Son darbenin son davası

11 Mart 2013

28 Şubat davasının diğer darbe davalarından farkı, bu ‘post-modern’ darbenin icraata dökülmüş olması ve her şeyin kamuoyunun gözü önünde cereyan etmesi. 28 Şubat için suçlananlar yine diğer davaların aksine, iddianameye konu olan hiçbir şeyi inkâr etmiyor, bunları Milli Güvenlik Kurulu kararı gereğince yaptıklarını söylüyorlar.Şimdi müşteki-şikâyetçi konumunda gördüğümüz dönemin başbakanı Tansu Çiller’in de imzası bulunun MGK kararında vatandaşlara baskı yapılması, kişilerin hedef gösterilmesi, hükümeti istifaya zorlayacak faaliyetler, andıçlar, korkutmalar, bütün ülkenin fişlenmesi, yargıya talimat verilmesi gibi unsurlar bulunmuyordu.MGK’nın “tavsiye kararlarının” muhatabı olan hükümetin de Silahlı Kuvvetler’e verdiği bir talimat yoktu. Bütün bunlar yoktu ama “28 Şubat bin yıl sürecek” sözüyle anlatılan “bizim kurgumuz dışında kalan hiç kimse göz de açmayacak ağız da açmayacak” durumunu toplum kabullenmiş görünüyordu. Aslında kabullenmediğini bir süre sonra gösterdi.28 Şubat “süreci” aslında 1994 yerel seçimlerinde üç büyük ili Refah Partisi’nin kazanması üzerine başladı. Ne olduğunu anlamayanların başında, Susurluk tepkilerine “gulu gulu dansı” diyen, “kurşun atan kurşun yiyen” edebiyatına sığınan siyasiler geliyordu; faili meçhullere göz yuman siyasiler geliyordu. Bu siyasiler ateşin nereleri kavurduğunu anlayamadan direksiyonu teslim etti.28 Şubat, son darbenin davası olmak zorunda. 76’sı tutuklu 100 şüphelinin yargılanacağı dava son darbe davası olarak, bundan öncekilerde sıkıntı yaratmış bütün unsurlardan da temizlenmiş bir şekilde yürümek ve sonuçlanmak zorunda.Asker kişilerin sanık olduğu davalarda, “emir komuta” sisteminin mahkemelerce dikkate alınmadığı biliniyor. Sadece komutanın emrini yerine getirmiş olanların “asli fail” muamelesi görmesi ciddi bir sorundur. En tepedeki komutanlarla birlikte yargılanan bir askerin, mahkemede kendisini “sadece emri yerine getirdim” diyerek savunmasının güçlüğünü takdir edecek olan da yargıdır.Bu davaların artık bitmesi, hukuki ve vicdani bütün pürüzlerden temizlenerek bitmesi, askerin de bir daha tartışma konusu olmaması, demokratik gelişmeler için en kuvvetli dayanaklardan biri olacaktır.

Devamını Oku

Paketin eksiği

10 Mart 2013

Dördüncü Yargı Paketi adı verilen düzenlemelerin ilk hâlinde iki sorunun giderilmesi amaçlanıyordu. Paket önce Bakanlar Kurulu’ndan geri geldi, sonra beklenen düzenlemeler eklenmeden Meclis’e verildi.Bu düzenlemelerden biri, daha çok Ergenekon ve benzeri davalar dolayısıyla gündeme getirilen “uzun tutukluluk” sorununa ilişkindi. Türkiye’de yargının çalışma şeklini ve tutuklamalarla ilgili alışkanlıklarını, halkın bir kısmı Ergenekon davaları ve asker kişilerin tutuklanmaları üzerine öğrendi. Bugüne kadar halkın “bu kısmı” sade vatandaşların mağduriyetiyle pek ilgili olmadığı gibi, siyasi davalardaki mağduriyetlerle hiç ilgili değildi. Bu davalar sayesinde öğrendiler.Terör-şiddet tanımıSon yargı paketinden ikinci beklenti, “terör-şiddet” tanımının açık şekilde yapılmasıydı.Bu sorun, 80’lerde terörle mücadele kanununun hazırlanması sürecinin başından beri vardır. Kanundaki tanımın genişliği dolayısıyla hâlen sadece gazetecilik çalışmasından ibaret durumlardan basit siyasi faaliyetlere kadar, mevcut “terör” maddeleri uygulanabiliyor.Pankart açanlar, slogan atanlar herhangi bir terör örgütüyle bağlantısı açıkça kanıtlanmasa dahi “kanaat” üzerine “terörist” ithamıyla yargılanabiliyor, uzun süre hapiste kalabiliyor.Bu iki sorunun, diğer bağlantılı konuların ötesinde, medeni bir hukuk düzeninde çoktan düzeltilmiş olması gereken sorunlar olduğunu Adalet Bakanı da defalarca belirtti. Ancak beklenen düzeltme, Bakan Ergin’in yürüttüğü reform çalışmalarının dördüncüsünün de dışında kaldı.CHP’den katkı beklenirBu adımların atılmamasının ardında, hâlâ bir kesimin yapılanları “taviz” gibi görmesinin yattığı biliniyor. Medeni bir hukuk-yargı reformu iki siyasi-adli olayın çerçevesinde algılandığı için “tereddüt”ler devam ediyor.Dördüncü Yargı paketi Meclis’te; demek ki iki sorunun düzelmesi için önemli bir imkân henüz mevcut. Komisyonda ve genel kurulda eklemeler, çıkarmalar, düzeltmeler yapılabilir ki bunlarla ilgili olarak Adalet Bakanlığı’nın zaten çalışmaları vardır. Kuşkusuz CHP’den de bu medeni yargı düzenlemelerine açık katkıda bulunması beklenecektir.

