Her seçim ertesinde tartışmaya başlarız “Halk hangi mesajları verdi” diye. Zaten durduğumuz noktayı değiştirmeden halka, seçmene bir şeyler yükleriz.Halkın ne istediği de mesajları da aslında hiç karmaşık değildir. Halk iyi yönetilmek ister. Halk huzur ister, savaş istemez. Halk ekonomiden payının artmasını ister, kısaca para ister.Halk, seçmen olarak sandık başına gittiğinde bu ana güdülerle gider. Bunlarda duygu azdır, mantık çoktur.1 Kasım’da sandığa gidenler de aynı şeyleri isteyerek ve bunları kimin yapabileceğine karar vermiş olarak oy kullandılar.Barış ve huzur sağlanacaksa bunu ancak Ak Parti yapar diye düşündüler. Ak Parti dışında ülkeyi yönetme kabiliyetine sahip olan başka bir siyasi güç olmadığına karar verdiler. Ekonomik gelişmeyi ancak Ak Parti’nin sağlayabileceğine inandılar.2012’den bu yana yaşadığımız bütün siyasi ve toplumsal gerilimlerin bertaraf edilmesi için yine Ak Parti’ye güvendiler.Türkiye’nin birikmiş sorunlarının herkes farkında ve hiç kimse bu sorunlar çözülmesin diye oy vermez, bunlar çözülsün ve huzura kavuşalım diye oy verir.Kimse savaş olsun, şehit cenazeleri gelsin, her gün birkaç haneye ateş düşsün diye oy vermez, şehit olmasın hiç bir haneye ateş düşmesin diye oy verir.Dört aylık bir sürede 4 milyondan fazla insan oyunu değiştirdiyse bunun için değiştirdi. Ve bu tercihiyle de Ak Parti’ye çok daha büyük sorumluluklar yükledi.1 Kasımla birlikte başlayan yeni dönemde, Ak Parti iktidarı “normale dönüş” yolunda attığı her adımda, kendisine oy verenlerin dışında da destek bulacaktır.2007 ve 2010 referandumlarında halk, askeri vesayete karşı da, demokrasi vaatleri için de aynı bilinç ve mantıkla oy kullanmıştır.Barış sürecini de aynı bilinç ve mantıkla desteklemiş ve “kabul edilemez” denilen bir çok olayı hoşgörüyle karşılamıştır.“Normale dönüş” önümüzdeki dönemin ana gündemi olacaktır. Bunun için de Ak Parti dışındaki partilerden de aynı bilinç ve sağduyu beklenecektir.Halkın “az duygu ve çok mantıkla” oy verdiğini görebilenlerin de bu dönemde siyasi bir gelecekleri olabilir.
1 Kasım sonucunun tartışılmaz bir özelliği var: Tayyip Erdoğan en büyük seçim başarısını kazanmıştır.7 Haziran bir seçim başarısızlığıydı, Ak Parti ilk kez katıldığı bir seçimden tek başına iktidar olarak çıkmamıştı. Ama ciddi bir farkla birinci partiydi.Erdoğan, 8 Haziran’dan itibaren erken seçim için çaba gösterdi, umutsuz koalisyonlara yol vermedi ve 1 Kasımda “istikrar”ın oylanmasını sağladı.7 Haziran’da çok önde olması eleştirilmişti, önemli ölçüde geri çekildi. HDP siyaseti eleştirilmişti, bu konudaki tonunu değiştirdi.Ak Parti’nin siyasi iktidar alternatifi olarak bir rakibi yoktu. Ama Tayyip Erdoğan ve Ak Parti karşısındaki 5 kuvveti birden yendi.Oyları donmuş, iki “kale”sini daha kaybetmiş olan CHP’yi yendi.Kürt meselesinin çözümüne karşı durmayı tek varlık nedeni yapmış olan MHP’yi yendi.Barış sürecinde kendisinden beklenen siyasetleri geliştiremeyen HDP’yi yendi.Erdoğan’ın yeminli düşmanı haline gelen, birçok siyasi operasyonunun taşeronluğunu yapmış olan Fethullah Gülen cemaatini yendi.Erdoğan karşıtlığını hayatının tek motivasyonu haline getirmiş olan, her meseleye sadece bu açıdan bakan herkesi yendi.Her iki oydan birini Ak Parti’ye veren seçmenin hangi mesajları verdiğini daha çok tartışacağız.Ama ilk mesajın siyasi istikrar olduğuna kuşku yoktur. Seçmen, ülkenin koalisyonla yönetilemeyeceğine, sorunları hiçbir koalisyonun çözemeyeceğine inanmıştır.Seçmen, Ak Parti dışında bir partinin de ülkeyi yönetmesinin mümkün olmadığını düşünmüştür.Bu inancın yaygınlığının kanıtı, Ak Parti’nin 81 ilin tümünde oylarını artırmış olmasıdır.Seçmen 7 Haziran’da daha çok “geri”ye bakarak oy kullanmıştı, ama 1 Kasım’da “ileri”ye bakarak oy kullandı.Seçmenin ileriye bakmasında Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun serinkanlı ve güven verici mesajlarının etkili olduğu da bellidir.Davutoğlu, çatışma ve gerilim vaat etmemiş, halkın genel beklentisine uygun temaları öne çıkarmıştır.Bu sandıktan çıkan birinci “sürpriz” Ak Parti’nin en yüksek oy miktarına ulaşmış olmasıdır. Bunu Ak Partililer dahi öngörmüyordu.MHP’nin ciddi bir oy kaybına uğrayacağını hemen herkes tahmin ediyordu. Ama MHP’den kaçan oylarının tümünün Ak Parti’ye gitmeyeceği, bir kısmının da CHP’ye gideceği tahmin ediliyordu, bu da olmadı.1 Kasım sonuçlarının Ak Parti politikalarında nasıl değişim veya değişimlere yol açabileceği yarının konusu.
