Korkutan rapor: İklim değişikliği yarım milyondan fazla felç ölümüne neden oldu!

21 Nisan 2024

Küresel iklim değişikliği, son yıllarda artan aşırı hava olaylarıyla beraber tüm dünyanın gündeminde ilk sırada yer alıyor. Kısa bir süre önce Avrupa Birliği (AB) Copernicus İklim Değişikliği Servisi tarafından yayımlanan rapor, ‘iklim krizi’ tehdidinin ne kadar ciddi boyutta olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi.Raporda Şubat 2023 ile Ocak 2024 arasında yıllık sıcaklık artışı 1,52 dereceye ulaştı. Böylelikle dünya ilk kez küresel ısınma eşiği olan 1,5 santigrat dereceyi geçerken aynı zamanda gezegenin rekor oranda su seviyesi artışı ile karşı karşıya kaldığına vurgu yapıldı.En önemlisi de küresel iklim değişikliğinin insan sağlığı üzerinde doğrudan etkisinin bulunuyor olması… Örneğin çevre ve hava kirliliği ile  değişikliğinin beyin damar hastalıkları üzerindeki etkileri son yıllarda daha sık ortaya çıkmaya başladı. Yapılan çalışmalar gösteriyor ki; hava ve çevre kirliliği, iklim değişikliğiyle beraber inme ve beyin damar tıkanıklığı oluşumuna kalp hastalıklarından daha fazla neden oluyor. İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ ÖLÜMLE DAHA ÇOK BAĞLANTILI HALE GELMEYE BAŞLADIGeçtiğimiz günlerde Amerikan Nöroloji Akademisi'nin dergisi Neurology'de yayımlanan yeni bir araştırma ise bu durumu bir kez daha kanıtladı. Çalışmaya göre iklim değişikliğiyle bağlantılı aşırı sıcaklık dalgalanmaları, dünya çapında yarım milyondan fazla insanın felç nedeniyle hayatını kaybetmesine neden oldu. Bu da gösteriyor ki optimal değerlerin üstünde veya altındaki sıcaklıklar, ölümle giderek daha fazla bağlantılı hale geliyor.Çalışmada optimum aralığın dışındaki sıcaklıklar nedeniyle felçten kaynaklanan ölümlerin ve felçle ilişkili sakatlıkların sayısını görmek için 204 ülke ve bölgede son 30 yıla yayılan sağlık kayıtları incelendi. Ayrıca veriler farklı bölgelere, ülkelere ve bölgelere göre de ayrıldı. Daha sonra yaş ve cinsiyet dikkate alınarak sonuçlar elde edildi. ERKEKLER KADINLARA ORANLA DAHA FAZLA FELÇ GEÇİRDİ Sırf 2019'da sıcaklığa bağlı 521 bin 31 felç ölümünün 474 bini düşük sıcaklıklarla, geri kalanı ise yüksek sıcaklıklarla ilişkilendirildi. Araştırmaya göre, sıcaklık değişimine bağlı felç nedeniyle ölen erkeklerin sayısının ise kadınlardan daha fazla olduğu ortaya çıktı. Çin'in Changsha şehrindeki Orta Güney Üniversitesi’nde görevli olan ve araştırmanın yazarı Dr. Quan Cheng, “Son yıllardaki dramatik sıcaklık değişiklikleri insan sağlığını etkiledi ve yaygın endişelere neden oldu. Sıcaklıkların dünya çapında, özellikle de yaşlı nüfusta ve sağlık hizmetleri eşitsizliğinin daha fazla olduğu bölgelerde felç yükünü artıracaktır” ifadelerini kullandı. Dr. Cheng, şöyle devam etti:“Şu anda, aşırı sıcaklıklara bağlı felç ölümleri, orantısız bir şekilde Afrika'da olduğu gibi, insanların yoksulluk içinde yaşadığı ve sağlık sistemlerinin kırılgan olduğu bölgelerde de hızla artıyor. Araştırmamız Orta Asya ve Avrupa’da yüksek sıcaklığa bağlı olarak felç yükünün hızla artmasının ‘ayrıca özel dikkat gerektirdiği’ anlamını taşıyor.”Alıntı MetniSICAK HAVA DIŞINDA SOĞUK DA FELCE NEDEN OLABİLİR!Araştırma sadece sıcakların değil soğukların da insanların felç geçirmesine neden olabileceğine vurgu yapıyor. Vücut soğuğa maruz kaldığında, cildin soğuk reseptörleri uyarılıyor ve bu da sempatik sinir sistemi olarak bilinen, vücudun savaş veya kaç tepkisini kontrol eden sinir ağını tetikliyor. Bu da vazokonstriksiyona yani deri, kol ve bacaklardaki kan damarlarının daralmasına neden olarak kan basıncının yükselmesine ve potansiyel olarak felce neden oluyor. Colorado Üniversitesi İklim ve Sağlık Programı’nda görevli nörolog Dr. Ali Saad, CNN’e yaptığı açıklamada, “Felç geçiren hastalarıma genelde bu durumu anlatıyorum. İklim değişikliğinin etkisinden de bahsediyorum. Çoğu bu durumu ciddiye alıyor bazısı da umursamıyor” dedi ve ekledi:“Aşırı hava koşullarının veya daha spesifik olarak aşırı sıcaklıkların felç için bir risk faktörü olduğu biliniyordu. Ancak bu çalışmanın eklediği şey, olayları küresel ölçekte inceleyen ilk çalışma olması. Bu yönüyle çok değerli. İnsanlar, sağlık sonuçları felç veya başka bir durumla ilgili olduğunda kirlilik veya ısıyı düşündüklerinde genellikle düşük ve orta gelirli ülkeleri akıllarına getiriyor. Ancak bu durum dünyanın genelinde yaşanıyor ve daha da kötüleşmesi bekleniyor.” ‘KÜRESEL BİR ÖNLEM ALINMAZSA DÜNYA ÇOK DAHA BÜYÜK BİR HASTALIK YÜKÜYLE KARŞI KARŞIYA KALACAK’Harvard Tıp Fakültesi'nde Akciğer Sağlığı Enstitüsü’nün araştırma sorumlusu olan Dr. Mary Rice de çalışmadaki bulguların önemli olduğunun altını çizdi. Dr. Rice, CNN’e yaptığı açıklamada, “Araştırma, gezegen ısındıkça yüksek sıcaklıktan kaynaklanan felç yükünün hızla arttığını ve bu sayının gelecekte keskin bir şekilde daha artacağını ortaya koyuyor. Ne yazık ki sıcaklıklar gün geçtikçe daha da artıyor. Örneğin geçtiğimiz mart ayı tarihteki en sıcak mart ayı oldu” ifadelerini kullandı. Frontiers in Science dergisinde yayımladığı çalışmasına da dikkat çeken Dr. Rice, şu yorumda bulundu:“İklim değişikliği artık çağımızın en büyük problemi. Ben de bu konuda pek çok çalışma yapıyor ya da araştırmaların içinde yer alıyorum. Yakın zamanda yaptığımız araştırmada iklim değişikliğinin aynı zamanda alerji, astım, otoimmün hastalıklar ve kanser gibi pek çok hastalığa da neden olduğuna dikkat çektik. İklim değişikliğiyle mücadele ederken emisyonları azaltmak ve hava kalitesini iyileştirmek için çok düzeyli azaltım eylemlerine acil ihtiyaç var. Küresel eylem olmazsa dünyanın çok daha büyük bir hastalık yüküyle karşı karşıya kalacağı artık kesin.”

Devamını Oku

Sahte botoks hayatı tehdit ediyor... Nelere dikkat edilmeli?

