yüzde 60 hedefinden on puan geri gitmesinin de herhangi bir mantığı bulunmamaktadır.Sandığa iki haftadan az bir süre kala, "vatan hainleri" lafının çöpe atılarak yerine "saygın hayırcılar'Tn gelmesinin faydaları ortadadır.Sandığa gidiyoruz, savaşa gitmiyoruz, hayır demek de suç değildir evet de demek de suç değildir. Bu noktaya gelmemiz bile kolay olmadı.

Devamını Oku

Gitmesi gerekli değil, mecburi

3 Nisan 2017

CHP’nin “hayır” kampanyasını önemli kısmını ismini gizleyerek yapmak zorunda kalması iflas durumunun tekrarıdır.Ülkenin kaderiyle ilgili çok önemli bir halk oylamasına gidiliyor ve genel başkan ile birkaç sözcü dışında CHP adı hiç öne çıkarılmıyor.Ana muhalefet partisi, toplumdaki kuvvetli bir muhalif dalgayı kendi adıyla kucaklamaya, dalganın önüne geçmeye cesaret edemiyor.CHP genel başkanı kısa süre önce, referandumda hayır çıkarsa istifa etmesine herhangi bir gerek olmadığını söyledi.Belke genel başkanın siyaset mantığı çok farklı çalışıyordur, bu kadar başarısızlıktan sonra istifa etmediğime, koltuğumda oturabildiğime göre şimdi istifanın bir manası olmadığını düşünüyordur.Ana muhalefet partisi CHP’nin,ülkenin en önemli kriz dönemlerinden birini yaşadığı üç yıl içindeki performansı değil ana muhalefet, vasat bir parti görüntüsü bile vermedi.Yerel seçimde MHP ile mahçup bir işbirliği yaptı, tümüyle başarısız oldu.Cumhurbaşkanı seçiminde yine MHP ile ittifak yaptı, Ak Parti adayı Erdoğan’ın birinci turda seçilmesini sağladı.2015 Haziran seçiminde yerini korudu, ama Ak Parti’nin kaybından asla yararlanamadığı gibi, Erdoğan’ın erken seçim taktiğine bütün katkılarda bulundu. Ak Parti en büyük seçim başarılarından birine ulaşırken CHP’ye epeyce borçlandı.15 Temmuz’da ne olduğunu anlayana kadar dalgalandı durdu, Hükümetin istediği bütün pozisyonları aldı.Kürt sorunu, terör ve barış süreci ve Erdoğan’ın süreci bozmasıyla ilgili tavırlarındaki istikrarsızlık ve ilkesizlik halleri de unutulur gibi değil.16 Nisan ertesinde ister evet, ister hayır çıksın Türkiye eskisinden çok farklı olacak. Her durumda yeni ve önemli süreçler kendiliğinden ortaya çıkacak.CHP’nin bu süreçleri yönetme ve yönlendirme ehliyeti bulunmadığı için Ak Parti yine bu süreçlerin rakipsiz oyuncusu olmaya adaydır.İster evet ister hayır kazansın, kim ne bekliyorsa, kim ne umuyorsa gözü sadece Tayyip Erdoğan’da olacaktır.Referandum sürecinde bile etkili oyuncu olamayan CHP’nin 16 Nisan ertesinde bir ağırlığı olabilmesi için atacağı ilk adım da bellidir.

Devamını Oku

Kararsızlar beklemede

1 Nisan 2017

Referanduma iki hafta kala anketlerden çıkan net sonuç, kararsızların beklemeye devam ettiği görüntüsü.Yüzde 8-10 oranındaki kararsızların karar vermek için neyi beklediklerine dair muhtelif rivayetler var. Yaklaşık 5 milyonluk bu kitlenin şu ana kadar kendisine yapılan açıklamalarla tatmin olmadığı kesin.Bundan sonra da kararsızları evet ya da hayır pozisyonuna yönlendirecek olanın, referandumun içeriği olmadığını da söyleyebiliriz.Bu 5 milyon dolayındaki seçmenin kararsız olmaya devam etmeleri, yani sandığı gitmemeleri durumunda genel oranların evet aleyhine işleyeceğini herkes görebiliyor.Kararsızlar, her nedenle olursa olsun, Ak Parti hükümetlerinin politikaları, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın politikaları nedeniyle kararsız kaldılarsa evet demeye daha yakın oldukları da makul bir tespittir.Bu kitleden sandığa gitmeyen her seçmen, evet hanesinden bir oyu dışarı çıkarmış olacaktır. Bu miktar ne kadar artarsa evet tarafı o kadar zorlanacaktır.Buna karşılık bu kararsız seçmen sandığa gitmemesi durumunda ülkenin kaosa gitme ihtimalini yüksek görürse tercihi de kaçınılmaz olarak evet olacaktır.CHP, kararsız seçmeni kaos ile korkutmamak için, referandumda hayır çıksa da Erdoğan’ın istifasını istemeyeceklerini fazla bağırmadan söylemektedir.Eğer fazla bağırırlarsa, hayırcı seçmen, “iktidarı göndermeyeceksek neden bu kadar uğraştık” diye soracaktır. Bu çelişkili durum hayır tarafını önümüzdeki iki hafta içinde bayağı yoracaktır.5 milyon kararsızın, Erdoğan’ın “yetkili cumhurbaşkanı” olması konusunda tereddütleri vardır, ama Erdoğan’ın eve gitmesini istediklerine dair herhangi bir işaret yoktur. Bunu da “ya kaos çıkarsa” korkusuyla bir araya getirdiğimiz zaman kararsızların çözülme hattının evet olduğunu tekrar edebiliriz.Bu arada, Avrupa ile girilen çatışma havasının sandığa yansımasıyla ilgili bir bilgi bulgu olmadığını da aktaralım.

