Kulaklıkla konuşmak riski % 90 azaltıyor!

15 Aralık 2011

Yanımda olmadığı zaman eksikliğini hissettiğim şey nedir? Bildiniz! Cep telefonum. Üstelik bunların içine doğan Y kuşağından da değilim! Ama öyle bir girdi ki hayatımıza elimiz, ayağımız oldu. Tıp doktoru ve medikal gazeteci olarak öğrendiklerimi size aktarmayı aynı zamanda vatandaşlık görevi olarak görüyorum. Boğaziçi Üniversitesi Elektrik-Elektronik Mühendisliği bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Selim Şeker ile elektromanyetik dalgaların yaratabileceği sorunlar üzerine konuştuk.* Prof Şeker, elektromanyetik alanların kansere neden olduğu kesin mi?Hayvanlar üzerinde yapılan deneylerde elektromanyetik alanların (EMA) kanser riskini arttırıcı etkileri görülmüştür. Bu etkilerin oluşması EMA"nın frekansına, şiddetine, vücut ölçülerine, vücudun elektriksel özelliklerine, EMA"nın mesafesine ve en önemlisi etki süresine bağlı. Artan sayıdaki elektrikli cihazlar, TV ve radyo istasyonları ve herkesin elinde bulunan cep telefon cihazlarının yaydığı alanların şehirlerde oluşturduğu alan seviyeleri, ulusal ve uluslararası standartların üzerine çıktığında aynen hava kirliliği gibi elektromanyetik kirlenmeye neden olmakta; insanlar ve cihazlar üzerinde zararlı etkiler göstermektedir. * Cep telefonları ne gibi sağlık sorularına yol açabilir? Kesinleşmiş olanlar neler? Mobil iletişimin yaydığı radyofrekans dalgaları insan bedeni üzerinde iki farklı yolla etki ediyor. Bunlardan birincisi; ölçülebilen ısısal etkiler, diğeri; mekanizması ve etkileri henüz tam olarak anlaşılmayan ısısal olmayan etkilerdir... Cep telefonlarından yayılan radyofrekans dalgaları vücudun çoğunlukla baş olmak üzere sadece bir bölümü etkilerken, baz istasyonlarından yayılan dalgalar tüm vücudu etkilemektedir. Bu etkiler iki başlıkta değerlendirilebilir:1. Genel etkiler (insanlar üzerindeki gözleme dayalı epidemiyolojik araştırmalarla kanıtlanmış olan etkiler)Yorgunluk, baş ağrısı, uyku bozukluğu, boğazda kuruluk, seslere karşı duyarlılık, işitme güçlüğü, görme bozukluluğu, alerji, kan basıncında artış, hafıza değişiklikleri.2. İnsan, hayvan deneyleri ve doku kültürleri ile gerçekleştirilen uygulamalı araştırmalarla kanıtlanan sisteme özel etkiler. Vücudun savunma sistemine olan etkiler, nörolojik sistemine etkiler, kan sisteminde değişiklikler, kardiyak işlevlere etkisi, nöroendokrin etkileri, büyüme ve gelişme üzerine etkileri, genetik etkiler, testis üzerine etkiler.Elektromanyetik alanlar vücudumuza önemli zararlar verip hastalıklara neden oluyor 1. Kan Beyin Bariyeri sızıntısı, Alzheimer, Parkinson hastalığı ve diğer sinirsel hastalıklar2. Nöronların ölümü ve beyin hücrelerinin zarar görmesi3. Kalsiyum akışını etkilemesi4. Kalp ritim bozukluğu ve kalp durması5. Habis ve kötü huylu beyin tümörleri6. Sperm hücrelerinin zarar görmesi ve ölümü7. Büyümeyi etkileme ve ölüm8. Kusurlu doğum ve kısırlık9. Lösemi ve Lenfoma10. Gelecek nesillere geçen kalıcı genetik etkilerSperm sayısını düşürüyor* Cep telefonuyla kulaklık kullanarak konuşmak riski ne kadar azaltır? Cep telefonu aynı radyasyonu yayıyor ama cepten kulağa olan mesafede yüzde 90 civarında azalarak kulağınıza, dolayısıyla beyninize az gelir.* Laptopumu kucağıma koyarak çalışıyorum. Bir ısı hissediyorum. Bu zararlı mı? Evet, kesinlikle. Laptopun, cep telefonun veya herhangi bir elektrikli cihazın yaydıgı radyasyonun ısısal etkisinin bazılarını yukarıda saydım. En önemlisi üreme organlarında yaptığı sperm sayısında azalma gibi etkileridir.* Çocuklar kaç yaşında telefon kullanmalı? Ergenliğe eriştikleri en uygun yaştır. Az, öz, kısa ve kulaklıkla konuşulması zarar ihtimalini azaltır.* Kablosuz telefon kullanımı da tehlikeli diyorsunuz.Kablosuz telefon bir baz istasyonu gibi devamlı olarak tam güçte darbeli mikrodalga radyasyonu yayar. Uzun süre maruz kaldığımız takdirde uyku bozuklukları, halsizlik ve diğer rahatsızlıklara neden olur.

