Ekonominin direksiyonuna yeniden Ali Babacan geçiyor. Haftaya bu haberle başlamak piyasalar açısından iyi. Bunun iki nedeni var. İlki Babacan’ın; ilk AKP Hükümeti’ndeki ekonomiden sorumlu bakan olmasının kazandırmış olduğu tecrübe. Kemal Derviş’in liderliğinde hazırlanmış olan IMF programını başarıyla uygulamıştı. Bürokratlarla birlikte çalışma konusundaki rahatlığı ve zaten büyük ölçüde hazır olduğunu düşündüğüm IMF programını kısa zamanda “devreye” alabilecek olması, piyasalarca coşkuyla karşılanacaktır. Haftanın ilk günlerinde sırf bu beklentiyle bile Türk piyasaları, “benzerlerinden” daha iyi bir performans gösterecektir. Yeni dönemde ekonomiyle ilgili; kamu bankaları, SPK ve BDDK gibi birbiriyle “bağlantılı” birçok kurumun Babacan’a bağlanacak olması piyasaların koordinasyonu açısından olumlu algılanacaktır. AKP Hükümetleri’nin en başından beri savunulan ancak gerçek anlamda bir türlü hayata geçirilemeyen bu “koordinasyon” meselesi umarım bu kez gerçekten hayata geçirilebilir. Umarım yeni revizyondan sonra, Merkez Bankası Başkanı atamasından bu yana yaşanan “kararsızlıklara” ve “havanda su dövmelere” bir son verilebilir. Değişim umarım ekonominin tüm tarafları için hayırlı olur.Test sonuçları açıklanıyorBu haftanın bir diğer önemli gelişmesi de bugün ABD’de açıklanması beklenen stres testi sonuçları. Hafta sonu çıkan haberler Citibank’ın 10 milyar dolar “yeni sermayeye” ihtiyaç duyabileceği yönündeydi. 10 milyar dolar ne ki... Hele ki Citibank gibi bir banka için... Tek dert buysa hiç sorun değil, tüm dünya el ele verir bu parayı bulur. Yeter ki bu sorun bitsin diye... Sizce bu kadar gürültü sadece bir 10 milyar dolar için mi kopartıldı? Sanmam. Eğer ki bu testten sadece Citibank geçememişse, kriterlerin test sırasında “esnetildiği” kanısı bende uyanacaktır. Sistemik olarak sorun çözülmüş olmayacak. Ancak piyasalardaki beklentilerin yönetilmesi, karamsar havanın dağıtılması açısından stres testinin “stres yaratmadan” sona ermesi piyasa katılımcılarını büyük ölçüde rahatlatacaktır. Her ne kadar sonuçlar “hormonlu” olsa da kimse buna kafayı takmayacaktır. Tıpkı diğer hormonlu ve genetiği ile oynanmış ürünler konusunda da kafayı takmadıkları gibi...Hülâsası bu hafta piyasalar “olumluyu” satın alacaklar görünüyor. En azından haftanın ilk yarısında. Bugün Londra piyasalarının tatil olması da bunu pek fazla etkilemeyecektir. *** İMKB Amerikan borsalarındaki iyimser hava ve “revizyon” faktörüyle; İMKB’de bu hafta 35.250-36.050 arasındaki “ana hedefine” doğru yükselişini sürdürmeye çalışacaktır. 30.787-31.212 arasındaki son boşluk da dahil olmak üzere, geride “hazmedilmemiş” birçok boşluk bırakarak yoluna devam eden bu hareket de Dow’daki 7.500 hareketi gibi bir geri çekilmeyi mutlaka yaşayacaktır. Soru bu düzeltmenin bugünkü seviyelerden mi yoksa 35 binli seviyelerden mi olacağı... Bugünkü piyasa koşullarında önce “yeni yüksek” olacakmış gibi görünüyor! Bu hafta içinde 28.500’ün altına inilmesi “yeni yüksek” senaryosunun şimdilik askıya alınmasına neden olacaktır. *** Dow Jones EndeksiStres testinin, “stres yaratmayacağını” varsayarsak ABD Dow Jones endeksinde bu hafta başında 8.275-8.315 bandının test edilme ihtimali hayli yüksek. Her ne kadar bu yıl içinde 9.000 seviyesinin test edilebileceğini düşünsem de bu seviyeye bu