Haliç’te Hilton Garden Inn otelini yapan Amplio’nun Başkanı Babaoğlu, “Kentsel dönüşüm projesi var Haliç’te. Biz bölgenin dönüşümüne talibiz. Otel, restorasyon ve ofiste olacağız” dedi.Amplio Haliç’te Hilton Garden Inn Oteli’ni inşa eden şirket. Otel ve konut geliştirme projeleri için yatırımcılar tarafından kurulmuş. Kurucu ortağı ve Yönetim Kurulu Başkanı Alaeddin Babaoğlu, 26 yıl yurtdışında turizm sektöründe deneyim kazanmış bir isim. Almanya’da turizm okuyan ve başta Almanya olmak üzere Ortadoğu, Asya, Afrika ve Uzakdoğu’da farklı otel projelerinde iş geliştirmeden sorumlu olarak çalışan Alaeddin Babaoğlu, şu sıralar tüm bu deneyimlerini Türkiye’ye taşıma sevdasında. Kendisiyle Maslak’taki ofislerinde buluştuk. ‘Haliçenazır’ adlı projeleri yakında açıklanacak. Babaoğlu, konuşkan, heyecanlı biri. İstanbul’un trafiğinden bile şikayet etmiyor. Vatan özlemi böyle bir şey olsa gerek diye düşünmeden edemedim. - Nasıl gittiniz Almanya’ya?Turizm Meslek Lisesi’nde okudum. Turizm ve Otelcilik okumaya karar verdim ve Almanya’ya gittim. 1970’lerin Türkiyesi’nde turizm emekleme dönemindeydi. Almanya’da Heidelberg’te Hotel Management School’da okudum. Otelcilik Sektörü Ekonomisi uzmanı olarak mezun oldum. Profesyonel hayata da orada atıldım. Hep yabancı şirketlerde çalıştım. LTI International Hotel’s grubunda çalıştım. Proje geliştirmeden sorumluydum. Almanya’nın en büyük turizm gruplarındandır. Ben Ekvator kuşağında, resortlarda uzmanlaştım. Aslına bakarsanız girmediğimiz yer kalmadı. 26 yıl hep iş geliştirdik. Kaplumbağa iptali!- Bunca yıl Türkiye’de bir şey yapmadınız mı?Yapmak istedik. 1990’larda Belek olayı yeni başlıyordu. Bir arazi tahsisi aldık. Orada kablumbağalar çıktı. Caretta Carettalar nedeniyle biz geri çekildik. Türkiye maceramız başlamadan bitti. - 2007’de neden Türkiye’ye geldiniz? O dönemde Mövenpick Hotel&Resort Grubu’ndaydım. İzmir’deki otel yatırımı için geldim. Ortamına bayıldım. Yapılacak ne çok şey var diye düşündüm. O zaman da otel geliştirme sorumlusuydum. İzmir oteli de çok güzel oldu. Amplio şirketimizin finans ortağı 75 yaşında bir beyefendi, benim eski şirketimin ortağı. Türkiye’deki potansiyeli gördüm, ortağımı da ikna edip şirketi kurdum. 2007’de kendisini finans ortağı alıp burada şirketimizi hayata geçirdik. Yüzde 100 Alman sermayeli bir şirket. Ben yine proje geliştirmeden sorumluyum. - İlk projeniz neden Haliç oldu? Riskli gelmedi mi?İlk projemiz Haliç Hilton Garden Inn oldu. Biz orada o projeyle birlikte kentsel dönüşümün içinde bulduk kendimizi. Haliç layık olduğu yerde değil. Bence Haliç evrim sürecinde. Oteli yaparken orada erişimini stratejik bulduk. Ayrıca hükümet verdiği tüm sözleri tutuyor bölgede. Orayı dönüştürmek için çabalıyor. Biz Haliç Kongre Merkezi’nin 200 km ötesindeyiz. Maslak, Büyükdere hattı, tekneyle boğaza ulaşım... Muhteşem bir yer. Haliçe nazır’ı hazırladık- Haliç’te bu kadar otele ihtiyaç var mı? Orası kongreler ve oteller adası için uygun bir bölge mi? Bizden sonra 6 tane daha otel yatırımı yapılıyor. Biz onları dost ve müttefik olarak görüyoruz. Bölgenin dönüşümü için bu şart. Yakında Haliçport olacak. Haliç ayağa kalkıyor. Hilton Türkiye’ye ilk gelen zincirdir. Haliç’te de ilk olmak istediler ve gördüğünüz gibi yüksek katlı bir otelde değiliz. Bölgeye çok uygun bir proje yaptık. - Haliç’te yeni projeleriniz ofis ve konut projeleri mi? Belediyenin başlattığı kentsel dönüşüm projesi var Haliç Bölgesi’nde. Biz de orada bazı gayrimenkuller satın aldık. Bölgenin dönüşümüne talibiz. İddialıyız. Haliç Bölgesi’nde butik oteller olması gerektiğini düşünüyoruz. Biz de yapabiliriz, başkaları da... Ofisler, rezidanslar da olmalı. Bizim Hilton otelimiz de iş oteli ama balkonlu, bahçeli. Çünkü bölge çok özel. Konut projelerine çok yakın değiliz. Çok vasıflı bir mahalle olabilir. Daha çok otel, restorasyon ve ofis işlerinde olacağız. - Restorasyon işlerine talip olacak mısınız? Çok yaptığımız bir iş restorasyon... Tarihi yarımadayı kalkındırma için nitelikli restorasyona ihtiyaç var ve bunlara talibiz.Toplantıda çay ve sokak simiti getirdiler inanılmaz motive oldum- 26 yıl aradan sonra en çok neyi özlemişsiniz?Uzun yıllar çok yoğun çalıştım. En son bir toplantıda cam bardakta çay ve simit getirdiler. Bu bana muhteşem geliyor. 1979 yılında sokak simidi bana özel gelmiyordu, geçenlerde o toplantıda o sıcak ilişki beni inanılmaz motive etti. İnanın hâlâ Türkiye’de sıcak ilşkiler var. Bu çok cezbedici. Avrupa asla böyle değil. Ayrıca ‘Türkiye’de olmaz’ diye bir şey yok. Ben İsviçre’de de proje yaptım. Avrupa’da ‘Bu böyle yazıldı değişmez’ bakışı var, burada ise ‘Bakalım başka bir çıkış bulabilir miyiz, bir çözüm bulalım’ bakışı var. Türkiye’de düzgün lisanı bulunca çözüm var. Türkiye’ye geldiğimden beri en çok trafik farklılaşmıştı. Çok kalabalık gerçekten de ama çözüm var. O saatlerde çıkmıyorum trafiğe, Üsküdar’a denizden geçiyorum, İstanbul kartım var, onu kullanıyorum. Avrupa’da insanlar yalnız. Herkes antidepresan kullanıyor. Burada insanlar birbirlerine içini boşaltıyor, paylaşıyor. Bu çok önemli.
