Miami’de sanat zamanı

4 Aralık 2015

2001’den bu yana gerçekleşen ‘Art Basel Miami Beach Fuarı‘, şüphesiz tüm dünyadan yüzlerce galeri0nin katıldığı ve ziyaretçi sayısında rekorlar kıran en büyük sanat etkinliklerinden biri.Bu seneki fuar macerama bir sonraki yazımda daha geniş ölçekli şekilde yer vereceğim fakat fuara paralel gerçekleştirilen yan etkinlikleri de kaçırmamak adına açılış öncesinde soluğu bir an evvel Miami’de almam gerekiyordu. Uzun süren seyahatim esnasında bana eşlik eden Hasan Bülent Kahraman’ın yeni kitabı ‘Bakmak Görmek Bir De Bilmek’ sayesinde de oldukça keyifli bir yolculuk geçirmiş oldum.Sanat meraklısından, gece hayatı ve eğlence meraklısına, mimari meraklısından, deniz meraklısına kadar her kesime hitap edecek organizasyonları, bu günlerde Miami’de bulmak mümkün. Gece gündüz devam eden özel sergiler, müze sergileri, partiler, performanslar, tasarım, film ve mimariyi kapsayan gösterimlerle, Miami adeta bir açık hava sergi ve eğlence alanına dönüşmüş durumda. Dünya çapında çok büyük ses getiren fuarın şehre sağladığı ekonomik destek de yadsınamayacak ölçüde. Bu yıl Türkiye’den katılan koleksiyonerlerin sayısında da ciddi bir artış olduğunu söylemeliyim. Kentin dört bir köşesinde gerçekleştirilen etkinlikler sanatseverleri bir hayli yorsa da eminim herkes sanatsal vizyonunu genişletmiş ve yepyeni ilham kaynaklarını bulmuş şekilde evlerine dönmüş olacak.Öncelikle 1 Aralık’ta Colins Park Miami’de Xavier Cha, Ryan Gander, Yan Xing ve Pope. L’in performanslarıyla ön açılışı gerçekleşen ‘Metaforms’ temalı açık hava sergisi oldukça büyüleyiciydi. Mekana özel olarak tasarlanmış 27 adet geniş ölçekli yerleştirmeyi barındıran serginin küratörlüğünü ise yine Nicholas Baume üstlenmiş. Dikkat çeken eserler arasında; Francisco Ugarte’in ‘Sun Light I’ isimli 11 adet, üçgen ve ahşap parçadan oluşan çalışması, itinalı bir geometri hesabı sonucu ortaya çıkmış muazzam bir eserdi. Sanatçı, 2-7 Aralık 2015 tarihleri için güneşin hareketinden yola çıkarak tasarladığı eserinde, her biri birbirinden farklı ölçülerde olan üçgen parçalar etrafında yarattığı ve birkaç saniye süren gölgesiz alanları ile günlük hayatın içinde karşılaştığımız sıradan anlar arasından benzersiz ve hatta mucizevi bir detay çıkarmayı başarmıştı.Son yıllarda sanat ve tasarımın buluşma noktası olan Miami’de yine aynı gün açılışı gerçekleşen ‘Design Miami’ ise dünyanın dört bir yanından tasarımcıları, galericileri ve küratörleri bir araya getiriyordu. Mimarlık, moda ve tasarımın benzersiz kombinasyonlarını sunan etkinlik modern ve çağdaş tasarım bilincini genişletmek isteyenlerin ilk durağıydı. Dikkat çeken sanatçılardan Urs Fischer, John Currin, Julian Schnabel, Joe Coleman, Neo Rauch ve Marlene Dumas gibi yıldız isimler ise bunlardan sadece bir kaçıydı…

