Bu haftanın en popüler tıp konusu şüphesiz telomer uzunluğu ve yaşam süresinin artışı konusunda çalışmalar yapan Amerikalı biyolog ve biliminsanı Bill Andrews’un anlattıklarıydı. 21’inci Uluslararası Estetik Tıp Kongresi’ne katılan biz tıp doktorlarına ilginç bir sunumu oldu Nobel Ödüllü Bill Andrews’un. Konuyla ilgili çok daha önce kliniğimizde araştırmaya girmiş ve kitabımızda da yer vermiştik.Konuyu basitleştirmek için öncelikle sade bir dille şunu anlatalım: Telomer nedir? Vücudunuzda trilyonlarca hücre var ve her hücreniz, bir sitoplazma, bir zar ve bir çekirdekten oluşuyor. Çekirdeğin içinde 23 çift olmak üzere kromozomlarınız yer almakta. Kromozomlar, DNA zincirlerinden, DNA zincirleri de gen adı verilen birimlerden oluşur.Genleriniz her türlü fiziksel ve kimyasal özelliklerinizi taşır. Ayrıca hastalıklara yatkın ya da dirençli olma özelliklerinizi şifreler. Kromozomlarınız şekil olarak ipe benzerler. Bu ipin iki ucunda sanki ayakkabı bağının ucundaki plastik gibi onu sıkıca tutan bir yapılanma vardır. Kromozomunuzu ayakkabı bağcığına benzetirsek, telomerleriniz ayakkabı bağlarının ucundaki küçük plastik parçalardır. Hepimizin ne işe yaradığını merak ettiğimiz bu parçacıklar aslında ipin de temelini oluşturur, tıpkı telomerler gibi…Kopyalanmayla kısalıyor yaşlanma ilerliyor!Hücreler yaşam devamlılığı için kendi kendini kopyalar. Enzimler ise telomeri tam olarak kopyalayamıyor. En sondaki telomerin uzunluğu her kopyalamadan sonra kısalıyor. Her kopyalamayla kısaldığı için de yaşlanma ilerliyor! Telomer uzunluğu uzun süre korunabilirse daha uzun bir gençlik mümkün olabilir!Peki ama nasıl?Geçmiş yıllarda telomer kaybının genetik olarak değiştirilemeyen, sabit bir seyir izlediği sanılıyordu. Ancak artık telomer kısalması arttıkça sağlıklı ömür süresinin azaldığı bilinen bir gerçek. Yani uzun yaşamın sırrı, aslında telomerlerin uzunluğunda gizli.Telomerin kısalmasını önleyen enzim olan telomeraz vücudumuzda üretiliyor. Vücut hücrelerimizin yaklaşık yüzde 1’i bu potansiyele sahip. Sadece üreme hücreleri ve kök hücreler. Geri kalan yüzde 99’unda telomerazı baskılayan bir enzim var. İşte Andrews telomerazı ve enzimi de baskılayan bir yapı buldu.Bu desteğin kullanılabilmesi için kan ve tükürük örneği alınıp laboratuarda telomer uzunluğu analizi yapılıyor. Durumunuza göre bu etken maddeyi içeren kapsül veriliyor ve telomer kısalması azalıyor yani hücreler kendi kendilerini çok daha fazla kez kopyalama kabiliyeti kazanıyorlar.Telemorlerimize iyi bakmakla ilgili şu anda kesinlik kazanmış bilgiler ise şunlar:- İyi besinlerle beslenme ve asla fazla beslenmemek.- Kendinizi aşırı hırpalamayacağınız sürdürelebilir egzersiz yapmak.- İyi uyumak.- Huzurlu hissetmek.- Bedenini arındırmak.- Duygusal travma geçirenlerde telomer boyu kısalıyor. uzurlu ve kendi kendinize barış içinde olmanız da çok önemli.