Fettah Tamince Rixos Otelleri ve Sembol İnşaat’ın Yönetim Kurulu Başkanı. Henüz 41 yaşında. 2001’de Ukraynalı ortaklarıyla başladığı turizmde hızla büyüdü. Otelcilikten önce mücevher sektöründe olan Tamince, Rixos markasını yaratan, yurtdışına markasını taşıyan, Sembol İnşaat ile Rusya’da işler yapan biri. Daha önceki yıllardaki açıklamalarında hep Rixos’u bir dünya markası yapma hedefini dile getirdi. Hızlı yükselişiyle dikkat çekti. Bir grup gazeteci arkadaşımla birlikte Fettah Tamince ile Rixos Pera’da sohbet ettik. Antik kente otel yapmayız- Antalya’da Phaselis Antik Kenti’nin bir proje gündemimizdeydi. SİT alanıyla ilgili konularda, 1’inci derecede SİT alanı ile ilgili bir hukuksuzluk olup olmadığını sordum. ‘Hukuku bırakalım, etiğe bakalım’ deniliyor. Antik kente otel yapacak değiliz. 10 yıl boyunca Bodrum’da imar durduruldu. Bakan Ertuğrul Günay Bey döneminde imara açıldı. Ben bunu Bakan’ı suçlamak için söylemiyorum. Bir anda ruhsat verildi. Ertuğrul Bey’in döneminde Başbakan’ın talimatıyla birçok yere de kilit vuruldu, Başbakan’ın açıklamaları oldu, Bodrum’daki bazı tesislere kilit vuruldu. Biz projelere onay veren bir yapı geliştirmeliyiz. Proje yaptırılmalı, en iyi projeye onay verilmeli. Türkiye’nin değerlerine sahip çımak için projeleri yarıştırmalıyız. Yeni Büyükşehir Yasası ile birlikte belediyeler çok güçlendi. Bizim Antalya’da söz konusu olan projemizde 17 dönüm doğal SİT alanı, geri kalan yer normal arazi. İnşaat yapılabilir bir alan. Belediyeleri güçlendirelim, projeler önemli jüri tarafından bakılsın. Koruyabilmek için projeler onaylanmalı. Matematikle işin içinden çıkılmaz. İmar izinlerinde yüzde 10’a bakılıyor. ‘İnşaat yüzde 10’a oturtmuş mu oturtmamış mı?’ Bodrum’da çoğu bu kurala uyuyor ama dağın eteğine mi yaptı başka yere mi? Uygun mu değil mi? 25 ülkede Rixos markası- İnşaatı devam eden 30 projemiz var. Bunların her birine 100 milyon dolar desek, 3 milyar dolarlık işi kendimizin yapması mümkün değil. Farklı projelerde farklı ortaklarımız var. 30 tesis bittiğinde 25 ülkede Rixos markası olmuş olacak. 2016’da ise 20 ülkede olmuş olacağız. - Bundan sonra yapacağım her projede ne yapmayacağımı biliyorum. Korunacak binalar korunacak. Haliç’te 8.500 yıllık bir geçmiş söz konusu. Tarihi olan bir yer, babamızın malı değil. Yerli yabancı mimarlarla çalışıyoruz. 5-6 farklı ofise proje hazırlatıyoruz. Orasının çok iyi bir proje olmasını istiyorum. Yarın torunlarımız baktıklarında arkamızdan ‘ helal olsun, ne güzel iş yapmışlar’ demeli. Her şey elde ettiğimiz bilanço değil. Ben daha önce İstanbul’un rönesansını Haliç’te başlatalım dedim, hala da öyle düşünüyorum. Gidip rönesansı taklit edelim demiyorum. (Tamince Haliçport projesini 1.3 milyar dolara ortaklarıyla aldı.)Medya işini beceremedikArtık medya patronu olmadığını belirten Fettah Tamince, “Ethem Sancak Bey’e sattık. Sevip sevmemekle ilgili değil medyayı. Büyümeyi düşünüyorduk, daha ciddi pay almayı düşünüyorduk. Beceremedik. Ticari olarak büyüyemediğim için böyle oldu. 24 ve Star’ın ortağı olduk. Hep yüzde 50 ortaklık kurduk” dedi.
Dünya devi P&G’nin Brüksel’deki ArGe merkezi Avrupa’daki en büyük merkezleri. Ariel, Omo, Duracell, Gilette, Fairy, Braun, Pantene, Blendax, Prima, Orkid, Olay, Head&Shoulders’un da aralarında olduğu toplam 300 markası var P&G’nin. Bu markaların bir kısmı Brüksel’deki Ar-Ge merkezinde geliştirilmiş. Burası Avrupa’nın kişisel ve ev bakım kategorisinde en büyük Ar-Ge tesisi. 40 ayrı ülkeden 590 uzman burada çalışıyor. Çalışan bilim insanlarından 22’si de Türk. P&G’nin Türkiye CEO’su Tankut Turnaoğlu ile birlikte Brussels Innovation Center BIC’yi gezdik. P&G’nin Türkiye’de 21 markası var. Kısa bir süre sonra bu sayı 22’ye çıkacak. Yakında hava ferahlatıcı kategorisinde yer alan Febreze ürünleri Türkiye’de de marketlerde yerini alacak. 85 milyar dolarlık cirosu olan P&G 177 yıl önce kurulmuş. 5 kıtada Ar-Ge merkezi olan, markalarıyla 4.8 milyar kişiye ulaşan bir şirket P&G. Diş macunundan şampuana temizlik malzemelerinden kişisel bakım ürünlerine kadar geniş bir yelpazesi var P&G’nin. 22 markasının herbirinin 1 milyar doların, 19 markasının ise 500 milyon doların üzerinde değerinin olduğunu Turnaoğlu’ndan öğreniyoruz. Yenilikçi ürünler‘Yenilikçi ürünlerle müşterinin ihtiyaçlarına yanıt vermek ve müşterinin dikkatini çekmek’ global şirketlerin olmazsa olmaz kuralı, buna hiç şüphe yok. Turnaoğlu, “Tüketici beklentilerini iyi anlıyoruz. Bunun için de çok çalışıyoruz. İnovasyonla ilerliyoruz, böylece kategorilerimiz hem büyüyor hem de kalıcı oluyor. Sürdürülebilir inovasyon bizim için önemli” diyor.P&G, 2013 yılında IRI’ın en yenilikçi ilk 10 ürün listesine 7 ürün soktu. Turnaoğlu yenilikçi ürün üretimine giden yolu anlatırken tüketiciyi anlamanın altını çiziyor. P&G her yıl tüketici araştırmalarına 300 milyon dolar ayırıyor. 5 kıtada P&G’nin toplam 26 Ar-Ge merkezi var. Türkiye’de her dakikada bir 500 P&G ürünü satılıyor. P&G Türkiye’de hanelerin yüzde 95’ine ulaşıyor markalarıyla.Bugüne kadar ev ve kişisel bakım markalarıyla bildiğimiz P&G için koku uzmanı desek yanlış olmaz. Hugo Boss, Gucci ve Dolce Gabbana gibi markalarında sahibi P&G. 100 milyon dolarlık hava ferahlatıcı sektöründe Febreze markalarıyla Glade ve Air Wick’e rakipler. P&G’nin Türkiye’deki tesislerinde Ariel, Alo, Ace ve Prima, Orkid gibi şirketin önde gelen markaları üretiliyor. Türkiye’deki üretimin yüzde 25’i de ihraç ediliyor.Balık çiçek kokuyorBu ay içinde Febreze ürünleri Türkiye’de marketlerde yerini alacak. Ürünün temel özelliği kokuyu içine alıp hapsetmek ve dışarıya hoş koku vermek. Bize ürünün özelliğini anlatırken bir test yaptırdılar. İçini görmediğimiz bir kutuyu kokladık. Yasemin, sabun, gül, lavanta kokusu diyen oldu. Kutunun içinden ise çipura çıktı. Mısır nişastasından ve çiçek kokularından yapılmış bir parfümmüş içeriği. Bu ürünler ateşe sıkıldığında alev almıyor. Febreze sigara kokusu ve balık gibi kötü kokuları yok etme konusunda iddialı bir ürün. Turnaoğlu hava ferahlatıcı ürünleriyle Türkiye’de 800 bin eve girmeyi hedeflediklerini söylüyor.
