Ekim ayı sergileri

9 Ekim 2015

Kış ayları yavaş yavaş yüzünü göstermeye başladı. Hızlı açılan sergi sezonundaki soğuk ve yağmurlu günlerde bu ay için seçtiğim beş farklı etkinliği tarihleri bitmeden muhakkak görün...Bozlu Art Project Nişantaşı, bu günlerde Server Demirtaş’ın ‘Evvel Zaman Makinesi’ isimli sergisine ev sahipliği yapıyor. Heykelden yola çıkarak, makine estetiği ile kavramsal sorgulamaları bir araya getiren Server Demirtaş’ın son dönemde gerçekleştirdiği kinetik heykellerinin yer aldığı sergi, insan bedeninden hareketle, makine ve insan arasındaki şiirsel diyaloğa vurgu yapıyor. Demirtaş, eserlerin kavramsal alt yapılarının yanında heykellerinde kullandığı tekniğe de dikkat çekmeyi amaçlıyor. Heykellerinin oluşum aşamasında kullanılan otomobil cam sileceğinden, bisiklet frenine değin uzanan hazır malzemelerin, sanatçının buluşu olan yöntemlerle bir araya getirilerek çarklar aracılığıyla hareketinin sağlanması da oldukça ilgi çekici bir detay. Küratörlüğünü Özlem İnay Erten’in yaptığı sergi 17 Ekim tarihine dek görülebilir.Bugün kaçırmamanız gereken diğer bir etkinlik ise X-ist’te, Ceren Oykut’un “Tarlada Yüzenler” isimli sergisi. Genç sanatçı, “Tarlada Yüzenler” sergisinde iki gravür baskı çalışmasından yola çıkmış. Bunlardan birincisinin kaynağı, çocukluğunda Yeniköy’de bir bostanın kıyısında yaşarken ilk kez tanıklık ettiği kentsel dönüşüm projesi. Sergiye temel oluşturan diğer çalışma ise yaşadığı kentin beklediği büyük depremi ele alan çizimlerin içinden seçtiği bir detayın büyütülmesiyle ortaya çıkan Tsunami isimli bir gravür baskı. Oykut’un “Tarlada Yüzenler” sergisinde ayrıca 2013’te desenlediği kitaplarda yer alan çizimlerinde de yer verilmiş. Bugün serginin son günü mutlaka görün derim.“Yaşam İçin Enerji 50x50” isimli başka bir karma sergi de yirmi iki genç sanatçının resim ve heykel çalışmalarını ARMAGGAN Art & Design Gallery’de bir araya getiriyor. 8 Eylül’de kapılarını açan sergi yakın gelecekte ‘vücudumuz’ ve ‘yaşam’ için gerekli olan enerji adına vereceğimiz savaşa dikkat çekiyor. Yok ettiğimiz tarım arazileri, kirlettiğimiz sular, hava ve doğaya verdiğimiz tüm diğer zararlara karşı nasıl daha duyarlı olunmalı diye soran sergi insanlar üzerinde bir anlamda farkındalık yaratmayı amaçlıyor. Sergi 31 Ekim tarihine kadar ARMAGGAN Art & Design Gallery’de izlenebilir.Eserlerini beğendiğim kadın sanatçılarımızdan Azade Köker’in “Entkettet - Çözülüş” adlı sergisi ise 9 Ekim’de Elgiz Müzesi’nde sanatseverlerle buluştu. Sergide yer alan eserler doğanın kentleşme ile tahrip edilmesine karşın bu sürece direnişi üzerinde yoğunlaşıyor. Azade Köker’in “Entkettet - Çözülüş” sergisinde daha önce Türkiye’de sergilenmemiş karışık teknik ve kağıt çalışmaları ile yeni yaptığı mekan odaklı enstalasyonları müzede sanatseverlere sunuluyor. 7 Ocak tarihine dek bu önemli sergiyi mutlaka görün derim.Son olarak daha önce eserlerini Contemporary İstanbul’da gördüğüm genç sanatçımız Seda Gazioğlu ilk kişisel sergisini Cabaoğlu Gallery’de açtı. 1991 doğumlu Gazioğlu Central Saint Martins Fine Art Londra’da aldığı eğitiminin ardından hem İstanbul hem Londra’da üretimlerine devam ediyor. 10 Kasım’a kadar izleyebileceğiniz sergide sanatçının multidisipliner teknikler ile ürettiği eserleri sağ ve sol beyin arasındaki ilişkinin, algı ve farkındalığı etkilemesini konu alıyor.

