Turkcell’in Genel Kurulu bir kez daha toplanamadı. Artık top devlette. Torba Yasa’da öyle bir düzenleme var ki sadece yönetim kurulu değil genel kurul yetkileri de SPK’ya geçecek.Turkcell İletişim’in yüzde 51’ine sahip Turkcell Holding’i temsil edecek yetkili üzerinde 3 hissedar anlaşamadığı için genel kurul ile ilgili girişim dün bir kez daha sonuçsuz kaldı.Artık devletin Torba Yasa’ya eklediği düzenlemenin yasalaşmasını beklemekten başka çare kalmadı. Halen alt komisyonlarda görüşülen yasa tasarısı SPK’ya sadece Turkcell’e yönetim kurulu üyesi atama yetkisi vermiyor, genel kurula ait yetkileri de Yatırımcı Tazmin Fonu aracılığıyla kullanma olanağı sağlıyor. Dolayısıyla ortaklar istedikleri kadar temettü ödemesini kilitlesinler sanırım bu kilidi bu yasa sayesinde SPK açacak.Turkcell’de Ruslar’ın tavrı belli. Privy Council’deki davanın sonucu ortaya çıkmadan, Karamehmet’in rehinli hisseler için ödeyeceği fatura belli olmadan adım atmak istemiyorlar. Ruslar zor günler geçiren Karamehmet’in mahkemenin belirleyeceği parayı ödeyemeyerek Turkcell’deki rehinli hisselere sahip olmanın hesabını yapıyor.Millileştirme uyarısıTeliaSonera ise dün enteresan bir çıkış yaparak adeta ‘Mağdur’ edebiyatı yaptı. Bu arada devleti de Turkcell’i millileştirmemesi konusunda uyarmayı ihmal etmedi. TeliaSonera Başkanı’nın toplanamayan genel kurul sonrası yaptığı açıklamayı ayrı bir kutuda görebilirsiniz. Ancak ben bu açıklamayı hiç mi hiç samimi bulmadım.Zira yaklaşık 3 yıldır Turkcell’i Rus Alfa ile birlikte kilitleyen TeliaSonera’nın böyle bir açıklama yapmaya ‘Mağduruz’ demeye hakkı yok. Neden yok açayım...Tarih 29 Nisan 2010. Turkcell’de yapılan genel kurulda Turkcell Holding’i TeliaSonera’nın adamı temsil etti. Mehmet Emin Karamehmet’e yönetim kurulu başkanlığı bıraktırıldı.29 Nisan 2010’daki genel kurulda yine Turkcell Holding’i TeliaSonera temsil edecekti. Gündeme bağımsız üye Colin J. Williams’ın azline ilişkin madde eklendi. Bağımsız üye adı altında TeliaSonera ve Rus Alfa kendi adamlarını yönetim kurulu üyesi yapacak ve Çukurova grubunu tamamen by-pass edeceklerdi. Sanayi Bakanlığı komiserleri trafiğe takılıp genel kurula gelemeyince amaçlarına ulaşamadılar.Hedef bağımsız üye21 Nisan 2011’deki genel kurulda Rus Alfa’ydı Turkcell Holding’in temsilcisi. Kilit bir kez daha açılmadı. 11 Ağustos 2011 ve 12 Ekim 2011 tarihlerinde yapılması planlanan genel kurul toplantılarında ise Turkcell Holding’i yine TeliaSonera temsil etti. Yani aslında TeliaSonera’nın eline tam 4 kez kilidi açmak, temettüyü ödetmek için fırsat geçti.Ancak tüm bu genel kurullarda enerjilerini hep yönetimin bağımsız üyesini azletmek ve yerine kendi adamlarını yerleştirmek için harcadılar. Temettüyü bir türlü onaylamadılar.29 Haziran 2012, 22 Mayıs 2013 ve son genel kurul toplantısı ise bilindiği üzere Turkcell Holding’i temsil edecek kişi üzerinde uzlaşılamadığı için yapılamadı. Zira Turkcell Holding, Turkcell İletişim’in yüzde 51’ine sahip ve o temsilci gelmeyince çoğunluk sağlanamıyor.