AÇEV 43 bin babayı eğitti

2 Temmuz 2012

İşadamı Hüsnü Özyeğin’in eşi Ayşen Özyeğin’in öncülüğünde bundan 20 yıl önce kurulan AÇEV bir süredir babaları da eğitiyor. Önceki gün AÇEV’in Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Ayla Göksel’le yeni projelerini inceledikten sonra konuştum. ‘Babaları erkek öğretmenler eğitiyor. Değişimi size kelimelerle anlatamam’ dedi. ‘Babaların baba olmak için kursa mı ihtiyacı var?’ demeyin sakın.Yalnızca artan şiddet olaylarına bakarak, ‘şiddetle’ bir toplumsal dönüşüme ihtiyacımız olduğunu söyleyebiliriz. AÇEV, ‘7 Çok Geç’ kampanyasıyla okul öncesi eğitime dikkat çeken ve yürüttüğü kampanyalarla okul öncesi eğitimi destekleyen bir vakıf. Ulaşmadıkları yer kalmadı Türkiye’de bu proje sayesinde. Ve bu projeyi yürütürken yalnızca çocuklara değil, annelere ve babalara da odaklandılar. Annelere de eğitim verdiler. Okuma yazma öğrettiler. Baba Destek Programları uyguladılar. AÇEV’in eğitimde fırsat eşitliğini sağlamak için yürüttüğü projelere bir yenisi de eklendi. Bu kez amaç babaları çocukla iletişim ve toplumsal cinsiyet konularında eğitmek.‘Sen Benim Babamsın’Doğrusu ‘Sen Benim Babamsın’ adlı projeden çok etkilendim. Çünkü yetişkinlerle yaptığım her sohbette kişilerin kariyerlerinde babaların etkisini olumlu ve olumsuz anlamda görüyorum. Bir baba davranışlarıyla bir çocuğu ezik de yapabiliyor özgüven sahibi de. Ve ne yazık ki babaların çoğu iş güç peşinde koşmaktan veya baba olduklarının bilincine tam olarak varmamaktan dolayı çocuklarının büyümesini kaçırıyor. Çocuklarıyla geçirecekleri en güzel zamanları atlıyorlar.AÇEV ‘Sen Benim Babamsın’ kampanyasıyla ‘babalığın önemi ve babaların çocuğum hayatındaki ve aile içindeki rolü’ konusunda eğitim veriyor. Kısa sürede 41 ilde 43 bin 638 babaya ulaşıldı. Ayla Göksel, ‘Bu kampanyayla hedefimiz erkeklere aile içinde etkin babalık rollerinin ne kadar önemli olduğunu çocuklarının ağzından anlatmak, çocuğunu destekleyen, sorumlu ve şiddetsiz babalar olmalarını teşvik etmek’ diyor.AÇEV bu kampanyada uluslararası platformlarda çeşitli kurumlar tarafından yürütülen Men Care’i örnek aldı. Daha önceki yıllarda Baba Destek Programı uygulayan AÇEV, Men Care programıyla da daha çok babaya ulaşmayı hedefliyor. Ayla Göksel, MEB ile birlikte yürütülen projede erkek öğretmenlerin eğitici olarak yetiştirildiğini, erkek öğretmenlerin ilgisinden de çok memnun olduklarını anlattı.Ayla Göksel, halen Erzurum’da 60 erkek öğretmenin bu programda eğitici olmak için yetiştirildiğini de söyledi.‘Beni dinle baba’Bir çocuğun anlatımıyla projeye dikkat çekmek isterim: “Başımdan geçen bir olayı anlatırken, başka işle ilgilendiğini anladığımda, küçük ellerimle çenenden hafifçe tutup, kendime doğru çeviririm ya yüzünü. Beni dinle isterim. Baba, biliyorum ki ben senin için hayattaki en değerli varlığım. Bunu bana hissettirmenin en kolay yolu ne biliyor musun? Beni can kulağıyla dinlemen ve sorularıma yanıt vermen. O anları bana ayır ve beni her koşulda dinle baba. Çünkü bu özgüvenimin artmasını, dinleme ve anlama becerilerimin artmasını sağlayacak. Bu sayede ben de büyüdüğümde başkaları tarafından sözü dinlenir bir insan olacağım.