denli kısa sürede gelinmesini beklemiyorum. Bu sebepten yola çıkarak 8.300 seviyelerinden, yeniden 7.500 seviyelerine doğru bir düzeltme/geri çekilme bekliyorum.Belirttiğim seviyenin aşılması 9.000 seviyesinin bu “turda” test edilme ihtimalini artıracaktır. Ancak böylesi bir hareket temel ekonomi verileriyle desteklen(e)meyeceğinden, kalıcı ol(a)mayacaktır. *** Dolar/TLCuma günü 1.5912’den kapanan Dolar/TL kurlarında da pariteye bağlı olarak 1.60 seviyesi önemli olacaktır. Belirtmiş olduğum iyimserlik ortamında 1.60’ın aşılmadığı durumda 1.56 seviyelerine kadar “güçlenen” bir TL görülebilir. 1.60 seviyesinin aşılmasına sebep olacak “ters” birtakım gelişmeler olduğu takdirde ise 1.6290 seviyeleri kritik direnç seviyeleri olacaktır. Bu hafta içinde bu seviyeler görülse bile aşılması hayli zor görünüyor. *** Euro/DolarDöviz cephesi aslında en fazla kafa karıştıran taraf. Neden derseniz... Krizden çıkmak için devletlerin ve merkez bankalarının piyasalara habire para pompalamaları nihayet faizler üzerinde etki yapmaya başladı. ABD’deki 10 yıllık devlet tahvillerinin getirileri kritik eşik olarak kabul edilen yüzde 3 seviyesini aştı ve Cuma günü 3.20’ye kadar çıktı. İlk aşamada parite üzerinde “kafa karışıklığını” artırsa da, dolar faizlerinin artıyor olması ve de piyasaların “toparlanacak olması” önümüzdeki günlerde doların uluslararası piyasalardaki talebini artıracaktır. Euro karşısında 1.3325 aşılmadığı takdirde 1.3150-1.30 seviyelerine doğru bir hareket olabilir. Yukarıda ise 1.3520-70 bandı önemli bir direnç seviyesi olacaktır.
Sevgili Mehmet Tezkan geçtiğimiz Pazar günü “Destek Direnç Çetesi” başlıklı bir Pazar yazısı yazdı. Yazısında... Bir başkası doları yorumlarken mesela 1.62-1.65 kuru çok önemli diyor.. Burada bir elastisite var!!! (İnşallah doğru anlamışımdır).O da ne ya! Elinize paket lastiği alın... Veya don lastiği (o da kalmadı ki) iki ucundan çekin uzadıkça uzar, gerildikçe gerilir değil mi?Doların hali böyleymiş..Bir ucundan 1.62 çekiyor öteki ucundan 1.65... Koptu kopacak...Veya ip çekme oyunu gibi düşünün... İki taraf da asılıyor, bir oraya dolar bir buraya... Sonunda biri kazanacak? Adam sorar; durumun ne? Elastisite vaziyetinde bekliyoruz abi!” diye yazmıştı. Finansal piyasalardaki gelişmeleri değerlendirirken, ileriye dönük tahminler yaparken teknik analizden yararlanan birisi olarak Sayın Tezkan’ın “sataşmalarını” üzerime alınmış vaziyetteyim. Durumdan “vazife çıkararak” cevap verme ihtiyacı duydum. Öncelikle belirtmem lazım ki teknik analiz yöntemleri uzun yıllara dayalı gözlemlerden yola çıkılarak; matematik ve istatistik kullanılarak oluşturulmuş tekniklerdir. Bunlara haksızlık etmemek gerek. Teknik analistler aynı teknikleri kullansalar da sonuçları farklı yorumlayabilirler. Bu tıpkı aynı tabloya bakan iki kişinin tabloyu farklı algılaması gibi bir şey. Yorumda farklılıklar olsa da sonuçta bilimsel temelleri olan bir konu. Teknik analistler cephesinde durum böyleyken, Sayın Tezkan’ın da dahil olduğu politik analist ve yorumculara ne demeli? Çok uzağa gitmeyelim. Genelkurmay Başkanı Sayın İlker Başbuğ’un önceki günkü basın toplantısından sonra lütfen yorumları bir kez daha dikkatle okuyun. Aynı cümleyi her politika yazarı farklı yorumlamış. Üstelik de hiçbir matematiksel ya da bilimsel temeli olmaksızın. Sadece kişisel yorum... Ne kadar kolay, “Ben bunu anladım onu yazdım”...Politika konusundaki yorumcuları bir yana bırakalım. 