17 Nisan 2024

Botoks, dünyada en sık uygulanan estetik uygulamalarından biri… İşlemin kolay, sonuçlarının ise etkili oluşu ilgiyi gün geçtikçe artırıyor. Pek çok uzman botoksun doğru ellerde uygulandığı zaman çok güvenli ve gerçek bir anti-aging (yaşlanma karşıtı) olduğunu söylüyor. Fakat son zamanlarda hem ülkemizde hem de dünyada sahte botoks şikayetleri artmaya başladı. Geçtiğimiz günlerde ABD’de açıklanan verilere göre Illinois, Colorado, Kentucky, Washington ve Tennessee dahil olmak üzere ülkenin birçok eyaletinde insanların sahte botoks enjeksiyonları sonrasında hastalandıkları bildirildi.   Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi (CDC), gelen şikayetler üzerine başlattığı bir çalışmada, “Çok kapsamlı bir soruşturmayı koordine ediyoruz” açıklamasında bulundu. CDC, bu ciddi durumu ele almak için Tennessee ve Illinois eyaletlerinin sağlık departmanlarıyla iş birliği içinde çalışıldığını belirtti. ‘TÜRKİYE’DE DE 3 BİN 481 KUTU SAHTE BOTOKS ELE GEÇİRİLDİ’ Ülkemizde de son yıllarda sahte botoks şikayetleri artıyor. Geçen yıl İstanbul Emniyeti'ne bağlı Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü ekiplerinin gerçekleştirdiği iki ayrı operasyonda piyasa değeri 6 milyon lira olan 3 bin 481 kutu sahte botoks ve dolgu ilaçları ele geçirildi.   Ele geçirilen ürünlerin bazılarının soğuk zincirle son kullanıcıya ulaşması gerekirken, sağlıksız ortamlarda tutulduğu ifade edildi. Gözaltına alınan şüpheliler hakkında ‘insan sağlığını tehlikeye düşürmek’ ve ‘kaçakçılık’ suçlarından adli işlem başlatıldı. Peki sahte botoks nedir? Botoksun sahte olduğunu anlamanın püf noktaları neler? ÜLKEMİZDE SAĞLIK BAKANLIĞI ONAYLI ÜÇ MARKA BULUNUYOR Konuyla ilgili görüşlerine başvurduğum Türk Plastik Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Derneği üyesi Estetik Plastik Cerrah Op. Dr. Ebru Şen, “Gerçek ürünlerde de sahtede de ‘botulinim’ toksin denilen bir madde mevcut. Bu ürünler üretilirken öyle detaylı işlemlerden geçer ki standardizasyon çok önemli. Her şişede bulunması gereken ürün ünite miktarı eşit olmalı ve toksinin tipi de çok önemli” dedi. Ülkemizde Sağlık Bakanlığı onaylı üç markanın olduğuna dikkat çeken Op. Dr. Şen, “Bunlar; Allergan, Disport ve Nabota... Bu üç ürün de tüm üretim basamaklarını bakanlığa kanıtlayarak yıllar içinde ruhsat alıp ülkemize giriş yaptı. Denetimler öyle sıkı ki örneğin, bu ürünlerden birini taklit eden ürünün sahteliği anlaşılana kadar orijinal olanların kullanımı iki hafta kadar durduruldu. Firma tüm hekimlere bilgilendirme geçti. Sahte olanlarda ne yazık ki böyle bir denetim ve homojenizasyon yok” dedi.   BOTOKSUN SAHTE OLDUĞU NASIL ANLAŞILIR? Tüm markalarda barkod sisteminin bulunduğunu söyleyen Op. Dr. Ebru Şen, “ÜTS (ürün tanıma sistemi) denilen bir sistemle ürünü satın alan doktora kodlar işlenir. Botoks bir ilaçtır ve nasıl ki antibiyotiği reçetesiz alamıyorsak, kendi ruhsatlı kliniği olmayan, adına fatura kesilemeyecek kişilere de bu ürünler satılamaz. O nedenle doktor olmayan insanların orijinal ilacı temini yasal yollarla mümkün değil” dedi. Op. Dr. Şen, şu önemli bilgilerin altını çizdi: -- Ayrıca firmalar da doktorun alıp bir başkasına vermesini engellemek için herkesin potansiyelini takip edip ona göre sayıda ürün satıyor. Siz isteseniz de kapasiteniz yıllık 1000 kutuysa 2000 kutu alamıyorsunuz. Burada en tehlikeli olan grup ise sosyal medya üzerinden ellerinde orijinal ürün olduğunu iddia eden yeri yurdu belli olmayan sözde medikal firmalar… Uzmanlar asla güvenilir ecza depoları dışında ürünleri almamalı. -- Botoks yaptırmak isteyenler de kliniği olan, gerçek ve güvenilir doktorları tercih etmeli. En önemlisi de barkod okumayla ilgili uygulamaları indirip ürünün ÜTS kaydı sorgulanabilir. Bu sayede ürünün orijinal ya da sahte olduğu net bir şekilde anlaşılır. ‘SAHTE BOTOKS; KALP RİTİM BOZUKLUKLARI, NÖROLOJİK NÖBETLER, YÜZ FELCİ VE NEFES ALMADA ZORLANMAYA NEDEN OLUYOR’ Sahte botoksun en başta alerjik reaksiyonlara neden olduğuna dikkat çeken Op. Dr. Ebru Şen, “Bunlar şişlik, kaşıntı, sersemlik hali hatta anafilaktik şok (kişinin bağışıklık sisteminin alerjen maddeye aşırı şiddetli bir şekilde tepki göstermesi) gibi ölümcül ciddi reaksiyonlar” ifadelerini kullandı. Sahte ürünlerde dozlamanın net yapılamamasının çok tehlikeli sonuçlar doğurduğunu da söyleyen  Op. Dr. Şen “Örneğin içeriğinde aşırı yüzsek doz bulunan bir flakon uygulandıysa; çift görme, göz kapağı düşüklüğü, göz kuruluğu, kalp ritim bozuklukları, nörolojik nöbetler, yüz felci, nefes almada zorlanma, öksürük ve yutkunma güçlüğü de olabilir” dedi. ‘GEÇEN YIL AŞIRI DOZ NEDENİYLE YOĞUN BAKIMA KALDIRILAN VATANDAŞLAR OLDU’ “Geçen yıl aşırı doz sebebiyle yoğun bakıma kaldırılan vatandaşlarımız oldu” diyen Op. Dr. Ebru Şen, “Çok dikkatli olmak gerekiyor. BU işlemleri güvenilir yerlerde yapmak çok önemli… Bir de bazı hastalığı olanlara botoks yapılmaz. Örneğin Myastenia gravis /vücuttaki bağışıklık sisteminin bozulmasına bağlı oluşan ve belirli kaslarda zayıflamaya yol açan bir hastalıktır), Multiple Skleroz (MS hasatlığı) ve tiroid hastalıkları” ifadelerini kullandı. 