Derin Desing’ın tasarımları Avustralya’dan Belçika’ya 45 ülkede satıyor. Derin Sarıyer’in ana tasarımcı ve sanat yönetmeni olduğu marka Türkiye’de de mağaza açmaya başlıyor.Derin Sarıyer iç mimar, tasarımcı, sanat yönetmeni ve müzisyen. Tasarımcılık geninde var. Aziz Sarıyer’in oğlu Derin Sarıyer 1997’de babasıyla çalışmaya başladı. Şimdilerde markanın ana tasarımcısı ve sanat yönetmeni. 2000 yılında yurtdışına açılan Derin Desing bugün 45 ülkede tasarımları satılan bir marka. Fark yaratmanın, katma değerli ürün üretmenin güzel bir örneği Derin Design.“Üretim bizim için çok önemli ama markamızı asıl güçlendiren tasarımlarımız. Babam Aziz Sarıyer tasarımlarla fark yaratılacağına inandı ve bunu başardı. Ben de o iklimde büyüdüm” diyen Derin Sarıyer’le konuştuk. Tasarım ve trend yaratma konusunda önder olarak görülen Wallpaper Dergisi’nde tasarımlarıyla parlayan isimler arasında yer alan sayılı Türk şirketinden biri Derin Design...Doğulu marka algısı- Markayla birlikte büyümüşsünüz. Çocukluğunuzdan beri bu işe mi odaklandınız? Bşka bir meslek düşündünüz mü?Yok düşünmedim sanırım. Babamın yanında hep stajdaydım. Aslında çok şanslıyım. Babam 22 yaşındayken ben doğmuşum. Daha çok abi-kardeş gibiydik. Aziz Sarıyer mobilya işini çok iyi biliyordu ama aynı zamanda bu işte farklılık yaratmak konusunda da iddialı oldu hep. Üniversiteden sonra Milano’ya gittim. Evet ben çocukluğumda rengarenk mobilyalar içinde büyüdüm, kulağım hep bu bilgilerle doluydu ancak yurtdışını da tanımam şarttı. Ben de Milano’ya gittim. Cappellini’de çalıştım.Yaz aylarında da hep farklı firmalarda çalıştım.- Tasarımlarınızın yurtdışında kabul görmesi için neler yaptınız? Nedir bu işin sırrı?Biz zamanın ruhunu yakalama derdindeyiz. Çağın nabzını tutan mobilyalar üretiyoruz. Tasarımlarımız olabildiğince sade. Dünyada tasarımlarıyla öne geçen ülkeler ve markalar için Türkiye’den gelen bir markaya yer vermek ve o markayı görmek dediğimizde bu hiç de kolay olmuyor. Bir kere önyargıları var. Fuarlara katıldığımız ilk dönemler İstanbul’dan çıktığımıza inanmıyorlardı. Doğulu bir marka olarak algılıyorlar ve beklentileri de tamamen bu önyargıyla sınırlı. - Peki nasıl kırıldı? 2001’de New York’ta ilk uluslararası serginizi açtınız. Dönüm noktası o mu oldu?Bizim için önemli bir açılım oldu orada. Ama tek bir fuar diyemeyiz. 2006-2007 arasında farklı bir aora oluştu. 1980-90’ların birikimi 2000’li yıllarda yolumuzu açtı. Avrupa’nın bize bakışı değişti. Bu bu dönemde Türkiye’nin algısının değişmesiyle de ilgili. Biz 3-4 yıl tasarımlarımızın geri dönüşünü almadık. Başka mobilya işleri yaptığımız için onlardan para kazandık. Fakat daha sonrasında hızlı bir gelişim oldu.- İnsanlar evlerini mi oifslerini mi daha kolay değiştirirler?Gelenek ve gelecek arasında baktığımızda ofisler daha cesur olabiliyor. İnsanın evi özeli, güvenli sığınağı gibi. Ancak dışarı çıkınca anı yakalamak zorunda. Bugünün dilini yakalamalı. Ofis bu yüzden hep daha ileride ve daha cesur olabiliyor. Cesur tavır bilindik kodlardan kopmayı kolaylaştırıyor. Havalalanları, restoranlar, ofisler, lunchlar bugünün nabzını evlerden daha çok yansıtıyor. “Biz ofisler için ürün yapalım” demedik ama yaptıklarımız bizi oraya sürükledi. Biz hibrit yani melez ürünler yapıyoruz dedik. Baktık daha ileri gittiğimiz alan çalışma ofisleri oldu.45 ülkeye ihracat- Kaç ülkeye ihracat yapıyorsunuz?45 ülkeye ürün gönderdik. Biz çıktığımızda bize en çok ilgi gösteren ülkeler tasarıma en çok ilgi gösterenler oldu. Danimarkalı bir mobilya firmasıyla çalıştık. Kendi markası olan bir şirket tasarımlarımızı aldı. New York’ta, Hollanda’da temsilcilerimiz var. Distribütörlerimiz var. Ama bazen buradan montaj için ekip de gönderebiliyoruz. Avusturalya ve Belçika’da iki müzenin oturma alanlarını yaptık. Bizi tercih etmeleri çok memnuniyet verici. Türkiye’de bir çok banka ve yabancı şirketin ofislerinin tümünde veya bazı bölümlerinde tasarımlarımız var.- İstanbul dışında Derin Design var mı?Ankara’da mağazamız açılıyor. İlk kez çıkıyoruz mağaza olarak. Mağazalaşmak bize uzaktı. İzmir’de de bizimle bağlantılı olan biri var. İlk kez ürünlerimiz bir mağazaya giriyor Ankara’da da İzmir’de de.- Üretiminiz nerede?Üsküdar’da üretim tesisisimiz var. Seri üretimlerimizi Antalya’da yapıyoruz. İşadamı Haldun Kilit, Derin Design’a bir iştirakte bulundu. Babam da artık konunun üstadı olarak danışmanlık veriyor bize.Çevrecilik süsleme ve makyajla olmaz!