Bodrum’da yaşanan sahte içki trajedisinden sonra ‘metil ile etil alkol arasında çok büyük bir fiyat farkı mı var ki sahtekarlar insan sağlığını tehdit etse de bunu kullanıyor‘ diye merak ettim. Etil alkolün litresi 1.45 TL. Metil alkol ise sadece 50 kuruş daha ucuz. Be insafsız, zaten ÖTV’den dolayı kazanıyorsun. Hiç olmazsa cinayete teşebbüs etme. Bir sözüm de 5 yıldızlı otellere, restoran ve tekne işletmecilerine. Bile bile kaçak ve sahte ürün alıyorsunuz, bu cinayetlere ortak oluyorsunuzAlkoldeki yüksek vergilerin sahteciliği ve kaçakçılığı hortlatacağı biliniyordu. Yazılanlar çizilenler, içki üreticilerinin uyarıları dikkate alınmadı. Konu, Bodrum’da 3 Rus turizmci ölünce bir kez daha gündeme geldi. Geldi ama yine tam anlamı ile irdelenmiyor. Herkes sahte içki üretene, Türkiye’ye kaçak içki sokana yükleniyor. Oysa bu içkiyi üretenin yanısıra bunu satın alan, müşterisine veren işletmecilerin suçu bana göre daha büyük. Sahteciliği asıl teşvik edenler onlar.Ancak önce kamuoyunda pek de bilinmeyen metil ile etil alkol arasındaki farka değinmek istiyorum. Etil alkol, buğday, patates gibi çeşitli bitkilerden üretiliyor. Yani tamamen tarımsal kökenli. Metil alkol ise bir kimyasal.Acaba aralarında çok büyük fiyat farkı mı var diye merak ettim. Öyle ya, sahtekar da olsa bir insan acaba neden ölümcül olan metil alkolü kullanır diye.Etil alkolün litresi yaklaşık 1.45 TL ile 1.50 TL arasında satılıyor. Metil alkolün ise litresi 90-95 kuruş. Bir de metil alkole ulaşmak daha kolay. Diyeceksiniz ki yüzde 50 fiyat farkı var. Sahtekar tabii ki ucuz olanını kullanır.Ancak işin ekonomik boyutu öyle değil. Bu sahtekarlar asıl parayı içki üzerindeki ÖTV farkından kazanıyorlar. 1 litre rakıdaki ÖTV yuvarlak hesap 18 TL. Votkada 19 TL’yi geçen vergi, viskide ise 25 liraları buluyor. Yani asıl kazanç vergi farkından.O yüzden ürettiğiniz sahte içkide 1.5 TL’lik etil alkol yerine 90 kuruşluk metil alkolü kullanmak çok fazla bir avantaj yaratmıyor. Tabii gözünüz insanların ölümünü bile umursamayacak şekilde dönmediyse...Asıl suçlu kim?Ancak içki üreticilerinden edindiğim izlenim ne yazık ki bu sahtekarlığı yapanların tam olarak etil ile metil alkol arasındaki farkı bilmemeleri. Yani sahte içki üretirken metil alkol kullanımında daha çok kazanç hırsının yanısıra büyük cahillik de sözkonusu.Peki suçu tamamen sahte içki üretenlere atmak adil mi. Sahte olduğunu, kaçak olduğunu bile bile bidonlarla viski, rakı, votka alan işletmelerin hiç mi suçu yok?Herşey dahil sisteme geçen, ancak keskin rekabet yüzünden fiyatlarını da yeteri kadar artıramayan turistik tesisler ne yazık ki bol miktarda açık bandrolsüz içki satın alıyor.Üzerindeki ÖTV yükünden daha düşük fiyata satılan içkinin kaçak ya da sahte olduğunu bilmiyorlar mı?Kesinlikle biliyorlar. Aynı şekilde restoranlar ve tekne turu yapanlar da üzerindeki ÖTV yükünden daha ucuza satılan içkilerin denetimden uzak, ne şartlarda üretildiği belli olmayan ürünler olduğunu pekala biliyorlar.Bence asıl üzerine gidilmesi gereken onlar. Akdeniz çanağında ve Ege’de pek çok turistik tesiste bu tip içki kullanılıyor. Maalesef bunların içinde 5 yıldızlı çok ünlü oteller de var.Tutuksuz yargılanıyorlarİşin bir diğer boyutu ise caydırıcılık. Ne sahte içki bulundurmanın ne de sahte içki üretmenin doğru dürüst bir cezası yok. Sahte içki üreten ya da bulunduran tespit edildiğinde tutuksuz yargılanıyor. Oysa hem üreten hem kullanan, insan sağlığını ölümle tehdit ediyor, hem de turizmde kendi ayağımıza kurşun sıkıyoruz.Konuya yakın kişiler “Kanun koyucu bu işin sahtesini yapana 10 yıldan başlayan cezalar verse bakalım bu kadar kolay bu işlere girebilirler mi?. Denetimlerde işletmesinde sahte içki bulunanlar da aynı cezayı alsa bu kadar kolay satabilirler mi? Satılamayan ürünü yapmak da kimsenin işine gelmez” diyorlar.Bir şişe viski Avrupa’da 12, Türkiye’de 26 euroİspanya, Yunanistan gibi ülkeler turizmde Türkiye’nin en büyük rakibi. Güneşimiz kumumuz var, tesislerimiz güzel ancak fiyat tabii ki öncelikli belirleyici faktör.Özellikle herşey dahil sistemdeki otellerin fiyat rekabeti yapayım derken kaliteden ödün verdiğini görüyoruz. İçki, bu tip otellerin en büyük masraf kalemlerinden birini oluşturuyor. İspanya’da 1 şişe Johnnie Walker viski 12 euro’dan satılıyor. Yani 2.30’luk euro kuruna göre 27.6 Türk Lirası. Aynı içkinin Türkiye’deki satış fiyatı 60 Türk Lirası, yani 26 euro. Bu kadar fiyat farkının tek sebebi ise üzerindeki vergiler. Sadece tek bir şişede 30 TL’nin üzerinde yani 14 euro fiyat farkı var. Tur operatörüne kişi başı herşey dahil fiyat veren bir turizmci için 14 euro’luk içki maliyet farkının ne demek olduğunu düşünsenize...Çarşafları her gün değil iki günde bir yıkatan, sabah kahvaltısında kullandığı peynirin, sucuğun salamın kalitesizini arayıp bulan otel satınalmacısı, içkide aynı mantıkla hareket etmesin?Etil ile metil alkol arasındaki fark nedir?Meyve, şeker pancarı, şeker kamışı buğday gibi bitkilerin glikoz içeren özsuları mayalandıktan sonra damıtılarak elde edilen ve temel maddesi etanol olan, uçucu, yanıcı ve renksiz sıvıya etil alkol deniyor. Tüm içkilerde kullanılan kimyada adı C2H5-OH olan etil alkoldür.Metil alkol ise kimyada CH3-OH diye tanımlanan kimyasal bir ürün. Günümüzde genellikle karbon monoksit ve hidrojenin katalitik tepkimesiyle elde ediliyor. Bu ürün endüstride kullanılıyor ve kesinlikle içilemez. Örneğin ispirtoya konan yüzde 10 oranındaki metil alkol bile körlükten ölüme kadar tehlikelere yol açabilecek güçte.
