Numara taşımanın ilk yıllarında aranan abonenin numarasını başka operatöre taşıdığını belli eden ‘BİP’ tüketicinin hakkını koruyordu. Şimdi rekabetin önündeki engele dönüştü.Türkiye numara taşıma ile Kasım 2009’da tanıştı. Aslında numara taşıma ile en geç tanışan ülkelerden biriydik. İlk numara taşıma dünyada 1997 senesinde Singapur’da uygulamaya konmuştu. Avrupa’da uygulamaya ilk geçen 1999’da İngiltere’ydi. 2002’de hemen tüm gelişmiş ülkelerde bu uygulama yürürlükteydi. Biz açıkçası geç kaldık. Oysa rekabetin artması, fiyatların düşmesi için önemliydi.Benzer bir geç kalmışlığı şimdi de ‘Bip’ sesinde yaşıyoruz. ‘Bip’ sesi taşıma uygulaması Kasım 2009’da başladığında önemliydi. Rekabette tüketiciyi koruyordu. Çünkü operatörler arası konuşma ara bağlantı ücretinden dolayı çok pahalıydı. Operatör içi konuşmalar avantajlıydı. Hiç bir operatör kümesindeki kazların başka kümese gitmesini istemiyordu. Oysa şimdi her yöne tarifelerle tüketicinin bu derdi ortadan kalktı. Yani ‘Bip’ sesi ilk etapta tüketiciyi korurken bugün rekabetin önünde bir engel haline geldi.Bip sesinin artık rekabeti engelleyen bir unsur haline geldiğini kabul eden BTK, misyonunu tamamlayan Bip sesini kaldırmaya hazırlanıyor. Bu konuda ilgili kurumlardan görüş toplamaya başlayan BTK’nın önümüzdeki bir kaç ay içinde kararını açıklaması bekleniyor. Tarifeleri inceleyen BTK, her yöne tarifeye geçen abone sayısının yüzde 90’ın üzerinde olduğunu gördü. Bu yüzden de geçiş önünde tüketici hakkı açısından herhangi bir engel görünmüyor. Ancak operatörler arasında elbette bu konuda direnç gösterenler de farklı argümanlar ortaya koyanlar da olacaktır.BTK, Avrupa’daki örnekleri de inceliyor. Bu uyarı sesini uygulayan zaten çok ülke yoktu, olanlar da zaman içinde bunu kaldırdı. Örneğin Avrupa’da numara taşıma oranı en yüksek ülke olan Finlandiya tüketicilerden gelen şikayetleri dikkate alarak uygulamadan vazgeçti. Almanya farklı bir uygulamaya geçti. Tanımadığı bir aboneyi arayacak kişi SMS atarak ya da özel bir santrali arayarak abonenin hangi şebekede olduğunu öğrenebiliyor. Ancak asıl önemli olan tarifeler değişti ve artık farklı operatörde olmanın pahalı konuşmakla ilgili bir tehlikesi kalmadı. Düşünün Avrupa yakın gelecekte ülkeler arasında tek tarifeye geçişin hazırlığını yapmış durumda. 4G rekabeti de fiber kabloya takıldıNumara taşımada ‘Bip’ sesinin yarattığı olumsuzluk aşılmaya çalışılırken 4G’de fiber altyapının kullanımıyla ilgili engellerin nasıl kalkacağı ise henüz bilinmiyor.4G’ye geçmeyi dört gözle bekliyoruz ancak ciddi sorunlar var. 4G hizmeti için operatörlerin baz istasyonlar ile santraller arasındaki yolu fiber transmisyonla geçmesi şart. Bakır kablo ya da havadan geçiş 4G’de işe yaramıyor. Fiber altyapı ise GSM operatörlerinde değil Türk Telekom’da. Operatörler ayrı ayrı fiber yatırım yapmaktansa mevcut yatırımlara, ancak uygun fiyatlarla erişmeyi talep ediyor. Türk Telekom ise bunca yıldır yaptığı yatırımların karşılığını almak, sabit telefon gelirindeki azalışı fiber kullanım ücreti ile telafi etmenin peşinde. Bakalım BTK’nın hakemliği ve otoritesi burada nasıl bir sonuç ortaya koyacak. Ulaştırma eski Bakanı Binali Yıldırım 4G için 2014 sonuna randevu vermişti. Açıkçası 4G mevcut şartlarda 2015’te bile zor görünüyor.İşlerin mi kesat numaranı taşıdın?Peki NTS uyarı sesi ya da aramızda kullandığımız şekliyle ‘Bip’ sesi neden çok önemli. Geçtiğimiz günlerde GFK’nın yaptığı bir araştırma bip sesinin numara taşımada engel olduğunu dolayısıyla rekabetin bozulmasına neden olduğunu ortaya koydu.GFK’nın araştırmasına katılan her 100 aboneden 41’i numarasını taşımama sebebi olarak “bip sesi”ni gösterdi. Araştırmaya göre, her 3 katılımcıdan biri “Bip sesinden dolayı operatör değiştirdiğinin anlaşılmasını istemiyor.” Başka bir deyişle bip sesi abonenin operatör değiştirme kararı için bir engel oluşturuyor. Çünkü numarasını taşıyanla dalga geçiliyormuş. “Ne o abi işlerin mi kesat da numaranı taşıdın daha hesaplıya mı geçtin” diyenler oluyormuş. Bip sesinin ne anlama geldiğini bilmeyenler de çoğunlukta. Hatta o sesi duyduğunda telefonun dinlendiğini düşünenler de çıkıyormuş. Numara taşımadaki tüm engellerin kalkması çok önemli. Geçmiş tecrübeler ortaya koydu ki numara taşıma ile birlikte rekabet arttı, konuşma ücretleri düştü. Bir istatistiki araştırma var. Numara taşıma ile ilk etapta yüzde 6, uzun vadede yüzde 35’e varan indirimler olmuş. Bip sesinin yarattığı engel de kalkarsa eminim özgürlük daha da artacak ve neticede kazanan aboneler olacak.
