Amerika-Orlando’daki Kennedy Uzay Üssü’nden yeni döndüm; ayağımın tozuyla yazıyorum. Bu üssü gezince insan zekasına hayranlık duyuyorsunuz. Üs Orlando’ya otobüsle 1 saat uzaklıkta. Buraya 100 dolara gidebiliyor, üssü gezebiliyor, bir astronotla öğle yemeğine katılabiliyorsunuz. Böylece ben de bir astronotla öğle yemeği yeme ve diğerleriyle birlikte soru sorma fırsatı buldum.Emekli Kaptan Jon McBrideAstronot olmak için nasıl bir eğitim gerekiyor ?Zorlu! Ben denizciydim örneğin. Özel sınavlardan geçerek alınıyorsunuz. 100 bin kişinin içinden seçiliyorsunuz. İçimizde tıp doktoru çoktur. Tıp doktorları bu alanda çok başarılı oluyor.Astronotlar ne yiyor? Özel paket yiyecekler. Dondurmamız bile özel. Su ve meyve suyunu içerken dikkatli olmalısınız. Pipetle çekip bıraktığınızda yer çekimi olmadığı için sıvı gelmeye devam ediyor çünkü... Havada uçuşan su damlacıkları düşünün...Nasıl uyuyorsunuz?Uyku torbalarımızın içinde. (Orada izlediğimiz filmde adeta tabut gibi birimlerde uyduklarını gördük.) Astronotlar tuvaletlerini nasıl yapıyorlar?Özel tuvalet kutularımız var. Yanlardan ellerinizi geçirip stabil kalabiliyorsunuz. Yoksa tuvaletinizi yaparken havada uçmaya başlarsınız, pek hoş olmaz! (Gülüyor)Dünyaya uzaydan bakarken ne hissediyorsunuz?Artık herhangi bir ülkeye ait hissetmiyorsunuz kendinizi... İnsanlığın bir parçası olarak görüyorsunuz ve insan olduğunuz için gurur duyuyorsunuz. Uzayda dondurma keyfiApollo uzay gemilerinin ilk yolculukları için özel olarak üretilmiş bir dondurma var. -40 dereceye kadar dondurulup vakumlanarak kurutulmuş ve özel bir paketin içerisine yerleştirilmiş. Kuru ve dondurulmuş yiyecekler uzayda beslenmeyi kolaylaştırıyormuş. Astronotların en sevdiği yiyecekŞeker kaplı çikolata drajeler! M&M adlı bu drajeler Avrupa’da ve Amerika da hem küçüklerin, hem büyüklerin gözdesi. Size gösterilen filmde astronotları uzayda yol alırken havada uçuşan bu drajeleri balıkların yemi alması gibi kapmasını gülerek izliyorsunuz.Abur cubura çözüm bulunmalı- Gezimde Amerikan yiyecek endüstrisinin yasa düzenleyicileriyle tanıştım. Aramızdaki konuşmalar aynen şöyleydi: -‘Paket boylarınızı küçültün. Paketleriniz çok büyük. Tek top dondurma istiyorum, benim ülkemde üç iri topa denk gelecek miktarda dondurma veriyorlar. Ve tabii ki yiyorum! Pop-corn, cips paketi boyutları devasa, bunlara kısıtlamalar getirilemez mi? Bolluk fazla yemeye itiyor. ‘-‘Obama fit bir başkan. Çıkıp televizyonda hiç olmazsa çocuklara bazı önerilerde bulunsa etkili olmaz mı dersiniz?’-’Artık buna bir çözüm bulmaya uğraşıyoruz.‘
Kendime gülüyorum; dünyanın en ücra ülkelerini dolaştım, ama ülkemizin güzelim bazı yerlerini daha yeni görüyorum. İşte burnumuzun dibindeki Tarsus! Geçtiğimiz hafta sonu oradaydım ve bu şehre aşık oldum. Tekrar gördüm ki; bir yönetici edebiyata, sanata düşkünse, o şehir inanılmaz güzelleşiyor. Tarsus Belediye Bakanı Burhanettin Kocamaz, kocaman kalpli, sevecen, sanatı, sanatçıyı seven, altı şiir kitabı olan, çok sevilen bir belediye başkanı. Zaten aynı partiden dört dönemdir seçiliyormuş. Şehir parklarla dolu, vatandaş güleç, insanlar huzurlu. Ülkemizde en çok heykeli Tarsus’ta gördüm. Cezeryeci kız, Şahmeran, Türk büyüklerinin ve yöreye özgü çatalburun av köpeklerinin heykelleri! Evet, yanlış duymadınız; üklemizde ilk defa hayvan heykeli dikildiğini de gördüm. Londra’da İngilizlerin 2. Dünya Savaşı’nda yararlılık gösteren hayvanlar anısına kocaman bir anıt-heykelleri var. İlk gördüğümde şaşırmıştım. Hani İstanbul’un kalabalığı, griliği içinde kış depresyonu yaşıyorsanız, şöyle bir Tarsus’a uzanın, bu harika kenti görün derim! Yüzünüz gülmeye başlayacak! Tarsus’ta görülecek çok şey var; 24 saatte herkesin önceliği farklı olacaktır. Bu yüzden belediyenin el kitapçığından edinip sizin için önceliği olan yerleri seçin. Yaylaya da çıkmak istiyorsanız "bir hafta sonunuzu ayırın" derim.Kısa kısa Tarsus* Ülkemizin güneyinde, Adana ile Mersin arasında yer alıyor. Türkiye’nin en büyük ilçelerinden. * Dünyanın en eski yerleşim yerlerinden biri. Antik Kilikya’nın başkenti. * Geçmişi on bin yıl öncesine dayanıyor. Dil, din ve medeniyetlerin buluşma noktası. * Aziz Paul’ün doğduğu yer olması nedeniye Hıristiyanlıkta önemli bir şehir. * Yedi Uyurlar Mağarası ile Müslümanlığın önemli bir merkezi. * İlklerin şehri; ilk üniversitelerden biri burada kurulmuş, ilk kanalizasyon sistemi burada uygulanmış, Türkiye’nin ilk elektrik enerjisi burada üretilmiş. * İsmi önce Grekçe Tarsos, sonra Latin Tarsus olarak kullanılmış.