İlk yarıda büyüme

12 Eylül 2011

Yunanistan’ın borç krizi tehlikeli bir yol ayrımına ulaştı. Doğal olarak Avrupa borsalarını vuruyor. Yazıya oturduğumda New York daha açılmamıştı. Ama düşüş bekleniyordu. Buna karşılık euro-dolar paritesi yatay seyretti. Temmuz ödemeler dengesi Merkez Bankası tarafından açıklandı. Cari işlemler dengesinde aylık 5.3 milyar dolar, yıllık 74.6 milyar dolar açık var. Ayrıntısına girmeye vaktim olmadı. Yeni bilgi varsa sonra değerlendireceğim. CNBC-e Tüketim Endeksi ağustos sonuçları yayınlandı. Endekste haziran sonrasında başlayan iniş eğilimi sürüyor. Mevsim etkisi arındırılınca temmuza kıyasla yüzde 2.1 düşüş var. Canlı iç talep döneminin sona erdiğine bir başka işarettir. Hızlı büyümeye devamİkinci çeyrek milli gelir verileri TÜİK tarafından açıklandı. Başlıklara mutlaka yansıyacaktır. Büyüme hızı tahminlerin çok üzerinde geldi. Piyasa yüzde 6.4 bekliyordu. Ben yüzde 8 civarını öngörmüştüm. Gerçekleşme yüzde 8.8 çıktı. Bu arada 2010 sonrası verileri de güncellendi. Büyüme hızı 2010 için yüzde 8.9’dan yüzde 9’a, ilk çeyrek için yüzde 11’den yüzde 11.6’ya yükseldi. Beyhude komplo aramayın. Olağan düzeltmelerdir. Türkiye’ye özgü değildir. Neticede Türkiye ekonomisi ilk yarıda yüzde 10.2; yıllık bazda yüzde 8.6 büyüdü. Konjonktürü daha iyi yansıtan takvim ve mevsim etkisi temizlenmiş büyüme hızı ise ilk çeyreğe kıyasla yüzde 1.3 oldu. Lafı dolaştırmaya gerek yok. Nereden bakarsak bakalım, hızlı büyüme demektir. İkinci çeyrek büyüme hızı dünya ortalamasının çok üzerindedir. Türkiye’nin küresel büyüme liginin üst sıralarındaki yerini korumasına yetecektir. Bu noktada piyasa beklentileri üzerine bir gözlem yapmak istiyorum. Bence iki göstergede sistematik sapma belirginleşiyor. Enflasyon sürekli piyasanın tahmininin altında, büyüme ise üstünde gerçekleşiyor. Neden acaba? ‘V’ toparlanma2008 mali krizi Türkiye’de reel ekonomiyi çok sarstı. Sert bir resesyonu tetikledi. Sorumlular arasında gerekli tepkiyi zamanından veremeyen para ve maliye politikalarını da sayabiliriz. O dönemde çok eleştirdim. Neyse ki geç de olsa sonunda doğru politikalara geçildi. Ekonomi aynı hızla toparlanmaya başladı. Böylesine literatürde V-biçiminde toparlanma deniyor. Yani milli gelirdeki hızlı düşüşü aynı hızla bir yükseliş izliyor. Aşağıdaki grafikte son beş yılın çeyrek (çubuk) ve yıllık (çizgi) büyüme hızları yer alıyor. Bence resim çok nettir. Toparlanmanın ne kadar güçlü olduğu açıktır. Ayrıca anlatmaya ihtiyaç duymuyorum. Milli gelir verilerinin ayrıntılarına sonra gireceğim.