Geçtiğimiz haftayı “mini ralli” havasında geçiren piyasalarda dolar 2.11 TL’nin de altına indi. Dolarda düşüşün sürmesi “farklı, yepyeni bir hikâye” yazılmasına bağlı.Yerel seçimlerin sonuçlarının açıklanması ile belirsizliği geride bırakan piyasalar, geçtiğimiz haftayı “mini ralli” havasında geçirdiler. Bu hareket; diğer gelişen ülke piyasalarında Şubat başında başlayan bir hareketin bizim piyasalarımıza biraz da geç yansımasından dolayı bize “hızlı” geldi. Kırım meselesi ve seçim belirsizliği gecikmenin ana sebepleriydi. Geçen hafta gelişen piyasalara girişler 22 haftalık çıkıştan sonra ilk kez artıya dönmüş ve gelişen ülke fonlarına 2.49 milyar dolar girmiş. Seçim belirsizliğinin kalkmasıyla gelişen ülke fonlarına giren bu paradan biz de nasibimizi aldık. Aslına bakarsanız piyasalar seçim sonucunu 25 Mart’tan itibaren satın aldılar. O tarihten bu yana TL dolar karşısında yüzde 5.9 değerlenirken, BIST 100 yüzde 13.9 arttı. Dolar bazında yükseliş (25 Mart’ın en düşüğüne göre) yüzde 19.3’e ulaşmış.Her ne kadar piyasalarda pozitif bir seyir izlense de geçtiğimiz haftanın hareketlerine baktığımızda bir yeknesaklıktan söz etmek zor. Kurlar net bir şekilde düşerken, BIST tarafı dur-kalk tarzı bir seyir izledi. Dolar/TL’de 2.1450’yi görebileceğimizi ancak altına inilmesinin zaman alacağını tahmin etmiştim. 2.1066’ya kadar bir düşüş oldu. Buna karşın BIST’te 73.250’ye gelebiliriz diye düşünürken bu seviyeye dahi gelemedik. Darısı bu haftanın başına. Asıl şaşırtıcı olan bono cephesindeki “tepkisizlik”. Faiz ve erken seçimPiyasalardaki iyimserliğin ardında Fed Başkanı Yellen’ın “piyasaların ihtiyacı olduğu sürece desteğimizi sürdürmeye devam edeceğiz” açıklamasının payını da unutmamak gerek.Geçtiğimiz haftadan bu haftaya kalan iki önemli konu bu hafta fiyatlanmaya başlayacaktır. İlki Başbakan’ın “erken seçim tok, seçimler zamanında yapılacak” söylemiydi. Cumhurbaşkanlığı seçimi tek başına yapılacaksa piyasalar en azından “tek bilinmeyenli bir denklemle” uğraşacaklarından bunu pozitif algılayacaktır. Diğer konu ise yine Başbakan’ın “Merkez Bankası’nın olağanüstü toplantı ile faizleri indirmesi gerektiği” söylemiydi. MB Başkanı Erdem Başçı’nın “Haziran ayına kadar enflasyondaki yükseliş sürecek” tespitinin üzerine Başbakan’ın bu söylemi kafaları karıştırabilir. Hele ki yerel seçimler nedeniyle ertelenen kamu zamlarını, kuraklık tehdidi nedeniyle yükselen tarımsal emtia fiyatları ve belki de hepsinden önemlisi tüketici fiyatlarına henüz yansımamış üretici maliyet artışlarını da göz önüne aldığımızda bir faiz indirimi için henüz erken! Sadece dolar/TL kurlarına bakarak MB’nin üzerinde böylesi bir “baskı” kurmak kısa vadede fayda sağlasa da yılın özellikle son çeyreği için sorun yaratabilir.2.0890 TL seviyesi kritik“Değerli TL” teknik olarak enflasyonla mücadelede MB’nin elini rahatlatıyor. Ancak “yumuşak karnımız” cari açık için ise bir “tetikleyici” unsur. Bu dengeyi kurmak gerçekten zor. MB’nin bir yandan bu konu ile diğer yandan da “siyasi” ve “ekonomik” baskılara dayanması ayrıca zor.Tüm bu zorluklar içinde TL geçtiğimiz haftanın gelişen ülke paraları içinde Brezilya Reali ile birlikte (Brezilya Merkez Bankası geçen hafta 25 baz puan faizleri arttırdı!) en fazla değer kazananlarının başında geliyordu. Şimdi soru bu değerlenme daha devam eder mi? Bir miktar daha inebileceği yer var. 2.0890 teknik olarak inilebilecek seviye gibi görünüyor. Ben bu seviyenin altına inilmesi için “farklı, yepyeni bir hikâye” yazılması gerektiğini