‘Hükümet bir an önce tedbir almazsa durgunluk resesyona dönüşebilir’

Haberin Devamı

IMF ile anlaşma yapmakta geç kalındığını söyleyen Merkez Bankası eski Başkanı, Koç Allianz CEO’su Rüşdü Saraçoğlu, hükümetin IMF ile anlaşıp mevduata garanti getirmesinin atılabilecek en önemli iki adım olduğunu söyledi. Saraçoğlu, “Türkiye’nin ihtiyacı olan yabancı sermayenin oradan geleceği gerçeği düşünüldüğünde anlaşmanın büyük önemi var” dedi.

Direkt IMF’den 25 milyar dolar borçlanmanın mümkün olduğunu kaydeden Saraçoğlu, “Türkiye bu gecikmenin faturasını ödemeye başladı, ödeyecek de. Gelecek yıl bu fatura daha da yükselebilir. Hükümet bir an önce tedbir almazsa, durgunluk Türkiye’de de resesyona dönüşebilir” uyarısında bulundu.

Rüşdü Saraçoğlu, kariyerine IMF’de ekonomist olarak başlamış biri. Hayat... IMF ile stand-by anlaşması döneminde Merkez Bankası Başkanı olarak masaya oturan Saraçoğlu, bir dönem de ekonomiden sorumlu devlet bakanlığı yaptı. Şu anda Koç Allianz’ın Yönetim Kurulu Başkanı olan Saraçoğlu’yla ekonomik krizi konuştuk.

Türkiye’de uzun sayılabilecek bir dönem ’Ekonomi iyi gidiyor’ atmosferi vardı. Dünyadaki olumlu havanın etkisi Türkiye’de de hissediliyordu. Hava ne zaman değişti?

İlk başlarda, özellikle 2002-2004 arasında yapılan reformlarla kıyasladığımızda son iki yıldır gerek ekonomik gerek de siyasi reformların yavaşladığı bir gerçek. Son 2 yıldır özellikle geçen seneden beri Avrupa’yla ilişkilerinde isteksizlik ve yavaşlama oldu. Avrupa’dan gelen yabancı sermayede düşüş başlamıştı. Bu kriz çıkmadan önce de Türkiye’nin büyüme hızı düşmeye başlamıştı. Yüzde 7’lerden yüzde 4.5’lere inmişti büyüme oranları.

Güvence verilmeli

2001 krizi gibi kendi krizimizle uğraşmıyoruz. Tüm dünya krizi kabul ederken, hükümet krizin bizi teğet geçtiğini iddia ediyor...

Bilmem hatırlar mısınız, Asya Krizi’nde de hükümetimiz ’Bize bir şey olmaz’ diyordu. Nedense Türkiye’deki hükümetler Türkiye dünyanın dışındaymış gibi bakıyorlar. Amerika’da çıkan ve dünyaya yayılan bir krizden Türkiye’nin etkilenmemesi düşünülemez. Türkiye bundan nasibini alacak ve alıyor.

2001 krizini yaşamış bir Türkiye’nin global krize karşı kalkanlarının olduğunu, krizin etkilerini çabuk aşacağını söylemek mümkün mü?

Kendi yarattığımız 2001 krizi sonrasında bankacılık düzenlemelerimizin sağlam olması evet bir avantaj. Bankalarımızın hiçbiri çok büyük değil belki ama sermaye tabanları krize geldiğinde güçlüydü. Kriz geldiğinde sermaye yeterlilik oranları fiilen yüzde 12’ydi. Avrupa yeni yüzde 12’ye geçmeye çalışıyor. Ancak bu yapı güçlü olmasına rağmen belli bir yere kadar dayanır. Bu yüzden önlem alınması hem de zaman kaybetmeden önlem alınması gerekiyor.

Öncelikle ne yapılmalı?

Hükümetin mevduat güvencesi getirmesi gerekirdi. Mevduat garantisinin gelmemesi durumunda bankacılar zaten mevduatlarında bir çekilme ihtimaline karşı bankalarını çok daha likit tutmak zorundalar. Hiçbir bankacı bu kadar çok likiditenin üzerinde oturmak istemez. Çünkü likiditenin üzerine oturarak para kazanılmaz. Bankalar para kazanmak, bunun için de kredi vermek ister. Ama mevduat çekilmesi tehlikesine karşı da tedbirini almak zorundadır. Güven krizi şeklinde başlayan gelişmeleri takiben içine girilen küresel yavaşlama Türkiye’yi de çok etkiliyor. Dolayısıyla bundan sonra kredilerin dönmesi, yeni kredi açılması da zorlaşıyor. Kısır döngü oluşabiliyor. Bunu kırmak kolay değil. Bir an önce mevduat güvencesi getirilmeli.