Devamını Oku

‘Mühim’i ayırmak

6 Mart 2013

Doksan yıllık bir meseleyi çözmek için harekete geçmiş olanların, sürecin hiçbir pürüz olmadan ilerlemesini ve başarıya ulaşmasını istemeleri çok doğal.Mesele ne on yıllıktır ne otuz yıllık. Tam 90 yıllıktır. 1924’te Kürtlere verilen sözlerin tutulmamasıyla başlamıştır. Dil yasaklamaları, isim yasaklamaları, sürgünler, kurşuna dizmeler, idamlarla geçen bir 90 yılın ‘temizlenmesi’dir ‘çözüm’ denilen kelimenin anlamı.Varlıklarının bile inkâr edilmesinin, “kart-kurt” diyerek aşağılanmaların, ağır işkenceler, faili meçhul cinayetlerle sindirme çabalarının yarattığı travmaların tedavi edilmesidir “çözüm”ün anlamı.İlk kez...1925’te silahın ilk kez patlamasından bu yana, ilk kez silahların “tümüyle” susması için, ilk kez bu kadar kuvvetli bir şekilde yola çıkıldığını her an hatırlamak gerekiyor.Çözüm iradesinin başında duranlar, ilk kez toplumun geniş kesimini, silahların susabileceğine, buna demokrasinin de dâhil olacağına ikna etti.Hâlâ ikna olmayanlar vardır; bunların sürekli olarak ‘mühim’i geriye iterek, ‘mühim olmayanı’ öne çıkararak kafa karıştırma, tereddüt yaratma çabaları vardır. Ve bunların “kullanabilecekleri” malzemeler de hep olacaktır.Uludere oldu, Paris cinayetleri oldu, Oslo sızması oldu; bunlar çeşitli çevreler tarafından ‘gölgeleme’ malzemesi olarak kullanıldı, ama toplumdaki iradenin gücü hepsinin geçip gitmesini sağladı.Barış diliyle...İmralı görüşmesini kullanma girişimlerinin olması da doğal karşılanmalıdır.Bazı siyasiler hâlâ Başbakan’ı bizzat bu tartışma içinde tutmaya çalışıyor.Bu olayda basının hedef olması da aslında ‘çözüm karşıtı’ cepheye imkân yaratan bir ortam sağlamıştır. Tutanaklar dolayısıyla basına bu kadar sert yüklenmekle, daha sonra benzer durumlar için gazetecilerin cesaretlerinin kırılması sağlanmak isteniyorsa, bunu gerçekleştirmek kolay değildir.‘Mühim’i, sürecin özelliğine uygun olan bir barış diliyle önde tutmak, tereddütlere ve gerçek sabotajlara karşı ‘barış cephesinin’ en kuvvetli silahıdır.