düşünüyorum. Bu konuya ayrıca değineceğim. Ancak bu hafta için yukarıdaki seviyenin dip olabileceğini, bu seviyelere inildiğinde 2.20’li seviyelerden satmış olanların; hele ki bir faiz indirim ihtimali söz konusuysa; “kâr realizasyonuna” gidebileceğini düşünüyorum. Diğer gelişen ülke para birimlerindeki değerlenmenin yavaşlamaya başladığını da akılda bulundurmakta fayda var! Düzeltmenin 2.1450’nin üzerine çıkması durumunda 2.1650’leri geçmesi de düşük bir ihtimal.BIST’te ilk hedef 73.250Borsa İstanbul için 73.250 halen önümüzdeki ilk hedef. Üzerine çıkılması mümkün mü? Tabii ki! Ancak TL’deki muhtemel bir düzeltmenin BIST tarafını da etkilemesi kaçınılmaz. Ancak yükselişin hızını kesecek birkaç faktörü de hatırda bulundurmakta fayda var. İlki 3.45’teki dolar bazındaki 200 günlük basit Hareketli Ortalama’ya gelinmiş olması. Diğeri de ABD borsalarında; her ne kadar geçtiğimiz hafta gün içi tarihi yüksekler görülmüş olsa da; Cuma kapanışlarının sert bir şekilde aşağıda olması! Nasdaq’ta başta biyoteknoloji hisseleri olmak üzere bazı önemli şirketlere gelen sert satışların bu hafta da devam etmesi söz konusu! “Çift tepe sendromundan” muzdaripABD borsalarının önemli bir düzeltmenin eşiğinde olduğunu düşünüyorum.
Seçim belirsizliğinin sona ermesinin ardından dolar dün 2.12 TL’nin altına indi. Düşüş 2.0890 TL’ye kadar sürebilir. Ancak düşüşlerin sonu geliyor.Piyasalarda seçim öncesinde başlayan olumlu hava devam ediyor. Dolar 2.12 TL’nin altında inerken Borsa İstanbul gün içinde 71.500 puana yaklaştı. Son 7 işlem gününde dolar yaşanan düşüş yüzde 5.4’e ulaştı. Türk Lirası’nın dolar ve “sepet” bazında değer kazanması seçim belirsizliğinin sona ermesine bağlandı. Çok da haksız sayılmaz bu yorum. Ancak TL’nin tek başına değer kazandığını da düşünmek hatalı olacaktır. Özellikle Kırım gerginliği sırasında Rusya’nın hamlelerinden dolayı gerilen gelişen ülke piyasalarında; Rusya’nın Kırım’ı adeta “tek kurşun atmadan ilhâk” etmesiyle hızlı bir toparlanma yaşandı.Kamuoyu yoklamalarına güvenen ve seçim belirsizliğinin azalacağına inanların sayısının artması; ile 20 Mart’taki 2.2450’lerden başlayan hareket dün 2.1190 seviyelerine kadar devam etti. Toparlanması geciken TL’deki hızlı hareketin 2.0890 seviyelerine kadar devam etmesi olası. Ancak düşüşlerin sonuna da yaklaşmış gibiyiz. Türkiye için iyi haber: Petrol fiyatları düşüşteTürkiye’nin kendine has ekonomik verilerindeki iyileşme de yabancı girişlerini destekliyor. Örneğin son olarak açıklanan dış ticaret açığı Şubat ayında 5.1 milyar dolar ile piyasa beklentilerinin oldukça altında gerçekleşti. Öte yandan Türkiye’nin cari işlemler dengesinde önemli bir yer tutan enerji harcamaları ile ilgili de olumlu gelişmeler yaşanıyor. Uluslararası piyasalarda Brent türü petrolün varil fiyatı önceki güne 107.65 dolar seviyelerinden başlamasının ardından, Libya’nın doğusunda isyancı bir grubun elinde bulunan ve hayati öneme sahip petrol limanlarına ilişkin merkezi hükümetle diyaloğa hazır olunduğuna yönelik haberlerin ardından sert düştü. Brent petrolünün varil fiyatı 104.4 dolara kadar indi. Analistler, Brent petrolün varil fiyatının 20 Mart’ta girdiği yükseliş trendinin bu haftanın ilk işlem gününde 107.8 doların altına gerilemesinin ardından sona erdiğini belirterek, önceki günkü hızlı düşüşte petrol stoklarındaki artış beklentileri ile Libya’dan gelen haberlerin etkili olduğunu kaydediyor. Brent petrolün varil fiyatının Libya’daki petrol arzının artması durumunda daha fazla satış baskısı