* Anadolu Selçuklu Devleti, Haçlı Seferleri, Memluklar zamanında sürekli el değiştirmiş ve bu yüzden eski ekonomik ve ticari üstünlüğünü kaybetmiş. * Tarsus’a gitmek çok kolay; İstanbul’dan Adana’ya uçuş 1 saat 15 dakika, Adana-Tarsus arası arabayla 30 dakika.Ayın sözü"Zoru hemen, imkansızı zamanla başarırız."Burhanettin Kocamaz-Tarsus Belediye Başkanı24 saat gezi rotasıŞelale’de kahve için Tarsus Şelalesi muhteşem. Gürül gürül akıyor. Yazın sıcak günlerinde Tarsusluları kurtarıyormuş. Buradaki lokantalarda şelaleye karşı yemek yiyebilir, çay-kahve içebilirsiniz. Kleopatra Kapısı’ndan geçin Kleopatra sevgilisi Antonius’la buluşmak için Tarsus’a gelmiş. Sevgililer şehre işte bu kapıdan girmişler. Altından geçip şöyle bir antik dönemleri hayal edin. Nusrat Mayın Gemisi’ni görünNusrat dünyanın en önemli ve ünlü savaş gemisi. Çanakkale Savaşı sırasında düşman donanmasını durduran kahraman gemimiz. Restore edilmiş ve müze olmuş.Edalı yudumlayın Kaynar suyun içine attıkları adaçayına Edalı diyorlar. Ne yaratıcı bir isim. Gerçekten de adaçayı suyun içinde edalı edalı dolaşıyor. "Adaçayı varsa bahçede, ne gerek var ölmeye" demiş eskiler... Kıssadan hisse.Kaynar içip cezerye yiyin Kırkaşık Bedestenin’ndeki Tarsusi Kafe kaynarın yeri. Kafenin sahibi Serpil Hanım kaynarı tanıtmak için büyük çaba gösteriyor. Kaynar yöreye özgü lohusa şerbeti. İçinde 7 çeşit baharat var. Baharatları suda şekerle kaynatıp üzerine dövülmüş ceviz serpiyorlar. "Tarsus’ta bir eve girince tarçın kokuyorsa bilin ki evde bebek vardır!" diyorlar. Cezerye de buraya özgü bir tatlı. Tarsus’ta yaşamış olduğu rivayet edilen Lokman Hekim hastalarına ilaç olarak önerirmiş. Ana maddesi havuç; yani bol beta-karoten içeriyor. Beta-karoten en önemli antioksidan vitaminlerden, cildi sağlamlaştırıyor. Humus yemeden dönmeyinHayatımda yediğim en iyi humusu Kervan esnaf lokantasında yedim. Sakın ha burada humus yemeden dönmeyin. Dikkat edin parmaklarınız gitmesin!Eshab-ı Kehf Mağarası’nı ziyaret edin Yedi Uyurlar inanışının Anadolu’daki en büyük merkezi Tarsus’taki Eshab-ı Kef mağarası. Bu olay Kuran-ı Kerim’de de Kehf suresi adıyla yer alıyor. Kırkkaşık Bedesteni’nde alışveriş yapın1579 yılında yapılmış, 18 odalı bir çarşı. Cumhuriyet döneminden beri çarşı olarak kullanılıyor. Hediyelik eşya almak için en uygun yer. Buradan anı olarak Tarsusi alabilirsiniz. Kahve fincanının sapsızı. Tarsuslular çok kaynamış ve köpüksüz kahvelerini bu fincanlarda yudumluyor.Nerede kalınır?Belediye’ye ait, işletmesini devrettiği Konak Efsus Otel, Tarsus evlerinden iki tanesinin birleştirilmesiyle oluşturulmuş. Personeli çok güleryüzlü, bir dediğinizi iki etmiyor. Eski Mahalle’de oluşu da çok önemli bir avantaj. Tarsus’un eski halini, yaşam şeklini daha kolay hayal edebiliyorsunuz.
Nobel ödüllü bilimadamı ne dedi, ne anlaşıldı?Doktor James Watson 1953’de DNA’nın yapısını bularak genetik biliminin önünü açan bilim adamlarından biri. Nobel ödüllü. Aynı zamanda uzun yıllar Harvard Üniversitesi’nde kanser üzerine dersler vermiş. Tüm bilim dünyasının saygı duyduğu, ikon haline gelmiş bir isim. Ona karşı çıkmak kimsenin haddi değil! Geçtiğimiz hafta 84 yaşındaki bilim adamı ABD’de kanserle savaşta, "niçin hâlâ çok başarılı değiliz" tartışmaları sürerken uzun süren çalışmalarını yayımladı ve çok ses getiren bir hipotez de öne sürdü. Hipotezi özetle şöyle: * "Radyoterapi ve kemoterapi sırasında kanser hastalarının vücudunda serbest radikaller oluşuyor. Bu serbest radikaller kanser ilaçlarının etkisini artırıyor. Herkes antioksidanların harika olduğunu düşünüyor. Ama belki de kanser tedavisi gören kişiyi yüksek antioksidan içeriği olan yiyecekler ve desteklerle beslemekle hastanın tedavisini engelliyoruz." Watson’ın herhangi bir yiyeceğin sağlıklı kişide kansere yol açacağı gibi bir savı yok. Kanser hastalığı ve tedavisiyle ilgili öne sürdüğü bilimsel bir görüş var. Ardından kanserle ilgili yoğun araştırmalar yapan bilimadamları da bu yayında çok ilginç fikirler olduğunu ancak şimdiye kadar araştırılıp kanıtlanmış bazı bilgilerle de çeliştiğini kendi isimlerini vermeden açıkladılar. Belli ki kimse bu kadar değerli bir bilimadamına karşı olmak istemiyor, bu kadar parlak bir zekaya karşı söz etmekten kaçınıyor. Çünkü Watson yayınıyla hâlâ yaya olunan kanser tedavisinde araştırmaların çok yönlü olmasını, yeni boyutlar kazanmasını sağlayacaktır. Serbest radikal ve antioksidan nedir bilmeden Watson’la ilgili haberi anlamak, onun gerçekte ne dediğini aktarmak, yorumlamak tehlikeli. Haydi gelin, neymiş bunlar tekrar edelim: Serbest radikal nedir?Her canlı hücrenin hayatta kalabilmek için oksijene ihtiyacı var. Ancak oksijenin aynı zamanda tehlikeli bir yanı da var. Normal biyokimyasal reaksiyonlarda dengesiz hale gelip çevredeki molekülleri okside edebiliyor, hücrelerin yapısını bozabiliyor. Bu okside olmuş, birer elektronu eksik moleküllere serbest radikal deniyor.Antioksidan nedir?Serbest radikaller vücudumuz için en tehlikeli toksinler. Kansere, damarsal yapı bozukluklarına, yaşlanmaya neden oluyorlar. İşte bu oksidan moleküllerle savaşıp onları yok eden, zararsız hale getirilmesini, vücuttan atılmasını sağlayan kimyasal maddelere de antioksidan deniyor.'2-3 ay ömür biçilen babam brokoli filizi sayesinde 2 yıl daha yaşadı’Doktor Bey, sizin brokoli filiziyle tanışma öykünüz çok ilginç....Evet. Benim brokoli filizi ile tanışmam bundan 9-10 sene önce babam Prof. Dr. Atalay Yörükoğlu’nun pankreas kanserine yakalanması ile oldu. Babam annemin ölümünden sonra pankreas kanserine yakalandı. Aşırı üzüntü... İleri safhada pankreas kanseri teşhisi konan babama herhangi bir tedavi de uygulanamadı. Tam o sırada Amerika’dan bir doktor arkadaşım bana Johns Hopkins Üniversitesi’nde sulforafan ile ilgili yapılan çalışmalardan bahsetti. Ben hemen Johns Hopkins Üniversitesi’nden Prof. Dr. Paul Talalay ile temas kurdum ve büyük yardımlarını gördüm. Johns Hopkins Üniversitesi’nden temin ettiğimiz patentli özel brokoli tohumlarından üretilen filizlerle babama bir tedavi başladık ve çok başarılı bir sonuç elde ettik. 