Devamını Oku

Mukayeseli enflasyon

10 Eylül 2011

Küresel mali piyasalar giderek mehter yürüyüşünün tersten oynatılmasına benzedi. Bir adım ileri, iki adım geriÖ Borsalar haftayı gene kötü bitirdi. Daha önce yazdım. Oynaklığın bu düzeye tırmanması hayra alamet değildir. Devamı gelir.Yunanistan iflas bayrağını çekecek mi? Piyasalarda “Evet” cevabı verenlerin arttığı anlaşılıyor. Cuma günü yatırımcılar eurodan çıkıp dolara geçmeye başlayınca parite 1.36’ya kadar geriledi. İçeride dolar 1.79 TL’ye tırmandı.Sanayi üretimi Temmuz verileri TÜİK tarafından açıklandı. Artış piyasanın yüzde 4.6 beklentisinin epey üstünde, yüzde 6.9 çıktı. Yoksa ekonomi yavaşlamıyor mu? Bence Ramazan öncesinde stok birikimini yansıtıyor. Ağustos telafi eder. Bu hafta Temmuz-Ağustos bütçe sonuçları açıklanır. Hazine Temmuz nakit dengesini zaten yayınlamıştı. Cuma günü Ağustos da çıktı. İlk sekiz ayda 23 milyar TL faiz dışı fazla, 4 milyar TL nakit açığı var. Kamu maliyesi küresel çalkantıyı güçlü giriyor.Dünya enflasyonu da önemliPara politikası tartışmaları döner dolaşır enflasyonda düğümlenir. Sıkılmasını isteyenler enflasyonda en küçük hareketi tehdit gibi algılar. Gevşek para politikası yanlıları ise bahaneler arar. Benim ikinci kesimde yer aldığım biliniyor. Geçen yıl boyunca enflasyon konusunda iyimser analizler yaptım. Dolayısı ile Merkez Bankasının yeni para politikası bileşimini ve faiz indirimlerini destekledim. Enflasyona neye göre yüksektir? Bir kriter hükümetin saptadığı enflasyon hedefidir. Türkiye’de en çok bu kullanılıyor. Yıllardır yukarıdan ıskalanıyor. Diğeri Merkez Bankasını kendi tahmini olabilir. Önemserim. Çok ender tutuyor. Hepsi bu mu? Bir kriter daha eklenebilir: Dünya enflasyonu. Çünkü diğer ülkelerle birlikte yükselmesi, içerideki iktisat politikaları aşan genel bir dinamiğe işaret edebilir. Bugün ona bakmaya karar verdim.Tarihi bir olayTürkiye verileri kolay; yıllık TÜFE artışını biliyoruz. Dünya enflasyonu aylık bazda doğrudan yayınlanmıyor. Ama Merkez Bankası Tartılı Efektif Reel Kur TERK endeksi dolaylı hesaplamayı mümkün kılıyor. 36 ülkeyi kapsıyor. Ondan yararlandım.Mart 2005 sonrasında dünyada (çubuklar) ve Türkiye’de (çizgi) yıllık fiyat artışları aşağıdaki grafikte yer alıyor. Dalgalanmayı azaltmak için üç aylık ortalamaları kullandım. Dönem boyunca genel eğilimler benzeşiyor. Ancak dönemin büyük bölümünde Türkiye’de enflasyon daha yüksek seyrediyor. Küresel kriz öncesinde birbirine yaklaşıyor. Küresel krizde ise fark çok büyüyor. Gelelim esas bizi ilgilendiren konuya. Mart 2011’de tarihi bir olay yaşanıyor. Kırk, belki elli yıldır ilk kez tüketici enflasyonu Türkiye’de ve dünyada eşitleniyor. Üstelik sonrasında eşitlik bozulmuyor; ikisi beraber yükseliyor. Buna bir mim koyun derim.