Babacan: IMF raporundaki bazı analizlere itiraz ettik, o haliyle yayınlatmadıkÖnceki akşam Ekonomi Gazetecileri Derneği’nin ödül gecesi vardı...Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, IMF’nin hazırladığı son program sonrası izleme raporunun insiyatif kullanılarak yayınlatılmadığını söyledi. Babacan “Bu bizim en doğal hakkımız. Üyesi olduğumuz bir kurum rapor yazıyorsa ve bunun içinde katılmadığımız subjektif analizler varsa yayınlatmıyoruz. Geçmişte de böyle 4-5 raporu yayınlatmadık” dediÖnceki akşam Ekonomi Gazetecileri Derneği’nin ödül gecesi vardı. Cemile Sultan Korusu’nda gerçekleşen ödül töreninden sonra Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan ile geç bir akşam yemeğinde biraraya geldik. Masada pek çok konu konuşuldu ancak bana göre en dikkat çekici olanı insiyatif kullanılarak yayınlatılmayan IMF raporu bölümü oldu. Babacan, bir soru üzerine IMF’nin hazırladığı son program sonrası izleme raporunun özetinin yayınlandığını ancak aslının yayınlanmadığını söyledi. Bu raporda Türkiye’ye henüz yeni bakmaya başlayan çaylak kabul edilecek uzmanların analizleri olduğunu söyleyen Babacan, “O kurumun üyesi olarak bazı haklarımız var. Ortağı olduğumuz bir kurum böyle bir rapor yayınlıyorsa bazı haklarımız var. Eğer katılmadığımız bölümleri varsa yayınlatmıyoruz. Nitekim son raporda subjektif analizlere dayalı bölümler vardı. Biz de itiraz ettik ve bu haliyle yayınlanmasını istemedik” dedi.4-5 kez engel oldukBabacan üstelik rapor yayınlatmama sürecinin ilk kez yaşanmadığını 2002’den bu yana 4 ya da 5 kez daha hazırlanan raporun yayınlanmasına engel olduklarını söyledi. Babacan böyle söyleyince Hürriyet Ekonomi Müdürü Vahap Munyar bana döndü ve “Ercan gördün mü bugüne kadar epey bir haber atlamışız” diye takıldı. Babacan daha sonra yanımızda Hazine Müsteşarı İbrahim Çanakçı’yı arayarak itiraz edilen raporun akıbetini sordu. Babacan ile Çanakçı arasındaki telefon konuşması söyle gelişti:-İbrahim Bey bazı bölümlerini çıkarın dediğimiz raporla ilgili son durum nedir?-İlave bilgiler verdik, analizlere bir de verdiğimiz veriler ışığında tekrar bakın dedik ancak henüz bize dönmediler.-Süreç biraz uzadı galiba değil mi?-Evet efendim, ilettik ancak dönüş olmadı. Bir cevap vermediler.Babacan telefonu kapattıktan sonra devam etti: “Bu çok önemli bir olay değil. Öyle olsa piyasada etkisini görürüz. Rapor yayınlanmasında bir işleyiş var. Hazırlarlar önce, “İzniniz var mı yayınlayabilir miyiz?” diye sorarlar. Kaldı ki ‘Evet yayınlayabilirsin’ dememiz hata olurdu. O kurumda bazı haklarımız var. Buna rağmen o raporu yayınlatsaydık, içinde yer alan analizleri kabul ettiğimiz anlamına gelirdi.”Öztrak gündeme getirdiCHP’nin ekonomi kurmaylarından Hazine eski Müsteşarı Faik Öztrak, geçtiğimiz günlerde bir yabancı yatırım raporunun ortaya çıkmadığını iddia etmişti. Kamuoyunda polemik konusu olan rapora Hükümet kanadından Sanayi Bakanı Nihat Ergün Sabah Gazetesi aracılığıyla cevap vermiş ve “Rapor nerede, kaynağını görelim. Şimdi seçim zamanı, yalandan ölen mi var? Yok. İstediğini söyle, ‘Böyle bir rapor var’ de. Böyle bir rapor varsa, tamam çıksın, kaynağını görelim. Kimse bunu hazırlayan, ciddi bir organizasyon, neye dayandırıyor bunu? Yani bunu birisi laf olarak söyleyebilir. Hadi dayandır neye dayandırıyorsun” demişti.Esnafı hiç bu kadar memnun görmemiştim çekler geri dönmüyorSeçim bölgesi olan Ankara’da ya da gittiği diğer illerde esnafla dertleştiğini ve hiçbir dönemde bu kadar ‘İşlerimiz iyi memnunuz’ dendiğini görmediğini belirten Ali Babacan “Bir sıkıntıları olsa seçim dönemi bizi bulmuşken ağlarlardı. Büyük mağazalardan, AVM’lerden dert yanarlardı. Oysa şimdi bakıyorum sorduğum esnafın yüzde 80-85’i halinden memnun görünüyor” diye konuştu. Babacan piyasada işlerin iyi olduğunu Merkez Bankası takasından dönen çek oranlarının da teyid ettiğini söyledi. Babacan “2008 krizi öncesi çeklerde geri dönme oranı yüzde 5’lerdeydi. Kriz ortamında yüzde 10’lara kadar çıktı. Son baktığımda yüzde 2.01’e indiğini görüyorum. Bu çok olumlu bir veri” ifadesini kullandı.Bankalar Birliği seçiminde Hüseyin Aydın’ı destekledikAli Babacan’a, “Bankalar Birliği seçiminde herkes Garanti Bankası Genel Müdürü Ergun Özen’in seçilmesini beklerken sizin Halkbank Genel Müdürü Hüseyin Aydın’a destek verdiğiniz. Hatta banka patronlarını aradığınız” spekülasyonları yapılıyor. Bu iddiaya ne diyorsunuz? diye sordum. Babacan, “Evet Hüseyin Aydın’ın arkasında olduğumuzu söyledik. Hüseyin Bey adaydı. Ancak nedense kamuoyunda onun adaylığı hiç konuşulmadı. Ergun Özen dahil başka isimlerin adaylığından sözedildi. Biz Hüseyin Aydın‘ın yanında olduk” diye konuştu.Babacan’a “Şayet eski Başkan