Devamını Oku

102 yıllık madenci şarap ve zeytinyağı ile dünyaya açılıyor

30 Haziran 2012

102 yıllık madenci olan Atay Ailesi, 10 yıl önce maden sahalarını rehabilite etti, bu sahalara incir, zeytin, akasya ağaçları ekti ve bağ kurdu. Şimdi zeytinyağı ve şarap üretimiyle ödüle doymuyor. Ailenin 4’üncü kuşak temsilcisi Mehmet Atay, “Maden alanlarını rehabilite ettik. Zeytin ağaçları ve bağları değerlendirdik. Şimdi Japonlara zeytinyağı veriyoruz. Şaraplarımız en iyi şarap ödülleri alıyor” dedi. Atay Ailesi 102 yıldır madencilikle uğraşıyor. Kavala’dan göç eden aile, 1870 yılında başlamış madenciliğe. 1910 yılında Sultan Reşat’ın mührüyle Aydın’daki kömür madenlerini işletmeye başlamışlar. Halen Aydın Linyit Kömürleri özel sektörün en büyüklerinden biri. Mehmet Atay ailenin 4’üncü kuşak temsilcilerinden. Onlar işi şimdilerde başka bir boyuta taşıdılar. Maden sahalarını rehabilite ettiler ve bundan 10 yıl önce bu sahalara incir, zeytin, akasya ağaçları ektiler, bağ kurdular. Bu girişimleri sayesinde de şimdilerde Atay Holding’in adını daha çok duymaya başladık. Çünkü ürettikleri zeytinyağları ve şaraplarla çok sayıda ödül aldılar. Öyle ki şaraplarının ve zeytinyağlarının ünü Türkiye sınırlarını hızla aştı. Japonya’dan ve Kanada’dan özel istek aldılar. Tüm bunlar tesadüf değil elbette. Mehmet Atay her şeyi doğru yaptıklarını, teknolojiyi kullandıklarını, damlama su yöntemini tercih ettiklerini, toprağı incelediklerini, işin uzmanlarına başvurduklarını anlatıyor. Bir Egeli olduğu için genlerinde zeytinyağı kültürü var, İsviçre’de okuduğu dönemde de şarap virüsünü kapmış. Mehmet Atay, “Yemek yapamam ama yemek yemekten çok zevk alırım” diyor. Hobi diye başladıkları iş şimdilerde yeni bir iş kolları olmuş durumda. “102 yıldır madencilikle uğraşan bir aileyiz, kimseler bilmezdi, şimdilerde Prodom ve Savrandere sayesinde bilinir olduk” diyen Mehmet Atay’la sohbet ettik. - 4’üncü kuşak temsilcisisiniz şirketinizin. Atay Holding’in 102 yıllık geçmişi var. Siz işlerin içine nasıl girdiniz, işinizle ilgili ilk anınız?Ben İsviçre’de Uluslararası İşletme okudum. 1989 yılında dönüp aile şirketimizde işe başladım. İlk finansman ve mali işlerle ilgilendim. İşe ilk başladığımda sabah erkenden işe geliyordum, bakıyorum kimse yok. Herkes 9.30- 10.00 gibi işe geliyor. Başlarda bana garip geldi ama sonra ben de o saatlerde işe gelmeye başladım. İzmir’de hayat farklı akıyor. İşe başladıktan bir süre sonra havacılıkla uğraştık. O işlerle de ilgilendim. Madencilik geçmişimiz çok eskilere dayanıyor. O işin içinde büyüdük. - Kaç kardeşsiniz? İş bölümünü nasıl yapıyorsunuz? 3 kardeşiz. 1994 yılında kurumsallaşmayı başlattık. İşleri profesyonellere devrettik, biz gözcü durumuna girdik. Yeni yatırımlar ve stratejilere karar veriyoruz. Babam ve 3 kardeş yönetimdeyiz. - Aile Anayasanız var mı? 102 yıllık bir şirketsiniz, devamlılık için ne yapıyorsunuz?Bunu çok önemsiyoruz. Aile genişliyor. Hepimizin görevi yeni gelenlere aile işlerini anlatmak. Aile üyeleri üniversiteyi bitirdikten sonra 4 yıl başka bir şirkette çalıştıktan sonra kendi şirketimize gelebilirler. - Maden sahalarınızı rehabilite etmeye nasıl karar verdiniz? Tarım yapma fikri nasıl oluştu?Çevreye olumlu bir etkimiz olsun istedik. İlk başta uzmanlara danıştık. Biz yeşillendirmek istedik özünde maden sahalarımızın olduğu yerleri. Türkiye’den de Fransa’dan da danıştıklarımız oldu. Biz önce deneme bahçesi yaptık. Uzmanların önerileriyle akasya, zeytin, incir ektik. 10 yıl önce başladık bunlara. Ağaçlar şu anda 7-8 yaşında. Ürünleri almaya başladık. Üzüm bağları kurduk. - Ne kadarlık bir büyüklükten söz ediyorsunuz? 55 bin zeytin ağacı, 1.100 incir ağacı, 150 bin akasya diktik, bağ kurduk. Hepsinden çok iyi verim aldık. - Kısa zamanda hem zeytinyağlarınızla hem de şaraplarınızla ödüller aldınız. Evet, bu bizi çok memnun etti. Yağımız Japonya’da altın madalya aldı. Şaraplarımız da Türkiye’de birincilik, üçüncülük aldı. Los Angeles’ta, Çin’de de zeytinyağlarımız ve şaraplarımızla ödüller aldık. Ödüller sayesinde markamız duyuldu. Fuarlara da katılıyoruz. - 10 yıllık bir geçmişiniz var oysa. Şarapçılık zaman ister... Öyle doğru söylüyorsunuz. Toprağı gözlemlemek çok keyifli. İyi baktığınızda neler olabileceğini gördük. İyi bakınca sonuç iyi oluyor. - Nelere çok özen gösterdiniz? Makineli tarıma uygun mu değil mi, toprak kalitesi, damlama sulama.. Maden sahasının bir avantajı oldu, dağlarda değiliz. - Yani?Ürünleri toplamamız kolay oluyor. Titanyum alaşımlı makinelerle zeytin topluyoruz.Japonlar yağ istedi- Bu ne gibi bir avantaj getiriyor?Hiç beklemiyor. En taze haliyle 9 saat içinde dalından alıp zeytinleri fabrikaya getirip 27 derece sıcaklıkta taze taze sıkıyoruz. Krom tanklarda azot basarak koruyoruz. Özenle yapılıyor her şey. Erken hasat yapıp yere düşenleri içine koymazsanız randıman düştüğü için maliyetler artıyor o yüzden tercih edilmiyor. O yüzden de yurtdışında dikkat çekiyor.- İhracatınız da oldu...Biz Japonya’ya gönderiyoruz. Onlar talep ettiler. Yarışmada derece aldık, altın madalya aldı zeytinyağlarımız. Japonlar 1 yıl gezdiler araziyi. Japonlar’a ürün satmak hiç kolay değil. Sık sık gelip gittiler, her şeyi incelediler. Sonra talepler geldi.- Sizden güllü zeytinyağı istemişler...Evet. Portakallı, güllü çeşitler yaptık. Çok beğendiler. Prodom markalı zeytinyağlarımızı kupon ürün olarak üretiyoruz. - İç piyasada, Türkiye’de nerede bulunuyor zeytinyağlarınız?Delce markasıyla Kipa ve Real marketlere girdik. - Yurtdışına başka markayla mı çıkıyorsunuz?Evet. Attika markasıyla yurtdışına zeytinyağı satıyoruz. Savrandere ve Prodom zeytinyağlarımız var. - Üretim kapasitemiz ne kadar?Zeytinyağı olarak şu anda 1.000 ton. 1.000 ton da Delce markasıyla zeytin satışımız var. - Fason üretim de yapıyor musunuz?Kupon ürünler için Japonlar’a çalışıyoruz. Ancak az miktarda. - Şarapta da çok ödül geldi. 2006’da Master OF Wine Syrah+Petit Verdot+Cabarnet Frank en iyi kırmızı şarap seçildi. 2010-2011’de de dereceler aldı şaraplarınız...İlk senelerde ödül geldi. Çok memnun olduk. Damlama sulama yaptık. İyi baktık. İnorganik bir topraktı maden sahası. Hastalıklar da yoktu. Biz oraya iyi toprağı getirdik ve damlama sulama yaptık. Gübreleme yaptık. Kömür partikülleriyle ilgili üniversitede bir çalışma yaptık. Tozunu gübre olarak da kullanabiliyoruz. - Şarapta üretim kapasiteniz ne kadar oldu?100 bin şişe kapasitemiz var şarapta. Prodom, Tellus ve Barudi markalarımız. - Şişe tasarımlarını Türkiye’de mi yaptırdınız?İtalyan tasarımları. Şişenin içi Aydın’dan, şişe İtalya’dan, mantarları Portekiz’den geliyor.***YELKEN YAPIYOR UÇUYOR - İş dışında neler yaparsınız? İşe dönüşmemiş hobileriniz var mı?Eşim yelken yapıyor. Çok iyi bir yelkenci. Kızlarımızı da eşim yelkenci yaptı. Hep birlikte yelken yapıyoruz. Küçük kızımla tenis oynuyorum. - Sportmen bir kişiliğiniz var...Aynı zamanda en keyif aldığım hobim uçmak. Eğitimler aldım. Uçuyorum. Türkiye hava rallisinde derecelerim var. - Adrenalini seviyorsunuz...Sanırım. Su kayağı, kar kayağı da yaparım. ***Şarapcılık hobi gibi başladı, sonucu sevindirici oldu - Hedefiniz neydi?Güzel bir şarap yapmak istedim. Hobi gibi başladı. Ciddiye de aldık. Sonuç sevindirici oldu. Yurtdışında daha çok bilinmesini isterim. - Şarapçılıkla uğraşmaya başlayanlar için hep, “Bu iş ancak torunlar için yapılır” derler...İlk 7 sene çok rahat geçti! Önümüzdeki 43 yıl daha rahat olacak inşallah. Biz şarapçı olalım diye başlamadık. Öyle geldi, umarım iyi de devam eder. - Maden işiniz çok büyük. Atay Holding’in cirosunda zeytinyağı-şarap işi ne kadarlık bir büyüklükte?Çok ama çok küçük. Yüzde 1 gibidir. Maden alanımız 4.000 dönüm. İçinde tarım sahalarımız da oldu. - Kaç çalışanınız var?600. - İhracatınızı artırmayı planlıyor musunuz?Kanada’ya göndereceğiz. Kör tadım yapanlar sayesinde adımız duyuluyor. Talepler var. ***Balıkesir’den Van’a kadar her yere kömür satıyoruz - Kömür çıkarıyor ve Türkiye’nin her yerine satıyorsunuz yıllardır. Özel sektörde sorunlar var, çok şirket kapandı... Siz ne durumdasınız?Biz kömür çıkartıp satıyoruz. Ayrıca Rusya’dan Sibirya’dan kömür alıyoruz. Trabzon’da yerimiz var. Orada sahalarımız var. Samsun ve Fatsa’da ortaklar var. Aliağa’da ve Isparta’da tesislerimiz var. Biz kömürü getirip fınfık, ceviz, limon parça olarak ayırıp paketleyip, eleyip Balıkesir’den Van’a Antalya’ya kadar çok yere ulaşıyoruz. Türkiye’de çoğu yere ulaşıyoruz.