Eğer 150 kiloysanız diyet yapsanız da sadece ilk hafta 5 kilo vermeniz beklenebilir. Ancak sağlığı böyle harcamak kabul edilemez!Eğer 150 kiloysanız herhangi bir diyet yapsanız da sadece ilk hafta 5 kilo vermeniz beklenebilir. Ancak bu kilo için bile her hafta 5’er kilo vermek çok ciddi sağlık sorunlarını hazırlar. Vücudun bir anlamda “eriyen yağlarının” metabolize olabilmesi için karaciğer, böbrekler, safra kesesi gibi organlar yetersiz kalır ve hastalanma belirtileri görülür, kolesterol ve diğer kan yağları çok yükselir, safra taşı oluşur, artık ameliyat işten değildir. Sağlıklı olmak için sağlığı böyle harcamak kabul edilemez!Zayıflamak bir süreç işidir. Elbette 150 kilo olan ve 60 kilo olan hastaların her hafta verecekleri kilolar farklı olacaktır. Aynı kişi her hafta aynı diyeti, aynı egzersizi yapsa bile her hafta aynı kiloyu veremez. Biz her hafta beklenenin üzerinde kilo veren hastalarımızı sorgularız. Amaç kilo vermek değil, sağlıklı olmak için sağlıklı kilo vermek.Şok diyetin tehlikeleri!Kısa sürede kilo vermenin uzun dönemli hasarlara yol açacağını unutmayın! Eğer böyle bir diyet yaparsanız;- Verdiğiniz kiloyu fazlasıyla çok kısa sürede geri alacaksınız.- Vücudunuz atalarımızın yaşadığı kıtlık dönemi gibi bir dönemden geçtiğinizi zannettiği için metabolizmanızı çok yavaşlatacak, sağlıklı bir beslenme ile vereceğinizin de altında kilo vereceksiniz.- Stresiniz ve iştahınız çok artacağı için şok diyetin ardından kendinizi yemekten alıkoyamayacaksınız.- Şok diyette vücudunuzdaki kaslar erir. Bu bizim hekim olarak asla istemeyeceğimiz bir durumdur. Kas kaybı hem bazal metabolizmayı düşürecek ve daha fazla şişmanlatacak, hem vücudunuzun sarkmasına yol açacak hem de vücudunuzda zararlı metabolitlerin dolaşmasına yol açacaktır.Hastalıklara karşı kalkanBağışıklık sistemimiz bizi hayatta tutan en önemli sistemlerden. Ne yazık ki günümüz koşullarında onu oldukça ağır bir yüke maruz bırakıp gripten kansere kadar hastalıklarla mücadelesini zorlaştırıyoruz. Bağışıklık sisteminizin kaleleri;- Cildiniz- Bademcikleriniz- Mide asitleriniz- Akciğerden, burundan, vajinadan gelen mukozal salgılarınız- Ter, gözyaşı, tükürük- Çocukluk çağında timüs bezleriniz- Kanınızda bulunan akyuvarlar, immunglobülinler ve lenfatik sisteminizde bulunan lenfositler.Bağışıklığı güçlendiren besinlerYeşil yapraklı sebzeler, kefir, yoğurt, keten tohumu, kurubaklagiller, ceviz, soğan - sarımsak, ananas, nar, zencefil, yeşil çay, zerdeçal, probiyotikler ve prebiyotikler. Bağışıklık sisteminizi güçlendirmek için yapacaklarınızı şöyle özetleyebiliriz;- Soğuk hava vücut direncini düşürdüğü için mevsim koşullarına uygun giyinmek hastalıklara karşı direnci artıracaktır.- Gülmek bağışıklık sisteminizi kuvvetlendirir çünkü güldüğünüz zaman antikorlarınız yani savunma sistemi elementlerinizin üretimi artar. Ayrıca gülmek, nefes alışınızı artırarak kan oksijen düzeyinizi de yükseltir.- Stres ve kaygı durumunuzu kontrol altında tutmak bu duyguların bağışıklık sisteminize vereceği zararları azaltır.- Omega 3 yağları, kalbi desteklemelerinin yanı sıra bağışıklık sistemini de kuvvetlendirici özelliktedir. En iyi omega 3 kaynağının balık olduğunu hatırlayın!Antibiyotikleri ancak doktorunuz öngörürse kullanın. Antibiyotik kullanırken zararlı bakterilerin yanı sıra yararlı bakteriler de ölürler. Ancak yararlı bakterilerin sevdiği probiyotik ve prebiyotik desteği alırsanız onları korumuş olursunuz.