Şimdi bu şartlarda TeliaSonera’nın mağdur edebiyatı ne kadar samimi sorgulamak lazım.Eline tam 4 kez fırsat geçti kullanmadı. Kullansa belki TeliaSonera’nın şimdi ‘Millileştirme’ dediği SPK müdahaleleri gelmeyecekti.Turkcell yerli yabancı binlerce küçük yatırımcısına da mahçup olmayacaktı.TeliaSonera: SPK millileştirme yaparsa bu kabul edilemezTelIaSonera Dünya Başkanı Per-Arne Blomquist, Turkcell Genel Kurulu’nun başarısızlıkla sonuçlanmasının kendilerini hayal kırıklığına uğrattığını belirterek, “Ne yazık ki bu sorun tek başımıza aşabileceğimiz bir sorun değil. Sorunun çözüme kavuşabilmesi için diğer iki ortağın da desteğine ihtiyaç duyuyoruz” dedi.TeliaSonera’nın uzun süredir devam eden ve uzun zaman önce çözülmüş olması gereken hisse mülkiyeti sorunlarının yine bir genel kurulu başarısızlığa uğratmış olmasını üzüntüyle karşıladıklarını belirten Blomquist, “Ana hissedarların anlaşmaları için elimizden gelen her şeyi yapmış bulunuyoruz. Buna rağmen Altimo ve Çukurova, arasındaki açmazı gideremedikleri için, söz konusu çabamızda başarısızlığa uğradık. Ne yazık ki bu sorun tek başımıza aşabileceğimiz bir sorun değil. Sorunun çözüme kavuşabilmesi için diğer iki ortağın da desteğine ihtiyaç duyuyoruz” ifadelerini kullandı.Per-Arne Blomquist, sözlerine şöyle devam etti:“Genel kurulun sonucu bizi büyük ölçüde hayal kırıklığına uğrattı. Karmaşık şirket yapısı nedeniyle, azınlık hissedarının çoğunluğun kararını bloke edebildiği bir yapıdan duyduğumuz memnuniyetsizliği bu noktada dile getirmek isteriz. Bununla birlikte şu noktayı da vurgulamak isterim, bu ihtilaf özel şirketler arasında ortaya çıkmış bir ihtilaftır ve haliyle bunu dikkate alarak, yasal süreç dahilinde çözülmelidir. Dolayısıyla TeliaSonera’yı şirketin Yönetim Kurulu’nun dışında bırakacak, TeliaSonera’nın Yönetim Kurulu’na üye atamasına izin vermeyecek, sadece SPK’nın atayacağı üyelerden oluşacak bir yönetim kurulu aracılığıyla şirketi ‘millileştirmek’ kabul edilmez bir davranış olacağı gibi, Türk Ticaret Kanunu’na, uluslararası yatırım anlaşmalarına da aykırı bir girişim olacaktır.”
Yeni nesil yazarkasaya geçiş 1 Temmuz’da. ‘Tek bir onaylı cihaz var. Rekabet yok’ eleştirisine karşı üreticilere olmayan cihazı ön sipariş faturası ile satma imkanı getirildi.Katma Değer Vergisi mükelleflerinin yeni nesil ödeme kaydedici cihaz kullanma mecburiyetine yönelik Gelir İdaresi Başkanlığı’nın tebliğinden daha önce sözetmiştim. Uygulamanın başlamasına çok kısa bir süre kaldı. 1 Temmuz yani önümüzdeki hafta pazartesi günü öncelikle seyyar POS cihazı kullananlar yeni nesil yazarkasalarını satın almış ve bunu kullanmaya başlamış olacaklar.Uygulamanın amacı güzel de bu tarif edilen yeni nesil yazarkasanın sadece tek bir üreticisi olmasının tuhaflığına dikkat çekmiştim. Ethem Sancak’ın yeğeni Murat Sancak’ın büyük ortağı olduğu MT Grup, Maliye Bakanlığı’nın değişikliğine çok çabuk ayak uydurup tam da tebliğlerde tarif edilen cihazı üretmeyi başarmış onayları da alarak ‘1 Temmuz’a hazırım’ diye ortaya çıkmıştı.Adapte olamadılarŞu an yazarkasa piyasasını domine eden mevcut üreticiler yeni nesil yazarkasaya nedense adapte olamadılar, dünyada eşi benzeri olmayan sıfırdan ortaya çıkacak ve büyük bir pazar oluşturacak ürünü geliştirecek zamanı bulamadılar.Ben de bunun tuhaf bir durum olduğuna, bu büyük değişimde sadece tek bir firmanın ürününün ortada görünmesinin rekabete uygun olmayacağına vurgu yapmıştım. Diğer üreticiler madem bu işte geride kaldı, 1 Temmuz 2013 tarihinin biraz ötelenmesinin düşünülmesi gerektiğini ifade etmiştim.Hemen her konuda, çok önemsenen Ticaret Kanunu’nda bile uygulama tarihleri ötelenebilirken, bu yazarkasa mevzuunda Maliye Bakanlığı enteresan bir şekilde 1 Temmuz tarihinde direndi.Rekabet nasıl olacak?Gerekli izinleri alabilmiş onaylı tek bir ürün var. O halde şu son 1 haftasına girdiğimiz noktada sadece Vera ürünleri satılacak.Maliye Bakanlığı işte bu noktada ‘Haksız rekabet’ eleştirilerini önleyebilmek ve ‘Koca piyasa tek bir ürüne terkedildi’ eleştirilerine maruz kalmamak için eşine az rastlanır bir hamle yaptı. MT Grup dışında yazarkasa üretimi yapan firmalara “Benden onaylı bir cihazın olmasa da sen sat, bu satışla ilgili 1 Temmuz öncesine dair bir fatura düzenle, 90 gün içinde de vergi dairesine kaydettirilip kullanılacak şekilde ürününü müşterine teslim et” dendi.Ve ilave etti: “Cihaz satışlarına ilişkin olarak düzenlenecek faturalar, Bakanlığımızca onaylanmış yetkili firmaların, yeni nesil ödeme kaydedici cihaz onayı almış olanlarından alınabileceği gibi, henüz yeni nesil ödeme kaydedici cihaz onayı almamış olanlarından da alınabilecektir. Ancak, mükelleflerin en geç 90 günlük sürenin sonunda kaydettirecekleri cihazların, her hâlükârda Bakanlığımızca onaylanmış modellerden olması mecburidir”Olmayan malı kim alır?Bu düzenlemenin Türkçesi şudur: “Sen eğer firmana güveniyorsan ve 90 gün içinde o ürünü geliştirip gerekli onayları da alabileceğine inanıyorsan buyur Vera dışında başka bir ürüne de gidebilirsin. Yani ben seni kimseye mecbur bırakmıyorum”Dün bir gazetede Beko’nun yazarkasa ilanını gördüm. Henüz cihaz yok ancak 1.599 TL’den satış yapılıyor. Deniyor ki “Size biz ön sipariş faturası keseceğiz 90 gün içinde de ürününüzü teslim edeceğiz.Bu anlaşma şekli sadece Beko için geçerli değil. Diğer üreticiler de benzer bir uygulamaya gidebilir. Tabii eğer 90 gün içinde fatura kestiği müşterisine Gelir İdaresi Başkanlığı onaylı bir cihaz teslim edebileceğine inanıyorsa... Ayrıca bu şartlar da hangi mükellef, henüz olmayan ve onay alacağı şüpheli bir ürünü alır ki?Gider hazırda onaylı, elle tutulur gözle görülür hangi ürün varsa onu alır.Böyle bir belirsiz ortam yaratılacağına şu uygulama 1 Ocak 2014’e ertelense büyük kayıp mı olurdu, vergi geliri mi düşerdi diye merak ediyor insan...Uyanamadılar geçmiş olsunPiyasada onaylı tek yazarkasa Vera’nın üreticisi MT Grup’un büyük hissedarı Murat Sancak “Diğer firmalar bu değişime neden ayak uyduramadı, bir tek siz üretebildiniz” soruma şu yanıtı vermişti: Maliye stratejik eylem planında satış ve ödemenin bir arada yapılacağı işlemin yazarkasada başlayıp orada biteceği bir sisteme geçeceğini 2008’de duyurdu. 2011 başında da iş tarif edilmeye başlandı. POS ve yazarkasanın birbiri ile konuşması bütünleşik olması lazımdı. Bu alanda bizden çok ileride olan oyuncular işin ruhunu anlayamadı. Bankacılar da onları yanlış yönlendirdi. ‘Başka formül bulunur mevcut büyük yatırım çöpe atılmaz’ dediler, üreticileri inandırdılar. Tasarımda geç kaldılar. Yani uyanamadılar. Bu saatten sonra geçmiş olsun demek lazım.2 milyar dolarlık büyük değiş-tokuşYeni nesil yazarkasaların gelmesi ile 2 milyona yakın mevcut yazarkasa hurdaya çıkacak. Yeni yazarkasalarda EFT-POS özelliği bulunacak. Yani kredi kartı işlemleri yazarkasa üzerinden yapılacak. Kredi kartını geçip, fiş kesmemek gibi bir keyfiliğe izin verilmeyecek. Harici olarak kullanılacak POS cihazları da bu yazarkasaya bağlanacak. Gelir İdaresi internet üzerinden her işlemi saniye saniye görebilecek. Gün boyunca hiç fiş fatura kesmeyen, gün sonuna doğru bir iki fiş kesip Z raporu alan esnaf da tespit edilebilecek.Bu uygulama öncelikle faaliyetlerinde seyyar EFT-POS cihazı kullanan pizzacı hamburgerci gibi işletmeler için 1 Temmuz 2013’te başlayacak. Yol kenarı otopark hizmeti veren İSPARK gibi kuruluşlar için de bu tarih geçerli. Dükkanında, marketinde sabit yazarkasa olan diğer mükellefler için ise geçiş tarihi 1 Ocak 2016. Bu büyük değişimin en az 2 milyar dolarlık bir pazar yaratması bekleniyor.