Ersin Özince’nin sert mesajları olmasa, seçimde yine bir adaya desteğiniz olacak mıydı” diye tekrar sordum.Babacan şöyle yanıt verdi:-Kimin neyi söylediği ve söyleyiş tarzı çok önemli. Biz mesajı alırız. Siyaset ve ideoloji kokan cümlelerle o mesajın desteklenmesine gerek yok. Siyasete çok meraklı olan başka işe girecek. Hüseyin Bey de sorunları dile getiriyor ancak daha dengeli cümlelerle.”Kelle koltukta işBabacan, daha sonra kredilerdeki yüzde 25 ısrarlarına değindi:-Bankalar Birliği toplantısında enerji dahil bazı kredilerin bu limitin dışında tutulması istendi. Biz de diğer kredilerden feragat ederek tabii ki enerji kredilerini daha hızlı artırabilirsiniz, ancak toplamda yüzde 25 sınırına dikkat edin dedik. Hâlâ kelle koltukta iş yapmak isteyen bu sınıra uymayanlar olursa bilemem. Hepsi olgun insanlar. Ben kredilerde bir sorun yaşayacağımızı düşünmüyorum.Cari açık yüzde 8’e yakın çıkar büyüme yüzde 6’yı zorlarAli Babacan, cari açıkla mücadelede olumlu sonuçlar alındığını, ithalattaki artış hızının kırıldığını, kredilerin de yavaşladığını söyledi. Babacan, “Seçim sonrası cari açıkla ilgili daha sert tedbirler alınabilir mi, vergi artışı olabilir mi?” sorusuna şöyle yanıt verdi: “Vergi artışı bizim dördüncü aşamada gündeme getireceğimiz tedbirdir. Henüz o noktadan çok uzaktayız. Vergi gelirleri artıyor. Yeniden yapılandırmadan gelen kaynağı borç ödemede kullanacağız. O yüzden vergi artışlarından, sıkı maliye politikasından sözetmek için çok erken. Gelinen noktada kaygı verici bir durum yok. Dünyada sıkılaştırıcı para politikaları bir süre daha uygulanmayacak. O yüzden cari açığın finansmanında bir sıkıntı yok. Tabii bazı belirsizlikler var. Petrolün fiyatı, Yunanistan’ın durumu önemli. Petrol 110 dolarlarda kalırsa, büyüme yüzde 6 olursa cari açık GSYH’nin yüzde 8’i olur.”
Mısır ve Tunus karışınca Türkiye’nin turizmde bu fırsatı kaçırmayacağı düşünülüyordu. Nitekim Ocak-Nisan’da turist sayısı yüzde 21 arttı. Sadece Nisan’daki artış yüzde 31 oldu. Ancak o rüzgar çabuk dinmiş görünüyor. Otel sahipleri tabir yerindeyse aç gözlülük yapıp erken rezervasyonu durdurunca, turist son dakikayı beklemeye başladı. Fiyatlar da mecburen düşüşe geçtiBu anlatacağım tam Türk işi hikaye. Altın yumurtlayan tavuğu kesme hikayesi. Biraz da Türkler’in iyi pokerci olamadığını, strateji geliştirmekte aciz kaldığını gösteren bir hikaye. Malum Ortadoğu karışınca Türkiye’nin turizmdeki rakipleri Mısır ve Tunus’a rezervasyonlar bıçak gibi kesildi. Rusya, Mısır güvence verdiği halde geçen haftaya kadar uçuşları durdurdu. O turistin büyük bölümünün Türkiye’yi tercih edeceği düşünülüyordu. Nitekim Ocak ayında early booking’ler bir önceki yıla göre yüzde 35’ten fazla arttı. Bu Türk turizminin 2011 yazında muhteşem bir sezon yaşayacağının habercisiydi. Otel sahipleri kokuyu alınca tabir yerindeyse aç kurda döndü.Early booking’i yani erken rezervasyon işlemlerini kesti. Oda fiyatlarını yükseltmeye başladı. Bu resti gören Avrupalı ve Rus turist de beklemeye geçti. Adeta iki taraf arasında şu an poker oynanıyor. Turist resti gördü ve rezervasyon yapmak için acele etmiyor. Fiyatların düşmesini bekliyor.Türkiye’ye 700 bin turist taşıyan GTI Travel’ın da sahibi Kayı Grup Yönetim Kurulu Başkanı Talha Görgülü, “TÜRSAB olarak uyarılarımızı yaptık. Buna rağmen oteller burunlarından kıl aldırmadılar. Şimdi bir anda satışlar kesildi. Tabir yerindeyse ayağımıza kurşun sıktık” diye konuştu.Büyük fırsatı kaçırdıkTürk turizminin bu yıl, şayet oteller yanlış strateji uygulamasa 32 milyon turisti görebileceğini kaydeden Görgülü, yapılan hatadan dolayı en az 2 milyon turistin kaybedileceğini ve yılın büyük ihtimalle 30 milyon turistle kapanacağını belirtti. Görgülü, piyasadaki son durumu şöyle özetledi: “Satışlar Ocak’ta yüzde 35 artmışken, artış oranı Şubat’ta yüzde 13’e Mart’ta ise yüzde 3’e kadar düştü. Çünkü oteller oyunu iyi kuramadı. Fiyat artırdılar. “6 gece öde 7 gece kal” gibi bonusları vardı. Bunları kaldırdılar. Aslına bakacak olursanız şu an Türkiye eskisi kadar ucuz bir turizm noktası da değil. Şu an İspanya ve Yunanistan’dan daha pahalı hale geldik. Erken rezervasyon yabancı için önemliydi. 600 euroluk bir paketi 150 euro indirimli alıyor, şayet 4 kişilik bir aile ise bir kişinin tatili bedavaya geliyordu. Türk otelci bu imkanı kesince o da durdu. Alman ve Rus turist last minute rezervasyonu beklemeye başladı. Çünkü fiyatların düşmesi gerektiğini gördü. Adeta reste restle karşılık verdiler ve şu an oyunu kazanacak gibi görünüyorlar. İngiltere’de de ekonomik sıkıntı olduğu için o pazarda bir durgunluk var. Netice itibarıyla Türk turizmi çok iyi bir sezon geçirebilecekken, bu fırsatı kaçırdı.”