Basit 6 hareketle kas ve eklemlerinizin esnekliğini korumuş olacaksınız. Yaşınız ilerlese bile bu şekilde gençleşeceksiniz. Sizlere önermek istediğimiz çok basit 6 hareket var. Bu hareketler günlük yürüyüş, dans veya neyi tercih ettiyseniz o sporun yanı sıra yapmanız gereken çok basit hareketler. Bu hareketlerle vücudunuzun, kaslarınızın, eklemlerinizin elastikiyetini, esnekliğini korumuş olacaksınız. Hareketleri sabah uyanınca ve gece yatmadan önce yapmanızı öneririz. Üzerinizde pijamayla bile bu hareketleri yapabileceğiniz için biz bu hareketlere pijama hareketi adını verdik. Şimdi beraber hareketlere bakalım…1. Hareket gerinme: Sabah uyandınızda yattığınız yerde gerinin. Kollarınızı ve bacaklarınızı ileriye doğru uzatabildiğiniz kadar uzatarak gerin. Gerinmek vücudunuzda hareketsiz kalmakla sıkışmış, durgunlaşmış, enerjinizi ve kan dolaşım sisteminizi hareketlendirir. Kaslarınızın içindeki sıkışmış asit atıklarınızın lenfatik dolaşıma geçmesine yardımcı olur.Sabahları kalkınca ve gece yatmadan önce beş kez gerinin ve sonra kendinizi serbest bırakın. 2. Bacaklar havaya: Sırt üstü uzanın. Bacaklarınızı yukarı doğru kaldırın. Ardından tekrar uzatın. Tekrar kaldırın tekrar uzatın. Bu hareketi 5 kez tekrarlayın. Bu basit hareket zamanla karın kaslarınızın gergin ve fit hale gelmesini sağlayacak. 3. Kolay şınav: Yüz üstü yatın. Dizleriniz yatakta kalmak üzere ellerinizin üzerinde kollarınızın yardımıyla kalkın. Şimdi tekrar kollarınızın yardımıyla ağır ağır yüzüstü yatın. Ve tekrar aynı şekilde kalkın. Bu hareketi de 5 kez tekrarlayın. Kolay şınav özellikle üst kol kaslarınızın kuvvetlenmesi, sarkıklığın ve gevşekliğin toparlanması içindir. 4. Kadınlar, belinizi kıvırın: Şimdi ayağa kalkın sanki oryantal oynar, salsa yapar gibi kıvırın. Ya da hulohop çevirin. Kıvırarak belinizle, kalçanızla yarım dakika boyunca sonsuzluk işaretini çizin. Kadınlarda bu hareket belinizin inceliğini, kalçanızın güzelliğini ve vücudunuzun kıvraklığını artırır.5. Erkekler, belinizi esnetin: Ayağa kalkın, öne, yana, arkaya esneyerek eğilin ve yavaş yavaş önce parmaklarınızı sonra avuçlarınızı yere değdirmeye çalışın. Her yöne doğru 5’er kez yapın. Bu hareketler vücudunuz sıcakken yapılmalıdır yoksa kaslarınız incinebilir.6. Sandalyeye oturma: Görünmez bir sandalyeye oturun. Süreniz 30 sn. Daha sonra bunu tek ayak üzerinde ve 2 dakika süreyle yapmalısınız. Böylece üst bacak kaslarınızın toparlandığını, sıkılaştığını göreceksiniz.Vücudunuz toparlanıp sıkılaşacakAkşam pijama hareketlerinizi yine aynı sürelerle yapabilirsiniz. Ancak bu sefer yatak yerine yerde, mat üzerinde, minderde ama mutlaka atlamadan yapın. Gördüğünüz gibi hareketler gerçekten çok basit ancak düzenli olarak her gün sabah akşam uyguladığınız takdirde faydası olacaktır. Çok kısa bir süre içinde vücudunuzun toparlanıp sıkılaştığını göreceksiniz.Zamanla hareketlerinizi sabah 5 dakika, akşam 5 dakika süreye çıkarmanız yeterlidir. Her bir hareketin ideal süresi ise aşağıdaki gibidir. Pijama hareketleri okuduğunuz zaman çok basit gibi gelecek. Ancak çoğunuz düşündüğünüz zaman bu kadar basit hareketleri bile yapmadığınızı fark edeceksiniz…1-Gerinme: 30 saniye 2-Bacaklar havaya: 1 dakika 3-Kolay şınav: 1 dakika 4-Sandalyeye oturma: 30 saniye 5-Kıvırın esneyin: 1 dakika 6-El sallama: 1 dakikaSadece 5 dakika yeterGerinme hareketi, esneklik; bacak kaldırma, kolay şınav ve sandalyeye oturma direnç; hulohop çevirme, esneme ve el sallama aerobik hareketlerdir. Böylece 5 dakikada hem esneklik, hem direnç hem de aerobik egzersizlerinizi yapmış olacaksınız. Başlamadan önce nefes egzersizlerini, gece uyumadan önce de gevşeme egzersizlerinizi yapmanızı öneririz.Genelde bir yeriniz ağrımadığı sürece vücudunuza pek dikkat etmezsiniz. Zaman zaman anlattığımız gibi nefes egzersizleri zihni rahatlatır, gevşeme egzersizleri bedeni hissetmenize yardımcı olur, pijama egzersizleri de kaslarınızdaki gerilimi azaltır, esnekliği artırır ve beden duruşunuza zarafet katar.