altına gireceğine işaret eden analistler, bu durumda kademeli satışların görülebileceğini ve 103 doların gündeme gelebileceğini dile getiriyor.Fenerbahçe Borsa’da fark attıFenerbahçe, ligte alınan başarılı sonuçlar ve şampiyonluk yolunda rakipleri ile arasındaki puan farkını açmasının desteği ile yatırımcısına ilk 3 ayda yüzde 41.5 kazandırdı. Ligde en yakın rakibine 10 puan fark atan Fenerbahçe’nin Borsa’da işlem gören şirketi ilk çeyrekte 2012 yılı kapanışı olan 28.3 TL’den yüzde 41.5 artışla 40.5 TL’ye yükselerek yatırımcısının yüzünü güldürürken, toplam piyasa değeri de 1 milyar TL’yi aştı. Borsadaki diğer spor hisseleri arasında Beşiktaş aynı dönemde yatırımcısına yüzde 7.3 kazandırırken, Galatasaray hissesinin getirisi ise yüzde 5.3’te kaldı. Ligde alınan başarısız sonuçların en fazla etkilediği Trabzonspor hisseleri ise ilk çeyrekte yatırımcısına yüzde 10 zarar ettirdi.
Seçim sonuçları henüz daha “resmi” olarak açıklanmasa da piyasalar seçim, sonuçlarını bir anlamda “onayladı”. En net onay da dolar/TL tarafından geldi. TL’nin gerilemesinde seçimin nihayetlenmesi olduğu kadar önceki gün açıklanan dış ticaret verilerinin az da olsa katkısı oldu. Dış ticaret açığı Şubat’ta yüzde 27.2 azalarak 7,009 milyon dolardan 5.1 milyar dolara düştü. TÜİK’in açıklamasına göre; mevsim ve takvim etkilerinden arındırılmış seriye göre; 2014 Şubat ayında bir önceki aya göre ihracat yüzde 4.5 artarken, ithalat ise yüzde 2.9 azaldı.Görünen o ki kurdaki yükseliş ithalatı desteklerken, ithalatın “cesaretini kırmış”. Bir başka açıdan; ithalattaki daralma, ekonomik büyümenin ilk çeyrekte olumsuz etkilendiğini göstermesi açısından önemli. Bu etkinin rakamlara yansıması zaman alacak, ilk çeyrek büyüme oranı açıklandığında göreceğiz. Şimdilik piyasa bunu fiyatlamayacaktır.Seçimin hemen ardından TL, dolar karşısında 2.1351’e kadar geriledi. Dün yeniden 2.15’lere yaklaşıldı. Kararlı bir şekilde 2.1450’nin altına inilmedikçe bu seviyelerde “taban” oluşacak gibi görünüyor. Seçimden önceki hafta yükselen borsa, seçim sonuçlarını kurlar kadar coşkulu karşılamadı. Kâr realizasyonu öne çıktı. Borsadaki düşüş ve kurlardaki yükseliş sırasında tepki vermeyen bono piyasası bu kez de seçim sonuçlarına tepkisiz kaldı denebilir.İlk heyecan yatıştı. Şimdi piyasalar seçimin “yorumunu” bekliyor. Piyasa bir yandan kendi değerlendirmesini yaparken, diğer yandan da Başbakan’ın sonuçlara nasıl bir yorum getireceğini ve buna bağlı olarak nasıl bir strateji üreteceğini merakla bekliyor.Seçim sonuçları bir “erken genel seçim” olasılığını artırır nitelikte. İş dünyasının önde gelen isimleri Pazartesi günü yaptıkları açıklamalarda bu seçeneği dile getirdi. İş dünyası; erken genel seçim ve cumhurbaşkanlığı seçiminin bu yıl içinde bitmesini ve bundan sonra yola hangi takımla devam edeceğini bilmek istiyor. Sürekli bir seçim atmosferinde yaşamak hem iş dünyasını hem de ekonomiyi yoracaktır.Bir yandan “yorum” ve “karar” beklenirken, diğer yandan da haftanın son gününde iki önemli veri/haber bekleniyor. İlki ABD’den gelecek istihdam verileri yle, Tarım Dışı İstihdam verisi (200 bin kişilik artış bekleniyor). Diğeri de Fitch’in Türkiye’nin notu konusunda Cuma günü sonunda yapacağı açıklama. (Moody’s de önümüzdeki hafta Cuma gün sonunda kararını açıklayacak.)Seçimlerin belirsizliği bitti, piyasalar yoluna devam eder diye düşünenler korkarım yanılacaklar. Seçim sonuçları beraberinde yeni belirsizlikleri de getirmiş durumda ve “bekleyiş” br süre daha devam edeceğe benziyor!