MNG Grup, televizyon internet ve kargo şirketini içine alan bir üçlü sinerji ile Shopping TV kanalı açıyor. 40 milyon doların üzerinde yatırım yapıp dağıtım kanallarını organize eden MNG Grup 3 yıl sonunda, shopping TV ve buna bağlı e-ticaret aracılığıyla 400 milyon liranın üzerinde ciro hedefliyor.MNG Grubu’nun medya yatırımı olan TV8 izlenme oranlarını artırdıktan, Türkiye’nin en son teknoloji ile donatılmış, diğer TV kanallarını kıskandıran stüdyolarına taşındıktan sonra vites büyütmeye hazırlanıyor. TV8’in yanı sıra Okan Bayülgen’in liderliğinde bir gençlik kanalını Eylül ayında yayın hayatına sokacak olan MNG Grup, daha öncesinde ise bu ayın sonlarına doğru bir alışveriş kanalını faaliyete geçirecek. söz konusu shopping kanalı internet üzerinden e-ticaret yapacak adreslerle de desteklenecek.TV8’in Genel Müdürü Abiş Hopikoğlu, 40 milyon dolara yakın bir yatırımla grubun kargo taşıma şirketi MNG Kargo’nun yaratacağı sinerji ile birlikte Türkiye’nin en büyük TV ve internet üzerinden alışveriş sistemini kurmak için yola çıktıklarını söyledi. e-ticaretin Türkiye’de çok hızlı büyüme potansiyeli olduğunu belirten Hopikoğlu, “Bu iş Türkiye’de bugüne kadar hep tek ayaklı yapıldı. Hem televizyon kanalı, hem interneti ile bütünleşik bir yapı hiç olmadı. Bizde bu iki ayak da olacak. Ayrıca bunun üzerine yine kendi bünyemizde yer alan kargo şirketimizin de eklenmesi ile 3 ayaklı ideal bir yapı ortaya çıkacak” diye konuştu.Abiş Hopikoğlu, ay sonuna doğru devreye girecek shopping kanalı ile ilgili olarak yaptıkları yatırımları şöyle anlattı:“MNG Kargo aracılığıyla 11 yeni tam otomatik aktarma merkezi kuruyoruz. Bunu call center ve paketleme yapacak bir merkez ile destekliyoruz. Bunun için Halkalı’da 40 bin metrekarelik bir yer hazırlandı. Bu işe 40 milyon dolarlık bir bütçe ayırıldı. FEDEX ile ortaklığımız var. 1 günde tüm siparişleri ulaştırma yeteneğine sahibiz. İnternet siteleri kuruldu. Bunların tüm yazılımları gerçekleştirildi. Belki çok sayıda internet sitesi kuracağız ama 70 tane de site olsa tüm siparişlerin tek bir merkeze gelmesini ve faturalandırmasını sağlayacak ortak havuz mekanizması kuruldu.”Abiş Hopikoğlu, ilk etapta 1 milyon abone ve 80 milyon lira ciroya hedeflediklerini, 3 yılın sonunda ise ciroyu 400 milyon liranın üzerine taşımayı istediklerini belirtti. Satış kanallarını 3’e ayırmayı planladıklarını da söyleyen Hopikoğlu şöyle devam etti:“Kanalın yüzde 30’luk kısmını turizme ayıracağız. Burada öyle paketler yapacağız ki insanlara yüzde 50 indirimli seyahat imkanı sunacağız. Burada da grubun turizm semktöründeki gücünü kullanacağız. MNG Grup olarak turizmde 13 bin 500’ün üzerinde yatağımız var. Günün sonunda boş kalan kapasiteyi bu kanalla dolduracağız. İkinci yüzde 30’luk dilimde lüks tüketim ürünleri olacak. Kalan üçte birlik dilimde ise insan yaşamını kolaylaştıran ürünlere yöneleceğiz. Mucit ürünleri bulup satmak gibi bir niyetimiz var. Mesela bir krem var. Almanya’da geliştirilmiş. Mürekkep lekesini bile çıkarıyor. 1.6 milyar dolar ciro yapan bir ürün. Bunun sadece televizyondan satış hakkı var. Böyle ürünleri bulup tüketicinin beğenisine sunmak istiyoruz. Uydu frekansımız var. Bunun yanısıra D Smart ve Digitürk’ten de yayın yapmak üzere görüşme halindeyiz. Orada da olmak istiyoruz.”***Çok tutan programların transferine izin yokTV8 geçmişte butik bir kanal olarak konumlanmıştı. Adeta bir futbolcu fabrikası gibi çalışıyordu. ‘Dikkat Şahan Çıkabilir’, ‘Yaşamdan Dakikalar’, ‘Komedi Dükkanı’ gibi çok tutan programları bulup çıkartmış daha sonra popüler kanallara transfer etmişti. TV8’in izlenme oranlarının iki kattan fazla arttığına dikkat çeken Abiş Hopikoğlu, “Artık mütevazi olmaya gerek yok. TV8 ile vites büyüteceğiz. Beğenilen programların bizde kalmasını sağlayacağız, gitmelerine izin vermeyeceğiz” diye konuştu.2.5 ay gibi rekor bir sürede TV8’in tüm stüdyolarını Fulya’dan Cendere Yolu’ndaki yeni binaya taşıyan Abiş Hopikoğlu, 2’si dijital olmak üzere 5 kanala hizmet verebilecek kapasiteye ulaştıklarını yeni binaya 22 milyon dolarlık yatırım yaptıklarını söyledi.Güncel teknolojinin izin verdiği en iyi ekipmanları kullandıklarını belirten Hopikoğlu, teknik ekipmanların HD ve 3D altyapısına uygun olarak seçildiğini söyledi. Stüdyolarda Türkiye’nin ve hatta Avrupa’nın en büyük ölçekli ekran uygulamalarının bulunduğunu belirten Hopikoğlu, bu ekranların maksimum düzeyde interaktivite ile kullanıldığını, arka plan renklendirmelerinde LED tabanlı ışıklar kullandıklarını söyledi.