Devamını Oku

Kinetik heykeller

27 Kasım 2015

Son dönemlerde ürettiğiniz kinetik heykellerinizin çıkış noktasından biraz bahsedebilir miyiz?Erken dönem çocukluğum babamın, küçük tamiratlarını yaptığı, içinde kaynak makinası, demir şekillendirme aletleri bulunan bir atölyede geçti. O yıllarda içimdeki tek aşk ressam olmaktı. Mimar Sinan Resim Bölümü’nden 1984’te mezun olduğumda artık resim yapmanın, boyutlu işler üretmenin veya çok farklı bir disiplinde çalışmanın aslında aynı şey olduğunu anladım. Bu arada para kazanmak için bazı dekor işleri ve Japon süsleri yapabilecek makinaları yapmayı denedim babamla birlikte. Fakat son 18-20 yıldır makinalar, hareketli heykeller kendimi en iyi ifade edebileceğim bir alanmış gibi görünüyor.Mekanik işler üretiyor olmanıza rağmen eserleriniz insan bedeni, içgüdüleri veya ruhuna değiniyor. Bu organik ve inorganik birleşim ne anlatıyor?Basit insan davranışlarını, makine ve insan işleyişindeki benzerliklerden doğan gerilimi irdelediğimi sanıyorum. Bir süre önce fark ettiğim gibi, sanırım erken dönemlerime ait açmazlarım, utangaçlıklarım, içe dönük sarsıntılarım bana şimdi, kaynaklık ediyor gibiler.Son günlerde gerçekleştirdiğiniz projelerden veya gelecek projelerinizden biraz bahsedebilir misiniz?Son Contemporary Fuarı’nda, birbirlerine ve izleyiciye dil çıkaran kızlar (KORO) ve her seferinde tekrar aşağıya kaydıkları duvara tırmanan, mülteci, küçük kızlar (KAÇIŞ) çalışması vardı. İki ay önce Bozulu Art Galeri’deki sergimde yer alan eserim ise izleyici yaklaştığında, harekete geçerek, yapraklarını açıyor ve çiçek kokusu veriyordu mekana. Sanırım bir sonraki projem ise izleyici yaklaştığında onlardan saklanmaya çalışan heykeller olacak.Teknolojiyi sanat ile bu denli yakın ilişkide sunan eserleriniz çağımızın yeni sanat algısına da bir gönderme yapıyor mu?Çağımızın yeni sanat algısına şiddetle bir gönderme yaptığım söylenebilir.Ortalama bir eseriniz ne kadar sürede ortaya çıkıyor?2 ay ile 6 ay arasında sürebiliyor. Bir ara yazılım gibi bir şeyler denedim ama bana göre olmadığını anladım, ayrıca demode olduğumu da…

