IMF ile anlaşma yapmakta geç kalındığını söyleyen Merkez Bankası eski Başkanı, Koç Allianz CEO’su Rüşdü Saraçoğlu, hükümetin IMF ile anlaşıp mevduata garanti getirmesinin atılabilecek en önemli iki adım olduğunu söyledi. Saraçoğlu, “Türkiye’nin ihtiyacı olan yabancı sermayenin oradan geleceği gerçeği düşünüldüğünde anlaşmanın büyük önemi var” dedi. Direkt IMF’den 25 milyar dolar borçlanmanın mümkün olduğunu kaydeden Saraçoğlu, “Türkiye bu gecikmenin faturasını ödemeye başladı, ödeyecek de. Gelecek yıl bu fatura daha da yükselebilir. Hükümet bir an önce tedbir almazsa, durgunluk Türkiye’de de resesyona dönüşebilir” uyarısında bulundu. Rüşdü Saraçoğlu, kariyerine IMF’de ekonomist olarak başlamış biri. Hayat... IMF ile stand-by anlaşması döneminde Merkez Bankası Başkanı olarak masaya oturan Saraçoğlu, bir dönem de ekonomiden sorumlu devlet bakanlığı yaptı. Şu anda Koç Allianz’ın Yönetim Kurulu Başkanı olan Saraçoğlu’yla ekonomik krizi konuştuk. Türkiye’de uzun sayılabilecek bir dönem ’Ekonomi iyi gidiyor’ atmosferi vardı. Dünyadaki olumlu havanın etkisi Türkiye’de de hissediliyordu. Hava ne zaman değişti?İlk başlarda, özellikle 2002-2004 arasında yapılan reformlarla kıyasladığımızda son iki yıldır gerek ekonomik gerek de siyasi reformların yavaşladığı bir gerçek. Son 2 yıldır özellikle geçen seneden beri Avrupa’yla ilişkilerinde isteksizlik ve yavaşlama oldu. Avrupa’dan gelen yabancı sermayede düşüş başlamıştı. Bu kriz çıkmadan önce de Türkiye’nin büyüme hızı düşmeye başlamıştı. Yüzde 7’lerden yüzde 4.5’lere inmişti büyüme oranları. Güvence verilmeli2001 krizi gibi kendi krizimizle uğraşmıyoruz. Tüm dünya krizi kabul ederken, hükümet krizin bizi teğet geçtiğini iddia ediyor...Bilmem hatırlar mısınız, Asya Krizi’nde de hükümetimiz ’Bize bir şey olmaz’ diyordu. Nedense Türkiye’deki hükümetler Türkiye dünyanın dışındaymış gibi bakıyorlar. Amerika’da çıkan ve dünyaya yayılan bir krizden Türkiye’nin etkilenmemesi düşünülemez. Türkiye bundan nasibini alacak ve alıyor.2001 krizini yaşamış bir Türkiye’nin global krize karşı kalkanlarının olduğunu, krizin etkilerini çabuk aşacağını söylemek mümkün mü?Kendi yarattığımız 2001 krizi sonrasında bankacılık düzenlemelerimizin sağlam olması evet bir avantaj. Bankalarımızın hiçbiri çok büyük değil belki ama sermaye tabanları krize geldiğinde güçlüydü. Kriz geldiğinde sermaye yeterlilik oranları fiilen yüzde 12’ydi. Avrupa yeni yüzde 12’ye geçmeye çalışıyor. Ancak bu yapı güçlü olmasına rağmen belli bir yere kadar dayanır. Bu yüzden önlem alınması hem de zaman kaybetmeden önlem alınması gerekiyor. Öncelikle ne yapılmalı? Hükümetin mevduat güvencesi getirmesi gerekirdi. Mevduat garantisinin gelmemesi durumunda bankacılar zaten mevduatlarında bir çekilme ihtimaline karşı bankalarını çok daha likit tutmak zorundalar. Hiçbir bankacı bu kadar çok likiditenin üzerinde oturmak istemez. Çünkü likiditenin üzerine oturarak para kazanılmaz. Bankalar para kazanmak, bunun için de kredi vermek ister. Ama mevduat çekilmesi tehlikesine karşı da tedbirini almak zorundadır. Güven krizi şeklinde başlayan gelişmeleri takiben içine girilen küresel yavaşlama Türkiye’yi de çok etkiliyor. Dolayısıyla bundan sonra kredilerin dönmesi, yeni kredi açılması da zorlaşıyor. Kısır döngü oluşabiliyor. Bunu kırmak kolay değil. Bir an önce mevduat güvencesi getirilmeli. Sorun bütçe açığıMevduat güvencesinin getirilmesinin dışında ikinci adımda ne yapılmalı?Yabancı sermaye çok kıt, yok gibi bir şey. Bence ikinci yapılması gereken unsur IMF ile anlaşma. Çok uzun sürdü görüşmeler...Uzun sürmesinin bir tek nedeni vardır, hükümetin istediği şartları IMF kabul etmiyor, IMF’nin isteklerini de hükümet kabul etmiyor. Burada önemli olan husus şu: Ben IMF’de de çalıştım. Türkiye tarafında Merkez Bankası’ndayken Türkiye’yle IMF arasındaki stand-by anlaşmalarını yaptım. Uzun yıllardır bu işin içindeyim. Problem hep bütçe açığının boyutu ve bunun nasıl finanse edileceğidir. Yüzde 99 sorun budur. Bir de şayet sabit kurunuz varsa kur paritesi ve faiz seviyesidir. Türkiye için bu son ikisi konu değil. Bu hükümetin IMF ile anlaşamamaktaki sorununun kamu açıkları olduğu artık çok bariz. Benim anlayamadığım şu: AKP hükümetleri Türkiye’de 50 yıldır yapılamayanı yaptı. Ciddi bir bütçe disiplini getirdiler. Bütçe fazlası verildi. Bence de övünmekte haklı oldukları başarıdır. Diğer hükümetler bunu yapamamıştı. Şimdi IMF’ye bu kadar çok ihtiyacın olduğu bir dönemde, konunun buraya takılması ve hükümetin daha fazla harcama yapma, bütçe disiplininden uzaklaşmak istemesi nedeniyle anlaşmaya varılamaması çok düşündürücü. IMF ile anlaşmanın Türkiye’nin ihtiyacı olan yabancı sermayenin oradan geleceği gerçeği de düşünüldüğünde büyük önemi var. Direkt IMF’den 25 milyar dolar borçlanmamız mümkün. Türkiye bu gecikmenin faturasını ödemeye başladı, ödeyecek de. Gecikme oldukça güven krizi devam ediyor. Her şey durdu. Gelecek sene bu fatura daha da yükselebilir. Siyaset zorlanırKrizin etkileri ortaya çıktıkça krizden en çok etkilenen sektörlerden teşvik istekleri yükselmeye başladı. Sektörel teşvikler de verilmeli mi?Sektör uzmanlığım yok. Burada önemli unsur şu; her şeyi aynı anda teşvik edemezsiniz. Neyi teşvik edeceğinizi seçeceksiniz. Siyaset de burada zorlanır. Yerel seçimler nedeniyle mi? Yerel seçimi bu kadar ciddiye almayın.İktidar ciddiye alıyor. Harcamalar arttı. Popülist demeçler veriliyor...Teşvik konusunda milletvekillerinin hemen hepsi yöresine teşvik gitmesini ister. Bu mümkün mü? Değil. Eğer bu konu memleket meselesiyle teşvik isteyenler biraz adilce davransınlar. Krizin dibini gördük mü? Bu kriz ne zaman aşılır?Amerika’da büyüme başlamadan dünya bu krizden çıkamaz. Sosyal patlama olmazAnkara’da reel sektör temsilcileri bir açıklama yaptılar ve krizin etkilerinden şikayet ettiler, cari açığın yüksek olmasını eleştirirken de Merkez Bankası’nı suçladılar...Reel sektör deyince tam olarak kimden bahsediyorsunuz? Müteahhitler mi, tekstilciler mi? Ben Merkez Bankası Başkanı’yken beni de suçladılar, Sürreyya Bey’i de suçlamışlardı. Durmuş Bey de şimdi suçlanıyor. Cari açık sorununu çözmek Merkez Bankası’nın görevi değil. İnsanların kolayına geliyor bu suçlamalar. Kur politikası ne olursa olsun, 1980’den bu yana istatistiklere bakın, Türkiye’de ne zaman büyüme olduysa cari açık büyümüştür. Türkiye’de durgunluk olduğunda cari açık düşer. Beklenmeyen bir olumsuzluğun ansızın ortaya çıkmasıdır kriz. Bankalar batmadı, döviz bir anda yükselmedi. Kriz dışarıda oldu, Türkiye’de de durgunluk var. Bu durgunluk tedbirler alınmazsa dünyayla birlikte Türkiye’de de resesyona dönüşebilir. 