22 futbolcu, 4 hakem ve iki teknik direktörle toplam 28 kişinin sahneye; pardon sahaya; koyduğu 90 dakikalık “futbol temaşası” sonrasındaki yorumlara ne demeli? Saatler sürüyor! Hele ki bu bir derbi ise günler sürüyor. 90 dakikada yaşananlar 990 dakikaya sığmıyor bazen. Herhangi bir bilimsel model var mı? Yok! Neyse ki son bir kaç yıldır “Piero” diye bir bilgisayar programı çıktı da atıp, tutmaların; kaçıp, kopmaların önüne geçilebildi. 100’den fazla değişik teknik analiz yöntemi varken, uluorta “çete” suçlamasıyla karşılaşınca alındım.Alındım efendim... Çalışanların 1 Mayıs’ı kutlu olsun
Yine bir panik dalgası yayılıyor ufaktan. Uzakdoğu’dan SARS, Avrupa’dan kuş gribi, şimdi de Meksika’dan domuz gribi... Domuz gribinden ölümler artarken, Avrupa’ya, hatta İsrail’e de ulaştığı konuşuluyor. 20. Yüzyılın başındaki İspanyol gribinin “telef ettiği” 50 milyon insan akıllara geliyor hep bu salgınlarda. “Biz Türklere birşey olmaz” diyenlerden değilim. Ancak bunun da tıpkı son iki-üç yıldaki gibi SARS ya da kuş gribi tarzı abartılmış bir tepki olabileceğini düşünüyorum. Kabul; hafife almamak ve tedbiri elden bırakmamakta fayda var. Ancak henüz abartılacak bir durum olduğuna (bilgisayarlardaki 2000 yılı problemi aklıma geldi) dair emareler net değil. 2003’te dünyada SARS’tan ölenler 800 civarındayken, 2006’daki kuş gribi 150’ye yakın can kaybına yol açmış.Kuş gribi zamanlarında olduğu gibi tabii ki yine gribe karşı ilaç üreten bazı firmalar “salgına hazır” olduklarını açıkladılar. Bu durum bir taraftan kafaları karıştırırken, bir taraftan da güven aşılaması açısından olumlu bir haber. Asıl benim kafamı karıştıran; son bir kaç gündür ABD piyasalarında görülen düşüşün (ya da yükselişin duraksamasının) sebeplerinden birisi olarak domuz gribinin gösterilmesi. Grip, tek başına piyasalarda moralleri bozacak denli büyük bir olay değil (en azından henüz!). Piyasalar zaten bozulacaktı, domuz gribi bahane oldu! Bir başka deyişle piyasalar bozulmak için domuz gribi gibi bir bahane arıyorlardı. Yukarıda bahsi geçen salgın vakaları boğa piyasaları sırasında yaşandığı için piyasaları hem geç etkiledi hem de etkileri kısa sürdü. İlaç şirketleri olumlu etkilenirken özellikle havayolu şirketleri olumsuz etkilenmişti bu durumdan. Ancak piyasaların geneline olan etkileri sınırlı olmuş, hasarlar kısa sürede tamir edilerek yola devam edilmişti. Domuz gribinin piyasalarda morallerin tam da düzelmediği bir zamana gelmesi, etkilerini daha da artırıyor. Aslında stres testi ile ilgili dedikoduların sürdüğü, kimin testi geçemediğine dair dedikoduların arttığı bir dönemdeki yeni “grip geyiği” Amerikan yönetimine sanki biraz zaman kazandırıyor.Bank of America’nın (BofA) Merill Lynch’i alması sırasında eski Hazine Bakanı Paulson ile Fed Başkanı Bernanke’nin; SEC (ABD’nin SPK’sı) Başkanı Christopher Cox’u bu süreçte neden “kasıtlı” olarak bilgilendirilmediği sorgulanırken bu grip meselesinin gündeme oturması da ayrıca ilginç!4 Mayıs’ta ABD de stres testinin sonuçları açıklanacak. Aslında bu hafta piyasalar bunu bekliyor. Testlerden istenmeyen bir sonuç çıkarsa, bir anda “geyik gribi” diye yepyeni bir grip türü daha duyarsak şaşırmayalım.