Pazar günü sandık başına gideceğiz. Yerel yönetimleri muhtardan başlayarak, olan illerde büyükşehir belediye başkanına kadar belirleyeceğiz. Oldum olası yerel yönetimler için partisinden çok adayın kişiliği ve projeleri benim için önemli oldu ve ona göre oy kullandım. Hangisi belediyeciliği daha iyi yapacak, hangisi benim hayatımı daha kolaylaştıracak diye düşünerek oy vermeye çalıştım. Hangi partiden aday olduğu inci planda kaldı benim için. Her ne kadar bu seçim bir genel seçim ya da referandum havasına bürünse de ben yine aynı yaklaşımla oy vereceğim. Oy kullanma hakkımı elde ettiğimden bu yana her seçimde olduğu gibi bu seçimde de sandık başına gidip oyumu kullanacağım. Bu benim yerel veya genel olmasına göre 4 ya da beş yılda bir, beni yönetecek olanların kimler olması gerektiğine dair fikrimi ortaya koyabilmek için elime geçen “nadir” bir fırsat. Her ne kadar bu köşede ekonomi ve piyasalara dair fikirlerimin bir kısmını anlatma şansım olsa da iş yönetime gelince ne yazık ki şimdilik elimdeki tek “araç” var, o da sandık! Bazı dostlarım ya tembellikten, ya tatilde olduklarında bir kısmı da sistemi ya da seçim yöntemini protesto etmek adına seçime katılmıyorlar. Onlarla her zaman tartıştığım “paydayı arttırmak” meselesini sizlerle de paylaşmak istedim. İster genel ister yerel seçim olsun eninde sonunda geldiğimiz yer hep “oy oranı” oluyor. “Ülkenin yüzde 50’si beni destekliyor” dendiğinde teknik olarak söylenecek bir şey yok. Ancak bu söylem doğru değil! Doğrusu ancak “oy kullananların yüzde 50’si” olabilir. Ancak popüler söylemde bu “doğruluk” işe yaramadığından rahatlıkla rakamlar istendiği gibi çarpıtılabiliyor.Yüzde 50 meselesinin doğru olmadığı bir başka mesele de “payda meselesinde” ortaya çıkıyor. Seçime katılım ne kadar düşük olursa “fanatik” oyların sonucu etkileme oranı o denli artıyor. Diyelim ki 100 kişilik seçmen kitlesinde bir partiyi destekleyen “fanatik” oyların toplamı 40 kişi. Bu kırk kişinin tamamı oy kullandı. Eğer seçime katılım yüzde 100 olursa o partinin oy oranı yüzde 40 olacak. Ancak katılım oranı 80 kişide kalırsa (varsayım: 40 “fanatik oy” tam katılım sağlıyor) bu durumda oy oranı bir anda yüzde 50’ye yükseliveriyor. Hesap bu kadar basit!Siz, her ne sebeple olursa olsun oy vermez ve/veya geçersiz oy kullanırsanız, aslında sadece kendinizi vurmuyorsunuz! Demokrasinin olabildiğince gerçekleşebilmesi için elinden geleni yapanların da oylarının bir anlamda kadük kalmasına neden oluyorsunuz. Hiç değilse buna izin vermeyin. Hangi partiyi tercih ederseniz edin oyunuzu kullanın!Oy kullanmak sadece bir vatandaşlık görevi ve hak değil, oy kullanmak aynı zamanda bir “onurdur”. Vatandaş olmanın, bu ülkenin bir yurttaşı olmanın onuru. Bu onuru yaşamak ve “paydayı arttırmak” adına önümüzdeki Pazar günü sandık başında görüşmek üzere...