Devamını Oku

Sanatın yeni adresi Yeldeğirmeni

2 Ekim 2015

Daha evvel Asmalı Mescit, Galata ve Tophane’de yoğunlaşmış olan sanatçı atölyelerinin yeni adresi son senelerde Kadıköy Yeldeğirmeni. Paçaları sıvayın derim çünkü bu sefer dere değil koca bir Boğaz'ı geçeceğiz! Birbiri ardına açılan bu stüdyolar genç sanatçıların büyülü varlıklarıyla bölgenin çehresini hızla değiştirmeye devam ediyor. Hatta öyle ki geçtiğimiz Tasarım Bienali etkinlikleri kapsamında belli bir ücret karşılığında bölgeye “turistik” bir gezi programı planlanmış fakat bu durum semtte bulunan sanatçılarımız tarafından hoş karşılanmamıştı. Her ne kadar proje bölgedeki sanatsal gelişimi anlatmayı amaçlıyorduysa da karmaşık bir yol izlenmişti.Tasarım bakkalıAli Elmacı, Burak Ata, Tunca Subaşı, Yağız Özgen gibi takip ettiğim isimlerin atölyelerinin de bulunduğu bu popüler lokasyona geçtiğimiz aylarda ilginç bir bakkal da eklenmiş. Evet bu bakkal bildiğimiz bakkallardan biraz farklı. Mekanın sahipleri Işıl Şipal ve Emre Akçora, insanların rahatça girip çıkacağı bir yer olarak hayata geçirdikleri “Tasarım Bakkalı” ile tasarımın daha ulaşılır olmasını sağlamayı hedefliyorlar. İkili, gerçek bakkal boyutlarındaki bu yeni, alternatif mekanı, sanatçı arkadaşlarının destekleri ile yaşayan, ruhu olan, canlı bir mekana dönüştürmüşler. Koleksiyonerinden işin meraklısına kadar herkesi de bu projeye dahil etmek istiyorlar. Genç girişimciler küçücük mekanlarına rağmen dükkandaki raflarda sundukları tasarım ürünlerinin yanı sıra burada her ay bir sergi de düzenliyorlar. Bakkalın iki duvarı düzenli olarak değişmesi planlanan sergilere ayrılmışken diğer raflarda sanatçıların elinden çıkmış enteresan objeler yerlerini alıyor. Öyle ki; bilgisayar ana kartı üzerinde bulunan küçücük tellerle tasarlanmış yüzükler, kuş kafeslerinden şık avizeler, defterler, rozetler, magnetler, boyanmış bez çantalar ve daha pek çok şey. Sergi açılışlarında minicik kavanozlarda yaptıkları ikramları da ilgi çekici. Mekanda bulunan objelerin neredeyse hepsi geri dönüşüme vurgu yapıyor. Hemen girişte bulunan portakal kasasından dönüştürülmüş minik sandalye de bunun en güzel örneklerinden.Bu günlerde ise Rampa’nın genç sanatçılarından Güçlü Öztekin ve Özgür Erkök Moroder’in küçük kağıt eserleri, Bakkal’ın sergiye ayrılmış olan birer metre karelik duvarlarını canlandırıyor. 29 Ekim tarihine kadar görebileceğiniz sergi sizler için oldukça ilginç bir deneyim olacaktır diye düşünüyorum.Bakkal'ın işletmecilerinden Şipal, Mimar Sinan Üniversitesi, Mimarlık Bölümü’nden mezun genç bir mimarımız. Emre Akçora da aynı okuldan mezun bir fotoğrafçı ve müzisyen. Şipal, bakkalı aynı zamanda kendisinin mimarlık ofisi gibi Akçora ise müzik aletlerini tasarladığı bir atölye olarak kullanıyor.Şipal bakkalları ile ilgili olarak; var olan tasarım ofisleri veya sanat kurumlarının ulaşılması zor mekanlar olduğuna dikkat çekerek kendi projeleri ile tasarımın ve mimarlığın sokaktaki insana hitap etmesini sağlamaya çalıştıklarını belirtiyor. Mekan oldukça küçük olduğu için şimdilik kısıtlı sayıda tasarıma yer verebilmişler. Fakat ikili, yakında aktif hale gelecek olan web sitelerinden de online sunum yapacaklarını ve daha büyük boyutlu tasarımlara bile yer verebileceklerini belirtiyorlar.

