İşsizin dolarını satan İŞKUR Fon’u başarılı yönetiyor mu?

9 Ağustos 2011

Merkez Bankası önce 50 milyon dolar, hemen ertesi günü 60 milyon dolarla döviz satış ihalelerine yeniden başlarken son 2 gündür piyasanın sürpriz bir satıcısı daha var.Piyasanın döviz ihtiyacının büyük bölümünü İş-Kur’un İşsizlik Fonu’ndan karşılaması dikkat çekti. İş-Kur önceki gün yaptığı 80 milyon dolarlık satıştan sonra dün de 85 milyon dolar daha sattı ve toplam satış tutarı 165 milyon doları buldu. Yani Merkez’den daha fazla dolar sattı.İş-Kur Genel Müdürü Kemal Biçerli sözkonusu satışı, Merkez Bankası ya da bir başka kurumun direktifi ile değil tamamen kendi insiyatifleri ile karlı bir işlem olduğu için yaptıklarını söylüyor. Biçerli, satışı rutin işlem olarak tanımlarken, İşsizlik Fonu’nun karlılığını korumak için zaman zaman konjonktürü takip ederek döviz satışı yaptıklarını vurguluyor.Doların 1.75 TL’yi bulmasının ardından İŞKUR ya da bir başka kuruluşun dolar satması elbette doğru hareket gibi görünüyor. Her ne kadar İŞKUR’un sattığı dolarların maliyetini bilmesek de 3-5 bir kazanç olduğu kesin. Ancak asıl soru İş-Kur’un İşsizlik Fonu’nu ne kadar karlı yönettiğidir.Bu soru önemli çünkü yarın öbür gün İşsizlik Fonu gibi yine devletin kontrolünde Kıdem Tazminatı Fonu da kurulacaksa ve benzer performans gösterilecekse işsizin olduğu kadar çalışanın da işi zorlaşacak.İşsizlik Fonu’nun Haziran sonu itibarıyla 50 milyar TL’yi bulan bir bakiyesi var. Bildiğim kadarı ile bu Fon’un yüzde 95’inden biraz fazlası Hazine Bonosu’na park etmiş vaziyette. Yani aslında işsizin parası ile Hazine fonlanıyor. Dövizde tutulan miktar toplam portföyün yüzde 2.4’ü kadar. Yüzde 2.3’lük bölüm ile de TL mevduat yapılıyor. Dövize ayrılan kısım yaklaşık 1.2 milyar TL ya da 700 milyon dolara denk geliyor. 165 milyon dolarlık kısım satıldığına göre Fon’un elinde daha 535 milyon dolar var.İşkur bu dövizi de satar mı bilmiyorum ancak yüzde 95’ten fazlası Hazine Bonosu’na, yüzde 2.3’ü de TL mevduata park etmiş bir fonun yönetildiğini söylemek çok zor. Mesela aylardır çok kazanan bir altın var. Neden portföyün bir bölümü ile altın ya da bir başka emtia alınmaz? (Acaba kuruluş yasasında bu tür yatırımlar riskli bulunduğu için alınamaz-satılamaz engeli mi var?)İş-Kur Başkanı Fon’un karlılığını korumak için bu satışın yapıldığını söylüyor ancak İşsizlik Fonu’nun getiri performansı çok kötü. Bu portföy bir varlık yönetim şirketinin elinde olsaydı ve İŞ-KUR’un sağladığı performans gösterilmiş olsaydı, o şirketin uzmanları başı önde gezer muhtemelen işinden olurdu.İşsizlik Fonu’nun portföy getiri oranı son 1 yıl itibarıyla yüzde 8.75 düzeyinde.Oysa son 1 yılda enflasyon ÜFE’ye göre yüzde 10.2 oldu. Yani İşsizler’in parasının getirisi enflasyona bile yetişemedi. Reel anlamda eridi. Sadece enflasyonla kıyaslandığında bile İşsizlik Fonu’nun son 1 yılda 710 milyon lira gelir kaybı var. Aslında nereden baktığınıza bağlı. 710 milyon liraya, Fon’un neredeyse tamamı Hazine kağıdında olduğu için işsizin kaybı ama devletin kazancı olarak da bakabiliriz.710 milyon TL’lik kaybın önemini çarpıcı bir örnekle vurgulayalım.TÜİK’in son verilerine göre resmi işsiz sayısı 2 milyon 637 bin.Sadece reel getiri kaybı ile bile her bir işsize 270 lira dağıtılabilirdi.İşsizlik Fonu’ndan ne yazık ki işsizler yararlanamıyor bu doğrudur. İşsize bugüne kadar ödenen para topu topu 4 milyar 418 milyon liradır. Fon varoluş sebebi olan işsize 4.4 milyar TL öderken, Hazine’ye 9.7 milyar TL kaynak aktardı. 2.3 milyar TL‘yi stopaj olarak Maliye’ye ödedi. 12 milyar TL ise devletin GAP başta olmak üzere bazı altyapı yatırımlarında kullanıldı. Yani işin özeti Fon’dan işsiz dışında herkes nemalandı.İşsizlik Fonu bugüne kadar hep işsize para vermediği ya da verme koşulları çok ağır olduğu için eleştirildi. Ancak kimse nedense performansını sorgulamıyor. Bence performansı da sorgulanmalı. Çünkü dediğim gibi yarın öbür gün çalışanların güvencesi olan kıdem tazminatı kalkacak yerine Fon gelecek. O Fon nasıl yönetilecek de çalışanlar emekli olduğunda ya da işinden ayrıldığında eline hatırı sayılır bir kıdem tazminatı geçecek?Doğmamış çocuğa don biçilmez ama bu Kıdem Tazminatı Fonu eninde sonunda doğacak. Gidişat onu gösteriyor. O Fon da İşsizlik Fonu gibi yönetilecekse yandı gülüm keten helva...