Devamını Oku

Nadir görülen bakteriyel hastalık hızla yayılıyor

7 Nisan 2024

İnvaziv meningokok hastalığı, ‘neisseria meningitidis’ adlı bakterinin neden olduğu bir enfeksiyon hastalığı. Bu bakteri, genellikle burun ve boğaz çevresinde yaşıyor. Yayılarak menenjite ya da kan zehirlenmesine neden oluyor. Hastalık genellikle ani başlangıçlı ateş, baş ağrısı, bulantı, kusma, sıcaklık hissi, el ve ayak uyuşması gibi semptomlarla ortaya çıkıyor. Tedavi edilmediğinde ise ciddi komplikasyonlara hatta ölümcül sonuçlara yol açıyor.Geçtiğimiz günlerde ise Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezleri (CDC), hastalığın son yıllarda hızla arttığına dair bir uyarı yayımladı. 2023’te ABD'de 422 vaka rapor edildiğinin altını çizen CDC, bu sayının 2014'ten bu yana bir yılda kaydedilen en yüksek rakam olduğunu açıkladı. Ayrıca CDC, bu yıl şimdiden 143 vakanın bulunduğunu bunun da enfeksiyonların 2023'ü geçme yolunda olduğu anlamına geldiğini vurguladı. İlginç olan ise geçen yıl vakaların çoğunda menenjit yoktu ama en az 17 kişi hayatını kaybetti.‘BAĞIŞIKLIK SİSTEMİ DAHA ZAYIF OLANLAR İÇİN TEHLİKE ÇANLARI ÇALIYOR’Konuyla ilgili görüşlerine başvurduğum Nöroloji Uzmanı Prof. Dr. Hasan Hüseyin Karadeli, “Açıklamaya bakınca belli bakteri türünden ziyade bazı bakterilerin özellikle invaziv meningokok hastalığına geçen yıla göre daha fazla yol açtığını görülüyor. Konuyu derinlemesine incelediğimizde de vakaların istatiksel olarak anlamlı düzeyde artış göstermesini korkutucu olarak yorumlayabiliriz” dedi ve ekledi:“Bu artışı yorumlarken, hastalığın özellikle çocuklarla genç yetişkinlerde daha sık görüldüğü ve kalabalık ortamlarda, sigara içenlerde, bağışıklık sistemi zayıf olanlarda, seyahat edenlerde riskin daha yüksek olduğunu belirtmeliyim. Özellikle HIV’li (Bağışıklık sistemini hedef alan ve AIDS'e yol açabilen özel bir virüs) kişilerdeki orantısız vaka artışına da bakarsak, bağışıklık sistemi daha zayıf olanlar için tehlike çanları çalıyor.” ‘HASTALIK TÜRKİYE’DE DE CİDDİ BİR SORUN’“Türkiye'deki invaziv meningokok hastalığının durumu hakkında net verilere sahip olmak zor çünkü bu veriler genellikle Sağlık Bakanlığı tarafından toplanıp, açıklanıyor” diyen Prof. Dr. Hasan Hüseyin Karadeli, “Genel olarak Türkiye'deki invaziv meningokok hastalığı vakaları nispeten biraz daha düşük” ifadelerini kullandı.Ancak tüm dünyada olduğu gibi Türkiye'de de invaziv meningokok hastalığının ciddi bir sağlık sorunu olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Karadeli, “Erken teşhis ve tedavi çok önemli… Özellikle Sağlık Bakanlığı tarafından yapılan programlar sayesinde, hastalığın yayılma riskine dair önemli çalışmalar yapılıyor” dedi.‘Büyük taklitçi’ olarak bilinen hastalıkta umut veren gelişme! İnsan terinde bulunan protein sonu olabilir… ‘Krem, ilaç ya da aşı üretilebilir’ 30-60 YAŞ ARASINDA YAYILIM ARTIYORİnvaziv meningokok hastalığının genellikle çocuklar ve genç yetişkinlerde daha sık görüldüğünü söyleyen Prof. Dr. Hasan Hüseyin Karadeli, 30 ila 60 yaş arası yetişkinleri de hedef aldığına vurgulayarak şu bilgilerin altını çizdi:“CDC uyarısında vakaların 30 ila 60 yaş arası yetişkinlerde yaygın olduğunu söylüyor. Ancak hastalık 30 yaş altındaki herhangi bir bireyde de görülebilir. Hastalığın özellikle genç yaşlarda ve toplu yaşam alanlarında daha yaygın olması nedeniyle bu yaş grubu üzerinde daha fazla odaklanılıyor.” TEDAVİ YÖNTEMLERİ NELERDİR?İnvaziv meningokok hastalığının tedavisine de değinen Prof. Dr. Hasan Hüseyin Karadeli, “Hastalara antibiyotik tedavisi, yaşam fonksiyonları etkilenmiş ise destekleyici tedaviler, asit baz dengesinin sağlanması için sıvı (serum) tedaviler ve hastaların günlük kalori ve enerji ihtiyacını düzenlemek için nutrisyonel tedaviler uygulanabiliyor. Yeni yöntemler olarak da plazmaferez tedavisi (plazma değişim tedavisi) literatüre girmiş tedavi olarak dikkat çekiyor” ifadelerini kullandı. HANGİ ÖNLEMLERİ ALMAK GEREKİYOR?Hastalığın önlenmesi için yapılacaklara da vurgu yapan Prof. Dr. Karadeli, “Öncelikle bu hastalığın önlenebilir olması çok sevindirici… Bu önlemler arasında üç madde öne çıkıyor. Bağışıklığı güçlendirmek, aşı olmak ve hijyen kurallarına dikkat etmek…” dedi.  

Devamını Oku

Kış bitti salgın bitmedi: Soğuk algınlığından hızla kurtulmanın 10 yolu...