IMF; kredi krizi ve resesyonun sürmesi durumunda “çürümüş” kredi ve finansal varlıklardan kaynaklanan zararın dünya çapında 4.1 trilyon dolara çıkabileceğini açıklamış.Bu toplam içinde Amerikan bankalarının payı da 2.7 trilyon dolara ulaşabilecekmiş. IMF; ABD finansal sistemine dair olası zararı Ekim 2008’de 1.4, Ocak 2009’da ise 2.2 trilyon dolar olarak açıklamıştı. O günden bu yana yok Obama’nın yeminiydi, yok Geithner planıydı derken “havanda su dövülmeye” devam edildiğinden; zararlar değil azalmak, artmaya devam ediyor. Ocak-Nisan derken; böyle giderse Temmuz’da bu rakam 3.7 trilyona çıkarsa kimse şaşırmayacak. Gerçekten de böylesi bir artış çok da şaşırtıcı olmayabilir. 2.7 trilyon dolar; 15 trilyon dolarlık ABD ekonomisinin yüzde 18’lik kısmına denk geliyor. Böylesi krizlerde zararların Gayri Safi Hasıla’nın yüzde 25’ine ulaşması sıkça rastlanan bir durum.Bu hafta sonuna doğru ABD’deki stres testine dair ilk bilgiler kamuoyuna açıklanacak. Geçtiğimiz Pazartesi günü piyasalarda dolaşan dedikodu; 19 bankanın 3 tanesinin “kurtarılamayacak” durumda olduğu, diğerlerinin de “sınavı” geçemediği yönündeydi. Borsalardaki düşüşün asıl sebebi olarak bu dedikodu gösteriliyordu. Bank of America’nın iyi kâr açıklayıp; bunun bir seferlik olduğunu söylemesi ve 6 milyar dolarlık kredi batıkları için karşılık ayırdığını açıklaması da aslında bu dedikoduyu destekler nitelikteydi. Stres testi ile ilgili henüz resmi bir açıklama yapılmamışken; Geithner’in “bankaların çoğunluğu ihtiyacından daha fazla sermayeye sahip” açıklaması sanki piyasaları sakinleştirmeye yönelik bir çaba gibiydi.Krizin en başından beri sorunun temeline inip, çürük bankaları ayıklayıp batmalarına izin vermeyen ABD, faturanın her geçen gün artmasına neden oluyor. Hem kendisi, hem de dünyanın geri kalanı için. Zamanın iyileştirici etkisi ve insanların durumu kanıksamasıyla bu krizin atlatılacağı umuluyor. Ne yazık ki bu mümkün değil. Mümkün olsaydı; sorunlu kredi meselesini “halı altına süpüren” ve 10 yıldan fazla bir zamandır “sıfır” faiz politikası uygulayan Japonya resesyondan çıkardı. Çıkabildi mi? Tabii ki hayır!Amerika da sorunu halı altına süpürmeye, göz önünden uzaklaştırmaya çalışıyor. Ancak sorun o kadar büyük ki, bir türlü altına saklanabilecek ebatta bir halı bulunamıyor. Böyle bir halı bulunamayınca da kriz kendi kendini “mayalamaya” devam ediyor, zarar büyüyor. Yapılacaklar belli. ABD “kalan sağlarla” yola devam etmek zorunda. Canlıymış gibi düşündüğü zombilerden bir an evvel kurtulmalı. Hem kendisi, hem de dünyanın geri kalanı için...