Bağcılar’da Milliyet-Kanal D binalarının hemen karşısında TEM’in dibinde, yol cephesinde kocaman bir TOKİ yazısının dikkati çektiği uçsuz bucaksız bir arazi var. Araziyi TOKİ ihalesinde alan Ege Yapı, toplam 3 bin 750 konuttan oluşan projesine Eylül’de start veriyor. Ege Yapı Yönetim Kurulu Başkanı İnanç Kabadayı, “TOKİ levhasını gören merak ediyor. Şu ara nitelikli konut projesi arayanlara biraz daha beklemelerini öneriyorum. Pişman olmayacaklar. Haziran’ı beklesinler” dedi Ege Yapı, Bağcılar’da E-5 ile TEM Otoyolu’nun tam kesiştiği noktada Milliyet-Vatan Kanal D binalarının hemen karşısında 240 dönümlük büyük arazinin ihalesini Eroğlu, Dumankaya ve Nurol gibi dev rakipleri ile girdiği yarıştan birinci çıkarak kazanmıştı. Arazi ana yolların tam kesişme noktasında olunca herkesin ilgisini çekti doğal olarak. Lokasyonu ile cazip noktadaki büyük TOKİ levhasını gören herkes, “Acaba buraya ne yapılacak?” diye meraklanmaya başladı.Şu an tüm enerjisini Beşiktaş’taki Shangri-La Oteli’nin yapımına veren Ege Yapı, sessiz ve derinden de bu dev arazi ile ilgili projelerini geliştirmeye başladı.Ege Yapı’nın Yönetim Kurulu Başkanı İnanç Kabadayı ile Beşiktaş’ta Tanrıverdi Holding’e ait arazide yükselen Shangri La Oteli’nin şantiyesinde buluştuk. Bu otel, Beşiktaş’ta Deniz Müzesi ile Başbakan’ın İstanbul Çalışma Ofisi olarak kullandığı Dolmabahçe Sarayı’na ait bölümün hemen arasında yükseliyor. Aslında yükseliyor ifadesi biraz yanlış oldu zira benim gördüğüm otel yükseliyor ancak yerin altına doğru...Yapı sektöründe ‘Top down’, yukarıdan aşağıya doğru inen inşaatları tarif eden bir model. Deniz ve nehir kıyılarında, toprağı kazar kazmaz suyun çıktığı noktalarda bu inşaat tekniği uygulanıyor. Çelik kolonlar çakılıyor önce yerin altına doğru bir kat inşa ediliyor, ardından bir alttaki kata geçiliyor. Bu çelik kolonlar kafes gibi su basıncını dışarıda tutuyor.İnanç Kabadayı bu noktada Top down yöntemiyle yerin 27 metre altına inildiğini söylerken “Kazmaya başladık, ilk 50 santimde su çıktı” diyor.Kabadayı bu yöntemin özellikle Almanya ve Rusya’da nehir kenarlarındaki büyük yapılarda çok sık kullanıldığını belirtirken Türkiye için yeni bir yöntem olan Top down’ı kimseden know -how almadan yaptıklarını da ifade etti. Kabadayı, “Bu tür her inşaat kendi içinde önemlidir. Biz de bu inşaatın hikayesini gün gün kitaplaştıracağız. Bu yöntem 1’e 4 daha pahalı bir yöntem. Ancak mecbursunuz böyle gitmeye. Aşağıya doğru 7 kat inmemiz 1 yıl sürdü. Sanıyorum Temmuz’da inşaatın kabası bitecek. 2012 Haziran’da da teslim edeceğiz” diye konuştu.Londra ve Paris’ten sonra İstanbul, Shangri-La’nın Avrupa’daki üçüncü oteli olacak. 200 odalı otel eski Tekel deposunun üzerinde yükseliyor.Yeni projede 500 bin m2 satılabilir alan olacakEge Yapı, üstün inşaat teknikleri kullanmasına hatta kitabını yazmasına rağmen henüz tüketici nezdinde çok fazla tanınmıyor. Bağcılar’daki dev projeye start verilmeden önce Ege Yapı’nın yaptıklarına biraz göz atmakta fayda var. Zira inşaatta 35 yıllık geçmişi olan Ege Yapı’nın adını bundan sonra çok daha sık duyacağız. İstanbul Kartal’da 128 daireli İzTetra, İzzkule ve Titanic Oteli Ege Yapı tarafından hayata geçirildi. Maltepe’de İzoffice projesinde ruhsat alındı, inşaatına başlandı. Ege Yapı’nın Esenyurt ‘ta OrionPark evleri, Sarıyer’de Şifa Suyu Konutları projelerinde yaşam başladı. Ege Yapı’nın Irak Basra’da da önemli işleri var. Burada bir villa projesi, bir hastane inşası ve orta ölçekli bir alışveriş merkezi yapımı devam ediyor. Ege Yapı ve TOKİ iştiraki olan Emlak Pazarlama İnşaat Proje Yönetimi (EPP), zorlu bir ihale sürecinin ardından fiyatı 13 kat arttırarak ihaleyi 1 milyar 325 milyon TL toplam hasılat ve 424 milyon TL kurum payı taahhüt ederek kazandı. Yapılacak proje için de 1.500 kişi ile tek tek konuşularak bir anket çalışması yapıldı. Ege Yapı, tüketicilerin tercihini yaparken sosyal imkanların yanı sıra dizayn zevkini de ön planda tuttu.