3 Nisan 2024

Soğuk algınlığı ve grip her yıl 3 ila 5 milyon kişiyi etkileyen, influenza virüsünün yol açtığı bir enfeksiyon hastalığı. Soğuk kış aylarında insanların en büyük sorunlarının başında geliyor. Solunum ve dolaşım sistemini etkilemesinin yanı sıra tüm organlarda zarara da neden olabiliyor. Özellikle bu kış, iyileşmesi haftalar süren grip salgını pek çok insanı etkiledi.Ancak bahar geldi kış hastalıkları bitti diye düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Pek çok uzmana göre bahar aylarında grip ve soğuk algınlığı gibi üst solunum yolu enfeksiyonları daha sık görülüyor. Kişiler öksürük, boğaz ağrısı, burun akıntısı, yaygın vücut ağrıları, halsizlik ve yorgunluk şikâyetlerini yıl boyunca yaşayabiliyor.Tüm bunların dışında saman nezlesi, polen alerjisi, mevsimsel alerjik rinit de en sık görülen alerjik reaksiyonlar olarak ön plana çıkıyor. Ayrıca ısınan havayla birlikte su ve gıda ile bulaşan bazı parazit ve bakterilerin de etkisi ishale neden olabiliyor. İngiltere'deki Surrey Üniversitesi'nde viroloji alanında öğretim görevlisi olan Dr. Lindsay Broadbent, “Soğuk algınlığında yaşadığımız semptomların çoğu virüsün kendisinden değil, bağışıklık sistemimizin tepkisinden kaynaklanıyor. Bahar aylarında da kış aylarında olduğu gibi çok fazla soğuk algınlığı virüsü görülüyor. Ancak hastalıklara kalkan olan, enfeksiyondan kurtulmanızı sağlayacak bazı püf noktaları bulunuyor” ifadelerini kullandı.İşte uzmanlara göre soğuk algınlığından hızla kurtulmanın 10 yolu…1-) İNFLUENZA VİRÜSLERİNİN NEDEN OLDUĞU HASTALIKLARIN SÜRESİNİ KISALTIYOR: MÜRVER ŞURUBU The Telegraph’a konuşan tıbbi bitki uzmanı Julie Macken, soğuk algınlığına karşı mürver şurubu ile tatlandırılmış şurubu öneriyor. Macken, “Yapılan araştırmalar mürverin, hem influenza A hem de B virüslerinin neden olduğu hastalıkların süresini kısalttığını ortaya koydu. Ayrıca kış ve bahar aylarında profilaksi (önleyici) olarak da kullanılabileceği bulundu” ifadelerini kullandı. Macken, şurubun nasıl yapılacağına dair ise şu bilgilerin altını çizdi:-- 2,5 kilo taze olgun mürver meyvesini bir tencerede ısıtın. Daha sonra yumuşayınca ezin ve bir elekle süzün. Süzülmüş meyve suyuna 500 gram şeker ekleyip 20 dakika boyunca kısık ateşte pişirin. Akıcı bal kıvamına gelinceye kadar koyulaştıktan sonra sterilize edilmiş şişelere dökün. Meyveler sonbaharda toplanabilir ancak dondurularak kurutulmuş olanlar tüm gıda mağazalarında ya da internette bulunuyor. -- Meyvelerin yanı sıra mürver çiçekleri de çok faydalıdır. Ateşi düşürür ve terlemeyi önler. Bir bardak kaynar suya bir çay kaşığı kurutulmuş çiçek ekleyin ve beş dakika demlenmeye bıraktıktan sonra tüketin. 2-) MUCİZEVİ BİTKİ: EKİNEZYA Papatya ailesinden bir grup çiçekli bitki olan Ekinezya, uzun süredir soğuk algınlığına karşı takviye olarak kullanılıyor. Julie Macken, “Doğal bir antioksidan olan ekinezya çayı bağışıklık sisteminin güçlenmesine yardımcı olur. Özellikle grip ve soğuk algınlığı gibi rahatsızlıkların kolay atlatılmasını sağlar. Kan şekeri seviyesini düzenleyerek tokluk hissini korur” ifadelerini kullandı.Ayrıca pek çok uzman, ekinezya çayı içildiğinde oluşan sakinleştirici ve yatıştırıcı etkinin kaygı bozukluğu ve depresyona iyi geldiğinin altını çiziyor. Vücutta biriken ödemin dışarıya idrar yoluyla atılmasını sağlayan ekinezya çayı, vücuttaki toksik maddelerin uzaklaştırılmasında da önemli bir yere sahip. 3- ANTİMİKROBİYAL ÖZELLİKLERE SAHİP: BAL VE SARIMSAK Dr. Lindsay Broadbent, soğuk algınlığını hissettiğinde kişisel olarak ilk başvurduğu şeyin balla yapılan sıcak bir içecek olduğunun altını çizdi.“Balın antimikrobiyal (Bakteri ve küf dahil mikropların gelişimini engelleyen, bunlara direnç gösteren ve bunlara karşı koruyan madde) özellikleri var, boğaz ağrımı rahatlatıyor ve tadı da oldukça güzel” diyen Dr. Broadbent, “Boğazı çok çabuk iyileştiren şey ise balın şurup kıvamındaki özelliği... Yakın zamanda burun akıntısından ateşe kadar semptomları olan çocuklar üzerinde yapılan bir araştırmada, gece bir kaşık balın öksürük üzerinde etkiye sahip olduğu ve iyi uykuya neden olduğu bulundu” ifadelerini kullandı.Bal dışında sarımsağın da doğal bir ilaç olduğuna dikkat çeken Julie Macken, “Sarımsak balgam söktürücü özelliğine sahip. Özellikle ballı sarımsağı öneririm” dedi ve ekledi: “3-4 diş sarımsağı ezin, 3-4 çay kaşığı balı üzerine dökün ve 24 saat bekletin. Sonrasında bir çay kaşığı kadar tüketin. Bunu bir-iki ay boyunca tekrarlayın. Tadı ya da görünüşü midenizi bulandırabilir ama solunum yolu enfeksiyonları ve göğüs öksürüğü için harikalar yaratıyor.”4- OLMAZSA OLMAZ: C VE D VİTAMİNİSoğuk algınlığına yakalandığımızda hemen akla C ve D vitamini takviyeleri geliyor. Peki gerçekten de vitaminler işe yarıyor mu? Dr. Lindsay Broadbent, “Vitaminleri genelde öneriyoruz. Yapılan çalışmalar da bunların etkili olduğunu gösteriyor. Örneğin bir çalışmada, günde 1-2 mg C vitamini almanın, soğuk algınlığının süresini yetişkinlerde yüzde 8, çocuklarda yüzde 14 oranında azalttığını buldu. Fakat en büyük yanılgılardan biri de vücuda sadece C vitamini yükleyerek soğuk algınlığından korunabileceğinizdir. Soğuk algınlığını iyileştiren tek şey bağışıklık sisteminiz olduğunu unutmamalısınız” dedi.C vitaminin yanında D vitaminin de etkili olduğunu söyleyen Cambridge Üniversitesi’nde görevli klinik mikrobiyoloji ve viroloji uzmanı Dr. Chris Smith, “İngiltere’de kış aylarında virüsten kurtulmak için gerekli olan güneş ışığını alamıyoruz. Bu nedenle D vitamini burada devreye giriyor. Ama sadece güneş ile de alakalı değil. Bazı insanların D vitamini değerleri düşük olabiliyor, bu da hastalıklara davetiye çıkarıyor. O nedenle takviye ile dengelemek gerekiyor” ifadelerini kullandı. 5- SOĞUK ALGINLIĞININ ŞİDDETİNİ AZALTMAYA YARDIMCI OLUYOR: ÇİNKO Çinko eğer erken alınırsa, soğuk algınlığının süresini ve şiddetini azaltmaya yardımcı olabiliyor. Julie Macken, “Çinko, bağışıklık sisteminizin ilk savunma hattı olarak görev yapan nötrofillerin (beyaz kan hücresi türü) artmasına yardımcı olur. Çinko açısından zengin gıdalar arasında kakao tozu ve kaju fıstığının yanı sıra diğer fındık, tohum ve fasulye bulunur. Çalışmalar çinkoyu C vitamini ile birleştirmenin semptomların daha da hızlı iyileşmesini sağlayabileceğini öne sürüyor” dedi.Bu besinler soğuk algınlığına iyi geliyor! Hangi tarifler etkili? ‘Soğan kabuğu çöp olarak görülür ama bu çok yanlış’6- NEZLEYİ TEMİZLEMEYE YARDIMCI OLUYOR: NANE Soğuk algınlığının pik yaptığı dönemlerde buhar losyonları tıkanıklığı hafifletmeye yardımcı olur. Pek çok kişi genelde bu ürünleri kullanır. Dr. Lindsay Broadbent, “Mentol veya okaliptüs losyonları ve jelleri, daha temiz nefes alıyormuşuz gibi hissetmemize yardımcı olabilir. Ama çok da aşırıya kaçmamak gerekir. Çünkü burnumuzdan nefes alamamamızın nedeni solunum yollarının astarındaki iltihaplanmadır” dedi.   Julie Macken ise “Nane mükemmel bir dekonjestan (burun tıkanıklıklarını gidermek için kullanılan geniş bir ilaç sınıfı) özelliklere sahiptir. Sinüslerden, kulaktan veya akciğerlerden gelen kalın nezleyi temizlemeye yardımcı olur” ifadelerini kullandı.Grip deyip geçmeyin! Virüs nedeniyle bacağını kaybetti… 'Bildiğimizden daha sık meydana geliyor' | 6 SORU 6 YANIT7-) SİHİRLİ TAKVİYELER: PARASETAMOL, İBUPROFEN VE ASPİRİNDr. Chris Smith hastalığın vücudu sardığı en güçlü döneminde parasetamol ve ibuprofen ilaçlarının etkili olduğunun altını çizdi. Dr. Chris, “Bir enfeksiyonu ortadan kaldırmayacaklar ancak ateşin düşürülmesine ve baş ağrılarının hafifletilmesine yardımcı olacaklar. Her iki şey de semptom giderici olarak kullanılmalı” dedi. Boğaz ağrısını gidermek için ise aspirinle gargara yapmayı öneren Dr. Chris, “Bu, ilacı doğrudan iltihaplı dokuya götürüyor ve mükemmel bir semptomatik rahatlama sağlıyor. Ayrıca tuzlu suyla gargara yapmak da işe yarıyor” ifadelerini kullandı. 8- ÜST SOLUNUM YOLLARINI AÇIYOR: BURUN SPREYLERİ Reading Üniversitesi'nde hücresel mikrobiyoloji alanında doçent olan Dr. Simon Clarke, soğuk algınlığı semptomlarını ilk fark ettiğinizde Vicks First Defense'i kullanılmasını öneriyor. Dr. Clarke, “Bu sprey, virüsü üst solunum yollarınıza ve burun boşluğunuza hapsederek yayılmasını durduruyor. Yapılan çalışmalar spreyin yaklaşık yüzde 80 oranında işe yaradığını gösteriyor” ifadelerini kullandı. 9-) BAĞIŞIKLIK HÜCRELERİNİN HAREKETİNİ DESTEKLİYOR: SIVI TÜKETİMİ Viral bir enfeksiyona yakalandığımızda doktorların hemen hemen hepsi bol miktarda sıvı tüketmemiz gerektiğini söyler. Bunun neden etkili olabileceğine dair sınırlı kanıt olmasına rağmen, hidrasyon seviyelerinin bağışıklık hücrelerinin hareketini destekleyebileceği düşünülüyor. “İki litre su içmenize gerek yok, çay ve kahve de işe yarar” diyen Dr. Chris Smith, “Herhangi bir sıvı, hiç yoktan iyidir. Çay ve kahvenin çoğu zaten sudur. Hatta halsiz hissediyorsanız kafein sizi neşelendirebilir” dedi. 10-) CİDDİYE ALINMALI: YETERLİ UYKU Dr. Lindsay Broadbent, “Sirkadiyen ritmimiz ve uykumuz bağışıklık sistemimizle bağlantılıdır. Yeterince uyku almamak, solunum yolu enfeksiyonlarına yakalanma riskini en aza indirir. Örneğin yakın zamanda yapılan bir çalışma, yedi saat veya daha fazla uyuyan kişilerin soğuk algınlığına yakalanma olasılığının düşük olduğunu buldu. Buradan da anlaşılıyor ki temel olarak vücudumuzun iyileşmesi için dinlenmeye ihtiyacı var” ifadelerini kullandı. 