Demokrasi sandıkla başlar, ama sandıkla bitmez. Sandığın üzerine inşa edilir.1 Kasım seçimlerinin “kader” seçimi olduğu sık sık söyleniyor. Doğrudur, çünkü 1 Kasım sandığının üzerine büyük bir inşa hamlesi gerekiyor.Bu hamleyi halk kimden ve nasıl beklediğini sandık yoluyla en açık şekilde gösterecek.“Normale dönüş”le ilgili bütün kaygı ve kuşkuları da halkın işaretlerinin gidermesini beklerken, şu andaki en karamsar senaryoların da hızla çöpe atılmasını sağlayacak hamleler gözlenecek.Normale dönüşe inancını kaybetmiş olanlar, kafaların ardından hiç eksilmeyen kabusları da ortaya çıkarmaya başladı.Bu kabuslardan biri “darbe” diğeri de zaman zaman kıyısına çok yaklaşılan “iç savaş” senaryolarıdır.Bugünün dünyasında ne “darbe” ne de “iç savaş”ın 30-40 yıl önce yaşananlara benzemesi de gerekmiyor.Ülkenin başına gelen son darbe, adına uygun yöntemler kullanılarak gerçekleşmiş bir “post-modern” darbeydi ama sonuçları değişmedi.Cumhuriyet tarihinin en uzun Kürt isyan hareketi halen devam ediyor ve bunun sona ermesini demokratik siyaset sağlamakta geciktikçe bunun daha kanlı bir “iç savaş”a dönüşmesinin tohumlarının atılmasını engellemekte zorlanmaya başladık.Bu zorlanma da kaçınılmaz olarak bazı akıllarda, “demokrasiye bir süre ara verme” fikrini yeşertecektir.2 Kasım gününün gündemi, sandıktan çıkan sonuç ne olursa olsun, bu sonuca uygun bir “normalleşme” siyasetinin öne çıkması olmak zorundadır.Bunda mutabakatı sağlamak, gereken hamleleri yapmak da tek parti iktidarı olursa onun, koalisyon olursa onların sorumluluğudur.Türk toplumu savaşlardan yorulduğunu, bıktığını ve normalleşme istediğini 7 Haziran’da da göstermişti. Ama siyasetin bunu doğru okuduğu da şüphelidir ki, 1 Kasım seçiminin ardından yeni bir seçim ihtimali üzerine yoklamalar başlamıştır.Seçim, uzlaşmanın başlangıcı değil savaş hallerinin devamı olduğu zaman da derde deva olması zordur.1 Kasım seçiminin de derde deva olması için 2 Kasım günü “normalleşme” hamlelerinin başlamasıyla mümkündür.Siyaset bunu göremezse, kendini işlevsiz hale getirir ve bunun hayattaki karşılığının ne olduğu bellidir.