2001 Türkiye’nin kriziydi, bir anda oldu. Amerika’da da kriz bir anda oldu. Bunun etkisi de Türkiye’yi vurdu. Türkiye’nin önümüzdeki yıl büyüme oranı kaç olur?OECD 1.6 diyor. Bence 0 ile 1 arası bir oran olur. OECD iyimser bir tahmin yapmış. Bu da durgunluktur. Bu durgunluk Türkiye’de sosyal patlamaya neden olur mu?Türkiye’de o kadar kolay sosyal patlama olmaz. Halk sağduyuludur. Yunanistan’da olan olaylar Türkiye’de olabilir mi? Biz reaksiyon gösteren bir halk değiliz. Türkiye’de esas yanlış, çözümü 60 yaş üzerindekilerden beklemekBu krizden önce de Türkiye’nin en önemli sorunlarından biri işsizlikti. İşsizlik rakamları hızla artıyor. Yüzde 67’si 35 yaşın altında olan bir ülkede bu çok büyük bir sorun değil mi?Karamsarlığa girersek çözümden uzaklaşırız. Ben Türkiye’de işlerin orta vadede düzeleceğine inanıyorum. Bence Türkiye’nin bu genç nüfusuna çözümü hâlâ 60 yaş üzerindekilerden beklemesi asıl yanlış olan. Konu belki başka yere gelecek ama bizden çok yaşlı nüfusu olan İngiltere’ye bakın, 45 yaşında başbakan oldu Tony Blair, Sarkozy 52 yaşlarında filan. Bu ülkelerde yaşlı nüfus yoğun. Bizim siyasetimize bakın. Hâlâ kurtarıcı olarak Demirel’e bakılıyor, Baykal koltuğunu bırakmıyor, Mesut Yılmaz dönebilir mi diye bakılıyor. Bana da bazen soruyorlar, ’Siyasete girer misiniz? diye. Ben 60 yaşındayım. Bu kadar genç nüfusu olan ülkede ben ülkeyi yönetmeye soyunmalı mıyım? Mümkün değil. Gençlerin siyasete girmesi lazım. Bundan sonra çözümü gençlerin getirmesi lazım. Araplar aptal değil Başbakan için yatırım yapmaz Şu ortamda Türkiye yabancı sermaye çekebilir mi? Körfez ülkelerindeki yatırımcıların Türkiye’ye ilgi duyabileceğini söyleyenler var. Körfez ülkelerindeki paralar da belli yerlere yatmış durumda. Sovereign Wealth Fund denilen ulusal servet fonları var bu ülkelerin. Bunu da ihraç ettikleri petrol gelirleriyle elde ediyorlar. Milyarlarca dolarları var ve bu paraları banknot olarak tutmuyorlar. Para GM, Chrysler, Ford, Citigroup gibi hisselere yatmıştı. Bu hisselerin değeri üçte birine inince onların parası da indi. Petrol fiyatları da düştü. Şu anda para yok. Bu adamlar aptal da değil. Kişisel dostluklar için yatırım yapmaz. Araplar da bizim kadar parasının değerini bilir. Yapacakları yatırımları bu ortamda çok daha iyi seçeceklerdir. Kriz döneminde sağlık harcamaları kısılıyorSigortacılık sistemi krizden nasıl etkileniyor?Durgunluk olunca sistemin içinde faaliyet gösteren sigorta şirketi de nasibini alıyor. Son yıllarda Türkiye’de sigortacılık hızla büyüyordu. Büyüme rakamlarının üzerinde büyüyordu. 2009’da da yüzde 5 kadar büyüme gerçekleşir.Poliçelerini donduranlar, sağlık sigortalarını yenilemeyenler olduğu söyleniyor. Gayet tabii. Krizlerde insanlar sağlık harcamalarını da kısarlar. Normalde yüzde 13 büyüme beklerdik ama kriz döneminde bu kadar olur. Bu durgunluk bize de yansır. Sigortacı kökenli değilim, yöneticiyim. Biz Ocak’tan itibaren Allianz olarak devam edeceğiz, 2009’da çalışan sayımızı artırmayacağız ama azaltmayacağız da. Böyle tedbir aldık.
KAGİDER Başkanı Gülseren Onanç, kadınları cinsiyet eşitliği açısından değerlendiren bir rapor ortaya koydu. 2008 yılında neler olduğunu hadi birlikte hatırlayalım:* Başbakan’ın kadınların 3 çocuk sahibi olması gerektiği yolundaki açıklamaları, kadının toplumsal rolüne bakışını yansıtması açısından üzüntü vericiydi.* Kadın istihdamı yüzde 22’ye geriledi.* İstihdam yasasında kadının istihdama katılması için sağlanan pozitif ayrımcılık önemli bir kazanım oluştururken, yasada, çocuk bakım hizmetlerinin yükümlülük olmaktan kaldırılması önemli bir eksiklik oluşturdu.* Dünya Ekonomik Forumu Cinsiyet Uçurumu Raporu’na göre Türkiye 123’üncü sıraya geriledi.* TBMM Kadın Erkek Eşitliği Komisyonu yasa tasarısı meclisten geçirilemedi. * AB müzakere sürecinde yapılması gereken reformlar yapılamadı. Ulusal program sonuçlandırılmadı. Kadın müzakereciOnanç bunları sıraladıktan sonra 2009 beklentilerini de özetlemiş. Örneğin Onanç, AKP Hükümeti’nden AB ile müzakere sürecinde bir kadın müzakerecinin de atanmasını bekliyor. Doğrusu çok iyi bir fikir, yıllardır bu konunun uzmanı Selma Acuner de söyler ama AKP’nin atayacağı görüntüde kadın ama kafada bıyıklı olması muhtemel bir kadın ya AB müzakereleri sürecinde çıkıp da Başbakanımız gibi konuşursa? Bu iktidar döneminde bence kadın konusunda beklentilerimiz sürekli suya düşecek, ezcümle bu konuda bir ışık görmüyorum.Yılbaşı armağanınızı kız çocuklarına ve kadınlara gönderin!Malum ekonomik kriz hepimizin keyfini kaçırdı. Yılbaşı armağanı alma konusunda bonkör davranacak durumda değiliz. Bugün size anlamlı bulduğum iki armağan önereceğim. Armağan alacaksanız bu armağanla hayata dokunun isterim. Birinci önerim: Meme kanseri konusunda kadınları bilinçlendirmeye yönelik çalışmalarıyla, ’Sağlığa Yolculuk’ projesini yürüten Avon 2009 yılı için Pembe Ajanda hazırladı. Bu ajanda bir kere çantada kolay taşınan boyutlarda. Ama benim bu ajandayı size önermemin nedeni tahmin edersiniz ki bu değil. Pembe Ajanda’nın satışlarından elde edilecek gelir Türkiye genelindeki mamografi çekimlerine ayrılan fona gidiyor. Ben de başından beri projenin gönüllü elçilerindenim. Ajandamızın içinde gönüllü elçilerin fotoğrafları ve mesajları da var. Kadın arkadaşlarınıza Pembe Ajanda alın, hem mutlu günlerinizi planlayın hem de kanseri önleyici erken tanı konusunda yapılan çalışmalara katkıda bulunun.*****İmkansız Periler!İkinci önerim de İmkansız Periler kitabı. Metro Group, Milliyet Gazetesi ve Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği ile işbirliği içinde “Metro Group’un Çağdaş Kızları Projesi”ni yürüttü. Metro Group Türkiye ofisi çalışanları elerini uzattıkları, hayatlarını değiştirdikleri kızların öykülerini kaleme aldı. Ben kitabı bir solukta okudum. Küçük bir dokunuşla insanların, kızlarımızın hayatı değişiyor. Bu kitabın satışından elde edilecek gelir de İmkansız Periler fonuna yani gencecik kızlara gidecek. Bu da mükemmel bir armağan olur. Kadın, erkek herkes okumalı. Önerim özellikle de kolejlerde okuyan çocuklarınıza bu kitabı okutmanız.