Devamını Oku

TL’nin değeri

7 Eylül 2011

Neyse, dünya borsaları dün sakinledi. Üç gün üst üste değer kaybetmeleri korkutmuştu. Dünkü yükseliş biraz nefes aldırdı. Kâbus bitti mi? Yoksa geçici bir toparlanma mı? Rivayetler muhtelif...Son olaylar euro’nun geleceği tartışmasını iyice alevlendirdi. Tek çözümü euro bölgesinin dağılmasında görenler artıyor. Niyetim bugün ona bakmaktı. Ama benim açımdan daha acil bir konu çıktı. “Sakınan göze çöp batar”. Gazeteye yollamadan yazımı mutlaka kontrol ederim. Kısaltmaya çalışırım. Ona rağmen hata oluyor. Bazılarını gazetede okurken görüyorum. Diğerlerinde okuyucularım uyarıyor. Özellikle bunlar üzüyor. Salı günü çıkan yazıda ikisi de oldu. Biri “ağustosta kiralar düştü” ifadesidir. Yanlıştır. Doğrusu “kira enflasyonu düştü” şeklindedir. Önce öyle yazdım. Kısaltmaya çalışırken anlamını değiştirdiğimi atlamışım. Özür dilerim. Sınıfta öğretirim amaDiğeri daha ciddi çünkü sabah okurken de farkına varmadım. Ata Portföy Yönetimi’nden Mehmet Gerz dikkatimi çekti. Fakat onu da kavramadım. Ayrıntılı anlatması gerekti. Çok utandığımı söylemeliyim.Konu TL’nin değeridir. Daha doğrusu değişimin hesaplanmasıdır. Şöyle yazmışım: “Ortalama sepet kur bir yılda 1.73 TL’den 2.13 TL’ye tırmandı. Yani TL yüzde 23,5 değer kaybetti.” Son cümle yanlıştır.Hesabı açalım. Bugünkü kur bir yıl öncesi ile bölünüyor. Bir yılda sepetin TL karşılığının yüzde 23,5 yükseldiği hesaplanıyor. Yani “sepet kur yüzde 23,5 arttı” ifadesi doğrudur. Ama ben öyle demedim. TL’nin o kadar değer kaybettiğini söyledim. TL’nin değeri için pay ve payda yer değiştirir. Bir yıl önceki kur bugüne bölünür. Bu hesapla TL’nin yıllık değer kaybı yüzde 19 çıkar. Basit bir örnek verelim. Dolar 1 TL’den 2 TL’ye çıkınca yüzde 100 artar ama TL’nin değer kaybı yüzde 50 olur. İşin kötüsü, bu hesabı ve gerekçelerini mutlaka öğrencilerime anlatırım. TL’nin değerinin karşılığında satın alınan döviz miktarı ile ölçüldüğünü vurgularım. Sınıfta örnek çözerim. Aynı hatayı yapmış olmak canımı sıktı. Tartılı efektif reel kurYukarıda TL’nin nominal değerindeki değişimi hesaplandı. Öte yandan ülkeler arasında enflasyon oranlarının farklı olduğu da biliniyor. Enflasyon etkisi temizlenince reel döviz kuruna ulaşılıyor. Merkez Bankası her ay ÜFE ve TÜFE’ye göre Tartılı Efektif Reel Kur TERK endekslerini yayınlıyor. Orta vadede ikisi çok benzeştiğinden ortalamasını alıyorum. Ayrıca TÜFE’de gelişmiş ve gelişen ekonomilerin ayrı endeksleri de var.TL’nin reel değerinin 2003’ten bu yana seyri aşağıdaki grafiktedir. TL üç kez değer kaybediyor ve toparlanıyor: 2006 yazı, 2007 sonu ve 2009 başı. En sert düşüş Ekim 2010 sonrasında gerçekleşiyor. Ağustosta yıllık reel değer kaybı yüzde 17,8‘dir. Döviz sepetine kıyasla nominal değer kaybına çok yakındır.