Devamını Oku

Savaş beşlisi

8 Aralık 2011

Hepimiz kışın bitki çaylarını daha çok kullanıyoruz. Peki ama bitki çaylarının hangisini içmek daha faydalı? Nasıl hazırlamalıyız? Bu sorularımı konunun uzmanına, Yeditepe Ün. Eczacılık Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Erdem Yeşilada’ya sordum. * Bitki çaylarını nasıl hazırlamalıyız?Bitki çaylarını hazırlarken yöntemin bitkinin içeriği ve kullanılan kısmına göre uygulanması gerekiyor. Eğer uçucu bileşenler taşıyorsa ve bunların etkisi bekleniyorsa kaynatmaktan kaçınılmalı, taze kaynatılmış suyu kapaklı bir demlik ya da bardak içerisine konan bitkinin üzerine döküp kapağını kapatarak beklenmelidir. Süre, istenilen lezzete ve etki derecesine göre 5-15 dakikadır. Ancak kabuk, kök gibi odunsu bitki kısımları için su ilave edilerek kaynamaya başladıktan sonra 5-10 dakika kadar kaynatılması gerekir. * Aktardan çeşitli bitkileri alıp kafamıza göre çay hazırlamak doğru mu? Zararı olabilir mi?Bitkilerin sağlık için kullanılması durumunda içerisindeki etkili madde miktarının önemi ön plana çıkar. Manavdan aldığınız bir bitkide içindekilerin miktarını sorgulamazsınız. Domates alırken likopen oranı nedir diye düşünmezsiniz. Ama ilaç gibi etki bekliyorsanız, o zaman içindeki likopen miktarı önemlidir. Aynı satın aldığınız tablet ya da kapsül gibi... Aktardan aldığınızda, doğru bitki alıp almadığınızdan emin olmalısınız. Maalesef piyasa yanlış bitkilerin satıldığına sıklıkla şahit oluyoruz. Mesela bir çalışma için adaçayı olarak piyasadan topladığımız 40 numuneden sadece 12’si adaçayı idi. Diğerleri “Dağ çayı” olarak bilinen ve farklı etkilere sahip bitkilerdi. Aynı şekilde yanlışlıkla zararlı bitkilerin pazarlanması söz konusu olabiliyor. Ayrıca pazarlanan bitkilerin kalitesi, içerisinde etkili maddelerin yeterince olup olmadığı, çevresel toksinler (egzos, endüstriyel atıklar), tarım ilaçları, mikrobiyolojik kirlilik gibi riskler bakımından kontrol edilmiş olması önemli. Bu nedenle ürünlerin kalitesini kontrol etmesini, ambalajlı güvenilir markalı ürünleri satın almalarını öneririm. * Bana baş tacı ettiğiniz 3 bitkiyi söyler misiniz? Ve nedenleri?Aslında tercih yapmak oldukça zor; hangi beklentiler söz konusu ise ona göre seçim yapılabilir, ama ilk sırada şüphesiz Ginseng yer alır. Ginseng kökü; bitkilerin kralıdır. Vücut işlevlerini düzenleyici etkiye sahip ender bitkilerden biridir. Tansiyonu, kan şekerini, ruhsal durumu normale döndürür. Yani yüksekse düşürür, düşükse yükseltir. Adaçayı; gerçekten son derece yararlı bir bitkidir. Hipokrat’ın “Bahçesinde adaçayı yetişen neden ölsün ki!” ifadesi insan sağlığı için önemini ortaya koymaktadır. İçerisine karanfil atarak etkinliğini daha da genişletmek mümkün. Çörek otu; Dinimiz hadislerinde “ölümden başka her derde devadır” ifadesi yer almaktadır. Bağışıklık sistemini düzenler, kan şekerini düşürür. Ancak zerdeçal ve zencefil hiç de yabana atılmamalı; bu iki akraba baharat üzerinde son yıllarda yapılan bilimsel çalışmalar kanserlerden tutun, yangılı hastalıklara kadar geniş bir yelpazede hastalıkların tedavisinde yararlı olabileceğini ortaya koymaktadır. * Kadınların özel günleri için bir çay hazırladınız. İçinde neler var? İçerisinde “kırmızı yonca, civan perçemi, mayıs papatyası, çoban çantası, karahindiba, gül çiçeği, söğüt kabuğu, zerdeçal” bulunuyor. Bu suretle adet dönemlerinde başlangıcı ile bitimi arasında günde 3-4 defa çay demlenerek içildiğinde şikâyetlerde önemli azalma sağlayabiliyor. * Kışın yeterli su içemiyorum diyenlere...Kış aylarında zaten su içme alışkanlığı olmayan kişi sudan daha da uzaklaşıyor. Size önerim içimi hoş, sıcak içecekler hazırlamanız. Ofisimde gün boyu bu içecekler hazırlanıyor ve misafirlerimize ikram ediyoruz. İşte çok beğenilenlerden 2-3 tanesinin tarifi:Tarçın-karanfilli elma çayı Malzemeler:* 2 elma(dilimlenmiş)* 8 çubuk tarçın* 8 adet karanfil * 1,5 litre su * BalHazırlanışı:* Bal hariç tüm malzemeyi kaynatın. 1 iri fincana sıcak elma çayınızdan koyun. İçine 1 çay kaşığı bal ekleyerek için.Zencefilli-tarçınlı ballı çayMalzemeler:* 3 halka taze zencefil* 1 limon (halkalar halinde kesilmiş)* 8 çubuk tarçın* 1,5 litre su* BalHazırlanışı:* Bal hariç malzemenin tümünü kaynatın. * Fincanınıza 1 çay veya 1 tatlı kaşığı bal koyup üzerine çayınızı ekleyin. İyice karıştırın.Uzun boylu kadınlarda kanser riski daha yüksek!İngiliz Kanser Araştırma Kurumu’nun yürüttüğü ‘Milyon Kadın Araştırması’na göre uzun boylu kadınlarda çeşitli kanserlerin görülme olasılığı daha yüksek. Boydaki her 10 santimlik uzunluk kanser riskini yüzde 16 artırıyor.Steve Jobs diyetiBirkaç kitabı bir arada okumak adetimdir. Yeni bitirdiğim bir kitap Walter Isaacson’ın yazdığı Steve Jobs. Steve Jobs Apple’ın kurucusu. Ekim başında pankreas kanserinden öldü. Yaşarken bir ikondu, ama ölümünden sonra benim gibi birçok teknoloji özürlü bile sıkı hayranı oldu sanıyorum. Kitapta dikkatimi çeken önemli bir nokta garip ve sağlıksız bulduğum beslenme şekli... Jobs, üniversiteye girdiği yıl vejetaryenliğe karar veriyor. Ancak kafayı kendi deyimiyle fazla takıyor. Habire muzlu ekmek, havuç yiyor. Fazla havuç yemekten turunculaştığı söyleniyor. Arkadaşları onun ten renginin bazen günbatımı turuncusu olduğunu söylüyor. Beslenme alışkanlıkları 20"nci yüzyıl başında ünlenen bir Alman sağlıklı beslenme tutkunu Arnold Ehret’in ‘Mukussuz Diyet Şifa Sistemi’ kitabını okuduktan sonra iyice garipleşiyor. Sadece meyve ve nişastasız sebzelerle beslenmek gerektiğine inanıyor, vücudun düzenli aralıklarla oruç tutarak temizlenmesi gerektiğini düşünüyor. ‘Her zamanki gibi manyakça kafayı taktım" diyor. Bir ara bir hafta boyunca sadece elma yiyor. İki günlük oruçlarla başlıyor. Sonra bir haftadan fazla oruç tutabilir hale geliyor. Oruçların sonunda bol su içiyor ve bol yapraklı sebze yiyor. (Ehret, 56 yaşındayken düşüp başını çarparak ölmüş.)