Devamını Oku

Ağa’nın yattığı 67 bin euroluk yatak üçüncü mağazasını açıyor

29 Haziran 2012

Yün, pamuk ve at yelesi kullanılarak İsveç’te üretilen, dünyanın en pahalı yatak markası Hastens, Türkiye’de 3’üncü mağazasını açmaya hazırlanıyor. Türkiye’de işadamı Ali Ağaoğlu’nun yattığı ‘67 bin euroluk yatak’ olarak gündeme gelen Hastens’in özel Vividus modelini, dünyada da Angelina Jolie, Brad Pitt, Tom Cruise gibi birçok ünlü kullanıyor. Tamamen el yapımı Hastens yataklarını Türkiye’ye getiren Aykut Ak, Hastens’in Türkiye’de 5 yılda 5 mağaza açmayı hedeflediğini belirtiyor. AYKUT Ak, aslen finans kökenli. Hastens markasıyla İsveç’te yaşayan akrabaları sayesinde tanışmış. Kuzeni ve aynı zamanda ortağı olan Barbaros Ökten’le ‘Dünyanın en iyi yatağı’ iddiasında olan Hastens yataklarını Türkiye’ye getiren Aykut Ak’la sohbet ettik. Aykut Ak, 160 yıllık, tamamen el yapımı yatak üretimi yapan markanın Türkiye’de de yavaş yavaş tanındığını ve bir kere Hastens yataklarında yatanların bu markadan vazgeçemediğini anlatıyor. Markanın en lüks ürünü Vividus zaten çok ünlü. Vividus’ların fiyatı hayli tuzlu!Hastens demek yalnızca Vividus demek değil, markanın bu ürününün dışında da farklı seçenekleri var. Hastens’ın en önemli özelliği tamamen yün, pamuk ve at yelesi kullanılarak elde üretilmesi. İsveç’in Köping kentinde üretiliyor yataklar. Aykut Ak, bizzat orada eğitim de almış yatakları getirmeden önce. Ankara ve İstanbul’da birer mağazası olan Hastens’ın 3’üncü mağazası da İstanbul’da açılacak. Hastens’ın dünyada 245 mağazası var. Aykut Ak, 5 yılda 5 mağaza hedefleri olduğunu söylüyor. ‘El yapımı olduğumuz için her yere mağaza açma gibi bir hedefimiz yok’ diyor. - Siz ne oldu da bu markayı Türkiye’ye getirmeye karar verdiniz?Akrabalarım uzun yıllardır İsveç’te yaşıyor. Ben de sık sık gidip geliyorum. Teyzem bundan 15 yıl önce bir bel rahatsızlığı geçirdi ve doktoru tedavi amaçlı Hastens yataklarını önerdi. Teyzem Türkiye’ye yaz tatilerinde geliyor ve burada uyayamıyor. Neymiş bu yataklar diye inceledik ve hayran olduk. Türkiye’ye getirmeye karar verdik. - Hastens çok eski bir marka...Evet. 160 yıllık. 5 kuşaktır aynı ailede. Hâlâ eski usul elde üretiliyor. 30-40 yıllık ustaları var. - At yelesinden mi yapılıyor? Nedir bu at yelesinin özelliği? Tamamen doğal malzemelerle yapılıyor. Yüzde 100 yün ve pamuk ve at yelesi. At yelesi tüplere yerleştiriliyor. Hava akımı sağlanıyor bu sayede. 25 sene garantili yüksek kalitede yataklar. - Türkiye’de bir yatağa bu kadar para verip 25 yıl kullananları bulmak zor olmalı?Bir kere asla sünger yataklarla karşılaştırmayın. Çok farklı özel bir kaliteden söz ediyoruz. Biz sektöre girmeden önce incelemeler, araştırmalar yaptırdık. Türkiye’de seçimler yanlış yapılıyor. - Nedir en sık yaptığımız yanlış?Sert yatak iyidir algısı var bu yanlış. Kişinin formuna, kilosuna göre değişir. - Kötü yastık yani uygun olmayan yastık seçimi horlatıyor deniliyor, bunun gibi mi? Evet. Kötü yatak da bel, sırt ağrısı yapar. Çiftler için özel tasarım- Kişiye göre diyorsunuz. Çift kişilik bir yatakta kadın ve erkeğin özellikleri farklıysa ne olacak?Buna uzmanlar bakıyor. Hangi tarafta yatıyorsa kişi ona uygun özel üretim yapıyoruz biz. Biri 50 kilo, diğeri 90 kiloysa aynı yatak uygun değil. - At yelesi çok ilgi çekiyor olmalı...Kesinlikle. Hafif, canlı ve yumuşak at yelesi kullanılıyor. Doğadaki en elastik malzeme. Hastens dünyanın en ünlü uyku uzmanlarıyla çalışıyor. Hastens’ın kalitesi kanıtlanmış. - Çok pahalı değil mi? Neye göre pahalı?- Ucuz mal alacak kadar zengin değilim mi diyorsunuz? Aynen. Sünger yatakları, o fabrikasyon yatakları en fazla 5-6 yıl kullanırsınız. Hastens 25 yıl garantili. Her gün bir kahve fiyatına gelir hesaplarsanız. Ayrıca farklı fiyat seçenekleri var. - Kimler müşterileriniz. Ali Ağaoğlu’nu duyduk... 120 bin liraya at kılı yatağı aldı, haberi çıkmıştı... Vaniköy’deki yalısına yerleştirdiniz sanırım. Biz müşterileri açıklamıyoruz. Ünlü, ünsüz müşterilerimiz var. Vividus markalı ürünümüzü aldı kendisi. Kendisi açıkladığı için söylüyorum. -Çift kişilik bir yatağı 4 kişi 160 saatte üretiyor- Tek kişilik yatak fiyatları 1.200 euro, çift kişilik yataklar da 3 bin 500 eurodan başlıyor. - Siparişten 6 hafta sonra yataklar teslim ediliyor.- Çift kişilik yatak 4 kişi tarafından 160 saatte üretiliyor- Vividus modeli en farklı ürün. Bu üründe 180 saat el işçiliği var. Bu yatağın fiyatı 67 bin euro. Teslim süresi 3 ay. - Türkiye’de şu ana kadar Türkiye’de 4 çift Vividus model yataktan aldı.