Kuzey Irak Kürt Bölgesel Yönetimi, yüzde 100’ü Türk Devleti’ne ait olacak şekilde kurulan ancak adı henüz açıklanmayan şirkete 6 önemli sahada petrol arama ve çıkarma yetkisi verdi.Türkiye için Kuzey Irak petrolünün ve petrolden daha önemli olarak doğalgazının ne kadar stratejik olduğuna yönelik sayısız yazı yazdım, analiz yaptım. Türkiye’nin gözü bir taraftan bu bölgeden çıkacak gaz ve petrole çevrili ancak şu anki siyasi konjonktür çeşitli sebeplerle burada net adımlar atılmasına engel oluyor. Bağdat Yönetimi ve tavrını Bağdat Yönetimi’nin politikasına uyumlu şekillendiren ABD’yi karşınıza alarak istediğiniz şekilde hareket edemiyorsunuz. Öncelikle ABD’yi ikna etmeniz lazım.ABD yönetimine mesajNitekim Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, geçen ayki ABD ziyaretine çıkmadan hemen önce havaalanında ABD’li petrol devi Exxon ile Kuzey Irak’a yönelik işbirliği anlaşmasını duyurmuştu.Bu Washington ziyareti öncesi ABD yönetimine bir mesajdı. ‘Artık önümü kesme, bak senin en büyük petrol şirketinle de ortaklık kuruyorum’ deniyordu. Washington bu hamle için henüz erken olduğunu ziyaret esnasında kibar bir dille Erdoğan’a ve enerji kurmaylarına iletti.İkinci adım çok büyükABD ziyareti sonrası Türkiye’nin Kuzey Irak enerji oyununda uygun zemini bulana kadar sessiz kalacağını düşünenler yanıldı. Çok ilginç bir gelişme oldu. Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi’nin (KRG), adı açıklanmayan bir Türk şirketine bölgedeki altı blokta petrol araması için lisans verdiği ortaya çıktı.Bu gelişmeyi ilk olarak önceki gün The Oil&Gas Year adlı sektör dergisi duyurdu. KRG yönetimi de gelişmeyi onayladı.Adı açıklanmayan şirkete Şoman, Hindren, Arbat, Pulkana, Jebel Kand ve Halakan bloklarında pay verildiği belirtiliyor.Şirket İran sınırına yakın Şoman, Hindren ile güneydoğudaki Arbat bloklarında yüzde 80 hisse sahibi olacak. Güneydeki Pulkana’da, batıdaki Jebel Kand ve doğudaki Halakan’da ise yüzde 40 pay alacak. Adı açıklanmayan şirketin hangisi olabileceğine dair bir takım spekülasyonlar yapıldı. En yakın ihtimal olarak Turkish Petroleum International Company’nin adı öne çıkıyordu. TPAO da bir ihtimaldi.TPAO ve TPIC değilAncak aldığım bilgilere göre bu şirket ne TPAO ne de TPIC. Yine sermayesinin tamamına yani yüzde 100’üne Türkiye Devleti’nin sahip olduğu yeni bir kamu şirketi.Bu şirketin kuruluş çalışmaları büyük bir gizlilik içinde Türkiye dışında gerçekleştiriliyor. Yani şirketin merkezi Türkiye olmayacak.Şirket yanına petrol devlerinden bazılarını stratejik ortak olarak alabilir. Mesela kuyu açma işini OVM’ye verebilir. Bu şirketin yine Kuzey Irak’ta çok önemli sahalarda petrol arayan ve çıkaran Genel Energy ile ortaklık planlarının olduğunu da duyuyorum.Doğalgaz sevkiyatı 2016’da başlarDün bu enteresan gelişmeler olurken, çok çarpıcı bir açıklama da Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi Enerji Bakanı Ashti Hawrami’den geldi. Hawrami, Kuzey Irak’tan Türkiye’ye doğrudan petrol taşıyacak boru hattının Eylül sonunda biteceğini duyururken, Kuzey Irak’tan Türkiye’deki dağıtım şebekelerine doğalgaz ihracatının ise 2016 yılında başlamasını beklediklerini söyledi. Doğalgaz sevkiyatı ile ilgili ilk kez bu kadar net, içinde tarih de olan mesaj veriliyor.Masraf düşecekBu, Türkiye’nin doğalgaza ödediği faturayı azaltacak, cari açığına çok olumlu etkisi olabilecek, Ayşe Teyze’nin doğalgaz masrafını da düşürecek hatta bir adım öteye gidelim enflasyona pozitif etki edecek sonuçları olacak bir gelişmedir. Türkiye’ye ekonomik olarak çok şey kazandıracak projedir. Sabredeceğiz, bekleyip göreceğiz...Ricciardone’nin ani ziyaretine dikkatKuzey Irak’ta bu gelişmeler olurken dün ABD’nin Ankara Büyükelçisi Francis Ricciardone, AK Parti Merkezi’ne sürpriz bir ziyaret yaptı. İçeriği açıklanmayan görüşmenin Gezi Parkı direnişi ve yaşananlarla ilgili olduğu tahmin edilse de, bazı kaynaklar bana bu görüşmede Kuzey Irak’ta alınan 6 sahayla ilgili detaylı bilgi alışverişinin olduğunu söyledi. Zira bu çok stratejik bir gelişme. Bağdat yönetiminin de duyduğu rahatsızlığı, Ricciardone aracılığıyla ilettiği konuşuluyor.