Sorun bütçe açığı

Mevduat güvencesinin getirilmesinin dışında ikinci adımda ne yapılmalı?

Yabancı sermaye çok kıt, yok gibi bir şey. Bence ikinci yapılması gereken unsur IMF ile anlaşma.

Çok uzun sürdü görüşmeler...

Uzun sürmesinin bir tek nedeni vardır, hükümetin istediği şartları IMF kabul etmiyor, IMF’nin isteklerini de hükümet kabul etmiyor. Burada önemli olan husus şu: Ben IMF’de de çalıştım. Türkiye tarafında Merkez Bankası’ndayken Türkiye’yle IMF arasındaki stand-by anlaşmalarını yaptım. Uzun yıllardır bu işin içindeyim. Problem hep bütçe açığının boyutu ve bunun nasıl finanse edileceğidir. Yüzde 99 sorun budur. Bir de şayet sabit kurunuz varsa kur paritesi ve faiz seviyesidir. Türkiye için bu son ikisi konu değil. Bu hükümetin IMF ile anlaşamamaktaki sorununun kamu açıkları olduğu artık çok bariz. Benim anlayamadığım şu: AKP hükümetleri Türkiye’de 50 yıldır yapılamayanı yaptı. Ciddi bir bütçe disiplini getirdiler. Bütçe fazlası verildi. Bence de övünmekte haklı oldukları başarıdır. Diğer hükümetler bunu yapamamıştı. Şimdi IMF’ye bu kadar çok ihtiyacın olduğu bir dönemde, konunun buraya takılması ve hükümetin daha fazla harcama yapma, bütçe disiplininden uzaklaşmak istemesi nedeniyle anlaşmaya varılamaması çok düşündürücü. IMF ile anlaşmanın Türkiye’nin ihtiyacı olan yabancı sermayenin oradan geleceği gerçeği de düşünüldüğünde büyük önemi var. Direkt IMF’den 25 milyar dolar borçlanmamız mümkün. Türkiye bu gecikmenin faturasını ödemeye başladı, ödeyecek de. Gecikme oldukça güven krizi devam ediyor. Her şey durdu. Gelecek sene bu fatura daha da yükselebilir.

Siyaset zorlanır

Krizin etkileri ortaya çıktıkça krizden en çok etkilenen sektörlerden teşvik istekleri yükselmeye başladı. Sektörel teşvikler de verilmeli mi?

Sektör uzmanlığım yok. Burada önemli unsur şu; her şeyi aynı anda teşvik edemezsiniz. Neyi teşvik edeceğinizi seçeceksiniz. Siyaset de burada zorlanır.

Yerel seçimler nedeniyle mi?

Yerel seçimi bu kadar ciddiye almayın.

İktidar ciddiye alıyor. Harcamalar arttı. Popülist demeçler veriliyor...

Teşvik konusunda milletvekillerinin hemen hepsi yöresine teşvik gitmesini ister. Bu mümkün mü? Değil. Eğer bu konu memleket meselesiyle teşvik isteyenler biraz adilce davransınlar.

Krizin dibini gördük mü? Bu kriz ne zaman aşılır?

Amerika’da büyüme başlamadan dünya bu krizden çıkamaz.

Sosyal patlama olmaz

Ankara’da reel sektör temsilcileri bir açıklama yaptılar ve krizin etkilerinden şikayet ettiler, cari açığın yüksek olmasını eleştirirken de Merkez Bankası’nı suçladılar...

Reel sektör deyince tam olarak kimden bahsediyorsunuz? Müteahhitler mi, tekstilciler mi? Ben Merkez Bankası Başkanı’yken beni de suçladılar, Sürreyya Bey’i de suçlamışlardı. Durmuş Bey de şimdi suçlanıyor. Cari açık sorununu çözmek Merkez Bankası’nın görevi değil. İnsanların kolayına geliyor bu suçlamalar. Kur politikası ne olursa olsun, 1980’den bu yana istatistiklere bakın, Türkiye’de ne zaman büyüme olduysa cari açık büyümüştür. Türkiye’de durgunluk olduğunda cari açık düşer. Beklenmeyen bir olumsuzluğun ansızın ortaya çıkmasıdır kriz. Bankalar batmadı, döviz bir anda yükselmedi. Kriz dışarıda oldu, Türkiye’de de durgunluk var. Bu durgunluk tedbirler alınmazsa dünyayla birlikte Türkiye’de de resesyona dönüşebilir. 2001 Türkiye’nin kriziydi, bir anda oldu. Amerika’da da kriz bir anda oldu. Bunun etkisi de Türkiye’yi vurdu.

