Aralık ödemeler dengesi verileri pazartesi günü Merkez Bankası tarafından yayınlandı. Benim yazı günüme denk gelmişti. Sıcağı sıcağına sayıları değerlendirmeyi planlıyordum. Evdeki hesap çarşıya uymadı.Sevgili kayınbiraderim Profesör Celal Göle Ankara SBF’de 6 dönem dekanlık yaptıktan sonra görevini bıraktı. Devir töreninde Mülkiye’nin güçlü gelenekleri beni duygulandırdı. 18 yıllık rekorunu kıran olur mu? Sanmam. Dönüşüm de maceralı geçiyor. Ankara’da sabah yoğun kar yağışı ile uyandık. Havaalanı kapandı. Neredeyse dört saattir uçağın içinde oturuyoruz. Ne zaman kalkacağı hâlâ bilinmiyor. Bugün de kazaya kurban gitmemesi için yazımı uçakta bitiriyorum.Rekorlar yılıTam bir yıl önce, o günkü eğilimlerin 2011’de 110 milyar dolar dış ticaret açığına ve 80 milyar dolar cari işlemler açığına işaret ettiğini yazdım. Çoğunluk uçtuğumu, en azından abarttığımı düşündü. Daktilo hatası zanneden bile oldu.Sonuç ortadadır. 2011’de cari işlemler açığı 77 milyar dolar çıktı. Takvim yılı için tarihi rekordur. 2011 milli gelirini 775 milyar dolar hesaplıyorum. Dolayısı ile dış açığın milli gelire oranı yüzde 10’un gıdım altında çıkıyor. Bu tarihi rekorun aşılması ihtimali gözükmüyor. Dış açık 2010’da 47 milyar dolardı. 2011’de 30 milyar dolar artmasının nedeni ithalatta 55 milyar dolar artıştır. İhracat artışı (21 milyar dolar) ve hizmetler fazlasında artış (2 milyar dolar) ithalattaki patlamayı karşılamadı.Ödemeler dengesinin “net hata noksan” kalemini bir süredir pertavsız altına aldık. Dün gazete manşetlerine de taşındı. 2011’de “nesebi gayri sahih” döviz girişi 12.5 milyar dolar oldu. Uzak ara ile tarihi rekordur. Nedenleri karmaşıktır. Bir ara bakarız.Diğer finansman kalemlerine dönelim. Doğrudan yatırımlar dış açığın sadece yüzde 17’sini karşılıyor (13.4 milyar dolar). 2005 sonrasının en düşük oranıdır. Buna karşılık TL ya da dövizle borçlanma açığın yarısını karşılıyor (38.1 milyar dolar). Özetle, finansman kalitesi iyice düşüyor. Eğilimin yönüBütün haberler kötü mü? Nereden baktığınıza bağlı. Yıllık cari işlemler açığının tarihi rekoru 78.6 milyar dolarla ekimde kırıldı. Yani yılın son iki ayında yıllık açık 1.5 milyar dolar geriledi. Takvim yılı verileri bizi aldatıyor. Yılı değişen konjonktürle bitirdik. Grafikte 2011’de aylık açıkların geçen yıla kıyasla değişimini izliyoruz. İlk yarıda ortalama aylık artış yüzde 130 iken temmuz-ekim döneminde yüzde 50’lere geriliyor. Kasım ve aralıkta eksiye dönüyor. Yani iki aydır aylık açık geriliyor. TL’de değer kaybının bu olumlu gelişmeye şüphesiz katkısı oldu. Ancak konjonktürün belirsizliği sürüyor. İki soru ile bitirelim. Dış açıkta azalma eğilimi “yumuşak iniş” için yeterli mi? TL’nin değeri bu süreci destekliyor mu? Çabuk öğreniriz...