Turkcell Yönetim Kurulu Başkanı Colin Williams, Genel Kurul’da atanamayan denetçilerin yasal yollarla atanmasını sağlamak amacıyla gerekli başvuruyu yaptı. Williams ile birlikte Turkcell Genel Müdürü Süreyya Ciliv, ortaklar arasındaki ihtilafların çözümü için görüşmelere de başlarken Turkcell paydaşlarına “Şirket yönetimi görevinin başındadır” mesajı verdi.Turkcell’de yönetim kurulu ve denetçilerin ibra edilmemesi üzerine yüzde 75’lik temettünün ödenmesi mümkün görünmezken Turkcell yönetimi bu blokajı kaldırmak için girişimlere başladı.Turkcell İletişim Hizmetleri A.Ş’den “Yönetim Kurulumuz ve şirket yönetimi görevinin başındadır ve şirket faaliyetlerini yürütmeye devam etmektedir” açıklaması yapılırken, Yönetim Kurulu Başkanı Colin Williams’ın şirkete mahkeme yoluyla denetçi atanabilmesi için gerekli başvuruları yaptığına da dikkat çekildi.Turkcell’den yapılan açıklamada, şirket olağan Genel Kurul toplantısının 21 Nisan 2011 tarihinde şirket genel merkezinde gerçekleştirildiği anımsatılarak, toplantıda, daha önce yasal denetçiler, denetim komitesi ve Yönetim Kurulu tarafından onaylanmış ve bağımsız denetim firması tarafından denetlenmiş 2010 faaliyet yılı bilançosu ve kâr-zarar hesabı ile Yönetim Kurulu’nun 2010 yılı karından yüzde 75 oranında kâr dağıtım teklifinin onaylanmadığı hatırlatıldı. Açıklamada, ayrıca Yönetim Kurulu üyelerinin tamamı ile kanuni denetçilerin ibra edilmediği ve süresi biten şirket kanuni denetçilerinin yerine yenilerinin seçilmediği ifade edildi.Açıklamada olaylı genel kuruldaki gelişmeler ve bundan sonra izlenecek yöntem şöyle izah edildi:- Genel Kurul’da, şirket hisselerinin yüzde 13.07’sini temsil eden Sonera Holding B.V’nin, Yönetim Kurulu Başkanı’nın azli ve yerine yeni üyenin seçimi yönünde gündeme madde eklenmesi talebi, Türk Ticaret Kanunun 369. maddesi (Genel Kurul gündeminde daha önce gösterilmeyen hususlar müzakere olunmaz) çerçevesinde hükümet komiserleri tarafından reddedilmiştir.- Şirketimiz hisselerinin yüzde 51’ini temsil eden Turkcell Holding Anonim Şirketi’nin temsilcisi bu gelişme üzerine, gündeme madde eklenmemesinin azınlık hissedarlarının haklarını ihlal edeceğini ve bu sebeple diğer gündem maddeleri hakkında çekimser oy kullanacağını belirterek gündem maddelerinin tamamı hakkında çekimser oy kullanmıştır.- Turkcell Holding Anonim Şirketi’nde yüzde 47.09 oranında hissesi olan, ayrıca şirketimiz hisselerini yüzde 13.07 oranında doğrudan elinde tutan Sonera Holding B.V. ise, 2010 faaliyet yılı bilançosu, kâr-zarar hesabı, yönetim kurulumuzun kar dağıtım teklifi, kanuni denetçilerimizin ibra edilmesi ve süresi biten şirket kanuni denetçileri yerine yenilerinin seçilmesi maddeleri ile ilgili olarak olumsuz yönde oy kullanmıştır.- Gündemde yer alan maddelerin kabul edilmesi için, toplantıda hazır bulunan hissedarların çoğunluğunun olumlu oyu gerekmektedir. Bu yüzden yüzde 34.69 oranında paya sahip olan küçük ortaklar da dahil tüm ortakları ilgilendiren, yasal denetçiler, denetim komitesi ve Yönetim Kurulu tarafından onaylanmış ve bağımsız denetim firması tarafından denetlenmiş 2010 yılı mali tabloları onaylanmamış, bu nedenle, yüzde 75 oranında kar dağıtım teklifi de onaylanmamıştır.- Yönetim Kurulu Başkanı, Genel Kurul’da atanamayan kanuni denetçilerin yasal yollarla atanmasını sağlamak için gerekli başvuruda bulunmuştur. Ayrıca, şirketimizin Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Müdürü, söz konusu ihtilafların çözümü ile ilgili olarak gerekli görüşmelere başlamıştır. Yönetim Kurulumuz ve şirket yönetimi görevinin başındadır ve şirket faaliyetlerini yürütmeye devam etmektedir.- New York ve İstanbul borsalarında eş zamanlı işlem gören tek Türk şirketi olarak Şirketimiz, ulusal ve uluslararası düzenlemeler çerçevesinde Kurumsal Yönetim ilkelerini uygulamaya ve kamunun aydınlatılmasına azami özeni göstermeye devam edecektir.
Sinpaş, Bosphorus City ve sonrasında İstanbul Sarayları projesine başladığında herşey maket üzerinde çok fiyakalı duruyordu. Ancak bir şüphe de vardı. ‘Acaba makette göründüğü gibi bir proje ortaya çıkacak mı?’ diye... Geçen hafta içinde Bosphorus City’ye gittim, gördüklerim karşısında adeta dilim tutuldu. Ben bugüne kadar pek çok proje gezdim ancak beni bu kadar etkileyip heyecanlandıranını görmedim. Maketteki halinden daha ihtişamlı duruyorduYıl 2001. Yani bundan 10 yıl önce. Halkalı çöplüğü aktif olarak kullanımdan çıkmış ancak çöp dağları göz alabildiğine.Sinpaş GYO İcra Kurulu Başkanı Ömer Faruk Çelik, şu an Bosphorus City ve İstanbul Sarayları projelerinin yükseldiği araziyi inceliyor. Bir tarafı çöplük, diğer tarafı büyükçe bir mezarlık ve ardında da gecekondular...Demek ki uzak görüşlülük böyle birşey. Cesareti olmayan biri bu manzara karşısında burada arsa almayı aklından bile geçirmez. Ömer Faruk Çelik, burada gelecek görüyor ve başlıyor araştırmaya.Üstelik sorunlu da bir arazi. 1 milyon 60 bin metrekarelik bir araziyi gözüne kestirmiş ancak arazinin tek bir sahibi yok. Küçük küçük parseller farklı kişilerin elinde. O kişilerin bir bölümüne ulaşılıyor bir bölümüne ulaşılamıyor. Arazinin bir bölümü mafyanın elinde. Arazinin tamamının toplanabilmesi 4 yıldan fazla sürüyor. Arazinin 2001’deki halini bilenler hatırlayanlar, bugün üzerinde yükselen projeyi görseler herhalde küçük dillerini yutarlardı. Ben ortaya çıkan eserden müthiş etkilendim. Buna bir konut projesi olarak değil, bir sanat eseri olarak da bakabiliriz.Bosphorus City bölümü 2 bin 800 bağımsız bölümden oluşuyor. Bu bölümde inşaatın devam ettiği etaplar da var, hayatın başladığı etaplar da. Bosphorus City’de satışta pek fazla daire kalmamış. Dairelerin yüzde 90’ı satılmış vaziyette.