Devamını Oku

Kentin belleği; müzeler

25 Eylül 2015

Bir şehrin dokusunu oluşturan en önemli etkenlerden biri de şüphesiz kentte bulunan sanat kuruluşları ve müzelerdir. Öyle ki, günümüzde müzeleri kentin kimliğini ve imajını en güçlü şekilde temsil eden “marka iletişim araçları” gibi görmek hiç de yanlış olmayacaktır. Kent markası çoğunlukla, başta çağdaş sanat müzeleri olmak üzere, çağdaş mimarinin yarattığı baskın “ikonografik kimlik” üzerinden inşa edilir. İtiraf etmeliyim ki bir sanat aşığı olarak her müze ziyaretimde en az müzenin içerisinde bulunan sanat eserleri kadar mimari yapının kendisi de ilgimi çeker. Tasarımı, sanatın ayrılmaz bir parçası olarak benimsediğimden o yapının kime ait olduğu ve tasarımcının ilham kaynağı hep ilgi duyduğum konular olmuştur. İçeride sergilenen objelerin daha iyi görünmesinde ve eserlerin daha iyi bir biçimde sunulmasında da yine mimarların başarılarını göz ardı etmemek gerekir diye düşünüyorum.Bilbao etkisiFrank Gehry “imzalı” Bilbao, Guggenheim Müzesi’ni bir kentin markalaşma süreci içerisindeki önemini gösteren en güzel ve ilk örnek olarak verebiliriz. Bu binanın tasarımı tek kelimeyle “olağanüstüdür”. Taş, cam ve titanyum paneller kullanılarak yapılan bina kısa sürede ilgi odağı olmayı başarmış ve en saygın mimarlık ödüllerine layık görülmüştü. Bu önemli yapı kentin de, müzenin de adını kısa sürede duyurmakla kalmamış; müze olma vasfından ziyade, kendi mimarisiyle adından söz ettirmeye başlamıştı. İşte bu olay, literatüre “Bilbao Effect / Bilbao Etkisi” diye girmiş bulundu. Guggenheim’ın Bilbao kentine kazandırdıkları diğer kentler için de bir örnek oluşturmuş ve son on beş yıl içerisinde farklı kentlerde birbiri ardına inşa edilmeye başlanan devasa yapılara vesile olmuştur.Mayıs ayında ziyaretçiye açılan, Miuccia Prada ve Patrizio Bertelli'nin eş başkanlığını yürüttüğü sanat vakfı “Fondazione Prada”nın Milano’daki yeni binası da bu sene en çok konuşulan sanat konuları arasındaydı. Alandaki endüstriyel yapıları koruyarak tasarlanmış, eski ve yeniyi iç içe sunan bir yapı olan Fondazione Prada Hollandalı mimarlık stüdyosu OMA’nın ünlü mimarı Rem Koolhaas öncülüğünde cam, beyaz beton ve alüminyum köpük kullanılarak tasarlanmış. 1910 yılından kalma bir alkol üretim merkezi olan bu alanın çehresi Prada ile tamamen değişmiş demek yanlış olmayacaktır.2020 Olimpiyatları'na hazırlanırken hızlı bir dönüşüm sürecine giren Katar da 2008'de ziyarete açılan İslam Eserleri Müzesi'nden sonra pek çok yeni milyon dolarlık projeye yatırım yapmaya hazırlanıyor.Sanat yatırımcılarının gözleri İstanbul'daUluslararası sanat dünyasının gözlerini diktiği bir şehir olan İstanbul’da ise ünlü mimarımız Emre Arolat tarafından tasarlanan ‘İstanbul Antrepo 5 Resim Heykel Müzesi’ Tophane’de ziyaretçileri ağırlayacağı günü sabırsızlıkla bekliyor. 2016’da Dolapdere’de hayata geçirilmesi beklenen Pilevneli Gallery & Pilevneli Project’in tasarımı da yine ünlü mimarımız ait. Önümüzdeki sene Dolapdere’de kapılarını açacak olan diğer önemli bir müze ise Kirsten Lees tasarımı ile Vehbi Koç Vakfı’nın yeni Çağdaş Sanat Müzesi olacak. İstanbul’a damgasını vuracak son yapı ise dünyaca ünlü mimar Zaha Hadid’in Sütlüce’de Demet Sabancı ve Cengiz Çetindoğan’ın Demsa Collection adını verecekleri çağdaş sanat müzesi aynı zamanda Türkiye’nin ilk tasarım müzesi olacak.Önümüzdeki yıllarda yeni açılacak bu müzeleri sanatseverler olarak sabırsızlıkla bekliyor olacağız. Bu vesile ile buradan tüm okurlarımın kurban bayramını kutlar ve iyi tatille dilerim.Vehbi Koç Vakfı’nın yeni Çağdaş Sanat Müzesi