- Mobilya sektöründe son yıllarda sıkça çevre dostu üretimi duyuyoruz. Ancak son dönemde bir yandan da makul fiyatlı, kolay monte edilen ancak çok da sağlam olmayan mobilya satışlarında da artış var. Çevreci konsept dediğimizde bu sektörde ne anlamamız gerekiyor?7-8 yıldır gündemde çevre dostu üretim. Ticaret yapmak isteyen firmalar böyle bir akım olduğunu anlayıp çekirdeğine inmek yerine tamamen kozmetik bir değişim yapıyorlar. Süsleme ve makyaj gibi yapılıyor. Doğal ortamından koparılmış fidanlar mobilya standının etrafına dikiliyor. Dışarıdan bakıldığında doğayı orada hissediyoruz ama bence bu hiç doğru değil. Bir buhran dönemi yaşanıyor. Yeşil logolar konuluyor, algıyla oynanıyor ama içerik öyle değil. Çevreci bir firma şöyle olabilir. Tüketici bir sene sonra yeni bir ürün mü isteyecek yoksa uzun mi o ürünle mi yaşayacak? Hangisi daha çevreci, masif ağaçtan yapılmış hayat boyu bizle kalacak bir ürün mü, ağaç olmayan, 6 ay sonra atacağınız ürün mü? Yakında nakliye sorunu ile ilgili de farklı şirketlerin ortaya çıkacağını düşünüyorum. Bir firma ‘Bu ürünü yalnızca yürüyerek evine götüreceklere satıyorum’ diyebilir. Kullanılan malzemelerin çevreci olması konusu var. Yapıştırıcı malzemelerden kumaş üreticilerine kadar biz standartın en üst düzeyindeki firmalarla çalışıyoruz.Müzik benim büyük tutkum- Bir uğraşınız da müzik. Biraz da Herkes Bir Şey Biliyor’dan söz edelim. Söz yazıyorsunuz, beste yapıyorsunuz...Çocukluğumdan beri müzikle içiçeyim. Bilgisayarda müzik yapıyorum. Gitar çalıyorum. Müzik büyük tutkum. Kişisel hikayemin çok önemli bir parçası müzik. Sanırım hayatım boyunca da öyle olacak.- Eşiniz de mimar, oğlunuz oldu...Evet, eşim Beliz de mimar. Şimdilerde tüm enerjimiz Aziz’e odaklandı Babamın adını verdik oğlumuza. Ben çocuk sahibi olmadan önce böyle bir sevginin ve bağlılığın olabileceğini düşünemezdim. Şimdi sürekli aklımın bir köşesinde Aziz var.Gençler geçmişi bilmeden gelecek için üretemez- Son dönemde gençler ‘tasarımcı olmak’ istwiyor. Türkiye’nin ikliminde bu iş kolay mı? Gençlere ne tavsiye edersiniz? Hep insanlar son noktasını görüyor. Bir ürün yanında tasarımcı. Ben bilgisayarda bir ürün tasarlayacağım ve o üretilecek. Bu çok zor. Biz birlikte uyumlu çalıştığımız bizim aklımıza gelmeyecek şeyleri gündeme getirenlerle çalışıyoruz. Bağımsız tasarımcılarla çalışıyoruz. Yabancılarla da Türklerle de. Bu alanda çalışan gençler veya olmak isteyenler mutlaka geçmişi bilmeli. 20’inci yüzyıldaki külliyatı bilmeliler. Çok okuyup, araştırmalılar. Her şey gibi bu iş de evrim geçiriyor. Bir gönderme yapacaksan ya da yapmayacaksan bunu bilmelisin. Genelde gördüğüm bu eksiklik var. Marka ismi oldu- Sizin isminiz markanın ismi. Ama tam tersi olmuş, genelde çocuğun ismi markaya verilir, siz de markanın ismi size verilmiş...Aynen öyle oldu. Babam Aziz Sarıyer 1971 yılında kuruyor Derin Design’ı. Ben ise 1972 doğumluyum. O zamanlarda da derin ismi çok alışılmış, kullanılan bir isim değil. Daha sonraki yıllarda daha çok tercih edilen bir isim oldu.
Kayalar Kimya, vernik üretiminde ilk 5’te olduğu Avrupa’da artık liderliği hedefliyor. İspanya’da yatırım yapan firma dünya otomobil devleri için de sanayi boyası üretiyor.Kayalar Kimya’nın 2012 yılının Ağustos ayında yaşadığı yangın Türkiye’deki sanayi tesisi yangınlarının en büyüğüydü. Yangının tek tesellisi can kaybının olmamış olmasıydı. Tuzla Kimyacılar Sitesi’de Düfa Boyaları, Noroo sanayi boyaları, Genç vernikleri ve birçok kimyasal üreten Kayalar Kimya, o dönemde Türkiye’nin ilk 500 sanayi kuruluşundan biriydi. Geçen hafta Kayalar Kimya’nın yaralarını hızla sardığını, hem yurt dışında hem de yurt içinde atağa kalktığını gördük. Kayalar Kimya’nın İspanya’da Malaga yakınlarındaki Lucenca’daki fabrikasını gezdik. İspanya’daki fabrikada hem Gralsa markalı ürünler var hem de Genç. Gralsa İspanya’nın 6’incı, Güney İspanya’nın ise 2’inci büyük markası. Kayalar Kimya, 2012 yılında 10 milyon euroluk yatırımla İspanya fabrikasını devreye soktu. Dünyaya ihracat yapıyor2012 yangınından 8 ay sonra Tuzla’da yeniden üretime başlayan Kayalar Kimya, dünyaya ihracat da yapıyor. Kayalar’ın 74 milyon euroluk sigortası yangın döneminde can simidi olmuş. Yangından sonra bu rakamın yarısından fazlasını sigortadan alan Kayalar, 55 milyar liraya yeni fabrikasını kurmuş. Yakında İspanya’daki tesislerinden de ihracat başlayacak.Kayalar Kimya’nın Yönetim Kurulu Başkanı Ersin Kayalar, şirketin ikinci kuşak temsilcisi. Kayalar ‘ın kurucusu Ersin Kayalar’ın babası Yılmaz Kayalar, şirketin Onursal Başkanı. Kayalar Kimya’nın yüzde 35’ini Amerikalı fon Bancroft 2012’de aldı. Sigorta can simidi olduKayalar, “2012 yılında ataktayken sanki nazar değdi, yangın oldu” diyor. 2012’de şirketin cirosu 140 milyon dolarken, 2013’te yangının etkisiyle 100 milyon dolara gerilemiş. Fabrikanın üretim dışı kaldığı sürede 3 farklı yerde üretime devam eden şirket, bu yıl 140 milyon doları hedefliyor. Kayalar, “Önümüzdeki 5 yıl her yılda yüzde 20 büyümeyi hedefliyoruz. İspanya’da kendi sektörümüzde ilk şirket alan Türk şirketiz” diye konuşuyor. Ersin Kayalar, Avrupa’da büyüme stratejilerini şöyle anlatıyor: “Bütün Avrupalı firmalar Avrupa dışına çıktı krizden sonra. Asıl amacımız Avrupa. Avrupa 540 tonluk bir pazar. Türkiye 90 bin tonluk pazar. Avrupa’da olmak ve güçlenmek hedefimiz. İtalya pahalı, Almanya su bazlı ürünleri tercih ediyor, Fransa’da ise pazar küçük. İspanya’da nakliye ucuz. Yakında İspanya’dan Avrupa’ya ve Afrika’ya ihracat yapacağız.”57 ülkeye ihracat yapıyorKayalar Kimya, vernik satışlarında yüzde 28’le Türkiye’de pazar lideri. 