“Big Mac” fiyatını yerinde denetleme sözü vermiştim. Bizim meslekte birinci elden gözlem esastır. Maalesef kar ve soğuktan yapamadım. Reel kur konusuna nasıl olsa geri dönerim. O zamana bırakıyorum.Hazine, Ocak nakit dengesi gerçekleşmesini açıkladı. Faiz-dışında 5 milyar TL, nakit dengesinde ise 300 milyon TL fazla çıktı. Bütçenin öncü göstergesidir. Hükümetin sıkı maliye politikasını sürdürüyor. Ocak sonu kredi ve mevduat verileri yayınlandı. Yıllık nominal artış hızı ekonomi yönetiminin arzuladığı düzeye geldi. Enflasyondan arındırınca, son aylarda hem kredi hem mevduat hacminde az da olsa düşüş var. “Yumuşak iniş” senaryosu ile uyumludur. Bu arada Türkiye ekonomisi için karamsar tahminler revizyon görüyor. Bazıları medyaya da yansıdı. 2012’de “sert iniş” bekleyenlerin sayısında bir ay öncesine kıyasla gözle görülür bir azalış var. Aklın yolu birdir.2011’in iki önemli göstergesi daha bu hafta yayınlanıyor. Yarın ödemeler dengesinin ayrıntılarını öğreneceğiz. Çarşamba istihdam ve işsizlik serisi tamamlanıyor. Geriye Mart sonunda açıklanan milli gelir kalıyor. Kriz ve değişimAnkara gene karıştı. Bir yanda MİT, polis ve özel yetkilerle donanmış yargı, diğer yanda hükümet, muhalefet ve medya arasında tam bir kördöğüşü yaşanıyor. Böyle durumlarda komplo teoricilerine gün doğar. Uç uçabildiğin kadar... Güvenlikten sorumlu kurumlarının her yerde göreli otonomisi vardır. Aralarında rekabet de sıradandır. Ona rağmen, kamuoyuna karşı genellikle birbirlerini korurlar. Böylesine açık bir çatışmaya girmeleri çok istisnaidir.Çatışan iç ve dış güvenlik odakları her toplumda daima mevcuttur. İktidar kavgası maddi çıkar kadar inançlardan beslenir. Türkiye’nin yakın ve uzak tarihi bunun örnekleri ile doludur. Ama komployu aslında nesnel koşullar mümkün kılar. Birkaç gözlem yapacağım. Temel neden askeri vesayetin sona ermesidir. Eskiden güvenlik kurumlarında hiyerarşi netti. Nihai kararı asker verirdi. Bırakınca boşluk oluştu. Yerini kim alacak çekişmesi krizle sonuçlandı. Böylece çözüm yoluna girildi.Toplumlarda değişimin ebesi krizlerdir. Yunanistan’ı hep beraber izliyoruz. Aynı gözlemi yargı için yapabiliriz. Yargıyı denetim dışına çıkartan özel yetkilerin mahzurlarını nasıl öğreneceğiz? Yanlışları düzeltecek arayışın önünü yaşanan kriz açacaktır. Fişli geçmiş MİT deyince eski günleri hatırladım. İlk dosyam 1959’da açıldı. Galatasaray Lisesi 9A öğrencisiyim. Vatansever bir sınıf arkadaşımız solcu diye ihbar etmiş. Ertesi yıl ABD’ye burslu gitmek için pasaport verilmeyince öğrendim. Ancak ağır torpille alabildim.Fişli geçmişim zengindir. 1974-75’de Milli Güvenlik Akademisinde öğretim üyeliği (Doç.Dr.Asteğmen) yaptım. Terhis olunca dersi sürdürmem istendi. Ama MİT’ten sakıncalı raporu gelince vazgeçildi. Bulmacanın çözümünü hayal gücünüze bırakıyorum.