Türkiye’de tek bir şirket için TBMM’nin bu kadar çaba sarfettiğini, devletin tek bir şirket için peşpeşe yasal düzenlemeler yaptığına ben ilk kez tanık oluyorum. Her ne kadar süreç istenenden yavaş ilerliyorsa da tam da gerektiği yerde, tam da vaktin daraldığının hissedildiği anda müdahaleler yapılarak bir şekilde ilerliyor.Bu müdahaleler önce ufak ufak başladı. Turkcell Genel Kurulu, Bakanlık komiserinin trafikte takılıp kalması (! ) nedeniyle yapılamadı. Ancak ortaklar Komiserin neden trafiğe takıldığını anlamamakta ısrar etti. Ardından yasal düzenlemeler gelmeye başladı. SPK, Turkcell ortaklarına yönetim kuruluna bağımsız üye ataması ile ilgili süre verdi. ‘Atamazsanız ben atayacağım’ dedi. Kulak asmadılar. Sözlü yazılı ültimatomlar boşa gitti. SPK 3 bağımsız üye ataması gerçekleştirdi.Ancak bu da yeterli değildi. Gerekirse 7 üyenin 7’si de SPK tarafından atansın, başta temettü olmak üzere kritik kararları alabilecek yapı genel kuruldu ve o genel kurul da ortakların didişmesi yüzünden sürekli tıkanıyordu.Şimdi TBMM’de yeni bir yasal düzenleme var. Kanun teklifinin bugün Plan Bütçe Komisyonu’nda görüşülmesi bekleniyor. SPK eğer şirket yönetim kurullarında boş üyelikler varsa ve atama yapılamıyorsa bu koltuklara re’sen üye atayabilecek. Yani Turkcell’de boş duran 4 koltuğa SPK atama yapabilecek.Ancak kanun teklifinin can damarı burası değil. Kanun teklifinde, ‘Olağan genel kurul toplantısını yasal süre içinde üst üste iki hesap döneminde yapmayan ve yönetim kurulu üyeleri kısmen veya tamamen SPK tarafından atanmış şirketlerde genel kurulun yetkileri Yatırımcı Tazmin Merkezi tarafından kullanılabilir’ deniyor.Teklifin gerekçesinde, bir takım yetkilerin bazı şartlar altında Yatırımcı Tazmin Merkezi’ne devredilmesi ile ortakların haklarının korunması amacıyla genel kurulca alınması gerekli kararların daha hızlı olarak alınmasına imkan tanınacağı vurgulanıyor.O kadar önemli bir ayrıntı ki. Yani şayet 24 Haziran’daki genel kurulda yine kilitlenme olursa ki beklenti o yönde; Yatırımcı Tazmin Merkezi devreye girecek. Sadece Yönetim Kurulu belirlenmekle kalmayacak, Genel Kurul uhdesinde olan başta temettü gibi çok kritik kararlar Ankara tarafından alınabilecek. Adeta Turkcell’de darbe yapılacak. Hissedarlara rağmen Ankara şirketi kontrol etmiş olacak.Çünkü 24 Haziran’daki genel kurul yine şirketin yüzde 51’ine sahip Turkcel Holding’i kimin temsil edeceği noktasında tıkanırsa tam da yasa teklifinde tarif edilen durum ortaya çıkmış olacak. Turkcell 2 hesap döneminde genel kurulunu yapamamış şirket durumuna düşecek ve genel kurul yetkileri Yatırımcı Tazmin Merkezi tarafından kullanılabilecek.Bu başta temettü olmak üzere şirketin kilitlendiği en önemli noktalarda çözüm anlamına gelecek. Turkcell’in küçük yatırımcıları, 2012 bilanço yılı da dahil olmak üzere son 3 yılın kârından hisselerine düşen payı artık daha fazla beklemeksizin alabilecek.Bakalım yasa 24 Haziran’a yetişecek mi ya da ortaklar artık yolun sonuna geldiklerini anlayıp kilidi kendileri çözme yoluna gidecekler mi?