Ekonomik kriz yalı sahiplerini de etkilemiş görünüyor. Bir süredir dikkatimi çekiyor Boğaz’ın her iki sahil şeridinde Üsküdar’dan Beykoz’a, Beşiktaş’tan Büyükdere’ye satılık ilanı asılan yalı sayısı her geçen gün artıyor. Şunu da sık sık duyarım, şöyle bir inanış vardır Boğaz’daki yalıların yüzde 80’i üçüncü jenerasyonu çıkaramamıştır. Bunun temel nedeni de aile içi servet anlaşmazlıkları ve ekonomik krizlerdir. Krizlerde para el değiştirir. Yalı sahibi olmak isteyen yeni zenginler ortaya çıkar. Krizlere dayanan büyük ailelerde ise yalılar bir türlü paylaşılamaz. Özellikle Bebek’te rıhtımlı rıhtımsız satılık yalı patlaması var. Köşk mü dersiniz yol yalısı mı artık bilemiyorum ama satılık köşkleri de yalılara ekleyince satılık ilanından geçilmiyor. Malum bunun nedenlerinden biri de yalıların masraflarının yüklü olması. Evini satmak istemeyen yalı sahipleri de kiraya veriyor. Kapıcıoğlu da satıyorDiziler şu sıralar yalılar için en iyi kiracılar. Satılık yalıların fiyatlarına gelince, ilanlara bakarsanız 10 milyon dolarla 25 milyon dolar arası dudak uçuklatan fiyatlar dolaşıyor emlak piyasasında.Dünya Göz Hastanesi sahibi Eray Kapıcıoğlu biri Yeniköy’de biri de Baltalimanı’nda iki yalı almıştı. Baltalimanı’nda 5.5 milyon dolara alıp yenilediği yalısı da 15 milyon dolardan satılık örneğin. Şu krizde yalılara alıcı çıkar mı, gerçekten de merak ediyorum. *****Buyrun ılımlı Müslüman testine! Pazar Vatan için Alev Alatlı’yla yaptığım röportajda Ilımlı İslam’ı konuşmuştuk. Alatlı, Daniel Pipes diye 1949 doğumlu, Bush’un ekibinden Ortadoğu ve İslamiyet uzmanı olduğu söylenen, neo-con tarihçi, Harvard ve Şikago üniversitelerinde hoca, ayrıca Amerikan Barış Enstitüsü ve Ortadoğu Forumu adlı think-tank’in direktöründen söz etmişti. Pipes’in 7 soruluk Ilımlı Müslüman testinin varlığından söz etmiştik. Ama testi yazamamıştım. Ilımlı Müslüman olup olmadığını merak edenler için yazmak istedim. İlk soru: Sivil düşmanlarını öldürmek için canlarını veren Filistinlileri, Çeçenleri ve Keşmirlileri hoş mu görürsünüz, kınar mısınız? 2. soru: Diğer dinlerin meşruiyetini kabul eder misiniz? Müslümanların Batı’dan öğrenecekleri birşey var mıdır?3. soru: Müslüman olmayan birisi Müslümanlarla tamamen eşit medeni haklara sahip olmalı mıdır? 4. soru: Sufiler ve Şiiler tümüyle meşru Müslümanlar mıdırlar?5. soru: İslâmın kökenlerine ilişkin akademik araştırmaların meşruiyetini kabul eder misiniz? 11 Eylül intihar saldırılarından kimler sorumluydu?6. soru: Havayolları güvenlik uygulamaları gibi, sizin için fazladan soruşturma anlamına da geliyor olsa, militan İslamla savaşmak üzere güvenlik önlemlerinin arttırılmasını kabul eder misiniz? 7. soru: Batılı ülkelerin çoğunlukla Hıristiyan ve laik olduklarını kabul eder misiniz, yoksa onları şeriatla yönetilen Müslüman ülkelerine dönüştürmeyi mi arzu edersiniz?Ne diyelim, şaka gibi bir test.
Ağaoğlu İnşaat’ın Başkanı Ali Ağaoğlu, krizin Türkiye’yi teğet geçmediğini ve alınan tedbirlerin yeterli olmadığını belirterek, “Duvara çarpmak üzereyiz. Türkiye yüzde 5’in üzerinde büyümezse büyük sosyal olaylara gebe kalır” uyarısında bulundu. İnşaat sektöründe 2009’da daralma beklediklerini kaydeden Ağaoğlu, “Grup olarak 2008’de hedeflerimizin üzerindeyiz. Yüzde 30’un üzerinde büyüdük. 2009’da projeleri durdurmadık. Ama satışta beklentimiz yok. Yüzde 40’a yakın bir daralma bekliyoruz” dedi. Türkiye’de iki yıldır inşaat ve konut sektöründe ’patlama’ yaşandı. Evlerin peynir ekmek gibi satıldığı bir dönem geçirdik. İnşaat şirketleri hızla büyüdü, dağ taş konut projeleriyle doldu. Ve ekonomik krizle durgunluk dönemi geldi çattı. Banka kredisiyle ev sahibi olmayı hayal edenler, hayallerini ertelemeye başladı. İnşaat sektörünün en güçlü isimlerinden Ağaoğlu İnşaat’ın patronu Ali Ağaoğlu ile ekonomik krizi konuştuk. İki yıl zor geçecekAmerika’daki mortgage krizi patlak verdiğinde bu denli büyüyeceğini düşündünüz mü?Mortgage krizinden sonra, bence teşhiste yanlış yapıldı. Bu krizin altındaki nedenler o dönemde de ortaya çıkmıştı. Ama dünya bunu tam göremedi. Üretime dayanmayan yapı çatladı. Dünya ekonomisinde sanal dolaşan para patladı. Şu anda dünya devleri 6 trilyon dolar önlem paketi açıkladı, bu bile yeterli gelmedi. Mortgage’dan kaynaklanan finansal sıkıntının 700 milyar dolar civarında olduğu tahmin ediliyor. Çok daha derin bir kriz olduğu açık. Biz de bunları takip ettik. Kendi adıma mortgage krizinden beri daha temkinli davrandığımı söyleyebilirim. Daha krizin başında mıyız?Evet, 2009-2010’da zor geçecek gibi görünüyor. Türkiye bu krizden nasıl çıkacak? Krizin bizi teğet geçtiği söylemi size ne düşündürüyor?Türkiye dünyanın 17’nci büyük ekonomisi. 200 milyar dolar civarında ithalatı, 140 milyar dolar civarında ihracatı var. Dünyaya entegre. Bizi etkilememesi düşünülemez. Krizin Türkiye’yi teğet geçmesi mümkün değil. Nasıl daha az etkileniriz diye düşünüp önlem alabilirdik. Bu da yapılmadı. Maalesef Türkiye sık aralıklarla kriz yaşıyor. Kriz bağışıklığımız var. Ama bu büyüklükteki bir krizde mutlaka hükümetin, sorumlu muhalefetin ve işadamlarının önlem alması gerekiyordu. Hükümetin krizi hafife alıp gerekli önlemleri almadığını düşünüyorum. Başbakan bankaları kredi konusunda eleştiriyor. Sizin bankalardan beklentileriniz neler?Başbakan finans kesimine ’Özel sektöre kredi kısıtlaması yapmayın’ diyor ama demekle olmaz. Bankaların yapısı 2001 krizinden beri sağlam. Ancak finans kesiminin de büyük sendikasyon kredileri var, bunu çevirmekte zorlanabilirler. Bu yüzden de endişeliler. Hükümetin bankaları rahatlatması lazım. IMF anlaşması bir an önce yapılmalıydı. 