Devamını Oku

Dünyadan büyük Louise Bourgeois

10 Eylül 2015

Geçtiğimiz hafta Akbank Sanat’ta izleyici ile buluşan Louise Bourgeois sergisi şüphesiz ki İstanbul’da gerçekleşen en önemli etkinliklerden. Daha önce sadece bir eseri ile İstanbul Bienali’ne katılmış olan uluslararası önemli kadın sanatçılarından Bourgeois‘ın “Dünyadan Büyük” isimli sergisi beni oldukça derinden etkiledi. Küratörlüğünü Hasan Bülent Kahraman’ın yaptığı ve sanatseverler için kaçırılmaz bir fırsat olduğunu düşündüğüm sergide, sanatçının heykellerini göremesek de litografi baskı ve çizimlerinden oluşan 54 parça eserini 28 Kasım’a dek izleyebileceğiz.Tüm dünyada “Maman” isimli devasa örümcek heykeli ile tanınan sanatçının ailesel travmalarından yola çıkarak ürettiği, feminist söylemler barındıran eserlerini, onun gizli bir günlüğü gibi görmek mümkün. Çocukluk dönemlerinden, hatırasında kalan imajları akıl süzgecinden geçirerek kağıda aktaran sanatçı 1911 yılında Paris’te, eski halı tamirciliği yapan bir ailede dünyaya gelir. Onun sanat hayatı, bir anlamda bu halılar üzerinde denediği çeşitli desenler ile başlamıştır.Geçirdiği sorunlu çocukluk dönemini son derece objektif bir bakış açısı ve ciddiyetle ele alan sanatçının babası onun hayatını fazlasıyla etkilemiş bir figürdür. Babasının Bourgeois‘ın İngilizce öğretmeni ile olan ilişkisi ve aynı evde geçirdiği yıllar da sanatçının takıntılarını pekiştirmeye yardımcı olmuştur. Dışarıdan bakıldığında çok kişiselmiş gibi görünen bu sorunlarına getirdiği evrensel bakış açısı ise Bourgeois’ı “Bourgeois” yapan etkenlerden en önemlisidir. Eserlerinde kendini tekrar tekrar tanımlayan sanatçı aslında psikanalizde kadın ve erkeğin konumlarını sorgulamaktadır.Geçen hafta açılışına katıldığım bu önemli sergide sanatçının St. Sebastian isimli yapıtı en sevdiğim eserlerden biriydi. Aslında bu çalışmada Bourgeois bir anlamda kendini betimlemişti. Saldırıya maruz kalmış bir kişinin endişeli, korkulu hallerini tasvir eden eser aklımda şöyle sorular uyandırdı; ‘Hücuma uğrayan bir insan ne yapar? Karşı mı koyar yoksa kendi sığınağına mı çekilir? Dünyadaki en zor karar da bu değil midir zaten?’ Dönemin meşhur, aziz ve şehidi olan St. Sebastian’ı kadın olarak tasvir eden sanatçı bu çiziminden yola çıkarak ileriki yıllarda aynı çalışmanın heykelini de gerçekleştirmiştir. Aklımda kalan diğer bir eser ise “Siyah ve Mavilerin” şarkısı adlı bir desen çalışmasıydı. Spiral görüntüler, sanatçının ifadesi ile düzensizliği ve kargaşayı kontrol etmek adına bir teşebbüsü ifade ediyordu. “Kontrolün iki yolu var. İlki kendini nerede konumlandırdığın ile ilgili. Dışarıda, herkese açık, savunmasız olmak mı yoksa içeride, derinlerde, girdabın göbeğinde yalnız olup toplumdan soyutlanmak mı?” Sanatçının deniz kabuklarından ilham alarak hayata geçirdiği çizimleri, korkudan kaçan insanın bir zırh görevi gören bu “sığınaklara” gizlenmesini ifade ediyor. Kısacası sanatçı bu sığınakları kişinin kendine döndüğü yerler olarak görüyor.Kokteyl esnasında Hasan Bülent Kahraman ile ayaküstü gerçekleştirdiğimiz sohbetimizde Kahraman, serginin hazırlık aşamasının iki yıldan fazla sürdüğünü açıkladı.Ayrıca dünyaca ünlü galerilerden Malborough Gallery de bu sergiden aldığı ilham ile büyük çaplı bir Bourgeois sergisini önümüzdeki yıl sanatseverlerle buluşturmak istediklerini belirtmişler. Malborough Gallery’deki sergiyi bile şimdiden sabırsızlıkla bekliyor olacağım.

