İstanbul Modern 10 yıl önce, 11 Aralık 2004 yılında ziyaretçilere kapılarını açtı. Bana dün gibi geliyor. 10 yıl içinde çok anı biriktirdik, çok şey öğrendik İstanbul Modern’den. İstanbul Modern çok sayıda sanatçıyı bizlerle buluşturdu. Türkiye’de çağdaş sanat alanına katkılar yaptı, yapmaya devam ediyor...Bu hafta içinde İstanbul Modern’in Yönetim Kurulu Başkanı Oya Eczacıbaşı’nın ve Eczacıbaşı Grubu Ceo’su Erdal Karamercan’ın davetiyle müzede buluştuk. 10’uncu yıl kapsamında düzenlenen ‘Komşular-Türkiye ve Çevresinden Güncel Anlatılar’ sergisini gezdik. Müzenin Şef Küratörü Levent Çalıkoğlu, serginin küratörü Çelenk Bafra da vardı. Sergiyi anlatmadan önce İstanbul Modern’in 10 yıllık serüveninden kısa notlar yazmak isterim. Oya Eczacıbaşı her sohbetimizde söyler, “İstanbul Modern’i kurduğumuzda Türkiye’ye çağdaş müzeciliği getirmeyi amaçlıyorduk ama aynı zamanda da disiplinler arası bir müze hayal ediyorduk.” Bu yolda çok güzel ilerlediler...Komşular İstanbul sınırlarındaİstanbul Modern’in Komşular Sergisi 8 Mayıs’a kadar devam edecek. 17 ülkeden 35 sanatçının eserleri var. Serginin küratörü Çelenk Bafra ve Paolo Colombo. Çelenk Bafra bu sergi için 2 buçuk yıldır çalıştıklarını anlattı. Bölgedeki sanatın uzmanları olan Negar Azimi, Zdenka, Badovinac, Magda Guruli de bu sergiye danışmanlık yapmış.İstanbul Modern’in web sitesinden etkinliklerle ilgili bilgi de alabilirsiniz... Komşular Sergisi’nde dikkatimi çeken birkaç eseri anlatmak isterim...Burun BükücüBurun Bükücü, Slavs and Tatars sanatçı kolektifi tarafından hazırlanmış bir eser. Serginin hemen girişinde yeşil bir koltuk. Oturabiliyorsunuz. Burun Bükücü’de Rüştü Asyalı’nın bir ses kaydı var. Bu grup Avrasya’daki dil politikalarını incelemiş, dilimizin kökeni bu koltukta kulağımıza fısıldanıyor.Adip FattalOya Eczacıbaşı sergiyi anlatmaya başladığında ilk sorum ‘Suriye’den sanatçı katıldı mı?’ oldu. İşte Adip Fattal bunun yanıtı. Suriye’den korkunç fotoğrafların geldiği şu günlerde Suriyeli bir sanatçının hayalleri de sergide. Adip Fattal 1990’dan beri Lübnan’da bir çiftlikte yaşıyormuş. 70 farklı resimden oluşan renkli bir yerleştirmesi var.Bir MetrekareOne Square Meter Ermenistan’ın Erivan şehrinden sanatçı, mimar, tasarımcıları bir araya getiriyor. Ermenistan’dan davet edilen tiyatro grupları farklı etkinlikler yapacak bu bir metrekarede.Kadın ve SilahGürcistan’dan katılımcı Eteri Chkadua. 2008 yılında Gürcistan ve Rusya arasında yaşanan 5 günlük savaşı anlattığı resmi gerçekten çok etkileyici. Bir düğün masası güzel yemekler arasında bir de kalaşnikof var.Yunanistan’dan ÜstüngörüYunan sanatçı Pavlos Nikolakopoulos bir el kadar karelere resimler yapmış. Tam 270 adet. Bunların hepsi birleşmiş ve mükemmel bir çalışma çıkmış ortaya. 270 resmin hepsinin bir hikayesi var ve bunların yan yana gelmesinden oluşan Üstüngörü çok etkileyici. Dante’nin Malebolge’sinden etkilenmiş sanatçı.Rakamlarla dünden bugüne- 10 yılda İstanbul Modern’i 5 milyon kişi gezdi. 10 yılda toplam 100 sergi yapıldı. Bu sergilerden 16’sı yurt dışında gerçekleşti.- İstanbul Modern ziyaret edenlerin yüzde 40’ı yabancı. Yaz aylarında bu rakam yüzde 50’yi buluyor.- Müzeyi en çok Alman, Amerikalı ve Fransız turistler geziyor. Son dönemde İstanbul’a akın eden Arapların müzenin ilk sıralardaki ziyaretçilerden olmadığı açık, onlar AVM’lerde.- Müze en çok Perşembe günleri ilgi görüyor. Çünkü Perşembeleri halk günü. Giriş ücreti alınmıyor.- Ziyaretçilerin yüzde 25’i öğrenci. Bu oran çok güzel, çocukların çok erken yaşlarda sanatla tanışması tüm hayatlarını etkiliyor. Ve İstanbul Modern devlet okullarıyla yaptığı görüşmelerle öğrencileri müzede misafir ediyor.- Müzede çocuklar için çok sayıda atölye çalışması da yapılıyor. Çocukların sanatçıları tanımalarına, eserlerini incelemelerine yönelik etkinlikler çokça düzenleniyor. - 2013 yılında İstanbul Modern’i 628 bin kişi ziyaret etti.- 12 yaşından küçük çocuklardan ücret alınmıyor. Yetişkin giriş ücreti 16 lira. Oya Eczacıbaşı bu ücretin makul olduğunu söylerken, ‘MOMA’nın giriş ücreti de 25 dolardır’ diyor. - Sohbetimizde Oya Eczacıbaşı müzeye eser bağışlarının yapıldığını, bunların da Danışma Kurulu’nda değerlendirildiğini, her eseri almadıklarını söylüyor. ‘Evimizde yer yok, bu eser de sizde dursun’ diyen herkesi kabul etmediklerini anlatıyor.- Sonuçta müzenin ayakta durması aslına bakarsanız hiç kolay değil. Aydınlatmasından, nem oranlarına, güvenliğinden yapılan sergiler için gerçekleştirilen lojistik hizmetlere kadar çok gider var. Müzenin kurucu sponsoru Eczacıbaşı Grubu Komşular Sergisi’nin de ana sponsoru.Okullara özel programBiz Komşular Sergisi’ni gezerken de şahit olduk. Yaşları 5 ile 7 arasında değişen çocuklar öğretmenleri ve bir rehber eşliğinde sergiyi geziyordu. İstanbul Modern çağdaş sanatı çocuklara anlatmak ve tanıtmak için özel programlar yapıyor. Oya Eczacıbaşı, ‘Anaokulu, ilkokul, lise öğrencilerini misafir ediyoruz. Koleksiyonu, sergileri geziyorlar. Okullarla görüşmeler yapılıyor. Eğitim odalarımız var. Bu odalarda da çocuklara yönelik atölye çalışmaları da yapıyoruz. 10.00-13.00 ve 15.00 saatlerinde rezervasyonlu okullara bu çalışmalar ücretsiz olarak yapılıyor’ diyor. Bu arada bir grup Fransız ve Fatih Belediyesi’nden bir grup kadın da müzeyi geziyordu.