2-3 ay ömür biçilen babam 2 yıl daha yaşadı ve kanserden değil, ama 76 yaşında bir böbrek hastalığından öldü.Pankreas kanseri yaşam süresi en kısa olan kanser türlerinden ne yazık ki. İki yıl uzun bir zaman. Yani brokoli filizi sayesinde babanızın ömrü uzamış, öyle mi ?Kesinlikle. Zaten son yıllarda brokoli filizinin etken maddesi ’sulforafan’ın gerek tek başına, gerekse bazı kemoterapi ilaçları ile birlikte kullanımının pankreas kanserine ve kanser hücresi üreten “kanser kök hücrelerine” karşı son derece etkili olduğu bilimsel çalışmalarla gösterilmiştir.Peki, ne kadar yedirdiniz? Babam kanser hastası olduğu için bir hayli yüksek dozda verdik. Günde 150 mg sulforafana muadil 100 -150 gr kadar brokoli filizi ve beraberinde günde 200-300 mg kadar Johns Hopkins Üniversitesi’nden gelen brokoli filizi “ekstresi” verdik. 3 ay içinde pankreastaki tümör yarı yarıya küçüldü, 6 ayda yok oldu.Sağlıklı kişilerde Amerikan Kanser Derneği ( ACS ) başta brokoli olmak üzere brassica türü sebzelerden haftada en az 3 kez yenilmesini önermektedir.Brokoli filizi hâlâ üretiliyor mu? Siz yetiştirmeye devam ediyor musunuz? Kendiniz de yiyor musunuz?Brokoli filizi dünyada toplam 19 merkezde “Broccosprouts” adı altında üretilip pazarlanmaktadır. Ülkemizde de Johns Hopkins Üniversitesi patenti ve lisansı ile (Agrimed Biyoteknoloji Ltd. firması tarafından) Broccosprouts üretimi başlamıştır. Sağlıklı beslenmemizin önemli bir parçası olarak gördüğümden ben ve ailem neredeyse her gün brokoli filizini salatalarımıza ilave etmek suretiyle yiyoruz. Son günlerde basında antioksidanların ve brokoli gibi sebzelerin kanser yaptığı üzerine haberler çıktı. Bu konuda sizin görüşleriniz nedir ?Bu haberleri ben de gördüm. Ancak haberin orijinalinde antioksidanların bazı kanser ilaçlarının etkilerini azalttığı gibi zaten tartışmalı olan bir iddia bizde “Brokoli Kanser Yapıyor” diye geçti. Çok üzücü. Brokoli ve içeriğindeki etken madde “sulforafan’ın” antikanserojen etkileri dünyanın en saygın üniversitelerinde yapılan yüzlerce bilimsel çalışma ile tartışmasız olarak ispatlanmıştır. Hastalarımız ve okurlarımızın içi rahat etsin. Gönüllerince brokoli ve benzeri antioksidan deposu taze meyve ve sebzeyi bol bol yesinler.Brokoli filizinin 50 gramı 2,5 kilo brokoliye eşitGeorge W. Bush gibi brokoli sevmeyenler grubundaysanız hiç üzülmeyin. Rahatlıkla brokoli filizi yiyebilirsiniz. Tabii bulabilirseniz! Brokoli son yıllarda uluslararası bilimsel toplantılarda en çok konuşulan sebzelerin başını çekiyor. İçerdiği sulforafan adlı madde kansere karşı bir “süpergüç” olarak tanımlanıyor. Tam mevsimi, bol bol tüketmeye çalışın. Zaten bu yazıyı okuduktan sonra George W. Bush’a burun kıvırıp, brokoli almaya gideceğinize eminim. Yalnız dikkat; pişirirken buharda kısa süreli pişirme yöntemini tercih etmelisiniz. Çünkü kaynatınca sulforafan önemli oranda yok oluyor.Brokolinin süper güç olma hikayesi Johns Hopkins Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden bilim adamlarının insan vücudundaki koruyucu enzimleri uyaran, kimyasallardan zengin kaynakları bulmak için 1992 yılında başlattığı çalışmada birçok sebze incelemeye alınmıştı. Aynı yıl Dr. Paul Talalay ve ekibi brokolinin sağladığı sağlık faydalarının birçoğunun kaynağı olarak sulforafan molekülünü tanımladı. İlk araştırmaların ardından bazı brokoli çeşitlerinin içeriğindeki sulforafan molekülünün yararlı özellikleri keşfedildi.Ancak sulforafan molekülünün miktarı brokoli türleri arasında farklılık gösteriyordu ve Johns Hopkins Üniversitesi bilim adamları sabit bir kaynak bulmak üzere çalışmalarını yoğunlaştırdılar. Laboratuvar ortamında bir araya getirilen 22 farklı tür brokolinin geleneksel tarım yöntemleriyle birleştirilmesiyle sulforafan bakımından oldukça zengin yeni bir brokoli türü ortaya çıkarıldı. Söz konusu brokoli türünde koruyucu bileşen konsantrasyonunun 10 kata kadar artabileceği de saptandı. Sürdürülen araştırmalarda tarihler 1997 yılını gösterdiğinde, bu brokoli türünün tohumdan yeni çıkmış 3-4 günlük filizlerinin erişkin brokoli sebzesine göre sulforafan açısından 10-100 kat daha konsantre olduğu anlaşıldı. Bu çalışmaların ardından John Hopkins Üniversitesi sulforafan içeren bitkisel ekstrakta, SGS adı ile lisans ve patent aldı. Son yıllarda bilim dünyasında sulforafan konusundaki büyük ilgi ile birlikte 600’ün üzerinde bilimsel çalışmada sulforafanın farklı özellikleri değerlendirildi. Brokoli filizi ve sulforafan üzerinde yapılan araştırmalar hızla arttı ve bu molekülün vücudun kanser hücreleri ile mücadele eden bağışıklık sistemimiz üzerine olan etkileri daha da iyi anlaşılır oldu. Sulforafanı klasik bir ilaca dönüştürme çalışmaları devam ediyor.