Bu hafta hem politik hem de finansal piyasalar için karar zamanı. Seçim sonucunu tahmin edebiliyorsanız yatırım tercihinizi ona göre yapın. Nakitte sonuçları beklemek de bir tercih.Bu haftaya kadar ister politik tercihleriniz, isterse de finansal tercihleriniz açısından rahattınız. Kararlarınızı değiştirebilecek zamanınız vardı. Ama bu hafta itibarıyla artık net kararlar vermenizin zamanı geldi. Hafta sonu önümüzdeki dönemde belediyenizi, mahallenizi kimin yönetmek istediğinize karar vermeniz ve bu kararınızı da geçerli oy kullanarak resmi olarak belirtmek durumundasınız. Hepimizin sandık başına giderek oy kullanmasının hem hakkımız, hem kendimize ve ailemize karşı bir görevimiz hem de onurumuz olduğunu hatırlatmak istiyorum.Suriye sınırında gerginlikBu hafta finansal piyasalarınız için de karar vermeniz gerekecek. Seçimlerin ne gibi sonuçlar getireceğini biliyor ya da tahmin yeteneğiniz varsa ona göre bir pozisyon alabilirsiniz. Ya da benim tahmin yeteneğim sınırlı, iyisi mi dışarıda durup sonuçları bekleyeyim de diyebilirsiniz. Hangisi olursa olsun bir karar vermeniz gerekecek. Bu hafta son derece hareketli olacağa benziyor. Geçtiğimiz haftan Twitter’ın yasaklanmasına kadar varan hafta içinde açıklanacağı rivayet edilen kayıtların piyasalardaki tansiyonu bir kat daha arttırması olasılığı hiç de az değil. Bir de bunun üzerine Suriye uçağının düşürülmesiyle ilgili gelen haberleri de eklediğimizde “seçim haftasının” gerginliği iyiden iyiye artacak gibi. Bu hafta yurt dışı piyasalarında ağırlıklı olarak Satınalma Yönetici Endeksleri (PMI) ve Güven Endeksleri açıklanacak. Çin PMI’ı önemli olacaktır. Son veriler Çin cephesinde işlerin pek de yolunda gitmediğini gösteriyor. Cuma günü bizde de tüketici güven endeksi açıklanacak. Genel eğilimi göstermesi açısından önemli olacak. Tüketici güveninde kayda değer bir düşüş geleceğini tahmin ediyorum ancak seçim nedeniyle etkisi sınırlı olur.Borsa İstanbul’un 65.700’ü geçmesi zor!Kırım meselesinden sınırlı etkilenen ancak Twitter’ın kapanmasıyla diğer gelişen piyasalara oranla (Rusya hariç) daha fazla düşen Borsa İstanbul (BIST) için bu hafta zorlu geçecek. Yukarı götürecek ne olabilir sorusunu cevabını bulmakta zorlanıyorum. Yine de 65.700 seviyesinin önemli bir “direnç” olduğunu ve aşılmasının hayli zor olduğunu düşünüyorum. En azından bu hafta.Aşağıda ise 64.130 (Basit HO) ilk önemli “destek”. Gelebilecek haberlerle bu seviyenin altına inilmesi ve 63.350 seviyesine kadar bir geri çekilme çok da şaşırtıcı olmayacaktır! Finansal piyasalara erişimi kısıtlı olan bireysel yatırımcıların “voli vurma” güdüsünü bu hafta bir tarafa bırakmalarında fayda var. Bu hafta, “filler tepişirken ayaklar altında kalma” olasılıkları hayli yüksek! Bu seviyeden dolar alınır mı?Bono bileşik faizleri ve mevduat faizleri cephesinde de gerilim artarak devam ediyor. 10 yıllık bono bileşik faizleri yüzde 11.40’lara kadar yükseldikten sonra yüzde 11.25’lerden haftayı kapatırken, aylık TL mevduat faizleri yüzde 13’lerde seyrediyor. Her ne kadar Maliye Bakanımız bu seviyeleri önemli bir başarı olarak görse de cari faiz seviyeleri iş dünyasının yatırım kararlarını ertelemelerine neden olacak denli yüksek. . Döviz ile bir işiniz yok ise ve TL’de iseniz, kenarda durup seçim sonuçlarını beklemek belki de en doğru strateji. Unutmayın sık sık söylediğim gibi; “Nakit de bir finansal enstrümandır!”Gelelim bu haftanın olası Eğer ithalat ya da kredi ödemesi gibi mücbir sebeplerle döviz almak zorundaysanız dolarda 50 günlük Basit Hareketli Ortalamaya (BHO) denk gelen 2.2230 önemli bir “eşik”. Dolar bu seviyenin altına inmekte zorlanıyor. Seçimlerden önce bu seviyenin altına inecek, hele ki 2.2140 seviyelerine kadar bir gerileme olur ise mecbur olduğunuz rakamları almak fena fikir olmayabilir. Yok eğer ihracatçı iseniz ve dövizinizi satmak zorunda iseniz, haftanın ikinci yarısını beklemekte fayda var. En azından Çarşamba, Perşembe günlerini görmekte fayda olabilir. Yukarıda 2.2550-2.2600 bandı önemli bir “direnç” seviyesi. Bu direncin; eğer seçim sonuçlarını etkileyecek denli “şaşırtıcı” bilgiler, belgeler gelmez ise; seçimlerden önce aşılması zor.