Devamını Oku

Gerçek bir “oh”, Suriye’den çıkıyoruz

31 Mart 2017

Haberi, Milli Güvenlik Kurulu toplantısı ertesinde Başbakan verdi: “Amaçlarına ulaşmış olan Fırat Kalkanı Harekatı sona ermiştir.”Ne gerekçeyle çıkmış olursak olalım, askerimizin Suriye’den çıkması iyi haberdir.Bu harekatın başarısıyla ilgili olarak, Suriye’nin köy ve kasabalarının hangilerinin önemli olduğunu da öğrenmek gerekmiyor.“Amacına ulaşmıştır” deniliyorsa öyledir, harekatın bitmesi de çok iyi bir haberdir.Suriye meselesi Ankara’nın Şam yönetiminin değişmesi hedefini koyması ve ilan etmesiyle başladı.Son aşamada ise Ankara, Rus ve İran yönetimleriyle yaptığı toplantılar ertesinde bu hedefi gündeminden çıkardı.Bu noktada dikkat etmemiz gereken gelişme, Türkiye toprağında büyük terör eylemlerinin yılbaşı gecesinden bu yana durmuş olmasıdır.Bu kanlı terör eylemleri “resmen” DEAŞ veya PKK veya ikisinin ortak icraatı olarak ilan edildi. Bu üçüncü ihtimale kim ne kadar inandı bilinmez, ama halen Ankara’nın ESAD’ı gündemden çıkarması ile Türkiye’deki terör eylemlerinin durmasının eşzamanlılığına dikkat çeken de görünmedi.Eğer Ankara, yüzlerce vatandaşımızın canını alan bu terör eylemlerinden Suriye yönetimini sorumlu tutsaydı, bunun başka karşılıklarının olması gerekirdi. Bu karşılıkların verilebilmesi için de Özgür Suriye Ordusu adı verilen yapının yeterli olacağı bayağı kuşkuludur.Ankara’nın bütün tepkilerine rağmen, Suriye’de yeni bir yapılanma ortaya çıkarken PKK’nın uzantısı olduğunu kimsenin inkar etmediği PYD-YPG ile birlikte çalışma konusunda Amerika da Rusya da geri adım atmadı. Suriye krizinin içine gömülmenin Ortadoğu bataklığına gömülme tehlikesini büyüttüğünü Ankara’nın şahinlerinin de kabul etmiş olması önemlidir.“Fetih” edebiyatının da haritaya bile bakmayanları heyecanlandırması her zaman mümkündür. Ama bunun üzerine bir siyaset kurma imkansızlığını da bir kez daha görmüş olduk.Şu anda Suriye yükünü, sığınmacılar dışında sırtımızdan atmış bulunuyoruz. Temenni ve katkımız ise Suriye’de güvenli bir ortamın oluşması ve sığınmacıların ülkelerine dönmesinin sağlanması yönünde olacaktır.