Devamını Oku

Araştırma sonucu şaşırttı: Yapay ışıklara maruz kalmak felce neden oluyor!

29 Mart 2024

Vücudumuzun bir saat gibi çalışmasında ne kadar süre ışığa maruz kaldığımız oldukça etkili… Bugüne kadar yapılan pek çok araştırmada, yapay ışığa maruz kalma süresi arttıkça pek çok hastalık riskinin ortaya çıktığı kanıtlandı.Örneğin geceleri iyi aydınlatılmış bir mahallede ya da parlak neon ışıklarının olduğu rengârenk aydınlatılan bir caddede dolaşmanın diyabete davetiye çıkardığı ortaya kondu. Hatta parlak ve yapay ışığa maruz kalma süresinin artmasıyla, arterlerdeki kan akışıyla ilgili koşullar olan kardiyovasküler hastalıkların gelişimi arasında da bir bağlantı kuruldu. Şimdi de Çin’de yapılan yeni bir araştırmaya göre, gece boyunca yapay ışığa maruz kalmanın felç riskini artırdığı ortaya çıktı. ALTI YILIN SONUNDA 910’U FELÇ OLMAK ÜZERE 1278 KİŞİDE SEREBROVASKÜLER HASTALIK GELİŞTİHakemli bilimsel yayın kuruluşu olan Stroke'ta yayımlanan çalışmada, 2015-2018 yılları arasında Çin’in Zhejiang eyaletinin kuzeydoğusunda yoğun nüfuslu bir liman şehri olan Ningbo’da yaşayan 28 bin 302 yetişkin incelemeye alındı.En yüksek düzeyde gece ışığına maruz kalanların, iskemik felç (beyindeki tıkalı bir arterin neden olduğu) ve hemorajik felç (kanama) dâhil olmak üzere serebrovasküler hastalık (Beyne giden kan damarlarının ve kan akışının etkilendiği bir grup hastalığı tanımlamak için kullanılıyor) geliştirme riskinin yüzde 43 olduğunu buldular. Altı yıllık takip süresi boyunca, 910 felç geçiren kişi de dâhil olmak üzere 1278 katılımcıda serebrovasküler hastalık gelişti. FLORESAN, AKKOR VE LED IŞIKLARA SÜREKLİ MARUZ KALMAK TEHLİKELİ!Araştırmanın yazarlarından olan Zhejiang Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde görevli Endokrinoloji Uzmanı Jian-Bing Wang, New York Post’a yaptığı açıklamada, “Çalışmamız, geceleri dış mekândaki yapay ışığa daha yüksek düzeyde maruz kalmanın serebrovasküler hastalık için bir risk faktörü olabileceğini ortaya koydu. Araştırmamız gece ışığı ile beyin sağlığı arasındaki ilişkiyi araştıran ilk çalışma oldu. Bu nedenle insanlara, özellikle de kentsel alanlarda yaşayanlara, kendilerini potansiyel zararlı etkilerinden korumak için bu maruziyeti azaltmayı düşünmelerini tavsiye ediyoruz” dedi. Yapay ışık kaynakları arasında floresan, akkor ve LED ışık kaynaklarının bulunduğunun altını çizen Jian-Bing Wang, “Geceleri bu ışık kaynaklarına sürekli maruz kalmak, uykuyu destekleyen bir hormon olan melatonin üretimini de baskılayabilir. Bu durum insanlarda uyku düzenini ciddi şekilde bozabilir. Hatta zamanla kalp-damar sağlığı sorunları yaşanabilir. Özellikle yatak odalarında bu ışıkları kullanmamak gerekiyor” ifadelerini kullandı. ‘SADECE YÜKSEK DÜZEYDE GECE IŞIĞI DEĞİL KİRLİLİK DE ETKİLİ’Konuyla ilgili görüşlerine başvurduğumuz Nöroloji Uzmanı Prof. Dr. Hasan Hüseyin Karadeli, “Araştırmaya bakınca beyin damar hastalığı geçirme olasılığının yüksek olması sadece gece ışığına maruz kalma değil aynı zamanda yüksek düzeyde kirliliğe maruz kalma olduğu da görülüyor” dedi ve ekledi:“Yüksek ışığı maruz kalmak felce neden olabilir. Ancak bunun yanında benzin, yağ, dizel yakıt veya odunun yanmasından kaynaklanan emisyonlarla sıklıkla karşılaşanlarda etki daha artıyor. Aslında biraz daha açacak olursak ve araştırmanın sonuçlarını yorumlayacak olursak; bu risklere maruz kalan kişilerin ortak özelliğinin gece boyunca dışarıda olan ve özellikle yoğun çevresel kirliliğe maruz kalan kişiler olduğu açıkça belli oluyor. Araştırma oldukça önemli veriler sunuyor. Bu ışıklardan kendimizi korumamız gerekiyor.” UYKU DÜZENİNİ DE BOZUYOR!“Asıl dikkat çekilmesi gereken, ışığın miktarından ziyade bu zararlı ışığın biyolojik saatimizin tam düzenli çalışması için gerekli uyku düzenimizi bozması” diyen Prof. Dr. Hasan Hüseyin Karadeli, şu bilgilerin altını çizdi:“Biyolojik saatimizin tam düzenli çalışabilmesi için gece en önemli aktör melatonin hormonudur. Yapılan araştırmalara göre de melatonin düzenli salgılanması için gece 22.00 sabah 07.00 saatleri arasında steril bir uyku düzenine sahip olmamız gerekiyor. Steril bir uyku düzeni için tam karanlık ve tam sessiz bir oda en önemli iki faktördür.” TELEFON IŞIĞINA ÇOK FAZLA MARUZ KALMAK DA AYNI ETKİYİ NEDEN OLABİLİR Mİ? Bu sorumuza “Telefon, televizyon ve tablet ışıklarına maruziyet de aynı etkiyi insanlarda yapar” cevabını veren Prof. Dr. Hasan Hüseyin Karadeli, “Özellikle yatak odasında bu teknolojik cihazların olması uyku düzenini tamamen bozar. Yapılan araştırmalar uykudan iki saat önce bu cihazları kullanmayan insanların çok daha iyi uyku düzenine sahip olduğunun altını çiziyor” ifadelerini kullandı.BEYİN DAMAR HASTALIKLARINDAN KORUNMAK İÇİN NELER YAPILMALI? Beş önemli unsura dikkat çeken Prof. Dr. Hasan Hüseyin Karadeli, şu uyarılarda bulundu:1- Sağlıklı bir yaşam tarzı sürdürün: Sigara içmek, düzensiz beslenme, fiziksel aktivite eksikliği ve obezite gibi sağlıksız yaşam tarzı faktörleri, beyin damar hastalıklarının riskini artırır. Bu nedenle, tütün kullanmayı bırakın, dengeli ve besleyici bir diyet benimseyin, düzenli fiziksel aktivite yapın ve uygun kilonuzu koruyun. 2- Kan basıncını kontrol altında tutun: Yüksek kan basıncı, beyin damarlarında hasara ve tıkanıklıklara neden olan en önemli risk faktörlerinden biridir. Kan basıncınızı düzenli olarak ölçtürün ve uygun tedavi yöntemleri ile kontrol altında tutun. 3- Kolesterol seviyelerinizi kontrol edin: Kolesterol seviyeleri yüksek olan kişiler, damarların tıkanmasına ve beyin damar hastalıklarının oluşmasına yol açabilirler. Sağlıklı bir beslenme planı ve egzersiz ile kolesterol seviyelerinizi kontrol altında tutun. 4- Diyabet kontrolü: Diyabet, beyin damar hastalıklarının gelişimi için bir risk faktörüdür. Eğer diyabet hastasıysanız, kan şekerinizi yakından takip etmek ve uygun tedavi yöntemlerini uygulamak önemlidir. 5- Stresten uzak durun ve düzenli uyku alın: Yoğun stres, uyku düzensizliği ve yetersiz uyku, beyin damar hastalıklarının riskini artırabilir. Stresten uzak durmak için rahatlama teknikleri, hobi edinmek veya günde 45 dakika yürüyüş yapmak gibi yöntemlerden yararlanabilirsiniz. Ayrıca, sağlıklı bir uyku düzeni oluşturmak da önemlidir. 