25-30 milyar dolarlık bir fonu rezerv olarak ayırması gerekirdi hükümetin, geç kaldılar, kalıyorlar. Finans kesimi zaten topladığı mevduatın üçte ikisini devlete kullandırıyor. Devlet borçlanıyor. Hâlâ en iyi müşteri devlet. Ben bankaya gidiyorum, ’Ev-daire yapacağım’ diyorum. Banka benimle riske girmek yerine devlete yöneliyor. Devlet borçlanma ihtiyacını düşürmeli. Burada alınan bazı tedbirler var ama kesinlikle çok yetersiz. Duvara çarpmak üzereyiz. Farklı sektörlerden bu ses yükseliyor...Yükselmemesi mümkün değil. Otomotiv sektörü yüzde 60 daraldı. Fabrikalar durdu. Reel sektör her geçen gün daha da zorlanıyor. Piyasayı çeviren reel sektördür. Piyasanın kanı paradır. Piyasada para dolaşımı durunca ölüm gerçekleşir. 40 ülke önlem paketi açıkladı. Bir tek doğru dürüst paket açıklamayan Türkiye kaldı. Sosyal patlamaya gebeSizce neden böyle davranıyor hükümet?Yerel seçim var ve maalesef popülist davranılıyor. İnşaat sektörü parlak bir dönem geçirdi. Siz 2001 krizinden beri büyüyorsunuz. Son yıllarda dünyadaki olumlu havanın etkileriyle pembe tablo çiziliyordu.Bu pembe dönemin Türkiye tarafından çok da iyi değerlendirilmediğine inanıyorum. Türkiye 2007-2008’i hovardaca harcadı. Seçim, türban, kapatma davası, Ergenekon derken ekonomi gündem maddesi olmadı. Her şey çok iyi gidiyormuş gibi davranıldı. Dünyadaki para bolluğu iyi kullanılmadı. Şimdi dünya piyasaları kavruluyor. Son bir ayda yurtdışında birkaç toplantıya katıldım. Hâlâ güvenli liman arayan fonlar var. Biz güvenli liman olduğumuzu iyi anlatırsak yine para çekebiliriz. Türkiye hâlâ yatırım yapılacak 3 ülkeden biri görülüyor. Dünyada paralar buhar olup uçmadı. Başta Körfez ülkelerindeki yatırımcıları Türkiye’ye çekebiliriz. Türkiye’nin büyümesi de tamamen buna bağlanıyor, dışarıdan yaratılacak fonlar olmazsa Türkiye’nin büyümesi çok zor görünüyor.Türkiye yüzde 5’in üzerinde büyümezse büyük sosyal olaylara gebe kalır. Bunu bizim de siyasilerin de görmesi lazım. Konut piyasası ne durumda? Durdu. Ekonomik krizlerden en başta emlak sektörü etkileniyor. Türkiye’de özellikle de İstanbul’da konuta talep az değil, yeni konuta talep var. Almak istiyorlar ama alabilir mi? Şu durumda alması zor. İstanbul’da yaşayanların yüzde 70’i evinin standartlarından memnun değil ama bu tür krizlerde özellikle B grubu için bekleme dönemi vardır. Alımları ertelerler. Küçük esnaf sıkıntılı, çarkı çevirmeye çalışıyor, maaşlı ‘İşten atılır mıyım’ endişesi içinde. Birikimi varsa bile borçlanmıyor. Faizler yükseldi. Durgunluk dönemine girdik. İşçi çıkarmayacağızSiz 2008’i nasıl geçirdiniz? 2009 beklentileriniz nasıl?2008’de hedeflerimizin üzerinde satış yaptık. Yüzde 30’un üzerinde büyüdük. 2009’da projeleri durdurmadık. Ama satışta beklentimiz yok. Yüzde 40’a yakın bir daralma bekliyoruz. Buna rağmen işleri durdurmadık. Doğru yerde doğru proje alanın kazanacağını gördüğü yerde satış şansı var. Kriz ortamlarında işadamlarının tedbirli olmak şartıyla işe devam etmesi gerektiğine inanıyorum. Toplam 5 projemiz 2009’da devam edecek. Sizin kaç çalışanınız var? İşten çıkarma var mı? 5 bin kişiye yakın çalışan var. İşten çıkarmayı düşünmüyoruz. ‘El Maktum’a yaptığımızı yaparsak yabancı sermayeyi getiremeyiz’Sözünü ettiğiniz güvenli liman arayan fonları, sermaye sahiplerini Türkiye’ye çekmek için ne yapmalı?Türkiye’de Türk müteşebbisi olarak bürokrasiden çok şikayetçiyim. Enerjimin yüzde 60’ı bürokrasiye gidiyor. Mevzuatı biliyorum, çevrem var ama çok zorlanıyorum. Yabancılar ne yapsın? En son emlak sektörüyle ilgili bir toplantı için Riyad’taydım. İETT arazisinin Dubai şeyhi El Maktum’un Sama adlı şirketine satışı oldu, biliyorsunuz. Maalesef yöneticilerimiz bunu başarıp parayı Türkiye’ye getirmeyi beceremedi. Riyad’ta toplantıda bile bu karşımıza çıktı. Biz Şark kurnazlığı yapıp davalı bir yeri temizmiş gibi gösterip satmaya çalıştık. O kadar büyük paraları veren biri de sonuçta aptal değildir. 800 milyon dolara 40 küsur dönümlük yer satıldı. Şeffaf olmamız lazım. Kanunların düzenlenmesi lazım. Yabancıların en çok korktuğu bu mevzuat karmaşası. Kasap bile konut işine girdi arazi fiyatları çok şiştiİnşaat sektöründe özellikle de büyük konut projelerine giren gruplardan kötü haberler gelmeye başladı. Son dönemin en parlak sektörlerinden biri bu krizde çok mu silkelenecek? Rakiplerinizin sayısı düşer mi?Türkiye’de maalesef bir iş iyi gidiyorsa herkes o işe girer. Tekstilcilerden kasaplara her meslekten giren oldu bizim sektöre. Hesapsız kitapsız kat karşılığı daireler alındı. Arazi fiyatları çok şişti. Ne yapsam satarım mantığıyla sektöre girenler oldu, onlar büyük sıkıntı yaşıyorlar. Ben de biliyorum. Sektör de kendini toparlayacak. Konut fiyatları düşer mi?Şu anda nitelikli konut fiyatları mertekarede 1.500 dolardan başlıyor. Biz orta gelir grubuna konut üretiyoruz. Alt gelir grubuna TOKİ üretiyor. B gelir grubuna üretilen konutların metrekare satış fiyatı 1.500 dolarla 2 bin dolar arasında kalır. Ama münferit bazda ucuz satışlar olabilir. Adamın çeki vardır, ödemesi vardır, acil satışlar olabilir. Enerjiden çıkmak isteyenlerin lisans veya projeleriyle ilgilenebilirizEnerji yatırımlarına girmiştiniz, enerji sektöründeki yatırımlara devam edecek misiniz?Türkiye yıllarca enerji yatırımlarını ihmal etti. Biz devam edeceğiz. Küresel kriz olmasaydı ciddi bir enerji açığı ortaya çıkacaktı Türkiye’de. Krizde enerji tüketiminde daralma oldu. Bugün enerji yatırımları başlasa 4-5 yıl sonra hayata geçebiliyor. Biz bu yüzden yatırımlara devam edeceğiz. Bugüne kadar lisanslı olan şirketleri satın aldık. Bu konuda yine istekliyiz, büyümeyi hedefliyoruz. Kriz nedeniyle lisans almış projeler devretmeyi, satmayı düşünebilir, biz doğru yerde doğru projeyi alarak devam edeceğiz.