Spekülasyon olmaması için firmanın adını vermeyeceğim. Ancak şu kadarını belirteyim, sayısız ödül almış, Türk şarapçılığını uluslararası arenada başarı ile temsil etmiş, Türkiye’nin ‘Şarap markası’ denince akla gelen ilk 3 isminden birisi.Şirket sadece şarap üretmiyor, üzüm suyu da yapıp satıyor.Ancak sattığı üzüm suyunun hacmi şarabın yanında devede kulak.100 birim şarap satıyorsa, buna karşılık sadece 1 birim üzüm suyu satıyor.Son alkol yasaklarından sonra üretip sattığı üzüm suyuna, şarap markası ile aynı adı vermesi artık mümkün değil.Yani ya şarabının markasını değiştirecek ya da üzüm suyunun markasını.Şimdi normal şartlarda 100 birim sattığı şarabına değil, 1 birim sattığı üzüm suyuna yeni isim bulması beklenir değil mi?Şirket Türkiye gerçeklerini göze alarak, işin sonunun varacağı noktayı da kestirerek üzüm suyunun markasını aynı bırakmayı, şarabına yeni marka koymayı düşünüyor.Şaka değil gerçek.Yasakların nereye varacağını bilmiyorlar.Bunu bana anlatan şarap üreticisi “Düşünsenize artık bir kartvizit vermem bile imkansız. Kartvizitimde firmamın adını yazamıyorum. Pazarlama elemanım, distribütörüm araçta marka adına yer veremiyor. Sadece fabrikada çalışan işçimin iş elbisesinde çalıştığı kurumun adı yer alabiliyor. Fabrika kapısından çıktığı anda o iş elbisesi ile görünmesi bile yasak” diye serzenişte bulunuyor.Çıkan alkol yasasının bir başlangıç olduğunu, zaman içinde kapsamının giderek genişleyeceğini düşünüyor. İşte tam da bu sebeple şarabından o değerli markasını çıkarıp üzüm suyunda bırakmayı düşünüyor.“Bir süre sonra hepimiz üzüm suyu üreticisi haline dönüşebiliriz. Büyük değeri olan markamı bu üründe tutmak akıllı bir strateji olabilir” diyor.Sadece şarap üreticileri değil, tüm alkol üreticileri karamsar ve gelecekle ilgili kaygılı.Geçen hafta içinde bir araya geldiler ve kamuoyunda çok tartışılan yasayı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne götürmeyi de masaya yatırdılar. Büyük ihtimalle de götürecekler.Kafası kıyak nesilBir üretici de Başbakan Erdoğan’ın “Kafası kıyak bir nesil istemiyoruz” sözüne takılmış. Yorumu çok çarpıcı:“Sanki kafası kıyak dolaşan nesil olunca başımıza türlü bela gelecek, ya da ne bileyim bilimde teknolojide sağlıkta geri kalacağız. Daha kısa bir süre önce kendisi ABD’yi ziyaret etti. Silikon Vadisi’ne gitti. Google’ın gözlüğü ile poz verdi. Düşündüğünüz zaman tüm o teknolojik yenilikleri kafası her zaman full ayık olmayan arada bir de alkol alan yani Başbakan’a göre kafası kıyak insanlar tasarlıyor. Ben ne yazık ki daha alkolün yasak olduğu yani Başbakan’ın ifadesi ile herkesin ayık dolaştığı herhangi bir ülke insanından heyecan verici tüm insanlığa faydası olacak çığır açacak bir yenilik görmedim. Kararında içmeyi bilenlere dahi alkolik sıfatı yakıştırılmasını, aksırıncaya tıksırıncaya kadar için bakalım denmesini son derece yanlış buluyorum...”
Faiz lobisi yine devreye girdi. Zaten bu ülkede ne zaman istenmeyen olaylar olsa faiz lobisi hep devreye girer. Ya da cümleyi şöyle kurmak daha doğru olur. Faiz lobisinin devreye girdiği iddia edilir...İyi de bu faizlerin yükselişinden kim medet umar, kim kazanır?Hesabı öncelikle Başbakan tarafından ağır bir şekilde suçlanan bankalar açısından yapalım. Düşen faiz ortamında 1 yıl 5 yıl hatta 10 yıl vadeli krediler vermişler. Buna karşılık en büyük fon kaynağı vatandaşın mevduatı. O mevduatın vadesi de 60 gün bile değil. Yani özel bankalar şu an ellerinde tuttukları 548 milyar TL’lik mevduatı eğer faizler yükselirse, yenilerken tasarruf sahibine daha çok faiz teklif etmek zorunda kalacak.Bankaların maliyetleri artacak, faiz giderleri kabaracak ancak faiz gelirlerinde bir değişim olmayacak.Hazine kağıtlarına yatırım yapan bankalar açısından da durumu ele alalım. Hazine ihalesine girdiniz ve tahvil aldınız. Şayet faiz yükselirse ikincil piyasada aldığınız tahvilin değeri düşer. Çünkü sizin tahvilinizi alacak olan, Hazine’den direkt yükselen faizden kağıt almayı tercih edecektir. Banka elindeki kağıdı satabilmek için, yükselen faize denk gelecek kadar bir iskontoyu yapmak zorunda kalır ve dolayısıyla da zarar eder.Yani buradan bakınca da bankalar açısından faizde çıkış değil tam tersi düşüş ortamı avantajlıdır.İlk kez giren kazanırŞimdi bir de olaya dış mihraklar açısından bakalım.Adam dolarını getirmiş, TL’ye çevirmiş ve Türkiye’deki varlıklara yatırım yapmış. Ortamın gerilmesi ile dövizin fiyatı artacak buna karşılık varlık değerleri düşürecek. Yani açtığı pozisyon her ne ise daha ucuza satmak zorunda kalacak. Ayrıca Türkiye’yi terketmek istiyorsa da daha yüksek bir seviyeden yeniden TL’den dolara dönmesi gerekecek.İstenebilecek bir durum değil.Peki bu faiz artışından faydalanacak olan kimdir?Cevabı çok net. Bugüne kadar Türkiye’de hiç pozisyon açmamış, girmek için doların biraz daha artmasını, varlık değerlerinin ise fiyatının düşmesini isteyenler...Peki kim bunlar?Bilinmiyor. Muhtemelen de bu tanıma uygun biri ya da kurum profili yok. Bu adamlar zaten Türkiye’den bugüne kadar uzak durmuşsa yine uzak duracaktır. Dolar yükseldi varlık fiyatları düştü diye ülkeye giriş yapmayacaktır.Faizde Gezi payıGösterge faiz 17 Mayıs gün içinde yüzde 4.60’a kadar geri gelmişti. Sonra yükselmeye başladı. Bunda FED’den gelen sinyallere bağlı dış borsaların düşüşü etkili oldu. Gezi olayı patlak vermeden önce faiz yüzde 5.46’ya kadar yükselmişti. Gezi olayları patlak verdiğinde de yurtdışında bozulma devam ediyordu. Dolayısıyla faiz önceki gün itibarıyla yüzde 6.55’e kadar çıktı. Şayet Gezi olayları yaşanmasaydı faiz muhtemelen yüzde 6’yı zaten görecekti. Yani aslında faizde yaşanan 2 puana yakın artışın bir bölümü yaşanan kaotik ortam desteklidir.