Devamını Oku

Ağustos enflasyonu

5 Eylül 2011

Dünya borsaları haftaya düşüşle girdi. Euro Bölgesi mali fırtınayı daha çok hissediyor. Son baktığımda Almanya ve Fransa’da günlük kayıp yüzde 4’ü geçmişti. DAX ve CAC endeksleri iki yıl öncesinin değerlerine geriledi. İMKB daha az etkilendi. Sıkı maliye politikası ve düşük kamu borcu oranı Türkiye’yi çalkantıdan kısmen koruyor. Para politikasının kur üzerinden baskıyı kaldırması da dış şokun hafiflemesine katkıda bulunuyor. Bayram tatilinde yurt dışında TL biraz değer kazandı. “0.5 $ + 0.5 euro” döviz sepeti uzun süredir ilk kez 2.10 TL’nin altına indi. Ama dün tekrar 2.13 TL’ye yükseldi. Kurda yeni tabanın bu düzeye oturması ihtimali artıyor. Gidişat tehlikeli mi?Ağustos enflasyonu dün TÜİK tarafından açıklandı. Tüketici fiyatlarında piyasa TÜFE’de yüzde 0.4 artış öngörüyordu. İyimser bulmuştum. Merkez Bankası da TÜFE’de geçici bir yükseliş beklediğini açıklamıştı. Gerçekleşme yüzde 0.7 oldu. Tahminimle uyumludur. Yıllık tüketici enflasyonu temmuza kıyasla 0.4 puan artışla yüzde 6.7’ye tırmandı. Başlıkları görür gibiyim. “Enflasyon yeniden tırmanışta”; “Ramazan etkisi enflasyonu sıçrattı” vs. Hakikaten öyle mi? Ağustos enflasyonu gerçekten tehlikeli bir gidişatın habercisi mi? Kısa ve net bir cevap verelim: Hayır. Hafıza-i beşer nisyan ile malüldür. TÜFE artışının geçen yılın aynı ayında yüzde 8.3 olduğunu hatırlatırım. Son gelişmeler dünyada enflasyonun önemini azalttı. Çünkü küresel ekonomi yeni bir yavaşlama dönemine girdi. İşsizlikle mücadele arayışları öne çıktı. Doğal olarak iktisat politikası açısından enflasyon tehdidi geri planda kaldı. Aynı koşullar Türkiye için geçerlidir. Ancak bazı farklar da var. Türkiye iç ve dış talep arasındaki makro dengesizliği düzeltmeye çalışıyor. Bu amaçla döviz kurunu kullanıyor. Dolayısı ile TL’deki değer kaybının enflasyona etkisi önem kazanıyor. Döviz kuru ve fiyat hareketleri arasındaki ilişki Türkiye’de çok tartışılır. Yüksek enflasyon çağında adeta birebir hale gelmişti. TL’nin değer kaybı anında fiyatlara yansıyordu. Son dönemde zayıfladı. Ağustos verileri de bunu doğruluyor. Ev sahibi ne yapıyor?Ortalama sepet kur bir yılda 1.73 TL’den 2.13 TL’ye tırmandı. Yani TL yüzde 23.5 değer kaybetti. Halbuki yıllık TÜFE artışı yüzde 6.7’de kaldı. Anlamı açıktır. Döviz girdisi az mal ve hizmetlerin fiyatları kurdan kopmuştur. Konut kirasında döviz girdisi sıfırdır. Kiralar Ağustos’ta yüzde 0.3 arttı. Geçen yıl yüzde 0.4’tü. Dolayısı ile yıllık kira artışı 0.1 puan gerileyerek yüzde 4.3’e düştü. Doğru okudunuz; Ağustos’ta kiralar düştü.Dikkatinizi çekerim. Ev sahipleri kurun yüzde 20’nin, TÜFE’nin yüzde 6’nın üzerinde arttığını bilmiyor mu? Pekâlâ biliyor. Ona rağmen kirayı sadece yüzde 4,3 artırmayı kabulleniyor. Enflasyon hikâyesinin özü budur.