Salı günü yayınlanan “Big Mac” kuru hesaplarında kullanılan Türkiye fiyatları doğru mu? Tedbirli davranıp “The Economist’in yalancısıyım” demiştim. Ekodiyalog ortağım sevgili Mahfi Eğilmez öyle düşünmüyor. Economist’teki Türkiye bilgisi o tarih itibarıyla yanlıştı. Ben bunu hesaplamanın yayınlanmasından 2 gün sonra televizyonda söyledim. Türkiye’de aynı tarihte “Big Mac” fiyatı 7.75 TL idi; bugün 7.90 TL. İnternetten kontrol edebilirsin.”Gebze’den Başer Özkan da bir yemek sitesinden 7.90 TL bulmuş. Dikkatli okuyucum Faruk Yurdatap ise “eski bir Big Mac’çi olarak şunu söyleyeyim: Türkiye’deki Big Mac ABD’ye göre et gramajı olarak daha hafif” diyor.Öte yandan Ata Portföy yönetiminden Mehmet Gerz Institutional Investor’da Big Mac kurlarının ciddiye alındığına dikkatimi çekti. Yani rivayetler muhtelif... Yerinde fiyat kontrolünü daha yapamadım. Eminim gidince dayanamaz büyük patatesli menü yerim.“Yumuşak iniş”Aralık sanayi üretimi verileri TÜİK tarafından yayınlandı. Böylece hem dördüncü çeyrek hem yılın tümü için büyüme ve konjonktür açısından önemli bir öncü göstergeyi öğrendik. Aralıkta piyasalar toplam sanayi üretiminde geçen yıla kıyasla yüzde 2.5 artış bekliyordu. Fiili sayılar daha yüksek çıktı. Toplam sanayi üretimi yüzde 3.7, imalat sanayii üretimi yüzde 2.7 arttı.Dördüncü çeyreğe bakalım. Geçen yıla kıyasla toplam sanayi üretiminde yüzde 6.4, imalat sanayiinde yüzde 5.8 artış var. Üçüncü çeyrekte, aynı sıra ile, yüzde 7,6 ve yüzde 8,4 artmıştı. Bir: Sanayi yavaşlıyor. İki: İmalat sanayiinde yavaşlama daha belirgin.2011 yıllık ortalamaları ile devam edelim. 2010 kıyasla toplam sanayi üretimi yüzde 8.9, imalat sanayii yüzde 9.2 arttı. 2010’da artış, aynı sıra ile, yüzde 13,1 ve yüzde 14.4 olmuştu. Son olarak takvim ve mevsim etkisi temizlenmiş verileri görelim. Aralıkta bir önceki aya kıyasla toplam sanayi üretimi yüzde 2.7, imalat sanayii üretimi yüzde 2.6 arttı. Son çeyrekte artış ise, aynı sıra ile yüzde 3.6 ve yüzde 3 çıkıyor.Lafı uzatmayalım. Bu veriler “yumuşak iniş” ihtimalini güçlendiriyor. Büyüme ne olur?Sanayi üretimi artışı ile büyüme hızı arasında güçlü bir ilişki vardır. Krizde sanayi üretimi milli gelire kıyasla daha sert düşmüştü. Dolayısı ile toparlanma döneminde daha hızlı büyüdü. 2011’in ikinci ve üçüncü çeyreklerinde ilişki dengelendi. Grafikte çubuklar çeyrek bazında sanayi üretimi artışını, çizgi büyüme hızını gösteriyor. 2010’un ikinci çeyreğinden bu yana sanayi üretimi ve milli gelirde artış hızının birbirine çok yakın seyrettiği görülüyor.Son çeyrekte büyümeyi yüzde 6 alalım. Bu, sanayi üretimi artışı için muhafazakâr bir tahmindir. Bu durumda 2011’de büyüme hızı yüzde 8.6’ya tırmanıyor. Daha yüksek çıkarsa şaşırmayın.
Döviz kuru ne oluyor? TL çok mu değer kazandı? Son günlerde kur tartışması gene canlandı. Hoş, zaten hiç bitmemişti. “Hocam, ne olacak şu kur?” sorusu daima geçerlidir. Kur yükselir; dövizle borçlananlar ağlar. Düşer; sanayici şikâyet eder. Sabit kalır; iki taraf da tedirgin olur.Yıl sonunda TL’ye saldırı döviz sepetini 2.20 TL’ye tırmandırdı. Merkez Bankası piyasaları fonladığı faizi koridorun üst sınırında tutarak ve döviz satarak TL’yi başarılı şekilde korudu. Geçen hafta döviz sepeti 2.00 TL’ye iyice yaklaştı.İki hafta önce The Economist ünlü “Big Mac” döviz kuru endeksini yeniden yayınladı. Ocak fiyatlarını kullanıyor. Geçen temmuz fiyatları ile bulgulara bu köşede değinmiştim (21 Ağustos 2011).