İstanbul Sarayları projesi de Bosphorus City’ye hemen bitişik. Orada da 1.200’ün üzerinde konut inşa ediliyor.Sinpaş son olarak İstanbul Sarayları projesinde 400 dairelik bir etabı satışa açtı. Sinpaş’ın konut kalitesi hakikaten piyasanın oldukça üzerinde. O konut inşa kalitesini konsept ile de uyumlu hale getirince ortaya müthiş bir iş çıkmış vaziyette. Anlatması zor, gerçekten gidip görmek lazım. Ben gittiğimde İstanbul Nisan ortasında kışı yaşıyordu. Hava yağmurlu değil ancak bulutluydu. Tahmin ediyorum bu proje güneşli bir havada çok daha farklı görünecektir. Eğer bu pazar konut projesi gezmek üzere evden çıkıyorsanız ne yapın edin Bosphorus City’yi mutlaka ama mutlaka görün. Ev almasanız da görün. Herşeyin hayal etmekle başlayacağını anlayacaksınız.Muhteşem proje ya, pahalı algısı var ister istemezBu proje gezdiğim hiçbir projeye benzemiyor. Zaten fotoğraflar herşeyi anlatıyor. Hayal zenginliği çok fazla. Bu projeden ev alınca sadece bir ev almıyorsunuz. Avrupa’da dahi bir benzeri olmayan müthiş bir konsept satın alıyorsunuz. Hal böyle olunca insanda ister istemez pahalı algısı da oluşuyor. Zaten Sinpaş’ın tüketiciler üzerinde böyle bir algısı var. Sinpaş yetkilileri bu algıdan epey rahatsız. Çünkü fiyatlarının ulaşılabilir olduğunu söylüyorlar.Ben de rakamlara bakınca hakikaten Sinpaş yöneticilerine hak verdim. Bosphorus City’de ilk çıkışta metrekare fiyatları 1.800-2000 TL seviyesindeydi. İlk alanlar yüzde 40’ın üzerinde primi ceplerine koymuş oldular, zira şu an metrekare fiyatları ortalama 3 bin TL seviyesinde. Primle geldiği satış seviyesi dahi, gün yüzüne çıkmış, şekli şemali iyice belirginleşmiş, boğazında kayık yüzer hale gelmiş, oturumun başladığı bir proje için hiç de yüksek bir rakam değil.Yanda bazı fiyatları verdim. Hem Bosphorus City’de kalan evlerin şu anki satış fiyatları ile yeni satışa çıkan İstanbul Sarayları etabının fiyatları var. İnceleyip, bölgedeki projelerle kıyaslarsanız hiç de pahalı olmadığını göreceksiniz. Benzer projelerle kıyaslamak lazım diyeceğim ancak hakikaten bu projenin bir başka benzeri de yok. Bu arada yalıları ayrı tuttum. Zira şu an satışta olan Boğaziçi Yalısı 2 milyon 881 bin liralık liste fiyatına sahip. Burası çok özel müşterisini bekliyor. Ancak yalının 645 metrekare olduğunu ve metrekare fiyatının 4 bin 466 TL’ye geldiğini de unutmamak lazım.Ana ödeme planı yüzde 5 peşinata göre kurulmuş. Yüzde 10’luk kısmı 12’inci ayın sonunda bir yüzde 10’luk kısmı da 24’üncü ayın sonunda ödüyorsunuz. Kalan bakiyeyi 120 ayda taksitlerle kapatabiliyorsunuz. % 20 brüt kâr etsek güzel iş yaptık diyoruzSinpaş GYO İcra Kurulu Başkanı Ömer Faruk Çelik, 2010’da 430 milyon TL ciro yaptıklarını, bu yıl ise 500 milyon TL’yi geçme hedefleri olduğunu söyledi. 84 ay vadeli kampanyalarının çok tuttuğunu belirten Çelik, “Bu kampanya sayesinde 2010 ciromuzun yüzde 30-35’ini ölü sezonda çıkardık” dedi.UFRS sizi yanıltmasınBu arada Çelik’in bir sıkıntısı var. Uluslararası finansal raporlama standartları UFRS’ye göre farklı, Vergi Usül Kanunu’na göre farklı bir kârlılığın çıkmasının yanlış algıya sebep olduğunu söylüyor. Bu iki farklı standart, 2001’e uzanan hikayesini yazdığım Halkalı’daki Bosphorus ve İstanbul Sarayları arazisinden dolayı bilançoda farklı sonuç çıkarıyor. Bu arazi 2001’de yaklaşık 40 milyon dolara denk gelen bir fiyatla satın alınmış. Defter değeri o kadar görünüyor. Ancak güncelleme yapınca aslında 350 milyon TL civarında bir değeri olan arsa var karşımızda. Dolayısıyla bu arazinin değerini 40 milyon dolar alınca farklı bir kar rakamı, 350 milyon TL alınca farklı bir kâr rakamı çıkıyor.. 40 milyon dolar yani 60 milyon TL’lik bir arsa üzerine yapılmış proje olarak bakınca Sinpaş yüzde 40’ın üzerinde kâr etmiş gibi yanıltıcı bir seviye çıkıyor. Ömer Faruk Çelik “Nerede öyle kârlar. Biz açık söyleyeyim yüzde 20 brüt kâr elde edersek kendimizi çok güzel iş yapmışız sayıyoruz” diye konuştu.Bu kadar su varsa bakımı çok zordur aidat da pahalıdırProjeyi şöyle bir süzenlerin aklına ‘Bu kadar su kullanılan bir projede bakım masrafları epey yüksektir. Projede evi olanlardan iddialı bir aidat istenecektir’ sorusu gelebilir. Bu soruyu Ömer Faruk Çelik’e sordum. “Metrekare başına 1.5 TL’lik aidatı garantiledik.” dedi. Yani projeden 100 metrekare bir daire alanın aidatı 150 TL’den daha fazla olmayacak. Sanki Boğaz’da bir yalıdayız...Muhteşem Yüzyıl’da Valide Sultan karakterini canlandıran Nebahat Çehre, Sinpaş GYO’nun Osmanlı Sarayları’nı modern mimariyle yeniden yorumladığı projesi İstanbul Sarayları’nda yer alan Hisar Residence bölümünün tanıtım yüzü oldu. Ömer Faruk Çelik ile Nebahat Çehre’nin reklam filmini çektiği Boğaziçi Yalısı’na da uğradık. Pencereden bakınca insan kendini hakikaten Boğaziçi’nde hissediyor.İsteyen yüzecektir engel olamayızProjede normal yüzme havuzlarının yanısıra upuzun bir boğaz var. Bu boğazda suyun derinliği 1.40 metre seviyesinde. Havuz suyu kadar da temiz olması sağlanacak. ‘Hal böyle olunca, kimisi de boğazda yüzmek istemeyecek mi?’ diye sordum. Çelik “Muhtemelen olacaktır. Havuzdan çıkan kendini boğaza da bırakabilir. Bunu yasaklamayacağız” dedi. Bu arada yalılar arasında komşuculuk oynamak isteyenler ya da ortak kullanım alanlarına gitmek isteyenlerin ulaşımı için boğazda bir teknenin görevlendirileceğini de söylemek lazım.