İnci Deri'nin patronu Ali Murat Kızıltaş yaz sezonu siparişlerinde artış olduğunu söyledi.İnci markasıyla ayakkabı, çanta ve aksesuar üreten İnci Deri, küresel kriz ve Avrupa’daki resesyona rağmen yaz sezonu siparişlerinde yüzde 25 artış sağladı. Şirketin patronu Ali Murat Kızıltaş, “Avrupa markaları çok pahalı. Bizi tercih edenler, bizi Avrupa markalarına benzer, daha ucuz markalar olarak algılıyor. Fuarlarda İtalyanlar’ın yüksek fiyatlı ürünlerini değil bizi tercih etmeye başladılar. İhracatta şu anda bir daralma yok. Siparişlerde artış var. Bundan sonra iptal gelir mi bilmiyorum. Çünkü krizin henüz başındayız” dedi. Kızıltaş, iç piyasada ise tüketicilerin önümüzdeki yıl daha hesaplı ürünlere kayacağını vurguladı. İnci Deri’nin sahibi Ali Murat Kızıltaş’la konuştuk. Dedesi ve babasının kurduğu işi büyüten, dünyanın 20 farklı ülkesinde ayakkabı satan Kızıltaş, global krizin Avrupa’daki tüketim alışkanlıklarını çok değiştireceğini düşünüyor. Ekonomik kriz sizi nasıl etkiledi? Çanta, ayakkabı satışlarında düşüş var mı? Avrupa’da daralma var, ihracat rakamlarınız düşüyor mu? Biz şu günlerde yaz sezonunu üretmeye başladık. Geçen yılın yüzde 25 üzerinde sipariş aldık yurtdışından. Malum Avrupa markaları çok pahalı. Bizi tercih edenler genelde bizi Avrupa markalarının yanında o markalara benzer daha ucuz gruptaki markalar olarak algılıyor. O yüzden bize kaydılar. Uygun fiyatlı ürünlere kayan çok alıcı var. Fuarlarda İtalyanlar’ın yüksek fiyatlı ürünlerini değil bizi tercih etmeye başladılar. İhracatta şu anda bir daralma söz konusu değil. Biz genelde yaz aylarından korkarız. Çünkü bot ve çizmede daha rekabetçi bir durumdayız ama dediğim gibi şimdilik siparişlerde artış görünüyor, bu da ciroya yansıyacak. Bundan sonra iptal gelir mi bilmiyorum. Çünkü krizin henüz başındayız. Avrupa’daki müşterilerimizin pahalı ürünleri tercih etmediğini gözlemliyorum.Türkiye’de durum nasıl? 2008 yılında iç pazarda hedeflediğimiz ciroyu yakalayacak gibiyiz. Ancak kârlılıkta sıkıntı var. Ekonomik kriz nedeniyle erken başlayan indirimler bizi etkiledi. Kasım ayı başında yüzde 25 indirim yapmayı planlamamıştık. Kârlılığımız erken indirimler nedeniyle çok düştü. İnsanlar alışverişlerini çok acil değilse bu gibi dönemlerde erteliyor. 2009’dan beklentileriniz neler? 2009’da tüketiciler hesaplı, yani ucuz ürünlere kayış yapacak. İhtiyacı olan ucuzunu alacak. Türkiye’de bunun yansımalarını da görüyoruz, outletlerin sayısı hızla artıyor ve outletlerdeki mağazaların satış rakamları artıyor...Outletler toplam cirodan önemli bir pay almaya başladı. İstanbul’da 10 outlet merkezi oldu. Bu bir yandan sıkıntı, kendi markamızı ucuzlatıyoruz ama bir yandan da ürünlerimizi buralarda satıyoruz. Belediyeler suçluGeçenlerde outletlerle ilgili bir haber izliyordum. Outletlerde daha çok sezon ürünlerinin satıldığı tespit edilmiş. Bu outlet mantığına ters değil mi? Bazı firmalar daha outlet kavramını oturtamadı. Hiçbirimizin elinde bu kadar outleti dolduracak kadar mal kalmıyor. Çoğumuz için ikinci ucuz markamızı sattığımız yerler oluyor outletler. Sezon malı gören tüketici de dolayısıyla rahatsız oluyor. Outletlere özel tedarik yapmak lazım. Outlet alışveriş merkezlerindeki kiralama maliyetleri biraz daha düşük olduğunu için bizim için önemli satış noktaları oldular. Outletler bir yana Türkiye genelinde bir AVM patlaması yaşandı. Alışveriş merkezleri sayısındaki artış bir yandan da çok eleştiriliyor. Birkaç alışveriş merkezinde sıkıntılar da ortaya çıktı. Kira indirimi talepleri yükseliyor, cirolarda büyük düşüşler var... Alışveriş merkezleri içinde keyifli ciro yaptığımız yerler var ama getirisi düşük bu yerlerin. Çünkü kiralar çok yüksek. Bir dönem para çoktu, ikincil enstrümanlarla para yaratıldı, alıveriş merkezi sayısı çok arttı. Bizler de perakendeciler olarak girdik bu alışveriş merkezlerine. Şimdi kim suçlu, bizler mi, alışveriş merkezi yatırımcıları mı, kiralama şirketleri mi? Bence suçlu belediyeler. Bu kadar yakın adreslere alışveriş merkezi kurulmasına izin vermekle hata yaptılar. Belediyeler gelir elde etmek için çok sayıda alışveriş merkezine izin verdi. Büyükdere Caddesi’nde 10 kilometrede 12 alışveriş merkezi oldu. Bu olacak iş değil. Birtakım formüllere ihtiyaç vardı. Eskiyen, örneğin 5 yılı geride bırakmış bir alışveriş merkezinin yakınına belki izin verilir ama daha bir iki yıllık yerlerin yanına yeni yerler açıldı. Bu yanlış oldu. Perakendeciler olarak sizler de neredeyse tüm alışveriş merkezlerine girdiniz. Rekabet bunu gerektirdi gibi görünüyor ama sonuçta kimse hedeflediği paraları kazanamıyor...Biz İnci Deri olarak 60 senede büyüdüğümüzden 2007’de yani yalnızca bir yılda yüzde 50 daha büyüdük. Yani metrekarede bu büyümeyi gerçekleştirdik. 2008’de bunun üzerine yüzde 30 büyüdük. Mağaza sayımız hızla arttı. Diğer taraftan da 10 mağaza varken bir mağazanız kötü gitse sorun olmaz, ama 5 mağaza kötü giderse nakit akışını düzenleyemez hale geliyorsunuz. Perakendecilerin sesinin son zamanlarda yükselmesinin nedeni bu. Sıkıntılar var. Peki bundan sonra da açılacak yerler var. Nasıl hareket edeceksiniz?2009’un ilk iki çeyreğinde kimsenin yatırım yapacağını tahmin etmiyorum. Herkes parasını elinde tutacaktır. Yatırımcılar, hem mala, hem dekorasyona koyacağı parayı düşünüp elinde tutar. Sanırım ilk çeyrek yatırımları şimdiden son çeyreğe ertelendi. Ankara’da 1 yıl önce bitmiş olmasına rağmen halen açılamayan alışveriş merkezleri var. Durum pek parlak değil. Tüketici kandırılıyorBiraz önce siz de söylediniz, indirimler çok erken başladı. Alışverişi hareketlendirmek için yapıldı ama bir yandan da daha sezon yeni açılmıştı. Biraz hızlı hareket edilmedi mi? Ayrıca çok uzun zamandır indirim yasası tartışılıyor. Çıkmalı mı sizce?İndirim yasasını heyecanla destekliyorum. Böyle bir yasa olmalı. Bu yasanın olmaması birçok firmaya zarar veriyor. AB ülkelerinde indirim dönemlerini ve koşullarını düzenleyen yasalar var, bazı ülkelerde çok sert yasalar var. Bu yasalar her zaman için oynak yasalar. Örneğin Fransa’da 15 Ocak’tan önce indirime girmezken ekonomik kriz olunca indirim dönemlerini öne aldılar. Bu yasa Türkiye’de de olmalı, maalesef kural olmayınca tatsız rekabet oluyor. ‘Tüketici zarar görmez mi?’ deniliyorTüketici de zaten biraz kandırılıyor. Firmalar sezon başı yüksek fiyatla giriyor. Çirkin bir ticaret oldu. Tüketiciler de bunun farkında. Buna da son vermek lazım. ‘Yıllarca babamın İnci adında bir metresi olduğu söylendi’İnci Deri sizin aile şirketiniz. Fatih’in İnci’si olarak kurulmuş, hikayeyi sizden de dinleyebilir miyiz? 1947 yılında Fatih’te 24 metrekare bir mağazada işe başlamış babamla dedem. 1917’de Rusya’daki ihtilalden sonra Kırım’dan göç etmişler. Ayakkabı tamirciliğiyle işe başlamışlar, dedem 1947 yılında kadın terliği ve çocuk ayakkabısı satarak mağazacılığa başlamış. 1961 yılında şu anda Fatih’te bulunan binaya taşınmışlar ve işin içine erkek ayakkabısı da girmiş. Birkaç yıl sonra o binanın tümünü almışlar. 3 katlı mağaza olmuş. 1989 yılına kadar tek mağaza olarak devam etti. Haliç’te çok güçlü bir mağaza oldu İnci. Şehir dışından gelen müşterileri vardı. İnci adı nereden geliyor?Fatih’in İnci’si olarak başlamış babam işe. Niye İnci koyduklarını bilemedik. Yıllarca babamın İnci adında bir metresi olduğu söylendi ama öyle bir şey de yoktu. Büyüme süreci nasıl başladı?1989’da Kadıköy’de ikinci mağazamızı açtık. 1992’de Bakırköy mağazasını açtık. 1980’den sonra organize perakendecilik devreye girdi. Alışveriş merkezleri açıldı, biz de girdik alışveriş merkezlerine. Ve hızla büyüdük. Şimdi kaç mağaza oldu?60 mağazamız var. 10’u Ankara’da, İstanbul’da 20, İzmir’de 3 mağazamız var. Diğerleri de farklı illere dağılıyor. Üretimin tümünü siz mi yapıyorsunuz?1994 yılına kadar üretime girmemiştik. Şu anda da hepsini biz üretmiyoruz. 