İzmir’de 2002 yılında kurulmuş olan Vadeli İşlem ve Opsiyon Borsası (VOB) gittikçe artan sayıda yatırımcı ve şirketin dikkatini çekiyor. Bu borsada; pamuktan, faiz oranlarına; dolardan, İMKB 30 kontratına kadar değişik finansal ürünlerin önümüzdeki altı aydaki “beklentileri” alınıp satılıyor. Her ne kadar ürün “gamı” geniş gibi görünse de aslında VOB’un işlem hacminin çok büyük kısmını ‘yakın vade’ İMKB Endeks 30 kontratı oluşturuyor. ‘Yakın vade’ dolar kontratları çok geriden endeks 30 kontratlarını takip ediyor. Yakın vade ne derseniz, her bir finansal ürünün 2’şer ay arayla birbirini takip eden üç kontratı VOB’da işlem görüyor. Yakın vade de işlem tarihine en yakın zamanda vadesi dolacak kontratı ifade etmekte kullanılıyor. Örneğin İMKB 30 kontratının yakın vadesi bu aralar 30 Haziran’da vadesi dolacak olan kontrat.Her ne kadar böylesi bir borsanın varlığından haberdar olanların sayısı henüz istenen büyüklüğe ulaşmamış olsa da VOB’un kendi içindeki işlem hacmi ve İMKB’ye ciddi bir alternatif olma yönündeki rekabeti her geçen gün artıyor. İşlem hacimlerindeki değişimlerden bu görülebiliyor. Borsalardaki işlem hacimleri (Milyon TL)Yıl VOB Yıllık Artış % IMKB Yıllık Artış %2005 658,7 - 265,901 - 2006 10,608 1510.39 319,525 20.172007 107,605 914.35 386,322 20.912008 188,231 74.93 334,174 -13.50Özellikle; ithalat ya da ihracat farketmez; dış ticaret ile uğraşan şirketlerin kur risklerini kontrol altına alabilmeleri için VOB önemli kolaylıklar sağlıyor. Vadeli dolar ya da euro kontratları aracılığıyla 6 aya kadar kur garantisi temin edilebiliyor. Bunun için de işlem büyüklüğünün yüzde 10’una yakın bir teminat bulundurmak yeterli oluyor.Diğer yandan İMKB Endeks 30 kontratı (İMKB 100 kontratı da var ancak bunda hemen hemen hiç işlem olmuyor) özellikle yabancı yatırımcılar tarafından değişik amaçlarla, oldukça yoğun olarak kullanılıyor. Kimisi elindeki hisse senetlerinin “riskini dengelemek” için kullanırken, kimisi sadece spekülasyon amaçlı kullanabiliyor. Bazıları da İMKB ile VOB arasında değişik arbitraj imkânları yaratabiliyorlar (bunlara da ileride değineceğim).VOB’un işlem hacmini gerçekleştiren yabancı yatırımcılar, hisse senetlerinden farklı olarak belli aracı kurumlar ile çalışıyorlar. Bunun başlıca sebebi de, VOB’da aldıkları pozisyonlarını diğer aracı kurumlara, daha doğrusu “saklama hizmeti” veren kurumlara aktaramıyor olmalarından kaynaklanıyor. Vadeli işlem piyasalarında; pozisyonların bir kurumdan diğerine aktarma işlemine “give-up” deniyor. Vadeli piyaslarda kontratlar için teminat tutma zorunluluğu, hisse senetlerinden farklı bir devir altyapısı gerektiriyor. Aracı kurumlar arasında haksız rekabete yol açan bu durumun en kısa zamanda çözülmesi VOB’un işlem hacminin ve de yaygınlığının artırılması açısından önemli! Bunun için Takasbank’ın ve VOB’un altyapı çalışmalarını tamamladığı söyleniyor. SPK’nın bu konudaki nihai düzenlemeleri bekleniyor. Yeniden VOB başkanlığına seçilen Sayın Işınsu Kestelli’nin VOB’un işlem hacmini arttırmaya yönelik önceliklerinden biri bu give-up meselesini çözmek olsa gerek...