Devamını Oku

Ana öğün sayısını ikiye indirsek obezite azalacak

1 Aralık 2011

Evet, aynen böyle düşünüyorum! Özellikle 40’lı yaşlardan sonra artık vücudun 3 ana öğün, 3 ara öğün yiyecek fazla geliyor. Bu yaşlardaki herkesin fazla kilolu veya şişman dolaşmasının nedenlerinden biri de bu! Türkiye İstatistik Kurumu’nun ülkemizde şişmanlıkla ilgili yaptığı araştırmanın sonuçları kısa süre önce açıklandı. Kadın ve erkeklerde toplumun yaklaşık yüzde 50’si fazla kilolu veya şişman!Ana öğün sayısını ikiye indirmek günde en az 500 kalori tasarruf yapmanızı sağlıyor. Bunu haftaya vurun, 3500 kalori! Aya vurun, yıla vurun! Hafiflemek kaçınılmaz. İşte elimdeki harika kitaptan (Dünden Bugüne Arıcılık) satırlar:“İstanbul’da 1900’lere kadar günde 2 öğün yemek yeniyordu. Bir sabahla öğlen arasında, yani kuşluk vakti denilen , akşama kadar tok tutacak kuvvetli bir öğün , diğeri de ikindi namazından sonra yenilen akşam yemeğiydi.”Gördüm ki; haftada 5 kez yürümeme, genelde hafif yememe rağmen, 3 öğün ve ara öğünleri yiyince yavaş yavaş kilo almaya devam ediyorum. Ben de akşam anne usulü yemeği kaldırdım.Yani akşamları oturup da salçalı, yağlı, saatlerce kaynamış sebzeler yemiyorum. Akşam yemeğimi 17-18.00 arasına çektim. Ve yemekten çok yemekçik! haline getirdim. Çok hafifleştirdim, porsiyonlarımı küçülttüm. Belli bir kiloda kalmayı daha rahat başarabiliyorum artık. Üstelik çok sevdiğim ballı-tereyağlı cevizli ekmeklerimi, bayıldığım bitter çikolatamı da yemeye devam ederek...10 kiloluk yağ yeleği giydim!Londra’da beslenme alanındaki son yeniliklerle ilgili bir fuarda dolaşırken bu yeleğe takıldım. Kilo almanın ve vermenin ne demek olduğunu hissetmek için ideal! 10 kiloluk bir yağ yeleği bu! Takıp çıkartınca 10 kilo verdiğinizde neler kazanabileceğinizi çok iyi fark ediyorsunuz!Gözle görmek kadar etkili eğitim biçimi yok! Yine orada gördüm ki; tam yağlı sütle, light süt arasında ne kadar yağ farkı var ortada! Bir iri top dondurmadan ne kadar yağ giriyor vücuda görebiliyorsunuz... Dondurmayı severim ve yerim, ama bunu görünce ‘Daha da dikkatli olmalıyım’ diye düşünüyor insan.