Artık market reyonlarında hazır, ucuz yiyeceklerin karşısına diyet ve zayıflamaya yardımcı olanlar konuyor.Dünyanın bir çok ülkesinde porsiyonlar ülkemizdekine yakınken Amerika’da bu oran iki-üç katına kadar çıkıyor. Ülkemizde 250 ml’lik meşrubatların ABD’deki karşılığı yaklaşık 600 ml. Diğer yandan, üç bardak büyüklüğündeki meyve suyunu plastik şişe suyundan daha ucuza almak da sorun yaratıyor. Sağlıksız ürünler daha ucuz olduğundan obezler de çok ve “normal kilo” algısının Amerika’da bozulması işten değil. Obezitenin önü alınamadığından neden olduğu kronik sağlık sorunları hükümet bütçesinde büyük delik açıyor. Sonuçta obezler sebebiyle tüm Amerikalıların da bütçesi tehdit altında. Son yıllarda ABD’de bizim gözlemlediğimiz en önemli gelişme ise mönülerde yemeklerin hemen yanında kalorinin yer alması. Kalori hesabının zayıflamanın anahtarı olamayacağını belirtelim ancak yine de iyi bir uygulama.Sağlıksız beslenen grubun karşısında bir de sağlık konusuna aşırı takılmış bir grup zengin Amerikalı da var. Tabii Amerika tümüyle bir karşıtlıklar ve tüketim toplumu. Bireyleri önce şişmanlatarak sonra zayıflama ürünlerine yönelterek de bir ekonomi oluşturuluyor. Yani sağlıklı yaşam konusu çok abartılarak bir ekonomi oluşturuluyor. Bilim Amerika’da oldukça iyi bir düzeyde ve bilime inanan insanlar seçimlerini doğru yapıyor ve sağlıklı yaşıyorlar. Uzakdoğu’da da obezitenin Amerika kadar olmasa da yaygınlaştığını gözlemliyoruz. Kolay ulaşılan, ucuz ve içerisindeki lezzetlendiricilerde cazip hale gelen kalitesiz yiyecek içecekler giderek artan obeziteyi körüklüyor. Afrika hariç diğer kıtalarda da sorun pek farklı değil.Türkler daha sağlıklı besleniyor ama...Ülkemizde obezite gittikçe artsa da, çocuklarda daha sık rastlansa da genel olarak bilinç düzeyi daha yüksek. Fazla kilolular da yakınları da bu durumdan rahatsız ve sorun büyümeden makul çareler arıyorlar. Bizde porsiyonlar daha küçük, evlerimizde tencere yemeği pişiyor, daha az sos, alkol kullanılıyor. Susuzluğumuzu meşrubatla değil taze su ile gideriyoruz. Ancak daha az hareket ettiğimizi belirtmeden geçmeyelim.Kilo almanızın nedeni evrimsel süreçEğer genel sağlığınız yerindeyse, herhangi hormon rahatsızlığınız yoksa kilo almanızın nedeni bugüne kadar atalarımızın asla görmediği bir bolluk ve buna henüz uyum gösteremeyen vücutlarımız.Atalarımız günlük olarak hayatta kalabilmek için kadınlar 9 km, erkekler ise 11 km yürüyerek yiyecek topluyordu. Ateşi keşfettikten ve çömlek yapabilmeye başladıktan sonra sadece çiğ beslenmekten de kurtulup sebzeleri ve etleri pişirmeye de başlamışlardı. Bu şekilde pişirerek yediklerinin kalorilerini biraz daha artırıp, yiyecekle bulaşan bakterinden de korunmuş oluyorlardı.Ve 10 bin yıl önce tüm insanlık için büyük bir devrim tam da bizim topraklarımızda gelişmiş: Tarım devrimi. Tabii tarım devrimini yapar yapmaz sanmayın ki yiyecek çeşitliliği artmış. Aksine mevsim uygun olmadığında, bir zararlı ürünlere girdiğinde vb sebeplerle insanoğlu pek çok kez açlıkla yüzyüze kalmış. Salgın hastalıklar, antibiyotiklerin henüz bulunmaması, temiz olmanın önemi bilinmediğinden bu durum neredeyse insanlığın kaderini ikinci kez değiştiren büyük devrime kadar devam etmiş. Bu devrim tabii ki endüstri devrimi. Şehirlerde yaşayan ve yiyeceklere daha kolay ulaşan alım gücü olan insanların olanakları gözle görülür şekilde artmış. Ancak tüm insanlık tarihi boyunca yürüyen, hayvanları, ekinleri, çamaşırı vb tüm gündelik ihtiyaçlarını karşılayabilmek için sürekli hareket eden atalarımıza inat bizler günde 45 dakika yürümeye bile üşenen, yiyeceklerini neredeyse hazır ve ihtiyacının çok üzerinde satın alan bireylere dönüştük...