Türk pazarında 3’üncü büyük çay markası olan Doğuş, geçen yıl Kraft Gıda’yı aldı ve cips pazarına girdi. Şirket, az yağlı gibi yeni cips türleriyle pazarda büyüme planları yapıyor.Doğuş Çay’ın temelleri Rizeli Süleyman ve Alpaslan Karakan kardeşler tarafından 1987 yılında atılır. Rizeli kardeşler, İstanbul’da çay satmak için yola çıkarlar. Rize’de fabrika kurarlar. Doğuş markasıyla paketli çay satışlarına ağırlık verirler. Ve yıllar içinde adım adım büyümeyi başarırlar. Harika Karakan Batallı, Süleyman Karakan’ın kızı. O da 7 yaşına kadar Rize’de yaşamış. Tüm çocukluğu çay bahçelerinde, fabrikada geçmiş. Şimdi Doğuş Çay’ı ve aynı zamanda Doğuş’un yeni girdiği alanlardaki büyüme hedeflerini gerçekleştirmek için çalışıyor. Aslında bu arada yalnızca Doğuş Çay demek eksik olacak. Doğuş Çay’ın 5 çay işleme, bir paketleme fabrikası dışında iki cips fabrikası, bir salça bir de şeker fabrikası var.- Çay alanına baktığımızda gidilecek çok yol var mı?1989 yılında biz fabrika kurduk. 2000 yılında poşet çaya girdik. Bu dönemden sonra aslında rekabet başladı. Rekabet yeni değil aslında ama dediğiniz gibi fiyat rekabeti yoğun. Poşet çaylar devreye girince iletişim de arttı. Firmalar ‘kendimizi nasıl farklılaştırırız’ diye baktı. Demlik poşet çay, süzen bardak poşet çaylardan tutun da bitki-meyve çaylarına kadar sürekli yenilik olmaya başladı. Biz her yıl yeni çaylar çıkarıyoruz. Tüketicinin algısını hızlı ölçüp çok kısa zamanda yenilik yapabiliyoruz.En iyi çay 0 numaralı çay- Bunlar yeter mi?Yetmez. Hep yenilenmek şart. Bu arada dünya trendlerini de takip ediyoruz. Özellikle ambalaj konusunda çok yenilik oldu.- Demlik poşetteki farklı mı?Farklıdır. Hızlı renk koku vermesi için Kenya ve Seylan’ın çayları ve Türkiye’nin en kaliteli çayı dediğimiz ‘0‘ numaralı çaylar vardır demlik poşetler içinde.- Numaralandırma nasıl oluyor?Evet. Özünde aynı bitki var. Üretim sırasında harmanlama sırasında farklılık oluyor. Sıfır, bir numara ve 5 numaraya kadar gider çayın kalitesi. Sıfır, 1, 2 numaralı çaylar en kaliteli çaylardır. Körpe ve taze yapraklar elenir, bunlar da sıfır, bir ve iki numaralı çaylarda olur.- 2013 yılında cips pazarına girdiniz. Kraft Gıda’yı aldınız. Cipste hedefleriniz nedir?2013 yatırım yılıydı. Cipste iki oyuncu var. Biz yeni girdik bir markayı alarak. Sektörde payımız yüzde 15. Kraft’ın fabrikası Pendik’te. Biz Kraft’ı almadan önce cips işine girmeye karar vermiştik. Aksaray’da fabrika kurmuştuk. 2013’ün ikinci çeyreğinde atılım oldu bizim için. Kendi markamızı yaratmaktansa güçlü bir markayı almaya karar verdik. Aldığımız markanın kapasitesi 30 bin ton cipsti, bizim fabrika da 25 bin ton kapasiteli. Cips pazarı büyüyor. İlgi artıyor. Şu anda cironun yüzde 25’i ihracattan geliyor. Yeni bir reklam kampanyamız da başladı.Büyüme sürecek- Sağlıklı yaşama ilgi artarken cips tüketimi artıyor mu?Cipse sağlıklı denilemez ama insanların kendi şımartacağı, mutlu edeceği, keyiflendireceği anlar oluyor. Bizim ürünlerin hepsi kızartma değil, fırınlanmış ürünler. Bu arada çok yeni bir ürünümüz çıkacak çok daha az yağlı. Bu arada Aksaray fabrikası kuruldu. 2013 yılında 57 milyon liralık yatırım yaptık. 2014’te büyümeye devam edeceğiz.ÜNİVERSİTE VE ONKOLOJİ HASTANESİ YAPTIK- Karadeniz, çay deyince hemen aklıma kadınlar geliyor... Kadınlara yönelik bir sosyal sorumluluk projeniz var mı?Haklısınız. Yamaçlar dik, kadınlar arı gibi çalışıyor. Teyzelerim sabah 06.00’da kalkıp çay topluyor. Rize’de sosyal sorumluluk projelerimiz oluyor. Eğitimle ilgili eksikler var. Biz bir ilkokul, bir üniversite ve onkoloji hastanesi açtık. Çok ihtiyaç vardı. Eski fabrikamız üniversite oldu.HANE BAŞI ÇAY TÜKETİMİ 7.5 KİLO- Şimdilerde herkes sağlığına dikkat ediyor. Yeşil çay tüketimi artıyor gibi geliyor bana. Rahatlatan, sindirime yardımcı olan çayların tüketimi artmıyor mu?Doğru. Sağlık trendi doğrultusunda fonksiyonel çaylar büyüyor. Çok ilgi var, bilinç var. Naneli form çayı gibiÖBizde de 28 seçenek var. Rakiplerimizde de çok seçenek var. Rekabet çok yoğun. Biz de rakiplerin yapmadığını yapmaya çalışıyoruz. Çok araştırma yapıyoruz, uzmanlarla bir araya geliyoruz.- Bu kadar fazla çeşit kafa karışıklığı yapmıyor mu? Yeşil çayın limonlusu, yaseminlisi v.s...Bu kadar çay biraz kafa karışıklığı yapıyor. Ancak ıhlamur, adaçayı, kuşburnu hep satılıyor. Melisa da çok satıyor artık. Yakında yeni çeşitlerimiz de olacak bitki ve meyve çaylarında.