İlginç sayılarHatırlatalım. “Big Mac” özel bir hamburger. Dünyanın her yerinde tıpatıp aynı üretiliyor. Benzer dükkânlarda benzer kıyafetler giyen personel tarafından satılıyor. Böylece kalite ve miktar gibi ölçmeyi zorlaştıran sorunlar ortadan kalkıyor.Son hesapta 11 Ocak’ta geçerli fiyat ve kurlar kullanılmış. Türkiye dahil 44 ülke ve euro bölgesi kapsanıyor. Yerli fiyat ABD fiyatına bölününce dolarla satınalma gücünü sağlayan kur bulunuyor. Sonra fiili kurla mukayese ediliyor.Türkiye’ye bakalım. Big Mac fiyatı 6.50 TL; ABD’de ise 4.20 dolar. Buna göre iki fiyatı eşitleyen dolar kuru 1.55 TL çıkıyor. Halbuki o günkü fiili kur 1.84 TL. Böylece TL’nin yüzde 19 düşük değerli olduğu sonucuna varılıyor.Şimdi 25 Temmuz 2011’le karşılaştıralım. Big Mac fiyatı gene 6.50 TL. Çok ilginç çünkü altı ayda enflasyon tırmanmasına rağmen Big Mac fiyatı sabit kalmış! The Economist’in yalancısıyım; kendim kontrol etmedim.Halbuki ABD’de altı ay önce Big Mac 4.07 dolara satılıyormuş. Yani ABD’de fiyatı yüzde 3,2 yükselmiş. Buna göre iki fiyatı eşitleyen dolar kuru 1.60 TL oluyor. Halbuki o tarihte fiili kur 1.72 TL, dolayısı ile TL yüzde 7 düşük değerli imiş.TL’nin reel değer kaybıNe demek? Reel döviz kurunu hamburger fiyatları ile hesaplayınca temmuzdan ocağa TL dolar karşısında yüzde 12 değer kaybediyor. Dörtte biri (3.2 puan) fiyatın Türkiye’de sabit iken ABD’de artmasından, geri kalanı ise (9 puan) nominal kurun yükselmesinden kaynaklanıyor.Bugün durum nedir? 11 Ocak’tan bu yana Big Mac fiyatlarının değişmediğini kabul ediyoruz. Bugünkü dolar kurunu 1.76 TL alıyorum. TL yüzde 13.5 düşük değerli çıkıyor. Dolayısı ile temmuza kıyasla hâlâ yüzde 6.5’luk bir rekabet avantajını koruyor.Ocakta parası en değerli ülke İsviçre çıkıyor: Yüzde 62. İsviçre’de Big Mac 6.81 dolara satılıyor. Temmuz’da zirvede Norveç vardı. Diğer uçta ise Hindistan yer alıyor: Big Mac fiyatı 1.62 dolar yani Rupee yüzde 61 düşük değerli oluyor.
2014’e kadar bol ve ucuz para kesinleşince mali piyasalar uçuşa geçti. New York’ta Dow Jones endeksi son dört yılın, NASDAQ ise son onbir yılın en yüksek değerlerine ulaştı. Avrupa borsaları da yükseldi. Parite 1.32 civarında yatay seyretti.Olumlu havadan Türkiye’de nasibini aldı. İMKB’de endeks 60 bin sınırını aştı. Sepet kur 2.02 TL’ye kadar geriledi. Paritenin de etkisi ile dolar 1.75 TL’nin, euro 2.30 TL’nin alnıda indi.Mali piyasa dalgalarının ezeli ve ebedi sorusu gene karşımıza geliyor. Yeni ve kalıcı bir trend midir? Yoksa bir süre sonra (yarın da olabilir!) tersine dönecek geçiçi bir yükseliş midir? Bende cevabı yok. Ama ikincisine daha yakınım.Beklediğimden iyiYazıyı Paris’ten yazıyorum. Dolayısı ile Cumartesi gazetelerini göremedim. Atılan manşetlere bakmak için biraz interneti dolaştım. Gazeteden okumak gibi olmuyor. Havaya yakalayamadım. Neticede Ocak enflasyonuna medyanın tepkisini öğrenemedim.Sonuçlar benim beklediğimden daha iyi geldi. Ocak’ta hem tüketici hem üretici fiyatlarının yüzde 1 civarında artacağını düşünmüştüm. Halbuki aylık tüketici enflasyonu - TÜFE - yüzde 0.6, üretici enflasyonu - ÜFE - ise yüzde 0.4 çıktı.TÜFE artışı geçen yılın biraz üzerinde (0.2 puan), ÜFE artışı ise epey altında (2 puan) çıktı. Dolayısı ile yıllık TÜFE enflasyonu yüzde 10.6’ya yükselirsen ÜFE yüzde 11.1’e geriledi. İki endeksin yıllık artışı birbirine iyici yaklaştı.Mevsim etkisinden arındırılmış sayılara bakalım. Tüketici fiyatları bir süredir yüzde 0.6-1 aralığında artıyordu. Ocak’ta artış yüzde 0.4 çıktı. Temmuz 2011’den bu yana en düşük aylık artıştır. Bir kenara yazıyoruz.