Sandığa gitmeye 48 saat kala bir tek soru kaldı. Son yapılan iki araştırma da bu soruya iki farklı cevap veriyor.Konda’nın son araştırması “koalisyon” diyor, A-G’nin son araştırması ise tek başına Ak Parti iktidarı.Konda’ya göre, 7 Haziran’dan bu yana oyunu değiştiren seçmen sayısı yaklaşık 1 milyon, A-G’ye göre yaklaşık 2.5 milyon.Her ikisine göre de oy kaybeden esas olarak MHP olacak.Konda’nın araştırmasından çıkan sonuç ve 7 Haziran’a göre fark şöyle çıkıyor:Ak Parti yüzde 41.7 artı 0.63CHP yüzde 27.9 artı 2.97MHP yüzde 14.2 eksi 2.09HDP yüzde 13.8 artı 0.64A-G’nin bulduğu sonuçlar ve 7 Haziran’a göre farklar da şöyle:Ak Parti yüzde 47.2 artı 5.5CHP yüzde 25.3 artı 0.35MHP yüzde 13.5 eksi 2.79HDP yüzde 12.2 eksi 0.96Her iki araştırmanın hata payları dikkate alındığında, Konda’nın ulaştığı sonuçlardan da Ak Parti’nin tek başına iktidar olma ihtimali ortaya çıkmaktadır.İki araştırmayı ortalayarak bir mantık yürütme durumunda ise Ak Parti’nin çok az bir oy farkıyla da olsa tek parti iktidarına çok yakın olduğunu söyleyebiliriz.CHP’de ortaya çıkacak oy farkları da siyasi bir ağırlık yaratacak oranda değildir, bu parti yine esas olarak yerinde saymaktadır.MHP’deki gerileme ise “erime” aşamasına gelmemiştir ve baraj altında kalma sorununa uzak görünmektedir.HDP de esas olarak 7 Haziran’daki oylarını korumaktadır.Bu tespitleri etkileyecek olan yine yurt dışından gelecek oylardır. 7 Haziran’a göre yurt dışı seçmenin katılımı biraz daha artmıştır. Bu oylarda ana ağırlık Ak Parti’dedir, onu HDP izlemektedir.Yurt dışı oyların Ak Parti’nin tek başına iktidar olmasına önemli bir katkı sağlayacağı da söylenebilir.Diğer yandan da bu oylar sayesinde HDP milletvekili sayısı olarak MHP’nin üzerine geçecektir.Bunun siyasi anlamı büyüktür, Ak Parti ile CHP’nin koalisyon kurması ihtimalinde ana muhalefet partisi HDP olacaktır.Seçime katılım da eğer Konda’nın öngördüğü gibi yüzde 90’ın üzerine çıkarsa, 7 Haziran’da olduğu gibi küçük oy farklarıyla milletvekili sayılarının etkilenmesini de hesap etmek gerekiyor.
Ak Parti, 7 Haziran seçimine gidilirken tek başına iktidar olacağına emindi. Sadece Ak Parti değil, büyük çoğunluk da buna kesin gözüyle bakıyordu.1 Kasım seçimine günler kala Ak Parti tek başına iktidar olacağına emin değil. Bu da 13 yılın bir “ilk”i.Başbakan’ın “koalisyona muhtaç etmeyin” sözünün ne anlattığı belli. Bu söz bir de, Bülent Ecevit’in 1999 seçimi öncesinde “beni son kez başbakan yapın” demesini hatırlatıyor.Yalçın Akdoğan’ın “tek başına iktidar olmamıza ramak kaldı” sözü de iktidar partisindeki havayı yansıtıyor.Başbakan Davutoğlu da koalisyon mecburiyetinin ortaya çıkabileceğini düşünüyor ki, CHP’ye de MHP’ye de fazla yüklenmiyor.Yüklenme noktası, 7 Haziran seçimi öncesinde olduğu gibi esas olarak HDP’dir. Bu yüklenmenin dayanağı da yine HDP eşittir PKK kanaatidir.7 Haziran’da sabah akşam HDP eşittir PKK denilmesinin sonucu HDP’nin de ummadığı bir oy oranına yükselmesi oldu.1 Kasım’da eğer HDP oylarını korur veya daha artırırsa, çıkacak tabloya göre koalisyon ortağı adaylığına da yükselebilir. Herhalde Ak Parti kurmayları bunu hesaplıyorlardır.Ak Parti’nin tek başına iktidar olmaması halinde ortada kalacak olan koalisyon ihtimalleri yine iki tanedir.MHP’nin baraj altında kalma durumunda, Ak Parti zaten tek başına iktidarı garantileyeceği için CHP tek seçenek kalmayacaktır.MHP yönetimi, genel başkan Devlet Bahçeli 7 Haziran öncesi ve ertesinden farklı olarak Ak Parti ile koalisyon ihtimalini şu anda sıfırlamış değildir. Tekrarladığı “kırmızı çizgiler” yine bu koalisyonu çok zorlaştıracak koşullar olsa da en azından bu kez oyunda olma eğiliminde olduğunu göstermektedir.7 Haziran ertesinde, Ak Parti tabanının CHP’den çok daha ağırlıklı olarak MHP ile koalisyonu tercih ettiği görülmüştü. Ak Parti tabanının bu kararını değiştirmesi için de şu anda fazla bir sebep görülmüyor.CHP’deki görüntü de, sağlama bağlanmış koşullarla, Ak Parti ile koalisyon ihtimaline biraz daha yaklaşmış olduğudur.Sandığa dört gün kala, Ak Parti’nin tek başına iktidar ihtimaliyle koalisyon mecburiyetinin yüzde 50-50 olduğunu söylemek herhalde yanlış olmaz.