Devamını Oku

İrlanda ve Güney Kore gibi olmak için uzun vadeli plan yapmalıyız

23 Haziran 2012

INTEL ORTADOĞU, AFRİKA VE TÜRKİYE DİREKTÖRÜ AYŞEGÜL İLDENİZ: 50 milyar dolar cirolu dünya devi Intel’in Ortadoğu, Afrika ve Türkiye Direktörü Ayşegül İldeniz, Türkiye’nin İrlanda ve Güney Kore gibi olması için çok uzun vadeli plan yapması ve özellikle yazılıma odaklanması gerektiğini söyledi. İldeniz, “İrlanda örneği var. Patates üreten ülke 25-30 yılda teknoloji üretir hale geldi. Yönetenler öncülük etti, üniversitelere yatırım yapıldı. Mevzuatlar hazırlandı, yatırımlar teşvik edildi” dedi. Ayşegül İldeniz 50 milyar dolara yakın cirosu olan işlemci devi Intel’in dünyadaki tek kadın bölge direktörü ve aynı zamanda Intel Avrupa’nın 12 Yönetim Kurulu üyesinden biri. Genç yaşında başarılara imza atmış bir kadın. Intel Ortadoğu, Afrika ve Türkiye Bölgesi Direktörü olan Ayşegül İldeniz, 67 ülkeden sorumlu. İldeniz’le randevulaşmamız hayli uzun sürdü. Afrika’dan yeni gelmişti buluştuğumuzda, yurtdışından gelen konuklarını ofisinde bırakıp bu sohbet için 1.5 saat ayırdı. Görüşmemizden sonra da Meksika’ya gidecekti. İldeniz 67 ülkeden sorumlu olduğu için bir ayağı yurtdışında yaşıyor. Bilişimin gelişmiş ülkelerle gelişmekte olan ülkeler arasındaki farkı kapatacağına inanıyor. Sorumlu olduğu alanda yaşayan 1.2 milyar insana karşı kendini sorumlu hissediyor. - Öncelikle merak ettim. Öğrenciliğinizde de başarılı mıydınız?Evet. Aslında ben de sizinle ilgili bilgileri okudum. Aynı okuldan mezunuz. Bornova Anadolu Lisesi... Çok iyi bir okuldu. - Siz de İzmirlisiniz. Daha sonra Boğaziçi Üniversitesi’ne girmişsiniz.Doğru. AFS ile Amerika’ya gitmiştim. O dönemlerde internet yoktu ya da vardı da biz bilmiyorduk. Boğaziçi Üniversitesi İşletme Fakültesi’nden sonra master için San Francisco Üniversitesi’nde elektronik, iletişim ve medya okudum. CNN’de muhabirlik yaptım. Amerika’da çalıştım bir süre. Daha sonra Superonline’a girdim. Oradan da Intel’e geçtim. Şu an sorumlu olduğum bölgenin pazarlama müdürü oldum. O işi yaparken Türkiye Genel Müdürlüğü’ne getirildim. - Genel Müdürlüğünüz döneminde gelişmekte olan pazarlar içinde Türkiye’yi hızla büyütmüşsünüz.Evet. Daha sonra da Bölge Başkanı oldum. Amacım gelişmekte olan ülkelerin kapasitesini yükseltmek.- Gelişmekte olan ülkeler için bu alanda hızlı koşmanın farklı bir önemi var, toplumsal dönüşüm sağlanabiliyor hızlı teknolojik gelişimlerle.. Teknolojinin insanların hayatını bir adım öteye götüreceğine inanıyorum. Yıllardır bizim bölgede ve Avrupa’da yaptığımız programlarda Türkiye rol model oldu. - Doğu- Batı, Amerika- Afrika hepsi var bizde değil mi?Türkiye içinde hem doğulu hem batılı unsurlar var. Bir yönümüzle batılıyız bir yandan sosyal ekonomik koşullar itibarıyla gelişmekte olan bir ülkeyiz. Ayrıca Türkiye’de bizim alanımızda yerel güçlü oyuncular var. Telekomünikasyon şirketleri büyük. O anlamda etki çabuk ölçülüyor. - Intel alanında açık ara önde, pazar lideri. Kaç ülkede var? 160 ülkede var Intel. Farklı seviyelerde her yerde varız. 67 ülkeden sorumluyum.- Intel’in kadın yönetici sayısı nedir? Çipler, bilgisayar, işlemcilik denildiğinde kadınların uzak durduğu bir alan algısı var. Avrupa Yönetim Kurulu’nda 2 kadınız. Bölgemde de Güney Afrika Müdürüm kadın, İş Geliştirme Müdürüm de kadın. Bölge pazarlama müdürümüz de kadın. Finans müdürümüz de kadın. Kadın yönetici en fazla benim bölgemde var. Orta sınıf güçleniyor- Gelişmekte olan ülkelerde değişim hızla oluyor. Hangi ülkeler bu gelişimde lider? Gelişmekte olan ülkeler dünyanın geleceği. Gelişmiş ülkeler durdu, büyümüyor. Bir şirketin ciro büyütebilmesi için gelişmekte olan ülkelere gitmek dışında bir şansı yok. Bu ülkelerde orta sınıf büyüyor. Güçleniyor. Çin’e, Hindistan’a, Rusya, Brezilya’ya ve Türkiye’ye bakınca milyarı aşan insan var. Gelişmekte olan ülkelere yönelik teknoloji artıyor. Eskiden gelişmiş ülkeler yenilikleri yapar 3-4 yıl sonra yenilikler o ülkelere gelirdi. Artık öyle değil. Gelişmekte olan ülkeler kendi çözümlerini üretiyor. Ben Afrika’da Batılılarla karşılaşmıyorum. Çinliler’le karşılaşıyorum. Gelişmekte olan ülkeler birbirlerine yakın ve birbirlerindeki gelişmelere açık. Doğu Asya’da yapılan ürünlerin çoğu Brezilya’dan Türkiye’ye her yere gidiyor. Endonezya ve Malezya’nın teknolojik üretim ve adaptasyonda birçok ülkeden ileride. Cep telefonu da yapıp kullanıyorlar, bilgisayarları da var. - Güney Kore örneği var. Müthiş bir başarı öyküsü. Türkiye sizce böyle bir öyküyü yakalayabilir mi?Genel müdür olduğumda bilgisayar adaptasyon oranı yüzde 5’ti. 10 yıl önce böyleydi. Büyükşehirlerde yüzde 40’a yaklaştı. Genelde yüzde 35. Yeni teknolojik ürünler dünyada pazarlandığı ilk gün Türkiye’de de pazarlanıyor. Cep telefonu yazılımları konularında birçok ülkeden öndeyiz. - Ne oluyor da bu alanda başaramıyoruz, bunca genç nüfusa rağmen? Problemimiz var. Birincisi üretebiliyor muyuz? İkincisi kullanabiliyor muyuz?İkisi de önemli. - Yani kullanıyor muyuz?Son kullanıcıların hepsinde tv, cep telefonu, banka kartı var. Ama bilgisayar yok. Kullandıkları zaman chat yapıyorlar ama içerik üretimi yok. Facebook’ta dünyada ilk sıralardayız ama çocuklarımız derslerinde bilgisayarı çok az kullanıyor.- Devlette hızlı dönüşüm oldu.Oldu. Bu da çok önemli. KOBİ’lerde yüzde 15 seviyelerinde bilgisayar kullanımı. Halbuki global arenada olması için bu olmalı, interneti aktif kullanmalı. En azından yüzde 50 oranında olmalı. Gençler kullanıyor, devlet daireleri kullanıyor. İş yerlerinde hala kullanılmıyor, kadınlar kullanamıyor. - Teknoparklar kuruluyor Türkiye’de. Doğru stratejiler mi bunlar?Bence eksiklik risk sermayesi ve girişim sermayesi yönünde. Yasal mevzuatlara da ihtiyaç var bu zemini sağlamlaştırmak için. Türkiye’ye yatırım sermayesi anlamında girişler oldu. Intel olarak da bizim de Intel Capital adlı bir şirketimiz var. İki internet şirketine de yatırım yaptık. - Türkiye bu alanda gelişmek için ne yapmalı?Türkiye çok uzun dönemli planlamalar yapmalı. İrlanda örneği var. 25-30 yıl sonucunda bu hale geldi. Patates üreten ülke bu hale geldi. Teknoloji üretir hale geldi. Yönetenler öncülük etti. Üniversitelere büyük yatırım yapıldı. Öğrenci sayıları artırıldı. Yabancı sermaye girişini kolaylaştırdı. Mevzuatları hazırladı. Ve bunların yaşayacağı ortamı hazırladı. Arkeoloji ve adrenalin tutkum var macera hayatımın bir parçası - Bunca yoğunluk arasında hobiniz var mı? Kendinize nasıl zaman ayırırsınız?Arkeolojiye çok meraklıyım. Babam mühendis ama babamın da hobisi arkeolojiydi. Dünyanın farklı yerlerini geziyorum. Neolitik çağlarla ilgiliyim. Her Atina’ya gidişimde müzeye giderim. Biz de bulunmayan eserler orada. Batı Anadolu’nun yöresel kıyafetlerini, anenelerini orada görüyorsunuz. Atina öncesinde Etiyopya’daydım. Kuzeyinde Afrika’nın en eski eserleri var. Babunları görmeye gittim. Binlerce Babun arasında Afrika’nın en yüksek oteli var. Çok güzeldi. Ben her hafta yolculuktayım. Boş zamanlarımda da yolculuktayım. Adrenalini belirli seviyede tutmak benim hobim. Macera benim hayatımın bir parçası. - Spor yapar mısınız?Motosiklet, dağ tırmanışı ve yelken yapıyorum. Adrenalin tutkum var. Türkiye 10 yılda ilk 10 ülkeden biri olacak - Intel Türkiye’nin hedefi nedir?Türkiye dünyanın ilk 10 pazarından biri olacak 10 yıl içinde. Avrupa’da bizim açımızdan 67 ülkenin en büyüğü. En hızlı büyüyen ve parlayan ülkelerden. Benim bölgemin merkezi Türkiye. - Intel krizden etkilendi mi? Kriz etkiledi. Gelişmekte olan ülkeler daha az etkilendi. 2 haneli büyüyor bilgisayar pazarı. Rusya çok etkilenmişti, şimdi yine zıpladı. Teknoloji , krizlerden en az etkilenen sektör olacak. İnsanlar bilişimi ekmek ve su kadar gerekli görüyor. Ertelenmiyor. Hatta krizlerden çıkmak için rekabetçi olmak gerekiyor. Teknolojiden başka hiçbir şey bu kadar rekabetçi yapamaz. Güney Kore’de geniş bant yüzde 95. Erişim çok ucuz ve verimli kullanılıyor. Çiftçiden devlete, çocuğa herkes kullanıyor. Çocuklara teknolojiyi verin, ilk önce zekice olmayan şeylerle uğraşırlar ama yüzde 5’i bunu herkesin kullanmadığı şekilde, yüzde 5’i verim artırmak için, yüzde 5’i de inovatif kullanırsa daha ne isteyelim?