- Türkiye’de kişi başına düşen çay tüketimi ne kadar?Türkiye’de 220 bin ton çay üretiliyor ve satılıyor. Hane başı tüketim 7.5 kilo. Günde en az 3 bardak çay içiliyor Türkiye’de.- Çayın ömrü tükeniyor Türkiye’de. Mevcut tarım yöntemleriyle devam edersek çay üretemez hale geleceğiz. Siz Doğuş Çay olarak bu konuda ne yapıyorsunuz?Çiftçileri bilgilendiriyoruz. Budama konusunda özelikle çok çalışma yaptık. Her sene yüzde 25 budama yapılıyordu, artık yüzde 10’u budanıyor. Renove etmek için yapılıyor bu. Erozyon eğitimi veriyoruz. Kimyasal gübrelerin nasıl kullanılacağıyla ilgili bilgilendirme yapıyoruz. Organik gübre kullanılmasını öneriyoruz. Budama yapılmış çay bahçelerinin topraklarının 5 cm derinliğinde çapalanması gerekiyor. Erken hasat eğitimi de veriyoruz. 15 aktif ziraatçimiz var. Her noktaya gidiyoruz.33 bin kişiden çay aldık- Kaç fabrikanız var?5 yaş çay fabrikamız var. Dünyanın en büyük yaş çay kapasiteli fabrikaları bunlar. Hepsi Rize’de. Türkiye’de hasat zamanı sınırlı. Mayıs’ta başlıyor ve Eylül’de bitiyor. 5 çay fabrikamız dışında Ordu’da da paketleme fabrikamız var. Çayda ihracatımız yeni yeni artıyor. Biz cips üretimine yeni başladık. Çayın ihracatı da cipsle birlikte başladı.- Nerelere ihracat yapıyorsunuz?Almanya ve Arnavutluk’a çay ihracatı yapıyoruz.- Doğuş Çay’ın pazar payı ne kadar?3’üncü oyuncuyuz. Çaykur’un payı büyük. Daha sonra Unilever geliyor Lipton markasıyla, aramızda çok az fark var. Hemen ardından biz geliyoruz.- Kaç çiftçiyle çalışıyorsunuz? Bizim de 50 bin kayıtlı kişimiz var. Biz bu sene 33 bin kişiden çay almışız. Bu 33 bin aile demek.- Filiz çay çok tercih ediliyor değil mi?Türkiye’de öyle. Hafif kahvaltılık çay kırmızı dediğimiz tiryaki çayıdır. Biz ürünlerin üzerine yazıyoruz bunları. Filiz çayı seviyor Türk halkı. Yüzde 93 zaten dökme çay alıyor Türkiye’de. Yüzde 5 demlik çay, yüzde 1 süzen poşetler geliyor.- Bitki ve meyve çaylarının yüzdesi çok mu düşük?Yüzde 1 de bitki ve meyve çayları. Türkiye’de demlik poşet çay pazarı büyüyor. Demleme çay seviyor Türkiye’de tüketiciler. Demlik poşet de olsa biraz demlenmesi şart.
İnşaat, gayrimenkul ve enerji sektörlerine odaklanan Rönesans Holding, Türkiye Eğitim Derneği (TED) işbirliğiyle Küçükyalı’da TED Rönesans Koleji açıyor. Rönesans Holding’in kurucusu Erman Ilıcak, TED mezunu. Eşi Jale Hanım da aynı okuldan mezun. Çiftin çocukları da TED’te okuyor. Ilıcak Ailesi’nin TED’le gönül bağı var. Erman Ilıcak da sohbetlerinde sık sık TED’te aldığı eğitimin başarısındaki payından bahseder.35 milyon liralık yatırım3 yıldır eğitim konularına odaklanan Rönesans Eğitim Vakfı da TED ile girdiği bu işbirliğiyle ilk okul yatırımını yapmış oldu. 2014-2015 öğretim döneminde ilk öğrencilerini alacak olan TED Rönesans Koleji 35 milyon lira yatırımla kuruldu. Bu okul TED’in İstanbul’daki ikinci okulu olacak. Okul öncesi eğitimden lise sona kadar eğitim verilecek kolejde İngilizce birinci yabancı dil, İspanyolca, Rusça, Fransızca, Almanca da ikinci dil olarak öğretilecek.Grand Hyatt Otel’de düzenlenen toplantıda Rönesans Holding Kurucusu Erman ılıcak, eşi Jale Ilıcak, TED Genel Başkanı Selçuk Pehlivanoğlu, TED Rönesans Koleji Kurucu Temsilcisi Süha Günel, TED Genel Müdürü Sevinç Atalay ve TED Rönesans Koleji Müdürü İpek Ak’dan bilgiler aldık. 2.500 öğrenciye bursErman Ilıcak toplantıda amacının Rönesans Eğitim Vakfı’nı büyütmek, vakfın büyüklüğünü 150-200 milyon dolara getirmek olduğunu söylüyor. Eşi Jale Ilıcak vakfın çalışmalarıyla birebir ilgileniyor. Jale Ilıcak’ın verdiği bilgiye göre Rönesans Eğitim Vakfı bugüne kadar 2500 öğrencinin eğitimine destek oldu. Test ve tost gençliğiTED Başkanı Selçuk Pehlivanoğlu, popüler olan söylemiyle konuşuyor: “Öğrencileri test ve tost arasında kalmaktan kurtaracağız. Test tost arasında sıkışmamış gençlik yaratacağız. Özel okulculuğu soygunculuk olarak asla görmüyoruz. Tek rakibimiz kendimiziz.”TED okulları hızla büyüyor. Yakında okul sayısı 31’e gelecek. TED’in hedefleri arasında Türk Cumhuriyetleri’nde de okul açmak var.35 bin çalışanı varRönesans Holding ENR listesine göre, Türkiye’nin birinci, dünyanın 64’üncü müteahhitlik firması. 1993 yılında St. Petersburg’ta Erman Ilıcak tarafından kurulan şirketin 35 bin çalışanı var. Rönesans Holding, Rönesans İnşaat ile birlikte Rusya ve Türkiye’de gayrimenkul projeleri gerçekleştiriyor. 2013 itibarıyla 37 gayrimenkul projesi yürüten Rönesans Holding’in aktif büyüklüğü 12 milyar lira.