Modern, estetik tıpta sonbahara girerken cildin tazelik ve gençlik kazanması için yapılması gereken pek çok uygulama var. Bunların hepsi ‘Yaşlanmadan yaş almayı’ hedefliyor.Yaz mevsimi genellikle cildi olumsuz etkiler. Cidin nemi azalır, güneş lekeleri oluşur, güneşli havalarda gözleri kısmaktan alnı kırıştırmaktan ötürü kırışıklar artar, cilt matlaşır...Modern, estetik tıpta sonbahara girerken cildin tazelik ve gençlik kazanması için yapılması gereken pek çok şey var.Cilt bakımı: Cildi derinlemesine temizleyen cilt bakımları artık bir klasik. Ancak günümüzde dermapen kullanılarak yapılması sonucun çok daha iyi olmasını sağlıyor. Dermapen cildi minik minik uyarırken sizin için gerekli olan serumlarının da cilt içine daha iyi nüfuz etmesini sağlıyor. Sonrasında uygulanan derin nemlendiriciler ve altın maskesi gibi uygulamaların da etkinliğini artırıyor. Cildin durumuna göre ışık cihazları da kullanılabiliyor. Işık cihazları kollagen ve elastin yapımını ciddi miktarda uyarıyor.Modern cilt bakımları anti-aging (yaşlanma karşıtı), kırışık karşıtı, leke karşıtı ve sivilce karşıtı olabiliyor. Bu bakımlar aynı zamanda bir sonraki adım olan medikal estetik bakımların da daha iyi sonuç vermesini sağlıyor.Cildi canlandıran, güçlendiren bu bakımlar bazen tek tek bazen kombine uygulanıyor. Uygulama sıklığı da ciltten cilde farklılık gösteriyor.Yaşlanmadan yaş almakPRP (Platelet Rich Plasma)PRP, kişiden alınan 20 ml kanın santrifüj edilip, trombositten en zengin olan kısmın ayrılarak çok ince iğnelerle cilde verilmesi. Yüz, boyun, eller, tüm cildin yeniden yapılandırılmasında, elastin yapımının uyarılmasında iyi sonuçlar alınır. PRP azalan saçların çıkmasında, saç derisinin sağlamlaştırılıp, dökülmenin önüne geçilmesinde çok etkili bir metod.Mezolift (Vitamin uygulaması)Cilt için hazırlanan özel kokteylin direkt cilt altına enjeksiyonuna mezolift denir. Mezoliftte kullanılan maddeler HLA, kalsiyum, potasyum, magnezyum, sodyum, B, C, E vitamini grupları, elastin, kollajen gibi aminoasit protein grupları, nükleik asit ve antioksidanlardan oluşan zengin bir kokteyl içerir.PeelingPeelingle cildin hasarlı üst yapısı dökülüp soyuluyor ve altından lekesiz, taze bir cilt çıkıyor, cilt tonu uyumsuzlukları da gideriliyor. Peelingler cildi derinlemesine temizlerken enzim peeling, milk peeling, anti-aging peeling, akne karşıtı peeling, leke açıcı peeling gibi ihtiyaca göre bir çok çeşidi bulunuyor.Gençlik aşısıBebek cildinin tazecik, pembe, pürüzsüz, yumuşak olmasının en önemli nedenlerinden biri cildinde çok miktarda kollajen olmasıdır. Cilde mezoterapi yoluyla verilen hyaluronik asit kollagen yapımını uyarıyor. Yüzde 100 saf hyaluronik asidin elde edilmesiyle birlikte HLA’nın olumlu etkileri daha uzun süre kalıcılığını koruyor. Bu gelişimi kendisi ile çapraz bağlanan yeni bir çeşit HLA’ya borçluyuz. Bu molekül cilt altında yavaş salınıyor ve etkisini daha uzun süre gösteriyor. Bu tip moleküle sahip HLA bol miktarda suyu kendine bağlayarak genç ciltlere özgü taze ve dolgun görüntünün oluşmasına, doku tonusunun kalitesinin artmasına, cildin doğal bir şekilde nemlenmesine olanak tanıyor.Evde cilt bakım tüyolarıC vitamini içeren kremler bu vitaminin antioksidan yapısından dolayı cildi