Devamını Oku

Rötarlar rekor kırdırdı Sabiha Gökçen CEO’su ‘İkinci pistle 1 numara oluruz’ dedi

30 Temmuz 2011

Yaz ayları gelince Atatürk Havalimanı’nda rötar eziyeti artıyor. Bu rötarlara yakalanmak istemeyenler Sabiha Gökçen’i tercih etmeye başladı. İSG de yıllık büyümesiyle 900 havaalanı arasında üst üste 2 yıldır birinci oldu. İSG bu yıl da yolcu sayısını 16 milyonun üzerine çıkarıp bir yıllık artış rekoru daha kırmak istiyor. İSG’nin 2012 hedefi ise 20 milyon yolcuTAV’daki dostlarım kızmasın ancak Atatürk Havalimanı’ndan bir yere uçmak, özellikle yaz aylarında kabusa dönüşüyor. Buna karşılık İstanbul Sabiha Gökçen (İSG) Havalimanı yüzde 97’lere varan zamanında kalkış oranları ile ideal bir alternatif olarak öne çıkmaya başladı. Sabiha Gökçen özellikle low cost airlines denen düşük maliyetli havayolları tarafından tercih edilen bir havaalanı. O yüzden elit kesim bu havaalanından uzun süre uzak durdu. Fakat şimdilerde ‘zaman’ insanlar için daha önemli olduğu için İSG’yi tercih eden elitlerin sayısı da artıyor. İşdünyasının önemli oyuncuları da Sabiha Gökçen’i artık çok daha fazla kullanmaya başladı.İkinci pist geliyorBu arada THY’ye de talepler gelmeye başladı ve THY yakın gelecekte Bodrum, Antalya ve Dalaman’a Sabiha Gökçen’den de uçuşlara başlayacak. Her ne kadar Anadolu Jet’in uçuşları olsa da THY’yi isteyenlerin oranı çok fazla...İstanbul Sabiha Gökçen Uluslararası Havalimanı İşletme A.Ş’nin CEO’su Gökhan Buğday ile hafta içinde biraraya gelerek ISG’nin geldiği noktayı konuştuk. İSG, 2009 ve 2010’da dünyanın en hızlı büyüyen havalimanı olmuş. Rakamları döktüm alt tarafta. Buğday büyük ihtimalle bu yılı da 16.5 milyon yolcu ile kapatacaklarını ve yine en hızlı büyüyen havalimanı olacaklarını söyledi. Buğday bir sonraki yıl hedeflerini ise 20 milyon yolcu olarak ortaya koydu.İSG’nin ihalesi 2007 yılı temmuz ayında yapılmış oldukça da çekişmeli geçmişti. En son Limak’ın başını çektiği konsorsiyum ile IC Içtaş’ın başını çektiği konsorsiyum gece yarılarına kadar çarpışmıştı. Nihat Özdemir, 37’inci turda 1 milyar 930 milyon euroluk teklif tabelasını kaldırırken artık yüzü düşmüştü ve rakiplerine ‘Durun lütfen’ der gibiydi.Nitekim rakip IC-Fraport bu rakamın üzerine çıkmadı ve İSG’nin ihalesini 1 milyon euro’luk hatır artırımı ile birlikte Limak’ın başını çektiği konsorsiyum kazandı. Depreme dayanıklılığı ile pek çok ödül alan terminal binası hızla bitirildi ve Sabiha Gökçen her yıl üzerine koyarak büyümeye başladı.CEO Gökhan Buğday, şu an tek pist ile faaliyet gösterdiklerini bu pistin kapasitesinin de saatte 34 uçak olduğunu söyledi. İkinci pist ile ilgili kamulaştırmanın tamamlandığını 1.5-2 yıl içinde pistin devreye alınmasını beklediklerini söyleyen Gökhan Buğday, “Bu ikinci pist Atatürk’teki gibi diğerini kesmeyecek. Bir piste inen ya da kalkan uçağı diğer pist beklemeyecek. Kapasite bir anda ikiye çıkacak. Ek yatırımlarla iki pistin saatlik kapasitesi 80 olacak. Yoğun saatlerde taleplere hayır dememek için o pist çok kritik. Böyle bakınca Atatürk Havalimanı’nı geçebiliriz” dedi.İlave 10 milyon yeni yolcu 40 bin kişiye iş imkanı yaratıyorCEO Gökhan Buğday, yolcu sayısında 10 milyon artış sağlandığında direkt olarak 10 bin kişinin terminalde ve apronda işe başladığını, dolaylı çalışanlarla birlikte istihdama katkısının 40 bini bulduğunu söyledi. Gökhan Buğday “Bu havaalanının çevresinde, Zonguldak da dahil 19 milyon insan yaşıyor. Dolayısıyla kapasitemiz çok rahatlıkla 20-30 ve 40 milyonları bulacak. Bu da pek çok kişiye yeni iş imkanı anlamına gelecek” dedi.İSG’nin en iyi müşterisinin Pegasus olduğunu ve iniş kalkış yapan uçakların yüzde 52’sini Pegasus’a ait olanların oluşturduğunu söyleyen Gökhan Buğday tur operatörlerinin de kendilerini tercih ettiğini belirtti. Şu an İSG’ye düzenli uçuş yapan 47 havayolu firması olduğunu belirten Buğday yurtdışında 68, yurtiçinde de 27 noktaya uçulduğunu kaydetti.Low cost havayolları geliyor ancak İSG o kadar da ucuz değilBEYRUT hattının açılışına gittiğimizde Pegasus’un Başkanı Ali Sabancı’nın “Sabiha Gökçen’de hizmetler tahmin ettiğiniz gibi düşük değil.” şeklindeki sözlerini Gökhan Buğday’a hatırlatıyorum. Buğday da İSG’nin düşük ücretli bir havaalanı olmadığını kabul ediyor. Yurtdışından gelen yolculardan kişi başına 15 euro yolcu servis ücreti aldıklarını belirten Buğday bu rakamın Atatürk Havalimanı’nda 15 dolar olduğunu söylüyor. Yani kur farkından dolayı İSG yüzde 40 daha pahalı.İç hatları kullanan yolcudan ise 3 euro alınıyor. Bir havaalanı işletmecisi için kuşkusuz en büyük gelir kalemi yolu servis ücreti. Bunun yanısıra havaalanı işletmecileri uçaklara elektrik satarak, yeme içme alanlarından, otoparktan, duty free alanlardan, ofis alan kiralarından para kazanıyor. Buğday “Sabiha Gökçen’de farklı olarak biz hemen her işi yapıyoruz. Akaryakıt dağıtımını bile biz yapıyoruz, oteli de biz işletiyoruz” dedi. Buğday, körük başta olmak üzere diğer hizmetlerde de ucuz olmadıklarını söylerken “Ancak zamanında kalkışın getirdiği maliyet avantajı low cost havayolları için çok daha cazip. O nedenle Sabiha Gökçen onlar için ideal. Bir uçak yerde ne kadar fazla kalırsa o kadar ilave maliyettir para kaybıdır. Uçak sahipleri de bunu biliyor” diye konuştu.