Keçi sütü ve peyniri son birkaç yıldır yükselen değer. Yüksek kalsiyum içeriği nedeniyle özellikle anneler peşinde. Herkesin hedefi yüzde 100 doğal, katkısız keçi sütü bulmak. Çünkü ülkemizde kısa süre önce keçi sütü diye satılan bazı ürünlerin inek sütüyle karıştırıldığı belirlendi. Doğal ve katkısız üretim yapan yerleri görmek amacıyla keçi sütü ve peyniriyle yüzlerce yıldır ünlü bir yöredeydim... İzmir Seferihisar’da keçi sütünün 500 yıldır kullanıldığı tahmin ediliyor. Burada 77 yaşındaki Fatma Yiğit beni gerçekten çok şaşırttı. Çünkü 77 yaşında olmasına rağmen 57 gösteriyordu. Yiğit, sağlığını keçi sütüne ve peynirine borçlu olduğunu söylüyor. Gelelim keçi sütünün faydalarına...* Aynen inek sütü gibi laktoz içeriyor. Ancak daha az. Bu yüzden laktoz alerjsii olan bazı kişiler keçi sütünü tercih edebiliyor. * Çok iyi bir kalsiyum kaynağı. Kemiklerimizi ve dişlerimizi sağlamlaştırmak için büyük oranlarda ihtiyacımız olan bir mineral. * B grubu vitaminlerden zengin. B grubu vitaminler enerjimizi artırıyor, kan hücrelerinin yapımı için gerekli, beyin ve sinir sistemi fonksiyonlarını düzenliyor. * Sağlık için gerekli birçok minerali sağlıyor; Fosfor, potasyum, magnezyum, demir ve manganez minerallerini içeriyor. * İri bardak keçi sütü (240 ml) 168 kalori iken, inek sütü 212 kalori. ÂAynı miktardaki keçi sütünün protein değeri 9 gram iken, inek sütünün 8.13 gr. * Keçi etinin yağ oranı daha düşük.Keçi peynirli iki lezzetGeçtiğimiz hafta Kanyon Macro Atelier’de eğitmen-şef Ayşe Azzaro öncülüğünde Baltalı ürünleri kulanılarak oluşturulan tarifler basın mensupları ve bloggerlar eşliğinde hazırlandı ve enfes bir lezzet kervanına dönüştü. Bu atölyeye ben de katıldım ve sizin için çok lezzetli keçi peynirli tarifleri aldım. Ispanaklı keçi peynirli muffinMalzemeler: * Tereyağı 12 gr* Krema 30 gr * Keçi sütü 100 gram * Ispanak 100 gr * Un 120 gr * Karbonat 1 çay kaşığı * Kırmızı acı biber 1 çay kaşığı * Keçi peyniri 100 gr * Yumurta 1 adetYapılışı: Fırını 185 derece ısıtın. Muffin kalıplarınızı yağlayın. Sütü ve tereyağını bir tencerenin içine koyup ısıtın. Ispanakları ayıklayıp ince ince doğrayın. Ve kaynayan süte ekleyin. Ateşten alınca blenderla biraz çekin. Yumurtayı ayrı bir kasede çırpın. Bütün kuru malzemeleri ekleyin. Sütü de ekleyip bir araya gelene kadar karıştırın. Beyaz peyniri küçük parçalara ayırıp onu da ekleyin. Muffin kalıplarına eşit şekilde döküp 15-20 dak. fırında pişirin.Fındıkla panelenmiş keçi peyniriMalzemeler: * 1 yumurta* 80 gr un * 80 gr fındık(ufalanmış) Â* Kızartma yağı* Tuz karabiberYapılışı: Kaşar peynirini dikdörtgen şeklinde kesin. Bir kapta yumurtaları çırpın. Ayrı bir kaba un koyup tuz ve karabiber ekleyin. Kaşar peynirini sırasıyla yumurta-un-yumurta- fındıkla kaplayın. Kızgın yağda kızarıncaya kadar pişirin. Evet, kızartma sağlıksız! Ama ara sıra eğer bir kez kullanılıp atılacak yağda kızartıyorsak neden bu keyiften tamamen mahrum kalalım ki? Anadolu’yu bu kadar dolaşıyorum, uzun yaşayanlarla konuşuyorum, hemen hepsi kızartma da yiyorlar hala... Tamamen doğal ürünler kullanarak, kendi üretimi olan yağlarda kızartarak!
