12Aralık tarihine dek Londra Ordovas Galeri’de sanatseverleri oldukça derin bir sergi bekliyor. Sansasyonel eserleri ile tanıdığımız Damien Hirst’ün fikriyle yola çıkılarak hazırlanan sergi Roma Dönemi’nden günümüze kadar, denizin sanatçılar üzerindeki etkisine odaklanan küçük ebatlı, önemli eserleri bir araya getirmiş. Mekanın ortasında yer alan Damien Hirst’ün meşhur köpek balığı yerleştirmesi serginin en çarpıcı işiydi sanırım.
Bu eser bizlere yaşayan birinin zihninde “ölümün” fiziksel olarak imkansızlığından bahsediyor. Ortadaki yerleştirmeye eşlik eden duvarda ise özenle çerçevelenmiş ve asılmış Picasso, Marx Ernst, Francis Bacon gibi sanat tarihinin yapı taşlarının eserlerine yer verilmiş. Kendi içerisinde bir kompozisyon oluşturacak şekilde asılmış tuvaller arasında yer alan bir eser oldukça dikkat çekiciydi. Büyük bir Gustave Courbet hayranı olan Francois Bacon’ın geceyi resimlediği deniz tablosu adeta Courbet’nin 70’li yıllarda Normandiya kıyılarını resmettiği tuvallerine gönderme yapıyordu.
Bu kasvetli havada, dalgalar içinde sırtı bize dönük duran figürün üzerinde ise kalın fırça darbelerini görmek mümkün. Bu eseri gizemli kılan bir başka özellik ise 1957’de üretilmiş olmasına rağmen sanatçının 1997 yılındaki ölümünün ardından sanat dünyasında sonradan görünmüş olması. Tabii deniz ve mavi deyince Yves Klein’ın da “Blue” isimli eserinin “The Big Blue” sergisinde yer almamış olması düşünülemezdi.
Minik tuvallerdeki detaylar
Londra’daki favori galerilerimden Hauser & Wirth Galeri’de ise eserlerini ilk kez gördüğüm 1978 doğumlu genç sanatçı Anj Smith’in kişisel sergisi yer alıyordu. Minik minik tuvallere detaycı bir anlayış ile işlenmiş resimlerin hepsi birbirinden güzeldi. “Phosphor on the Palms” isimli sergi; 1879 1955 yılları arasında yaşamış Wallece Stevens isimli şairin “Fabliau of Florida” adlı şiirine gönderme yapıyordu. Sanatçının 2011 yılından sonra ilk kez gerçekleştirdiği sergisi; doğa, ölüm, alt kültür, sanat tarihi ve moda gibi kavramları ele alıyor. Genellikle grotesk, portre eserler üretmiş olan sanatçının bazı soyut mekan denemeleri bana Salvador Dali’nin tablolarını da anımsattı. Sergi 21 Kasım’a dek izlenebilir.
‘Saray Ressamı‘nın gizemli portreleri
Londra Kraliyet Sanat Akademisi’nde de romantizm akımının önde gelen isimlerinden ve karamsar savaş tablolarıyla tanıdığımız İspanyol sanatçı Francisco Goya’nın bir dizi portre eserine yer veriliyordu. İspanyol saltanatında “saray ressamı“ olarak bilinen Goya’nın eserlerinin yaşadığı döneme ait bilgi içeren önemli belgeler olduğu bilinir. Portreleriyle ün kazanmış olan Goya’nın sergide bulunan en çarpıcı eseri ise Osuna Ailesi’nin portresini resmettiği tablosuydu kanımca. Sanatçı bu eseriyle, dönemin en aydın ailelerinden olan Osuna Ailesi’ne daha da modern bir görünüm kazandırmak istemişti. İspanyol Dükü olan baba figürü ayakta, en büyük kızlarının elini tutuyor, diğer çocuklar yerde oyun oynuyor ve Dük’ün zarif hanımı oturduğu koltuğunda elinde bulunan kitap sayesinde eşi ile aralarında entelektüel anlamda herhangi bir fark olmadığına vurgu yapıyordu. 1788’tarihi Osuna Ailesi dışında pek çok önemli Goya tablosunu 10 Ocak 2016 tarihine dek Londra Kraliyet Akademisi’nde görebilirsiniz.