Devamını Oku

‘Kriz yok, olsa doların zıpladığı gün 300 konutluk işlem yapmazdık’

27 Temmuz 2011

850 konutluk My Home Maslak projesini satışa sunan Ali Ağaoğlu cari açığı frenlemek için Hükümet kanadının psikolojik bir taktik izlediğini belirtti. Ağaoğlu “Gerçek anlamda bir kriz yok. Biz My Home Maslak projesini geçen Cuma günü satışa sunduk. Yani tam da doların zıpladığı gün. Ancak o gün bile 300 işlem oldu. İlansız 145 dairenin kesin satışını yaptık” diye konuştu.Ağaoğlu Şirketler Grubu Başkanı Ali Ağaoğlu, belki de piyasada gerçek anlamda kriz var mı yok mu bunu test edebilecek en doğru pozisyonda duruyor. Her ne kadar emlak sektörü için Temmuz-Ağustos ayları durgun geçse de krizin varlığı ile ilgili ipucu verecek doneler Ağaoğlu’nda... Dün Ataşehir’de yaklaşık 1.5 ay önce açılan Bigchefs’de kahvaltıya konuk olduğumuz Ağaoğlu, son günlerdeki kriz söylentilerine ilişkin şu değerlendirmeyi yaptı: “Geçmiş dönemlerde köşe yazarları ve ekonomistler ‘batıyoruz’ şeklinde yazardı. Hükümet kanadı ve bürokratlar ise olumlu mesajlar vererek tansiyonu düşürmeye çalışırdı. Şimdi roller değişti. Köşe yazarları bugün ’ülkenin durumu iyi’ diyor, siyasiler ise ’dikkatli olun’ mesajları veriyor. Bence bu, hükümetin bilerek çıkardığı bir kriz. Cari açığı frenlemek için psikolojik bir oyun oynandı. Ucuz dolar Türkiye’nin her zaman aleyhinedir. Ucuz döviz ithal tüketimi patlatıyordu. Adam, bin lira maaşı var, yılda üç kez cep telefonu değiştiriyor, bankadan kredi alıyor Paris’e gezmeye gidiyor. Tüketimden kaynaklanan cari açığının artması durumu vardı. Dövizdeki yükseliş cari açığın azalmasında etkili olacak. Dolayısıyla kriz laflarını hükümetin uyguladığı bir taktik olarak görüyorum. Benim yorumum bu.”İspatı Maslak satışıBu dönemde Maslak’ta iki projeleri bulunduğunu hatırlatan Ağaoğlu, 850 dairelik küçük olan projelerinde ilansız satışa çıktıklarını ve 145 daireyi sattıklarını, 15 gün içinde projenin tamamını satmayı düşündüklerini dile getirdi. Ağaoğlu Şirketler Grubu’nun yılın geri kalanında devam eden projelerinin dışında, 10 bin konuta yakın yeni projeye başlamayı hedeflediğini bildiren Ağaoğlu, “Bu da bizim gelecekle ilgili en ufak bir endişemizin olmadığının göstergesidir” dedi.Ali Ağaoğlu, yine Maslak’ta 7 bin konutluk projenin lansmanına da Eylül ayı gibi çıkmayı planladıklarını, mimari plan çalışmalarının bütün hızıyla devam ettiğini söyledi. Ağaoğlu, şantiyenin kurulduğunu ruhsat çalışmalarının devam ettiğini belirtirken sözkonusu alana İstanbul’u dünya ligine taşıyacak konsept bir proje yapacaklarını belirtti. (Maslak Ayazağa’da 241 dönümlük dev arazi için ihale yapılmış ihaleyi TOKİ’ye 1 milyar 150 milyon TL hasılat vermeyi taahhüt ederek Yeşil İnşaat ve Metal Yapı’nın başını çektiği 6’lı konsorsiyum kazanmıştı. Ancak daha sonra imar iptali ile ilgili açılan davaları gerekçe gösteren konsorsiyum beklemek isteyince Emlak GYO da araziyi ikinci gelen Ağaoğlu’na vermişti.).Denizbank Genel Müdürü, 4 yardımcısı ile gelip kredi için neredeyse yalvardıAğaoğlu, bir gazetede hakkında çıkan ‘Müdüre daire verdi, krediyi aldı’ iddiasına da çok sert yanıt verdi. Gazete aleyhine 10 milyon liralık manevi tazminat davası açtıklarını kaydeden Ağaoğlu, Vakıfbank’tan krediyi 2010 Aralık ayında kullandıklarını, daire aldığı iddia edilen genel müdürün ise 1.5 yıl önce görevden ayrıldığına dikkat çekti. Yamuk yumuk hiçbir işin içinde olmayacağını söyleyen Ağaoğlu, krediyi almak için kimseye rüşvet vermesine gerek olmadığını da şu sözlerle izah etti: “O arazi için 3 bankadan aynı anda limit çıktı. Hatta Denizbank Genel Müdürü Sayın Hakan Ateş 4 yardımcısı ile gelip krediyi kendilerinden kullanmamız için adeta yalvardı, ağladı. Ben o iddiayı ortaya atan grubun niye kuyruk acısı olduğunu biliyorum. Ateş Tuğla arazisi için Yalım Erez ile anlaşmışlardı. Ancak 6 yılda bir çivi çakamadılar. Biz sonra o araziyi 63 milyon dolara aldık. Şantiyeleri vardı, söktüler gittiler. Onu unutamadılar herhalde.”Herkes beni seviyor, 1 Mayıs’ta Gazi Mahallesi’ne Rolls Royce’la girebiliyorumAli Ağaoğlu, açık sözlü dobra bir insan olduğunu, herkesin kendisini sevdiğini söyledi. 1 Mayıs günü üstü açık Rolls Royce aracı ile Gazi Mahallesi’nde arazi bakmaya gidebildiğini belirten Ağaoğlu, ‘Herkes benimle fotoğraf çektirmek için yarıştı. Türbanlı hanımlar bile eşlerinin yanında beni öpmekte bir sakınca görmedi” diye konuştu. Yurtdışındaki ilk projesi olan Londra inyaatı ile ilgili ön izinlerin çıktığını kaydeden Ağaoğlu yurtdışında yeni projelerle ilgili olarak “Hırslarım var ancak asla aklımın önüne geçirmem. Başladığımız işi bir bitirip görelim sonrasına bakarız” yorumunu yaptı.Fiyatlarda düşme olmaz tam tersi yüzde 15 zam gelirALİ Ağaoğlu konut fiyatlarına ilişkin beklentisinin sorulması üzerine ise şunları söyledi: “Üretimde, stokta ve kredilerde bir balon yok. Yapıların yüzde 70’inin deprem güvenliğinin olmadığı bir ülkede kaliteli konuta talep her zaman olacaktır. Fiyatlarda düşme olacağını da sanmıyorum. Özellikle yılbaşından bu yana demirde, betonda ve diğer malzemelerde önemli fiyat artışları yaşandı. Bu da maliyetler üzerinde ciddi bir baskı yaratıyor. Dolayısıyla fiyatta geri gelme değil, yukarı çıkma olabilir. Konutta yaz ayları genellikle durgun geçer. Eylül ile birlikte yüzde 10-15’in üzerinde bir artış olur. Son dönemdeki ucuz konut furyasında da inşallah bir sıkıntı yaşanmaz diye düşünüyorum, o konuda ciddi endişelerim var.”Maslak’ta satışın % 40’ı özkaynaklaAli Ağaoğlu, Maslak’ta satışa çıkan My Home Maslak projesinde metrekare fiyatının 4 bin 800 lira civarında olduğunu, projede yapılan satışın yüzde 55’inin öz kaynaklarla gerçekleştirildiğini, önceki projelerinde bu oranın yüzde 40’lar dolayında olduğunu bildirdi. Bu oran değişiminde konut faizlerinin yüzde 0.75’lerden yüzde 0.96’lara gelmesinin etkisi olduğunu kaydeden Ağaoğlu, kredi faizlerinin borçlanmak için hâlâ çok cazip olduğunu, burada psikolojik sınırın ise yüzde 1’in üzeri olacağını ifade etti. Ağaoğlu, “Aslında 0.75 ile 0.96 arasında da çok büyük fark yok. 1000 TL’lik taksit 1020 TL’ye çıktı. Yani çok caydırıcı değil. Ancak aylık faiz 1’in üstüne çıkarsa psikolojik bir caydırıcılığı olabilir.