Devamını Oku

CEO’lar hep bir ağızdan ‘sosyal medya’ diyor ortaklıklara sıcak bakıyor

23 Haziran 2012

Uzun zamandır ‘Pazarın Patronu’ adlı sayfada farklı sektörlere yön veren isimlerle sohbet ediyorum. Dolayısıyla farklı sektörlerden yöneticilerle tanışıyorum, aralarında defalarca röportaj yaptığım yöneticiler de var. Bu hafta IBM’in dünya çapında CEO Araştırması yayınlandı. Araştırma’nın sunumu İstanbul’da da yapıldı. İlgiyle okudum araştırmayı.IBM’in dünya çapında 64 ülkede 1.709 CEO ile yaptığı araştırma geleceğe ışık tutuyor. IBM bu araştırmaları 2004 yılından beri 2 yılda bir yaptırıyor. Bu son araştırmada da Türkiye’den de 11 CEO’nun görüşlerinin alındığını biliyoruz. Bu sayı Türkiye için bana çok az geldi. Ama sonuçta bu kadarla yetinilmiş. IBM Global CEO araştırmasına göre, dünya genelindeki CEO’ların çalışanlarından beklediği bir numaralı özellik ‘işbirliği’ çıkmış. Türkiye’deki yöneticileri çalışanlardan ne beklenildiği sorulduğunda ‘dürüstlük’ ve ‘sadakat’ derler gibi geliyor bana. Araştırmanın bir diğer dikkat çekici verisi ise CEO’ların yüzde 69’unun ortaklık kurmaya sıcak bakmaları. Kurumların sadece yüzde 4’ü her şeyi kendi içlerinde halletmeye devam edeceklerini söylüyor. Bu araştırmanın bence en çarpıcı sonucu ise şu: Müşterilerle iletişim kurmak için CEO’ların sadece yüzde 16’sı sosyal iş ağlarını kullanıyormuş. Bu oran çok düşük değil mi? Evet düşük ama kısa zaman içinde bu yüzdeye ulaşıldı ve CEO’ların verdiği yanıtlardan çıkan en çarpıcı sonuç da 5 yıl içerisinde bu rakamın yüzde 57’ye çıkacağının öngörülmesi. Bu da yüzde 256 oranında bir artış demek. İlk sırada yer alan müşteri ilişkileri metodu ise gerek satış ekipleri gerekse de kurum temsilcileri ile “yüz yüze iletişim kurmak” olarak belirtiliyor. Bugün yüzde 65 olan geleneksel medyanın ise 3-5 yıl içerisinde yüzde 61 düşüş ile yüzde 15’e gerileyeceği düşünülüyor.Ezcümle çok şey değişecek hem de hızla.Raporun sonuçlarını değerlendiren IBM Küresel İş Değerleri Enstitüsü Global Lideri Peter Korsten de bu durumu şöyle açıklıyor: “CEO’lar hep bir ağızdan sosyal medyanın yol açtığı ve açabileceği etkilerden söz ediyor. Bir diğer deyişle devamlı olarak birbirine yabancılaşan insan ilişkilerinden şikayet etmek yerine, dinamik sosyal ağları benimseyerek yeni fırsatlar yaratmanın önemi ortaya çıkıyor. Internet ve özellikle de sosyal ağlar çalışanların dünya çapında bir sahne oluşturabilmelerine fırsat tanıyor.”Şahenk’in ilk restoran yatırımı Nusr-Et açılıyor, sırada GQ varFerit Şahenk’in yeme-içme sektörüne ilgisi malum. Üzerine çok yazılıp çizildi. Aslına bakarsanız yeme-içme sektörü demek bile Ferit Şahenk’in bu işe bakışını daraltan bir tanımlama oluyor. Ferit Şahenk yepyeni konseptlerle Türkiye’yi tanıştırmakta iddialı. Türkiye’ye Michelin Yıldızlı restoran da getirmek istiyor. Gelişmeleri zaman içinde izleyip göreceğiz. 26 Haziran’da Şahenk’in bu alandaki ilk yatırımı Nusr-Et Steakhouse Nispetiye’deki yeni yerine taşınıyor. Etiler Çamlık’ta küçük bir mekanda faaliyet gösterirken başarıyı yakalayan Nusr-Et yeni yeriyle de sınırlı kalmayacak. Başkent Ankara’da da şube açacak. Çok bilinir ama yine de hatırlatalım. Etiler Nispetiye Caddesi’nde Şahenk’in sıra sıra yerleri vardır. Zaten Nusr-Et’in taşındığı yer de eskiden Audi Showroom’uydu. Nispetiye’de T.G.I Fridays’in olduğu yer de Şahenk’in. Şimdilerde o binada da Club GQ’nun açılacağı söyleniyor. (GQ Doğuş Grubu’nun kısa süre önce Türkiye’ye getirdiği bir dergi. Dünyadaki en popüler erkek dergilerinden)