Devamını Oku

İstanbul sanata doyacak

4 Eylül 2015

Eylül ayı hemen hemen her sanat kurumunda açılan sergileri ve bienali ile oldukça yoğun geçecek. ARTINERNATIONAL sanat fuarı da 27 ülkeden 87 galerinin katılımıyla birbirinden önemli 400’den fazla sanatçıyı bir arada görmemizi sağlayacak etkinliklerden biri. Fuarın koordinatörlüğünü bu yıl yine Dyala Nusseibeh üstleniyor. Nusseibeh, etkinliğin geçen yıl 20 binden fazla ziyaretçinin katılımıyla yeni keşiflerin yapıldığı bir fuar olarak ünlendiğini belirterek şunları söylüyor: “Doğu Avrupa, Kafkaslar ve Orta Asya bölgelerinden galerilerin bu sene fuara katılmış olmaları bizi çok memnun etti. İstanbul, sanat dünyasının buluşma noktası olmaya devam ediyor ve bu dinamik ortam, sergilenen işlerin kalite ve çeşitliliğine de yansıyor.”Dünyanın her yerinden köklü galeriler katılıyor 3. ARTINTERNATIONAL Sanat Fuarı’nda gerçekleşen heykel sergisi “By The Waterside” bu yıl da ziyaretçileri sahil bölümünde karşılıyor. Haliç’in eşsiz görüntüsüyle bütünleştiren “By The Waterside”da bu yıl; Filibeli galeri Sariev Contemporary’den Rada Boukova ve Stefan Nikolaev, Barselona’dan Galeria Carles Taché Projects’ten Javier Pérez, Aspan Gallery’den Yerbossyn Meldibekov, Dirimart’tan Ichwan Noor, Galerist’ten Şakir Gökçebağ, Pi Artworks’ten Paul Schwer, Galeri Zilberman’dan Guido Casaretto ile Walid Siti ve Lisabird Contemporary’den Karl Karner’in heykelleri sergileniyor.Yurt dışı seyahatlerimde özellikle her birini görmeye çalıştığım köklü galeriler arasından Paul Kasmin Gallery, Pearl Lam Galleries, Gallery Lelong, Deweer Gallery, Robert Miller Gallery’i bu yıl bir kez daha İstanbul’da izleyebilecek olmanın heyecanını şimdiden yaşıyorum. Londra’dan Victoria Miro galerinin de bu yıl fuara katılması oldukça sevindirici.Saykodelik bir deneyimFotoğraf sanatçısı Ali Taptık, kendi mesleğinin özüne dair duyduğu meraktan yola çıkarak fuara özel hazırladığı serisi “It’s Not Fair”i ilk kez sanatseverlere sunarken, hayatını New York ve İstanbul’da sürdüren, iki farklı kentte yaşamanın karşılıklı etkileşimlerini işlerine taşıyan Arslan Sükan, fuarın günlüğünü tutar gibi çektiği ziyaretçilerin fotoğraflarını sergiliyor. Dominique Petitgand, fuara “La gorge sèche” adlı ses, gürültü, müzik ve sessizlik içeren ses enstalasyonu ile katılırken, New Yorklu sanatçı Maya Hayuk, görsel bir saykodelik deneyim sunuyor. Bu yılki Venedik Bienali'nin Altın Aslanlı Ermenistan Pavyonu’nda yeni işleriyle büyük ilgi gören Hera Büyüktaşçıyan ise, mavi sahne perdeli enstalasyonu “Falling Waters”ta, fuar alanını adeta bir nehre dönüştürüyor. Başak Şenova küratörlüğünde hazırlanan “Sahnedeki Videolar” bölümünde ise “Harabeler ve Yaralar” temasıyla kişisel hikayelerin, anıların ve hayallerin saklı yol haritalarının izini süren işler izleyiciyle buluşuyor.Çağdaş sanatın parlak yıldızlarıARTINTERNATIONAL, Banksy, David Hockney, Andy Warhol, Grayson Perry gibi çağdaş sanatın en parlak yıldızlarını bir araya getirirken en sevdiğim sanatçılardan Tony Cragg’i Galleri Andersson standında görme şansı elde ediyoruz. Sanat dünyasında “Görünmez Adam” olarak tanınan Çinli sanatçı Liu Bolin, Galerie Paris standındaki yerini aldı. Katalan sanatçı Joan Miró’nun resimlerinin de yer aldığı fuarda; pop art’ın en önemli temsilcilerinden Alex Katz’ın işleri de izlenebilir.Fuarın odak ülkesi İspanyaFuarın bu yılki odak ülkesi ise 15 seçkin galeriyle İspanya olacak. ADN Galeria, Àngels Barcelona, Galeria Carles Taché, Galeria Joan Gaspar gibi önemli galerileri ile fuar İspanyol güncel sanatını keşfetmek için eşsiz bir fırsat yaratacak. Uluslararası sergileri ve başarıları dikkate alınarak yapılan seçim sonucu Türkiye’den 12 galeri de, fuardaki yerini aldı. artSümer, Dirimart, Galerist, Galeri Nev, Galeri Zilberman, Pi Artworks, Pilot, Rampa, Sanatorium ve x-ist' gibi geçen yıl da katılmış galerilerin yanı sıra bu yıl Öktem&Aykut ve The Empire Project yeni galeriler olarak fuardalar. The Empire Project de usta sanatçı Mehmet Güleryüz’ün yeni çalışmaları da ilk kez fuarda sergileniyor. İlk kez sergilenenen önemli işler arasında Taner Ceylan’ın “Satyr II” isimli eseri de var.ARTINTERNATIONALMerakla beklediğimiz ARTINERNATIONAL sanat fuarı nihayet dün sanatseverlerle buluştu. Bu yıl üçüncüsü gerçekleşen fuar genç yaşına rağmen tüm sanat izleyicilerinin odak noktası olmayı başardı bile. Yarın sona erecek olan ve Haliç Kongre Merkezi’nde gerçekleşen etkinlikte beni heyecanlandıran birkaç önemli detayı sizlerle de paylaşmak istedim.