Son siyasi ve ekonomik gelişmeleri değerlendiren Nurol GYO CEO’su Musa Aykaç, “Sektör etkilendi ama her koşulda gayrimenkul yatırımı kazandırmaya devam edecek” dedi.Nurol Gayrimenkul Ortaklığı 2013 yılında İstanbul’da 3 büyük projeye imza attı. 2014’e girdiğimiz şu günlerde de Seyrantepe’deki projesini hayata geçirmeye hazırlanıyor. Nurol GYO Genel Müdürü Musa Aykaç’la sohbet ettik. Dolardaki yükseliş, siyasetteki son gelişmelerin gayrimenkul sektörünü nasıl etkileyeceğini konuştuk. Sohbete geçmeden önce Musa Aykaç’ın kariyerini anlatalım. Musa Aykaç, Konya doğumlu. Konya Anadolu Lisesi mezunu. Liseden sonra İstanbul’a gelen Aykaç, Mimar Sinan Fakültesi Mimarlık Fakültesi’nde okur. 1996 yılında bir yarışmada Genç Tasarımcı Ödülü’nü kazanır ve Vitali Hakko kendisini Vakko’ya çağırır. Vakko’da proje müdürü olarak çalıştıktan sonra D&R’ın kuruluş çalışmalarını yürütür. Bir süre Doğuş Grubu’nda da çalışan Aykaç, 2001 yılında Tansaş’ta Genel Müdür yardımcısı olur. EXIT, PDG Proje Gayrimenkul Danışmanlık’ta CEO olarak 2008’e kadar çalışır. “Dubai’de her şeyin en iyisini yapmak gibi bir çabamız vardı” diyen Aykaç, daha sonra da Kiler Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı’nın CEO’su olur. 3.5 yıldır da Nurol GYO’nun başında. Metrekareler küçüldü- Nurol inşaat, savunma, turizm, finans gibi sektörlerde faaliyet gösteren bir şirket. Son yıllarda gayrimenkul projelerine de ağırlık verdi. 2013 yılı nasıl geçti? Nurol Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı 14 yıllık bir şirket ve 12 yıldır halka açık. 1 milyar doları aşan yatırımımız var. Ben ilk geldiğim gün 2015 yılına hedef koydum. O hedefe doğru gidiyoruz. Ama sektörde geçmiş yıllardaki büyüme rakamları yok. - Devam eden 3 projeniz var değil mi? Evet. 2 projenin aktif satışları başladı. Diğerinin de eli kulağında. - Siyasette gerilim arttı. Ekonomide taşlar yerinden oynadı. Gayrimenkul sektörü bunlardan nasıl etkilenecek? Etkilendi? Etkilendi. Ancak her koşulda gayrimenkul yatırımı kazandırmaya devam edecek. Bizim avantajımız şeffaf olmamız. Böyle dönemlerde yatırımcılar güvenilir şirketlere yönelmeliler, lokasyona çok önem vermeliler. - Nurol GYO projeleri İstanbul merkezde. Öyle olmaya da devam mı edeceksiniz? Merkezde olmak bizim için önemli. Nurol’un bir ismi var. Projelerin en küçüğü 100 milyon dolarlık... Proje başlamadan önce araştırma yaptırmadan yol almanın yanlış olduğunu biliyoruz. Bu denli büyük yatırımlar hiç kimsenin 2 dudağında şekillenmez. Saha araştırması şart. İnsanlar bu kadar büyük yatırım yaparken 50-100 bin dolarlık araştırmaları yaptırmadıkları için bazen “Ah biz niye satamıyoruz” diyorlar. Yalnızca da bir araştırma yetmez. Farklı şirketlere 2-3 araştırma yaptırmak şart. Hızla beklentiler değişiyor. Bölgelerin dinamikleri değişiyor. 2 yıl önceki sonuçlara bakarak iş yapsam iş yapamayız. - Nedir son yaptırdığınız araştırmaların sonuçları?Etiler’de, Güneşli’de bambaşka çıkıyor. Ortak noktaları ise şu: İnsanlar daha küçük metrekarelerde, daha fonksiyonel mekan istiyor. Yüksek metrekare yüksek alım fiyatı getiriyor. Yüksek ek giderleri oluyor. Yüksek aidat, ısınma faturası. Yüksek metrekare evde yardımcı ihtiyacı doğuruyor. Endüstri tasarımı uç bir noktaya geldi. Harikalar yaratılıyor. Eskiden duvardan açılan yatak bilirdik, şimdilerde raf sistemlerinden, masalara kadar her şey fonksiyonel. İnsanlar küçük metrekarelere gidiyor. Boğazda villa peşinde değilseniz, 1+1 ile 2+1 çok talep alıyor. 15 yıl önce kimse yüzüne bakmazdı. Artık insanlar işinde ve sokakta çok zaman geçiriyor. Villalar bile küçülüyor. Çok masraflı villardan kaçınılıyor. İstanbul dışı olabilir- En başta sormuştum. Türkiye gergin. Yatırımcılar etkilenmiyor mu? Yatırımcı her fırsatı görüyor. Önümüzdeki 10 yıl gayrimenkul kazandıracak. İstanbul’dakinin kazandırma yüzdesi yüksek olacak. Doğru lokasyonda, doğru ellerde, doğru projeler, markalı projeler kazandırır. Artık yeni tüketici şirkete de çok dikkat ediyor. - Çok büyük şirketlerin adı geçti son operasyonlarda. Doğru. ‘Firma büyük saygın ama acaba ona da bir şey olur mu?’ diye merak ediyorlar. Şu var. Yeni Tüketici Yasası tüketiciyi koruyor. - Gayrimenkul sektöründe fiyatlar yükselişte uzun zamandır. Ancak şu var: Bu balon patlayacak. Bunu diyenler de var. İstanbul Dubai değil. Dubai’de yapılan kulelerin yüzde 70’i boş...Balon diye bir şey de yok. Balon patlarsa yok olur. Gayrimenkul balona benzetilemez. Otomotivde de sorunlar oluyor. Bazen düşüyor, patlıyor mu otomotiv balonu? Hayır. Gayrimenkul da bunun gibi. İstanbul’un yenilenmesi şart. Bu bir şekilde olacak.Yurtdışında evi olan yabancıların listesinde İstanbul 30’uncu sırada- Mütekabiliyet Yasası çıktı. Beklenen yabancı ilgisi, etkisi oldu mu? Biz bu konuda da araştırma yaptırdık. Bu arada bir araştırmada var. 30 milyon doların üzerindeki serveti olan insanlara sormuşlar. ‘Vatandaşı olduğunuz ülkenin dışında ikincil bir eviniz var mı?’ diye. ‘Var’ diyenlerin sıralamasına baktık. İlk sırada New York yer alıyor. New York’ta 50 metrekarede olsa olur. Bana sorsanız, benim için de öyle. Londra, Paris, Zürih, Sidney, Tokyo diye devam ediyor sıralama.- İstanbul sıralamada kaçıncı?İstanbul 30’uncu sırada. Ben iddia ediyorum ki bunların hepsinden önde giden bir şehir İstanbul. Mütekabiliyette 10 milyar dolarlık bir pasta var. Baktığımızda her şeye rağmen bu yıl 2 milyar dolara yaklaştı. Benim umduğumdan daha iyi bir nokta. - Sizin projelere yabancıların ilgisi nasıl?Bizim Nurol Park Güneşli’de Türki Cumhuriyetlerden çok müşterimiz oldu. 10 milyar dolarlık pastaya erişmek nitelikli iyi konut yapmakla olmaz. New York’taki hissiyatı hissettirmek lazım. Şehir yaşıyor, cıvıl cıvıl. Bakın dışarı çıktık. Bizi ne bekliyor.EL YAZMASI ESER TOPLUYORUZ UZUN TATİLLERİ SEVMEM- İş dışında ne yaparsınız?El yazması eser topluyorum. Tarihi Kuran-ı Kerim’lerden oluşan bir koleksiyonum var. Seyahat etmekten hoşlanırım. Ben kısa tatili severim. Uzun yıllardır bir hafta aynı mekanda kalamadım. Aklı hep işinde olan bir insanım.Perşembe-Pazar tatilini severim. Ekibime de hep onu öneririm. Uzatılmış hafta sonu tatillerini seviyorum. En son Toscana’ya gittim. O bölgeyi çok seviyorum. 16 yaşında bir oğlum var. Üniversiteyi yurtdışında okumak istiyor. Laf olsun diye yurtdışına göndermeyeceğimi bildiği için çalışıyor. Amerika’da en iyi bilgisayar eğitimi veren yerleri belirledi, şimdi hazırlanıyor.Seyrantepe projemizin sloganı ‘Herkes rezidans sahibi olacak’- İstanbul’daki yeni projeniz Seyrantepe’de mi?NUROL Tower, NUROL Park (eski Hürriyet) devam ediyor. Seyrantepe’de NUROL LİFE başlayacak. 550 civarında 1+1, 2+1 olacak konutların çoğunluğu. Slganımız, “Herkes rezidans sahibi olacak.” Bu sloganla gümbür gümbür geliyoruz. Seçimlerden önce lansmanını yapacağız. Seyrantepe çok gelişen bir bölge. Yalnız yaşayanlara, çiftlere ve tek çocuklu ailelere daha çok hitap eden bir proje olacak. Orada dere islah edildi. Karadeniz’den su getirildi. Kağıthanenin Sadabat günlerinin geri geldiği bir yer olacak. - İstanbul dışında projeniz olacak mı?Her an olabilir. İlk 10 projede hiç olmayabilir. Ama ilk 10 projenin 7-8’i İstanbul’da olur. Yer arayışımız her zaman var. Yer üretmek kadar kolay bir şey yok İstanbul’da. Kentsel dönüşüm var. Nereye baksanız artık her yer boş. Bu nasıl baktığınızda bağlı. Müthiş oyun alanları var. Ama gayrimenkulu sağlıklı bir biçimde üretmek lazım.