1994 yılında tam kriz döneminde ben İtalya’da makine alıyordum. Şu anda da erkek ayakkabılarını farklı yerlerde ürettiriyoruz. 1994’te fabrikayı kurduk, ilk yurtdışı fuarlarına da o yıl katıldık. 1996’da ilk ihracatımızı yaptık. O yıldan beri de ihracat yapıyoruz. Bu yıl da 8 milyon dolar civarında ihracat yapacağımızı tahmin ediyorum. İlk ihracatımızı Belçika’ya yapmıştık. Şimdi 20 civarında ülkeye ihracat yapıyoruz. Birinci pazar İtalya, ikinci pazar Japonya. Bot ve çizme üretimi düştüRuslara da satıyorsunuz. Koleksiyonlarınızda rahatlık ön planda ama gözlemlediğim kadarıyla Rusya’da metroda bile kadınlar burnu sivri, çelik topuklu bilekte biten botlarla geziyor...Ruslar bile değişti, diyeceğim. Kadınların büyük çoğunluğu sivri burunlu, ince ökçe giyiyor ama trendleri takip edenler de var. Biz Rusya’da direkt satış yapıyoruz. Avrupa’ya yönelik babet yani günlük tarz ayakkabı üretiyoruz. Son dönemde Ruslar da talep etmeye başladı. Ruslar da Avrupa’yı tanıdıkça modayı takip etmeye başladı. Biz müşterimizin ne aldığını öğrendik. Çizgi dışına çıkmıyoruz. Günlük rahat ayakkabı istiyorlar. Uzakdoğu’ya da Avrupa’ya da bu tarz satıyoruz. Küresel ısınma, modelleri çok etkiledi mi?Kışın artık burnu açık bot üretiyoruz. Ürünler çok hafifledi. Eskisi gibi ne yağmur ne de kar var. Eskisi gibi üretim mümkün değil. Bot ve çizmenin üretim payı düşüyor. Hiçbir zaman kadınların yeteri kadar ayakkabısı yoktur derler... Baktığımızda büyük markalar da son yıllarda ayakkabı da hayli iddialılar. Tüm dünya markaları yoğun olarak ayakkabıya giriyor. YTL değerli kalmaya devam ederse bizim gibi markalar zarar görür. Dünyaca ünlü markalar neredeyse bizle aynı fiyata ayakkabı satıyor. Markaların bu derecede yoğun ayakkabıya girmesi bizim için tehdit. Babam ‘Gidersen şirketi satarım’ dedi işin başına geçtimNasıl bir ailede büyüdünüz?Bir ablam, bir kızkardeşim var. Aile şirketiyiz. Babam vefat ettikten sonra hepimizin hissesi oldu. Avusturya Lisesi ardından da Boğaziçi Üniversitesi’nde işletme okudum. Ayakkabıyla ilgili eğitimi babamdan aldım. Ayakkabı imalatından teknik olarak anlamam ama bir ayakkabının neresinde sorun var anlarım. Orta birden beri her yazımı babamın yanında geçirdim. Üniversitede de hep şirkete giderdim. 10 yaşından sonra zaten işin içindeydim. Üniversiteden mezun olduktan sonra master kazanmıştım ama babam ’Gidersen şirketi satarım’ dedi ve vazgeçtim.
İsmet İnönü’den Vehbi Koç’a hatta Tayyip Erdoğan’a kadar devlet erkânının uğrak noktası Beyti. 11 yemek salonlu, 5 mutfaklı Beyti’nin başında ise Beyti Güler var. Her gün sabahın erken saatlerinde işinin başında olan, restoranı denetleyen Güler, etlerini 24 ayar altına benzettiğini söylüyor.Beyti Güler’le sohbet etmek uzun zamandan beri aklımdaydı. Beyti’ye her gidişimde müşterilerini selamlayan, işine aşık bu duayen ismi tanımayı çok istiyordum. Beyti’ye fotoğrafçı arkadaşım İlker Akgüngör’le birlikte gittik. “Yemeğimi yemezseniz asla konuşmam” diyen Beyti Güler’i kırmadık, önce spesiyal yemeklerini tattık. Daha sonra da Beyti Güler’in ofisine geçtik. Doğrusu Beyti insanın başını döndürüyor. Ofis dahil duvarlardaki her çerçeve tarih. Ünlü konuklar, siyasetçiler, sanatçılar, ünlü ressamların tabloları...11 yemek salonlu, 5 mutfaklı Florya’daki Beyti’yi ocakbaşından bulaşıkhanesine, etlerin bulunduğu buzhanesinden en özel konukların ağırlandığı VIP salonlarına kadar geziyoruz ve bu gezi sırasında Beyti Güler’in sırlarını öğrenmeye çalışıyoruz. Daldan dala atlıyor Beyti Güler. Herkesin elini sıkan bu şık ve zarif adamın, sürekli elini yıkadığına ve sildiğine şahit oluyorum. “Kızım 100 kez el sıkar, 110 kez el yıkarım” diyor.Dana ve sığır etini ızgarada pişirmekle yakalanan farklılıkTürk mutfağının ünlü durağının temelleri 1940’lı yıllarda atılmış. Beyti Güler’in babası 1945’te Küçükçekmece’de küçük bir lokanta açmış ve 16 sandalyelik bu lokantanın kapısında kuyruklar olmaya başlamış. 2-3 yıl sonra da 200 sandalyelik bir lokanta haline gelmiş. Dana ve sığır etini ızgarada pişirmekle yakalanan farklılık, İstanbul’da kulaktan kulağa yayılmış. Gazetecilerin de kaleme almasıyla Beyti, müşteri sayısını katlamış. Celal Bayar’lı onlarca fotoğraf var Beyti’nin duvarlarında. Celal Bayar, Florya Köşkü’nden sipariş verirmiş, İsmet İnönü sık sık gelirmiş ve yabancı konuklar Beyti’ye getirilmeye 1950’li yıllarda başlamış.Florya’daki binaya geçiş Beyti Et Lokantası için de bir dönüm noktası olmuş. Özel salonlar, özel davetler için organize edilebilen VIP salonlar işlerin büyümesine ve yabancı konukların ağırlanması için en tercih edilen mekanlardan biri yapmış Beyti’yi. İşin sırrı ne mi demiştik... Beyti Güler hep işin daha iyisini hayal etmiş. Bu tutkusundan da hiç vazgeçmemiş. Her sabah işinin başında olmuş, her zaman etleri kendisi denetlemiş. Beyti Güler, fotoğrafları çekmeye geçtiğimizde de buzhanede etleri adeta okşuyor ete adını veren Beyti Güler, “Etlerimi 24 ayar altın gibi görüyorum” diyor.Et alırsan koldan kız alırsan soydanBaktığınızda et donuk değil, parlak görünmeli. Ama en önemlisi kasabınızla dost olun. Kasap ile ne kadar iyi dost olursanız o kadar iyi et alırsınız. Kasabınıza eti ne için kullanacağınızı söyleyin, köftelik, dolmalık, yemeklik... İyi bir kasap size isteğinize uygun lezzette etleri verecektir. Bir söz vardır “Et alırsan koldan, kız alırsan soydan” diye. Kol kısmı etin en iyi bölümüdür. Buradan yapılan kıyma lezzetli olur. Damak lezzetine göre değişir ama bence kuzu eti dana etinden daha güzel.En güzel et Trakya kıvırcık koyunundaEn güzel et Trakya’nın kıvırcık koyununda olur. İstanbul’dan Plevne’ye kadar yetişen beyaz ırk hayvanların eti adeta şeker gibi tatlıdır. Yağ nispeti ölçülüdür. Karacabey, Biga, Keşan, Lüleburgaz’da yetişen hayvanların eti lezzetli olur. Erzurum-Kars sığırının da tadı güzeldir. Samsun yöresinin eti tercih edilebilir. Etin en lezzetli olduğu zaman ekinlerin başağa döndüğü mevsimdir. Buğday, mısır biçilir, sapları kurumaya başlar. Harman kalkar, ekinler kuruya döndüğü vakit yani Temmuz-Ağustos aylarında lezzet doruğa çıkar. Bu Mart’a kadar gider.Yıllardır değişmeyen yedi kasapBeyti Güler, yıllardır lokantasındaki tüm etleri yedi ayrı kasaptan alıyor. Sirkeci’deki Yurt, Sefaköy’deki Çekmece ve Özcan, Bakırköy’deki Gürdamar, Küçükçekmece’de Kıvırcık, Eminönü’nde Elma ile Sultanahmet’teki Mercan değişmeyen adresleri. Diğer yiyecekleri Bayrampaşa Gıda Toptancılar Çarşısı’ndan, Dedeoğlu, Mangup, Nejat Yirmibeşoğlu ve Akış’tan alıyor. Eminönü’ndeki Kardeşler ve Meraklılar adlı manavlardan domatesleri, biberleri tek tek seçiyor.Sabah terbiye edin akşam pişirinEti, ızgarada yapmak istiyorsanız pişirmeden önce mutlaka terbiye yapın. Altı kişilik bir ete yumurta büyüklüğünde bir soğanın üçte birini rendeleyin. Bir çorba kaşığı (20 gram) zeytinyağı ekleyip terbiye edin. Artık insanların mutfağa ayırdığı zaman azaldı. Bunun için terbiye ettiğiniz eti 1-2 saat bekletmeniz yeterli olur. Ama sabah terbiye ettiğiniz eti akşam yemeğinde pişirirseniz daha lezzetli olur.Izgara kömür ateşinde pişirinBen etlerimin hepsini kömür ateşinde pişiriyorum. En güzel ızgara kömür ateşinde olur. Ama kömür en az ızgaradan iki saat önce yakılmalı ve kor haline gelmeli. Böylece içindeki karbon yok olur. Eti sert pişirmeyin.Eti sosla servis etmeyin nefaseti bozulurGüler, etin soslarla servis edilmesine kesinlikle karşı. “Etler sosla servis edilmemeli. Etin nefaseti kaybolur. Oysa iyi bir et, kendi aromalarıyla kıvamında piştiği zaman hiçbir katkı maddesi gerektirmeyecek kadar lezzetlidir. Hardalın dışında ete sos koymuyorum” diyor.