koruyor. Kollajen sentezi içinse gündüzleri C vitaminli kremler kullanabilirsiniz. Geceleri ise HLA’lı (hyalüronik asitli) kremler kullanılabilir. Cildin yeniden yapılandırılmasında A vitaminli kremler öne çıkıyor. Ancak A vitamini güneşe dayanıksız olduğundan geceleri kullanmalısınız. Retinoik asitler, glikolik asitler de kollagen sentezini artırıyor. Ciltteki kollajeni bir kazağı oluşturan yün örüntüsüne benzetebiliriz. Bu sebeple ne kadar bağlantılı, canlı yapıda kollajen olursa bu yapı ne kadar desteklenirse sonuç o kadar iyi oluyor.Yaz-kış kullanmanız gereken en temel ürün ise iyi bir güneş koruyucu. Güneş koruyucu olmazsa olmaz.
Grip ve soğuk algınlığında çok dikkatli olunmalı. Aksi takdirde bağışıklık sistemi zayıflamışken durum ağırlaşıp orta kulak iltihabı, sinüzit, zatürre gibi daha ciddi hastalıklara dönüşebilir.Grip çok kolay ve hızlı bulaşıyor. Öksürük-hapşırık ile ortama saçılan damlacık enfeksiyonu, hasta kişilerle direkt temas ve hasta kişilerin kişisel eşyalarıyla direkt temasla geçiyor. Gripte halsizlik, yorgunluk, kırgınlık, yüksek ateş ve buna bağlı olarak titreme, baş ağrısı, öksürük, burunda tıkanıklık ve akıntı gibi belirtiler gözlemlenirken, soğuk algınlığında durum burun akıntısıyla, boğazda yanma hissi, gözlerde yaşarma gibi belirtilerle ayakta geçirilebiliyor. Her iki hastalık için de dikkatli olunmalı aksi takdirde bağışıklık sistemi zayıflamışken durum ağırlaşıp orta kulak iltihabı, sinüzit, zatürre gibi ciddi hastalıklara dönüşür.Korunmanın 21 yolu - Grip 1 gün önce ve 3-5 gün sonrasına kadar başkalarına bulaşma eğilimi gösteriyor. Bu sebeple kimin hasta olup olmadığını bilemeyeceğinizden hijyen kurallarına uyun. - Dışarıdan ev ve işyerine gelindiğinde eller en az 20-30 saniye yıkanmalı, ağız ve burun mutlaka temizlenmeli. - Odalarınızı, işyerlerinizi hergün hava soğuk olsa da 1 saat havalandırın.- Soğuk hava vücut direncini düşüreceğinden hava koşullarına uygun giyinmek önem taşıyor.- Kalabalık ortamlarda kalırsanız ağız ve burnunuzu bir mendil, eşarp veya maskeyle koruyun)-l D vitamini bağışıklık sistemi üzerinde oldukça etkili. Yaz-kış öğlen saatlerinde dışarıda 20 dakika güneşlenmek gerekiyor. koşullarına karşı Eğer hasta olduysanızGelişigüzel ilaç almamalı, antibiyotik içmemelisiniz. Grip virütiktir, antibiyotik ise bakterilere karşı etkilidir. Boşa antibiyotik bağırsak dengesini bozar.İnsan vücudu hastalıklarla mücadele ederken daha çok enerji harcar. Spor da yapmamalısınız.C vitamini deposu içecek tarifi- 200 gram ıspanak - 2 adet portakal - 2 adet kiviIspanağı, portakalı ve kivi meyve sıkacağından veya blenderdan geçirin ve hemen için. Bu içecek günlük C vitamini ihtiyacınızın 3 katı kadarını karşılar. C vitamini suda çözündüğü için fazla almanızın bir zararı yoktur.Portakal: C vitamini deposu olduğu gibi vücudun kansızlığa neden olan demirin de tutulmasını sağlar.Kivi: Portakaldan daha fazla C vitamini içerir. Bakır, magnezyum ve E vitamini açısından zengindir.Ispanak: Ispanak demir ,folik asit, B1, B6, C ve E vitamini yönünden zengin olduğundan enerjinizi de artıracaktır.- İnce kabuklu portakal suludur ve sıkmaya daha elverişlidir.- Çok yumuşak ve pörsümüş kivileri tercih etmeyin.- Ispanaklardan koyu yeşil ve diri olanlarını seçin.