Erbil’de 10 yılda 15 proje alan Türk iş kadını Ferda Cemiloğlu, yatırımcıları bölgeye davet etti: Arazi bedava. 10 yıl vergi yok. Üstelik şirketler kârı ülkelerine götürebiliyor.Ferda Cemiloğlu, Diyarbakır’ın köklü ailelerinden Cemiloğlu Ailesi’nin mensubu. Şam’da doğmuş, Ankara’da büyümüş. Ferda Cemiloğlu’nu 1994 yılından beri tanıyorum. Ankara’da Kadın Dayanışma Vakfı yöneticilerindendi. Şiddete uğrayan kadınlar için çalıştığı dönemde tanışmıştık. O yıllarda Ankara’da özel okulu vardı. Özel İlkem Lisesi. 2000’li yıllarda Van’da Sığınmacılar ve Göçmenler Derneği’nin Başkanlığını yaptı. Bir ayağı Ankara’da bir ayağı Van’da yaşadı. Aile bağlarını hiç kaybetmedi. Sık sık Diyarbakır’daki etkinliklerde oldu. CHP’de politika yaptı. Ve 2000’li yılların başında Kuzey Irak’a gidip yeni iş fırsatlarını değerlendirmeye karar verdi.15 proje üstlendiİş kurdu. Sonra genç mühendis bir grupla birlikte hareket etti ve Tıgris adlı inşaat şirketine ortak oldu. Son dönemde Kuzey Irak’ta farklı bir çok projeye imza atan Ferda Cemiloğlu, KAGİDER’in bir benzeri örgütlenmeyi de Irak’ta kurdu.Hatırlarsınız bir dönem İlnur Çevik’in Kuzey Irak’ın en büyük işlerini aldığı yazılıp çizilmişti. Sonrasında işler İlnur Çevik’in dilediği gibi gelişmedi ve İlnur Çevik, Irak’tan çıktı. Ferda Cemiloğlu’nun son gerçekleştirdiği projelerden biri de o proje.- Uzun zamandır Erbil’de yaşıyorsunuz. Erbil Başkonsolosu Mehmet Akif İnam’ın verdiği bilgilere göre Erbil’de iş yapan yabancı şirketlerin yüzde 70’i Türk. Ve daha çok inşaat ve alt yapı işlerinde projeler alıyorlar. Siz neler yapıyorsunuz?Erbil hızla gelişiyor. Şehir bir dönüşüm içinde. Sen de daha önce geldiğin için bu değişimi görüyorsun. Bir iki cadde vardı eskiden, şimdi ana caddeler, meydanlar, parklar yapıldı. Siteler oldu. İş merkezleri kuruluyor. Eğitim kurumları, devlet kurumları yapılıyor. Her şey yeniden yapılıyor. Hepsi planlı. Yapılacak da çok iş var. Ben de inşaat projeleri yapıyorum. Diyarbakırlı genç mühendis arkadaşlarımla birlikte çalışıyoruz. 10 yılı geçti.- Bakanlık yaptınız değil mi?Bakanlık binaları da yaptık. 10 yılda 15’e yakın proje yaptık. İçişleri Bakanlığı ve Kültür Bakanlığı’nın binalarını biz yaptık.Lüks konut geliştiriyor- Diğer projeleriniz nelerdi?Hastane, acil servis, Erbil Asayiş binası, Polis Akademisi, Erbil Havaalanı içinde hangarlar ve birçok proje yaptık.- Türkiye’den gelen çok şirket var Erbil’de, ayrıca Erbil’de Türkler tarafından kurulan şirketler de var. Türkiye’den bakıldığında iş yapmanın kolay olmadığı düşünülüyor. İflas eden, tutunamayan çok şirket de oldu. Erbil’de iş yapmanın zor olduğunu söyleyenlere ne dersiniz?İş yapmak hiçbir yerde kolay değil. Burada çok iş var. Ayrıca devlet yatırımları destekliyor. 10 yıl boyunca birçok destek alabiliyor yatırımcılar. Araziyi devlet gösteriyor, bedava. 10 yıl da vergi almıyorlar. Yatırım Kanunu böyle. Üstelik şirketler kârlarını ülkelerine götürebiliyor.- Sizin devam eden projeniz var mı?Var. Hükümetin kongre merkezi ve ofis olarak kullanacağı binaları yapıyoruz. Daha önce bu proje İlnur Çevik’e verilmişti. 4-5 yıl oldu. Proje gerçekleşmedi, Erbil Kamu Dairesi yeniden ihale açtı ve biz aldık projeyi. Şimdi hızla yapıyoruz. Tıgris şirketimizle bunu yapıyoruz. Söylediğim gibi o şirkette ortağım. Ayrıca bir başka şirketim de var. O şirketimde de özel ev projeleri yapıyoruz. Lüks konut diyebilirim.Gayrimenkulün yüzde 47’si kadınların- Kadın olarak hiç mi zorlanmadınız?Hiç zorlanmadım demek tam doğru olmaz. Benim ailemin 600 yıllık bir geçmişi var. Soyadımı herkes biliyor burada. Burada da kadınlar hızla yaşamın içine giriyor. Sokaklarda görmüşsünüzdür. Araba kullanıyorlar, devlet dairelerinde çalışıyorlar. Kadın vekil sayısı çok fazla. Burada gayrimenkulün yüzde 47’si kadınların. Feodal yapı var ama gelişim de hızlı.- Siz iş kadınlarını desteklemek için de bir dernek kurdunuz. Ne yapıyorsunuz orada?Türkiye’deki KAGİDER benzeri. Kadın girişimcilere eğitimler veriyoruz. Türkiye’den gelen kadınlar da başvuruyor bize. Buradaki girişimciler de. İlk başlarda ofisi olmayan kadınlar bizim ofislerimizi kullanıyor.Dubai olma hevesleri var- Erbil’de 2014 yılı turizm yılı ilan edilmiş. Otel yatırımları ne durumda?Dünyanın en bilindik zincirleri geliyor. Erbil’de Dubai olma hevesi var ancak ‘Dubai’nin hatalarını yapmayacağız’ diyorlar. Burayı bir finans merkezi yapma planları da var. 10 yıl sonra şimdiki Erbil’i tanıyamayacaksınız. Tüm gelişmeler bunu gösteriyor.