İNŞAAT sektöründe gazbeton ve çimstone üretimi yapan AKG Grubu Yönetim Kurulu Üyesi Levent Akgerman, sektörün küresel kriz yüzünden durma noktasına geldiğini söyledi. Dünya genelinde herkesin şokta olduğunu ve parasını elinde tutmaya çalıştığını belirten Akgerman, “Siparişlerini durduranlar, erteleyenler var. Papua Yeni Gine’den Çin’e kadar birçok ülkeye ihracat yapıyoruz. Her yerde konut sektörü durdu. 2009 durağan bir yıl olacak. 2009’da en büyük hedefimiz 2008’in altına düşmemek” dedi. İzmir’in önde gelen sanayici ailelerinden Akgermanlar’ın 4’üncü kuşak temsilcisi Levent Akgerman’la sohbet ettim. Akgerman Ailesi’nin hikayesi Cumhuriyet’in kuruluş yıllarına dayanıyor. Dede Mehmet Bedri şapka üretmeye başlıyor, ardından da Marshall yardımıyla sanayici oluyor. Hem hikayeyi hem de ekonomik krizin etkilerini AKG Grubu’nun Yönetim Kurulu Üyesi Levent Akgerman’la konuştuk. Gazbeton, çimstone üretiminde ve ihracatında önde gelen gruplardan olan ve yüzde 100 yerli sermayeye sahip AKG Grubu, Papua Yeni Gine’den Çin’e kadar çok sayıda ülkeye ihracat yapıyor. AKG Grubu’nun inşaat sektöründe farklı markaları var. Son durum nedir, global kriz sizi nasıl etkiliyor? Etkilememesi mümkün değil. Dünya şokta. Siparişlerini durduranlar, erteleyenler var. Beklentilerimiz 2009’un durağan bir yıl olması. Türkiye büyüyen bir ülke olduğu için önümüzdeki yıl yüzde 7 değil ama yüzde 1.5 büyürüz. Bu oran tabii ki Türkiye için küçülmedir. İnşaat sektörü tüm dünyada durma noktasına geldi. En çok etkilenen sektörler otomotiv ve inşaat. Siz yurtdışına da büyük oranda ihracat yapıyorsunuz. Nedir durum? Batı ülkelerindeki ve Japonya’daki gibi bir durgunluk olmaz Türkiye’de. Ama dediğim gibi herkes şokta. İnsanlar parası varsa bile elinde tutuyor. Herkes nakit akışına konsantre oluyor. Siparişler için daha uygun koşulları yaratmaya çalışıyoruz. 2009’da en büyük hedefimiz 2008’in altına düşmemek.Krizin etkisiyle siz de işçi çıkaracak mısınız?Hayır, şu anda böyle bir durum yok ama fazla mesailerin kaldırılması ve “esnek çalışma” modeline geçilmesi gibi önlemler aldık. Ayrıca mevcut işçilerin farklı tesis veya ünitelerde çalıştırılmaya başlanmasını da planladık. Esnek çalışmayı seçtikSizin en güçlü olduğunuz markanız gazbeton. Türkiye’de inşaatlarda ne oranda kullanılıyor?Çok az. Sektörün kapasitesi 2.5 milyon tona gidiyor. Bunun 950 bin metrekübü bizim üretimimiz. Gazbeton’un özelliği nedir? Isı yalıtım özelliği var. Enerji tasarrufu elde ediyorsunuz. Hafiflik özelliği var. Depremdeki yatay kuvvetlerle binaya verilen ağırlık yüzde 20 oranında hafifleme sağlıyor. Uygulama kolaylığı var. İşçilikten kazanıyorsunuz. Ve yanmaz bir malzeme. Maliyeti yüksek ama bunlar dikkate alındığında aslında çok değil. Özel olarak bir yalıtıma ihtiyaç yaratmıyor. Büyük oranda ihracat yapıyorsunuz...Yunanistan, Ukrayna, Romanya, Bulgaristan... Çok sayıda ülkeye ihracat yapıyoruz. Dubai’deki Palmiye Adası’na 3 yılda 8 milyon dolarlık gazbeton sattık. Orada da üreticiler oluştu. Şimdi yeni adalar da var, yine talep olur diye düşünüyorum ama malum onlar da krizden etkilendi. Biraz önce dünya şokta dediniz. Sizin ihracat beklentileriniz nedir? İhracatta her sene yüzde 20 büyüdük. Bu yıl 15 milyon dolar ihracat beklentimiz var. Önümüzdeki yıl da bunu korumayı amaçlıyoruz. Batı’da estetik kaygısı daha yoğun olduğu için gazbeton kullanmayı tercih ediyorlar. Çin’de fırsat hep var Avrupa pazarı durunca siz nereye yöneldiniz?Güney Afrika ve olimpiyatlara hazırlanan yerleri deneyeceğiz. Rusya’da da satışlarımız vardı ama orası da global krizden etkilendi. Bu ay Hollanda’ya mal sattık. Ülkede ihraç edilebilen kaliteli malzemeyi üretebilen bir şirketiz. Biz uzun zaman Çin’e 3 milyon dolarlık yıllık ihracat yaptık. 10 yıldır ihracat yapıyoruz Çin’e. Çin’de her zaman fırsat var. Halen az da olsa devam ediyor Çin’e ihracatımız. Diğer markanız Çimstone. Bu da farklı bir malzeme...Çimstone’da Türkiye’de tek üreticiyiz. Bir sene önce İngiltere’de şube açtık. İngiltere de çok olumsuz etkilendi konut sektörü global krizden. Çimstone ihracatımız da Papua Yeni Gine’den Kolombiya’ya kadar uzanıyor. Fes üretiminden sanayiciliğe... Büyük dedeniz fes üreticisiymiş. Evet, ben doğma büyüme İzmirliyim. Babam da İzmir doğumlu. Bir önceki kuşaklar Konya ve Manastır’a dayanıyor. Dedemin babası Nuri Bey’in İzmir’de fes tamirhanesi var. Büyük oğlu Mehmet Bedri okulu yarım bırakıyor, babasına yardım ediyor. Kardeşlerine, ailesine bakıyor. O dönemde Nuri Bey askere gidiyor. Dedem de Avusturya’ya gidiyor. Orada şapkayı görüyor. Döndüğünde makine ve teknisyen getiriyor. Seyahat sırasında biraz yabancı dil öğreniyor. Önce şapkacı sonra sanayici oluyor değil mi?Biraz sermaye birikimi oluyor. Marmara Bölgesi dışındaki ilk çimento fabrikasını oluşturmak için Adnan Menderes görev veriyor. Marshall yardımları dönemi. Dedem çimento fabrikası için çalışmaya başlıyor. 