Devamını Oku

Genel af meselesi

4 Mart 2013

Belli dönemlerde af söylentisi çıkar; çünkü o kadar çok af çıkmıştır ki, siyasilerin seçimlerin arifesinde oy hesaplarıyla af çıkarmasına alışılmıştır.Bu kez “af” kelimesi tekrar kendisini gösterirken iki değişik mesele daha öne çıkıyor.Birisi Ergenekon davaları dolayısıyla gündeme getirildi.Ergenekon, Balyoz gibi davalarla ilgili tartışmalar, bazıları haklı soru işaretleri, bu meselelerin içinden çıkılmaz bir hâl alması üzerine ve “kurular-yaşlar” sıkıntılarının giderilebilmesi için “af” ortaya atıldı. Konunun “siyasi” devamı olarak, bu alanda da bir “toplumsal barış” sağlanması için affın bir “siyasi araç” olarak kullanılabileceği de savunuldu. “Kemalistlerle barışmak” diye bir görüşü öne sürenler de oldu.Affı unutmaya zaman varTerör ve barış süreciyle ilgili olarak da “iki taraflı” bir af tartışması var. Bir “taraf” pişmanlık yasalarının işe yaramadığını, bu süreçte daha net bir düzenlemeye ihtiyaç olduğunu söylüyor. Esasında, dördüncü yargı paketine giremeyen “terör-şiddet” kavramlarıyla ilgili şu andaki keyfi ve haksız uygulamaları giderecek şekildeki düzenlemenin “vicdani” bir durum sağlayacağı da biliniyor.Afla ilgili bir başka tartışmanın, toplumdaki terörle ilgili duygusallıkları köpürtme amaçlı olduğunu görmemek mümkün değil. Hedef çok açık, “Hükümet af çıkararak bütün terörist ve katillerin hapisten kurtulmasına yol açacak” fikri yayılarak barış süreciyle ilgili kuşkuların artması sağlanmak isteniyor.Eski Genelkurmay Başkanı’nın, “aynı afla teröristlerle birlikte çıkacaksak biz hapiste kalırız” mesajını verdiğini hatırlayalım.Af konusu sürekli gündeme gelir, çünkü bugünkü hâliyle hukuk sisteminin “adaleti sağladığı”na inanç çok zayıftır.“Avukat tutma hâkim tut” deyişini yaratmış bir toplumun hukuk ve yargı sistemiyle ilgili algısı çok açıktır. Bu sistemin yarattığı adaletsizliklerin giderilmesi için de siyasi iradelerden medet ummak alışkanlık olagelmiştir. Af, genel af gibi meselelerin bu ülkenin gündeminden düşmesine daha çok zaman var.

Devamını Oku

Öneri yok siyaset yok

3 Mart 2013

CHP ve MHP sözcülerinin, son iki aydır söylediklerini yan yana okuyunca aynı teşhisi koymak için siyasetin fazla içinde olmaya gerek yok. Söylenen, birkaç kelimenin çeşitli şiddette tekrarından ibarettir. Söylem, “Olmaz, yapamazsınız, inşallah başaramazsınız” zemini üzerine kuruludur ve sürekli parmak sallanmaktadır.Aynı tepkilerin tekrarlanması dışında hiçbir öneri, hiçbir yeni bakış açısı getirmeyen bir tavrın “siyaset” olmadığını görmek için de siyaset uzmanı olmak gerekmiyor.Muhalefetin hedefi?..CHP Genel Başkanı, bir gün Başbakan’a gidip, temel sorunla ilgili birkaç öneri kırıntısı götürmüştü. Bu kadarıyla bile kamuoyu yoklamalarında CHP’nin oyu birkaç puan artmıştı. Sonra arkası gelmedi ve araştırmalardaki rakamlar eski hâline döndü.CHP bunun anlamını görmedi veya görmek istemedi. Elbette bunu görmek, siyaset yapanlara, adı “ana muhalefet” olan bir siyasi partiye ciddi görevler yüklüyor: Fikir üretmek, silahların daha çabuk susması için düşünmek, geliştirilen politikaları topluma anlatmak.Tabii bunun için de önce “barış” hedefine odaklanmak gerekiyor. CHP ve MHP ise toplumdaki ana dalganın karşısında durmakta diretiyor. Oysa ki “Yanlış” beklemek ve gerilim üretmek üzerine kurulu gündelik konuşma faaliyetlerinden ibaret bir siyaset anlayışıyla kendisine ulaşmanın mümkün olmadığını vatandaş bütün işaretlerle gösteriyor.Toplum ‘ama...’ demiyorHükümet yanlış yapacak, Kürt siyaseti yanlış yapacak, provokasyonlar yapılacak, eski usul kirli oyunlar oynanacak, Hükümet de bu tuzaklara düşecek umudu ve beklentileriyle kıvranan siyasi partiler, topluma nasıl bir gelecek vaat ettiklerini de bu üsluplarıyla ortaya koymuş oluyor.Türk toplumu, “barış olsun, ama...” aşamasını geçmiştir, “barış olsun” aşamasındadır ve bütün köstek çabalarına karşı çok sağlam duruyor.CHP’nin solcuları “barışa odaklı” siyasetler üreterek bu dalgaya katılmayı başarırlarsa Türk toplumunun geleceğinde bir “yerleri” olacağını bildiklerini zaman zaman gösteriyorlar. Bunu daha açık göstererek de barışa katkıda bulunabilirler.Barışın sağlanmasına her katkı karşılığını bulur.