Devamını Oku

2.5 milyon dolara 106 milyon dolarlık reklam yapıldı mı?

20 Temmuz 2011

Oldum olası Formula 1 yarışlarından haz etmedim. Türkiye’nin yarış takvimine girdiği 2005 yılından bu yana bir kez olsun gidip yerinde izlemedim. Yarışların Türkiye’nin tanıtımına iddia edildiği gibi çok büyük katkısı olduğuna da kesinlikle inanmıyorum.Monaco GP’sini anlarım. Pilotlar şehrin içinde yarışıyorlar ve Monaco’nun güzelliği ekrana yansıyor. Ya da Tour de France dense yine anlarım. Orada da bisikletçiler Fransa’nın yemyeşil coğrafyasında pedal çeviriyor ve sırf o güzellikleri seyretmek için bile ekran karşısına geçilebilir.Ancak İstanbul pisti ile Yeni Delhi pisti arasında bir fark göremezsiniz. Ya da Silverstone pisti arasında...Üstelik İstanbul F1 pistinin yapımı için harcanan para ile ilgili çıkan dedikodular da oldukça sevimsizdi. Buna henüz Türkiye’deki yarışların ikinci yılında yani 2006’da bir de ödül töreni skandalı eklenmişti.İstanbul yarışının galibi Felipe Massa’nın kupasını dönemin Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat verince ortalık bir başka türlü karışmıştı.Biraz da Rumlar’ın gazı ile Uluslararası Otomobil Sporları Federasyonu FIA, Türkiye’ye 5 milyon dolarlık fatura kesti. Türkiye Otomobil Sporları Federasyonu Başkanı Mümtaz Tahincioğlu, TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu’nu suçlayıp “Ben ödülü Sayın Talat’a verdirmezdim” dedi. Hisarcıklıoğlu altta kalır mı Tahincioğlu’nun açıklamalarını tabansızlık örneği olarak yorumladı.Her neyse... 5 yıl öncesini bu kadar anımsamak yeterli. Önceki gün Bursa’nın en büyük 250 şirketinin açıklanacağı toplantıya katılmak için Bursa Ticaret Sanayi Odası Başkanı Celal Sönmez’in daveti ile Bursa’ya gittiğimde yemekte biraz son günlerin gündemi şike gelişmelerinden ve biraz da Formula’dan konuştuk. TOBB Yönetim Kurulu Üyesi ve Bursa Ticaret Sanayi Odası Meclis Başkanı İlhan Parseker, söz Formula’dan açıldığında 5 milyon dolarlık cezada bilinmeyen bir ayrıntıyı ortaya koydu. FIA’nın kestiği cezayı ödediklerini ancak pazarlıklarla cezayı 2.5 milyon dolara indirdiklerini söyledi. Yani o 150 saniyelik görüntünün faturası 2.5 milyon dolar olarak kesildi Türkiye’ye. Peki Talat’ın o gün kupayı vermesi KKTC’ye ne katkı sağladı? Bugün geldiğimiz noktada Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Kıbrıs ziyaretinde sarfettiği aşırı milliyetçilik kokan sözleri de dikkate alınca cevap ‘Koca bir hiç’ galiba...Alman turizm ve reklam ajanslarından birine bir hesap yaptırmışlar vakti zamanında. Formula 1’i 203 televizyon kanalı naklen veriyormuş. O kanallar sayesinde yarışlar 2.5 milyar insana ulaşıyormuş. 1 saniyelik reklamın ortalama değeri de 3 bin 500 dolarmış. Yani Mehmet Ali Talat kupayı vererek 150 saniyede 106 milyon dolarlık reklam yapmış mış mış... ***Sönmez’e cenazesinin nereden kalkacağını soran şaşkın sekreterYemekte Celal Sönmez iki gün önce Hürriyet’in ölüm ilanlarında bir isim benzerliğinden ortaya çıkan komik hikayeyi aktardı. Celal Sönmez adında biri vefat ediyor. Sönmez’i tanıyan birisi de sekreterine talimat vererek, ‘Kızım ara sor bakalım cenaze nereden ne zaman kalkacakmış öğren’ diyor.Sönmez’in cep telefonu çalıyor, açılınca sekreter soruyor.- İyi günler Celal Sönmez’in cenazesi nereden kalkacak acaba?- Ben Celal Sönmez’im ve henüz ölmedim.- Ama benim cenazenizin nereden kalkacağını öğrenmem lazım...Sekreterin şaşkınlığına gülüyoruz. Sonra Celal Sönmez ekliyor:“Yıllar önce bir haftasonu, arkadaşımla Antalya’ya gitmiştik. Dev bir panoda müteahhit Celal Sönmez’in yaptığı evler ve kampanyasının reklamı vardı. Kimbilir belki de ölen Celal Sönmez o Celal Sönmez’di...”