ABD piyasalarında 19 bankanın “stres test” sonuçları bekleniyor artık. Piyasa iki aşamada bilgilendirilecek. İlk bu hafta Cuma günü temel kriterler ve bu kriterlere uymayan durumlarda nasıl bir yol izleneceği kamuoyuna açıklanacak. 4 Mayıs’ta da net durumun “şeffaflıkla” kamuoyu ile paylaşılacağı Beyaz Saray tarafından açıklanmış durumda.Bu testin ne kadar objektif olacağı gerçekten merak ediliyor. Umarım yarı yolda; 2001 yılında bizim yaptığımıza benzer bir “esneme” yaşanmaz. 2001’de BDDK Türk bankaları için “Yeniden Sermayelendirme (Re-cap)” programı uygulamaya konuldu. Üç aşamalı bir denetim sonrasında, konulan kriterlere uymayan bankaların ortak/sahipleri; aranan kriterlere uyacak şekilde sermaye artırımı yapmaları hedefleniyordu. Denetimler sırasında ortaya çıktı ki baştan konulan kriterler uygulanacak olursa, neredeyse tüm bankacılık sisteminin sermaye artırımına gitmesi gerekiyordu. O dönemlerde Türkiye’de ortada böyle bir sermaye olmadığından, kriterler “bir miktar” esnetildi! Yeni kriterler sonrasında 2-3 bankanın sermaye artırımına ihtiyaç duyduğu ortaya çıktı. Gerekli artırımlar yapıldı, re-cap başarıyla halledildi. (O bankalardan birisi de İmar Bankası idi) ABD bankacılık sistemi için de benzer bir “Sermayeyi nereden bulacağız?” sendromu söz konusu olabilir. Bu da stres testinin fazla “stres yaratmasına izin verilmeden” geçilmesi söz konusu olabilir. Bu durumda ABD’de son zamanlarda “idare-i maslahat” politikasının bir devamını görebiliriz. Umarım bu politikanın gerçek çözüm olmadığı Wall Street tarafından sıkça yanıltılan Beyaz Saray tarafından artık anlaşılmıştır. *** İMKB Yükselişin hız kesme ihtimali... İstanbul Borsası 22.600’den başlayan yükselişte Cuma günü 29.914’ten geçen 200 günlük hareketli ortalamaya çok yakın olan 29.896’e kadar geldi. Bu yükselişin kısa vadede hız kesmesi ihtimali yüksek. Zira 200 günlük hareketli ortalama önemli bir direnç olacaktır. Cuma günkü (29.445) kapanışın 2007 yılı sonunda başlayan düşüş trendinin üzerinde olması; 30.400 seviyesine kadar bir yükseliş ihtimalini arttırıyor. Yine de 30.000 +/- 400 bölgesinden aşağıya doğru bir düzeltme yaşanacak diye düşünüyorum. Cuma günü görülen 29.896’nın kısa vadeli zirvenin görüldüğü seviye varsayımıyla; düzeltmede önce 27.100 ardından da 26.250 ve hatta 25.300 seviyelerine kadar inilebilir. Önümüzdeki günlerde özellikle ABD’de 19 banka için yapılmakta olan “stres test” ve sonrasında alınacak önlemlerden sonra önümüzdeki döneme dair daha net bir “yol haritası” çizilebilecek. *** Dow Jones Endeksi Yüzde 27’ye varan yükselişin bir kısmını ‘cebe koymak’ isteyenler olacak İMKB’deki 30.000+/-400 benzeri; 8.200+/- 100 seviyesinin (Eksi seviyesi görüldü bile) zirve olma ihtimali yüksek. Benzer şekilde S&P 500’de de 880+/- 10 seviyeleri görülebilir.Çoklu teknik seviyelerin biraraya geldiği bu bölgenin kısa vadede geçilmesi zor. Beklentileri değiştirebilecek önemli bir olay olmadığı (Kâr rakamları sonrasında 19 ABD bankasının “tamamının sınavı geçmesi” gibi) takdirde, yüzde 27’ye varan yükselişin bir kısmını “cebe koymak isteyenler” çıkacaktır.Düzeltme yaşanması durumunda sırasıyla 7.777 (tümü 7 olduğundan hatırlaması kolay olacaktır) ve ardından 7.540 seviyeleri görülebilir! *** Euro/dolar Stres testi öncesi talep artabilirCuma günü 1.3090’ın altına inilmiş olması ve 50 günlük hareketli ortalamanın test edilmiş olması doların değer kazanmasını bir parça hızlandırdı. Euronun dolar karşısında 1.3250’ye kadar yükselme ihtimali var. Stres