45 ile 59 yaş arasındaki dönem orta yaşlılık...Orta yaş ne zaman başlıyor, ne zaman bitiyor?Orta yaşın kesin bir tanımı yok. Dünya Sağlık Örgütü orta yaşı 45 ile 59 yaş arasındaki dönem olarak tanımlıyor ancak orta yaşın tanımını etkileyen birçok faktör var; 17'sinde anne olan, zaman içinde 2-3 çocuk doğuran ve 40 yaşına gelmeden anneanne olan bir kadın için orta yaş gelmiş sayılabilir. Öte yandan üniversite okuyup üstüne master yapan, bir süre kariyer yaptıktan sonra 35 yaşında anne olan bir kadın için orta yaşa daha 15-20 yıl vardır denilebilir. Bence orta yaşın en güzel tanımı; “Gençlik ile yaşlılık arasında bir geçiş dönemi” şeklindedir. Bu dönemin en belirgin ve ilginç özelliği ise avantaj ve dezavantajlarına karşın bu döneme hazırlıklı olmamamızdır. Bu da kişide önemli bocalamalara neden olur.Orta yaşla birlikte hangi hormonlar azalıyor? Vücutta neler değişiyor?Orta yaşla birlikte en çok azalan hormonların başında “büyüme hormonu” (somatotropin) gelir. Bu hormonun azalması ile birlikte tüm dokularımızda hücre yenilenmesi yavaşlar ve yaşlanma süreci başlar. Bu olgunun gözle görülen yansıması cilt esnekliğinin azalması ve sonucunda yavaş yavaş ortaya çıkan kırışıklıklardır. Somatotropin hormonunun azalmasının daha önemli bir etkisi ise 35 yaşından sonra kas kitlemizde azalma olmasıdır. Özel önlem alınmadığı takdirde 35 yaşından sonra kas kitlemiz her yıl yaklaşık yüzde 1 kadar azalır. 50 yaşına gelindiğinde gençlik yıllarında sahip olduğumuz kas kitlesinin yaklaşık yüzde 25'ini kaybetmiş oluruz. Kas kitlesi kaybı estetik olarak amiyane tabirle “pörsümeye” neden olur ama daha önemlisi kas kitlesinin kaybı metabolizmanın yavaşlamasına ve dolayısıyla orta yaşlarda görülen kilo alma eğilimine neden olur.Bir de cinsel hormonlarımızda değişme oluyor, değil mi?Evet! Orta yaşla azalan bir hormon grubu da cinsel hormonlar (Östrojen ve testosteron ). 30-35 yaşlarından sonra yavaş yavaş azalmaya başlayan cinsel hormonlar orta yaşlara gelindiğinde belirgin olarak azalmış oluyor. Bu da erkeklerde cinsel aktivitede azalmaya kadınlarda da 50 yaş civarında menopoz ile sonuçlanıyor. Bu yaşlarda azalan cinsel hormonlar aynı zamanda “cinsel enerji”de azalmaya ve metabolizmanın daha da azalmasına neden olur. 50 yaşına gelindiğinde kadınların yüzde 95'i menopoza girmiş, erkeklerin de tamamında cinsel aktivitede belirgin azalma, yüzde 25'inde tedavi gerektiren cinsel iktidarsızlık ortaya çıkmıştır. Kadın-erkek, kişilerin büyük kısmında vücut kitle indeksleri (yani kiloları) 30 yaşına göre ortalama yüzde 15-20 artmıştır."Penis sağlığı kalp sağlığının göstergesidir" şeklinde bir saptama var kitapta. "Kalple penisin ne ilgisi var" diye soruyor şu anda birçok kişi eminim... Orta yaşlarda erkeklerde görülen cinsel aktivite azalması ve iktidarsızlık (Erektil disfonksiyon ) nedenlerinden biri de bu bölgeyi besleyen damarların arteriyoskleroz (damar sertliği) nedeniyle daralmaları ve tıkanmalarıdır. Bu damarlar küçük boy arterlerdir ve kalbi besleyen koroner damarlar ile neredeyse aynı çaptadır. Eğer kişide damarsal nedenlerden kaynaklanan erektil disfonksiyon varsa mantıken başta kalp olmak üzere diğer organların da damarlarında aynı hastalığın olması ihtimali çok yüksektir. 45-65 yaş erkekler arası bir anket yapsanız yüzde 99’u cinsel bakımdan aslanlar gibi olduğunu söyler. Ama gerçekler öyle değil! Tıbbi istatistikler 45 yaşındaki erkeklerin yüzde 15’inin, 50 yaşındakilerin yüzde 25’inin ve 65’ine gelindiğinde yüzde 45’inin erektil disfonksiyondan muzdarip olduğunu gösteriyor. "İkinci perdeyi açın artık!" deyip, genç kalmanın sırlarını da vermişsiniz.“İkinci Perde” yaşamımızın yeni ve çok güzel bir dönemini ifade ediyor. Genç kalmanın en önemli unsuru bu dönemde bizi mutlu eden ve yaşama bağlayan uğraşılar bulmaktır. Özellikle Türk toplumunda 50'li yaşlarda emekli olan insanların günlerini anlamlı bir şekilde dolduracak yeni işler, hobiler ve faaliyetlerde bulunmaları çok önemli. "Tek cümlede nasıl genç kalabileceğimizi özetlemek gerekirse; Yaşama pozitif bakmak, beynimizi ve vücudumuzu sürekli olarak aktif tutmak ve sağlıklı beslenmek diyebilirim. Yaşam tarzınız, 65 yaşında tenis oynamak ile koroner bypass ameliyatı olmak arasındaki farkı belirler."Prof. Yörükoğlu’ndan fıkraTemel bakkala gider. 1 paket sigara ister. Bir bakar; paketin üzerinde bir uyarı: "Sigara içmek cinsel iktidarsızlığa neden olur!" Temel bozulur, "Ha uşağım bana bunun öldüreninden ver da" der.