- Fiyatlar nasıl Erbil’de. Benzin sudan ucuz onu gördük ama kiralar, konut fiyatları nasıl?İstanbulla yarışır. Lüks sitelerde villaların aylık kiraları 5.000-6.000 dolar kadar. Satış fiyatları da 2 milyon dolar civarında. Şehrin merkezinde yapılan ofis binalarında da ofislerin metrekare fiyatları 3.000-4.000 metrekarelerde.Burada 1 yıl 10 yıla bedel- Burada iş yapmanın püf noktaları nedir?İyi araştırmaları ve korkak olmamaları lazım. Buranın 1 yılı inanın dışarının 10 yılına bedel. İyi, doğru iş yaparsanız kazanırsınız. Dünyayı tanıyan birçok girişimci çantalarında projelerle geldiler. Burada kaynak var. O projeleri gerçekleştirme konusunda çok istekli bir hükümet var. Tüm bunların yanı sıra Türkiye’den gelenlerle ilişkiler de çok iyi. Türkiye’nin ihracatına bakarsanız burası Türkiye’yi destekleyen en önemli yer. Her şeyini neredeyse Türkiye’den alıyor.Eskiden herkes ne getirse Erbil’e sokabiliyordu. Kalite aranmıyordu. Ancak son dönemde hükümet kararlar aldı, denetimler başladı. Kalite kontrolü yapılıyor. ‘ne getirsem satarım’ diye düşünmesin hiç kimse. Ve bence şu önemli. Burada insanlar elindekileri kullanamıyordu. Yaşam yoktu. Şimdi de hepsi yaşamak istiyor. Dünyayı gezmeye başladılar. İnsanların da Erbil’e gelmesini istiyorlar. Bu yüzden de şehrin hızla gelişmesini destekleyen güçlü bir yapı var.
Trafik konusunda ne kadar yazsak az. Bu satırları yazmak için bilgisayarın başına oturduğumda kulağım haberlerdeydi. En az 3 trafik kazası haberi dinledim. Çoluk, çocuk yollarda ölüyoruz. Emniyet kemeri takmıyoruz, yanlış sollama yapıyoruz, araba kullanırken telefonla konuşuyoruz, araçlarımızın kontrollerini aksatıyoruz, hızlı araç kullanıyoruz, kuralları hiçe sayıyoruz. Emniyet kemeri takmamak için ‘ölüm tokası’ denilen tokaları alıp, ölüme davetiye çıkarıyoruz. Türkiye’de son 30 yılda trafik kazalarında yaklaşık 160 bin kişi hayatını kaybetti. Türkiye’de her yıl kaza yerlerinde 4 bini aşkın kişi hayatını kaybediyor. Hastanede hayatını kaybedenler bu rakamlar dışında. Türkiye’de her yıl trafik kazalarında 250 bin kişi yaralanıyor. 15-29 yaş arasındaki erkek nüfusun birinci ölüm nedeni trafik kazaları. Trafik kazalarının yıllık maliyeti 22 milyar lira. En çok kaza Türkiye’deDünyada da her yıl trafik kazalarında 1.3 milyon kişi hayatını kaybediyor. 50 milyondan kişi yaralanıyor. Trafik kazalarının yüzde 90’ı az gelişmiş ülkelerde gerçekleşiyor. Türkiye Avrupa’da en çok kaza olan birinci ülke. İkinci sırada ise Rusya yer alıyor. Opet Yönetim Kurulu üyesi Nurten Öztürk’ün bu kez bizlere ‘Trafik Dedektifleri’ projesini anlattı. Biliyorsunuz, Opet yıllar önce Temiz Tuvalet kampanyasını başlatarak çok önemli bir değişim gerçekleştirdi. Benzin istasyonlarındaki tuvaletlerini yeniledi, bayilerini bilinçlendirdi. Engellilerin, çocukların güvenle kullanacağı tuvaletler yaptırdı. Bu projesiyle fark yarattı. Malum ne yazık ki ülkemizde tuvalet temizliği büyük sorun. Restoranların, benzin istasyonların, okulların, üniversitelerin, kamu dairelerinin birçok yerin tuvaletlerinde sorun var. Oysa hepimiz biliyoruz toplumların uygarlık göstergesidir tuvaletler ve trafik. Biz bu iki konuda da sınıfta kalmış durumdayız. Bu yüzden de bu projeler çok önemli. Opet 13 yıl önce başlattığı ‘Temiz Tuvalet’ kampanyasıyla çok yol aldı ve şimdilerde de kollarını Trafik Dedektifleri için sıvadı. Nurten Öztürk, aslında Trafik Dedektifleri için seçilmiş. Çağrı Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’ndan gelmiş. Opet de bu projeyi alıp geliştirmiş. Peki ne yapacaklar? Çocuklar aileleri etkileyecekOpet 3 yılda 81 ilde 3-17 yaş arasında 1.5 milyon çocuğu eğitecek. Bu eğitimleri vermek için de 1000 kişiye eğitim verecek. Bisiklet kullanımından, trafik işaretlerine kadar birçok başlıkta eğitimler olacak. Çocukların ilgisini çekmek için harika bir çıngıl hazırlanmış. Youtube’dan bulup izlemenizi tavsiye ederim. Anadolu Ateşi de mesajlar veren kamu spotu için bir dans geliştirmiş. Projenin kahramanı da var: Opedo. Yakında farklı yaşlarda çocuklar için Opedo’nun bilgisayar oyunları çıkacak. Çocukları eğitmekle sorun çözülür mü? Bu bence çok önemli bir yol. Çünkü birçok konuda çocuklar da aileyi eğitiyor. Nurten Öztürk de ‘Trafik ve tuvaletler medeniyet göstergesi. Türkiye’nin her yerine gideceğiz. Çocukları eğiterek geleceğe yatırım yapıyoruz. Ayrıca çocuklar ailelerini etkileyecek’ diyor.