testi öncesinde dolara olan talebin artma ihtimali var. Bu durumda 1.3040’ın altında kalınması ve hatta paritenin 1.2945’e kadar bir düşmesi bile söz konusu olabilir. Bu seviyenin sert bir şekilde aşağı kırılması 1.25’e kadar devam edebilecek “sert” bir hareketin önünü açabilir. *** Dolar/TL 1.6650 bölgesine hareket görülebilir Euro/dolar paritesindeki hareketler dolar/TL kurlarının 1.6225 seviyesinin test edilmesi ihtimalini artıracaktır. Faizlerin tek haneye düşmesiyle önümüzdeki dönemde portföy tercihlerinde ciddi değişikliklere yol açabilecektir. Bu değişimin yavaş olması dahi kurlarda dönem dönem hareketlerin hızlanmasına yol açabilirBöylesi bir hafta olması durumunda 1.6225’in aşılması halinde 1.6650 bölgesine doğru bir hareket dahi görülebilir. Aşağıda ise 1.5660 seviyesi direnç “görevini” sürdürecek görünüyor!
Perşembe günkü Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısından 75 baz puanlık bir indirim geldi. Piyasa beklentisi 50 baz puanlık bir indirim idi. Benim beklentim 100 baz puanlık bir indirimden yanaydı. Neden mi?Cevap, aslında MB’nin karar sonrası notunda var. “Uluslararası kredi piyasalarındaki sorunlar devam etmekte, küresel ekonomiye ilişkin göstergelerde henüz somut bir iyileşme gözlenmemektedir.” Bu sebeple borç alma faizi yüzde 10.50’den yüzde 9.75’e indirildi. Aslında bu sebep 100 baz puan hatta daha da fazla bir indirim için de kullanılabilirdi. Kurul bundan sonraki indirimin “ölçülü olabileceğini” ve faiz düşürülme sürecinin devam edebileceği kanaatini koruyor. Bir sonraki toplantıya kadar “dramatik” bir değişim olmazsa en azında “ölçülü bir 50 baz puan” daha indirimin önü açık.Açıklanan 2008 son çeyrek “yüzde 6.2’lik küçülme” ve yüzde 15.5’lik “rekor işsizlik” sonrasında MB’nin faiz indirimi kaçınılmazdı. Faiz indirim sürecinde “durmaksızın” yapılan indirimler 900 baz puana ulaştı. Yine de MB’nin neden halen daha elini “korkak” alıştırdığını anlamak zor. G-20’ler ve küresel finansal sistem bunlara izin verirken; kurlarda bir tepki göstermezken neden gidilecek yere bir an evvel varmıyoruz?Nasılsa içinde bulunduğumuz ortamda faiz indirimlerinin; elinde bono bulunduranlar dışında; ne reel ekonomiye ne de işsizliğe bir faydası var. Beş aydır yaşanan hızlı indirimler, belli ki reel ekonomiye bir fayda sağlamış değil. MB faizleri indirse de TL kredi faizleri yüzde 20’lerin altına inebilmiş değil! Hal böyle olunca da reel kesim indirimlerden faydalanamıyor. MB’nin faiz indirimlerinin tek başına ekonominin toparlanmasına yardımcı ol(a)madığı ortada. Belirgin birkaç adım daha atılması gerekiyor ki bunların başında yılan hikayesine dönen IMF anlaşmasının bir an evvel imzalanması geliyor. Kredi garanti fonu, KOSGEB kredileri ve MB’nin reeskont kredileri bunu takip edebilir. Son 2 yılda Türkiye’nin önüne bir ekonomik program koy(a)mamanın maliyetini rekor işsizlik ve rekor küçülmelerle halka ödeten hükümetin, bir an evvel ister IMF’li, ister IMF’siz bir yön çizmesi gerekiyor. Hedefi, kaynakları iyi anlatılmış; başarı kriterleri ortaya konmuş bir plan olmalı ki, MB’nin tek başına yaptığı faiz indirimleri de amacına ulaşabilsin. *** Salih NEFTÇİHem Türk hem de dünya finansal piyasalarına nice katkılar sağlamış, hepimizin kendisinden mutlaka birşeyler öğrendiği, yönümüzü içeriden dışarıya çevirmemiz ve dünyayı daha iyi anlamamız konusunda bizlere rehberlik etmiş olan çok değerli ekonomist Salih Neftçi’yi kaybettik. Tüm yakınlarına baş sağlığı diliyorum. Kendisini saygı ve şükranla hatırlayacağız.