Devamını Oku

Erdoğan vitesi değiştirdi

30 Mart 2017

Referandum kampanyaları hem içerik zayıflığı yaşar, hem seviye kaybederken Cumhurbaşkanı Erdoğan dün vitesi değiştirdi.Erdoğan’ın kampanyaya yeni bir açılım getiren, demokrasi açılımı getiren cümlesi şöyle:“16 Nisan’dan sonra hak ve özgürlüklerde daha ileri, daha güzel bir Türkiye göreceğiz.”Bu cümleyi demokrasi eksiklerinin itirafı olarak da görebiliriz, bunun önemi yok çünkü aslında eksiklerimizi hepimiz biliyoruz.Cumhurbaşkanı Erdoğan da eksikleri en iyi bilen siyasetçilerden biridir, 2002-2012 yıllarında gerçekleşen demokratik reformlar ve hamleler ortadadır.Kendimizi ve birbirimizi överek vakit geçirmek gibi kötü bir huyumuzu kenara bırakırsak, 16 Nisan ertesinde yapılması gereken tamiratların listesini de çok kolay çıkarabiliriz.Erdoğan 16 Nisan’dan sonraya dair önemli bir demokrasi vaadini ortaya çıkarırken, evet veya hayır ayırımı da yapmadı.Evet çıkarsa, isterse bir tek oy farkla olsun Erdoğan’ın siyasi gücü artacaktır ve her demokratik hamle dışarıdan da destek görecektir.Hayır çıkarsa, Erdoğan’ın siyasi gücünün yara almasına rağmen var olan halk desteğiyle politik revizyon gücüne sahip olmaya devam edecektir.Erdoğan’ın vites değişikliği, evet kampanyası yapan bütün Ak Parti kadroları için de önemli bir işarettir.Referandum öncesindeki dengeleri demokrasi hattına çekmenin Ak Parti açısından anlamının bir kısmını Kürtlerin oyları oluşturmaktadır.Demokrasi vaadinin öne çıkması Kürt seçmeni kuşkusuz etkiler, ama bunun oranını, sandığa nasıl yansıyacağını şu anda tahmin edemeyiz.Erdoğan’ın bu vites değişikliğini hangi noktaya kadar ilerleteceğini de tabii ki bilemeyiz.Siyasetin basit kurallarından biridir, bir hamlenin karşılığı görülürse o hamle devam ettirilir.Erdoğan’ın vites değişikliğinin devamını herhalde birkaç gün içinde görürüz. Kampanyanın demokrasi hattına çekilmesinin faydasını görmek için birkaç gün de beklemeye gerek yok. Demokrasi hattında tartışmak her zaman en büyük faydayı getirir.

Devamını Oku

Futbolcu peşinde esastan kaçış

28 Mart 2017

İki milli futbolcunun FETÖ’cü oldukları için Galatasaray kulübünden ihracı önemli bir dert oldu.Bu iki futbolcunun “FETÖ suçlusu” olarak Galatasaray kulübünden ihraç edilmesi istendi. Oysa bunlar yargılanmadı, suçlulukları kesinleşmedi, dolayısıyla kanun gözünde halen suçsuzlar.Galatasaray kulübünden suçluluğu kesinleşmemiş insanlara suçlu muamelesi yapmasını istemek de üzerinde durulması gereken bir konudur. Hem hukuk hem vicdanlar açısından.Hakan ile Arif, başarılı milli futbolcular oldukları zaman da Fethullah Gülen’in yanında duruyorlar, hatta futbol dünyasının az sayıda muhafazakar mensubu olarak epey takdir ve övgü görüyorlardı.Bu iki futbolcunun dini hassasiyetlerini bu kadar öne çıkarmalarını eleştirenlere de büyük bir koro saldırıyordu. Bu koronun içinde ve başında kimlerin olduğu da açık arşivlerde bulunuyor.Bu iki futbolcunun Cemaatçiliğiyle ilgili beyanlar, fotoğraf kareleri, destekler de arşivlerdedir, bulunması çok kolaydır.15 Temmuz’la birlikte Hakan ve Arif için yakalama kararı çıktı, mal varlıklarına el konuldu.Bu arada bol kepçe uygulanan müsadereler, devletin suçluluğu kesinleşmemiş vatandaşların mallarına mülklerine el koyma icraatları da ilerde epey baş ağrıtacaktır. Geçerli hukuk kuralına göre, bir malın mücadeleye tabi tutulması için o malın yasa dışı faaliyetler dolayısıyla elde edilmiş olması gerekir. Yani Hakan ve Arif’e Galatasaray ve milli takımda oynamaları için verilen paraların Cemaat ilişkisi dolayısıyla verilmiş olması gerekir.Bazı işadamlarının FETÖ bağlantıları dolayısıyla zengin oldukları kanıtlanabilir, gazetecilerin makul maaşları, futbolcuların maaş ve primleri için böyle iddiaları kanıtlamak aşırı zordur.Bu iki futbolcuyla bu kadar uğraşıyoruz, Cumhurbaşkanı bile konuya giriyor, ama bunun meselenin esasıyla hiç bir ilgisi olmadığını düşünmüyoruz.FETÖ’nün siyasi ayağı ve 15 Temmuz’un 1-2-3 numaralarının aranmasıyla ilgili olarak yeni açıklanan iddianamelerde de dişe dokunur bir şey bulunmuyor.15 Temmuz’un dört bir tarafını karanlıkta bırakırken Gülen Cemaati’nin ve darbe girişiminin sivil siyaset ayağıyla ilgili dört başı mamur bir soruşturma da henüz ufukta görünmüyor.Generallerin ilkokul öğretmenleri veya imamlardan talimat alarak darbeye kalkıştığını anlatan iddianamelerle hiç kimseye hiçbir şeyi inandıramayız.

Devamını Oku