57 ülkeye ihracat yapıyor. Rusya, Azerbaycan ve Cezayir en büyük pazarları. Ersin Kayalar, şöyle anlatıyor: ‘Vernikte Türkiye lideriyiz ve bu iddialıyız. Mobilya pazarı yüzde 7 büyüyor Türkiye’de. Bizim için yeterli değil. Biz de ihracatçı firmalara yatırım yaptık. İhracat pazarı yüzde 20 büyüyor. Teknolojide Avrupa’dan iyi hale geldik. 57 ülkede ürün satıyoruz. Her ülkenin ihtiyacına göre ürün geliştiriyoruz. Cironun yüzde 6’sı Ar-Ge’ye ayrılıyor. Ar-Ge’de 65 kişi çalışıyor.Hyundai i30’un bütün boyası Kayalar’dan- Düfa, Kayalar Kimya’nın inşaat boyaları markası. 2005 ’de Alman Meffert ile birlikte kurulan Düfa’nın 20 ayrı ülkedeki tüm hakları Kayalar Kimya’da bulunuyor. Düfa Türkiye’de de ilk 5 boya markası içinde. Ersin Kayalar, ‘“İnşaat boylarında ilk 3’e girme gibi bir hedefimiz yok’ diyor. - Güney Koreli Noroo markasıyla da 2012 yılında ortaklık kurdu Kayalar Kimya. Sanayi boyları alanında iddialı olan Noroo, Hyundai ve Kia otomobillerinin de boyalarını üretiyor. Hyundai’nin i30 modellerinin tüm boylarını Kayalar Kimya verecek.Sırada Afrika ve Hindistan var‘Latin Amerika’ya da ihracat yapacağız. 2 ay sonra hedefimiz Peru’ya ihracat yapmak’ diyen Ersin Kayalar’ın şöyle devam ediyor: “2014 hedefimiz 2019’da vernikte Avrupa’da bir numara olmak için hızla büyümek. Şu anda ilk 5’teyiz vernikte... İlk 3’te İtalyan şirketler var. İspanya’daki üretimimiz 10 bin ton olacak 2 yılda. 2015 yılının ortasına kadar Hintli firmayla görüşmelerimizi tamamlayacağımızı tahmin ediyorum. Yeni markamız da GençX olacak. Ambalajlar hazırlanıyor. Tuzla’dan Hindistan’a göndereceğiz. Bir yıl sonra da Hindistan’da da fabrika kuracağız. Afrika 2017’de gireceğiz. Orta Afrika’da da fabrika kuracağız. Hindistan ve Afrika’da 20 milyon euroluk yatırım yapacağız. Bütün bu hedeflere ulaşırsak 5 yıl sonra da Amerika’da üretim tesisi kuracağız.“
1990’lardan beri yeme-içme ve eğlence sektöründe olan Hayal Kahvesi’nin ortağı Ebru Köktürk Koralı, “Ferit Şahenk’in işe yatırım yapması, bu işlerde bir değer olduğunu herkese hissettirdi” dedi.Ebru Köktürk Koralı, yeme-içme sektörünün kadın patronlarından. Hayal Kahvesi’nin ortağı. Çok uzun süre en iyi canlı müziğin ve eğlencenin tek adresiyle Beyoğlu Hayal Kahvesi. Hayal Kahvesi’nin Beyoğlu’nda başlayan yolculuğu Ebru Köktürk Koralı’nın da hayatını değiştirdi. Müdavimi olduğu Hayal Kahvesi’nin ortağı olan Ebru Köktürk Koralı 20 yıldır sektörde. Ortağı Fehim Yaşar ile birlikte Hayal Kahvesi konseptini büyüten Ebru Köktürk Koralı, son dönemde zamanın büyük çoğunluğunu Halkalı’da geçiriyor. Halkalı Hayal Kahvesi onun sorumluluğunda. Trend olan semtler vardır bu tip yeme-içme mekanları ve canlı müzik yapan yerler için. Bir süredir Hayal Kahvesi bunun dışında hareket ediyor. Beyoğlu ve Çubuklu şubeleriyle bilinen Hayal Kahvesi 15 şubeye ulaştı. Yeni yerler de sırada bekliyor. Ebru Köktürk Koralı’yla Bebek’te buluştuk. Harika yerler tasarlandı- Çok uzun zaman oldu. Hayal Kahvesi’nin yolculuğu 1992’de başladı. Siz de 1995 yılında ekibe dahil oldunuz. Nasıl gelişti o süreç? Hayal Kahvesi’nin müdavimiydim. İletişim sektöründe çalışıyordum. 20’li yaşların başındaydım. Parlak bir çocuktum. Sinema ve iletişim sektöründe çalışırken, haftanın belirli günlerinde reklamcılık yapıyordum. İstanbul’da büyüdüm. Beyoğlu’nda çalışıyordum. O zamanlarda bizleri birbirine kilitleyen bir yer olmuştu Hayal Kahvesi. Oyuncular, sinemacılar, sanatçılar, gençler, gazeteciler, mimarlar... Her zevke hitap eden ve sanki yüzyıllardır orada duran bir yerdi Hayal Kahvesi. Herkes arkadaştı. O süreç devam ederken ben Adana Altın Koza, Antalya Altın Portakal Film festivallerini yapıyordum. Fehmi Yaşar ve Serdar Temizkan’la Hayal Kahvesi’nin ortakları ile açık hava sineması yapalım dedik ama gerçekleştiremedik. Bize o dönemde biri Çubuklu’da uygun bir yer olduğunu söyledi. Ben de Anadolu Yakası’nda büyüdüm, bana çok güzel geldi Çubuklu önerisi. Hiç unutmam yağmurlu bir havaydı, mekana bakmaya gittik. ‘Buraya kim gelecek?’ diye de düşündük. Orayı 5 ortaklı açtık. Açtığımız gece 2 bin kişi geldi. - İstanbul’da eğlence hayatı çok değişti. Eski günleri özlemle anar mısınız yoksa çok gelişme var mı dersiniz?Çubuklu’yla tam olarak işe başladım ben. İstanbul’un eğlence hayatı eskiden daha dağınıktı. Kuruçeşme, Nişantaşı farklı bir ortam yarattı. Bence Etiler de yaratmıştı ama o dönem de bitti. Türkiye’de mekan işletmecilerinin dünyadaki rakiplerinden ileride olduğunu düşünüyorum. Çok güzel gelişmeler oldu. Ama hepimiz biliyoruz, Türkiye’de şartlar bu işler için hiç iyi değil. Vergisi çok yüksek. Personel sıkıntısı var. Eğlence sektörü kolay değil Türkiye’de. Bunlara rağmen harika mekanlar tasarlandı. - Var mı söylemek istediğiniz yerler...