Turkcell’de olağan genel kurul toplantısı önceki gün yapıldı ve TeliaSonera-Altimo cephesi istediğini bir kez daha alamayıp evine eli boş döndü. Yönetimdeki bağımsız üyeyi değiştirerek Turkcell’de kontrolü ele geçirme planları tutmadı. Çukurova Grubu, Turkcell’deki kontrolünü kaybetmemiş oldu. ‘Turkcell Türk kalmalı’ diyenler ve ‘Turkcell Türkiye’nin amiral gemisidir’ diyerek devletin en üst kademesinden bu teze destek verenlerin gönlünden geçen oldu bir anlamda... Genel kurul sonrası Rus Alfa’nın bünyesinde bulunan Altimo’nun Başkan Yardımcısı Evgeny Damalkin, azınlık hissedarlarının haklarının çiğnendiğini haksızlık yapıldığını söyledi. Genel kuruldan birkaç gün önce de TeliaSonera’nın CEO’su Lars Nyberg, Çankaya’ya kadar çıkarak kuşkuları yatıştırmaya çalışmış, azınlık hissedarlarının mağduriyetinden sözetmişti. Hatta Nyberg, klasik olarak başı sıkışan her yabancı yatırımcının taktiğini uygulayıp ‘Türkiye yabancı sermaye çekmek istiyorsa bu tür uygulamalara dikkat etmeli. Yoksa yabancı sermaye gelmez’ ucuz söylemine de başvurmuştu.Peki bu mağduriyet edebiyatı yapan ortaklar genel kurulda ne yaptı?Bilanço kâr-zarar hesabını onaylamadı. Yönetim kurulunu ve denetçileri ibra etmedi. Yeni dönem için denetçi seçimi yapılmasını engelledi. Hepsinden önemlisi yönetim kurulunun 2010 yılı kârından yüzde 75 oranında kâr dağıtım teklifi varken bunu onaylamadı.Bir anlamda öç aldılar. ‘Bizim istediğimiz olmuyorsa biz de bu şirketin önünü elimizden geldiği kadar tıkarız’ dediler.Beyler hatırlatırım Turkcell’in yüzde 34.5’i halka açık. Küçük yatırımcı bir hisseye gelecek gördüğü için yatırım yapar temettüsünden yararlanmak ister.‘Azınlık hissedarlarının savunucusu olun, bize destek verin. Mağdur oluyoruz’ diye kapı kapı dolaşırken, küçük hissedarların temettü hakkını elinden almak birbiri ile çelişmiyor mu?Bu hareket TeliaSonera ve Alfa’nın samimiyeti konusunda bende ciddi şüpheler doğurdu. Kendi çıkarlarını herşeyin üzerinde tuttuklarını küçük yatırımcıyı zerre düşünmediklerini ortaya koydu. Giriştikleri savaş için belki gerekli bir hamleydi ancak hiç sempatik olmadı.Büyük pay sahibi hissedarların tepişmesi beni ilgilendirmez. Ancak üzerinde tepinilen şirket halka açık bir şirket ise, binlerce küçük yatırımcının gözü kulağı bu şirketteyse o zaman biz gazetecileri ilgilendirir. Zaten bu yüzdendir ki halka açık şirketlerin genel kurulları basının takibine açıktır. Halka açık olmayan bir şirketin genel kuruluna çat kapı giremeyiz ancak halka açık şirketin genel kurulunu SPK titizliğinde takip ederiz.Bu nasıl taktik?Şimdi temettü dağıtımı yapılabilmesi için yeni bir genel kurul kararı alınması gerekiyor. Yönetim ve mali tablolar ibra olmalı ki temettü dağıtılabilsin.Yeni genel kurul ise, mevcut düellonun devam edeceği, yeni bir raunda çıkılacağı anlamına gelir. TeliaSonera-Alfa ikilisi, Colin Williams’ı değiştirecek maddeyi bir kez daha gündeme alma pahasına küçük yatırımcıları harcamayı tercih etti. Şirketi de bir anlamda kilitledi. Turkcell profesyonel yönetimi sağduyulu davranarak, küçük yatırımcılar bu kilitlenmeden mağdur olmasın diye dün bir talepte bulundu ve İMKB’de Turkcell hisselerinin işleme kapatılmasını istedi. Bu karar alınmasa belki Turkcell hisseleri iki seansta da taban olacak, temettü alamayan küçük yatırımcı bir de değer kaybı şoku yaşayacaktı. Gerçi o risk halen devam ediyor. Bugün olmadı ancak Pazartesi günü düşmeyeceğinin garantisi yok.Turkcell CEO’su Süreyya Ciliv’in yakın çevresine moral vermeye çalıştığı dikkati çekiyor. Söyledikleri ilginç:“Kimse merak etmesin biz işimizin başındayız. Tüm bu karışıklığı aşarak yatırımcılarımıza en iyi sonuçları sunacağız. Bu blokajın operasyon üzerinde olumsuz bir etki yaratmasına izin vermeyeceğiz. Operasyon aynen devam ediyor. Kimse tedirgin olmasın. Turkcell’in Türk şirketi olarak kalmasından memnunuz. Şirketini seven, gönlü Turkcell ve Türkiye için atan insanların çalıştığı bir şirketi yönetmekten gurur duyuyorum.”