Devamını Oku

Bursa, ekonomisiyle de timsah yürüyüşü yaptı

19 Temmuz 2011

2009-2010 sezonunda Türkiye Süper Lig şampiyonluğunu kazanan Bursaspor’dan sonra Bursalı sanayici de 2010’da rekorlara imza attı. Şehirdeki en büyük 250 firmanın kârı yüzde 54.3 gibi rekor bir seviyede artarken 2008 ve 2009 kriz yıllarının izleri tamamen silindi. 250 firmanın istihdamı kriz öncesinin üzerine çıktı.Bursa ekonomisi tarihinin en ‘kâr’lı yılını yaşadı. Bursa Ticaret ve Sanayi Odası (BTSO) tarafından bu yıl 14’üncüsü gerçekleştirilen “Bursa’nın 250 Büyük Firması” listesi açıklandı. 2010 yılı verilerine göre düzenlenen listede firmaların vergi öncesi dönem kârlarının yüzde 54.3’lük artışla 2.1 milyar TL’ye yükselmesi dikkat çekti. 2010 yılı sonuçlarında ilk sırayı 6.4 milyar TL’lik ciro ile geçen yılın şampiyonu olan Oyak-Renault aldı. İkinci sırada Tofaş yer alırken, üçüncü Borçelik Çelik Sanayi A.Ş. oldu. 31 firmanın bu yılki listeye ilk kez girmesi de dikkat çekti.250 büyük firmanın 2010 yılı toplam cirosu bir önceki yıla göre yüzde 20.2’lik artışla 40.5 milyar TL olarak gerçekleşti. Toplam ihracatları bir önceki yıla göre yüzde 15.2’lik artış kaydeden Bursalı firmalar, 9.6 milyar dolarlık ihracat yaptı. Bursa’nın 250 firması arasına giren şirketlerin sektörel dağılımı incelendiğinde yüzde 26’lık payla otomotiv ana ve yan sanayi sektörü ilk sırada yer alırken, cirolar toplamında da ilk sırayı yine otomotiv ana ve yan sanayi aldı. Otomotiv ana ve yan sanayi firmalarının toplam cirosu Bursa’nın en büyük 250 kuruluşunun toplam cirosunun yüzde 49’unu oluşturdu. 2010 yılı verilerine göre 250 firmanın net ciroları geçen yıla göre yüzde 20.1’lik artışla 40.5 milyar TL olurken, brüt katma değerleri yüzde 27.2 artarak 5.6 milyar TL oldu. Firmaların özsermayeleri de yüzde 12’lik artışla 12.4 milyar TL’ye ulaşırken, net aktifleri toplamı yüzde 17.6’lık artışla 30.4 milyar TL olarak şekillendi. Firmaların toplam ihracatları yüzde 15.2’lik artışla 9.6 milyar dolar, üretimden satışları da yüzde 18.2’lik artışla 29.9 milyar TL oldu. 250 büyük firma içerisinde ücretle çalışanların ortalaması da yüzde 7.3’lük artışla 103 bin 665 kişi olarak tespit edildi.Araştırmada vergi öncesi dönem kârlarının yüzde 54.3’lük artışla 2.1 milyar TL’ye ulaşmış olması dikkat çekti. Vergi öncesi dönem kârları 2009 yılında bir önceki yıla göre yüzde 40 artmıştı. 2009 yılındaki yüzde 40’lık artışın 2008 yılındaki yüzde 45’lik azalışı telafi etmediği kaydedildi. BTSO Yönetim Kurulu Başkanı Celal Sönmez Bursa’nın 250 büyük firmasını BTSO Meclis Başkanı İlhan Parseker, yönetim kurulu üyeleri Ali Hazır, Mahmut Yılmaz, Tahir Yılmaz ve Erdem Albayrak ile birlikte düzenlediği toplantıda açıkladı. Sönmez, 2010 yılı içinde yaptıkları net iç ve dış satış (ciro) tutarları esas alınarak oluşturulan araştırmaya göre Oyak-Renault’nun 6 milyar 449 milyon TL ile bu yıl da Bursa’nın en büyük firması olduğunu açıkladı. Listede ikinci sırayı 6 milyar 373 milyar TL’lik toplam satışla Tofaş Türk Otomobil Fabrikaları aldığını belirten Sönmez, Borçelik’in 1 milyar 620 milyon TL’lik ciro ile üçüncü geldiğini vurguladı. Otomotivci ihracat yerine iç piyasaya yöneldi, Bursa’nın cari dengesi bozulduBursa sürekli ihracatı ithalatından fazla çıkan bir ilken, 2011’in ilk 5 ayında bu sağlıklı yapı bozuldu. 2011’in ilk 5 ayında 5.2 milyar dolarlık ithalata karşılık ihracat 5 milyar 47 milyon dolarda kaldı. Celal Sönmez ve İlhan Perseken, bunda otomotiv fabrikalarının ihracat yerine iç piyasaya yönelmesinin etkili olduğunu belirtti. Sönmez, “İçeride araç satmak daha kârlı. Otomotivci, yılın ikinci yarısında iç piyasanın duracağını öngörerek önceliğini iç piyasaya verdi bu yüzden bu denge bozuldu” dedi.Bursa’nın 2011’in ilk 6 ayında ihracat artışı yüzde 12.3 (2010’da 5 milyar 797 milyon dolar-2011’de 6 milyar 510 milyon dolar). İlk 6 ayda otomotiv dışı ihracat artışı yüzde 38 (2010’da 1 milyar 789 milyon dolar, 2011’de 2 milyar 470 milyon dolar).Otomotiv firmaları ilk sırada yer aldıBURSA’NIN 250 firması arasına giren şirketlerin sektörel dağılımı incelendiğinde yüzde 26’lık payla otomotiv ana ve yan sanayi sektörünün ilk sırada yer aldığını belirten Celal Sönmez, şöyle dedi: “Otomotiv ana ve yan sanayi firmalarının toplam cirosu, Bursa’nın en büyük 250 kuruluşunun toplam cirosunun yüzde 49’unu oluşturdu. Sıralamadaki firmaların 65’i otomotiv ana ve yan sanayi, 52’si tekstil ve konfeksiyon, 39’u gıda tarım ve hayvancılık, 26’sı makine ve metal, 12’si inşaat, 9’u enerji elektrik ve elektronik sektöründe.”