Rusya, Güney Afrika ve Türkiye piyasalarında genellikle aynı kişiler işlem yapıyor. Bu ülkelerden birinde yaşanan sorun, yatırımcıların gözünde diğerlerini öne çıkarabilir.Geçtiğimiz hafta Cuma günü Birleşmiş Milletler nezdinde halen daha Kırım’daki referandumun ertelenmesi konusunda görüşmeler sürüyordu. BM’deki görüşmelerden sonuç alınamadı ve dün Kırım’da referandum yapıldı. Yazıyı yazdığım sırada henüz daha resmi sonuçlar açıklanmamıştı. Ancak şeffaf seçim kutularının kullanıldığı, kullanılan oyların zarfa konmadığı bir referandumun sonucu dünden belliydi. Yapılan referandum; 1995-98 arasında Moskova’da birlikte çalıştığım Rus dostumun dediği gibi; formaliteden ibaret idi. Kırım Tatarları’nın katılmadığı referandumdan çok büyük bir çoğunlukla ”derhal” Rusya’ya ilhak etme kararı çıkması çok da şaşırtıcı olmayacaktır.Sonucun bu şekilde olduğu varsayımıyla; devamında Rusya’ya ABD ve AB tarafından bazı yaptırımlar gelecek. Bu açıklanmış, kesin bilgi! Gelecek yaptırımların ilk aşamada çok sert olması beklenmiyor. En azından İran ve Kuzey Kore benzeri her şeyi kısıtlayan yapıda olmayacaklar. Yaptırımlar, bankacılık sektörü ve bazı üst düzey Rus yetkililerine vize verilmemesi ile sınırlı kalacak gibi görünüyor. Ancak Rus bankaları çoktan bu konuda önlemlerini almış durumdalar. Rus bankaları; dolar hesaplarını Çin bankalarına kaydırmaya başlamışlar ve çoğunluk geçtiğimiz hafta bu işlemleri nihayetlendirmişler. Rusya’dan çıkan fonlar; ağırlıklı olarak ABD devlet tahvillerine giderken; önceki haftayı 2.79’dan kapatan 10 yıllık ABD tahvil getirilerinin 2.66’ya gerilemesinin başta gelen sebebi; çok küçük bir kısmı da BIST’e gelmiş görünüyor! Malum zaman diliminden dolayı; Rusya, G. Afrika ve Türkiye piyasalarını aynı kişiler alıp-satıyorlar. Bu ülkelerden birinde yaşanan sorun, diğerlerini öne çıkarabiliyor.Sarıkız sendromu!Asıl sorun Kırım’ın Rusya’ya katılması değil aslında. Kırım’ın Rusya’ya bırakılması başta AB olmak üzere Batı için “Sarıkız sendromu”. Çok sıkça anlattım ben bu sendromu ama bir kez daha anlatayım... Aslanlar; bir gün, elde beyaz bayrak inek sürüsüne gelmişler. İneklere “asırlardır sizin peşinizde koşuyoruz. Bıktık biz bu işten, artık ot yiyeceğiz demişler”. İnekler şaşkın! “Peki bizden ne istiyorsunuz” diye sormuşlar. Aslanlar da “son bir kez inek yemek istiyoruz, şuradaki Sarıkız’ı bize verirseniz bir daha sizi rahatsız etmeyeceğiz” demişler. Gençlerin lideri derhal atlamış, “bu yeni bir dönem, verelim kurtulalım, hepimiz özgürce yaşayalım” demiş. Yaşlı ineklerden birisi tartışmaların bir yerinde “Sakın ha, Sarıkız’ı vermeyin” demiş. Tartışma uzayınca, akşam ‘akîl inekler konseyinin’ toplanmasına karar verilmiş. Akşam toplanan ‘akil inekler konseyinde’ gençlerin lideri, bunun yeni dönem olduğunu ve Sarıkız’ın fedasının ufak bir kayıp olacağını yinelemiş. Uzun tartışmalardan sonra Sarıkız’ın verilmesi kararı çıkmış. Aslanlar Sarıkız’ı alıp, gitmişler. 6-7 gün aslanlardan ses çıkmamış. 8. Günde aslanlar yine elde beyaz bayrak gelmişler.“Son bir defa daha şuradaki siyah-beyaz inek” demişler uzun tartışmalardan sonra onu da vermiş inekler. Bu her hafta böyle devam etmiş ve sürünün yarısı telef olduğunda sıra gençlerin liderine gelmiş. “Ben geleceğim, yeni dönemim, beni vermezsiniz” derken ilk günkü yaşlı inek sesini yükseltmiş ve “Sarıkız’ı vermeyecektiniz!” demiş.Batı için Kırım, tam anlamıyla bir Sarıkız’dır! Rusya’nın Kırım ile yetineceğinden emin olsalar verecekler de ya arkası gelirse? Ukrayna’nın ağır sanayi tesisleri ve doğalgaz dağıtım anahatları Doğu Ukrayna’da. AB bunları tamamen kaybetmek