10 küsur ortak buluyor çünkü kendi sermayesi yetmiyor. Menderes’in talimatıyla İş Bankası da yardım ediyor. O dönemde değil çimento fabrikası kibrit fabrikası bile yönetecek müdür yok ülkede. Müdürü Danimarka’dan getiriyorlar. Mehmet Bedri dedem çok özverili çalışıyor. Bazı ortaklar beklentilerini bulamıyor ve hisse satıyorlar. Dedem de bunları alıyor. Çoğunluk hissesi ailemize geçiyor. Bir ara amcama galoş fabrikası kuruyorlar, ama o iş pek tutmuyor. Dedem çimento fabrikasını büyütüyor. Seneler geçiyor, babam işe giriyor. O zamanlar Öner Bey’in kafasında projeler var. Dedem çimento işinde ilerlemek istiyor. O projelerden biri gazbeton ve 20 yıl sonra bu işi gerçekleştirebiliyor. Hilton Oteli ilk gazbetonla yapılan inşaat Türkiye’deki. Sağlık merkezi sayısı artacakBalık çiftliği de kurdunuz. Bu nereden çıktı? Ailece seviyoruz balığı! Mordoğan ve Karaburun’da balık çiftliklerimiz var. Babam Öner Bey merak sardı bu işe. Ben de mezun olduktan sonra bu işe girdik. Ali Dürüst’ün hisseleri vardı aldığımız yerde, o ilgilenememiş, İstanbul’dan gelip gitmekte zorlanmış. Başında durmanız, uzman bir kadro kurmanız gereken bir iş. Biz kurumsal bir yapı kurduk. Kafesleri yeniledik. Su akıntı hızı kriterini, karadan olan mesafemiz de, derinliğimiz de tutuyor. Çevreye, denize bir zarar vermiyoruz, turizm tesisi de yok yakınımızda. Şimdi bir de işleme tesisi kurduk. İşleme tesisimiz 3 bin ton kapasiteli. Bu iş ailede benim sorumluluğumda. Bir de Kent Hastanesi var. Sağlık sektörüne girdiniz... Bir hastanemiz ve sağlık merkezlerimiz var. Sağlık merkezlerinin sayısını artırmayı amaçlıyoruz. Grubun amiral gemileri Gazbeton ve ÇimstoneAKG Grubu Yönetim Kurulu, Öner Akgerman başkanlığında, Bülent Akgerman, Muhittin Bilget ve Levent Akgerman’dan oluşuyor. Bülent Akgerman grup şirketlerinden, Çimstone, Demi ve Çittur Yönetim Kurulu’nda İcradan Sorumlu Yönetim Kurulu Üyesi, Levent Akgerman ise AKG Gazbeton ve MORE Aquaculture Yönetim Kurulu’nda İcradan Sorumlu Yönetim Kurulu Üyesi. AKG’nin markaları ise şöyle:Gazbeton: AKG Grubu’nun güçlü şirketi AKG Gazbeton, 1990 yılından bu yana Çimentaş İzmir Çimento Fabrikası Türk A.Ş. çatısı altında faaliyetlerini sürdürüyor. 2005 yılında Çimstone Doğal Kompoze Taş İşletmeleri ile birleşen AKG Gazbeton, 960.000 m3 yıl/kapasite gazbeton üretimi ile sektöre yön veren bir oyuncu. Çimstone: AKG Grubu’nun inşaat sektöründeki ikinci markası Çimstone, 1996 yılından bugüne kadar yurtiçinde ve yurtdışında sayısız büyük projede başarı ile uygulanan, hijyen raporu ile yüzey kaplama malzemelerine farklı bir standart sunan bir ürün. Çimstone, yarım milyon metrekare levha ve karo üretim kapasitesinde. EN BÜYÜK MERAKI GASTRONOMİLevent Akgerman bir kız babası. Şu aralar kız babası olmanın keyfini çıkaran Akgerman, 3 ay sonra oğlunu kucağına alacak olmanın heyecanını yaşıyor. Eşi 6 aylık hamile olan Levent Akgerman, ’”Çocukları çok seviyorum, en büyük keyfim kızımla zaman geçirmek” diyor. Levent Akgerman’ın en büyük merakı ise gastronomi. Eşiyle birlikte gastronomi seyahatlerine çıkıyorlar.
‘Küresel krizin yükünün IMF tarafından yapılan hesabı 1.5 trilyon dolar. Şu ana kadar 800 milyon doları hesaplara girdi ve öğütülmeye çalışılıyor. Dibine vurduk, bu büyük bir kriz ve hemen yarına bakalım diyemeyiz. Krizin daha başındayız.’Bu sözler Garanti Bankası’nın eski Genel Müdürü Akın Öngör’ün. Geçtiğimiz hafta Akın Öngör’le sohbet ettik. Bir süredir Doğal Hayatı Koruma Vakfı Yönetim Kurulu Başkanlığı’nı üstlenen Öngör’le küresel ısınmadan, bağlarından ve yeni seyahat planlarından konuştuk. Kariyerinin doruk noktasındayken kendi isteğiyle bankacılıktan uzaklaşan Akın Öngör’ün ‘global kriz’ ile ilgili yorumlarını da köşeme taşımak istedim. İşin içinde arsızlık ve ahlaksızlık varGlobal krizin sorumlusu olarak görülen CEO’lar yargılanıyor. Sizce bu yargılamalar nereye varır?CEO’ların yönetişimleri açısından çok büyük zaafların olduğu ortaya çıktı. Bu krize bankacıların arsızlığı neden oldu. Adam hem CEO, hem yönetim kurulu başkanı, hem de danışman olarak birtakım hocalar tutmuş, bunların üniversitelerinde de birkaç yatırım yapıyor CEO, kendi kendine yönetiyor. Denetim yok. Batılı bankalar arsızlıkla risk yönetimini doğru yapmadılar. Londra’da Lehman Brothers’ta çalışan yakınım var. Lehman Brothers’ın batmasından 3 gün önce hesaplarını Amerika’ya taşımışlar, üst yönetim bonuslarını almış. CEO’lar paralarını almış. Londra’dakiler maaşlarını alamamış. İşin içinde ahlaksızlık var. Kötü yönetim yargılanmaya sebep vermez, hırsızlık sebep verir. Swiss Air de kötü yönetimden battı, yargılandılar bir şey olmadı. Türkiye % 0 ila 1 arası büyürse iyidirTürkiye’de bankalar sağlam. 2001 krizinden sonra iyi yapılandırıldılar demek krizin etkilerini azaltmıyor değil mi?Batıdan iyi bankacılık yapıyoruz. BDDK iyi bir denetim mekanizması. 2001 krizinden önce böyle değildi. O dönemde biz 21 bankanın batacağını biliyorduk. Bu krizde bizi etkileyecek taraf şu: Yurtdışından gelen sermayeye ihtiyacımız var. Türkiye milli hasılasının yüzde 17’si kadar tasarruf yapıyor. Yüzde 20-25, 40 yapan ülkeler var. Bu yüzde 17 ile yatırım yapıp ülkenin büyümesini sağlamak mümkün değil. Dışarıdan sermaye almamız lazım. Ya direkt yatırımcılardan ya da fonlardan bunu almalıyız. Bu krizde bu olanaklar daraldı. Türkiye önümüzdeki dönemde yüzde 6 büyüyemez, Türkiye yüzde 0 ile 1 arası büyürse başarıdır. İşsizlik çok artacak. Bu kriz yaka rengi ayırmayacak, beyaz yakalılardan da mavi yakalılardan da çok işsiz olacak. Başbakan bankalara yükleniyor. Sizce haklı mı?Bankacılık sektörü topladığı 100 liralık mevduatın yüzde 86’sını kredi vermiş. En yüksek kredi veren özel bankalar. ‘Bankalar kredi vermiyor’ diye bir şey yok. Başbakan’ın da siyasi biri olduğunu ve önümüzde seçimlerin olduğunu unutmayalım.