Devamını Oku

Esasa bakmak

1 Mart 2013

İmralı görüşmesinin ‘tutanak’larının ilk okuması doğal bir heyecan yarattı. ‘Sabotaj,’ ‘deprem’ nitelemeleri havada uçuştu. ‘Tutanağın sızdığı’ kaynaklar üzerine de çok zihin idmanı yapıldı.“Tutanak” kelimesiyle başlarsak; bu metnin bir “tutanak” olmadığını söyleyenler haklıdır.Metnin, görüşmeye katılan BDP’li vekillerin notlarından oluştuğu ve “resmi” bir “kullanım” için hazırlanmadığı bellidir.“Resmi kullanım” için hazırlanmış metin, Öcalan’ın mektubudur.Bu metin BDP yöneticileri dışında kimlere verildi, “sızma” nereden oldu gibi sorular üzerinde “spekülasyon” yapmanın da bir faydası yok. Metin yalanlanmadı, tecrübeli bir gazeteci bunu elde etmiş, gazetesi de görevinin gereğini yaparak yayınladı.Tepkiler alkışlanmadıSüreçle ilgili herhangi bir tökezleme olmaması konusunda hassasiyet gösterenlerin tepkileri de doğaldır. Görüşmenin yapıldığı koşulları ve konuşmaların “hedef kitlesi”ni, metni dikkatle okuyanlar kolayca tespit edebilir.Öcalan’ın metinde yer alan bazı ifadelerinin, “köstekleme” amacıyla kullanılacağı kaygısının da haklı yanları vardır. Nitekim CHP ve MHP’den çıkan tepkiler, bu metin dolayısıyla Hükümet’in ve Başbakan’ın zor durumda kalması umuduyla çok hızlı bir şekilde ortaya konuldu. Bunların pek alkış topladığını ise şu ana kadar görmedik.Güven tazelendiMetinde, daldan dala birçok beyan arasında “esas” olanın değişmediği açıktır.Öcalan, “devlet”le yaptığı görüşmelerden sonra bir “yol haritası” önerisini yazılı olarak devam ettirmiştir ve “barış süreci”nin devam etmesi gerektiğini çeşitli şekillerde ifade etmiştir.Konuşmanın içeriğiyle ilgili ne kadar kavga edersek edelim, ortada bir “ikili oyun” olduğunu göstermek isteyenlere uygun malzeme yok.“Yol kazası” ihtimallerinin her türlüsü, barış iradesini ortaya koymuş olan çoğunlukta korku yaratıyor. Bunca yıl sonra barışa bu kadar yaklaşmışken, anlamsız bir kazayla eski günlere dönmeyi istemeyen iradeler için bir görüşme metninin sızmasının gerçek bir sarsıntı yaratmasını ummak çok yanlış bir hesaptır.Yalçın Akdoğan’ın “yok saydıklarını” söyleyip hükümet tarafındaki tartışmayı durdurması da bütün taraflar açısından önemli bir irade beyanı ve güven tazelemesi oldu.

Devamını Oku

Gül’ün ‘çözümler bildirgesi’