Para ve sermaye piyasalarında yaşanan toz dumanı saymazsak şayet, geçen hafta iş dünyasında yaprak kımıldamadı. Tüm haftayı kapsayan ve çok önceden planlanıp ajandalara kaydedilen tüm basın toplantıları, organizasyonlar iptal edildi.İptallerin mantığını anlamak önce kolay olmadı bizim için.Tamam, gazetelerin birinci sayfaları, Gezi Parkı’nda bir gece yarısı polis baskını ile genişleyip orantısız güce tepkiyle de çığ gibi büyüyen eylemlere ve bunun her türlü yansımasına ayrılmıştı ancak ekonomi sayfaları yerli yerinde duruyordu.‘Toplantının düzenleneceği mekan, eylemlerin yoğun yaşandığı bölgede kaldı, ulaşımda sıkıntı yaşanacaktı. O yüzden iptal ettik’ denebilir belki ancak mekan değişikliği de çözülmesi zor bir mesele değildi.O zaman geriye ne kalıyor?İptallerin asıl sebebi ne?Önceki gün konuştuğum ve Cuma akşamı evinde vereceği sohbet toplantısını iptal eden bir işadamı, gerçek nedeni şöyle izah etti:“Ben şirketimle ilgili bir gelişmeyi duyurmayı da amaçlasam o toplantıda söz dönecek dolaşacak Gezi eylemlerine ve benim ne düşündüğüme gelecek. Ben de şu ara bu konuyla ilgili bir yorum yapmaktan kaçınırım. Aslında her işadamı kaçınır. Toplumda enteresan bir değişim oldu. İnsanların bir bölümü cesaret hapı içmiş gibi korku duvarını yıktılar ve diledikleri gibi konuşup itiraz noktalarını dile getiriyor. Bakalım sonu nereye gidecek. Ancak biz işadamlarından böyle bir tepki beklemesin kimse. Bunun türlü sebepleri var ve aslında kamuoyu bu sebepleri çok iyi biliyor. Başbakan ‘taraf olmayan bertaraf olur’ demişti ancak doğru tarafta değilseniz şayet bertaraf olacağınızı biliyorsanız hiç konuşmamayı, gerçek düşüncenizi ortaya dökmemeyi tercih edersiniz.”Hak vermemek imkansızİşadamının söylediklerine katılmamak mümkün değil. Geçmişte Maliye vasıtasıyla yapılan operasyonları hatırlayınca bu renk vermeme durumunu anlayabiliyorsunuz. Taşın altında elleri var. Binlerce kişiye iş veriyorlar. Taahhütleri, kredi borçları var. Belki devletle iş yapıyorlar. İhalelere giriyorlar...Rüzgarın ters dönmesi ise pamuk ipliğine bağlı. Erdoğan’nın Afrika gezisine katılan bir başka işadamından da şunları duydum:“Garanti Bankası Genel Müdürü Ergün Özen’in ‘Ben de çapulcuyum’ sözleri kafilenin içine bomba gibi düştü. Öyle ki bazı işadamları birbirine ‘Garanti Bankası’yla olan tüm ilişkimi kesme talimatı verdim’ demeye başladı...”Aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık durumu tam da. Adam çıkıp aktivistleri yatıştırmaya çalışıyor, söylediği sözle bu sefer karşı tarafın tepkisini çekiyor. İş dünyasında ‘Ergun Özen olma’ korkusu yaşanıyor. Tam da bu yüzden tüm toplantılar iptal ediliyor.