Devamını Oku

Rezidans ve AVM’ler de Back-Up’tan hizmet alıyor

17 Haziran 2012

Hayatı kolaylaştırmayı hedefleyen ve Boyner Holding bünyesindeki Back-Up, bugün 200 bin üyeye hizmet veriyor. Acil ambülanstan yol yardımına, market alışverişinden seyahat önerilerine kadar değişik konularda üyelerine destek veren Back-Up’ın genç yöneticisi Sitare Sezgin, konut, rezidans, otel ve AVM’lere de hizmet verdiklerini belirtiyor. Sezgin, “Rezidanslar ve ofisler artık klasik apartmanlar değil. Özel hizmete ihtiyaçları var” diyor. Boyner Grup şirketlerinden Back-Up, 2003 yılında hizmete başladı. İlk günlerini zorlu geçirdi, çünkü verdiği hizmetle ilgili kafalar karışıktı. Çünkü bilmiyor, tanımıyorduk. Cem Boyner, ilk günlerden beri Back-Up’ı anlatırken, “Bir kral veya kraliçe olmayabilirsiniz ama biz Back-Up’ı onlardan biri gibi hissetmeniz için kurduk” dedi. Kısa zaman içinde Back-Up hizmetleri dilden dile yayıldı. Evinde musluğu bozulan, arabası bozulup yolda kalan önce Back-Up’ı aramaya başladı. Çünkü işin özü şuydu: Hayatı kolaylaştırmak. Back-Up hızla yol aldı. Geçtiğimiz hafta Back-Up’ın genç yöneticisi Sitare Sezgin’le Nişantaşı Frankie’de sohbet ettik. Müthiş enerjik bir kadın Sitare Sezgin. İzmirli. Bilkent Üniversitesi’nde okumuş. Bir ara bankacılık da yapmış. İş yaşamında başarılı ve 10 parmağında 10 marifet var desem abartmış olmam. Önce Back-Up’dan söz edeceğim, daha sonra da gelecekte daha çok adını duyacağımızı düşündüğüm Sitare Sezgin’i size anlatacağım. Sitare Sezgin, Back-Up’ın ana felsefesini anlatırken, “Bizim yola çıkışımız Boyner Holding’in ana ilkesi, koşulsuz müşteri mutluluğu. Gün içinde zaman alan küçük aksilikleri ve uğraşları biz çözeriz, size yardım ederiz” diyor. Back-Up, evet hayatı kolaylaştırıyor. Back-Up’ı önceleri kişilere hizmet veren bir organizasyon olarak gördük ancak Back-Up artık yalnızca kişilere değil şirketlere de hizmet veriyor.Benim ilk aklıma gelen Back-Up hizmeti Acil Ambulans hattı ve yol yardımı oluyor. Acil ambulans hizmetinde Back-Up Medline’le çalışıyor. Şirketler de üyeTürkiye’nin önde gelen şirketleri de Back-Up Corporate üyesi. Back-Up bu şirketlerin taleplerine göre de farklı hizmetler sunuyor. Amaç çalışanların mutluluğunu, verimini artırmak. Neler mi yapıyorlar? Aslına bakarsanız Sitare Sezgin’i dinlerken ‘yok, yok’ diye de düşündüm. Çalışanlara kuru temizleme hizmetleri, market alışverişleri, oto kiralama, seyahat önerileri, otel v.s, veteriner hizmeti, tıbbi destek dışında psikolojik danışmanlık ve stil danışmanlığı hizmeti de veriyorlar.Bu arada Back-Up Harvard ve Yale Üniversiteleri’nde dünyaca ünlü Pearson Yayınevi’nden çıkan Services Marketing kitabında ‘Customer Delight’ başlığı altında yer alan ilk ve tek Türk markası oldu. AVM’lere de hizmet veriyorSitare Sezgin Back-Up’ın farklı bir alandaki hizmetini de anlatıyor. Back-Up Concierge konut, rezidans, otel ve AVM’lere hizmet veriyor. EMAAR Toskana, Ağaoğlu, Boyner&Fer Yapı projesi, Dragos Royal Towers ve Forum İstanbul, İsta Arista ve Fer Yapı Tower da Back-Up’a emanet. Sezgin, ‘Hizmet verdiğimiz rezidanslar ve ofisler klasik apartmanlar değil, bu yüzden de özel bir hizmete ihtiyaçları var’ diyor.Rakamlarla Back-Up -Back-Up 200 binden fazla üyesi, 7 bin tedarikçisi, 400 profesyonel çalışanı var. -Günde ortalama 700 hizmet veriliyor. -2007’den bugüne 860 bin bilgilendirme, 110 bin organizasyon hizmeti verildi.-49 bin otel ve uçak rezarvasyonu ve bileti alındı.-15 bin konut yardımı yapıldı.-50 bin transfer, 26 bin yol yardımı, 45 bin tıbbi danışma desteği verildi.-25 bin kişiye seyahat organizasyonu gerçekleştirildi.-40 bin kişiye de farklı danışmanlık hizmetleri sunuldu. Sitare Sezgin renkli bir kişilik Sitare Sezgin renkli bir karakter. Spor yapıyor, orman yürüyüşleri hayatının vazgeçilmezlerinden biri. Hafta sonları Belgrad Ormanları’nda arkadaşlarıyla koşuyor. Sezgin, aynı zamanda farklı organizasyonlarda koşarak TEGV için bağış topluyor. Tarihe özel ilgisi var. Osmanlı ve Mısır tarihiyle özel olarak ilgileniyor. Mısır’ı 2 kez boydan boya gezmiş. 2. Dünya Savaşı Sitare Sezgin’in tarihte incelediği bir alan. Toplama kamplarını defalarca gezmiş. Fırsat buldukça da Anadolu’yu geziyor. Denizli’deki Hirpolis ve Afrodisias şehirlerinin dünyadaki en güzel tarihi kalıntılar olduğunu düşünüyor. En son Endülüs seyahati yapmış. 8 gün boyunca tren ve arabayla Endülüs’ü gezmiş. Yakında Küba ve Peru’ya gitmeyi planlıyor. Daha bitmedi. Sitare Sezgin’in özel hobisi de fotoğraf çekmek. Endülüs fotoğraflarını sergileyen Sezgin, bu hobisini geliştirmeyi çok istiyor. Back-Up müşterileri TEB, Vodafone, Novartis, Fiat, Eurobank Tekfen, Koç Sistem, Denizbank, BenQ, Bilyoner.com, Ramsey, Garanti Emeklilik, Özyeğin Üniversitesi de Back-Up müşterilerinden.