Devamını Oku

Uzun dönemde büyüme

3 Eylül 2011

Küresel mali piyasalar haftayı çok kötü bitirdi. Perşembe günü “simyacılara” karşı uyarmıştım. Yazının mürekkebi kurumadan borsalar düşüşe geçti. Dışarıda TL de değer kaybetti. Bayram dönüşü iç piyasaları heyecan bekliyor. Bu arada Latin Amerika’dan şaşırtan bir haber geldi. Brezilya Merkez Bankası faizi yarım puan indirerek para politikasını gevşetti. Böylece Türkiye’nin para politikasında öncü tavrı tekrar tescil edildi. Aklın yolu birdir.TÜİK Ağustos enflasyonunu yarın açıklıyor. Cuma günü yayınlanan İstanbul Ticaret Odası Ücretliler Geçinme Endeksi sürpiz ihtimalini azaltıyor. Aylık artış yüzde 0.7 ile geçen yıla yakın çıktı. Yıllık artış yüzde 6.7’de sabit kaldı. Uzun dönemde hepimiz öleceğiz!Jackson Hole kasabası Bernanke sayesinde ün kazandı. Toplantı Kansas City Federal Rezerv Bankası tarafından düzenleniyor. Her yıl bir genel başlığı oluyor. Bu yıl “uzun dönemde büyüme” seçilmiş. Sunulan tebliğlere internetten ulaşılıyor (www.kc.frb.org). Tahmin edileceği gibi ilgimi çekti. Bernanke’nin konuşması ile beraber onları da indirdim. Ama sadece Bernanke’yi okudum. Yaklaşımını merak ediyordum. Diğerlerini daha sonraya bıraktım.Makroiktisadın en çetrefil alanı kısa dönemle uzun dönem arasındaki bağı doğru kurmaktır. Elbette uzun dönemde ekonomik performansı arz-yanlı reel faktörler belirler. Şu sıralarda “temeller” (fundamentals) sözcüğü moda oldu. Ancak, kısa dönemde olay değişir. Beklentilerden, bilançolardan, vs. kaynaklanan bambaşka sorunlar devreye girer. Piyasa sisteminin bunları çözmesi uzun zaman alabilir. Keynes’in ünlü “uzun dönemde hepimiz öleceğiz!” sözü bu açmaza işaret eder.Bernanke’yi okurken Bill Gates’in 2008 sonbaharında, Lehman Biraderler battıktan kısa süre sonra verdiği mülakatı hatırladım. Microsoft’un efsane patronu özetle “abartmayalım. ABD ekonomisinin temelleri sağlam, krizden kolay çıkar” diyordu. Örnekler veriyordu. ABD dünyanın en iyi üniversitelerine, en son teknolojisine sahipti; teşebbüs ruhu güçlü, emek piyasaları esnek, sermaye piyasaları gelişmişti. Mali kriz bu temellere dokunamazdı. Krizden çıkış kolay olacaktı.Temeller sağlam ama...Bernanke’nin uzun dönemde büyümeye aynı argümanlarla yaklaşmasını çok ilginç buldum. Jackson Hole konuşmasından alıntı yapıyorum (altını ben çizdim). “Krizin ve resesyonun yarattığı travma şüphesiz önemlidir. Gene de, ABD dünyanın en büyük ekonomisidir. Sanayi yapısı çok çeşitlidir. Uluslararası rekabet gücü son yıllarda daha da artmıştır. Ekonomimiz geleneksel avantajlarını hala koruyor. Nedir bunlar? Güçlü bir piyasa yönelimi, sağlam bir teşebbüs kültürü, esnek emek ve sermaye piyasaları. Ve ülkemiz teknolojide hala dünya lideridir. Dünyanın önde gelen araştırma üniversitelerinin büyük bölümü buradadır. Araştırma geliştirmeye en çok harcama yapan ülkedir.” Bir: Bernenke ve Gates aynı analizi yapıyor, aynı sözcükleri kullanıyor. İki: üstelik söyledikleri doğru, yani ekonominin temelleri çok sağlam. Ama belli ki bunlar 2012’nin ve sonrasının büyüme ve işsizlik sorunlarını çözmeye yetmiyor.