İlk aklıma gelen Cahide... Zarifi için de bunu söylerim. Dünyada taklit edilmesi imkansız mekanlar yaratıldı. Fonlar da ilgili- Siz Hayal Kahvesi’nin özellikle mönüsünde çok etkinsiniz. Hamburger mönüsü İstanbul’un en iddialı hamburgerleri yorumlarını alıyor. İstanbul’da da son dönemde gastronomi açısından gelişmeler var. Siz bu gelişmeler içinde kendinizi nasıl geliştiriyorsunuz? İstanbul bir gastronomi merkezi olabilir mi? İyi bir mutfak anlayışı yeni yeni gelmeye başladı İstanbul’a ve Türkiye’ye. Biz çok çalışıyoruz. Çok geziyoruz. Seminerlere, kurslara ekiplerimizi gönderiyoruz. Dünyayı takip ediyoruz. Kendi yerel lezzetlerimiz üzerine çok çalışıyoruz. Evet gastronomi İstanbul’da gelişiyor. Yolun başındayız. Çok iyi şefler var artık. Ama hâlâ balık lokantalarımız iyi değil. Kendilerini yenileyemiyorlar. Çok iyi okullar açıldı, rafine zevkler önemseniyor artık. İstanbul’da yeni bir İstanbul mutfağından söz edebiliriz. Farklı teknikler kullanarak pişirmenin önemi anlaşıldı, yerel ürünler kullanmak benimseniyor artık. İşletmeciler çok seyahat ediyor. Yenilikleri getiriyorlar. - Son dönemde büyük sermaye ilgi gösterdi yeme-içme sektörüne. Birçok işletme el değiştirdi. Ferit Şahenk’in başlattığı bu hareketlilik size nasıl yansıdı? Büyük sermayenin ilgi duyması bence ilginç. Ferit Şahenk’in niye aldığı sorusunu bizim sektördeki arkadaşlardan kuafördeki çırağa kadar herkes sordu. Bu işlerde bir değer olduğunu herkese hissettirdi. Evet büyük sermaye, evet çok farklı sektörlerde işi olan bir işadamı da bu işe giriyor. Burada değer yaratıldığını herkes anladı. Kimse gidip kundura sektörüne yatırım yapmıyor. Bizim işlerle ilgili dünyadaki gelişmelere de bakınca ne kadar önemli olduğunu herkes anlar. - Fonlar da ilgi duyuyor...Evet. Ve bir de şu var: Sizin iyi tutmuş bir işletmeniz varsanız star ilgisi görürsünüz. Bir mekanınız varsa, çok iyi tuttuysa sizi herkes merak eder. İtibarlı bir iştir. Çok insan tanırsınız...Yeni markam Burgerillas, çiftlik de kuracağım- Yeni girişiminiz var Hayal Kahvesi dışında. Burgerillas. Büyüyecek mi? Yeni markam. Haliç’te açtık. Flatofis’te yerimiz. 2 ve 3’üncüsü yakında açılıyor. İş dünyasına yoğun çalışanlara hitap eden bir marka. 4 ay önce açtık ilkini. Sos, ekmek, peyniri farklı tasarladığımız bir hamburgerci. Örneğin Blue Cheese Burger’ımız var. Türkiye’de et çok pahalı. Ama insanların proteine ihtiyacı var. Makul fiyatlı ama özel lezzetli steak yapıyoruz. Çok iyi etçilerle çalışıyorum. Hayalim bu markayı da büyütmek. - Başka hayaller var mı?Olmaz olur mu? Kendi çiftliğimi kuracağım. Bu konuyu da çok araştırıyorum. Türkiye’nin modern çiftliklere ihtiyacı var. Ayrıca süt üreticisi bir arkadaşım var Çorlu’da. Onlarla bazı çalışmalar yapıyoruz. - Ne gibi? Yakında süt reçelimiz (dulce de leche) çıkacak. Biliyorsun Arjantin’de yapılıyor. Bu konuda da iddialıyız. Arjantin’den gelen reçellerin aynısı oldu diyebilirim. Toplu konut bölgesine Hayal Kahvesi konsepti- Hayal Kahvesi de büyüdü. Kaç oldu sayı?15. Fehim Yaşar bu büyümeyi gerçekleştiriyor. Hayal Kahvesi konseptini farklı yerlere taşıyor. Gidilen yerler özenle seçiliyor. Farklı illere de gittik. AVM’lerde de varız. Ama benim kişisel görüşüm küçük lokal yerlerin daha değerli olduğudur. Büyük sermaye gelsin, fonlasın, çok güçlü zincirler oluşsun. Bunlara bir sözüm yok. Bunlar da sektörü geliştiriyor. Ve bu girişimler sayesinde küçük daha cesur oluyor farklı lezzet yaratma konusunda, çünkü ileride bir karşılığı olacağını düşünüyor. - Nerelerde var Hayal Kahvesi?Ankara, Bursa’da 2 noktada, Adana, Mersin, Gaziantep’te de Hayal Kahvesi var. Ben Halkalı Hayal Kahvesi’yle ilgileniyorum. Fehmi Yaşar hepsiyle ilgileniyor. - Halkalı toplu konut bölgesinde Hayal Kahvesi konsepti tuttu mu? Toplu konut bölgesinde bu kadar insan yaşayacak, başka ihtiyaçları olur diye düşünülmüyor. Biz oraya gittik, baktık. Fehmi götürdü beni oraya. Tavan yüksekliği 8 metre. Ayrıca orada oturan çalışan bir kesim var. Akşam hayatı sönük. Bu yüzden de çok ilgi gördük. Yemeklerimiz çok lezzetli. Herkesin sosyal hayata ihtiyacı var.Günübirlik İzmir ve Dedeağaç’a pazara gidiyor- Yerel lezzetleri değerlendirmekle ilgili siz neler yapıyorsunuz? Yerel lezzetlerin peşindeyiz. Sabah kalkıp İzmir’e pazara gidiyoruz. İki kişi 40 kilo taşıyoruz. Özellikle İzmir’deki pazarları takip ediyoruz. Delilik gibi gelebilir ama taze ve yerel ürüne ancak peşine düşerseniz ulaşabiliyorsunuz. Farklılık da burada yakalanıyor. Dedeağaç’a da gidiyoruz.- Yunanistan’a pazara mı gidiyorsunuz?Evet. Oraya da günübirliğine gidiyoruz. Alışverişimizi yapıp geri dönüyoruz. İzmir’in ve Dedeağaç’ın pazarları İstanbul’dan çok farklı. Bunu değerlendiriyoruz.