Devamını Oku

Fatih Sultan Mehmet’in bildiği en güzel yiyecek Bal-Kaymak

24 Kasım 2011

Siz bu satırları okurken ben Londra’da beslenme alanındaki yenilikleri araştırıyor olacağım. Dönüşte de sizlerle paylaşacağım. Şu İngilizler reçele bayılır. Kahvaltılarında envai çeşit reçel bulunur. Günümüzde hepsi hazır tabii ki! Orada yaşarken hiçbir İngiliz kadınını reçel kaynatırken görmedim! O dönem boyunca ülkemizden kendi sevdiğim balı taşıdım o buz gibi soğuk Londra’da hastalanmayayım, direncim düşmesin, enerjim yüksek kalsın diye...Harika bir kitap vardı elimde: "Arı Biziz, Bal Bizdedir (Dünden Bugüne Türkiye’de Arıcılık) Perihan Sarıöz ." İşte bu kitaptan öğrendiğim kadarıyla anlı-şanlı padişahımız Fatih Sultan Mehmet de meğer benim gibi bir bal düşkünüymüş.Fatih, İstanbul’u aldığında, hakkında birçok methiye söylenmiş. Padişah da bu övgülerin sahiplerini hediyelere boğmuş. En büyük ihsanı kime mi yapmış? "A devletlü Hünkarımız, sabahın hayır olsun, yediğin bal ile kaymak, güzergahın çayır olsun!" diyen bir köylüye... Çünkü padişahın hayatında bildiği en güzel yiyecek bal ve kaymakmış!Selçuklular"da konuklara koruk ve bal şerbeti ikram edilirmiş. Osmanlılar’da sofrada konuklara yemekten önce bir kaşık bal ikram edilir, iki yemek arasında bal şerbeti sunulurmuş. Bu şerbet kiraz, kayısı, erik gibi meyvelerin kaynatılıp üzerine bal katılmasıyla hazırlanırmış. Zengin konaklarında ise hatırlı konuklara balla yapılmış tarçınlı-karanfilli kabak reçeli ikram edilirmiş. Çaya bal eklenince antioksidan kapasitesi artıyorYapılan bir araştırma, Türk insanının vazgeçilmez içeceği olan çaya tatlandırmak amacıyla bal katıldığında, çayın yararlarının da arttığını ortaya koydu. Çaya bal katıldığında fenolik madde içeriği ve antioksidan kapasite ölçülebilir şekilde artıyor.İstanbul Teknik Üniversitesi Gıda Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyelerinden Prof. Dr. Dilek Boyacıoğlu’nun yönettiği araştırmanın amacı çay bal ile tatlandırıldığında antioksidan niteliklerinin (hastalıklara, kansere, yaşlanmaya karşı koruyucu etki) nasıl etkilendiğini ölçmekti. Boyacıoğlu ‘nun deneyleri sonrasındaki açıklaması şöyle: “Çay ve bal günlük yaşamımızın iki vazgeçilmez gıda maddesi... Araştırmamızda antioksidanca zengin bu iki gıda maddesinin bir arada kullanımının nasıl bir sonuç vereceğini görmek istedik. Çalışmada, sonuçları etkileme açısından fark yaratıp yaratmadığını görebilmek için çam balı, poliflora (karışık bölgelerden toplanmış), yöresel (Şemdinli) ve monoflora (ayçiçeği) olmak üzere 4 çeşit bal kullandık. Bu karışımı farklı sıcaklıklardaki içilmeye hazır çaylara karıştırdık. Balın çaya ilave edildiği tüm sıcaklık derecelerinde toplam antioksidan kapasitesinde de artış gözlendi. Bu artış 70-90 derece aralığında ortalama yüzde 50 oranlarında gerçekleşti.”Prof. Dr. Dilek Boyacıoğlu’nun yönettiği araştırmanın bulguları, İrlanda-Dublin’de gerçekleştirilen Gıda ve Sağlık Kongresi’nde de sunuldu. Araştırma çaya tatlandırma amaçlı olarak bal ilave edilmesi durumunda toplam fenolik içeriğinin ve antioksidan kapasitesinin belirgin şekilde arttığını ortaya koyuyor. Bu da balın, çayın tatlandırılması için sağlıklı bir alternatif olarak kullanılabileceğini gösteriyor.Havalar birden soğudu dikkat! Direncinizi yüksek tutun!Havalar aniden soğudu. Böyle dönemlerde en çok solunum yolu enfeksiyonları sorun olarak karşımıza çıkıyor. Özellikle soğuk algınlığı, grip, farenjit, sinüzit, bronşit ve pnömoni gibi hastalıklar sık görülür. İşte bal kışın direnci artırmada başvurabileceğiniz en güzel doğal yiyeceklerden biri! Bağışıklık sistemini geliştirir ve vücudun grip gibi enfeksiyonlarla mücadele etmesini kolaylaştırır, vücudu enfeksiyonlara karşı güçlendirir. Bal tüketimi genel olarak vücudun performansını ve zindeliğini artırır. Bu nedenle mevsim geçişlerinde bal tüketimi daha da önem kazanıyor. Ayrıca beslenmeden doğan bazı eksikliklerin giderilmesine yardımcı olur. Yüksek mineral içeriği nedeniyle özellikle çam balı, demir eksikliğinin giderilmesine önemli katkı sağlar. Bal aynı zamanda öksürük giderici olarak da kullanılabilir. ÇOK SORULANLAR * 1 yaşını doldurmamış bebeğimin yiyeceğini balla tatlandırabilir miyim?Hayır! Bal, 1 yaşından küçük çocuklar için tavsiye edilmemektedir. Nedeni Clostridium Botulinum bakterisinin balda gelişememesine rağmen, spor formunun balda bulunma ihtimalinin olması ve bu bakterinin bebeklerde Bebek Botulizmi denilen bir hastalığa neden olmasıdır. Bu sporlar çevremizdeki havada, toprakta, tozda ve ham tarımsal ürünlerde bulunmaktadır. Birçok gıdada olduğu gibi balda da bulunabilen bu sporlar erişkinler ve 1 yaşından büyük çocuklardaki gelişmiş bağışıklık ve sindirim sisteminden dolayı problem teşkil etmezken, 1 yaşından küçük bebeklerde bağırsak mikro florasının yeterince gelişmemiş olmasından dolayı botulizme neden olabilmektedir. * Bebeğime meyve suyu verebilir miyim?Amerikan Çocuk Akademisi 6 aydan önce bebeklere meyve suyu vermenin bir yararı olmayacağını belirtiyor. 6 aydan sonra tamamen pastörize edilmiş meyve suyu verilebilir. * Çocuğuma günde ne kadar bal yedirmeliyim?1 yaşın üzerindeki çocuğunuza kilo başına 1 gram verebilirisiniz. Örneğin 20 kiloluk bir çocuk günde 20 gram bal tüketebilir. Bu yaklaşık 1 yemek kaşığı ya da 2 tatlı kaşığı eder.Bal yiyen çocuklar daha hızlı büyüyor * Genel olarak vücudun performansını ve zindeliğini artırır. Gün boyu harcayacağı enerjinin karşılanmasında önemli rol oynar.* Beslenmeden doğan bazı eksikliklerin giderilmesine yardımcı olur.* Yüksek mineral içeriği nedeniyle özellikle koyu renkli ballar (örneğin çam balı), çocuklarda demir eksikliğinin giderilmesine önemli katkı sağlar.* Sindirimi kolaylaştırması, iştah açması ve gelişme bozukluklarında vücudun toparlanmasına yardımcı olması nedeniyle de çocuk beslenmesinin vazgeçilmezidir.* Sütü tatlandırmak amacıyla bal kullanılması çocukların hem bal hem de süt tüketimini kolaylaştırdığı için faydalıdır. İsviçre’de doktorlar çocuklar için sütün özellikle balla tüketimini tavsiye etmektedir. * İshalin önlenmesine yardımcı olur. * Bal, çocuk gelişimi için gerekli vitaminler, mineraller, aminoasitler gibi pek çok yaşamsal faktörü içerir. Vücudun hücre ve doku yapımına destek olur.* Yapılan araştırmalarda bal tüketen çocukların büyüme gelişme hızlarının daha iyi olduğu tespit edilmiştir.

Devamını Oku

Diyet yaparken restoran ya da kafede yemek yemek mümkün mü?