Devamını Oku

Cİ 2015’in yeni keşifleri

20 Kasım 2015

Geride bıraktığımız Contemporary İstanbul, dünyaca ünlü galerileri ağırladı. Türkiye’den de oldukça başarılı ve umut vadeden isimler vardı.Contemporary İstanbul fuarı nedeniyle geçen hafta bir hayli yorulduk. Değdi mi diyecek olursanız evet, kesinlikle değdi. 10 yıldır düzenli olarak takip etmeye çalıştığım etkinlik bu yıl diğer senelere göre daha da kalabalıktı. Kutlamalar nedeniyle fuar süresince gerçekleştirilen partiler ve özel davetler de tempoyu artırdıkça artırdı.Dört gün boyunca devam eden fuarda hem fiyatları hem de sansasyonel yapıtları ile dikkatleri çekmeyi başaran sanatçılar arasında yine, Marc Quinn, Plensa, Tony Cragg, Wang Qingsong, Ashley Bickerton gibi isimler yer alıyordu şüphesiz. Fuarlarda böylesi büyük isimlerin eserlerini görmeye zaten alışmıştık. Ben ise bu sene dünyaca ünlü sanatçılardan ziyade daha taze ve yerel yeteneklerin izini sürmeye de özen gösterdim. Bu haftaki yazımda da değerli üretimleri ile sanat dünyasında henüz yeni yeni görünmeye başlayan dört ayrı genç sanatçının eserlerine dikkatleri çekmek istedim.Başarılı yerel isimlerBu isimlerden ilki, X-ist Galeri tarafından temsil edilen 1984 doğumlu sanatçı Burçin Başar. Sanatçı, soyut, karanlık, sisli birer manzarayı andıran tuvallerinde çoğu kez, kişinin varmaya çalıştığı hedefte karşısına çıkan ‘sınırlara’ dikkat çekiyor. Sanatçı, kurulan iletişimlerde görünmeyen sınırları, kişinin kendi içine döndüğünde karşılaştığı sınırları veya fiziksel sınırları adeta kabuğundan çıkartmayı hedefliyor. Fuarda yer alan eserinde, Başar’ın karanlık ama depresif olmayan renk paleti dikkatimi çeken ilk ayrıntı oldu. İlginç mekan algısı farklı dokularla birleşip ortaya güçlü bir görsellik çıkartmayı başarıyordu. Ayrıca sevindirici bir haber! 19 Kasım’dan itibaren sanatçının X-ist Galeri’deki ikinci kişisel sergisi izleyici ile buluşmuş olacak. Onun sanatsal yönelimlerini daha iyi anlamak adına ‘Retrace’ isimli bu solo şovunu kaçırmayın derim.Geçtiğimiz Nisan ayında Daire Galeri’nin ‘Çürümenin Muhteşem Anıtları‘ isimli karma sergisinde, bir eserini gördüğüm ve çok etkilendiğim sanatçı Ahmet Duru’nun ise fuarda bir önceki izlediğimden daha farklı ama yine güçlü ifadeye sahip bir çalışması dikkatimi çekti. Doğadaki makro ve mikro bakış açılarını farklı anlatım biçimleri ile sunan sanatçı, gezintilerinde çektiği fotoğraflardan yola çıkarak başlıyor eserlerine. Mikro ölçüde hassas bir duyarlılık, makro ölçüde ise tamamen soyut olarak zihninden canlandırdığı resimlerini başarılı bir biçimde hayata geçiren Duru’nun eserleri gerçekten keşfedilmeye değer.Çözümleyici eserlerMixerarts standında yer alan 1986 doğumlu sanatçı Berkay Buğdanoğlu ise benim için yeni ve özel bir keşif oldu. Sanatçının alüminyum kompozit panel üzerine akrilik ile çalıştığı ‘dalgalar’ serisinden olan eseri oldukça güçlü bir işti. Metal panel üzerinde yaptığı diğer çalışması da sanatçının tarzı konusunda önemli ipuçları barındırıyordu. Buğdanoğlu, eserlerinde, mekanın belirsizliği ekseninde değişkenlik gösteren, bozulmalar ve çözümlemeler sonucunda topluma dair aidiyet duygusunu yitirmiş kendi varoluş yolunu arayan bireyin konumunu görselleştiriyordu. Bu paslanmış tablolar hem görsel hem kavramsal içerikleriyle sanatçının izlediği yolda günden güne parlayacağının sinyallerini de veriyordu adeta.Son olarak Galeri Nev standında yer alan Gökçen Dilek Akçay’ın bez üzerine işlediği nakış eserleri adeta sanatçının kalemi, kağıdı gibiydi. Bu sade ve zarif eserler aslında içerik olarak bir o kadar çarpıcı ve vahşiydi.