Devamını Oku

Gece uykudan önce yüzünüzü yıkamıyorsanız dikkat! Sadece sabunla yıkamak yeterli mi, yoksa temizleyiciler mi gerekiyor?

28 Mart 2024

Yüz yıkama rutininizin nasıl olması gerektiğini hiç düşündünüz mü? Genelde her sabah güne başlamadan önce yüz yıkanır. Aynı alışkanlığı gece yatmadan önce yapanların sayısı ise oldukça azdır. Halbuki gece yıkanan yüz gündüz yıkanandan çok daha önemli ve gerekli… HÜCRELERİN YENİLENMESİ İÇİN ÇOK GEREKLİ ABD’de New York City'de özel bir kliniğin kurucusu olan dermatolog Anne Chapas, Fox News Digital'e yaptığı açıklamada, “Gün boyunca yüzünüz çevreden edindiği kir, bakteri, kirletici maddeler ve diğer yabancı virüsleri biriktiriyor. Yatmadan önce yüzünüzü yıkamak ise bu kirlerin giderilmesine yardımcı oluyor. Bu eylemi alışkanlık haline getirdiğinizde ise virüslerin gözeneklerinizi tıkamasını ve potansiyel olarak sivilce oluşumuna yol açmasını önlemiş oluyorsunuz” dedi. Geceleri yüz yıkamanın aynı zamanda hücrelerin yenilenmesini de desteklediğini söyleyen Anne Chapas, “Yatmadan önce temizlik yapmak cildinizin nefes almasını sağlar ve uyku sırasında doğal yenilenme sürecini kolaylaştırır. Bu, daha sağlıklı ve daha canlı bir cilde neden olur” ifadelerini kullandı. KADINLAR ÇOK DAHA DİKKAT ETMELİ Kadınların kozmetik ürünlerini daha sık kullanma eğiliminde olması nedeniyle yüz yıkamanın herkes için önemli olduğunu ancak kadınlar için daha büyük bir odak noktası olabileceğini söyleyen Anne Chapas, erkekler için de “Yüzde ciddi miktarda kıl bulunan erkeklerin, yağ ve bakteri oluşumunu önlemek için sakal veya bıyık altındaki cildi temizlemeye ekstra dikkat etmeleri gerekebilir” ifadelerini kullandı. SADECE SABUN VE SU YETERLİ Mİ? YOKSA YÜZ İÇİN ÖZEL TEMİZLEYİCİLER Mİ GEREKİYOR? Cildiniz üzerinde en iyi etkiyi yaratmak için hangi tavsiyelere uymanız gerektiğini belirlemek zor olabilir. Zira bu konuyla ilgili gerek sosyal medyadan gerek çevrenizden çok fazla şey duyuyor olabilirsiniz. Örneğin bazıları yüz yıkarken su ve sabunun yeterli olacağını savunurken, bazıları özel ürünler kullanmanın şart olduğunu söylüyor. Fırça kullanımı ya da yüzün yıkandıktan sonra neyle kurulanacağı gibi detaylarla ilgili de pek çok tartışma mevcut. ABD’de Chicago’da özel bir hastanede dermatolog olan Lauren Fine “Sabun ve su yeterli olabilir. Ancak eczanelerdeki yüz temizleyicileri ve nemlendiricilerin de büyük bir savunucusuyum” dedi ve ekledi: “Bazı cilt bakımı malzemeleri pahalı olabilir. Ancak yüz yıkama ürününüz bunlardan biri olmak zorunda değil. Tüm cilt tipleri için başka aktif maddeler içermeyen yumuşak bir temizleyici kullanmanızı öneririm. Cilt bakım ürünlerinin de aşırı kullanımı insanların yaptığı en büyük hatalardan biridir. Bu noktada biraz ölçülü olmak gerekiyor. Herhangi bir partikülü içeren temizleyicileri asla önermiyorum. Bu tür temizleyiciler, yağlı ciltler için bile çok aşındırıcı ve tahriş edici olabilen bir tür mekanik peeling olarak kabul ediliyor.” DUŞTA YÜZ YIKAMAKTAN KAÇININ Uzmanlar, sıcak suyun cilt için zararlı olduğunun da altını çiziyor. Anne Chapas, “Sıcak su ciltte kuruluğa sebep olabiliyor. Bu da kısa bir sürede tahriş oluşumunun tetikliyor. Bu nedenle sıcak su ile ne yüz ne de vücut temizliği yapılmalı. Özellikle duştan sonra 10 dakika içinde nemlendirici ile yüz mutlaka nemlendirilmeli” dedi. Yüz için en uygunun soğuk su olduğunu söyleyen Chapas, “Soğuk su cildin kendini yenilemesini hızlandırıp gözenekleri küçülterek siyah nokta oluşumunu azaltıyor. Gece yatmadan önce soğuk su ile yüz yıkamak, sivilcelerin oluşmasını da engeller. Eğer kuru bir cilt tipiniz varsa soğuk su ile yüzünüzü yıkadıktan sonra mutlaka hafif bir nemlendirici uygulamalısınız” ifadelerini kullandı. CİLT TEMİZLİĞİ İÇİN KULLANILAN ELEKTRONİK FIRÇALAR, DERİNLEMESİNE TEMİZLİK SAĞLAR MI? Sosyal medyada sık sık cilt temizliğine yönelik mekanik fırça önerileri yapılıyor. Bazıları plastik bazıları da sert malzemelerden yapılan bu fırçaları dermatologlar kesinlikle önermiyor. Bu konuyla ilgili daha önce hurriyet.com.tr’ye açıklamalarda bulunan Dermatoloji Uzmanı Dr. Caner Demircan, şu bilgilerin altını çizdi:“Ufak çaplı mekanik darbeler hatta sürtünmeler bile deri bariyerimizi bozabilir. Bu darbeler cildin soyulmasına da sebep olacağı için kızarıklık ve pullanma gibi tahriş bulgularına sebebiyet verebilir. Bu sebeple elektronik fırçaların kullanımı önerilmez.”