17 Kasım 2011

Neden olmasın? Hep elinizde haşlanmış tavukla haşlanmış sebze taşıyamayacağınıza göre! Artık şu sürekli diyet halinde olma durumundan vazgeçelim lütfen! Diyetlerin işe yaramadığı çok açık! Diyet sözcüğünün kendisi bir ceza gibi; beynin ceza olarak algıladığını da yaşam boyu uygulamanız çok zor. Katıldığım konferanslarda da bu tartışılıyor zaten. Önemli olan yiyeceklerin sunumu ve seçimi... Artık yiyeceklerin hazırlanması ve sunulmasına dikkat etmemiz gerekiyor. Yiyecek sunan yerlerin, yani kafe, restoran, fast- food zinciri gibi işletmelerin mutlaka sağlıklı, hafif seçenekler de bulundurması gerekli. Bu onlar için bir sosyal sorumluluk da aynı zamanda. Benim gibi bir metropol kadınıysanız, iş için sık sık dışarıda yemek zorunda kalıyorsunuz mutlaka... Açıkçası zorlanıyordum yemek seçerken. Şimdi işim kolaylaştı. Tamamen benim hazırladığım, denetlediğim bir mönü var artık! Ülkemizin önde gelen kafe zincirlerinden Kitchenette için bir light mönü hazırladım. ‘Fit For You’ başlığı altındaki bu mönüde detoks içecekler, çorba ve salatalar, pizza, wrap, makarna, ızgaralara kadar sizi tatmin edecek birçok yiyecek var. Kendim de bir çokokolik olduğum için bitter çikolatalı harika bir tatlı bile koydum! Keyifle, korkmadan yiyin diye... Hazırladığım tüm yiyeceklerin kalorisini bizzat hesapladım. Ayrıca bir laboratuvarda da kontrolden geçti. Niçin mi bunu söylüyorum? Çünkü bazen mönülerde gördüğüm kaloriler bana göre sunulan yiyecekle örtüşmüyor!Salatalar masum olmayabilir, dikkat!Salatalar artık ana yemek gibi hazırlanıyor. Kalorisini bilirseniz rahat yersiniz. Ama bilmeden yerseniz tahmininizin çok üzerinde bir kalori almış olursunuz. Örneğin; büyük topluluklara konuşma yaptığımda 1 yemek kaşığı zeytinyağının kalorisini tahmin etmelerini isterim katılanlardan. Şimdiye kadar hiç kimse bilemedi. 123 kalori! Bunu yakmak için yarım saate yakın yürüyorum bantta. Bir de aşırı peynir boca ediliyor. Peynir light’ı kullanılmadığı sürece yağ oranı çok yüksek bir yiyecek maddesi, fazlası kilo aldırır. Salatanın içine peynir, yağ gibi yoğun kalorili yiyecekler çok dikkatli konulmalı. Otlarda, sebzelerde sorun yok. 3 tane havuç tanesini ‘Aa bu zararlı’ diye seçip çıkarınca insanlar, dehşete düşüyorum bilgisizlik karşısında... Veya ‘Bu yanlış bilgileri kim kafalarına soktu’ diye düşünüyorum. Izgara mı, buharda pişirmek mi? Hangisi daha sağlıklı?Buharda pişen yemek daha sağlıklı. Ama ülkemizde ızgara daha çok tercih ediliyor. Buharda pişirme yöntemi halkımız için yeni... Buharda pişirdiğinizde daha çok vitamin, mineral alma şansınız var. Artı; yiyeceği yakmıyorsunuz. Izgarada pişirme yöntemi sırasında bir yakma işlemi de var. Aşırı pişirdiğinizde kanserojen hale sokuyorsunuz et gibi bazı yiyecekleri... Ama öyle lezzetli ki ızgaradan vazgeçmek zor. Izgara yediğiniz günlerde başka bir öğünde mutlaka bol yoğurt da tüketin. Kalın bağırsakta toksik metabolit daha az oluyor. Ülkemizde yemekler aşırı tuzlu servis ediliyorİngiltere"de alıştım yemeklerimi tuzsuz pişirmeye. 10 yıldır kışın yemeklerime tuz koymuyorum. Yazın da tuzsuz pişiriyorum ama sonradan öğlenleri tuz ekliyorum tansiyonum düşük olduğu için... Çünkü ülkemiz çok sıcak. Bir haftada alışıyorsunuz. Denemenizi öneriyorum! Tuz kan basıncını etkileyen en önemli yiyecek, direkt etkisi var. Sağlığa zararlı olmasını önlemek için günde 1,5 gramdan fazla almamak gerekiyor. Oysa Batı tipi beslenmede bir kişi günde 10 gram kadar tuz tüketiyor. Fazladan yediğimiz tuzun çoğu cildimizden ve böbreklerimizden atılıyor. Ancak hepsi değil! Aynen açık pakette kalan tuzun nemlenmesi gibi düşünün; bu tuz da vücutta su tutup bizi şişirmeye başlıyor. Bu da kan hacmini, dolayısıyla kan basıncını yani tansiyonu artırıyor. Kullandığınız tuzu hesaplarken sadece serptiğiniz tuzu düşünmeyin. Yiyeceklerin çoğu; meyveler, sebzeler, tahıllar, baklagiller zaten doğal olarak tuz içeriyorlar. Ekmekte, tereyağında, margarinlerde, zeytinde, konserve yiyeceklerde, bisküvi ve keklerde hep tuz var. Makarna şişmanlatır mı?Kararında yerseniz hayır! Benim yaklaşımım; miktarı, sosları azaltarak, malzemeyi değiştirerek yer vermek. Bir yiyeceği yiyebileceğinizi bildiğiniz zaman aşerir gibi istemiyorsunuz. Yasak arzuyu körüklüyor. Bu hayattaki her şey için geçerli aslında! Makarnayı az miktarda ve aşırı yağlı-soslu yemezseniz, sorun yok. Glisemik indeksi düşük bir yiyecektir, son derece sağlıklı. Sindirimi kolay, doygunluk indeksi yüksek; sizi tatmin eder. Yiyeceklerden korkmayın! Fazla yemekten, hareketsizlikten, geceleri atıştırmaktan korkun!Diyetteyken tatlı yiyemez miyim?Bütün danışanlarıma daha ilk haftadan itibaren tatlı tarifleri veririm. Kesmem. Yasaklar işlemiyor. Sonrasında beyin öcünü alıyor sizden! Çok daha fazla yemeye başlıyor kişi bu tip aşırı yasaklardan sonra... Bence hedef total kalori redüksiyonu; kalori indirgemesi olmalı... Sorbe, light dondurma, bitter çikolata, meyvelerden hazırlanmış tatlılar, hafif sütlü tatlılar, hatta minik bitter çikolatalı tatlılar yiyebilirsiniz. Tatlıya bayılırım. Tatlısız bir yaşam başta ben istemiyorum! Yaza daha büyük bir tatlı mönüsü planlıyorum. Tatlıyı yemeğin hemen ardından yiyebilirsiniz... Böylece yemeğin içerdiği lif ve yağ sayesinde tatlının içindeki şeker yavaş emilecektir. Böylece yediğiniz yemeğin toplam glisemik indeksini de (kan şekerini yükseltme hızı) düşürebilirsiniz. Meyveye gelince... Sindirim sistemimiz çok iyi düzenlenmiş; sistemi iyi çalışan biri aslında hiç yakınması olmadan istediği zaman yiyebilir. Eğer şişkinlik sorununuz varsa yemekten 1 saat kadar önce veya 3-4 saat sonra yemeyi tercih edin.