Devamını Oku

ALDI poşetiyle Türkler sinirlendirilirdi, şimdi en güvenilir kurum oldu

9 Temmuz 2011

DÜNYA ucuz ürün almak ancak ucuz görünmek istemiyor. Bir zamanlar Türkler’i aşağılamak için poşetleri kullanılan Aldi, Papalık makamı ile birlikte en güvenilen kurumlardan birisi. Türkiye’de de ucuzluk marketleri hızla yayılıyor. 1000 mağazayı geçen, her yıl 500 yeni mağaza açmayı hedefleyen A101’e yabancı ortak da geliyorAlmanlar’ın Aldi ucuzluk marketler zincirini bilmeyen yoktur. Yıllar önce Türkiye ile Almanya arasında oynanan bir futbol maçında Almanlar Türk seyircileri kızdırmak için Aldi marketler zincirinin poşetlerini sallamıştı ellerinde.Akıllarınca Türkler’i ‘Ucuzcu’ göstermek istemişlerdi.Gün oldu devran döndü. Avrupa ekonomik krizle boğuşuyor. Belki bir Yunanistan, bir Portekiz bir İrlanda kadar değil ama Almanlar da krizden etkilenmiş vaziyette.Üstelik krizden sonra dünyada trendler de çok değişti. Artık müşteriler ucuz ancak kaliteli ürün kullanmaktan gururlanıyor.Bu trend değişikliği o Aldi’yi bir araştırmaya göre Papalık makamından sonra Almanya’da en güvenilir kurumu statüsüne taşıdı.Evet yanlış okumadınız, Türkler’i aşağılamak için poşetleri kullanılan Aldi şu an Almanya’nın en beğenilen en güvenilen kurumlarının başında geliyor. 10 sene öncesinde hayal dahi edilemeyecek bir durum.Sözü bağlayacağım yer ise başka...Türkiye’de de ‘Hard discount’ tabir edilen yani en ucuzu satmaya yönelik market anlayışı son dönemde müthiş bir ivme kazandı. Bunda kuşkusuz ekonomik krizin etkisi var. Ancak hard discount alanda yer alan zincirlerin tüketicinin beğenisini kazanacak çok önemli bir gayret içinde olması, en ücra köşelere kadar ulaşması da bu hızlı yükselişte pay sahibi.Türkiye’de discount denince akla gelen markalar Şok ve DiaSa. Ancak hard discount parkurunda ise 2 zincir öne çıkıyor. Bunlardan biri BİM diğeri ise A101...A101 Genel Müdürü Erhan Bostan artık kategorik olarak B hatta A olarak tanımlanan müşterilerin de ucuzluk marketlerine gururla gittiklerini, insanları verdikleri hizmete sabırla alıştırdıklarını söyledi. Zaten bu başarı rakamlara yansımış vaziyette. Türkiye’de 6 binin üzerinde discount market var.BİM 3.191 market ile piyasanın büyük oyuncusu.A101’lerin sayısı ise 1020’yi buldu. Bostan bundan sonraki hedeflerini “2011 yılını 1200 market ile kapatmak istiyoruz. Bundan sonra da her yıl ortalama 500 market açarak 3.500 market” olarak özetledi.Bostan, ucuzluk marketlerin pöne çıkmasının sırrını ise şöyle anlattı:“Artık satılan ürüne, satan kurumun eklediği katma değer iyice azalmış vaziyette. Tüketici ucuzluk marketleri test etti kalitesine baktı. İnsanlar ucuz ürün almak ancak ucuz görünmek istemiyor. Mağaza içi tasarımlar ince dokunuşlarla bu algıyı yaratıyoruz. Raf sistemimiz 1.020 mağazada da aynı. Ayrıca Türkiye’nin her yerinde aynı fiyat olduğunu üstelik çok ucuza sattığımızı tüketici gördü. Mahallesindeyiz hemen ayağının dibindeyiz. Bir de strateji geliştirdik ve yazlık yerlerde mağazalar açtık. Bizimle yazlıkta tanışan şehirli tüketici evine döndüğünde bizi daha çok kullanmaya başladı. Bir diğer ayırt edici özelliğimiz tazeliğimiz. Bizde üreticiden ürün gelir depoda bir gün bile durmaz. Depolar indi bindi yeridir, hemen mağazalara dağılır. Az ürün alır çok hızlı satarız.”Goldman Sachs’a yetki verildi A101’e yabancı ortak geliyorMalum perakende sektörü çok hareketli. Ülker Grubu kısa bir süre önce Migros’tan Şok’ları aldı. A101 marketler zincirinin sahibi Yeni Mağazacılık A.Ş. de bugünlerde azınlık hissesini bir yabancı gruba satmaya hazırlanıyor. Goldman Sachs danışman olarak seçildi. Bir private equity fon A101’i radarına aldı. Bu yıl bitmeden hisse devrinin gerçekleşmesi bekleniyor. A101’de hisselerin yüzde 52’si Aydın Ailesi’nde. Aydın Ailesinin English Home, Memorial Hastanesi, Aydın Örme gibi faaliyetleri var. Şirketin yüzde 22’si ise Bank Asya’da. Diğer hisseler ise 5 farklı yatırımcı grubun kontrolünde. Erhan Bostan, “Mal kıymetli. Biz bu satışı sadece büyümeyi finanse etmek için yapıyoruz” diye konuştu.‘Hanımdan’ tatlısı efsane olma yolundaUcuzluk marketlerinde, sadece o markette bulabileceğiniz, zincirin kendi adını taşıyan private label ürünler dikkati çeker. ‘A101’in böyle bir ürünü var mı?’ diye soruyorum. Erhan Bostan, şöyle yanıt veriyor: “Bizim de Hanımdan markalı tatlı ürünlerimiz dillenmeye başladı. 1.5 TL’ye satılan bu ürünler için Ekşi Sözlük’te bile müthiş iltifatlar alıyoruz. Şu an bizde raflarda markalı ürünler yüzde 70, private label ürünler yüzde 30 pay alıyor. Hedefimiz bunu 50-50 noktasına götürmek.”Her perşembe ‘Kral ürün’ yok satıyorA101’DE her hafta perşembe günleri ‘Kral ürün’ uygulaması var. Bir ya da iki ürün o haftanın en ucuzunun da ucuzu olarak öne çıkıyor. Örneğin piyasada 169 TL’den daha aşağı bulamayacağınız HP’nin 12 megapiksel fotoğraf makinasını 99.95 TL’den satmışlar. Son 3 ayda 2 kez navigasyon cihazı, Led TV haftanın kral ürünü olarak öne çıkmış. A101’de iPhone bile satmışlar. A101’de geçen haftanın kral ürünü ise 55 TL’den satılan motorlu şişebilen yatak oldu.Minimum kaynakla iş çevirme sanatıERHAN Bostan ucuzluk marketlerin iş yapış biçimini “Minimum kaynakla iş çevirme sanatı” olarak tarif ediyor. Bu modelin tüm dünyada kabul görmüş formatı olduğunu yeni bir şey keşfetmediklerini de söyleyen Bostan, ucuzluğun formülünü ise şöyle izah etti: “Hiç çalışanı olmayan bir marketin sattığı ürünün endeksini 100 kabul edelim. Biz bir vardiyada 2 eleman çalıştırırız. Endeks 105 olur. 1 ekstra eleman çalıştırsak rekabet edemeyiz. Çünkü ekstra eleman ile bizdeki 105 birimlik malın fiyatı bir anda 115’e çıkar. Bizim mağazalarımızda 2, vardiya değişiminde ise 3 kişi görürsünüz. Her bir markette 2 vardiyada toplam 4 eleman vardır. 11 bölge müdürlüğümüzle birlikte 5 bin 300 elemanımız var. Yani mağaza başına eleman sayımız 5 bile değil. Bu yapı ucuzluğun ana formülüdür. Yoksa ben hiçbir marketin ilk satın almada birbirinden çok da farklı fiyatlar aldığını düşünmüyorum. Yani tüm rakipler 100 endeks ile başlıyor, personel ve kira giderlerinin çokluğuna göre o ürünün 100 olan endeksi her zincirde başka başka yerlere gidiyor.”