Devamını Oku

En başarılı kadın sanatçılar

29 Ağustos 2015

Amerika’nın önemli kadın sanatçılarından Cady Noland, Bluewald (1989) isimli politik içerikli heykel yerleştirmesiyle yaşayan en pahalı eserlere sahip kadın sanatçılar arasında yer almayı başarıyor. Geçtiğimiz Mayıs ayında gerçekleşen New York Christie's müzayede evinde 9.8 milyon dolara el değiştiren meşhur heykel 2011 yılında New York Sotheby's müzayede evinden de 6.6 milyon dolara satılmıştı.Obsesif tavrıyla tanınan Japon sanatçılardan 1929 doğumlu Yayoi Kusama çocukluğundan beri gördüğü halüsinasyonlarıyla (noktalar ve puantiyeler) başa çıkabilmek için resim yapmaya başlamış başarılı kadın sanatçılardan bir diğeri. Feminizm, minimalizm, sürrealizm, pop-art ve soyut ekspresyonizm akımları içinde yer alan eserlerinden 1960 tarihli hipnotiksiyah beyaz eseri geçtiğimiz Kasım ayında New York Christie's müzayede evinden 7 milyon dolara satılarak akıllarda durgunluk yaratmıştı.Cindy Sherman ise 1977-1980 döneminde, filmlerde kadınlara verilen klişe rolleri sorgulayan ve kendisini kullanarak fotoğrafladığı “Untitled Film Stills” serisi ile sanat gündeminde oldukça ses getirmiş bir diğer önemli kadın sanatçılardan. 1995 senesinde, bu çalışma MOMA tarafından bir milyon doların üzerinde bir fiyattan satın alınmış veböylece Sherman’ın sanat dünyasındaki yeri de tartışmasız hale gelmişti. Geçtiğimiz Kasım ayında ise eserin, New York Christie's müzayede evinde gerçekleşen 6.7 milyon dolarlık satışı sanatçının eserlerinin fiyatının ne denli hızlı yükselişte olduğunu gösteriyor.Bridget Riley en çok kazanan 10 İngiliz sanatçısı arasındaBenim de eserlerine hayranlık duyduğum Güney Afrikalı sanatçı Marlene Dumas’ın “TheVisitor” (1995) isimli eseri, bu yaz ki Londra Sotheby's müzayede evinde 6.3 milyon dolara gerçekleşen satışıyla başarılı sanatçıya kendi rekorunu kırdırdı. Ayrıca geçtiğimiz Şubat ayında Tate Modern’de görme fırsatı yakaladığım retrospektifi de olağanüstü bir sergiydi.2015'in en çok kazanan on İngiliz sanatçısı arasında da yer alan Bridget Riley’nin 2008'de Sothenby's Londra'da 5.1 milyon dolara satılan Op art ustalık eseri “Chant 2” (1967) onu bu listede üst sıralara taşıdı. Daha önceki “Static 2” (1966) ve “Stretch” (1964) isimli eserlerinin son satışları da onun zirvedeki yerini sağlamlaştırmış bulunuyordu.Moma’da yer alan “Made in Germany” isimli eserini çok beğendiğim Alman sanatçı Rosemarie Trockelde1985-88tarihli iki parçalık eserinin Sotheby's New York'taki 4.9 milyon dolarlık satışlarıyla oldukça yüksek hasılat elde eden önemli kadın sanatçılardan bir diğeri.Yaz aylarının başlarında San Francisco’daki John Berggruen Gallery’de görme fırsatı yakaladığım Julie Mehretu’nun akrilik ile çalıştığı tablosu, harita, şehir planlama krokisi ve mimari formların birleşiminden oluşan çok katmanlı bir soyutlama gibiydi. Sanatçının yine aynı tarzda gerçekleştirdiği “Retopistics: A Renegade Excavation” (2001) isimli eseri de 4.6 milyon dolar gibi oldukça yüksek bir fiyata yeni alıcısını buldu.Bir başka çok kazanan Britanyalı sanatçı Tracey Emin'in ünlü otobiyografik enstalasyonu “My Bed” (1998) 2014'te Christie's Londra'da 4.3 milyon dolara satıldı. Eser bu günlerden itibaren Tate Britain'da izleyenlerini bekliyor olacak.Jenny Saville’in “Plan”(1993) isimli eseride Christie's Londra'da gerçekleşen 3.5 milyon dolarlık satışı ileyeni alıcısını bulan en pahalı eserler arasında yer almayı başarıyor.Ve son olarak Vija Celmins, “Burning Plane”(1995) isimli eserinin 3.4 milyon dolarlık satışı ile sanat gündeminden düşmeyen önemli isimlerden diğer bir tanesi.