Devamını Oku

Kansere karşı yeni savaşçılar üzüm, zerdeçal, çörek otu, nar

11 Kasım 2011

Geçen hafta Antalya’da 4 gün boyunca Uluslararası Beslenme ve Kanser Kongresi’nde dünyanın dört bir yanından gelen bilim adamları ve doktorlarla birlikteydim. Kongre sürecinde kanserden korunma yolları ve tedavi konusundaki son araştırmalar alanındaki en iyi uzmanlar tarafından tartışıldı. İşte kongrenin öne çıkanları...Uzun süredir dikkatimi çeken nokta şu: Ortalıkta herkes ayrı bir bitkiyi, sebzeyi veya meyveyi baş tacı ediyor, yararlarından bahsediyor. Ama ben doktorum, bilimsel araştırma sonuçlarını görmeden gereksiz yere yüceltmelere karşıyım. Hemen her meyve sebzede antioksidan var. Ortada bir antioksidan patlaması yaşanıyor! Meyve sebze yemek tabii ki yararlı. Artı; her meyve ve sebzeden sağlığımız için yararlı, farklı bir bitkisel besin alıyoruz. Ancak bazı ürünleri gereksiz tüketiyor, gereksiz para harcıyor olabilir miyiz, bilimselliği ne kadar? İşte bu kongrede kafamdaki bazı soruların yanıtlarını buldum. Katılan tüm bilim adamları özenle seçilmiş, dünyanın sayılı üniversitelerinde öğretim görevlisi, araştırmacı kişilerdi. Prof. Dr. Ömer Küçük Emury Üniversitesi Medikal Onkoloji, Hematoloji (Kan hastalıkları) BölümüYılda 700 bin kişi beslenmeye bağlı olarak kansere yakalanıyor* ABD’de bir yıldaa görülen kanser vakalarının yüzde 50’sinin (700 bin) beslenmeye bağlı nedenlerle oluştuğu düşünülüyor. Şişmanlık ve bazı kanser türleri arasında da direkt ilişki olduğu biliniyor artık. Amerika’da obezite oranı yüzde 70 (Türkiye’de bu rakam yüzde 50). * Direkt beslemeyle ilişkisi olan kanser türleri, kolon, rektum (kalın bağırsağın dışarı açılış noktası olan anüsten önceki kısmı), meme, prostat, akciğer. * Aşırı şekerli, katı yağlardan zengin, bol fast- food, kızarmış yiyecekler kansere yol açıyor. * Kansere karşı bol sebze; özellikle koyu yeşil yapraklılar, meyve, tahıllar, baklagiller, sıvı yağlar, balık yağı tüketilmeli. Kesinlikle tüketmeniz gerekenler ise; brokoli, lahana, karnabahar, Brüksel lahanası, soğan, sarımsak, yeşil çay.Prof. Dr. Steven ClintonOhio State Üniversitesi Medikal Onkoloji Bölümü (Prostat Onkolojisi Bölümü)Brokolinin içindeki sulforafan kansere karşı korumada yararlı * Mesane tümörleri 60 yaş ve üzeri erkeklerde en çok görülen ikinci kanser türü. Sigara içenlerde risk 3 kat artıyor. Ayrıca mesleğe bağlı da gelişebiliyor. Genlerin önemi de var. Deneylerde beslenme şeklinin de etkili olduğunu gördük. Bol sebzeyle beslenenlerde daha az görülüyor. 1986-1996 yılları arasında 50 bin erkek üzerinde meyve-sebze ilişkisini araştırdık. Brokoli, karnabahar, Brüksel lahanası, lahana gibi sebzeler mesane kanseri riskini düşürüyor. * Brokoli filizi riski düşürmede daha etkili. İçindeki sulforafan adlı kimyasal bileşeni daha aktif! Brokoli filizinde bu bileşenden çok daha fazla bulunuyor. Ancak bu ABD John Hopkins Üniversitesi’nden Prof. Paul Talalay’in kullandığı özel bir brokoli tohumunda bulunuyor. Sulfofran, erucin adlı bir başka bileşenle birlikte mesane kanserinde daha etkili görünüyor. * Brokoli filizlerindeki erucin ve sulforafanın mesaneye kanser hücrelerine gittiğini saptadık. Mesane kanserli farelerde tümör büyüme hızı yavaşladı. Şimdi sıra insanlarda. Ancak söz konusu etki için bol bol brokoli yemek aynı etkiyi göstermiyor. Düzenli olarak aynı ekstre miktarını alabilmek gerekiyor. Bir ekstre üzerinde çalışıyoruz. Prof. Carlo La VecchiaMario Negri Farmakoloji Enstitüsü Epidemiyoloji Bölümü BaşkanıPizza yiyenlerde kansere daha az rastlanıyor! * Kanserden korunmak için beslenme şekli nedir denince sadece meyve ve sebzeyi artırmayı anlamayın! Kırmızı eti artırmaktan kaçınmak, rafine karbonhidratlardan kaçınmak, zeytinyağı ve diğer sıvı yağları katı yağlara tercih etmeyi de anlamanız gerekiyor. * İtalya’da erkeklerde fazla kilolu ve şişmanların toplamı yüzde 44, kadınlarda ise yüzde 32.5. İtalya’da son 20 yıldır obezite artmadı. Kansere karşı korunmada sağlıklı bir kiloda kalabilmek önemli. * Çalışmalarımız zeytinyağı tüketiminin artmasıyla yumurtalık, meme, mide, kolon, pankreas kanseri riskinin azaldığını gösteriyor.* Pizzayı ara sıra yiyenlere göre sık yiyenlerde sindirim sisteminde kanser görülme sıklığına baktık. Sık yiyenlerde görülme sıklığı daha az. Bunu zeytinyağı, domates ve diğer pizza malzemelerine bağlayabiliriz. Prof. Will StewardLeicester Üniversitesi Onkoloji BölümüÜzüm kabuğundaki resveratrol kanserli dokuları iyileştiriyor * Resveratrol birçok bitki tarafından üretilen bir madde. Özellikle de bakteri-mantar gibi ataklara maruz kaldıklarında üretiyorlar. Kolon kanserli hastalara verdiğimiz zaman dokuda iyi değişikliklere yol açtığını gördük. Üzüm, kırmızı şarap, fıstık başlıca kaynakları. 