Devamını Oku

Fuarın odak noktası İran

13 Kasım 2015

Türkiye’nin en iyi çağdaş sanat örneklerini sanatseverlerle buluşturan Contemporary İstanbul, nihayet kapılarını açtı. Fuar bu yıl, 10’uncu yaş kutlamaları sebebiyle gerçekleştirdiği uluslararası etkinlikleri ile geçtiğimiz aylardan beri zaten gündemdeydi. Öncelikle New York, New Museum’da verilen özel daveti, ardından Berlin Soho House ile ortaklaşa gerçekleştirdikleri Türk Çağdaş Sanat’ı konu alan söyleşileri oldukça ses getirmişti.Odak noktası İran sanatı Merakla beklenen bu önemli etkinliğin ilk günü, sabahın ilk saatlerinden itibaren fuar alanını adım adım gezmeye başladım. Son yıllarda olduğu gibi bu yıl da farklı bir ulusun çağdaş sanatına ve gelişim sürecine odaklanan ‘Focus’ bölümünde bu yıl izleyicileri İran Sanatı’ndan özel parçalar karşılıyordu. Contemporary İstanbul, Contemporary Tehran (Tahran’dan Çağdaş Sanat) adı altında gerçekleştirdiği ‘Focus’ bölümünde, İran sanatını temsil eden bazı önemli, sanatçılar arasında muhakkak keşfetmeniz gereken isimler ise kanımca şöyle; Nasser Bakhshi (Aaran Gallery), Babak Roshaninejad (Assar Gallery), Ali Akbar Sadeghi (Shirin Gallery), Moreshin Allahyari (Lajevardi Foundation) ve Houman Mortazavi (Dastan’s Basement).İran sanatının tarih sahnesindeki gelişiminin ve eşsiz başarısının altını çizen Contemporary İstanbul, Yönetim Kurulu Başkanı Ali Güreli bu özel odak noktalarını: “Bu yıl ‘Focus’ bölümü konuğumuzun İran olması bize gurur veriyor. İran sanatının benzersiz ve etkileyici bir tarihe sahip olduğunu biliyoruz. Sürekli gelişen bir çağdaş sanat ortamına sahip olan İran çağdaş sanatı her zaman Contemporary İstanbul’un ilgi alanı içinde olmuştur. Bu bölgede yer alan, sürekli gelişme gösteren koleksiyoner ağı ve koleksiyonerlerin yeni sanatçılar keşfetme isteği, çağdaş İran sanatını da daha heyecanlı hale getiriyor. Bu nedenle bu yıl Contemporary İstanbul’da, Tahran çağdaş sanatının güçlü bir şekilde temsil edileceğini umuyoruz.” sözleri ile ifade ediyor.Kasım ayına damgasını vuran etkinlik odaklandığı İran sanatı dışında 10’uncu yılında yine Akbank Sanat ana sponsorluğunda; 24 ülke ve 28 şehirden toplam 102 galeriye ev sahipliği yapıyor.Çağdaş sanat takipçilerinin ve koleksiyonerlerin vazgeçilmez noktası olan Contemporary bu sene yeni yaşında 23 galeriyi de ilk defa ağırlıyordu.Bu hafta sonu için eşsiz bir etkinlik olan Contem-porary İstanbul’u görmeden geçmeyin derim.ÖN PLANDAKİ SANATÇILARBu yıl Contemporary İstanbul’da kanımca ön plana çıkmış olan sanatçılar arasında ise; Şükran Moral (Zilberman Galeri), Adnan Çoker (Olcay Art Galeri), Sabire Susuz (Merkur Galeri), Ahmet Duru (Daire Galeri), Burçin Başar (X-İst Galeri), Kemal Seyhan (Art-on Galeri), Berkay Buğdanoğlu (Mixer Galeri), Gökçen Dilek Akçay, Seyhun Topuz, İnci Eviner (Galeri Nev), Nilbar Güreş, Gülsün Karamustafa (Rampa Galeri), Fırat Engin (Kuad Galeri) ve son olarak Ashley Bickerton (Dirimart Galeri) gibi isimlerin eserleri yer alıyor. Özellikle Adnan Çoker’in “Alfabe” isimli yeni serisi tipografik ve minimalist yapısı ile dikkat çekerken, Seyhun Topuz’un beyaz geometrik formlu heykeli Modern Dönem Türk heykel sanatının en güzel örneklerinden biri niteliğinde izleyenlerini bekliyordu.Fuarın en ilgi gören bölümlerinden bir diğeri de uluslararası başarıları ile gündemden düşmeyen König Galeri’ydi. Özellikle, Public Art Fund desteğiyle Brooklyn Bridge Park için yaptığı oyunsu enstalasyonları ile ön plana çıkan Danimarkalı sanatçı Jeppe Hein’ın “Geometric Mirrors” isimli eseri sanatseverlerin beğenisini kazanmayı başarmıştı. Günümüz yeni medya aktörlerinin dikkat çeken eserlerini bir araya getiren ’Plugin’ bölümünde ise İsveçli sanatçı Marck’ın video sculpture olarak tanımladığı üç boyutlu ve hareketli video enstalasyonları da en çok ilgi gören eserler arasında yer alıyordu.