Mecidiyeköy’deki eski Likör Fabrikası’nın yerinde 550 milyon dolarlık Quasar projesi yükseliyor. Haydar Özkan, “Fabrikayı moda, sanat, kültür merkezi yapacağız. İçinde İsviçre Kültür Merkezi olacak” dedi.Eski Likör fabrikası korunabilmeliydi diye düşünenlerdenim. Likör fabrikası Fransız mimar Robert Mallet Stevens’ın yaptığı Türkiye’nin ilk alkol fabrikasıydı. Şimdi yerine otel, rezidans, ofisler ve bir kültür-sanat-moda merkezi yapılıyor. İsviçreli yatırım fonu Viatrans A.Ş ile Meydanbey Ortak Girişimi’nin projesi olan Quasar yükseliyor. 116 ile 518 metrekare arasında değişen 257 konut var projede. Metrekare fiyatları 6 bin 600 dolardan başlıyor. Devlet memuru olduViatrans A.Ş-Meydanbey Ortak Girişimi’nin İcra Kurulu Başkanı Haydar Özkan, bu ilk projelerini takiben farklı cazibe noktalarında projeler yapacaklarını anlatıyor. Çok iddialı konuşuyor, 25 yıl sonra dünyanın en lüks ve bilinen gayrimenkul şirketi olacaklarını söylüyor.Quasar projesinin ofis ve rezidans tasarımlarını mimar Emre Arolat yaptı. NY merkezli tasarım şirketi Wilson Associates’le de çalışıldı. Projenin otel kısmının yönetimini Fairmont yapacak. Projenin iç tasarımını da Hollandalı Marcel Anders yaptı. Projenin tanıtım ofisi de sanat galerisi gibi. - Haydar Bey sizi sektörden pek tanımıyoruz. Bu proje öncesinde ne yapıyordunuz? Hacettepe Üniversitesi Mütercim Tercümanlık Bölümü’nü bitirdim. Yeditepe Üniversitesi’nde İşletme master’ı yaptım. Farklı sektörlerde çalıştım. BBC ekibine tercümanlık yapmıştım okurken... TBMM’de devlet memuru olarak çalıştım. Dünya Parlamentolar Birliği’nde TBMM’yi temsil eden heyetin grup sekreterliğini yaptım. Bakan İmren Aykut’la yakın çalıştım. Karadeniz Ekonomik İşbirliği kurulmuştu. O vesileyle İstanbul’a geldim. Uluslararası Nakliyeciler Derneği’nde (UND) Çetin Nuhoğlu yönetime gelmişti. Orada çok güzel çalışmalar yaptık.- Çok farklı işlerde çalışmışsınız, gayrimenkul sektörüne nasıl girdiniz? UND’de çalışırken yurtdışında derneği temsil ediyordum. Uluslararası Nakliyeciler Birliği Türkiye ve Ortadoğu’yu kapsayan bir bölge ofisi açılacaktı, onu ben açtım. Bu sistemde rol alan oyuncular gayrimenkul sektöründeki yatırımlarla ilgileniyordu. O dönemde İstanbul, Moskova gibi şehirler radarlarındaydı. Benden de İstanbul’da bir şey olursa bakmamı istediler. Yaşar Aşçıoğlu’nu tanıyordum. O dönemde Yaşar Bey de Likör Fabrikası’nın ihalesine girmiş, arkadaşlarından oluşan bir grup kurmuştu. Son aşamadaydılar. Finansal destek arayışları vardı. İsviçreli firma için güzel bir projeydi, girme kararı aldılar. - Yaşar Aşçıoğlu çekildi daha sonra... Ortaklarla sorunlar oldu. İsviçreli fon bunları riskli bulmadı mı?Yaşar Aşçıoğlu stat ihalesiyle çok ilgilendi. Yerli ortaklar başka projelerle ilgilenmeye başladı. Biz o güne kadar finansördük. Tipik bir fon yöneticisi gibi çıkabilirdik projeden, döviz kuruyla ilgili de zararlarımız olacaktı. Yerli ortaklar çekilince ‘Biz bunu yaparız’ dedik. Sonra da ‘Biz bunu yapıp başka iş yapmayacak mıyız?’ diye sorduk kendimize. Karar aldık. Buradaki kârla yine İstanbul’da yeni projeler yapmaya da karar verdik. Meydanbey o zaman da bizim ortağımızdı, onlar da kalmaya karar verdiler. 2011’den itibaren 2 firma bu projeyi götürüyoruz. Yeni lüks marka - Otel, ofis ve konut çoğu projede var İstanbul’da son dönemde. Bir de hemen yanına AVM yapılıyor. Siz de AVM yapıyor musunuz? Öncelikle şunu söylemek isteriz: Burası Mecidiyeköy’in son bahçesi... Biz projede çok geniş bir alan ayırdık bahçeye. Biz çıtayı yüksek tuttuk. İnanın dünyanın en iyi gayrimenkul yatırım firması olmak istiyoruz. Bu yüzden de mükemmelin peşindeyiz. 25 yıl sonra en iyi noktada olacağımıza inanıyoruz. 25 yıl sonra ilk yaptığımız projeyi gururla göstermeliyiz. Bu nedenle her ayrıntı çok özel Quasar projesinde. 25 yıl sonra dünyanın en iyi gayrimenkul markası olacağız. 50 yıl sonra da dünyada yeni bir lüks markası olacak.Sadece 7 metrekare orijinal zemin kalmıştı- Likör fabrikasını korumak neden size mantıklı görünmedi?Orası biz aldığımızda vergi dairesiydi. Likör Fabrikası olarak kullanılmıyordu uzun süredir. Binanın tescil tarihi 2008 yılında yapılmış. Çok geç kalınmış. Fabrika kapanmış, Vergi Dairesi olmuş. Binanın bodrumu açığa çıkarılmış, camlar açılmış, pimapenler yapılmış. Vergi Dairesi makam odası için binaya yeni bina eklenmiş. Ofisler için duvarlar yapılmış. Katlar yırtılmış, merdivenler yapılmış. 4 bin metrekarelik mekanda 7 metrekarelik orijinal zemin bulundu. Orijinal kapı pencere bulunamadı. Aynen korunabilir miydi? Mevcut kolonlarla zordu. Ayakta tuttuğumuz şey de likör fabrikası değil. Ayakta tuttuğumuz şey oraya dökülmüş çimento yığını olurdu.Kalitemizle övüneceğiz- İstanbul’da ultra lüks olduğunu iddia eden birçok proje hayal kırıklığı yarattı. Siz müşterilerinize nasıl güven veriyorsunuz? Kataloglar çok güzel, ancak yaşam başladığında her şey değişiyor bir çok projede. Genetik yapımızda İsviçrelilik var. Kalite kaçınılmaz. Mükemmeliyetçilik var. Kültür, sanat ve moda insanın ruhunu etkiler. Biz buna odaklandık. Likör Fabrikası binasını yeni bir moda, sanat, kültür merkezi yapmaya karar verdik. Robert Mallet’in çizdiği binayı tekrar yapacağız. Alkol üretimi yapmayacağız. Biz o alanı kültür sanat etkinliklerine ayırıyoruz. Şimdilerde sanatçı dostlarla konuşuyoruz. İsviçre Kültür Merkezi yapacağız içinde, likör tadım pub açabiliriz, sergiler olacak, cep tiyatroları, dinleti salonları olacak. Kalitelerimizle övüneceğiz. Klasik müzik, tiyatroya yoğunlaşma isteğimiz var. Hollandalı ünlü mimar Marcel Anders iç tasarımını yaptı projemizin.Müşterilerin % 70’i yabancı- Yabancılar ilgi gösterdi mi Quasar’a? Satışlar nasıl gidiyor?Yüzde 70’i Türk, yüzde 30’u yabancı olur diyorduk müşterilerimizin. Şu an tam tersi. İngiltere, Singapur ve Japonya’dan müşterilerimiz oldu. Ortadoğu’dan da yatırımcılar geldi. İsviçreli olmamız sanırım yabancıların bize bir adım daha yakın olmasını sağladı. - Alım yatırım amaçlı mı?Yüzde 30’u oturmak için, yüzde 70’i yatırım için. - İstanbul dışında da projeniz olabilir mi?İstanbul merkezde gözümüz var. İleride Tokyo, NY ve Paris’te de projelere başlayacağız.