1600 gram kırmızı üzümdeki resveratrol 1/2 litre şaraptakine, o da 10 kase fıstıktakine eşit. * Resveratrol üzümün sadece kabuğunda var. Çekirdeğinde ve etli kısmında yok. Şarapta da düşük bir doz; 5 mg 1/3 şişeden alınabiliyor. Henüz kanıtlamadık ama bu kadarının, düşük doz da olsa yeterli olabileceğini düşünüyoruz. * Güney Fransa’da günde 1/3 şişe kırmızı şarap içiyorlar. Yüzde 40 daha az kanser riskleri var. İspanyol şarabında daha fazla resveratrol var. * Kolon kanserli hastalara verdiğimiz zaman dokuda iyi değişikliklere yol açtığını gördük. Resveratrol insanlarda Tip 2 diyabet, bunama, kardiyovasküler hastalıklarda da kullanılabileceği yolunda ümit veriyor... İngiltere’den Prof. Will Steward konferansta kusursuz anlatımı ve bilgisiyle en çok ilgimi çeken bilim adamlarından biriydi. Prof. Dr. Remzi Muhammed Wayne State Üniversitesi Kanser Araştırmaları Merkezi YöneticisiKansere karşı zerdeçal ve çörek otu tüketin* Amerika’da kalın bağırsak ve pankreas kanserinden yılda toplam 450 bin kişi ölüyor. Doğal bir ürünü biraz değiştirip daha güçlü hale getirmek için çalışmalar yapıyoruz. Zerdeçalda bulunan kurkumin üzerinde çalıştığımız maddelerden biri.* Her gün düzenli olarak kurkumini bulunduran zerdeçal tüketirseniz, kanseri önlemede etkisi olabilir diye düşünüyorum. Kolon kanserini önlemede yararlanabiliriz. Ama çok büyük miktarlarda almanız gerekiyor. Bu benim görüşüm. Daha yolumuz var. * Çörek otu da kanseri önlemek için kullanılabilir. Her gün sabah 1 çay kaşığı, öğleden sonra 1 çay kaşığı tüketilmeli. Ben çörek otunu balla karıştırıp yiyorum.Dr. Ben van OmmenTNO adlı Hollanda Araştırma kuruluşunun başındaki bilim adamıFruktoz, glukoza göre karaciğeri yağlandırmaya daha yatkın * Araştırmalar 50-59 yaş arası obezitenin doruk noktasında olduğunu gösteriyor. Yine araştırmalara göre kanser de 60’lı yaşlarda başlıyor. * Karaciğer birçok nedenle yağlanabiliyor. Alkol tülketimi, fazla kilo, şişmanlık... Yağlı karaciğeri olan hastalarla yapılan beslenme araştırmaları onlara ekstra L-Karnitin verdiğimizde karaciğerde yağlanmayı azaltabildiğimizi gördük. Çünkü karnitin karaciğerde birikmiş yağ asitlerinin enerji olarak kullanılmasını sağlıyor. * Biyokimyasal olarak fruktoz, glukoza göre karaciğeri yağlandırmaya daha yatkın. * Yağ yerseniz bu karaciğere gidiyor. Oysa diğer organlara da gitmesi gerekli. Kolin yumurtada bulunan bir besin. Eğer yeterli kolin yoksa vücudunuzda karaciğerde yağ birikmesi oluyor.* Besinlerden aldığımız vitamin, mineral, fitokimyasallar adapte olma yeteneği diye tanımladığmız fenotipik esnekliği sürdürmemize yarıyor. İnsanlar yaşlandıkça fenotipik esneklikleri azalıyor, belki bu yüzden kansere daha çok yakalanıyorlar. Brokolide bulunan sulforafan, zerdeçalda bulunan kurkumin, yeşil çay, quercetin, resveratrol... Bunların kansere karşı önleyici olduğu düşünülüyor, bazıları kanıtlandı. Prof. Dr. Kazım Şahin Fırat Üniversitesi Veterinerlik FakültesiLikopen böbrek ve rahim tömürlerinin büyüme hızını geriletiyor* Yaptığımız deneylerde, fareleri 3 gruba ayırdık. Bir gruba hiç likopen vermedik. 2. gruba kg. başına 100 mg, 3. gruba kg. başına 200 mg. likopen verdik. Hem böbrek hem rahim tümörlerinde, tümör büyüme hızını gerilediğin gördük. Bu sonuç bize likopenin bu kanser türlerinde önemli bir rol oynadığını gösterdi. * Hem böbrek hem de rahim kanserinin beslenme şeklimizle ilgili olduğu düşünülüyor. Birçok araştırma böbrek tümörlerinin aşırı et, süt ürünleri, margarin ve yağ tüketimiyle riskinin arttığına işaret ediyor. Likopen nedir?* Domates ve papaya, pembe guava, karpuz gibi meyvelerde bulunan bir karotenoid. * Kanseri önleyici etkisi üzerine araştırmalar yapıldı ve hâlâ yapılıyor. * Bu önleyici etkinin potansiyel antioksidan ve yangı önleyici etkisine bağlı olduğu düşünülüyor. Prof. Hasan MukhtarWisconsin-Madison Üniversitesi Narda kırmızı şarap ve yeşil çaydan daha yüksek antioksidan var * Narın, kırmızı şarap ve yeşil çaydan daha yüksek antioksidan kapasitesi var. * Nar suyu farelerde tümör gelişmesini engelliyor. * Nar suyunda bulunan en aktif madde Delphinidin. * Bu madde patlıcan, havuç, domates ve çilekte de var.