Devamını Oku

Toplumsal Aralık

7 Kasım 2015

Kuad Galeri’deki Toplumsal Aralık sergisi izleyiciyi toplumsal sorunlar konusunda daha duyarlı olmaya yönlendiriyor...5Kasım’da Kuad Galeri’de Toplumsal Aralık isimli yeni bir karma sergi açıldı. Tam da seçim sonrasına denk gelen serginin başlığı, daha eserleri görmeden oldukça ilgimi çekti. 2015 başından bu yana pek çok önemli sergiye ev sahipliği yapmış olan Kuad Galeri yılın son sergisinde Eda Gecikmez, Esin Turan, Fırat Engin, Komet, Merve Şendil, Murat Morova ve Serhat Kiraz olmak üzere farklı jenarasyonlaradan yedi ismi bir araya getirmiş. Sanatçılar yaptıkları üretimleri ile Türkiye’nin içinden geçmekte olduğu siyasal- toplumsal- ekonomik süreçte görsel sanat üretiminin estetiği, işlevselliği ve düşünselliğine dikkat çekmeyi amaçlıyor.Sergi ilk bakışta eserlerin ideolojik düşünce yapılarını apaçık gösterirken sanatçıların kendilerine ifade biçimi olarak seçtikleri disiplinlerde, yaşadıkları öfke veya memnuniyetsizliği kimi zaman mizah duygusu kimi zaman da tartışmaya açık bir zeminde aktarıyordu izleyenlere.Umut veren bir sergiToplumsal Aralık isimli sergi izleyiciyi bahsi geçen sorunsallar konusunda daha duyarlı olmaya yönlendirirken konu ile bütünleşerek karşılıklı bir ilişkiye davet ediyor. Son on yılda özellikle Türkiye’de gözlemlenen sanat üretimlerinin motivasyon kaynağının sosyo-politik ve ekonomik sindirme, hayal kırıklığı ve umutsuzluktan beslenerek kara mizahı, insan türünü sevmemeyi ve zarar vericiliği yansıttığına vurgu yapan sanatçılar tüm bu olumsuz çağrışımlara rağmen bir koleksiyoner olarak bana senelerdir umut verdiler ve hala daha vermeye devam ediyorlar. Neden mi? Rus filozof ve eleştirmen N.G. Çernışevskiy 1855’te hayata geçirdiği “Sanatın gerçeğe estetik yaklaşımı” isimli doktora tezine ‘Güzel olanın hayatın kendisi olduğu’nu savunmuştu. Bu basit, sade ve gerçekçi anlatım beni hep etkilemiştir. Koşullar her zaman değişse de karşımıza zaman zaman farklı dinamikler çıkar. Trend’ler değişir, çağ değişir, ifade biçimleri gelişir fakat aradan geçen yüzyıllara rağmen bu düşünceye hala katılıyor ve izlediğim herhangi bir sanat yapıtını içinde bulunduğu gerçekliği ve kendi dinamikleri içerisinde ele almaya çalışıyorum. Mekana girdiğimde ise gözüme çarpan ilk iş “Masa da masaymış ha!” isimli eser oldu. Daha önce Mac Art Gallery zamanlarında birlikte çalışmaktan da çok keyif aldığımız sanatçı Fırat Engin’in sergide yer alan masa yerleştirmesi, iskambil oyun kağıtlarından esinlenilerek üretilmişti. Metal yüzeyler üzerinde bulunan Dolar, Euro, Türkiye ve Amerika bayrağı simgelerini içinde bulunduğumuz politik duruma ve uluslararası ilişkilere dikkat çekiyordu.Eserler arasında dikkatimi çeken bir başka iş ise Eda Gecikmez’in “Bu Zehri Kullanmayı Çok İyi Biliyorlar” isimli çalışması oldu. Genç sanatçı kolaj biçiminde oluşturduğu kompozisyonunu yağlı boya ile tuvale aktarmıştı. Ön plana çıkan güçlü kadın figürü de oldukça dikkat çekiciydi. Komet’in soyut çalışmaları ve Merve Şendil’in ince mizahını gösteren sergiyi 26 Aralık tarihine dek mutlaka görün bir derim. Sanatçılar üretim süreçlerinden her ne kadar olumsuzluklardan yola çıktıklarını dile getirseler de sonuç umut verici.