İstanbul Belediyesi danışmanlık şirketi tutmuş, karayolları için en ideal asfaltı geliştireceklerini duyurmuştu. Ancak köprünün asfaltı Trinidad&Tobago’dan gelecek.Bundan 4 yıl kadar önceydi. CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu o zaman İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı olarak Kadir Topbaş’ın karşısına çıkmıştı. Bir iddia gündeme getirdi. “Kim bu Serdar Kepenek?” diye soruyordu.Neden sadece 2 yıl önce kurulan Kepenek’in şirketine 3 milyon 750 bin euro danışmanlık ücreti ödendiğini merak ediyordu. İstanbul Büyükşehir Belediyesi bu sorunun sorulmasından 1 hafta sonra suskunluğunu bozdu.Belediyenin açıklamasıYeni asfalt teknolojileri geliştirmek üzere bu şirketle danışmanlık ilişkisi kurulduğunu belirtiyor ve şu açıklamayı yapıyordu:“Bir çok ülkede ve özellikle de Avrupa ülkelerinde yeni asfalt teknolojilerinin ülkemize kazandırılması için araştırmalar başlatan İSFALT, bu çerçevede Almanya, Avusturya ve Fransa’daki firmalar ve bu ülkelerin büyükşehir belediyeleri ile temasa geçmiştir. Ayrıca Teksas Üniversitesi ve İllinois Üniversitesi’ne mensup öğretim görevlileri ile yapılan değerlendirme sonucunda, Türkiye için en uygun teknolojik gelişmeleri Avrupa standartlarında en iyi uygulayan ülkelerin Almanya, Avusturya olduğu sonucuna varılmıştır.”10 firmayla görüşme“Bunun üzerine Almanya’da yaklaşık 10 adet asfalt firması ile ayrıca Baden Württenberg ve Bavyera eyaletlerinin ulaşım sorumluları ile görüşülerek, Alman uzmanlarla çalışmanın daha doğru olacağı kanaati hasıl olmuştur. Bu sebeple Viyana Teknik Üniversitesi Yol Kürsüsünde görev yapan Prof. Dr. Ronald Blab ile görüşme yapılmıştır. Bu görüşmede, bu tür uzmanların Türkiye’de çalışabilmeleri için yabancı bir firma üzerinden hizmet alınması gerekliliği ortaya çıkmıştır. Prof. Dr. Blab’ın tavsiyeleri doğrultusunda Almanya’da yaşayan ve asfalt danışmanlık firması sahibi olan Serdar Kepenek ile irtibata geçilmiş ve söz konusu eğitim ve danışmanlık hizmeti alımı yapılmıştır.”Açıklamada 25 yabancı danışmanın bu amaçla Türkiye’ye geldiği ama neticede mastik asfalt üretimini İsfalt Aydınlı Fabrikası’nda gerçekleştirdiklerine de dikkat çekiliyordu. Artık yollara dökülen asfaltlar daha kaliteli olacak, daha çok dayanacaktı.Bugün gelinen noktaHatta geliştirilen teknolojilerle 50 milyon liraya yakın tasarruf sağlanmış yani Serdar Kepenek’e verilen danışmanlık ücreti fazlasıyla geri kazanılmıştı.Peki geldiğimiz noktada ne oluyor?Bilindiği üzere Boğaziçi Köprüsü çok ciddi bir bakım onarıma alınacak.Takvime göre bakım onarım 2014 Haziran ayında okullar kapandıktan hemen sonra başlayacak. En son 1991 yılında değiştirilen asfalt da sökülecek ve yenilenecek. Karayolları Genel Müdürü Cahit Turhan, köprünün değiştirilecek asfaltının Amerika kıtasında küçük bir devlet olan Trinidad&Tobago’dan geleceğini söyledi.Onca araştırma geliştirme çalışmasından, ödenen danışmanlık ücretlerinden, üniversitelerle yapıldığı iddia edilen işbirliklerinden sonra Boğaziçi Köprüsü’nün asfaltı Trinidad&Tobago’dan geliyorsa o asfalt muhtemelen ağlar.Boğaziçi Köprüsü’nde halatlar düz olacakKarayolları Genel Müdürü Cahit Turhan, “Haziran’da ilanına çıkılıp, Ağustos sonuna kadar Boğaziçi Köprüsü’nün bakım, onarım ve yapısal takviye projesi ihalesini tamamlayacağız. 14 ay sürecek tabliyenin asfalt değişim çalışmaları gelecek yıl okulların kapanmasının ardından başlayacak” dedi. Köprünün ilk dizaynında köprünün sallanmasıyla yaşanacak etkileri azaltmak amacıyla çapraz halat kullanıldığını ifade eden Turhan, 40. yıl bakımında bu halatların dikey hale getirileceğini söyledi. Turhan köprünün asfaltı için düşük penatrasyonlu gölden çıkarılan kaya asfaltının kullanılacağını bu asfaltın Trinidad Tobago’dan geleceğini de belirtti.