Çekirdek enflasyon göstergesi kabul edilen ÖKTG-I endeksi ile devam edelim. Ocak’ta eksi yüzde 0.1 çıktı. Geçen ay da aynı oranda gerilemişti. Ancak mevsim etkisi arındırılınca yüzde 0.7 artışa dönüşüyor. Geçen aya çok yakındır.Kirada hareket yokDoğrusu burada alt endekslerin ayrıntı analizine zamanım olmadı. Gene de, huylu huyundan vazgeçmez misali, kiralardaki artışa baktım. Fiyatlama davranışlarını en iyi kiraların yansıttığını düşündüğüm biliniyor.Bir yıl önce, Ocak 2011’de, yıllık artış TÜFE’de yüzde 4.9, kirada ise yüzde 3.9 olmuştu. Bir yılda TÜFE iki katından fazla artarak yüzde 10.6’ya tırmandı. Buna karşılık yıllık kira artışı yüzde 4.7’de kaldı. Hatta bir önceki aya göre küçük bir düşüş gösterdi.Olumlu haberdir. Enflasyonda 2011’in son çeyreğinde başlayan yükselişin maliyet kökenli ve geçici olduğu yönünde güçlü bir işarettir. Dönünce daha kapsamlı bir analiz yapacağım. Yeni bilgi varsa sizlerle paylaşırım.
Başkan Başçı enflasyon raporunu ilk kez İstanbul’da tanıttı. Gitmek istiyordum ama karlı havayı görünce vazgeçtim. Artık yılın dört raporundan ikisi zaten İstanbul’da açıklanıyor. Temmuz’da hava muhalefeti olacağını sanmam. Enflasyon raporu para politikasının temel metnidir. O açıdan merakla bekleniyordu. İçeriği açısından zengin bir rapor olmuş. İç ve dış konjonktür analizini doyurucu buldum. Merkez Bankası’nın teknik kapasitesi çok güçlendi. Keyifle okudum.Yeni bilgiler de var. Bir bölümü medyaya yansıdı. Biliyorum, para politikası tartışmalarından sıkıldınız. Ama hâlâ güncelliğini koruyor. Sırası geldikçe ayrıntılarına girmek istiyorum.Dünya Bankası eğitim raporu çıktı. Maalesef daha elime geçmedi. Bir önceki raporu 2006 başında yayınlanmıştı. Bu köşede üç yazı ile değerlendirdim (Şubat 2006). Çok önemsiyorum. İlk fırsatta gözlemlerimi sizlerle paylaşacağım.Tarihi rekorlar yılıAralık dış ticaret verileri salı günü TÜİK tarafından yayınlandı. Sürpriz yoktu. Aylık ihracat yüzde 6 artışla 12.5 milyar dolara yükseldi. İthalat geçen yılın 20.6 milyar dolar düzeyinde kaldı. Dış ticaret açığı 600 milyon dolar azaldı; 8.1 milyar dolara geriledi.Yıllık sayılara dönelim. 2011’de ihracat yüzde 18,5 artarak 135 milyar dolara ulaştı. Takvim yılı bazında tarihi rekordur. Ancak 12 aylık toplam ihracat Eylül 2008’de 136 milyar doları görmüştü.Paritedeki oynaklığın etkisinden kurtarmak için “0.5 $ + 0.5 euro” döviz sepeti bazında bakıyorum. İhracat 2011’de 113 milyar dolar ile tüm zamanların en yüksek düzeyine çıktı. Bilgi için: Eylül 2008’de 109 milyar dolar olmuştu.Bir başka tarihi rekor ithalattan geldi. Yüzde 30 artarak 241 milyar dolara tırmandı. Bu arada kasımdan aralığa yıllık ithalatın sabit kaldığına da dikkat çekelim. En azından bir süre için ithalatın zirveyi gördüğünü söyleyebiliriz.Ya dış ticaret açığı? Yılı 106 milyar dolar ile bitirdi. Takvim yılı bazında tarihi bir rekordur. Ancak 12 aylık toplamda rekor ekimin: 107 milyar dolar. Yani yıllık bazda dış ticaret açığı yavaş da olsa küçülmeye başladı.Eğilim doğru yönde2012’de “yumuşak iniş” senaryosu büyük ölçüde dış ticaret açığının davranışına bağlıdır. Dolayısı ile takvim ve mevsim etkisi temizlenmiş son çeyrek verileri önem kazanıyor.Ne görüyoruz? Ekim, kasım ve aralıkta aylık ihracat bir önceki aya kıyasla az da olsa (yüzde 1-2) artıyor. Buna karşılık aylık ithalat azalıyor (yüzde 1-6). Çeyrek bazında ise, bir önceki çeyreğe kıyasla ihracatta düşüş (yüzde 4,2) ithalatın (yüzde 5,5) altında kalıyor.Anlamına bakalım. Euro krizi ihracatta güçlü artışa izin vermiyor. Ama döviz kuru ve gevşeyen iç talep ithalatı frenliyor. Neticede dış açık daralıyor. Bu eğilim “yumuşak iniş” için yeterli midir? Kritik gösterge 2012 ilk çeyrek ithalatıdır. Göreceğiz.