Devamını Oku

Kültür sanat haberleri bu sitede sanatonline.net

30 Ekim 2015

Farklı sanat dallarına ait etkinlik haberleri, röportaj ve yazılar içeren kapsamlı ve kullanışlı kültür-sanat haber sitesi sanatonline.net’ni kurucuları Yasemin Elçi ve Müge Yaşar’dan dinledik...Sanatonline.net nedir? Bize ne gibi hizmetler sunar?Müge Yaşar: Sanat Online her gün güncellenen, kapsamlı bir kültür sanat haber sitesi. Sanatın farklı dallarını bir araya getirerek, takipçilerine oldukça kullanışlı bir platform sunuyor. Aslında kültür sanat denildiğinde hep ağdalı sanat terimleri ile dolu yorumlar geliyor çoğu insanın aklına. Sanat Online bu ön yargıyı kırdı diye düşünüyorum. Biz okuyucularımıza Türk pop müziğinden, klasik müziğe, sanat filmlerinden, vizyon filmlerine, sergilere, tiyatrolara kadar, her zevke uygun zengin bir içeriği anlaşılır bir dille sunuyoruz.Yasemin Elçi: Gazete ve dergiler en küçük bir krizde ilk önce kültür sanat sayfalarından vazgeçiyor. Bu nedenle Türkiye’deki sanat basınını güçlendirmek için bireysel bir çaba gerektiğini düşündük. Tiyatro, sinema, kitap, müzik ve güncel sanat başlıkları altında okuyucularımıza çok kapsamlı bir etkinlik takvimi ile birlikte röportaj ve yazılar sunuyoruz. Bunun dışında sanat turları da düzenliyoruz. Tiyatrolara, sergilere Sanatonline takipçi kitlesi ile birlikte giderek, hem üşenenlerin bahanelerini ellerinden alıyor, hem de sanatçılarla tanışma ve sohbet etme fırsatı buluyoruz.Farklı dallar bir aradaSonunda, farklı sanat dallarına ait etkinlikleri bir arada bulabilmek hayatımızı oldukça kolaylaştırıyor. Siteyi nasıl kullanmalıyız?YE: Kaliteli içerik sunan sanat haberleri sitelerinin çoğu tek bir alana odaklanıyor ve ağır bir dile sahip yazılar içeriyor. Oysa sanatsever diye tanımlanan kitle sanatın birçok dalı ile aynı anda ilgileniyor. Sanatçılar için de aynı şey geçerli; bu dallar zaten birbirlerinden esinleniyor. Hepsini bir arada sunmak, hem sektörün içindeki insanlar için, hem de izleyici kitlesi için daha besleyici ve pratik. Bu şekilde kişinin daha az tanıdığı sanat dallarına da geçiş yapması, şans vermesi mümkün oluyor.MY: Etkinlik takvimi bölümünde kişisel hatırlatma sistemi meşgul hayatlar için büyük bir kolaylık sunuyor. Sistem, dilediğiniz etkinliği sizin belirlediğiniz tarihte email üzerinden size hatırlatıyor. Bunu kişisel asistana benzetenler de oldu. Ayrıca yine etkinlik takvimindeki ay-gün filtresi sayesinde, o hafta ya da haftasonu kendinize uygun sanat etkinliklerini görüntüleyebiliyorsunuz.Her kesime yer varKeşif bölümünüz dikkatimizi çekti. Bu bölümde röportajlarına yer verilen kişileri nasıl seçiyorsunuz?YE: Keşif bölümü kariyerinin başında ama çok yetenekli ya da çok başarılı fakat yeteri kadar insanın henüz fark edemediği kişiler için ayrılmış bir bölüm. Bazense pratiği bile ülkede tam olarak bilinmeyen kişilerin hem kim olduklarını, hem de yaptığı işin içeriğini anlatan nitelikte oluyor. Örneğin, “sanat terapisi” ve “project mapping” üzerine röportajlarımız oldu. Ayrıca, sanatla alakalı sosyal sorumluluk projelerine de burada yer veriyoruz.Kalabalık bir kadronuz var. Finanse etmek zor oluyor mu? Yatırımcı arayışınız var mı?MY: Sanat Online’ın çizgisini bozmadan daha geniş kitlelere ulaştırmak için projeler geliştiriyoruz. Bunun için her start-up’ta olduğu gibi bazı yatırımlara ihtiyaç duyabiliyoruz.Türkiye’de sanatın gelişmesinde sizce basının nasıl bir rolü var?YE: Basın bazen yeteri kadar popüler olmadığı için çok başarılı sanatçılar arka planda kalabiliyor. Biz ise herkese ve her sanat dalına eşit mesafede duruyoruz. Herkesin sesini duyurmaya çalışıyoruz.