Merkez Bankası dünkü Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren bir değişiklikle; konvertibl olan ve olmayan dövizlere dair esaslarda değişiklik yaptı. Bu değişiklikle; özellikle bankacılık sisteminin; aksine hüküm olmadığı sürece tüm döviz cinsleri üzerinden işlem yapılabilmesinin önündeki tüm engeller kaldırılmış oldu. MB’nin üzerinden işlem yapacağı dövizlerle ilgili kurları eskisi gibi açıklamaya devam edecek. Buna ilaveten de aralarında başta Rus rublesi, G. Afrika randı, Irak dinarı, Kazak tengesi ve hatta Filipin pezosu olmak üzere 31 yeni para biriminde “gösterge” niteliğinde kurlar açıklamaya başlayacak.Liste hazırlanırken Türkiye’nin ticaret veya turizm partnerleri olarak öne çıkan ülkeler dikkate alınmış. Yeni ülkelerin eklenmesi ya da varolanların önemini kaybetmesiyle bu liste değişebilecek.Bu değişiklikler özellikle rublenin ülkemiz sınırları dahilinde nakit olarak kabul edilmesi doğrultusunda İTKİB’in önerisi sonrasında gündeme geldi. MB; nakit (efektif) ruble işlemlerine taraf olmak istemiyor. Bu işlemlerin ticari bankalar aracılığıyla yürütülmesini, bu doğrultuda da; konunun önündeki engelleri ortadan kaldırmayı tercih etmiş görünüyor.MB’ye ihtiyaç kalmadan bankacılık sektörü, Türkiye sınırları içinde ister mal satımı, isterse de turizm faaliyetleri nedeniyle kabul edilmiş rubleleri muhabir bankaları aracılığıyla Rusya’ya göndererek dolara ya da euroya çevirerek Türkiye’ye getirebilecek. Bu konuda Rusya’da şube ya da iştiraki olan bankalarımız, çabalarını ilerletmişler.Bazı bankalarımız; muhabir bankaları aracılığıyla nakit rublelerin dövize çevrilmesi konusunun yanı sıra; asıl sorunlardan biri olan ruble/dolar kur riskini bertaraf etme konusunda da yol kat etmiş durumdalar. Hatta bazı bankaların sahte rubleleri ayrıştırmaya da yarayan banknot sayma makinalarını bile getirdikleri söyleniyor.Bankacılık sektörü ve MB üstlerine düşen kısımları halletmiş görünüyorlar. Bir anlamda altyapı hazırlıkları tamamlanmak üzere. Başlangıçta işlem hacimlerinin düşük olmasında dolayı maliyetler yüksek olacaktır. Bu da doğal olarak ruble/TL kurlarına yada işlem komisyonlarına yansıyacaktır. Rublenin Türkiye’de kabul edilmeye başlandığının; ruble kullanan ülkelerce bilinmesiyle bu işlemlerdeki verimlilik artacak, maliyetler azalacaktır.Bundan sonraki ilk iş; ilgili ülkelerde bunun tanıtımının yapılması.İkinci iş ise devletlerarası anlaşmalarda değişiklikler yapılarak, enerji alımlarında ruble ile ödemenin yolunun açılması. Bu sayede rublenin dolara çevrilmesi aşamasındaki “arbitraj” maliyetleri azaltılabilsin!