Devamını Oku

Ekonomide mucize olmaz

31 Ağustos 2011

Bayramı güncel ekonomik sorunlara hiç bulaşmadan geçirmek istiyordum. Bir kenara koyduğum teorik yazıları okuyacaktım. Ahlaki değerler üzerine yazmayı planlıyordum. Maalesef evdeki hesap çarşıya uymadı. Şeytan dürttü derler. Yazıya oturunca dayanamadım. İnternete girip küresel piyasalarda olup bitenlere göz attım. Ne göreyim! Dünya borsaları tekrar almış başını gidiyor. Hafta sonunun karamsarlığı yerini yeniden iyimserliğe bırakmış...Doğrusu hiç beklemiyordum. Fed Başkanı Bernanke’nin Jackson Hole’da yaptığı kritik konuşmaya pazar günü kısaca değindim. Topu taca attığını ve ortalığa yeniden para saçılmasını umut eden mali piyasaların hayal gördüğünü iddia ettim.Meğer hayal gören benmişim. Bernanke’nin konuşması bir şekilde piyasayı ikna etmiş. Borsaların yükselişe geçmesini sağlamış. İktisatçıların borsa tahminlerine neden güvenilmediğinin bir başka kanıtı diyebiliriz.Modern simyacıMağlup pehlivan güreşe doymaz derler. Borsaların olumlu tepkisine rağmen görüşümde ısrar ediyorum. Bir: Böylesine ciddi bir düzeltme sürecinin kaderi tek kişiye bağlanamaz. İki: Mevcut sorunlar para basarak çözümlenemez. Toplumsal ve ekonomik sorunlar karmaşık süreçlerde oluşur. Benzer şekilde, ancak yaygın katılımla çözümlenir. Yöneticilerin bilgi ve yetenekleri elbette önemlidir. Ancak abartılmamalıdır. Süpermen bir çizgi roman kahramanıdır. O kadar.Biraz mesafe alıp bakınca son olayın gerçek dışılığı hemen görülüyor. Bir yanda tüm karmaşıklığı ile dünya ekonomisi yer alıyor. Milyarlarca insan, üreticiler, tüketiciler, piyasalar, onları çerçeveleyen kurumlar vs.Karşı tarafta parlak bir iktisat profesörü var. Şimdi ABD Merkez Bankasını yönetiyor. Yani para basma yetkisini elinde tutuyor. Herkes ağzına bakıyor. Biraz daha para bastığı takdirde dünyanın tüm sorunları halloluyor.İnsanoğlu nedense mucizelere hep inanmıştır. Simyacıları hatırlayın. Koy bakırı, dönüştür altına, karun gibi zengin ol gitsin... Merkez bankacılar da modern toplumun simyacıları oldu. Bas parayı, yükselt borsayı, tüm sorunlar çözülsün...Bedava yemek yokturKendinizi hiç aldatmayın. İşler böyle yürümüyor. Yürümez. Para basmak reel dengesizlikleri düzeltmez. Aksine, toplumun gerçeklerle yüzleşmesini geciktirerek gelecekte ödenecek maliyeti yükseltir. Ortada somut bir gerçek var. Başta ABD, uzun süre ürettiğinden fazla harcayan ekonomiler şimdi ürettiğinden az harcamak zorundadır. Nokta. İktisatçılar her fırsatta söyler: Bedava yemek yoktur. Fatura eninde sonunda önünüze gelir.Reel ekonominin tatsız gerçekleri ile mali piyasaların pembe gözlükleri arasındaki uçurumun derinleşmesi beni açıkça korkutuyor. Bayram günü moralinizi bozmak istemem. Ama gidişat hayra alamet değildir.