Devamını Oku

Şimdi bize C vitamini lazım!

27 Ekim 2011

Havalar soğudu. Ne kadar kabul etmek istemesek de artık kış geldi! ‘Direncimizi ne artırır’ sorusunda ilk akla gelen de C vitamini. Hadi gelin C vitamini büyüteç altına alalım. n C Vitamini ne işe yarıyor?Bağışıklık sistemini güçlendiriyor, hastalıklara karşı savaşta etkili. Strese karşı hormonların yapımında , enerji üretiminde, vücudun destek dokusu olan kollajen yapımında görevli. Kemikleri , cildi eklemleri güçlendiriyor, kanser ve kalp hastalığına karşı koruyucu etkisi var. * Eksikliğinde ne görülüyor?Sık hastalanma, sık nezle-grip, enerji azlığı, diş eti kanamaları, cildin kolay morarması ,yaraların geç iyileşmesi, ciltte döküntüler, diş eti ve burun kanamaları.* Günlük önerilen doz nedir? C vitamini için RDA yani günlük önerilen doz 60 mg. Vitamin ve minerallerin erişkinler için önerilen günlük miktarına günlük önerilen doz denir. Bunu şişe etiketlerinde RDA=Recommended Daily Allowance şeklinde görebilirsiniz.C vitaminini nereden, ne kadar alabiliriz?Kırmızı biber (tatlı) 1 adet 165 mgAcı biber 100 gr. 07 mgYeşil biber (tatlı) 1 adet 95 mgÇilek 1 porsiyon 84 mgBrüksel lahanası 6 adet 78 mgKivi 1 adet 74 mgPortakal 1 adet 70 mgDomates 1 adet 45 mgGreyfurt 1 adet 84 mgBrokoli 100 gr 41mgKarnabahar 100gr 36mgBezelye 100 gr 31mgLahana 100gr 27mgBolulu kadınlardan direncinizi artıracak yiyeceklerBolu denince akla muhteşem bir doğa ve aşçılar, güzel yemekler geliyor. Bolu Büyükşehir Belediyesi kadınlara destek olmak için onlara el emeklerini, hünerlerini sergilemek için yer vermiş. Burada tamamen kadın girişimcilerden oluşan bir kadroyla karşılanıyorsunuz. Yüzyıllardır uygulanan geleneksel doğal üretim teknikleriyle Bolu’nun meyve ve sebzelerini kullanarak, tamamen hijyenik koşullarda imal ettikleri ürünlerini sunuyorlar. Favorilerim mi? Kızılcık tarhanası ve Isırgan otlu erişte. Yolunuz Bolu’dan geçiyorsa mutlaka uğrayın. Eğer Bolu’ya has muhteşem yemeklerden tatmak isterseniz yolda bir telefon edip hazırlamalarını rica etmeniz gerekiyor. İnternet sitelerinden de sipariş verebiliyorsunuz. Behder AnaboluTel: 0374 275 33 80 www.behder.orgSu sebilleriniz mikrop yuvası olabilir!Rio’da katıldığım Dünya Su Konferansı’nda Avrupa Su Soğutma Cihazları (sebil) ( WE) Genel Müdürü Gustav F. Felix’in uyarısı dikkatimi çekti. Felix ‘Su sebilleri mikrop yuvası olabilir’ diyordu. “Her soğutma cihazı tüketicinin güvenliği için hijyenik düzenlemeler içinde olmalı. Doğru dürüst temizliği yapılmayan bir soğutma cihazı için özür yok!” diye devam ediyordu. Hemen sorularımı sıraladım:* Türkiye’de durum nedir?Ne yazık ki Türkiye’de sebillerin çoğu doğru dürüst temizleme ve sanitazisayon işlemi sunmuyor.Borular, rezervuar tankı, suyun çıktığı, elinizle bastığınız bölge... Suyla kontakt halinde olan tüm bu bölgelerin temizlenmesi gerekiyor. * Yılda kaç kez temizletmeliyiz sebillerimizi?Yılda en az 2 kez! Bizim önerimiz 4 kez temizlenmesi. * Türkiye’de gerçekten iyi temizlenen sebile nasıl ulaşacağız peki?Türkiye’de birçok Avrupalı ve Amerikalı üretici sebil sağlıyor. İnternetten ulaşabilirsiniz.Bütün bu üreticilerin çoğu bizim protokol testimizi geçtiler. Bu protokol onların sebillerinin tam olarak doğru-düzgün temizlenebildiğini gösteriyor. Türkiye’de de bazı şirketler su sebillerini düzenli olarak temizliyorlar. Tüm düzenlemelere uyuyorlar. Şimdi Türkiye için Avrupa düzenlemelerine bakma, iyi hijyen ve uygulamaları adapte etme zamanı. Bu düzenlemeler Brüksel’de WE tarafından belirlendi ve tüm Avrupa’da kabul edildi.

Devamını Oku

Alternatif arayan kanser hastaları için başvuru kitabı yazdı!

20 Ekim 2011

Doç. Dr. Canfeza Sezgin kimdir?Ege Ün. Tıp Fak. mezunu. Aynı fakültede İç Hastalıkları ihtisası yapmış. Mart 2006’dan beri Doçent. Yüzü aşkın bilimsel yayın ve tebliği var. Kanser tedavisinde tamamlayıcı tıp tedavilerinin önemine inanıyor. ‘Hangi Kansere Karşı Hangi Bitki?’ adlı kitabın yazarı. Kitapta etkinliği bilimsel araştırmalarla kanıtlanmış 79 bitki yer alıyor. * Sayın Canfeza Sezgin siz bir tıp doktoru ve onkolog yani kanser bilimcisiniz. Ortada pek çok doktor olmayan kişi ‘Şunu yerseniz şu kanseri yenersiniz’ diyerek, iddia ederek dolaşıyor. Ne diyorsunuz? Kanseri yenmek tek bir faktöre veya mucize bitkilere bağlı değildir. Sağlıklı beslenmek, besin maddeleri içinde şifalı bitkilere yer vermek, hayvansal yağ tüketiminin azaltılması, vejetaryen diyete yakın beslenmek, alkol-sigara tüketmemek, egzersiz yapmak, inançlı olmak ve pozitif düşünceye sahip olmak kansere karşı mücadelenin kazanılmasında eşit etkinlikte rol oynamaktadır. * Antioksidan enflasyonu başladı. Şunu mutlaka eksik etmeyin dediğiniz 3 sebze- meyve ismi verir misiniz?Araştırmalara göre önereceğim en önemli 3 gıda brokoli (ayda en az 5 porsiyon yarı pişmiş tüketilmeli), yeşil çay (günde 4 fincan içilmeli) ve zeytinyağı (günde 1 çorba kaşığı çiğ zeytinyağı). * Top 10 meyve-sebzeniz nedir?Brokoli, yeşil çay, zeytinyağı, yenilebilir mantarlar, sarımsak, soya ürünleri, dutsu meyveler, domates, zerdeçal ve üzüm. Baharatlardan biberiye ve çörek otu da çok yararlıdır. * Destekler için ne düşünüyorsunuz? Siz kullanıyor musunuz?Ülkemizde doğal ürünlerin destekleyici olarak kullanılması daha yeni olup doktor-eczacı dışında ehil olmayan kişilerin elinde hak ettiği yerde değildir. Fitoterapi dediğimiz bilimsel bitkisel tedavilerin doktorlar ve eczacılar tarafından etik değerler çerçevesinde sahip çıkılması ile hak ettiği yeri alacaktır. Yoğun çalıştığım ve izin yapmadığım için yorgunluk, iş yapma isteğimde azalma yakınmalarım vardı; bunun için kendi geliştirdiğim rhodiola rosea, propolis, B vitamin kompleksi ile koenzim Q10 içeren bir ürün kullanıyorum. Yılın 2 ayını grip aşısı yaptırmama rağmen grip halinde kötü bir şekilde geçirdiğim için, içerisinde reishi mantarı, selenyum, çinko, B vitaminleri ve koenzim Q10 içeren ürünleri kullanıyorum. Yorgunluk yakınmalarım geçtiği gibi çalışma ve üretme yeteneğimi tekrar kazandım. Yaz-kış fark etmeden sık grip oluyordum, destek kullanmaya başladıktan sonra hiç grip olmadım, çevremde herkes gripten muzdaripken halen grip olmadım. Daha önce desteklerin bu kadar yararlı olduklarını söyleselerdi güler geçerdim. Ama geleneksel bilimsel doğal tedavilerle ilgilenmeye başlayınca gerçekten yararlı olduklarını hem hastalarımda, hem de kendimde gördüm.

Devamını Oku