Cuma günü; Paskalya nedeniyle ABD başta olmak üzere birçok ülkede piyasalar tatildi. Hisse senedi tarafında hacim bir önceki günün yarısına inerken, asıl hacim düşüşü İzmir’deki Vadeli Opsiyon Borsası’nda (VOB) yaşanıyor. VOB’un en fazla işlem gören endeks 30 vadeli kontratındaki işlem hacmi bir önceki günün üçte birine kadar geriledi. Özellikle ABD borsalarının vadeli kontratlarını “taklit ederek” gün içinde yön çizen VOB katılımcıları; tatilde “rehberlerini” kaybedince hacim zaafiyeti kaçınılmaz oluyor.Krizin yanı sıra, küreselleşmenin bir başka “yan etkisi” daha!Bu haftaki veriler umutları yeşertecek mi?Bu hafta Çarşamba ve Perşembe günleri önemli veriler açıklanıyor. ABD’de enflasyon verileri ardından işsizlik verileri, yeni inşaat izinleri ve konut başlangıçları açıklanacak. Bizde de Ocak ayı işsizlik verileri Çarşamba günü açıklanacak. İşsizlik verileri büyük olasılıkla kötümser havanın henüz dağılmadığı fikrini teyit edecektir. ABD’deki makro ekonomideki gelişmelerin öncü göstergelerinden konut başlangıçları veya inşaat izinleri daha dikkatle izlenecek. Perşembe günkü verilerden önce piyasalar büyük olasılıkla “hazırlıklarını” hafta başından yapmaya başlayacaklardır.Olumlu seyrin; haftanın ilk günlerinde devam etmesi, ancak yukarıdaki verilerin açıklanmasına yakın etkisini kaybetmeye başladığını görmek şaşırtıcı olmayacaktır. İMKB 100’de hazır 29 binlere bu kadar yaklaşılmışken; haftanın ilk iki gününde 29.600-30.400 bandı büyük ihtimalle test edilecektir. Kapanışların bu bandı aşması şimdilik zor gibi... Geride o kadar “boşluk” varken hele... Gösterge bono bileşik faizlerinin tarihi rekor kırarak yüzde 13’ün altına inmesi ve 12.82’ye kadar gerilemesi, olumlu havayı destekleyecektir. Bu seviyelere gelinmeden önce 16.50 bileşiklerin ziyaret edilmesini beklerken, hızlı yaşanan bu hareket beni az da olsa yanıltmış durumda. Şaşırtıcı olabilir ancak teknik analiz açısından bakıldığında gösterge bono bileşiklerinde yüzde 11.30-11.10 seviyelerinin görülme ihtimali var. Olur mu? Merkez Bankası 100 baz puandan daha fazla bir indirim yapacak olursa neden olmasın?Genel faiz seviyesinde ve özelliklede bono faizlerindeki düşüşler kurlara yansımıyor. Diğer gelişmekte olan ülkelerinde paraları üzerine baskı gelmediğinden, şimdilik kur cephesi sakin “duruyor”. Dolar/TL kurlarında 1.5650 seviyeleri kritik “eşik” olmayı sürdürüyor. Altındaki bir kapanış 1.5090-1.4870 bandına doğru bir düşüşün önünü açabilir. Euro/dolar cephesinde, özellikle ABD enflasyon verileri sonrasında harketlilik yaşanabilir. 1.3090’nın altına inilmesi durumunda; ki bu ihtimal oldukça yüksek; önce 1.3010 ve ardından da 1.2845’e kadar doların değer kazandığını görebiliriz. (Yukarıda ancak 1.3490’nın üzerine çıkılması bu resmi kökten değiştirecektir.)Doların euro karşısında değer kazandığı bir senaryoda; dolar/TL’nin 1.5650’nin altına inilmesini, inilse bile uzun süre kalınma ihtimalini azaltıyor. Doların değer kazanması durumunda kurlarda önce 1.5890 ardından sırasıyla 1.6110 ve 1.6325 seviyeleri test edilebilir.