istemiyor. Kırım’daki asıl sorun da burada düğümleniyor!Fed ve Merkez toplantılarına dikkat!Bu hafta içinde 18-19 Mart’ta Fed toplantısı (19 Mart’ta basın toplantısı ile açıklama), 18 Mart’ta da bizim MB’mizin PPK toplantısı var. Ben her ikisinden de radikal bir politika değişikliği beklemiyorum. Haftanın “endikatörü” Ukrayna olacak. Ezici bir “Rusya’ya ilhak” kararı çıkmışsa piyasalar bunu olumsuz algılayacak. Bir yandan Rus borsası ve Ruble, diğer yandan da gelişen ülkeler bundan darbe alabilecekler. Her ne Kadar Rus piyasalarından çıkan fonların bir kısmı bize gelse de bunun bizim piyasalarımızı seçim öncesinde kopup götürmesi bence zor! Kısa vadeli “rallilere” pek fazla prim vermemekte fayda var!Altın yükselir mi?Kırım referandumu her halükârda “belirsizliği arttıran” bir faktör! Altının “koşuna giden” bir ortam bu! Geçtiğimiz haftayı; önceki haftaya göre yüzde 3.2 ile yükselişle; 1,382 dolar/ons le 1,355 seviyesinin üzerinde kapatan altının 1,435-65 dolar seviyesine kadar yükselmesinin önü açılmış gibi görünüyor! Bu seviyelerin üzerine çıkılması bence zor! Özellikle belirttiğim üst banda ulaşılmışsa kâr realizasyonları “Kırım’a rağmen” gelecektir.
Son yıllarda Uzakdoğu’ya yolculuk fırsatlarını kaçırmamaya çalışıyorum. Dünyanın ekonomik geleceğinin orada olduğuna inanıyorum. Doğu’nun mistik havası pek kalmamış ya da ben yakalayamıyorum. Ancak uyumlu havası, insanların birbirine saygısı, din faktörünün neredeyse hiç hissedilmediği ortamı beni etkiliyor...Geçtiğimiz hafta yolum ikinci kez Seul’e düştü.2002 yılındaki Dünya Futbol Şampiyonası’ndan bir hafta önce gitmiştim ilk kez Güney Kore’nin başkenti Seul’e. Binalar çok yükselmiş, ve çoğu da gri renkliydi. Şehir adeta grileşmişti. Trafik yoğunlaşmış, hepsinden öte yeşil alanlar daha da azalmış gibi geldi bana. Milli gelir 18 bin dolarlardan 32 bin dolarlara yükselmiş. Gelir artışının sokağa yansımaları net olarak görülebiliyor. Arabaların boyutları büyümüş. İthal otomobillerin sayısı da dikkat çekecek denli artmış. Yerli markalar da kendi “lüks” alt markalarını yaratmış. Buradan bakınca herkesin Kore malı telefon ya da bilgisayar kullandığı düşünülüyor. Ancak durum pek de öyle değil. iPhone ve Çin telefonları da azımsanmayacak kadar var. En azından Seul’de...Kore ekonomisi ve demokrasisi biraz garip! 1998 Asya krizinden önce 7 aile varmış, sayı 4-5’e düşmüş. Bu aileler parlamentoyu oluşturuyorlar. (Tabii demokratik bir ortamda!) Parlamentoda oluşan hükümet de ekonominin motor sektörlerini bu aileler arasında bölüştürüyor.Temel sektörlerde ; bir, en fazla iki aile bulunuyor, diğerleri başka alanlara yöneliyor. Hükümet politika olarak bazı sektörleri dönem dönem öne çıkarıyor ve teşvik ediyor. O sektörlerde yoğunluk artıp da kâr azalınca yeni hedef sektörler belirleniyor. Ağır sanayi ve gemi, otomotiv, bilgi teknolojileri bundan önceki 10’ar yıllık planlarda öne çıkmış. Önümüzdeki dönemde; yeşil enerji, nanoteknoloji, sağlık ve bioteknolojiile uzay yeni hedef sektörler olarak belirlenmiş. Gerçek anlamda AR-GE teşvikleri bu alanlarda verilmeye başlanmış. Eğitimde bir devrim daha yapmışlar. 2002’de üniversitelerden mezun olabilmek için ilk koşul İngilizce bilmek idi. İngilizceden geçemeyen, okuldan mezun olamıyordu. Şimdi İngilizce bilmeyenler üniversiteye giremiyormuş. İlginç bir bilgi Kore’ye dair çok şey anlatıyor. Kayak merkezlerindeki lift kartları ya günlük (50 dolar) ya da yıllıkmış (400 dolar). ‘Neden haftalık indirimli kart yok?’ diye sorduğumda biz yılda ya iki ya da üç gün tatil yaparız. Haftalık kayak tatili nedir bilmeyiz ki dediler.Sizi bilmem ama bana çok şey anlattı!