Ankara katliamının arkasından bütün ülke yeni bir bomba, büyük bir kıyım daha bekler hale geldi.Koca bir ülke, sade vatandaşından en tepesine kadar bomba, kıyım, katliam bekler hale geldiyse bunun ciddi ruhsal sonuçlarını da yaşar.Bu öyle bir hal ki, insanlar yeni bombanın yerini tartışıyor, şurada mı burada mı patlayacak diye konuşuyor.Emniyetten sızan haberlerle birlikte, ülkenin dört bir tarafında canlı bomba arıyoruz. Parti liderleri için suikast ihbarları da kamuoyuna aktarıldı.Ak Parti mitinglerini azalttı. CHP büyük toplantı yapmıyor. HDP bütün seçim faaliyetlerini durdurdu. MHP’de sadece genel başkanın birkaç toplantısı var.Bu “normal” bir ülke görüntüsü değildir, olağanüstü koşullar yaşayan bir ülke görüntüsüdür.Bunun yanına bütün davaları, soruşturmaları, gözaltıları, tutuklamaları, polis baskınlarını da eklediğimiz zaman “anormal” görüntü daha da korkutucu hale gelmektedir.“Normal” bir ülkede tabii ki etkili bir terör örgütü olmaz, ama bu kadar gözaltı, tutuklama da olmaz.Siyasetin, 78 milyona olabilecek tek anlamlı vaadi, bu ülkenin tekrar “normal” bir ülke durumuna dönmesi için elinden geleni yapmak ve vatandaşların bu çabaya katılmasını sağlamak olmak zorundadır.1 Kasım seçimi öncesinde bir bomba daha patlarsa, buna sevinecek çok odağın varlığı da “anormallik” halinin bir başka gerçeğidir.Ülkesinin yönetilemez hale gelmesinden memnun olan, her kan döküldüğünde sevinen odaklar ancak “anormal” koşullarda varlıklarını koruyabilir.1 Kasım seçim sonucuyla ilgili en büyük beklenti, ülkenin tekrar yönetilebilir duruna gelmesi, siyasetin olağanüstü hal koşullarından çıkmasıdır.1 Kasım sandığından Ak Parti’nin tek başına iktidarı da çıkabilir, koalisyon mecburiyeti de çıkabilir.Ama her durumda ülkenin normalleşmesi için gerçek ve samimi bir işbirliğine ihtiyaç olacaktır. Bunun için de hiç kimsenin, hiç bir siyasetin “itilmemesi” gerekir.Seçim sath-ı mailinde olmak, bugünkü koşullarda bir gerekçe olmaktan da çıkmıştır. Son beş günde yapılacak herhangi bir sert çıkışın özürü de kalmamıştır.