Devamını Oku

Denizin sanatçılar üzerindeki etkisi

23 Ekim 2015

12Aralık tarihine dek Londra Ordovas Galeri’de sanatseverleri oldukça derin bir sergi bekliyor. Sansasyonel eserleri ile tanıdığımız Damien Hirst’ün fikriyle yola çıkılarak hazırlanan sergi Roma Dönemi’nden günümüze kadar, denizin sanatçılar üzerindeki etkisine odaklanan küçük ebatlı, önemli eserleri bir araya getirmiş. Mekanın ortasında yer alan Damien Hirst’ün meşhur köpek balığı yerleştirmesi serginin en çarpıcı işiydi sanırım.Bu eser bizlere yaşayan birinin zihninde “ölümün” fiziksel olarak imkansızlığından bahsediyor. Ortadaki yerleştirmeye eşlik eden duvarda ise özenle çerçevelenmiş ve asılmış Picasso, Marx Ernst, Francis Bacon gibi sanat tarihinin yapı taşlarının eserlerine yer verilmiş. Kendi içerisinde bir kompozisyon oluşturacak şekilde asılmış tuvaller arasında yer alan bir eser oldukça dikkat çekiciydi. Büyük bir Gustave Courbet hayranı olan Francois Bacon’ın geceyi resimlediği deniz tablosu adeta Courbet’nin 70’li yıllarda Normandiya kıyılarını resmettiği tuvallerine gönderme yapıyordu.Bu kasvetli havada, dalgalar içinde sırtı bize dönük duran figürün üzerinde ise kalın fırça darbelerini görmek mümkün. Bu eseri gizemli kılan bir başka özellik ise 1957’de üretilmiş olmasına rağmen sanatçının 1997 yılındaki ölümünün ardından sanat dünyasında sonradan görünmüş olması. Tabii deniz ve mavi deyince Yves Klein’ın da “Blue” isimli eserinin “The Big Blue” sergisinde yer almamış olması düşünülemezdi.Minik tuvallerdeki detaylarLondra’daki favori galerilerimden Hauser & Wirth Galeri’de ise eserlerini ilk kez gördüğüm 1978 doğumlu genç sanatçı Anj Smith’in kişisel sergisi yer alıyordu. Minik minik tuvallere detaycı bir anlayış ile işlenmiş resimlerin hepsi birbirinden güzeldi. “Phosphor on the Palms” isimli sergi; 1879 1955 yılları arasında yaşamış Wallece Stevens isimli şairin “Fabliau of Florida” adlı şiirine gönderme yapıyordu. Sanatçının 2011 yılından sonra ilk kez gerçekleştirdiği sergisi; doğa, ölüm, alt kültür, sanat tarihi ve moda gibi kavramları ele alıyor. Genellikle grotesk, portre eserler üretmiş olan sanatçının bazı soyut mekan denemeleri bana Salvador Dali’nin tablolarını da anımsattı. Sergi 21 Kasım’a dek izlenebilir.‘Saray Ressamı‘nın gizemli portreleriLondra Kraliyet Sanat Akademisi’nde de romantizm akımının önde gelen isimlerinden ve karamsar savaş tablolarıyla tanıdığımız İspanyol sanatçı Francisco Goya’nın bir dizi portre eserine yer veriliyordu. İspanyol saltanatında “saray ressamı“ olarak bilinen Goya’nın eserlerinin yaşadığı döneme ait bilgi içeren önemli belgeler olduğu bilinir. Portreleriyle ün kazanmış olan Goya’nın sergide bulunan en çarpıcı eseri ise Osuna Ailesi’nin portresini resmettiği tablosuydu kanımca. Sanatçı bu eseriyle, dönemin en aydın ailelerinden olan Osuna Ailesi’ne daha da modern bir görünüm kazandırmak istemişti. İspanyol Dükü olan baba figürü ayakta, en büyük kızlarının elini tutuyor, diğer çocuklar yerde oyun oynuyor ve Dük’ün zarif hanımı oturduğu koltuğunda elinde bulunan kitap sayesinde eşi ile aralarında entelektüel anlamda herhangi bir fark olmadığına vurgu yapıyordu. 1788’tarihi Osuna Ailesi dışında pek çok önemli Goya tablosunu 10 Ocak 2016 tarihine dek Londra Kraliyet Akademisi’nde görebilirsiniz.

Devamını Oku

Londra’dan notlar...