Devamını Oku

İstanbul sonbaharda sanata doyacak!

21 Ağustos 2015

İçinde bulunduğumuz günlerde yaz ayları yavaş yavaş sona ererken gerek bienal gerekse sanat fuarları ile İstanbul sonbaharı oldukça hareketli karşılayacağa benziyor. İki yıldır merakla beklediğimiz 14. İstanbul Bienali bu yıl 5 Eylül-1 Kasım tarihleri arasında tüm sanatseverlere kapılarını açıyor. Bienal'e paralel olarak izleyiciyle buluşacak diğer bir mega etkinlik ise bu yıl üçüncüsü gerçekleşecek olan ArtInternational fuarı olacak. Bu iki dev sergiyi kaçırmayacağından emin olduğum okuyucularım için etkinlik öncesi kısa ve önemli bilgileri bu haftaki yazımda paylaşmak istiyorum.Öncelikle, “TUZLU SU: Düşünce Biçimleri Üzerine Bir Teori” başlıklı 14. İstanbul Bienalinin küratörlüğünü bu yıl Carolyn Christov-Bakargiev üstleniyor. Geçen senelerden farklı olarak bu yıl ücretsiz gezilebilecek etkinlik 30’un üzerinde çeşitli noktalarda iki ay boyunca İstanbul’a dalga dalga yayılacak. Neredeyse İstanbul’un tüm noktalarında izlenebilecek olan bienal sergilerinin yer alacağı mekânlar arasında; Büyükada’daki Splendid Palas ve Şişli’deki yeni Hrant Dink Vakfı binasının yanı sıra ARTER, İstanbul Modern, Masumiyet Müzesi, SALT Galata ve Depo gibi sanata ayrılmış alanlar yer alıyor.Bienal'de eserleri sergilenecek 60’ın üzerinde sanatçının yanı sıra aralarında denizbilimci, hikâye anlatıcısı, matematikçi ve nörobilimcilerin de bulunduğu diğer katılımcılar, kolektif ve deneysel çalışmaları ile izleyici karşısında olacaklar. Bienal kapsamında aynı zamanda paneller ve okuma günleri gibi etkinliklerin olduğu kamusal program ile film programları da düzenlenecek.‘Bir dalga, nihayetinde düğüm haline gelmeye çalışan bir çizgi olabilir mi ve eğer öyleyse düğüm ne zaman çözülebilir?’ sorusunun cevabını bulmak ve sanata doymak için 14. İstanbul Bienali'ni mutlaka görün derim.ArtInternational'a 27 ülkeden 88 galeri katılacakEylül ayında gerçekleşecek diğer bir önemli etkinlik ise İstanbul’un yeni gözde fuarı ArtInternational! İspanya’dan Çin’e, İtalya’dan Bulgaristan’a, 27 ülkeden 88 galerinin katılacağı fuar, 4-6 Eylül tarihleri arasında bu yıl yine Haliç Kongre Merkezi’nde gerçekleşecek. Fuarın direktörlüğünü bu yıl da Dyala Nusseibeh, sanat yönetmenliğini ise Stephane Ackermann üstleniyor. İstanbul’dan Leyla Tara Suyabatmaz ve Yeşim Turanlı, Viyana’dan Ursula Krinzinger ve New York’tan Leila Heller’den oluşan seçim komitesinin, Avrupa, Amerika, Orta Doğu ve Asya’yı kapsayan geniş bir bölgede yaptıkları değerlendirme sonucu 88 galeri İstanbul’da sanatseverlerle buluşacak. Türkiye’den katılacak olan 12 galeri arasında ise artSümer, Dirimart, Galerist, Galeri Nev, Galeri Zilberman, Pi Artworks, Pilot, Rampa, Sanatorium ve x-ist gibi geçen yıl da katılmış galerilerin yanı sıra Öktem&Aykut and The Empire Project gibi yeni galeriler de fuardaki yerlerini alacaklar.