Devamını Oku

Galatasaray’ın 328 milyon dolarlık borcuna eski yönetimden itiraz var

8 Temmuz 2011

Galatasaray’da bugünkü mali kurul öncesi yeni yönetimin ekonomi kurmayları mevcut borcun 328 milyon dolar olduğunu, bu borç tutarı kadar borçlanma yetkisi isteyeceklerini belirtti. Ancak Işın Çelebi, sözü edilen borç tutarına itiraz ederek, “Kulübün banka borcu toplamı 149.6 milyon dolardır üstelik vadesi de iddia edildiği 2 yıl değildir faizi ise yüzde 8 civarındadır” dedi.Anlaşılan o ki bugünkü Galatasaray Kulübü’nün mali genel kurulu oldukça tartışmalı geçecek. Ünal Aysal başkanlığındaki yeni yönetimin kurmayları Adnan Öztürk, Refik Arkan, Adnan Nas, Aka Gündüz Özdemir ve Mehmet Cibara ile önceki gün Suada’da buluşmuş kulübün son mali durumunun fotoğrafını çekmiştik.Kurmaylar son ekonomik bilançoyu şöyle özetlemişti:- Toplam borç 328 milyon dolar.- Vadesi geçmiş borçlar 74 milyon dolar.- Kulübün 1 milyar 187 milyon liralık menkulleri teminat gösterildiğinden ipotekli.- Gelirler temlik altında.- Borcun vadesi ortalama 2 yıl. - Faizi de dolar bazında yüzde 12’yi buluyor.- Kasada tek kuruş yok. Günlük işler kasa kolaylığı yöntemi ile yürütülebiliyor.Dünkü yazıma ve yeni yönetimin çektiği bu fotoğrafa Adnan Polat yönetiminin ikinci başkanı Işın Çelebi’den itiraz geldi.Işın Çelebi, ısrarla borç tutarının yanlış hesaplandığını, loca satışı, sponsorluk, isim hakkı gibi gelirlerin hizmetle geri ödecek tutarın tarif edilen 328 milyon dolarlık borcun içinde yer almaması gerektiğini savundu. Çelebi, “178.4 milyon dolar tutan hizmetle ödenecek borçlar için taze paraya ve kaynağa kesinlikle ihtiyaç yok” diyor.Işın Çelebi, Galatasaray Kulübü’nün bankalara olan borcunun 149.6 milyon dolarla sınırlı olduğunu belirtirken bunun ayrıntılarını da şöyle aktardı:“2006 yılı başında Vakıfbank’a olan 316 milyon dolarlık borç için mahkemeler aleyhimize icra işlemi başlatmıştı. Bu borcu 2007 yılında yeniden yapılandırdık ve 51 milyon dolara düşürdük. Ödediğimiz tutarın dışında halen ödenmesi gereken tutar 35 milyon dolar seviyesindedir. Sportif AŞ ile Futbol AŞ’nin birleştirilmesi için gerekli kaynak da 70 milyon dolar borçlanarak Şekerbank ve Denizbank konsorsiyumundan temin edilmiştir.”Çelebi, borcu miktarı kadar iddia edilen borç faizine de itiraz ediyor: “Kesinlikle borcun faizi yüzde 12’ler düzeyinde değildir. Vakıfbank ile yapılan protokolde borç yüzde 8, Denizbank-Şekerbank konsorsiyumu ile yapılan anlaşmada ise faiz yüzde 8.75’dir.”2011 yılı başında Galatasaray’ın tüm hesaplarının incelendiğini ve UEFA lisansının alındığının altını çizen Çelebi, bunun önemli bir başarı olduğunu belirterek şöyle devam etti:“Bugünkü yönetimin istediği yetkiler dikkatli analiz edildiğinde ciddi bir akıl karışıklığı yaşandığı ortadadır. Sportif AŞ’nin yüzde 33 hissesi satılmak istenmektedir. Bu 200 milyon dolar hasılat demektir. Gelir ve giderlerin birleştiği yeni şirketin yapılanmasında maddi manevi bedeller ödenmiş, süreç çok zor çözülmüştür. Ancak iki şirketin birleşmesi kulübe büyük bir güç kazandırmıştır. Bugün bu şirketin hisselerinin satılmak istenmesi büyük hatadır. Riva’dan gelmesi muhtemel gelir 300 milyon dolardır. Bunun altındaki bir gelir kesinlikle kabul edilemez. Üstelik bu gelirin yarısı da peşin talep edilmelidir. (Yeni yönetimin ekonomi kurmayları çöpsüz üzüm olarak gördükleri Riva’dan elde edilecek gelirin 250-260 milyon dolar seviyesinde olabileceğini vurgulamıştı) Bunlara ek olarak 200 milyon dolar daha borçlanma yetkisi istenmektedir. Yani bu durumda istenen yetkilerin mali tutarı 700 milyon doları bulmaktadır. Bunun nerede ve nasıl kullanılacağı belli değildir. Oysa bugün itibarıyla azami 100 milyon dolar düzeyinde bir nakit ihtiyacı vardır.” Işın Çelebi, “Galatasaray’ı kimse yeniden sıkıntıya sokamaz. Galatasaraylılar buna asla izin vermez. Burada Galatasaray’ı satmak için yetki istenmektedir” diyerek bugünkü genel kurulun tansiyonunun yüksek geçeceğinin de sinyalini vermiş oldu.

Devamını Oku

‘Emine hanım Medical Park’ların gizli ortağı’ efsanesine hastanenin sahibinden yorum:

7 Temmuz 2011

Medical Park Hastaneler Grubu 2005’ten sonra çok hızlı bir büyüme göstererek, Acıbadem Hastaneler Grubu ile birlikte açık ara Türkiye’nin en büyük iki özel hastane markasından biri oldu. Van’dan Batman’a, Elazığ’dan Bursa’ya, Ordu’dan Tarsus’a kadar uzanan hastane yatırımları herkesin dikkatini çekiyor. Grup yatırımlara hiç ara vermiyor ve yakında İstanbul Acarkent, İstanbul Ulus, İzmir Karşıyaka ve Ankara Çankaya Medical Park’ları da açacak. Üstelik bu 4 hastane de çok iddialı yatırımlar.Hal böyle olunca ve her yerde mantar gibi Medical Park’lar bitince dedikodular da ayyuka çıktı. Hastanenin ortaklarından biri Siirtli Ethem Sancak da olunca, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın eşi Siirtli Emine Erdoğan bu grubun gizli ortağı ilan edildi. Önceki akşam Medical Park Yönetim Kurulu Başkanı Muharrem Usta’ya bu iddiaları hatırlattığımda çok samimi olarak, “Ne yalan söyliyeyim ben de bu gelişime, bu hıza dışarıdan bakan biri olsaydım, buna benzer bir hikaye yazabilirdim” dedi. Ancak Usta iddiaları kesinlikle yalanlayarak hızlı büyümesindeki asıl nedeni şöyle anlattı:“2005’te sadece 2 hastanem vardı. Biri Fatih’te diğeri Gaziosmanpaşa’da. Ethem Sancak bu işe girmek istiyordu. Biraraya geldik. Hedefimiz 3 yıl içinde en büyüklerden biri olmaktı. Kafamda farklı bir model vardı. Gayrimenkulün kime ait olduğunun bir önemi yok. Bunu dikkate alarak hastane yatırımlarımızı kiralık binalarda gerçekleştirdik. Bir hastane yatırımının yüzde 65’den fazlası gayrimenküle gider. Gayrimenkulü almayıp kiralayarak 1 yerine 3 hastane açabilme imkanını yakaladık.”Muharrem Usta, Ethem Sancak ile yüzde 50-50 ortaklık ile kurduğu hastaneler grubuna daha sonra Carlyle Grubu’nun ortak olduğunu hatırlattı ve hızlı büyümenin bu ortaklıkla daha da hızlandığını vurgulayarak şöyle devam etti:“Ben ve ortağım yüzde 20’şer hissemizi Carlyle Grubu’na sattık. (Yazarın notu: Rakam açıklanmadı ancak yüzde 40 için 110 milyon dolar ödendiğini duymuştum.) Üçlü yapımızla nakit gücümüzü artırdık. Paranın büyük bölümünü cebimize koymayıp hastanenin içinde bıraktık. Bankalar nezdinde kredibilitemiz daha da arttı. Sihirimiz burada. Gayrimenkuller de bizim olsun deseydik, bu kadar hızlı büyüyemezdik.”Muharrem Usta, Fenerbahçe’nin geçen yıl sezonun son maçına 19 yaşındaki oğlu ile gittiğini belirtip çıkan dedikodulara da şöyle değindi:“Arabamı Göztepe hastanemizin otoparkına bırakıp bir taksiye atladık. Taksi şoförüne şu hastanenin sahibini tanıyor musun?” diye sordum. Adam bir anlatmaya başladı ama ne hikaye. Nasıl bir efsane olmuşuz da haberim yok. Oğlum sürekli beni dürtüyor. Fakat ne yalan söyleyeyim Anadolu’nun en ücra noktasında bile bu hikayeyi duyuyorum.”Usta, bu dedikoduyu yönetme ile ilgili bir girişimlerinin de olmadığını belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü:“Açık söyleyeyim Emine Erdoğan’ın bu hastanelere ortak olduğu efsanesinin bize faydası mı var zararı mı var bilmiyorum. Kim nasıl biliyorsa öyle bilsin, ne düşünüyorsa öyle düşünsün diyoruz. Başbakan Erdoğan’ı da eşini de çok fazla tanımam. Yakın görüşen biri değilim. Yılda bir kez kendisini ya görürüm ya görmem.”Yaşasın Hayat Medical Park, kişiye özel tıp anlayışıyla Türkiye’de ekol haline gelen Prof. Dr Osman Müftüoğlu ile önemli bir işbirliğine imza attı. Muharrem Usta, yeni işbirliğini şöyle açıkladı:“Herkes için sağlık felsefesine uygun olarak Medical Park’ı bir başka segmentte göreceğiz. Osman Müftüoğlu’nun Yaşasın Hayat Klinikleri ile Medical Park’ı evlendirdik. Bu klinikler Medical Park’ın çatısı altında marka olarak yolculuğa çıkıyor. Bu markayı zincir haline getireceğiz. İlkini Beykoz Acarkent’te Medical Park Tıp Merkezi içinde kurduk ve önümüzdeki hafta başlayacak.”Prof. Dr. Osman Müftüoğlu da, hastalık kadar sağlığın pozitif yönüyle de ilgilendiğini ve koruyucu ve önleyici tıbbın ilgi alanlarından biri olduğunu bu nedenle de bu projenin kendisini heyecanlandırdığını söyledi. Müftüoğlu, “Biz bu zincire yaşasın hayat konsepti ile katıldık. Biz gelecekteki hastalıkları öğrenip bunlara önlem almayı amaçlayan bir anlayışla hizmet veriyoruz. Kişinin genetik yapısını analiz eden, kişinin aile ağacını, yaşam tarzını, mesleğini dikkate alan daha geniş perspektifli bir alan gündeme geldi. Kişinin kanser olup olmayacağını öğrenme hakkı var. Türkiye’de ilk olacak. Şeker hastası olabilir miyim?, Kalp krizi geçirecek miyim? diye öğrenebilme imkanı olacak.”Böbrek naklinde dünya birincisiAkdeniz Üniversitesi Prof. Dr. Alper Demirbaş’ın kaptanlığında organ nakli konusunda çok iyi işler yapıyordu. Demirbaş bir süre önce Medical Park hastaneler grubuna geçti ve hastanenin bu alandaki performansını inanılmaz bir noktaya taşıdı. Demirbaş geçen yıl 1.450 organ nakli yaptıklarını, 516 böbrek nakli ile dünyada en çok nakil yapan hastane olduklarını söyledi. Demirbaş kendilerine en çok yaklaşan ABD’deki hastanenin yaptığı böbrek nakli sayısının 308’de kaldığını söyledi. Bu arada geçen yıl Türkiye’de yapılan 2 bin 500 civarındaki organ naklinin 850’sini de iki hastanesinde Medical Park gerçekleştirdi.İletişim ‘guru’sunun yaptığına bak! Medical Park’ın Yönetim Kurulu Başkanı Muharrem Usta, yeni ortaklık kurduğu Prof Dr. Osman Müftüoğlu, organ nakli konusunda Türkiye’nin önde gelen Medical Park doktorları ile bir masa etrafındayız. Masada gazetelerin ekonomi müdürleri ağırlıkta. Hürriyet Yayın Koordinatörü Fikret Ercan ve yine Hürriyet’ten yazar Mehmet Yılmaz da var.Medical Park’a iletişim danışmanlığı hizmeti veren Ali Saydam yemeğin sonlarına doğru dört gözle beklediğimiz!!! müjdeyi veriyor.- Gazeteci arkadaşlara hastanelerde bir indirimimiz olacak ya. Onu da açıklayalım, Muharrem Bey.Sonra devam ediyor.- Aslında bu indirim riskli. Çünkü hastaneye gelirler, bir de verilen hizmeti beğenmezlerse vay halimize. Ben olsam bu indirimi vermeyelim derim.Sanki indirim bekleyen varMasada buz gibi hava esiyor. Duyduklarıma inanamıyorum. Milliyet Ekonomi Müdürü Murat Sabuncu ve Habertürk Ekonomi Müdürü Yavuz Barlas ile birlikte masayı terkediyoruz.Sen bir iletişimcisin. Bu konuda dersler veren, kitaplar yazan, bir de bu işin akademisini açacak kadar iddialı görünen kendini ‘Guru’ ilan eden birisin.Bizleri nasıl rencide ettiğinin farkında mısın Ali Saydam?Vallahi bu yaptığını, bırak yeni mezun bir iletişimci, Ayşen Gruda yapmazdı...

Devamını Oku