Küresel mali piyasalar haftaya dalgalı başladı. Asya ve Avrupa borsaları düştü. Kar nedeni ile yazıyı erken yolluyorum. New York daha açılmamıştı. Öte yandan parite çok az kıpırdadı; 1.31 civarında yatay seyretti.İçeride TL değer kaybetti. Döviz sepeti 2.07 TL’ye yükseldi. İşaretler döviz piyasasının kolay sakinleşmeyeceği yönünde geliyor. Bu koşullarda kurdaki dalgalanmanın sürmesi normaldir. Yunanistan bütçe denetimini Brüksel’e devretmeyi reddetti. Hak veriyorum. Maliye politikası üzerinde fiilen fazla yetkisi kalmadığı doğrudur. Ama üslup çok önemli; zarf-mazruf hikâyesi. Açıkça bir komiser atama önerisi çok çirkindi. “Madde 4 konsültasyonu” Önce geri planı hatırlatalım. Türkiye’nin IMF’le son Standby Anlaşması dört yıl önce bitti. Küresel krizin orta yerine rastgelmişti. Anlaşmanın yenilenmesi için tam saha pres uygulandı. “IMF lobisine” o zaman karşı çıktım. Zaten başarılı olmadı. Yani 2008 sonrasında Türkiye özel statüsünden çıktı. Sıradan üyelere uygulanan belirli aralıklarla ülke ekonomisi hakkında rapor hazırlama düzenine geçildi. IMF dilinde buna “Madde 4 konsültasyonu” deniyor.Raporun özeti aralık başında açıklandı. Tek paragrafla değindim. 2012’de yüzde 2 büyüme, yüzde 7.8 dış açık öngördüğünü söyledim. IMF-tarzı “sert iniş” senaryosudur dedim. Hafta sonu raporun kendisi yayınlandı.Dolayısı ile raporun ana gövdesi ekim içinde yazılmış; son halini kasım başında almış. Halbuki küresel ekonomide ve Türkiye’de tarih çok hızlandı. Değerlendirirken arada köprülerin altında çok sular aktığını unutmamak gerekiyor.Köşe yazarı olmasam IMF raporunu basıp okur muydum? Sanmıyorum. Türkiye ekonomisinin IMF, OECD, Dünya Bankası vs. uluslararası kuruluşlardan izlendiği dönem çok geride kaldı. Artık güncel ve gerçekçi analizler içeride yapılıyor.IMF reçetesi değişmezDoğal olarak, 117 sayfalık bir raporda ilginç şeyler de var. Bazı “kutular” ilgimi çekti. Örneğin dış rekabet gücü ve döviz kuru ilişkisi araştırılıyor. Sevdiğim konudur. Aynı şekilde bütçe dengesinden konjonktür etkisini temizleme yöntemleri açıklanıyor. Önemlidir.Raporun belirgin bir teması var. IMF son dönemde uygulanan makro politikalara karşı çıkıyor. Özellikle para politikasını eleştiriyor. Faiz artışı istiyor. Yani eski usul (ortodoks) para politikasının daha iyi sonuç vereceğini savunuyor. Amaçlarda bir ayrışma görülmüyor: “Sıcak para” girişine karşı tedbir almak; kredileri yavaşlatmak; enflasyon, kur ve üretimde volatiliteyi azaltmak. Aklın yolu birdir; aynı görüşteyim. Hedefler bunlardır.Ancak, IMF mevcut politikayı bu hedefler için yetersiz görüyor. Kibarca, yazdığı “sert iniş” senaryosunu yapılan politika hatalarına bağlıyor. Geleneksel politikada kalınsa “yumuşak iniş” sağlanırdı demeye getiriyor.Bunları uzun süredir tartışıyoruz. Ayrıntılarına girmiyorum. IMF reçetesine eleştirilerimi çok yazdım. Mevcut politika daha gerçekçidir; üstelik başarılıdır. Neticede IMF’in 2012 tahminlerini gerçekçi bulmuyorum.