28 Şubat 2013

Cumhurbaşkanı Gül, temel meselelere bakışının ana hatlarını çeşitli fırsatlarda aktarıyor. Kimi konularda, hükümetin günlük politikalarından farklı konumda görünmekten de çekinmeden görüşlerini açıkladı.Cumhurbaşkanı seçimine yaklaşık bir buçuk yıl kaldı, Gül’ün “siyasi” yaklaşımları giderek daha da önemli olacak. Anayasa Mahkemesi, Gül’ün tekrar aday olabilmesinin yolunu açarken, siyasetin yeniden yapılanmasında “tek seçenek” durumunu da ortadankaldırmıştı. Gül, bir kez daha Çankaya’ya aday olabilir, seçilebilir. Şu anda kamuoyu araştırmaları seçilmesi ihtimalinin yüksek olduğunu söylüyor.Vatandaşlığın ‘şekli’Herkesin bildiği gibi, AKP’nin “üç dönem” kuralını uygulaması hâlinde, partide ve hükümette gerçekleşecek olan yeni yapılanmada Abdullah Gül’e önemli “konum” yolu da açılacaktır.Gül, Cumhurbaşkanı olarak Taha Akyol’un sorularına cevap verirken gündemin en önemli meseleleri üzerine bir tür “çözümler bildirgesi”aktardı. Örneğin, “vatandaşlık” kavramının anayasada yer alacak şekli hakkında, tercih edilmesi gerekenin “eşit vatandaşlık” olduğunu, 1924 Anayasası örneğini vererek belirtti. 1924 Anayasası örneği, daha sonraki anayasa ve uygulamalara bakıldığında önemli bir yaklaşım farkı taşır ve bu fark, sonraki “ırkçı” gelişmeler karşısında yer tutan önemli bir dayanak noktasıdır.Esas olan demokrasiGül “yargı” kapsamındaki sorunlarla ilgili olarak daha önceki tavrını tekrar ederken, kendi üslubuyla, hâlâ devam eden “dalga dalga” hâllerinin sona ermesini istiyor. Demokrasilerde “masumiyet karinesi” üzerine çalışan yargı, bizde “suçluluk karinesi” üzerine çalışmaktadır, bunun ilk sonuçlarından biri de tutukluluk sürelerinin uzunluğudur. Sorun sadece çeşitli davalardan sanık askerleri ilgilendirmiyor; bu, söz konusu davalardan önce de var olan ve kimsenin el atmadığı bir sorundur. Başkanlık sistemiyle ilgili olarak da Gül bir sistem tartışmasına girmiyor, esas olanın “demokratik denetim” ve “güç dengeleri”nin sağlanması olduğunu belirtiyor.Gül, “çözümler bildirgesi”nde yer alan her konuda yine her şeyden önce “demokratik kriterler”in yüksek olması gerektiğini vurguluyor. Bunu da “eksikler”in hızla tamamlanması talebi olarak anlayabiliriz.

Devamını Oku

Zamanın değeri

27 Şubat 2013

Böyle bir süreçte, ağızlardan çıkan her kelime tartışma konusu edilebilir. Açık bir yol haritasına göre oldukça açık bir şekilde ilerlenirken herhangi bir “arıza” olup olmayacağını herkesin bilmek istemesi de doğaldır.Şeffaflık, bu aşamada benimsenmiş ve en yetkili kişinin de uyguladığı bir yöntem. Bunun faydasını tartışmak artık abes, çünkü süreç böyle yürüyecek...“Herhangi bir arıza olur mu” sorusunun cevabını arayanlar, daha çok Kandil tarafından gelen beyanlar üzerinde duruyor. Bu beyanlardan da şu ana kadar sürecin “esası”na yönelik bir arıza işareti gelmiş değil.Spekülasyon anlamsızBundan sonraki aşama üzerine; Kandil’deki silahların bırakılması, buradaki grupların nasıl dağılacağı gibi konular üzerine şu anda “spekülasyon” yapmanın bir anlamı yoktur.Kişiler üzerine alınacak bazı kararlara sıra geldiğinde her türden “arıza” çıkmasına hazırlık yapmak da, fiilen işin içinde olanların görevidir.Barış sürecinin ikinci aşamasına geçişle ilgili bir “arıza tespiti” yapan şu anda görünmüyor.Özel olarak “arıza” arayanlar da, olumsuz dalga yaratma ihtimallerini arayanlar da uygun malzeme bulmuş değil. Bu ortamda “zamanın değeri” daha belirgin olarak ortaya çıkıyor.3. adımın önemiİmralı’nın yol haritasında, PKK’nın elindeki esirlerin bırakılması birinci maddedir. Bu maddenin karşısında tabii ki “KCK rehineleri” meselesinin “demokratik hatta” çözümü duruyor. 21 Mart’ta da Nevruz’la birlikte ateşkes-çatışmasızlık ilanı var.Türkiye’deki silahlı güçlerin sınır dışına çıkmaları olarak tespit edilen 3. adımın atılması ne kadar yakına çekilebilirse, şu andaki olumlu havanın o ölçüde artacağına kuşku yoktur.Bu adımı “yakına alma”, hâlâ bazı kesimlerde tesiri görülen “güven” eksikliğini gidermekte etkili olacağı gibi, Kandil’e ilişkin soru işaretlerinin azalmasına da büyük katkıda bulunacaktır.Her zaman kaybı, başka “oyuncular”ın sahneye çıkması için ortam sağlayabilir, bu tür heveslerin geçit bulabileceği fikrini yaratabilir. Sürecin hızlanabildiğini, umutları ve beklentileri iyice yükselmiş olan halkın görmesi siyasi iradelerin kararlılığına olan inancı artıracaktır.

Devamını Oku