Turizm denince aklımıza hep ne geliyor?.. Deniz-kumsal-güneş üçlüsü veya kayak... Bunları sunan şehirler hep favori! Oysa ülkemizde doğusuyla batısıyla, İç Anadolu’suyla gizli kalmış bir sürü hazine var. İşte Beypazarı da onlardan biri. Üstelik ülke turizmine çok büyük katkısı olan ilçelerimizden. Geçtiğimiz hafta sonu Beypazarı’ndayım, müthiş keyif aldım. En kısa zamanda tekrar gitmeye kararlıyım. Kışın İstanbul’un gri, depresif havasından sıkılanlara ilaç gibi gelecek bir yer Beypazarı...Nasıl gidersiniz? * Ankaraya’ya bağlı ilçe, İç Anadolu Bölgesi’nde yer alıyor.* Aracınızla gitmek isterseniz; Ankara'nın 98 km. batısında, İstanbul’a 320 km. uzaklıkta. Eski Ankara-İstanbul yolu üzerinde. İstanbul’a uzaklığı arabayla 4 saat. Yollar çok güzel ve rahat gidiliyor. Ancak kar lastiği takmadan yola çıkmayın. Malum mevsim kış. Tarihten notlar... * Beypazarı ilçesine ilk çağda Hitit, Frig, Galat, Roma, Bizans, daha sonra da Anadolu Selçuklu ve Osmanlılar egemen olmuş.* Roma döneminde, İstanbul'u Ankara ve Bağdat'a bağlayan önemli büyük tarihi geçit yolları üzerinde bulunan Beypazarı’nın ilk adı Lagania; yani “Kaya Doruğu Ülkesi” * Osmanlı döneminde askeri sistemin bel kemiğini oluşturan Tımarlı Sipahi Merkezleri’nden biriymiş. Yöredeki Sipahi Beyi’ne ve ticari, ekonomik hayatın yoğunluğuna dayanılarak Beğ Bazarı diye adlandırılmış.ÂEvliya Çelebi de Seyahatnamesi’nde Beypazarı’nın ne güzel, bereketli, gezilesi bir yer olduğunu vurguluyor.Bunları yapmadan ayrılmayınHıdırlık Tepesi’ne çıkın!İlçenin en yüksek noktası burası. Şöyle ilçeye bir kuşbakışı bakın önce... Bu güzel diyarı dolaşmaya başlamadan önce içinize çekin. Bu tepeden tarihi konakları, doğal güzellikleriyle tüm Beypazarı bir anda avucunuzda...Sokaklarında dolaşın Hıdırlık Tepesi’nden sağa döndüğünüzde kendinizi eski kasabanın içinde bulacaksınız. Ahşap evleri, 200 yıllık çarşısıyla kendini korumayı başarmış bir yer burası... İlk dikkatimi çeken cumbalı, ‘guşgana’ adı verilen çatıları olan 2-3 katlı evler. Adı kuş konağından geliyor bu evlerin. Eskiden kadınlar özel eğlencelerinde, erkekler iftar yemeklerinde kullanırlarmış bu çatıları. Tarihi konakları gezinAlaattin Sokak restorasyonu tamamlanmış ve hizmete açılmış birçok tarihi konağı barındırıyor. Aynı zamanda yöresel ürünlerin satıldığı standlar da kuruluyor burada; şehrin en popüler mekanı. Beypazarlı ev kadınlarının tarhana, yaprak sarması, cevizli tatlı sucuk, bazlama, baklava gibi yemeklerini tadın. Beypazarı Kurusu alın Beypazarında akşam evine dönen birini elinde mutlaka “kuru” ile görüyorsunuz! ‘İskoç bisküvisine rakibiz ‘diyorlar... Tereyağı, un ve sütle yapılan kuru dayanıklı bir kurabiye çeşidi... Veya peksimet de denebilir. Aslında ikisi arası bir şey kuru... En önemli özelliği mi? Neredeyse bir yıl dayanıyor! Üstelik katkısız! Bağ Evi’ne uğrayınBağ Evi’ndeki eğlencenin tadı damağımda kaldı! Her gece cümbüş var! Sahibi Hüsnü Bayramoğlu 86 yaşındaki babasıyla karşılıklı hem oynuyor, hem söylüyor. Bu arada Beypazarı güvecini ve höşmerimi tatmadan sakın dönmeyin! Höşmerimi Çanakkale’den farklı yapıyorlar. Tel: 0312 763 40 20Yaşayan Müze’yi gezinAbbaszade Ailesi’nin 19. yüzyıl’da inşa ettirdiği iki konağı da ziyaret etmenizde fayda var. Bu konaklar Beypazarı Belediyesi tarafından restore edilmiş. Biri Yaşayan Müze olarak hizmet veriyor. Diğeri ise misafirhane olarak kullanılıyor. Osmanlı dönemimin mimari yapısını yansıtması açısından önemliler.Bir tılsım edinin Telkari gümüş işlemeciliği Beypazarı’nın en önemli simgelerinden biri. Gümüşçüler çarşısına mutlaka uğrayın . Burası başınızı döndürebilir. İlçenin takıda sembolü ise tılsım. Gerçek incilerle işlenmiş Beypazarı telkarisi bu. Beypazarı gelinleri tılsım olmadan evlenmezmiş. İnözü Vadisi’ni görünİnözü Vadisi doğaseverler için kaçırılmaması gereken bir yer. Nazlı nazlı akan İnözü çayı ve yeşil bir cennet sizi bekliyor. Burası doğal SİT alanı; mağaralar, kaya mezarları ve kiliseler de var. Buraya kadar gelmişken yöresel yemeklerden Uruş kapaması ve höşmerimin de tadına bakmak lazım. İnözü Vadisi hayvan ve bitki coğrafyası açısından çok önemli; Beypazarı geveni, akbaba, kara leylek, kızıl şahin, geyik gibi nesli tükenmekte olan bazı endemikler burada yaşıyor. Beypazarı kaybolmaya başlayan el sanatlarını yaşatmaya çalışıyor. Bindallı işlemeciliği de bunlardan biri... Hatta ilgi duyarsanız yörenin el sanatlarını ilçede sıkça gördüğünüz tezgahların başına geçip deneyimleye-bilirsiniz.