TİKAD’ın aylık toplantısına katılan Bakan Fikri Işık, “Teknoloji seviyesi yükseldikçe kadın çalışan sayısı artıyor. Çünkü beden gücünden çok beyin gücüne ihtiyaç duyuluyor” dedi.Türkiye İş Kadınları Derneği’nin (TİKAD) her ay gerçekleştirdiği ‘Bilgilendirme ve Gelişim Toplantıları’nın dünkü konuğu Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri Işık’tı. Conrad Oteli’nde yapılan toplantıya TİKAD üyesi kadınlar ve davetli iş kadınları katıldı. TİKAD Başkanı Nilüfer Bulut, iş kadınları olarak yalnızca kadın sorunlarına değil her konuya ağırlık verdiklerini ancak sanayide ve siyasette daha fazla kadının olmasını her zaman gündemlerinde tuttuklarını söyledi. Bakan Işık da çalışma hayatına kadınların katılımının kalkınmanın olmazsa olmazı olduğunu vurguladı.Bakan Işık, sözlerini şöyle sürdürdü: “Kadınların eğitim seviyesi arttıkça kadın istihdamı da artıyor. Teknoloji seviyesi yükseldikçe de kadın çalışan sayısı artıyor. Çünkü beden gücünden çok beyin gücüne ihtiyaç olunuyor. Nitelikli işlerin artması ülkemizin geleceği için önemli. Bu yüzden de eğitime, kadınların eğitimine çok önem vermeliyiz. ‘Haydi Kızlar Okula’ gibi kampanyalar çok olumlu oldu. Beyaz yakalı kadın sayısı, beyaz yakalı erkek sayısına yaklaşmak üzere. Beyaz yakalı olarak tırnak içinde söylüyorum çünkü genel rakamlar iç açıcı değil. Önemli bir mesafe aldık ama çok iç açıcı değil. Genel istihdamda yüzde 30’lardayız. Teknoloji düzeyi ne kadar yükselirse kadın istihdamı o kadar artmış olacak” diye konuştu. İnovasyonda geri kaldıkBakan Işık, toplantıda öncelikle ilgilendikleri konuları sıraladı. Türkiye’nin inovasyon ve Ar-Ge konusunda geri kaldığını, son yıllarda bu konulara ağırlık verdiklerini söyledi. Sanayi-üniversite işbirlikleri, Ar-Ge çalışmaları, Fatih Projesi konusundaki son gelişmeleri anlattı ve farklı sektörlerin temsilcisi olan iş kadınlarının sorularını yanıtladı. Bakan ışık, Ak Parti’nin iktidara geldiği dönemde Türkiye’deki Ar-Ge harcamalarının gayrisafi milli hasılanın 0.42’si kadar olduğunu, şu anda ise oranın yüzde 1’e geldiğini söyledi. Işık, “2014’te inşallah yüzde 1’i geçeceğiz ama 2023 hedefimiz yüzde 3’ü bulmak. 2 trilyon dolar gayrisafi milli hasılanın yüzde 3’ü 60 milyar dolar yapıyor. 60 milyarın 40 milyar dolarını özel sektör maliyetiyle, 20 milyar dolarını kamu marifetiyle yapılmasını sağlamayı amaçlıyoruz” dedi.Tasarım ofislerine teşvik gelecekBakan Işık, şu anda Türkiye’de ihraç edilen malların ortalama kilogram satış fiyatının 1.59 dolar olduğunu, hedefin 2023 yılında bu rakamı 3 dolara çıkarmak olduğunu da anlattı. Bunu yapmak için ArGe ve inovasyona ağırlık verilemesi gerektiğini söyleyen Bakan Işık, Ar-Ge gibi tasarıma da önem verdiklerini anlattı. Toplantıda Dilek Hanif ve Suzan Toplusoy, tasarım ofisleri konusunda destek ihtiyacının olduğunu anlatınca Bakan da yakında Ar-Ge merkezlerine verilen teşviklerin tasarım ofislerine de verilmesi için çalıştıklarını açıkladı.Kadınlara faizsiz 70 bin lira krediBİLİM, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri Işık, kendisine bağlı olan KOSGEB’in kadın girişimciler açısından da önemli olduğunu vurguladı. Bakan Işık, KOSGEB’in eğitimlerinden ve imkanlarından kadınların daha çok yararlandığını, eğitim alan kadınların 30 bin lira karşılıksız hibe aldıklarını, 70 bin lira da faizsiz kredi aldıklarını söyledi.TİKAD Başkanı Nilüfer Bulut, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri Işık, TİKAD YİK Başkanı Demet Sabancı ÇetindoğanMicrosoft mu Pardus mu?bakan Işık, öğrencilere ve öğretmenlere 10 milyon 600 bin adet tablet dağıtılacak Fatih Projesi’ndeki son gelişmeleri aktardı. Bakan Işık, projenin başında Microsoft’un tablet başı işletim sistemi için 60 dolar istediğini, ancak Bakanlık olarak Pardus’u devreye soktuktan sonra fiyatın 5 dolara, sonra da 1 dolara indiğini anlattı. Pardus TÜBİTAK’ın geliştirdiği yerli işletim sistemi. Şimdilik tabletlerde hangi işletim sisteminin kullanılacağı belli değil. Microsoft ve Pardus çekişiyor diyebiliriz. Akıllı tahta teknolojisinde Vestel’in dünya pazarının yüzde 55’ine sahip olduğunu, tabletlerin akıllı tahtalarını Vestel’in ürettiğini hatırlatan Bakan, “Ar-Ge bizim için çok önemli” dedi.
Dünyada ilk 5’te olduklarını söyleyen Çelebi Holding’in Yönetim Kurulu Başkanı Canan Çelebioğlu, “Yurtdışı pazarlarda ataktayız. Sırada Suudi Arabistan var” dedi.Türkiye’de sivil havacılığın global oyuncusu Çelebi Holding. Yurtdışı operasyonlarıyla hızla büyüyor. Macaristan, Almanya derken Hindistan’da hızla büyüyen Çelebi Holding geçen yıl da Actera ortaklığıyla gücüne güç kattı. Çelebi Holding, Can ve Canan Çelebioğlu kardeşler tarafından yönetiliyor ve onların müthiş bir başarı öyküleri var. Canan Çelebioğlu, 1982 yılında babası Ali Cavit Çelebioğlu vefat ettiğinde 16 yaşındaydı. Ağabeyi Can Çelebioğlu ise 19. İki kardeş genç yaşlarında babalarının uçaklara hizmet vermek için kurduğu şirketinin başına geçtiler. O dönemde şirketleri 100 kişinin çalıştığı, Ankara ve İstanbul Havaalanları’nda hizmet veren bir şirketti. Çelebioğlu kardeşler canla başla çalıştılar ve şirketlerini bugün dünyanın havacılık sektöründe yer hizmeti veren ilk 5 şirketinden biri yaptılar. Tüm parayı işe yatırdıkÇelebi Holding’in başındaki isim Canan Çelebioğlu’yla Levent’teki merkezlerinde buluştuk. Sık sık seyahat ettiği ve çok yoğun olduğu için kendisini yakalamam zor oldu. Uzun süren bir randevulaşma trafiğinden sonra görüşebildik.- Babanız nasıl kurmuş şirketi. O dönemde özel sektör için ilk girişim değil mi?Gönen’in Balcıdere Köyü’nden bir köy çocuğudur babam. Babasının imkanlarını zorluyor, Hava Harp Okulu’na gidiyor ortaokulda. Havacılık sevgisi var. Ancak askerlik mentalitesine uymuyor. Bu arada hava alanlarında görevli olduğu için son dönemde İzmir’de görev yaparken işleri kafasına koyuyor. 26 yaşındayken istifa edip ayrılıyor. Pan American Havayolları’nda çalışıyor. Bir süre Amerika’da kaldığı için İngilizcesi var. Bu da avantaj oluyor. Orada 2 yıl çalıştıktan sonra yer hizmetleri üzerine küçük bir atölyede merdiven yaptırıyor. 