Küresel mali piyasalar haftayı dalgalı ama genelde iyi geçirdi. Örneğin New York iki yılın zirvesinde dolaşıyor. Euro Bölgesi’nde sadece Alman borsası (DAX) yükseldi. Euroda toparlanma sürdü. Parite 1.32’yi gördü.Bu arada TL güçlenmeye devam ediyor. Yılbaşında 2.20 TL’de ancak Merkez Bankası’nın yoğun döviz satışı ile tutunan döviz sepeti 2.05 TL’ye geriledi. 2.00 TL’yi görmesi ihtimali belirdi.Reel kesim güven endeksi ve kapasite kullanımı Ocak sonuçları yayınlandı. Sayılar “yumuşak iniş” senaryosu ile tutarlı duruyor. Üretim ve talepte ılımlı yavaşlamaya işaret ediyor.Bu hafta veri açısından çok zengin. Aralık dış ticareti, Ocak ihracatı ve enflasyonu açıklanıyor. Merkez Bankası yılın ilk enflasyon raporunu ilk kez İstanbul’da bir toplantı ile tanıtıyor.Davos’a iki çift laf edelim. Baştan itibaren zengin ve güçlülerin panayırı dedim. İçeriğinin sığlığı çok belirgindi. Krizle iyice anlamsızlaştı. Magazin programlarına dönüştü. Neyse, alan-satan memnun; ciddiye alınmadığı sürece mahzuru yoktur.Fed’in yeni hamlesiGeçtiğimiz hafta Amerikan para politikasında tarihi bir olay yaşandı. Sürpriz değildi; çünkü geleceği zaten davul-zurna ile duyurulmuştu. “Malumu ilan” sınıfına giriyor. Gene de ilgimizi çekti.Fed ne yaptı? Mali piyasalara likidite bolluğunun devam edeceğine ek garanti verdi. Kriz sonrasında devreye soktuğu bedava para politikasının (yani sıfır faizin) en az iki yıl daha süreceğini taahhüt etti. Bernanke ve ekibi, faizi bugünkü yüzde 0.25 düzeyinde 2013’e kadar sabitlediğini daha önce açıklamıştı. Düşük faiz dönemini uzattı. Faiz artışını 2014 sonuna, belki daha ileriye attı.Nasıl yaptı? Kullanılan yöntem medyaya yansıdı. Fed tarihinde ilk kez faiz kararını veren komitenin gelecek dönem faizleri için oylama sonuçları kamuoyu ile paylaşıldı. Kılıfını şeffaflık ve hesap verilebilirlik ilkeleri ile dikti. Karar sonrasında mali piyasaların sevinç çığlıkları Türkiye’den bile duyuldu. Anlayışla karşılanmalıdır. Dolar likiditesinin en az üç yıl daha hem bol hem bedava tutulacağı garantisini aldılar. Siz olsanız sevinmez misiniz? Fed bağımsız mı?Halbuki ABD ekonomisinin göstergeleri genelde iyi geliyor. Örneğin IMF’in son güncellemesinde 2012’de büyüme oranı düşmeyen tek ülke ABD. Ona rağmen Fed böylesine radikal bir karar alıyor. Ünlü özdeyişi hatırladım: “Bayram değil, seyran değil, eniştem beni neden öptü?” Cevabı Bill Clinton’un seçim sloganını tersine çevirmekte yatıyor: “It’s politics; stupid!” (Siyasete bak, aptal). Evet, bu yıl ABD’de fevkalade kritik bir başkanlık seçimi var. Bugünden Kasım’a ekonomide küçük bir tökezleme bile Obama’yı perişan eder. Velhasıl konu başkanlık seçimi olunca Fed’in bağımsızlığı hemen unutulur. İşin özü budur; bir kenara yazın derim.