Sağlığımız söz konusu olduğunda probiyotikler de, prebiyotikler de önemli.Probiyotikler canlı mikroorganizmalardır. İnsan sağlığı için konusunu ettiğimiz probiyotik bakteriler bağırsaklarımızda yaşar ve bizi akut ve kronik pek çok hastalıktan korur.Prebiyotikler ise bir anlamda probiyotiklere besin sağlayan yiyecekler. Yani prebiyotik olmadan probiyotikler beslenemiyor ve probiyotik olmadan da tam sağlık mümkün olmuyor.Aslında her şey tüm hayatın kendisinde de olduğu gibi “denge”ye dayanıyor. Bağırsaklarımızda yaklaşık 40 trilyon bakteri yaşıyor, vücudumuzda ise yaklaşık 30 trilyon hücre bulunuyor! Bu bakterilerin büyük bir kısmı bizim canlılığımızı sürdürmemiz için elzem iken bir kısmı ise hastalık yapıcı nitelikte yani mikrop. Probiyotikler ise “iyi mikroorganizma” grubunda. Probiyotikler insan bağırsağına yerleşip insanın yediği prebiyotiklerle beslenirken bir yandan da bizim için çok önemli işlevleri yerine getiriyor.Fakat bu tıkır tıkır işleyen denge kronik stres, hatalı antibiyotik kullanımı, beslenme hataları gibi bizim oluşturduğumuz sorunlarla bozuluyor ve bizi hastalıklara açık hale getiriyor. Denge bozulunca kötü bakteriler ve mantarlar kendine yerleşim olanaklarını artırıyor. Tabii hiçbir tıbbı hastalık tek bir nedene bağlı değil ancak probiyotikler bu denklemin çok önemli bir parçası.Antibiyotik kullanımı: Gelişigüzel antibiyotik kullanırsanız kötü bakterilerin yanında probiyotik bakterileri de kaybedersiniz ve fırsatçı mikrop ve mantarlara zemin hazırlamış olursunuz. Yaklaşık 5 kişiden birinde görülen antibiyotik sonrası görülen ishal tam da bu durumdur. Mutlaka doktorun öngördüğü şekilde antibiyotik kullanın.Stres: Son yıllarda serotonin yani mutluluk hormonunun sadece beyinde değil bağırsaklarda da üretildiği ortaya kondu. Üstelik probiyotikler tarafından. Çin tıbbında bağırsaklara “ikinci beyin “ denmesi bu noktada tam karşılığını bulmuş oluyor. Çin’de 5 bin yıldır bilinen bu bilgi böylece Batı tııbı ile ispatlanmış durumda. Elbette depresyonu sadece yoğurt ve kefirle atlatmak mümkün değil ancak depresyona yakalanmayı önlemesi ve tedavi sürecindeki rolü artık tartışılmıyor.Kötü besin seçimi: Rafine edilmiş yiyecekler (beyaz un, nişasta, gluten, şeker vb),fazla karbonhidrat alımı, hazır yiyecekler, katkı maddesi içeren yiyecekler, raf ömrü uzun yiyecekler zaman içinde vücutta birikeceği ve vücudun kendi kendini temizleme mekanizmasını aşacağı için florayı bozarlar. Yetersiz su içmeyi de bu listeye ekleyebiliriz.Doğal yollardan tüketinBizim önerimiz probiyotiklerin de prebiyotiklerin de mümkün olduğunca doğal yollardan, yiyeceklerin içinde alınması. Piyasada hazır satılan preperatları ise geç kalınmış durumlarda ve doktor kontrolünde kullanılmasını öneriyoruz.