Doğa Grubu’nun Erbil’de 200 milyon dolara kurduğu tesis Irak’ın toplam çelik ihtiyacının yüzde 20’sini karşılayacak.Kuzey Irak Bölgesel Kürt yönetiminin başkenti Erbil, yeniden inşa ediliyor. Dünyanın ham petrol rezervlerinin yüzde 8’i bu bölgede. 2006’dan bu yana Kuzey Irak bölgesine toplam 32 milyar dolarlık yatırım yapıldı. Eğitim sektöründen tanıdığımız Doğa Grubu da Erbil’e eğitimle değil demir-çelik fabrikası yatırımıyla girdi. Türkiye Başkonsolosluğu ve Doğa Grubu’nun davetiyle hafta başında Erbil’e gittik. Kuzay Irak hükümet sözcüsü Sefin Dizayi, Sanayi ve Ticaret Bakanı Sinan Çelebi ile de görüştük. Sinan Çelebi hükümette Türkmenleri temsil eden bir siyasetçi. Doğa Grubu CEO’suyla birlikte Erbil’de henüz üretime başlayan F&F Steel’i gezdik. Erbil Başkonsolosu Mehmet Akif İnam’la Türkiye’den bölgeye gelen yatırımlarla ilgili bilgi aldık. Erbil Valisi Nevzat Hadi’yi ziyaret ettik. Şehir hızlı bir değişim ve büyüme içinde. Türkiye, İran gibi komşu ülkelerin dışında Amerikalı, Avrupalı dev şirketler de Erbil’de. Erbil’de yaşam da hızlı bir dönüşüm içinde. Kredi kartı kullanımı yoktu. Büyük otel yoktu. Şimdilerde ise büyük otel zincirleri Erbil’e geliyor. Refah seviyesi Irak petrollerini kullanma hakkına sahip olduğundan beri artıyor. Eksik çok ve bu yüzden de şirketler ve girişimciler için çok cazip.4.5 milyonluk şehir çok hareketli. Araç sahipliği oranları her geçen gün artıyor. Ve Erbil’de benzin sudan ucuz. 1.5 litrelik su fiyatına araçlarının depolarının dolduğunu söylüyorlar. Doğa Grubu CEO’su Yusuf Gökmen de, “Erbil çok hızlı büyüyor. Yıllarca mağduriyet yaşadıkları için de her şeye ihtiyaç var. Erbil bölgenin en güvenli yeri. Biz de Erbil’deki inşaat sektörünün en büyük ihtiyacı olan demir çeliki sağlamak için bu yatırımı yaptık” diyor. F&F Steel Erbil’in sanayi yatırımlarına ayrılan bölgesinde. Yatırım için Kürdistan Bölgesel yönetiminin her türlü desteği var. Ayrıca bölge hurda zengini. Savaş nedeniyle yıllarca yatırım yapılmadığı gibi mevcut işletmeler de kaderine terk edilmiş. F&F Steel, bu hurdaları da değerlendiriyor. Erbil’deki 16 bin şirketten 2 bin 600’ü yabancı. Bunların da yüzde 20’si inşaat şirketleri. Erbil’de 2014 yılında 500 yeni köprü, 4 bin 500 km yeni yol ve 2 bin 500 konut yapılacak.Irak’ın ihtiyacının % 20’sini üretecek F&F Steel 42 bin metrakareye kuruldu. 600 kişiye istihdam sağlıyor. Bir buçuk aydır üretimde. Çalışanların 380’i Türk, gerisi İranlı. Fabrikanın kütük üretim kapasitesi yılda 600 bin ton, inşaat demiri üretim kapasitesi ise 580 bin ton olacak. Doğa Grubu’nun bu yatırımı 200 milyon dolara ulaştı. 200 milyon dolarlık yatırımın 40 milyon dolarının işletme maliyetleri olduğunu öğreniyoruz. 160 milyon dolarlık yatırımın yüzde 70’i de Türkiye’den sağlandı. Türkiye’den yatırım için yapılan ihracatın dışında Çin’den oksijen tesisi, İtalya’dan da trafo alındı. F&F Steel Irak’taki çelik kapasitesinin yüzde 20’sini karşılayacak.Erbil, Bağdat’tan hızlı değişiyorBaşkonsolos Mehmet Akif İnam, Kuzey Irak’taki 2600 yabancı şirketten 1256’sının Türk şirketleri olduğunu söylüyor. Bu şirketler arasında Türkiye’nin en büyük inşaat şirketlerinden Rönesans, ENKA gibi şirkerler de var. Biz de Erbil’de gezerken sık sık Türk şirketlerinin yatırımlarını görüyoruz. Sabri Özer’in, İLCİ İnşaat’ın, Yenigün İnşaat’ın projeleri dikkatimizi çekiyor. Başkonsolos küçük ve orta ölçekli girişimlerin de fazlalığına dikkat çekiyor. Malum bölgeye gelen yabancılar her geçen gün artıyor ve rekabette de artıyor. Exxon gibi dünya devlerinin de olduğu Kuzey Irak’a Çin’li şirketlerin de girmesi an meselesi. Bu yüzden de Başkonsolos Kuzey Irak’ta şu anda güçlü olan Türk şirketlerinin daha iyi yapılanması gerektiğinin altını çiziyor. ‘Burayı Ortadoğu’nun İsviçte’si yapmak istiyorlar’ diyen Başkonsolos, Erbil’in Bağdat’tan çok daha iyi geliştiğinin altını çiziyor. 2012’de Türkiye - Irak arasındaki ihracat rakamı 12 milyar dolar. Bunun yüzde 70’i Türkiye’den Irak Kürdistan Bölgesel yönetimine yapıldı. Erbil, Süleymaniye, Dohuk’ta oturma izni alan toplam 30 bin Türk var.