Devamını Oku

Dolandırıcıların yeni yöntemine dikkat! Ünlü iş insanının numarasını kopyalayıp insanları mağdur ettiler…

20 Mart 2024

Teknoloji ve internetin gelişmesiyle siber güvenlik tehditleri giderek artıyor. Son dönmede dolandırıcıların en çok kullandığı yöntem ise telefon numarası kopyalamak!Geçtiğimiz günlerde R.Ö. (63), telefonla arayan kişilerin kendilerini banka görevlisi olarak tanıttıklarını, “hesabınızda bir karışıklık var” diyerek başka bir hesaba 100 bin lira havale yaptırdıklarını söyleyerek emniyete başvurdu.R.Ö. daha sonra kendisini arayan telefon numarasına dönüş yaptığında karşısına Galatasaray’ın eski yöneticisi ve iş insanı Abdurrahim Albayrak'ın çıktığını söyledi. R.Ö. önce tanımadığı Abdurrahim Albayrak'a “Beni neden dolandırdınız” diye sorduğunu ancak konuşmanın ilerlemesiyle onun da olaydan haberinin olmadığını anladığını belirtti.Konuyla ilgili Demirören Haber Ajansı mikrofonlarına konuşan Abdurrahim Albayrak, “Çok tatsız bir olay yaşadık. Dolandırıcılar numaramı kopyalamışlar. Telefonu her açtığımda inanılmaz hakaretler duydum. Ne olduğunu anlayamadım. Arayanlar beni tanımıyor. 50-60 kişiye bunun dolandırıcıların işi olduğunu anlatmaya çalıştım. Birçok insan mağdur oldu. Emniyet ekiplerimiz çok büyük bir şebekeyi benim sayemde çökerttiklerini söylediler” ifadelerini kullandı.Peki telefon numarası kopyalama işlemi nasıl yapılıyor? Bu yönteme karşı nasıl önlemler alınmalı? Telefon numarası kopyalananlar hangi risklerle karşı karşıya kalabilir?Bunun gibi pek çok soruya Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Görsel İletişim Tasarımı Anabilim Dalı Başkanı ve Bilişim Teknolojileri Uzmanı Prof. Dr. Ali Murat Kırık ile cevap aradık.‘SON YILLARDA DOLANDIRICILARIN EN ÇOK KULLANDIĞI YÖNTEM OLDU’Prof. Dr. Ali Murat Kırık, dolandırıcıların son yıllarda bu yöntemi çok sık kullandığını ve dolandırılanların sayısının giderek arttığına dikkat çekti.Prof. Dr. Kırık, “Bu trendin artmasında, artan dijital bankacılık ve finansal işlemler, yetersiz güvenlik uygulamaları ve kullanıcıların telefonlarını iş, iletişim ve diğer pek çok aktivite için kullanması gibi faktörler yer alıyor” ifadelerini kullandı.TELEFON NUMARASI NASIL KOPYALANIYOR? “Telefon numarası kopyalama işlemi genellikle ‘SIM kart klonlama’ veya ‘SIM swap’ olarak adlandırılan bir yöntemle gerçekleştiriliyor” diyen Prof. Dr. Kırık, “Bu tür saldırılar, telefon operatörüne veya kişinin telekomünikasyon cihazlarına yetkisiz erişim sağlayan kötü niyetli kişiler tarafından gerçekleştiriliyor. Bu sürecin ise birkaç adımı bulunuyor” dedi ve şu önemli bilgilerin altını çizdi: “Siber saldırganlar, hedeflerini seçerken genellikle kişilerin veya kuruluşların kamuoyunda bilinen iletişim bilgilerini hedef alıyor. Bu bilgiler arasında telefon numaraları, sosyal medya hesapları, internet sitelerindeki iletişim bilgileri yer alıyor. Bunlar dışında siber korsanlar sosyal mühendislik taktikleri ve kötü amaçlı yazılımlar aracılığıyla kişisel bilgisayar veya cep telefonu hedefleme yapabiliyor. Ayrıca daha karmaşık yöntemler de gerçekleştirilebiliyor.” “Dolandırıcılar, telefon numarasını ele geçirmek için telekomünikasyon operatörlerinin sistemlerine de sızabilir” diyen Prof. Dr. Ali Murat Kırık, “Bu, içeriden yardım alarak veya teknik zayıflıkları kullanarak gerçekleştirilebilir. Ardından hedefin telefon numarasını ele geçirdikten sonra, bu numarayı kendi kontrolü altına almak için SIM kart klonlama veya SIM kart değiştirme (swap) işlemleri yapılabilir” dedi.TELEFON NUMARASI KOPYALANANLARIN BAŞINA NELER GELEBİLİR?  “Telefon numarasının kopyalanması, çeşitli dolandırıcılıklara yol açabilir ve mağdurlara maddi ve manevi zararlar verebilir” diyen Prof. Dr. Kırık, bu durumu beş maddede açıkladı: 1- Kimlik hırsızlığı: Telefon numaranız, kimliğinizi çalmak ve sizin adınıza hesap açmak, kredi çekmek veya sahte işlemler yapmak için kullanılabilir. 2- Bankacılık ve finansal dolandırıcılık: Telefonunuza gelen SMS veya OTP kodları kullanılarak banka hesaplarınıza erişilebilir, para transferleri yapılabilir veya kredi kartlarınızdan dolandırıcılık yapılabilir. 3- Sosyal medya hesap hackleme: Telefon numaranız, sosyal medya hesaplarınızın şifresini sıfırlamak için kullanılabilir. 4- Sahte arama ve mesajlar: Sahte arayanlar veya dolandırıcılar, sizi arayarak veya mesaj göndererek kişisel bilgilerinizi veya banka bilgilerinizi ele geçirmeye çalışabilirler. TELEFON KOPYALAMA İŞLEMİNDE DOLANDIRICILAR HANGİ CEZALARI ALABİLİR? Bu sorumuza Prof. Dr. Kırık, “Telefon numarası kopyalama genellikle yasa dışı bir faaliyet olduğundan, bu tür eylemler yasal sonuçlar doğurabilir. Bu faaliyeti yapanlar dolandırıcılık, kimlik hırsızlığı, bilgisayar korsanlığı gibi suçlamalarla karşı karşıya kalabilir. Bu suçlamalar, ciddi cezaları gerektirebilir hatta hapis cezalarıyla sonuçlanabilir” cevabını verdi. "Telefon numarası kopyalayanlar teknolojik olarak yakalanabilir" diyen Prof. Dr. Kırık, “Yetkililer, bu tür suçları araştırmak ve siber suçluları tespit etmek için dijital izleme ve güvenlik teknolojilerini kullanıyor. Özetle mutlaka yakalanırlar. Ayrıca bu tür suçlar uluslararası boyutta gerçekleşirse, uluslararası yaptırımlarla karşı karşıya kalınabilir. Bu da kopyalama işlemini gerçekleştiren kişilerin yasa dışı faaliyetler nedeniyle diğer ülkelerden giriş yasağı alabilecekleri veya uluslararası hukuki işlemlere maruz kalabilecekleri anlamına gelir” ifadelerini kullandı. BİREYSEL OLARAK BUNA NASIL ÖNLEM ALMAK GEREKİYOR?  “İlk olarak, hesap güvenliğini artırmak için çoğu platform ve hizmetin sunduğu iki faktörlü kimlik doğrulama (2FA) seçeneği kullanılmalı” diyen Prof. Dr. Ali Murat Kırık, şöyle devam etti: -- Güçlü, karmaşık ve benzersiz parolalar oluşturarak hesaplar korunabilir. İnternet üzerinden indirilen uygulamaları ve ziyaret edilen web sitelerini dikkatlice seçmek, güvenilir ve güvenlik odaklı uygulamaları tercih etmek de çok önemli. -- Ayrıca düzenli olarak banka hesapları, dijital cüzdanlar ve diğer çevrimiçi hesapları kontrol etmek ve anormal aktivite veya şüpheli işlemleri hemen fark etmek de önemli. Bu önlemler, bireylerin telefon numarası kopyalama gibi siber dolandırıcılık saldırılarına karşı daha güvende olmalarını sağlayabilir.  TELEFON KLONLAMALARINA DİKKAT!“Telefon numaraları dışında telefonlar da klonlanabilir. Hatta sahte bir şekilde taklit edilebilir” diyen Prof. Dr. Ali Murat Kırık, “Bu tür saldırılar genellikle ‘IMEI klonlama’ veya ‘IMEI değiştirme’ olarak biliniyor. IMEI (International Mobile Equipment Identity), bir telefona benzersiz bir şekilde atanmış olan bir kimlik numarası ve her telefonun bir IMEI numarası bulunuyor. IMEI klonlama veya değiştirme, telefonun fiziksel kimliğinin (IMEI numarasının) sahte bir şekilde değiştirilmesiyle gerçekleştiriliyor” dedi.‘IMEI KLONLANMIŞ BİR TELEFON, GERÇEK SAHİBİNİN TELEFON GÖRÜNÜMÜYLE DOLANDIRICILIK YAPABİLİR’Prof. Dr. Kırık, “Bu durumda, telefonun fiziksel kimliği değiştiriliyor ve bu sayede telefon, sahte bir şekilde başka bir telefon gibi görünebiliyor. Örneğin IMEI klonlanmış bir telefon, gerçek sahibinin telefon görünümüyle dolandırıcılık yapabilir, başka bir kişinin hesaplarına erişmek için kullanılabilir veya sahte telefon numaraları üzerinden dolandırıcılık yapılabilir. Ayrıca, IMEI klonlanmış bir telefon, gerçek sahibinin izni olmaksızın casus yazılım yüklemek veya telefonun nerede olduğunu izlemek için de kullanılabilir” ifadelerini kullandı. 