Nar çok moda, ama gelip geçici moda değil kesin! Her zaman moda olacak belli! Araştırmaların ortaya koyduğu veriler şunu gösteriyor: Narın her şeyi çok sağlıklı. Nar ağacının kabuğu bile önemli antioksidanlar olan polifenollerle dolu. Nar çekirdekleri ekstresi ve suyunun kırmızı şarap ve yeşil çaya göre 2-3 kat fazla antioksidan kapasitesi var. Haydi gelin adeta bir ecza deposu olan narı inceleyelim: - Nar sağlık, şans üreme ölümsüzlük sembolü.- Bolluk ve bereket getirmesi için düğünlerde ve yeni yılda nar kırmak eski bir Yunan geleneği.- Damar tıkanıklığını engelliyor.- Şeker hastalarında kan damarlarını korumaya yardımcı.- Test tüpü ve hayvan deneyleri pek çok kanser türüne karşı etkili olduğunu gösteriyor.- Hayvanlarda meme kanseri hücrelerinin büyümesini engelliyor.- Prostat kanserini önleyebiliyor. - İçinde bulunan elajik asit cildimize destek veren doku kollajenin ultraviyole radyasyonuyla harap olmasını engelliyor.- Alzheimer hastalığını engelleyebileceği konusunda araştırmalar var.- Grip virüslerini öldürebiliyor.- Nar suyu erkeklerde sperm kalitesini artırıyor.- Narın içindeki antioksidanlardan daha fazla yararlanmak için kabuğundan da faydalanmak gerekiyor. Â Tansiyonu düşürüyor.- 1 orta boy narda 105 kalori var.(*Kaynak: Prof. Dr. Erdem Yeşilada İyileştiren Bitkiler) Bu köy sağlığını nara borçlu!azilli adeta bir uzun yaşam merkezi gibi. Yörede yaşı 90’ın üzerinde olan 200’den fazla kişi yaşıyor. Tüm nüfusu 120 bin civarı olan ilçe için dikkat çekici bir rakam. Üstelik 100 yaşını aşan nüfus hiç de az değil. TRT Haber’de her Pazar yayınlanan "Reçetesiz Hayat" adlı programım için Nazilli’deydik. Nazilli şehir olarak çok özel görünmüyor, estetikten yoksun apartmanlar burayı da sarmış durumda ne yazık ki... Şehir dışına çıkıp şöyle bir çevreye açıldığınızda ise neden burasının uzun yaşayanlar cenneti olduğunu hemen anlıyorsunuz. Biz dağların tepesinde yer alan Akseki Köyü’nü ziyaret ettik. Doğa buraya iltimas geçmiş! Bir metrekare yerde saydım; tam 6 çeşit yenilebilen bitki türü vardı. Neden mi uzun ve sağlıklı yaşıyorlar? İşte gözlemlerim:- Hava sonbahar olmasına rağmen ılık, güneşli... Güneşin insan psikolojisi üzerinde çok büyük etkisi var.- Gelişmiş şehir çocukları cips, gofret, bisküvi atıştırırken burada çocukları nar atıştırırken görüyorsunuz.- Dışarıdan çay, şeker dışında pek bir şey almıyorlar. Neredeyse her şeyi kendileri üretiyorlar.- Yardımlaşma içindeler. Olan, olmayana veriyor.- Dağın tepesinde yaşıyorlar. Hava inanılmaz temiz.- Sürekli şükrediyorlar. Bu yörenin insanlarının özelliği bu. Sahip olduklarıyla mutlular. En fakiri bile "Şükür, yine de şükür" diyor.- Ayaklarıyla eze eze çıkardıkları nar suyu hayatımda içtiğim en lezzetli nar suyuydu.- Çok hareketliler. Sürekli tarlalarında, evlerinde çalışıyorlar.- Ellerinde sürekli bız-bız çalıp duran cep telefonları yok.- Sosyal ilişkileri güçlü. Kadınlar evlerde toplanıp sohbet ediyorlar.- Kilo stresleri, sorgulamaları yok. Canlarının istediği kadar yiyorlar.- Neredeyse zeytinyağına bulanacaklar. İnciri bile hücre zarını koruyan zeytinyağına batırıp yiyorlar. "Gülizar Nine’nin sağlık sırrı: Nar, incir, üzüm, zeytin"Akseki’li 90 yaşındaki Gülizar Özdemir’in sağlık sırrı işte bu meyveler. Gülizar Nine tam bir şirinlik muskası! Aklı yerinde, rahat hareket ediyor, gözlük kullanmıyor. Her meyveyi, sebzeyi mevsiminde tüketiyor. Sevdiği meyveleri öyle kararında falan da yemiyor! Nara bayılıyor. İnciri de zeytinyağına batırıp yiyor. Hani "incir çok kalorili, şekerli ,aman dikkatli yiyelim" diye önerilerde bulunuyorum ya hep... Bakın Gülizar nine ne diyor?- Ne kadar incir yersin Gülizar Nine?- Canımın istediği kadar! (Gülüyor)Hamile olan da,olmayan da artık onu izleyecek!Kate Middleton’dan bahsediyorum. Hamile olduğu açıklandı ya, artık herkes onun ne kadar kilo adığını, neler yediğini izleyecek. Sadece İngiltere’de değil, tüm dünyada! ‘Kate’de acaba ‘pregorexia gelişebilir mi?’ diye düşünüyorum. ‘Pregorexia’ hamile bir kadının ince olma konusunda takıntılı olması demek. Kate acaba hamileliğinde de diyet takıntısını sürdürecek mi? Çok sağlıklı yiyecekler de olsa tek tip beslenmek, onun gibi brokoli ve brüksel lahanası yiyip durmak zararlı. Hamilelikte beslenme için önerim; Ege ve Akdeniz kıyılarında yaygın olan Akdeniz tipi beslenme. Yani; et-balık, yumurta, süt ve süt ürünleri, bol zeytinyağı, sebzeler ve meyve.