Devamını Oku

Bayram sohbeti

29 Ağustos 2011

Bayram arifesinde İstanbul çok sakindi. Evde kaldım. Arşivde bayram yazılarımı okudum. İlk Şeker Bayramı sohbetini 5 Mart 1995’te yazmışım. On altı buçuk yıl ediyor. Ustalara özendim, yeniden yayınlıyorum. Üslupta değişime dikkat çekerim. Yenisi daha iyi gibi geldi ama...“Ramazan ayı ve ardından gelen Şeker Bayramı, bizi en çok biz yapan kurumlara atıfta bulunuyor. Uzun bir tarih kesitinde, toplumsal yaşantıyı belirleyen ritüeli, dünya-ahiret ilişkisini, ahlaki değerleri simgeliyor. Bütün geleneklerimizi ve geçmişimizi taşıyor. Bayram, değişimle gelenek arasındaki zor ilişkiyi en yoğun yaşadığımız anlardan biri oluyor. Cevaplandıramadığımız sorular havada uçuşuyor. Gençlik günlerine yapılan göndermeler, bir başka yaşam tarzının özlemi ile yaşlanmanın mutsuzluğu arasına sıkışıp kalıyor.Duygusallığın bu keskin anında, gelenek öne çıkıyor. Değişime ve gelişmeye baktığımız kadar ona sıcak bakma eğilimi beliriyor. Hatta, bir an için de olsa, değişimin hiç olmadığı, her şeyin eskisi gibi korunduğu bir dünyayı hayal ediyoruz. Eskide bir bayram günü...***İç içe geçmiş sorular var. Sanayileşme, ekonomik gelişme ve kentleşme, geleneklerde mutlaka hasar yapacaktır. Bunun tersini düşünmek mümkün durmuyor. Ama, ne kadar hasar? Ekonomik gelişmeyi geleneklerde en az hasarla atlatmaya çalışmak mı daha iyi? Yoksa sanayileşmeyi ve kentleşmeyi geleneklerden kurtulmak için bir fırsat addetmek mi daha akıllıca?Daha da zor bir soru. Sanayi medeniyeti ile temas anında kendi geleneklerini tahrip eden bir toplumun sanayi medeniyetine ulaşma ihtimali artar mı yoksa azalır mı? Somutlaştırabiliriz. Türkiye, Şeker Bayramlarını eskisi gibi kutlamaktan vazgeçtiği için mi bir türlü Batıyı yakalayamadı? Yoksa, hâlâ Şeker Bayramını kutlamaya sürdürdüğü için mi?Bu karmaşık tarihi mekanizmaların analizi çok zor. Ekonomiyi ahlakın, ritüelin ve dolayısı ile geleneklerin dışında bir süreç şeklinde algıladığımız ölçüde, bu sorulara cevap bulmak kolaylaşıyor. Ancak, insanoğlunun son iki yüzyıllık sanayileşme ve gelişme deneyimine bakınca, kolay cevapların sonuçları hiç de tatmin edici durmuyor.***Türkiye insanı kendi kimliğini ararken, mutlaka gelenekleri ile modern teknoloji arasında yeni bir sentezi de üretmek zorunda. Sentezin kurucu unsuru demokrasi olacak. Bir özgürlükler rejimi ancak ve ancak güçlü ahlaki değerlerle donatılmış bireyler üstüne inşa edilebiliyor.Değişimle gelenek arasındaki çelişki, değişimin içselleşmesi ile bitiyor. Taklidin bittiği yerde modernlik ve çağdaşlık başlıyor. Bilimde, sanatta, kültürde, ekonomide dünya standartlarını tutturunca, Şeker Bayramı’nı da eskisi gibi kutlayabileceğiz.Okuyucularımın mübarek bayramını kutluyorum.”