5 işçi arkadaşı da işe alarak şirketini kuruyor. Bu şirketi kurduğu dönemde üniversite mezunu olmanın önemli olduğunu görüyor ve üniversite bitirmeye karar veriyor. Hukuk Fakültesi’ne giriyor. Hukuk Fakültesi’nin son sınıfındayken de 1960’da annemle evleniyor. Kısa süre avukatlık da yapıyor. Hukuk artı gelir sağlıyor ayrıca ileriki yıllarda bir avantaj oluyor. Çünkü özel sektör olarak birtakım firmalar girmiş olsa da 1974 yılında devlet sektörü düzenlemek için bir takım yeni düzenlemeler getiriyor. O dönemde birçok şirket işlerini kapatmak zorunda kalıyor. Babam getirilen zorunluluklarla ilgili mahkemeye gidiyor. Şirketi kapatmadan devam etmeyi başarıyor. - İşin başına geçtiğinizde ilk ne yaptınız?İş hayatına girdiğimizde teknik olarak işi biliyorduk. Para nasıl kazanılır bilmiyorduk. İdealler ve sorumluluk duygusu birleşti. Annem de bizle hemfikir oldu. Babamın vefatında bizim elimizde toplu para kaldı. Onun kararını vermemiz gerekiyordu. Biz çılgınca bir karar aldık, elimizdeki tüm parayı işe yatırdık. Çok risk aldık. Babamız bu kadar mücadele verdi, biz bu işi yürütmeliyiz diye düşünerek duygusal davrandık. Annem de bizim kadar çılgınmış. Yanımızda bir de babamızla çalışan bir müdürümüz vardı, uzun yıllar bizimleydi. Onunla yönettik şirketi bu da avantajdı. - Bugüne gelirsek Çelebi Holding’in büyüklüğü ne kadar?Biz başladığımızda 100 çalışan vardı. 2 istasyonumuz vardı. Ankara ve İstanbul. Şimdi Türkiye’de 30 havalimanındayız. Türkiye’de 4 binin üzerinde çalışan var. - Cironuz ne kadar? Havacılık Holding’in cirosu 225 milyon euro... Kargo gelirleri 62 milyon euro civarında...- Son dönemde de yurtdışında hızla büyüdünüz. En büyük yurtdışı operasyonumuz Hindistan’da. 2009 yılında başladı orası. Bizim için çok önemli.Dans en sevdiğim hobim- Siz aynı zamanda annesiniz. Bunca yoğunluk içinde onlara nasıl zaman ayırıyorsunuz? 14 ve 12 yaşında iki oğlum var. Çok zamanım olmadığı için kalan zamanın tüm kısmını çocuklar alıyor. Holding yapısını değiştirirken başına CEO almayı istedik. Ortaklık olunca ortakla birlikte karar vereli dedik. Bu yıl içinde grubun başına profesyonel CEO gelecek. Sanırım daha çok zamanım olacak. - İş dışında ne yaparsınız? Tiyatroyu severim. Şirkette de çalışan tiyatromuz var. İstediğimiz kadar geliştiremedik ama tiyatro çalışmalarımızı devam ettireceğiz. Tango seviyorum. Dans en sevdiğim hobim. Aslında en çok da bol bol okumayı seviyorum.Afrika ve Avrupa’da girişimlerimiz olacak- Kaç çalışanınız var Hindistan’da? Yurtdışında çalışan sayısı 6215. Bunun çok büyük kısmı Hindistan’da. - Havayolu şirketi almayı düşünmediniz mi? Ortaklık için gelenler oldu. Biz de baktık. Çok ciddi düşünmedik. Müşterimizle rekabet eder duruma gelmek istemedik. 10 yıl önce bu konuyla ilgili değerlendirme yapmama kararı aldık. - Son dönemde yurtdışında hızla büyüyorsunuz. Hedefleriniz nedir? Aslında işimizi çok uzak destinasyonlara taşımak istemedik. Güney Amerika’yı düşünmedik. Avrupa dibimizde ama yeni yeni gelişen Balkan ülkeleri ve Doğu bloku ülkeleri ilgi alanımıza girse de biz ağırlığımızı Ortadoğu, Kuzey Afrika ve Afrika’nın bazı ülkeleri ve Hindistan’a çevirdik. Rusya hâlâ kolay bir pazar değil. Oradan müşteri portföyümüz var. Oraya devamlı bakıyoruz. Eski Rus cumhuriyetlerine ve Türki cumhuriyetlerine bakıyoruz. Yer hizmetleri alanında gelişmeye açık bekleyen pazarlar buralar. - Çelebi Holding dünyada alanında ilk 5’te diyebilir miyiz? Dünyada ilk 5’teyiz. Avrupa’da doğup büyümüş varlığı devam ettiren firma kalmadı. Satın almalarla büyüyor Menzie’s. Swissport var. Bazı şirketler krizde. Bir büyük onları yiyecek.- Siz satın alma düşünüyor musunuz?Biz bile olabiliriz. Ama açıkçası hedefimiz bu kadar hızlı büyümek değil. Bu diğer şirketler aile şirketi değil. Fonlar tarafından satın alınıp 5-6 yıl içinde satılmaya konumlandırılmış şirketler. Bu şirketlerde geleceği satıyorlar. Bu şirketlerde atılan adımlar belli ülkelerde zarar getiren, yürüyemeyen işler oluyor. - 2013’te Actera ile ortaklığa gittiniz. Stratejinizi etkiledi mi? Yurtdışı pazarlarda ataktayız. Bizim de içimizde artık fon var. Onların bakış açıları da kârlılığı kaybetmeden büyümek. Bugüne kadar ki ortalamalarımız hep 3 yıl içinde belli kârlılıklara ulaşabildiğimiz operasyonlara girmek oldu. Böyle de devam edecek. - Sırada hangi ülke var? Suudi Arabistan var sırada. Yavaş yavaş başladık çalışmaya lokal bir firmayla. İnşallah ihale süreci bitecek ve diğer firmalara da hizmet etme hakkı alacağız. Hem Avrupa’da hem Afrika’da yeni girişimlerimiz olacak.Yeni CEO arayışımız sürüyor-Yönetimsel bir değişiklik olacak mı Çelebi Holding’te? Ortaklık almadan önce organizasyonel yapılanma yaptık. 2012 yılında yeni holding yapılanması kurduk. Çelebi Holding havacılığı ayrı bir holding yapısı haline getirdik. Diğer yatırımları ayırdık. Ben yürütüyorum şu anda ama aynı zamanda yeni CEO arayışımız sürüyor. - Türkiye’de 30 havaalanında hizmet veriyorsunuz. Türkiye’deki büyüme bundan sonra nasıl olacak? Artık Türkiye’de yüzde 20’lerin üzerinde bir büyüme olmaz. Ancak antrepo işi ve kargo işi çok daha fazla büyüme potansiyeline sahip. - İstanbul’un yeni havalimanına ihtiyacı var mı? İstanbul’un büyümelerine bakınca 3’üncü değil ama yeni bir havalimanına ihtiyaç var. Bence Sabiha Gökçen Havaalanı’nın konumlandırılması farklı olmalıydı. Orası İstanbul’un büyümesine katkı sağladı ancak orta vadede 3’üncü havalimanı şarttı. Buna 3’üncü değil de Atatürk Havalimanı yerine demek daha doğru olacak. Orası şehrin içinde kaldı. Sınırlı iç hat uçuşları için ya da özel uçaklar için kalabilir, belki de bambaşka bir amaçla kullanılır. Yeni havaalanı bu kadar büyük ve idialı olmalı mıydı bilmiyorum. Havalimanı açılma tarihi ilk açıklandığında o tarihe yetişmesinin zor olduğunu düşündük, şimdi de zamanlama da kayma var. Daha makul bir tarihe denk gelecek gibi.Little Caesars büyüyecek- Gıda sektöründe de yatırımınız var ve orada da hızlı bir büyüme söz konusu? Bu alanda da yeni alımlar olacak mı? 1996 yılında girdik gıda işine. Arbys ve Little Caesars’la başladık. Arbys’i sattık. Little Caesars son 2 yıldır istediğimiz kıvama geldi. Yeni alım düşünmüyoruz. Esas odağımızda havacılık var. Mevcut olan Little Caesars’ı büyüteceğiz. Tecrübeler sonucunda yenilemeler yaptık. Şu anda 90 noktada varız. Zaman zaman yeme içme sektörüne ilgi olduğu için talepler geliyor.