Devamını Oku

Brokolinin 15 milyon insanı etkileyen hastalığa iyi geldiği bulundu

18 Mart 2024

Yeterli ve dengeli beslenmek için vücudun ihtiyaç duyduğu dört temel gruptan zengin ürünleri tüketmek gerekiyor. Bunlar; süt, et-balık, sebze ve meyveler… Bu besinler içinde sağlığımıza pozitif anlamda en çok etki sağlayanlar ise sebzeler… Örneğin Amerikan Kanser Araştırma Enstitüsü’nün yaptığı araştırmalara göre yeşil yapraklı sebze tüketmenin kansere karşı vücudu koruduğu kanıtlandı. Kansere karşı ‘süper güç’ olarak nitelendirilen sebzelerin başında ise brokoli geliyor. Yapılan araştırmalar, brokoli tüketiminin özellikle meme, prostat, kolon, akciğer ve mide kanseri riskini azaltmaya yardımcı olabileceğini ortaya koydu. Özetle brokoli ve diğer sağlıklı sebzeleri (Pazı, karalahana, tere, sarımsak) dengeli bir beslenme programının parçası olarak tüketmek, genel sağlık ve kanser riskini azaltma açısından çok önemli… BROKOLİNİN SAĞLIĞA OLAN YENİ FAYDASI UZMANLARI ŞAŞIRTTI Geçtiğimiz günlerde yine sebzeler üzerinden yapılan bir araştırmada şaşırtan sonuçlara ulaşıldı. Avustralya'daki Sydney Üniversitesi'nden bilim insanları, kandaki trombositlerle bağ kurabilen bitkilerde bulunan 23 bileşik üzerinde bir dizi laboratuvar testi gerçekleştirdi. Trombositler ise kanamayı durdurmak için yaraların tıkanmasında kritik rol oynayan hücreler olarak biliniyor. Ancak belirli koşullar altında kan akışını tamamen engelleyen tehlikeli pıhtılar da oluşturabiliyor. Araştırmacılar; brokoli, karnabahar ve brokoli filizi gibi sebzelerde yaygın olarak bulunan Sülforafan (SFN) bileşiğinin pıhtılaşmayı önleyici bir madde olma potansiyeli üzerinde durdular. SFN'nin etkisinin moleküler düzeyde yakından analizi yapıldığında ise ‘PDIA6’ adı verilen bir proteinin, trombosit kümelenmesini yavaşlattığı ve arterlerde pıhtı oluşumunu engellediği ortaya çıktı. ‘BROKOLİ OLDUKÇA FAYDALI BİR SÜPER BESİN’ Sydney Üniversitesi'nden biyomedikal bilimci Dr. Xuyu Liu, “Çalışmamızın bulguları, SFN'yi felç riskine karşı en savunmasız gruplarda bile riskini azaltmanın bir yolu olarak araştırmamıza değer kılıyor” dedi. “Brokoli bileşiği sadece felç sonrası pıhtı önleyici ilaçların performansını artırmada etkili olmakla kalmıyor, aynı zamanda yüksek felç riski taşıyan hastalar için de önleyici bir ajan olarak da kullanılabilir gibi duruyor” diyen Dr. Liu “Bu durum hepimizi şaşırttı. Brokoli oldukça faydalı bir süper besin” ifadelerini kullandı. FELÇ İÇİN KULLANILAN İLAÇLA BİRLEŞTİRİLDİĞİNDE BAŞARI ORANI DAHA DA ARTACAK! Doku plazminojen aktivatörü (tPA) adı verilen mevcut pıhtı kırıcı ilaç, beyin hasarına karşı koruma sağlamada yüzde 20 başarı sağlıyor. Araştırmacılar fareler üzerinde yaptıkları deneylerde SFN'nin tPA ile kombine edildiğinde başarı oranının yüzde 60'a kadar çıkabildiğini tespit etti. Dr. Liu, “Doğal olarak oluşan bu bileşik, felç tedavisinde test edilen kan inceltici ajanlarla ilişkili yan etkiye de neden olmuyor. Ancak henüz araştırmalarımızın çok başındayız. Daha insanlar üzerinde herhangi bir test yapmadık. Brokoli ile güçlendirilmiş bir diyetin tek başına felç riskini azaltmaya yetip yetmeyeceğinden emin değiliz” ifadelerini kullandı. YILDA YAKLAŞIK 15 MİLYON İNSAN FELÇ GEÇİRİYOR Felç dünyada en yaygın ölüm ve sakatlık nedenlerinden biri olarak biliniyor. Öyle ki dünyada yılda 15 milyon kişi felç geçiriyor. Bu kişilerin 5 milyonu ise yaşamını kaybediyor. Ülkemizde de her yıl 130 bin kişi felç geçiriyor. Yapılan çalışmalara göre gelecek 10 yılda neredeyse her aileden birinde felç geçiren biri olacağına dikkat çekiliyor. Kişiye özel önlem ve korunma yöntemlerine önem verilmesi gerektiğini vurgulayan uzmanlar, fiziksel aktivite ve egzersizin inme riskini azalttığına dikkat çekerek, inmenin önlenmesi için kesinlikle sigara içilmemesi gerektiğinin altını çiziyor.

Devamını Oku