Devamını Oku

Üçtaksimsekiz sanat projesi

14 Ağustos 2015

Sanatorium Galeri’nin kurucuları ve eski sanatçılarından olan Can Ertaş ürettiği minimal eserlerinin yanı sıra şu günlerde gerçekleştirdiği yepyeni projesi ile izleyicileri İstanbul’un ara sokaklarına davet ediyor. Kentsel dönüşüm sürecinde olan Tarlabaşı bölgesinde; Can Ertaş dışında, Ahmet Doğu İpek, Erol Eskici gibi pek çok genç sanatçının da atölyeleri yer alıyor. “Üçtaksimsekiz” isimli projesi ile Beyoğlu - Aynalı Çeşme Caddesi’ndeki evini alternatif bir sanat mekanına dönüştüren genç sanatçı ile yaptığım röportajı bu haftaki yazımda sizlerle paylaşmak istedim. Galeri sisteminden daha farklı işleyen platform, her ay bir cumartesi gecesi izleyicileri de sanatçıları misafirperver bir anlayış içerisinde bu sanat paylaşım alanına davet ediyor.Üçtaksimsekiz projesinden kısaca bahsedebilir misin?Bu proje kabaca bir çeşit alternatif sergileme ya da eser sunumu olarak tabir edilebilir. En belirgin ayrımı ise bunun periyodik olarak bir evde gerçekleşmesi. Kendi evimde. Bu ev benim yaşamımı sürdürdüğüm, günlük işlerimi yaptığım yani bildiğiniz sıradan bir ev. Sanatçıların eserlerini galeri dışında sergileyebilecekleri bir alan ama bunun da ötesinde kendisi bir proje. Öyle bakmak daha doğru. Yeni bir sergi mekanının ötesinde bir yanı var.Sergi ya da bir etkinlik gerçekleştirmesini istediğin sanatçıları sen mi seçiyorsun?Evet ben ve ev arkadaşım Can Kurucu ile birlikte karar veriyoruz. Bu proje de aslında ikimizin ortak projesi. Şimdi Can eğitim amaçlı yurt dışında olduğu için bu aralar ben tek başıma ilerliyorum. Çoğunlukla işlerini bildiğim ve kendisini de yakından tanıdığım sanatçılara teklif götürüyorum, evimde çalışmalarını sergilemek isteyip istemeyeceklerini soruyorum.Şu ana kadar mekanda ne tür projelere yer verildi?Şu ana kadar dört sergi gerçekleştirebildik. Bunların üç tanesi daha ağırlıklı olarak sanatçıların video çalışmalarından oluştu. Bir tanesi ise daha konvansiyonel bir serginin eve uygulanmış biçimi gibiydi.İnsanların etkinliklerden nasıl haberi oluyor?Çoğunlukla çalışmalarını sergileyecek sanatçının ve bizim doğrudan davet ve duyurularımızla ulaşıyoruz insanlara. Böyle biraz kulaktan kulağa yayılıyor. Facebook etkinliği açmıyorum özellikle. Kendi evime insanları Facebook etkinliği üzerinden davet etmek biraz samimiyetsiz geliyor. Bir web sitemiz de var (www.uctaksimsekiz.com), orada da gelecek etkinliklerin duyuruları yapılıyor.Üçtaksimsekiz’i sanat piyasasında nasıl konumlandırıyorsun?Dışında. Özellikle dışında tutmaya çalışıyorum. Hem biraz gizli kalması, hem de piyasa, pazar ve para ilişkilerine bulaşmamasını tercih ediyorum. Eğer bu ilişkileri arayan bir sanatçı varsa zaten galeriler bu ihtiyacı karşılamak için var. Ama Üçtaksimsekiz bir sergileme mekanı olmasının ötesinde kendi bir çalışma, bir proje.Gelecekte projenin sürdürülebilirliği ile ilgi planlar var mı?Şu anda bir plan yok. Gelecek sene ne olur bilmiyorum. Kalıcılık hakkında da derin arzularım yok açıkçası. Eğer iyi iş çıkar ve insanlar da bundan memnun kalırsa kendiliğinden devam edecektir. Sonuçta ben bu evde yaşamaya devam edeceğim.

Devamını Oku