16 Ekim 2015

Geçen hafta Frieze Sanat Fuarı için gittiğim Londra’da adeta bonus niteliğinde, birbirinden farklı ve aynı zamanda başarılı iki önemli sergiyi görme fırsatı yakaladım. 12 Ekim’de Victoria Miro Galeri’de açılış kokteyline katıldığım “Self Portrait” isimli serginin başarılı sanatçıları ise son yıllarda gerçekleştirdikleri, dikkat çekici projeleri ile Michael Elmgreen ve Ingar Dragset. Elmgreen ve Dragset, 1995’ten beri birlikte üretim yapan, hayatlarını adeta yeni sanatsal ifade biçimlerinin yaradılışına adamış bir çift. Danimarka ve Norveç doğumlu olan sanatçıların Vicroria Miro Galeri’deki üçüncü kişisel sergilerinde yer alan eserleri, ikilinin parlak zekasını izleyiciye ilginç bir mizah duygusu ile aktarmayı başarıyor. Elmgreen ve Dragset’in yeni serilerinden biri olan “etiket” çalışmaları sanırım sergideki en dikkat çekici eserlerdendi. Onların sanatsal perspektiflerini etkilemiş olan sanatçı arkadaşlarının önemli müzelerde yer alan eserlerine göndermede bulunan yeni yapıtları David Hockney, Keith Haring, Ross Bleckner, Roni Horn, Martin Kippenberger, Cindy Sherman ve Nicole Eisenmann gibi isimlerin eslerinin künyelerini mercek altına alıyor. Normalde eserin bir parçası olmayan, genelde karton üzerine baskı şeklinde yapıtın bulunduğu duvarda yer alan ve izleyiciyi işin tekniği, boyutu veya sanatçısı hakkında bilgilendiren bu künyeleri başlı başına ayrı bir sanat eseri gibi sunan bu kavramsal çalışmalar; mermer veya tuval üzerine boya, kağıt üzerine kara kalem gibi sanatsal tekniklerle birebir boyutlarından büyütülerek galeri duvarlarına yerleştirilmişlerdi. Keith Haring’in “Silence=Death” isimli eserinin künyesi başlığı itibari ile oldukça ilginçti. Haring’in 89 yılında ürettiği bu üçgen biçimli eseri, orada bir anda gözümde canlanıverdi. 1990 yılında henüz 31 yaşındayken AIDS sebebiyle aramızdan ayrılan başarılı sanatçıyı da burada anmadan geçemeyeceğim.İkilinin, tanıştıkları ilk gün birbirlerinden habersizce giydikleri aynı ayakkabıya atıfta bulunan bir çift bronz spor ayakkabısı heykeli de sergide yüzümü gülümseten başka bir eser oldu. 2005’te Kopenhag’daki ilk tanışmalarının ardından 2007’de taşındıkları Berlin’de yaşamaya ve üretmeye devam eden çifti sergi açılışından bir sonraki gün verdikleri özel davette daha yakından tanıma ve eserleri üzerine sohbet etme fırsatı yakalayabilmiş olmam benim için oldukça büyük bir şanstı. Günümüzde eşcinsellerin buluşma noktası olarak kabul edilen Berlin’deki Tiergarten Parkı’nda 2007’de gerçekleştirdikleri anıt heykelleri sanırım sanatçıların en değerli eserlerinden bir tanesi. Nazi rejiminde zulüm görmüş eşcinsel insanların anısına yaptıkları bu kulübenin minicik camından her iki senede bir değişen ve farklı sanatçılar tarafından hazırlanmış bir filmi görmek mümkün. Sergi 7 Kasım’a dek görülebilir.Gülay Semercioğlu sürprizi“Self Portrait” sergisinden sonra ise önemli kadın sanatçılarımızdan Gülay Semercioğlu’nun “The Woman On The Wire” isimli sergisini Pi ArtWorks’ün Londra’daki şubesinde görmek benim için duygulandırıcı bir sürpriz oldu diyebilirim. Geleneksel Anadolu motiflerini, Türk kültürünü ve ataerkil toplumda kadının yerini sorgulayan sanatçının yeni eserleri ince işçilikleri ve parlak dokuları ile eşsiz görünüyorlardı. Semercioğlu’nun sergisi ise 21 Kasım’a dek izlenebilir.

Devamını Oku