Dişlerin üzerinde zamanla oluşan taşlar zamanında müdahale edilmezle diş kaybına neden olabiliyor.Yemek yedikten sonra dişlerinizin üzerinde bir plak tabakası oluşur. Bu tabakayı yemekten bir süre sonra bir kürdanı dişlerinizin üzerinde gezdirirseniz görebilirsiniz. Mikroskop altında incelersek bu birkaç milimetre küplük beyaz tabakanın yüzlerce mikroorganizma içerdiğini fark ederiz. Diş taşları diş üstünde ya da altında yerleşebiliyor ve sarı - beyazdan kahverengi - siyaha kadar renk değişimi gösterebiliyor. Bu durum diş taşlarının kalsiyum içeriklerine, eskiliklerine, hastaların beslenme alışkanlıklarına göre değişebiliyor.Geç olmadan müdahale edinDiştaşı ağzınızda ne yapar? Bakteri plağı ve diş taşı ilk etapta diş etlerinde hafif bir iltihaplanmaya neden olur. Bu aşamada diş etlerinde şişlik, kızarıklık, kanama, koku ve ağızda metalik tat vardır. Tedavisi oldukça basittir. Diş taşı temizliği, cilalama, gerekirse küretaj ve hastanın iyi bir hijyen uygulaması genellikle yeterlidir. Ancak tedavi ertelenirse durum kötüleşecek ciddi diş eti çekilmeleri ve kemik kayıpları yaşanacaktır. Bu durumda diş eti operasyonları ve medikal tedavi de gerekebilir. O halde diş taşları geç olmadan mutlaka temizlenmelidir.Önce ağızdaki bakterileri giderinDiş taşının oluşum hızı ve miktarı herkeste farklıdır. Beslenme, çiğneme etkinliği, tükrüğün yapısı, ağızdaki mikroorganizma çeşitliliği, sistemik hastalıklar gibi faktörler buna neden olur. Çok pürüzlü olan diş taşı yüzeyi bakterilerin tutunmasını kolaylaştırır. Diş taşı yüzeyinde her zaman canlı bir bakteri tabakası vardır! Dolayısıyla diş taşı temizliği bakterilerin kolay tutunabildiği pürüzlü yapının ortamdan uzaklaştırılması sağlar.Ağrısız bir işlemGünümüzde diş taşı temizliği ağrısız bir işlemdir. Ancak ağrı eşiği düşük hastalarda lokal anesteziyle bölge uyuşturularak da işlem yapılabilir.Ağız bakımını aksatmayınDiş taşı temizlenirse daha çabuk taş oluşur mu? Hayır, sadece temizlenmiş dişler üzerindeki birikintiler daha çabuk fark edilir. Eğer hasta ağız bakımını iyi yaparsa hiç diş taşı oluşmaz. Diş taşı temizliğinden sonra bazen birkaç gün hafif sızlamalar olabilir, bu durum tümüyle geçicidir. Bu sırada hassasiyet giderici bir diş macunu kullanılabilir. Gerekirse de diş hekimi hassasiyet sorununu kolayca çözümleyecektir.İşte kolayca çözümlenecek diş eti iltihabından (gingivitis), çok ağır, kokulu, diş eti çekilmelerinin, kanamaların, aşırı diş sallanmalarının olduğu periodontitise gidişin basit öyküsü… Siz siz olun 6 aylık diş kontrollerinizi aksatmayın… Ağız kokusundan sakın korkmayınAğız kokusu, hem sosyal ilişkilerde hem ikili ilişkilerde mahçubiyete neden olan ancak çoğunlukla kolayca ve hızla tedaviye cevap veren bir olgudur. Bazen sistemik hastalık belirtisi de olduğundan kesinlikle atlanmamalıdır. Aslında bu koku tükürük, diş eti oluğu sıvısı, diş plağı, geniz akıntısı ve kanda var olan bazı organik maddelerin ağızdaki bakteriler tarafından yıkımı sonucu oluşur.Sabah uyanınca maydonoz çiğneyinAğız kokusu temelde ikiye ayrılır. Fizyolojik ve patolojik. Fizyolojik halitozis; geçici bir koku problemidir, açlık, ağız kuruluğu, stres, kötü kokulu yiyecek ve sigara tüketilmesi gibi nedenlere dayanır. Kötü sabah nefesi bunun en yaygın görülen örneğidir. Dil ve dişler iyice fırçalandıktan sonra maydanoz çiğnemek geçici ağız kokusuna iyi gelir.