Sandığa gitmeye bir hafta kala seçmen eğilimleriyle ilgili bir çok sorunun cevabını bulmakta herkes zorlanıyor.Ak Parti’nin yine birinci parti olacağı bugünün en kolay tespitidir. 2002’de yüzde 38’le başlayan Ak Parti, 2011’de en yüksek noktası olan yüzde 50’ye çıkmıştı.Referandumlar ve cumhurbaşkanı seçimi de dikkate alındığında Ak Parti’nin tüm seçmenin üçte ikisine kadar ulaşabilen bir noktaya geldiğini tekrar edebiliriz.1 Kasım’da Ak Parti’de yeni bir gerileme yaşanması umudunu taşıyanlar da birinci parti olacağından kuşku duymuyor.HDP’den Ak Parti’ye oy dönüşü de beklenmediğine göre, 1 Kasım’ın kilitlerini çözecek parti olarak MHP kalıyor.MHP’nin bu seçimde bir baraj sorunu yaşaması ihtimali ise her gün biraz daha artmaktadır.Bahçeli’nin “her şeye hayır” politikasını MHP seçmeni sevmemiştir. Bu seçmenin en hassas olduğu konuda, Kürt meselesi ve terörle ilgili olarak Ak Parti’nin Temmuz’da yaptığı “dönüş”ün de bu seçmeni etkilemesi kaçınılmazdır.Koalisyonla da olsa iktidara gelmeyi reddeden bir siyasi partinin tabanını tutması kolay değildir. Seçmen bir şekilde iktidar ister, partisinin birinci oyuncular arasında olmasını ister.Bahçeli ise değil birinci oyuncu olmak, oyuncu olmayı bile reddeden hattını devam ettirmektedir.Seçim araştırmalarının hemen hepsinde MHP’deki erimeye dikkat çekilmiştir, ama bara sorunu yaşaması ihtimali ortaya konmamıştır.MHP yüzde 10 seçim barajını aşsa da oyunu koruyan ve artırma eğiliminde olan HDP’nin altına düşme ihtimaliyle karşı karşıyadır.7 Haziran’ın hemen ertesinde yapılan erken seçim analizlerinde üzerinde durulan, tercih değiştiren seçmen oranının düşük olacağı olgusunun da kesinlik kazandığını söyleyebiliriz.Ak Parti’nin tek başına iktidar olmak için istediği ek destek 1.5 milyon oy civarındadır ve bu 1.5 milyon oy ancak MHP’den gelebilir.Son haftada bu eğilimin devam etmesi ise MHP’yi baraj sorununa daha da yaklaştırabilir. Ve eğer MHP barajı aşamazsa şu anda sahip olduğu 79 milletvekilinin büyük çoğunluğu Ak Parti’ye geçecek ve Ak Parti 330 milletvekilini aşarak büyük bir seçim başarısı kazanmış olacaktır.
Yaşar abi, Fikret abi, şimdi de Çetin abi bu alemi terk etti. Dünyayı değiştirmeye, güzelleştirmeye ahdetmiş kuşaktan çok az isim kaldı.Önce sesini duyduk, Çetin abi olmadan çok sene önce, çocuk yaşlarda. “Dostlarım” diye başlayan radyo konuşmalarını anlamaya çalışarak dinledik.Ve 1965’te Türkiye İşçi Partisi’nin meşhur Beyazıt mitinginde, dünyanın değişeceğini, değişmek zorunda olduğunu anlatan Çetin Altan’ı gördük.Yeni bir dönemin başladığını haber veren o mitingin sembolü olarak o görüntüsü hafızalara kazındı.Sonra Meclis’e uğradığı saldırılar da, tutuklanmalar, hapisler de o günlerin kolay gelmeyeceğini anlattı.Hayat yürüdü, Çetin Altan sevgili Çetin abi olduğunda yine değişmedi. Coşkusuyla, dünyanın değişeceğine olan inancıyla, bu inancı her kelimede tekrarlama inadıyla yürüdü.Özgürdü, siyasi partiler onun coşkusuna dar geliyordu. Özgülüğünün tadını çıkara çıkara yazdı ve yaşadı.Beş dakika önce “sen başbakan olsan memleket kurtulur” dediği insana beş dakika sonra “sen ne cahilmişsin” diyecek kadar duygu ve coşku yüklü bir insanla ilgili anılar da uçsuz bucaksız olur.Gazetelerin köşelerinde yazdı, ama binlerce yazısı birer köşe yazısı olmadı. Onlar başka bir şeydi, birer “Çetin Altan yazısı”ydı.“Enseyi karartmayın” sözü, daha güzel günlere inancı yitirmemenin en güzel şiarı olarak aklımızda kalacak, sonra başka kuşaklara devrolacak.Güle güle Çetin abi, enseyi karartmak yok.Farklı bir anket sonucuYasak başlamadan önce yapılan son seçim araştırmalarının ortak tespiti MHP oylarındaki erime.Bu araştırmaların her birinde MHP oyları çoğunlukla Ak Parti’ye, kısmen de CHP’ye yönelmiş görünüyor.Konda’nın son araştırmasında ise farklı bir sonuç var. Konda da MHP’deki gerilemeyi tespit ediyor, HDP’de de ona yakın bir gerileme buluyor.MHP ve HDP’den hareket eden yüzde 4 dolayındaki oyların tümü CHP’ye yönelmiş görünüyor.Konda’ya göre Ak Parti’nin oy oranında 7 Haziran’a göre hiç bir değişiklik görünmüyor.Konda itibarlı bir araştırma kuruluşu olduğu için bulduğu oranların üzerinde durmak gerekiyor.