Pazar günü sandık başına gideceğiz. Yerel yönetimleri muhtardan başlayarak, olan illerde büyükşehir belediye başkanına kadar belirleyeceğiz. Oldum olası yerel yönetimler için partisinden çok adayın kişiliği ve projeleri benim için önemli oldu ve ona göre oy kullandım. Hangisi belediyeciliği daha iyi yapacak, hangisi benim hayatımı daha kolaylaştıracak diye düşünerek oy vermeye çalıştım. Hangi partiden aday olduğu inci planda kaldı benim için. Her ne kadar bu seçim bir genel seçim ya da referandum havasına bürünse de ben yine aynı yaklaşımla oy vereceğim.
Oy kullanma hakkımı elde ettiğimden bu yana her seçimde olduğu gibi bu seçimde de sandık başına gidip oyumu kullanacağım. Bu benim yerel veya genel olmasına göre 4 ya da beş yılda bir, beni yönetecek olanların kimler olması gerektiğine dair fikrimi ortaya koyabilmek için elime geçen “nadir” bir fırsat. Her ne kadar bu köşede ekonomi ve piyasalara dair fikirlerimin bir kısmını anlatma şansım olsa da iş yönetime gelince ne yazık ki şimdilik elimdeki tek “araç” var, o da sandık!
Bazı dostlarım ya tembellikten, ya tatilde olduklarında bir kısmı da sistemi ya da seçim yöntemini protesto etmek adına seçime katılmıyorlar. Onlarla her zaman tartıştığım “paydayı arttırmak” meselesini sizlerle de paylaşmak istedim. İster genel ister yerel seçim olsun eninde sonunda geldiğimiz yer hep “oy oranı” oluyor. “Ülkenin yüzde 50’si beni destekliyor” dendiğinde teknik olarak söylenecek bir şey yok. Ancak bu söylem doğru değil! Doğrusu ancak “oy kullananların yüzde 50’si” olabilir. Ancak popüler söylemde bu “doğruluk” işe yaramadığından rahatlıkla rakamlar istendiği gibi çarpıtılabiliyor.
Yüzde 50 meselesinin doğru olmadığı bir başka mesele de “payda meselesinde” ortaya çıkıyor. Seçime katılım ne kadar düşük olursa “fanatik” oyların sonucu etkileme oranı o denli artıyor. Diyelim ki 100 kişilik seçmen kitlesinde bir partiyi destekleyen “fanatik” oyların toplamı 40 kişi. Bu kırk kişinin tamamı oy kullandı. Eğer seçime katılım yüzde 100 olursa o partinin oy oranı yüzde 40 olacak. Ancak katılım oranı 80 kişide kalırsa (varsayım: 40 “fanatik oy” tam katılım sağlıyor) bu durumda oy oranı bir anda yüzde 50’ye yükseliveriyor. Hesap bu kadar basit!
Siz, her ne sebeple olursa olsun oy vermez ve/veya geçersiz oy kullanırsanız, aslında sadece kendinizi vurmuyorsunuz! Demokrasinin olabildiğince gerçekleşebilmesi için elinden geleni yapanların da oylarının bir anlamda kadük kalmasına neden oluyorsunuz. Hiç değilse buna izin vermeyin. Hangi partiyi tercih ederseniz edin oyunuzu kullanın!
Oy kullanmak sadece bir vatandaşlık görevi ve hak değil, oy kullanmak aynı zamanda bir “onurdur”. Vatandaş olmanın, bu ülkenin bir yurttaşı olmanın onuru.
Bu onuru yaşamak ve “paydayı arttırmak” adına önümüzdeki Pazar günü sandık başında görüşmek üzere...
Paydayı büyütmek hepimizin görevi!
Haberin Devamı