Türkiye’nin önümüzdeki yıl büyüme oranı kaç olur?

OECD 1.6 diyor. Bence 0 ile 1 arası bir oran olur. OECD iyimser bir tahmin yapmış. Bu da durgunluktur.

Bu durgunluk Türkiye’de sosyal patlamaya neden olur mu?

Türkiye’de o kadar kolay sosyal patlama olmaz. Halk sağduyuludur. Yunanistan’da olan olaylar Türkiye’de olabilir mi? Biz reaksiyon gösteren bir halk değiliz.

Türkiye’de esas yanlış, çözümü 60 yaş üzerindekilerden beklemek

Bu krizden önce de Türkiye’nin en önemli sorunlarından biri işsizlikti. İşsizlik rakamları hızla artıyor. Yüzde 67’si 35 yaşın altında olan bir ülkede bu çok büyük bir sorun değil mi?

Karamsarlığa girersek çözümden uzaklaşırız. Ben Türkiye’de işlerin orta vadede düzeleceğine inanıyorum. Bence Türkiye’nin bu genç nüfusuna çözümü hâlâ 60 yaş üzerindekilerden beklemesi asıl yanlış olan. Konu belki başka yere gelecek ama bizden çok yaşlı nüfusu olan İngiltere’ye bakın, 45 yaşında başbakan oldu Tony Blair, Sarkozy 52 yaşlarında filan. Bu ülkelerde yaşlı nüfus yoğun. Bizim siyasetimize bakın. Hâlâ kurtarıcı olarak Demirel’e bakılıyor, Baykal koltuğunu bırakmıyor, Mesut Yılmaz dönebilir mi diye bakılıyor. Bana da bazen soruyorlar, ’Siyasete girer misiniz? diye. Ben 60 yaşındayım. Bu kadar genç nüfusu olan ülkede ben ülkeyi yönetmeye soyunmalı mıyım? Mümkün değil. Gençlerin siyasete girmesi lazım. Bundan sonra çözümü gençlerin getirmesi lazım.

Araplar aptal değil Başbakan için yatırım yapmaz

Şu ortamda Türkiye yabancı sermaye çekebilir mi? Körfez ülkelerindeki yatırımcıların Türkiye’ye ilgi duyabileceğini söyleyenler var.

Körfez ülkelerindeki paralar da belli yerlere yatmış durumda. Sovereign Wealth Fund denilen ulusal servet fonları var bu ülkelerin. Bunu da ihraç ettikleri petrol gelirleriyle elde ediyorlar. Milyarlarca dolarları var ve bu paraları banknot olarak tutmuyorlar. Para GM, Chrysler, Ford, Citigroup gibi hisselere yatmıştı. Bu hisselerin değeri üçte birine inince onların parası da indi. Petrol fiyatları da düştü. Şu anda para yok. Bu adamlar aptal da değil. Kişisel dostluklar için yatırım yapmaz. Araplar da bizim kadar parasının değerini bilir. Yapacakları yatırımları bu ortamda çok daha iyi seçeceklerdir.

Kriz döneminde sağlık harcamaları kısılıyor

Sigortacılık sistemi krizden nasıl etkileniyor?

Durgunluk olunca sistemin içinde faaliyet gösteren sigorta şirketi de nasibini alıyor. Son yıllarda Türkiye’de sigortacılık hızla büyüyordu. Büyüme rakamlarının üzerinde büyüyordu. 2009’da da yüzde 5 kadar büyüme gerçekleşir.

Poliçelerini donduranlar, sağlık sigortalarını yenilemeyenler olduğu söyleniyor.

Gayet tabii. Krizlerde insanlar sağlık harcamalarını da kısarlar. Normalde yüzde 13 büyüme beklerdik ama kriz döneminde bu kadar olur. Bu durgunluk bize de yansır. Sigortacı kökenli değilim, yöneticiyim. Biz Ocak’tan itibaren Allianz olarak devam edeceğiz, 2009’da çalışan sayımızı artırmayacağız ama azaltmayacağız da. Böyle tedbir aldık.

DİĞER YENİ YAZILAR