Devamını Oku

Futbol geyiğine katkı

27 Ağustos 2011

Fed başkanı Bernanke heyecanla beklenen Jackson Hole konuşmasını yaptı. Ama kesin bir şey söylemedi. Eylül’de yeniden bakarız demekle yetindi. “Topu taca atmak” tabiri tam uyuyor. Bence mali piyasalar hayal görüyor. Ortalığa para saçma dönemi bitti. Temmuz dış ticaret verileri TÜİK tarafından yayınlandı. Ekonominin yavaşlaması ve TL’nin değer kaybı dış açığın aciliyetini azaltıyor. Nitekim, takvim ve mevsim etkisi temizlenince, Haziran’a göre artış ihracatta (yüzde 6.3) ithalatı (yüzde 1.6) geçti. İç talepteki gevşeme göstergelere yansıyor. Tüketici güven endeksi Temmuz’da geriledi. Ama ilkbahar değerlerinin üzerinde kaldı. Reel Kesim güven endeksi de Ağustos’ta düştü. Üç aydır endeks aşağıya gidiyor. Kapasite kullanımı ise Ağustos’ta değişmedi.Döviz kuru haftayı olumlu bir havada kapattı. Bernanke’nin suskunluğuna rağmen “0.5 $ + 0.5 Euro” döviz sepeti 2.13 TL’ye geriledi. Daha önce de yazdım. Döviz kurunda yeni tabanın nerede oluşacağı hala bilinmiyor. “Profesyonel futbol”İstanbul Cuma akşamından boşalmaya başladı. Bayram öncesi canım konjonktür yazmak çekmedi. Yoksa ilk yarıda sanayi üretimine bakacaktım. Sonraya bırakıyorum. Futbol geyiğine bir ucundan girmeye karar verdim. Neden bugüne kadar bekledim? Malum, serde Galatasaraylılık var; hem de liseli cinsinden. Baş rolde Fenerbahçe olunca tarihi rekabet devreye giriyor. Yanlış anlaşılma riski büyüyor. Bulaşmaktan çekinmiş de olabilirim. Başta futbol, rekabetçi sporların profesyonelleşmiş dalları modern toplumun en çetrefilli olayları arasında yer alır. İktisatçı açısından doğurgan ve zengin bir analiz alanıdır. Farklı cepheleri vardır. Tek yazıda hepsine girmek mümkün değil. “Profesyonel” sözcüğü kritiktir. Piyasa kurallarının geçerli olduğu ekonomik faaliyetlere işaret ediyor. Nitekim ABD’de profesyonel spora kar amaçlı özel mülkiyet hakimdir. Avrupa gecikerek de olsa onu izliyor. Maalesef Türkiye bu yola giremedi. Büyük klüplerin ciroları yüzmilyonları geçti. Dernek statüsü “mükafat-müeyyide” müşevviklerini bozuyor. Taraftar, fanatik, tribün, amigo, vs. yaşanan karmaşanın temel nedenlerinden biridir. Teşvik primi Gündemde öne çıkan bir soruna bakalım: teşvik primi. Sanırım anlamı biliniyor. A ve B takımları maç yapıyor. C takımı bunlardan birinin oyuncularına koşullu ödül (galibiyet yada beraberlik olabilir) taahhüt ediyor. Nasıl değerlendireceğiz? Böyle durumlarda iktisatçının temel kriteri rekabete etkisidir. Engelliyorsa, yani haksız rekabete yol açıyorsa karşı çıkar. Bu amaçla şeffaflık koşulunu getirir. Kamuoyunun teşvik primini maçtan önce öğrenmesini ister. Nasıl yapılabilir? Müzayede düzenlenir. Her takım maç öncesinde teşvik primi tekliflerini toplar. Kapalı zarf yada pazarlık yöntemi olabilir. En yüksek bedeli teklif eden kazanır. Demek ki üç alternatif var. Bir: teşvik primi serbest, her hafta açık arttırma ile satılıyor. İki: teşvik primi yasak ama gizlice verenlere göz yumuluyor. Üç: teşvik primi yasak ve verirken yakalananlar cezalandırılıyor. Seçimi size bırakıyorum.

Devamını Oku