Devamını Oku

Hedefimiz 150 otel Fettah Bey Çin’e kadar gitmek istiyor

16 Haziran 2012

RİXOS HOTELS MARKADAN SORUMLU GENEL BAŞKAN YARDIMCISI BAŞAK EREL:Halen bünyesinde 15 tesisi barındıran Rixos Hotels’in Markadan Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Başak Erel, hem şehir otelciliğinde hem de resortlarla büyümeye devam edeceklerini belirterek, “İşin sırrı lokasyonda. Hedefimiz 150 otele çıkmak. Hatta Fettah Bey (Rixos Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Fettah Tamince) her yerde bir oteli olsun istiyor. Çin’de de olmak istiyor” dedi.Başak Erel, Rixos Hotels’in 5 İcra Kurulu Üyesi’nden biri. Yönetimdeki tek kadın. 21 yıldır turizm sektöründe. “Türkiye’nin turizm sektöründe dünya çapında markaları olmalı, biz de bu konuda iddialıyız” diyen Başak Erel’le Rixos zincirinin İstanbul’daki yeni oteli Rixos Pera’da buluştuk. Erel, çok genç yaşında başlamış turizm sektörüne, işin içinde pişmiş. Bilkent Üniversitesi Turizm İşletmeciliği mezunu ve sektörün duayen isimlerinden Cem Kınay ve Oğuz Serim’in yanında yetişmiş. 25-26 yaşında büyük sorumluluklar yüklenmiş. Genç ve başarılı bir iş kadını portresi çizen Erel, sektörde kariyer yapan sayılı kadınlardan biri. Malum Rixos deyince ilk önce akla Antalya’daki lüks otel yatırımları geliyor. Rixos’un Antalya’da 5 oteli var. 11 yılda hızla büyüyen Rixos’un Türkiye’nin yanısıra Rusya, CIS, Orta Doğu, Kuzey Afrika ve Avrupa’da da lüks resort ve şehir otelleri var.- Rixos’ta 10 hatta 11 yıl geride kaldı. Kaç tesis oldu?Hem Türkiye hem de Türkiye dışında tesisler açtık. Bu yıl sonuna kadar yeni tesisler de açacağız. Çok hızlı büyüdük ve hâlâ da büyüyoruz. 330 milyon dolar yıllık ciroya ulaşan Rixos’un performansındaki en büyük başarısı algı değiştirmek.- Siz ‘Herşey Dahil’ deyip ama asla ucuz değiliz noktasındasınız. Hatta lüks desek daha doğru olur. Herşey dahil algısı ucuzdu...Fettah Tamince’nin (Rixos Grubu Yönetim Kurulu Başkanı) bununla ilgili güzel bir sözü var. ‘Herşey Dahil sistemde ucuz ürün anlayışıyla olmadan da kaliteli de olabileceğini göstermek istiyoruz’ der. Biz Herşey Dahil sisteminin dışında şehir otelciliğine de geçtik. ‘Herşey Dahil’ bir hizmet adı, ucuz olmak zorunda değil.- ‘Herşey Dahil sistemdeyiz ama butler servisimiz de var‘ diyorsunuz...Evet. Villalar var, villalara özel servis var, Rixos Premium Belek’te VIP konuklara butler hizmetimiz var örneğin. Bu neden yapıldı? Tatil dinlenmek, farklı şeyleri deneyimlemek demek. Butik hizmet de olabilir. Bu Maldivler’de var. Parayla iletişiminizi kesip daha özgürce rahat olmanız için yapıyoruz ‘Herşey Dahil’i. Daha önceki algılarınızı yani oyunu tersine çeviriyoruz. ‘Herşey Dahil’ ucuz değildir.- Türkiye’ye son dönemde çok önemli, dünya çapında fark yaratan zincirler gelmeye başladı. Aman Grubu örneğin. Lüks rakipler geliyor. Sizi farklı kılan nedir?Biz Avrupa’dan büyüyüp Rusya’ya farklı yerlere odaklanmadık. Türkiye’den doğduk. 2000’lerin başında İngilizler ve Almanlar odaklıydı Türkiye’de. Rusya’dan gelenler bu oranda değildi. Geleceği gördük. Bodrum’da Herşey Dahil’den çıkıp yarım pansiyona geçtik.- Bodrum ‘Herşey Dahil’e uygun değil mi?Trend olan pazarı önceden görüp hazırlıkları yapıyoruz. Bodrum’a gelen herkes farklı etkinliklere katılmak istiyor. Otelden dışarı çıkmak koyları, değişik yerleri görmek istiyor. Bodrum’da bize gelen profil sınırlarını geniş tutuyor.- Yabancı oranınız nedir?Bizde yabancı oranı lokal birinci sırada. Türkler’den sonra Rusya ve CIS ülkeleri geliyor. Vilları genelde Ruslar, Kazaklar, Körfez ülkelerinden gelenler istiyor. Türkler yüzde 30, sonra Ruslar ve CIS ülkeleri ve diğerleri geliyor. Biz hiçbir zaman Türk ve Rus oteli algısında da değiliz. Rixos Pera’da şu anda 116 odada 22 farklı ülkeden insan kalıyor. Otellerimizin hepsi çok uluslu.- Rixos şehir otelciliğinde mi yoksa resortlarla mı büyümeye devam edecek?Her ikisinde de büyüyeceğiz. - Türkiye özellikle de İstanbul’un cazibesi artıyor. Sizin öngörüleriniz neler? Türkiye artık trend. İstanbul da trend. Kültür ve Turizm Bakanlığı çok ciddi çalışıyor. Tekstil sektörü de atakta. Kültür ve sanatta da hareketlilik var. Dubai’ye gittiğinizde 2013 etkinlik takvimi belli. İstanbul’da da artık öyle. Her yerden ulaşım kısmen kolay. - Antalya’da bir tıkanma söz konusu mu?Antalya’da uluslararası markalar daha fazla olmalı. Antalya’da istihdam sorunlu, 12 ay açık kalmalı oteller. Uçuş sorunları hâlâ var, direkt uçuşlar artmalı. Orada 5 tesisimiz var 12 ay açığız. Büyümeye odaklıyız. Kışları askıya alınan personel sayısı çok olur, bunu yapmamaya çalışıyoruz. Personelimizin büyük çoğunluğunu kadrolu tutuyoruz.- Kaç yatağınız var Antalya’da?Antalya’da 7 bin yatağa yakınız. En büyük tesisimiz Sungate. Yatırım maliyeti en büyük olan ise Premium Belek.- Rixos Pera kaçıncı otel oldu?Pera 15’inci tesis. İstanbul’daki 2’nci tesis. Bomonti’de rezidansımızı açacağız. 9 ayda 4 tesis açtık. 2013’e kadar 6 olacak. 2 ayda bir tesisi açacağız. Sürpriz bir açılışımız olacak. Ayrıca Kazakistan’da da yeni tesisimiz açılacak yakında. - İstanbul dışında da şehir otelleri açacak mısınız?Talepler var bakıyoruz. Bizim için şehir otelciliğinde de resortta da lokasyon önemli. İşin sırrı yüzde 80 lokasyonda. Hedefimiz 150 otele çıkmak. Hatta Fettah Bey her yerde bir oteli olsun istiyor. Çin’de de olmak istiyor. Dubai’de Rixos’ta profesyoneller ligindeyiz ve otellerde hizmette öndeyiz. Türkiye’de çok iyi kadrolar yetişti. Dünyanın her yerinde turizm sektöründe çalışan başarılı Türkler var. Dünyanın en önde gelen otel zincirlerinden biri olmak hedefimiz. Beni turizme subay babam yönlendirdi- Genelde turizm sektöründe kariyer yapan kadınlar aile işletmelerinde çalışıyor, babalarından bayrağı devralmış. Zor mu bu sektörde kadın olmak?Turizmde çalışan kadın sayısı fazla ama yönetici konumda olan az. Fettah Bey’in markadan sorumlu kişi olarak bana güvenmesi de çok önemli. Benim gibi örneklerin artacağını düşünüyorum.- Siz nasıl başladınız? Turizm hayalinizdeki iş miydi?Babam subay olduğu için çok seyahat ettik. Sanırım çok gezdiğimiz için de bu işe yöneldim. Mimar olmak istiyordum ama babam Türkiye’nin geleceğinin turizmde olduğunu söylerdi. Yıl 1987’ydi. Baba sözü dinledim. Bilkent Üniversitesi’ne Turizm İşletmeciliği Bölümü’ne girdim. Sonra yurtdışına gittim. Dönünce ne yapacağımı bilmiyordum. 6 aylığına Almanca öğrenmeye Almanya’ya gittim. Orada Cem Kınay ve Oğuz Serim’le tanıştım.Ekip çok genç ve heveyliydi. Orada çalışmak istedim.1990 yazında turizme guletle başladım. O yıl Magic Life Sarıgerme tesisini açtı. İnanılmaz bir başarı sağladı. Avusturya’da 13 yıl, Magic Life Grubu’nda 20 yıl kaldım. 6 tesis 6 yılda açıldı. 25-26 yaşında o büyümenin içindeydim. 2002’de Türkiye Magic Life’a geldim. Kendi satış ağımızı, Magic Life Center’ı kurduk. 2010’a kadar oradaydım. Ben 40 yaşına geldim, yeni heyecan aradım. Rixos Grubu ve Fettah Bey’le yolum kesişti. 2010’da Rixos Grubu’nda başladım.Biz zamanı satıyoruz- Turizm sektöründe çok mesafe alındı Türkiye’de. Sizce en büyük eksik nedir?Markalaşmanın ne olduğunu özellikle tekstil sektöründe son 5-6 yıldır görüyoruz. Turizmde de bence en büyük eksiklik markalaşmak. Yaptığımız iş diğer sektörlerden çok farklı.- En büyük farkı ne?Biz zamanı satıyoruz. Ürünü fotoğraftan seçiyorsunuz, anlatılanlardan etkileniyorsunuz. Zamanınızı iyi geçiriyorsanız bizim için iyi iş oluyor. Size iyi zaman geçirtebilirsek defalarca onu deneyimlemek istersiniz.Tatilde sırt çantamı alır gezerim- Siz nasıl tatil yaparsınız?Düzenli tatil yaptığımı söyleyemeyeceğim, yapmıyorum aslında. Şu anda öyle bir pozisyondayım ki hayat tarzım işle kombine oldu. Hafta sonlarımı kaliteli geçirmeye çalışıyorum. Gittiğim her yerde rakip otelleri de geziyorum. - Bu sözlerinizden hiç tatil yapmadığınızı düşünmeye başladım...Tatil yapacaksam otelde kalmam. Yelken yapıyorum. Gidilmemiş ülkelere gitmek, mümkünse sırt çantasıyla gezmek istiyorum. Ttatil amaçlı gittiğim son yer Karadeniz. Zamanım olursa Peru’ya gideceğim. Meksika’yı sırt çantamla dolaştım. Hem trend olan yerleri ve otelleri görmek istiyorum hem de oradaki insanlar nasıl yaşar, işin özünde değişen talepler nedir onlara bakıyorum. Yarı tarafım Egeli. Marmaris çevresine de hayranım.- Seyahatlar dışında...Caz tutkum. Tiyatroya giderim. Dans etmeyi severim. Başka zamanda hayata gelsem dansçı olmak isterdim. Seçtiğim iş hobilerimle çok örtüşüyor.Vakit buldukça yeğenlerimle oluyorum.

Devamını Oku

Dünya çapında bir marka olmak istiyorum!