Mutfağımda ocağın hemen yanında acı kırmızı biber, karabiber, kekik, nane, zerdeçal duruyor. Birkaç yıldır manzara bu! Nedenine gelince... Dünyada katıldığım konferanslarda hep Hindistan’da kanser oranlarının ne kadar düşük olduğu konuşuluyor ve nedenleri araştırılıyor. Özellikle de baharatlar üzerinde duruluyor. Biz Türkler, Hintliler kadar çok ve çeşitli baharat kullanmıyoruz. Ama yararlarını öğrenince sizin de benim gibi hayatınızı biraz daha baharatlandıracağınıza eminim. Hadi gelin şu soğuk, depresif kış aylarını biraz baharatlandırıp, şenlendirelim. İşte başımızın tacı yapmamız gereken baharatlar... Gelecek için ondan daha fazla umut vadeden baharat yok ZERDEÇALZerdeçal baharatların süperstarı. Santa Fe, New Mexico’daki Araştırma Enstitüsü’nün başındaki Dr. David Frawley’nin şu sözü zerdeçalın ne olduğunu açıklamaya yetiyor: ‘Tüm hastalıklara iyi gelecek tek baharat seçmem gerekseydi zerdeçalı seçerdim.’Zerdeçal, Batı toplumlarına göre kronik hastalıklara çok daha az rastlanan Hindistan’da neredeyse tüm yemeklerde yerini alıyor. Zerdeçalı bol tüketen ülkelerde kanser oranları çok düşük. * Zerdeçalın etken maddesi kurkumin adlı bileşik. Çok güçlü bir antioksidan olmasının ötesinde yangıyı önleyici etkisi var. Vücuttaki her organı koruyup güçlendiriyor. * Çin ve Hindistan’ta iki bin yıldan fazladır tedavi amaçlı kullanılıyor. * Hakkında yüzden fazla araştırma var; kanseri önlediği ortaya kondu. * Hayvanlar üzerinde yapılan deneylerde kolon kanserini önlediği görüldü. İnsanlar üzerinde yapılan deneylerden de ilk sonuçlar elde edilmeye başlandı. * Rahim ağzı kanserlerine neden olan HPV’yi ( Human papilloma virüs) öldürebildiği görüldü. * Karabiber ve zerdeçalı birlikte kullanmak etkiyi artırıyor. Karabiberin içindeki piperine ile kurkumin birleşince toksinleri atmamızı sağlıyor. * Sigara içenlerin diyetlerine kurkumin eklendiğinde idrarlarındaki sigaraya bağlı zehirli atık maddelerin azaldığı görülmüş. * Farelere lahana, karnabahar gibi sebzelerde bulunan isotyosiyanat ile birlikte verildiğinde prostat kanserinin büyümesini engellediği görülmüş. * Hindistan’da Alzheimer görülme oranı nüfusun yüzde 1’inden az. Nedeninin kurkumin olabileceği düşünülüyor. * Kötü kolesterolü düşürüyor, iyi kolesterolü artırıyor. * Karaciğeri temizleyen enzimleri artırıyor. * ABD’deki dünyanın en önemli üniversitelerinden Tufts’da fazla kiloyu da engelleyebileceği gösterildi. İki grup fare yağdan zengin yiyeceklerle beslendi. İlk gruba kurkumin desteği verildi. 3 ay sonra kurkumin desteği alan grup daha az kilo aldı. Ne kadar zerdeçal yemeli?Hindistan’da 1 kişi günde ortalama 1 çay kaşığı zerdeçal yiyor. Bitkinin günde 16 grama kadar herhangi bir toksik etki yaratmadığı görülmüş. Emilimi artırmak için zeytinyağı ile birlikte yemelisiniz.Kolesterolü düşürüyor KEKİK Ülkemiz adeta kekik cenneti. Dünya kekik ihtiyacını bizden karşılıyor. Kekik hem baharat olarak et yemeklerinde vazgeçilmezimiz hem de çay olarak sevilerek tüketiliyor. * Kekik yağının iki ana bileşeni var: Carvacrol ve thymol. Bu iki madde bakteri, virüs, mantar ve parazitlere karşı etkili. * Kekik ekstresi alan grupla almayan karşılaştırıldığında alan grupta kötü kolesterolün azaldığı, kan akımının iyileştiği görülmüş. * Türk araştırmacılar tüm baharatları teste tabi tuttuklarında kekik, kötü kolesterolün zarar verici etkilerini önlemede diğerlerini sollamış. * Yiyecek zehirlenmesine yol açan birçok bakteriyi öldürüyor. Bu yüzden her tür eti kekiklemek doğru bir yöntem. * Kekik yağı karaciğeri güçlendiriyor. * Pamukçuğa iyi geliyor. * Kadınlarda vajinal mantar enfeksiyonunu gidermeye yardımcı. * Halk arasında sinirleri yatıştırdığına inanılıyor. * Alzheimer tedavisi için de umut vadettiği düşünülüyor. Bir zamanlar kralmış KARABİBERDünyada en iyi biberi üreten yer Hindistan’ın Malabar kıyısı. Bu yörede yetişen biber ‘piperine’den çok zengin.* Karabiber bakteri üremesini engelliyor. Romalılar etlerini biberle korurmuş.* Hintliler binlerce yıldır kabızlık, güneş yanığı, diş çürümesi, böcek sokması, kalp-akciğer hastalıkları, artrit için kullanmışlar. * Amerika’da gastroenterologlar 1,5 gram biberin transit zamanını hızlandırdığını görmüş. (Transit zamanı; yiyeceğin sindirim sistemini terk etme süresi demek. Transit zamanı uzadıkça yiyecek bağırsak içinde gereğinden fazla kalıp, kabızlığa, hücre değişiklerine yol açabiliyor.)* Piperine pankreasın sindirim enzimlerini salgılamasını hızlandırıyor. * Kolon kanserine iyi gelebileceği düşünülüyor.* Hindistan’da meme kanserli farelerde yapılan araştırmada yaşam süresini uzattığı saptanmış. * Tayland’da yapılan bir araştırmada Alzheimer hastalığına iyi geldiği tespit edilmiş. * Beynin daha iyi çalışmasını sağladığı belirlenmiş.* Sigarayı bırakmada yardımcı. Sigara tiryakisi karabiber yağı içeren buharı solursa sigara içme isteği azalıyor. * Tansiyonu düşürücü etkisi de bulunuyor.Annemizin çorbası onsuz olmaz: NaneNane kokusu hangimize annemizin çorbasını hatırlatmıyor ki? ‘Ülkenizde en sevilen baharat ne?’ diye sorulsa aklıma ilk nane geliyor. Bakalım bizim sevgili nanemizde neler var?* Spastik kolona (IBS) iyi geliyor. Çünkü sindirim kaslarını gevşetici özelliği var. * Gaz ve şişkinliği gideriyor. * İçerdiği mentol bileşiğiyle nefes almayı kolaylaştırıyor. * Zihin açıcı özelliği var. * Stresi azaltıyor.* Nane yağı ise her yaşta diş çürüklerine iyi geliyor.Haftanın sözü: ‘Değişim hayatın gerçek baharatıdır. Tüm tadı o verir.’William Cowper/ İngiliz şair ( 1731-1800)