16 Haziran 2012

Bir zamanlar, ‘Atıl Kutoğlu zor telaffuz edilen bir isim, tutması zor, adını değiştir’ diyenler çoktu. Bu ismi özel seçtiğini düşünenler bile çıkmış... Markalaşma için yıllardır mücadele veren bir isim Kutoğlu. Geçenlerde Muhtar Kent, Atıl Kutoğlu’nu Türkiye’nin yurtdışında tanınan markaları arasında saydı, hatta ilk 10’a soktu. Kutoğlu, Dünya Türk İş Konseyi Yüksek İstişare Kurulu üyesi. Aynı kurulda Rıfat Hisarcıklıoğlu, Muhtar Kent gibi isimler de bulunuyor. Kendisinin büyük bir hedefi var. Dünya markası olmak istiyor. ‘Ralph Lauren Amerika’da ve dünyada neyse ben de bir Türk markası olarak büyümek istiyorum’ diyor...Öncelikle size biraz Atıl Kutoğlu’nun geçmişini anımsatmak isterim. Atıl Kutoğlu lisede kafasına tasarımcı olmayı koyan bir isim. Alman Lisesi’nde okurken defileler düzenlemiş. Vakko ve Beymen’de staj yaptığında ‘yurtdışında bilinmesi’ gerektiğini anlamış. Viyana’da okurken tanıştığı Viyana Belediye Başkanı’nın verdiği bursla yolu açılan Atıl Kutoğlu 20 yıldır Viyana’da en tanınan modacı. Yıllarca NY Fasion Week’te defileler düzenledi. Geçen sene Atıl Kutoğlu-Man’i de markasına ekledi. Sakın Atıl Kutoğlu deyince aklınıza yalnızca abiye kıyafetler gelmesin. Çantadan mayoya her şey var Atıl Kutoğlu’nun mağazasında... Ben Atıl Kutoğlu’nun mağazasına gittiğimde o Viyana’ya gitmeye hazırlanıyordu. ‘İki gün sonra Avusturya Cumhurbaşkanı ve eşiyle yeniden geleceğim. Efes’teki kazıların 50’inci yılı. O kazıları da Avusturyalı arkeologlar yapıyor. Borusan Flarmoni bir konser verecek, Abdullah Gül de Efes’te olacak’ dedi Atıl Kutoğlu. Siz bu röportajı okuduğunuzda Atıl Kutoğlu bu etkinliğe katılmış olacak. Atıl Kutoğlu’nun mağazasında Berrin Yoleri ve Esra Oflaz’la karşılaştım. Daha sonra da mağazasına bir grup yabancı genç kadın geldi. Suudi Arabistan’ın önde gelen ailelerinden olan Bin Ladin Ailesinin Londra’da yaşayan üyeleriymiş bu kadınlar. Bin Ladin’in böyle yeğenleri de varmış. Nişantaşı’nda onca lüks mağaza içinde bir Türk markasından alışveriş yapmak istemişler. Ne güzel.Anlatmaktan röportaja giremedim. Bunları yazmasam olmazdı.‘İstanbul’a yabancı marka akını var’- İstanbul mağazanız tam olarak ne zaman açılmıştı?Dört yıl oldu. Zaman çabuk geçiyor. İstanbul’da marka bolluğu var artık. Dünyanın önde gelen markaları özellikle Nişantaşı’nı üs haline getirdi... Dünyanın en bilinen markaları burada büyük mağazalar açtılar. Berlin’de, Münih’te olmayan mağazalar burada var. - Türkiye’de kadınların marka tutkusu mu buna neden oldu?Bu da var ama Türkiye çok cazip bir ülke oldu. Marka akını var İstanbul’a. İstanbul’un cazibesi arttı. Etkileyen çok şey var ama yine de söylemeden edemeyeceğim, Türkiye’de marka tutkusu biraz abartılıyor. Türkiye petrol zengini bir ülke değil. Ben, markam burada. Biz buralardan çıktık. Dünyada önemli bir yere gelmeyi amaçlıyorum. Burada olmasam da olmazdı. Ayrıca İstanbul’un atmosferi de çok değişti.- Neler değişti? Moda, sanat ve kültürde atakta olduğumuzu düşünüyorum. Sanat etkinlikleri beni çok heyecanlandırıyor. İstanbul’daki mağazamdan dolayı daha çok Türkiye’de oluyorum. Rahmetli Sakıp Sabancı’nın müzesi, Rahmi Koç Müzesi ve İstanbul Modern çok şey kattı hayatımıza. Konserler, etkinlikler. Ben artık ayın yarısını burada geçiriyorum. İstanbul’a nazar değmesin güzel bir çekiciliği var, bu bizim için çok önemli. Benim önemli tanıdıklarım İstanbul’u merak ediyor. Geliyorlar buraya. Elizabeth Jagger geldi son. Elizabeth burada bir ev almayı dahi düşündü.‘Türkiye’de kadınlar giyimlerine çok meraklı’- Senin bir ayağın hep Viyana’da. Sık sık da New York’a gidiyorsun. Gözlemini merak ediyorum. Biraz önce de söz ettin. Hermes çanta için sıraya giriyor Türkiye’de kadınlar. Marka bağımlılığı çok arttı.Türkiye’de kadınlar çok meraklı giyimlerine. Bence Avrupa ve Amerika’daki müşteriden daha zor ve seçiciler. Burada kadınlar hep arayışta. Heyecanlılar. Moda ve sanatta Paris’in ve Milano’nun 1970’lerde yaşadığı heyecanlı dönemi biz şimdi İstanbul’da yaşıyoruz. Yardım galaları düzenleniyor inan hepsi Paris ve NY’de düzenlenenlerle aynı kalitede. - Senin müşterilerin burada daha çok kimler?Buraya gelenlerin yüzde 60’ı Türk, yüzde 40’ı yabancı. Çok yabancı marka geldi Türkiye’ye. Biz tekstil ve moda sektörüyle önemli bir ülkeyiz. Bence ithalat konusunda temkinli olmalıyız. Ben bir Türk markasıyım, bunca dünya devi arasında var oluyorum. Lanvin’in, Gucci, ve Channel’in müşterisine hitap edebilmek kolay değil.‘Osmanlı sanatı beni etkiliyor esinleniyorum ve modernize ediyorum’- Şu da yok mu; artık o lüks tüketici Londra, NY ve Tokyo’da aynı vitrinlere bakıyor, aynı kıyafetleri giymekten de çekiniyor. Bu yüzden de tasarımcılara ilgi gösteriyor. Aslında şu var şansımız artıyor haklısın. Londra, NY, Tokyo’da aynı vitrinleri gören insanlar bundan sıkıldı. Değişik ürün arayışı var. Marka uzmanları çok söylüyor bunları. Ben kendime ve Türkiye’ye inanıyorum. Kendi markamın da özel zevkleri temsil ettiğini düşünüyorum. Nasıl Ralph Loren Amerika’yı temsil ediyorsa bayrağıyla, Burberry nasıl İngiliz kokusu, çizgileri taşıyorsa, Atıl Kutoğlu da Türk değerlerini ve estetiğini yansıtsın istiyorum.- Senin çok özel desenlerin var... Nelerden etkileniyorsun? Selçuk, Osmanlı sanatı beni etkileniyor. Esinleniyorum, modernize ediyorum. Biraz önce senin denediğin kıyafetin desenleri de bana ait. Selçuklu desenlerinden esinlendim o kumaşlarda. Dünya markası olmak için çok daha büyümek lazım. Orta ölçekli bir şirketim. Yurtdışında ofisim ve temsilciliklerim var. Ama hedefim çok daha büyük. Öncelikle NY’de bir mağaza açmak istiyorum. - Örneklere bakınca destek gerekiyor. Turquality’nin ötesinde bir destekten söz ediyorum. Çok dikkatimi çekiyor. Çin bunu da başarıyor. Ucuz, seri üretimde değil yalnızca, çok ünlü moda tasarımcıları çıkmaya başladı Çin’den.Haklısın. Çünkü önce ülkelerinde onlara sahip çıkılıyor. Sonra da tanıtım ayağında ve finansta destek bulunuyor. Alexander Wang, Jason Wu ilk aklıma gelen örnekler. - Ne yapmalı?Şunu rahatlıkla söyleyebilirim. İstanbul’a gelen asil aileler Türk tasarımı arıyor. Çantalarımı yüzde 80 yabancılara satıyorum. Türk kadını Hermes tutkunu, Türk modacının çantasına nedense ilgi göstermiyorlar. Bir de bizde yalnızca gece elbisesi bulacağını düşünen bir kesim var. Bir dünya markasında ne varsa var mağazamda. Yalnızca abiye kıyafet yok. Triko da var, tulumlar da var, sahilde giyebileceğiniz alternatifler de var. Mayolar da var. Tanıtıma ihtiyaç var. Başarı bizde var, kopuk kopuk adacıklar halinde. Daha güçlü olmalıyız. Ben Türkiye kültürünü, İstanbul’un tadını pırıltısını Avrupai tasarımlarla dünyaya sunuyorum. Şunu da biliyorum, ben de yurtdışında iş yaptığım için buradaki müşterileri çekiyorum. Dediğim gibi hedefim çok daha büyük.‘Körfez ülkelerinden çok müşterim var’Mağazamı Cladio Nardi tasarladı. Florensalı. Valentino ve Dolce Gabbana mağazalarını yapmış biri. Burası dünyalı bir mağaza. Körfez ülkeleri ve Türki cumhuriyetlerinden de gelen çok sayıda müşterilerim mevcut.

Devamını Oku