Tüm dünya borsalarında Mart ayından itibaren hızlı bir yükseliş yaşandı. “Oldu olacak” denilen düzeltme hareketi de sınırlı kaldı. Piyasalarda neredeyse genel kabul gören bir durum vardır. Herkesin bildiği ve beklediği gerçekleşmez! Mart ayı başında başlayan yükselişin zirveye ulaşmasından bu yana neredeyse üç hafta geçti. İMKB’de 35 binler geçilirken, Dow Jones’ta 8.500’lere birkaç kez gelindi. Aşılamadı, dönüş olacak, bir düzeltme olmalı; oldu, olacak derken düşüşler hep sınırlı kaldı. Piyasalarda neredeyse genel kabul gören bir durum vardır. Herkesin bildiği ve beklediği gerçekleşmez! En azından herkesin beklediği zamanda gerçekleşmez! Son zamanlardaki durum da buna benzer bir durum. Piyasaları bir yana bırakırsak, bu hafta tarihi bir olaya tanıklık edeceğiz.Amerika’nın önde gelen endeksi Dow Jones tarihinde General Electric’ten sonraki en eski ikinci şirketin iflasına tanık olacağız! 84 yıldır endekse dahil olan General Motors’un bonolarını elinde bulunduranlar, alacaklarının sermayeye eklenmesi planını kabul etmemiş görünüyorlar. Son kararlarını bugün ABD saatiyle saat 5’e kadar verecekler. Eğer ki plan kabul edilmezse iflasın yolu açılmış olacak. Amerikan iş dünyasının en karmaşık iflası olmaya aday şirketin; “hurda değerinin” ve de markalarının satılmasıyla elde edilebilecek bugünkü getirisinin, sermaye koyarak ilerde elde edileceklerden daha fazla olduğuna inanmış durumda bono yatırımcıları... 75 cent ile, 1 doların da altına düşmüş olan GM’in yerine (ki 10 doların altına düşmüş olanlar endeksten çıkarılmalıydı! yapıl(a)madı... başka bir tartışma konusu). Dow Jones’a hangi hisse dahil edilecek olursa olsun, endeksteki hareketlilik ister istemez artacaktır. Neden mi? Fiyat bazlı Dow Jones’da 1 dolarlara düşmüş durumdaki GM görece olarak “istikrar” unsuruydu. Yerine gelecek “çalışır durumdaki” bir şirket ister istemez bu “istikrarı” bozacak, endeksi daha volatil hale getirecektir. Yine de her halükârda daha sağlıklı bir endekse doğru gidileceği aşikâr!Yeniden piyasalara dönecek olursak...Sadece ABD borsalarında değil İMKB’de de kritik seviyelere gelinmiş durumda. İMKB için 35.400 seviyesi önemli! Bu seviyenin üzerinde bir kapanış olması endekslerin daha da yukarı gitmesine yol açabilir. Bunun olabilmesi illa ki genele yayılmış bir hareketle olmayabilir. Endekste ağırlığı olan bazı hisse senetleri ile de bu mümkün!Dow Jones’da da 8.415 ve 8.465 seviyeleri önemli teknik seviyeleriydi. Cuma günkü 8.500’deki haftalık kapanışın; her ne kadar bir önceki zirve olan 8.592’nin altında kalsa ve son 15 dakikadaki hızlı hareket nedeniyle olsa da; teknik olarak önemli seviyelerin üzerinde olması önemliydi. Düşemeyen ABD piyasalarının çıkması ihtimali bu hafta için yüksek. Böylesi bir hareket; ki ikinci çeyreğin son ayına girmiş bulunuyoruz; bu hafta için Dow Jones’daki 8.775’lerden geçen 200 günlük hareketli ortalamyı önemli hale getiriyor! Bu seviye ziyaret edilirken, bundan “yüz bulan” İMKB’nin de 36.150 seviyelerini ziyaret etmesi muhtemel. Her ne kadar bu hareketin “zorlama” ile olacağını; son yükselişlerin sürdürülmesinin hayli zor olduğunu, geride bir çok “boşluk” bırakmış olduğumuzu düşünüyor olsam da; son günlerdeki “ivmenin” piyasaları arızi olarak yukarı götürme ihtimalinin yüksek olduğu bir haftadayız.Yine de son haftalarda ABD borsalarından “ayrışan” gelişmekte olan piyasaların bir miktar hız kaybetmesi, ABD borsalarının aradaki açığı bu hafta içinde kapatması ihtimali yüksek.Bu hafta önümüzdeki dönem için oldukça önemli. Bu hafta borsalarda sert yükselişler görürsek, daha önceleri sıkça vurgulamış olduğum “ters L” tarzı bir düzeltme fikrinden vazgeçip, “W tarzı” bir düzeltme ihtimalininin arttığını düşünmeye başlayacağım. *** Dolarda 1.5350 TL seviyesi önemliTL geçtiğimiz hafta 1.5450 seviyelerinin altında kalmakta zorlandı dolara karşı. Hatta 1.5775 bile ziyaret edildi ki son zamanlarda böylesi yüksek seviyelerin görülmesi düşünülmüyordu bile. Piyasalarda, “IMF anlaşmasının olmaması fiyatlanmaya mı başlandı?” yorumları bile yapıldı! Belki bu yorumlar için erkendi, ancak TL’nin diğer gelişmekte olan ülkelerden daha “zayıf” bir performans göstermesi bu savı önemli ölçüde destekliyordu!Neyse ki haftanın son gününde IMF kaynaklı olduğu tahmin edilen yorumlar tansiyonu biraz düşürdü. Doların euro karşısında 1.4170’lere kadar değer kaybetmesinin de yardımıyla TL de dolara karşı değer kazanmayı başardı.Bu hafta için 1.5350 seviyesinin altında kalınması önemli. Bu seviyenin altına inilmesi ve özellikle de haftanın 1.5245’in altında kapanması kurların 1.50’yi test etmesinin önünü açacaktır. Ancak euronun 1.40’ların altına doğru değer kaybetmesi bu ihtimali önemli ölçüde azaltacaktır.
Kabul! Yapmayalım yapmasına da yerine ne koyacağız peki? IMF ile seçimden önce ha yapıldı, ha yapılacak; olmadı seçimlerden sonra mutlaka olacak denilen anlaşma, yılan hikayesine döndü. Sayın Ali Babacan’ın “tek yetkili” olmasıyla hızlanacağını düşündüğüm anlaşma süreç, Hürriyet’ten Erdal Sağlam’ın Pazartesi günkü yazısından okuduğumuz üzere; “İşler nasılsa gidiyor, anlaşmaya ne gerek var” anlayışına takılmış. Seçime kadar konunun politik olarak “hassas” olduğunu hemen herkes kabullendi de, seçimlerin ertesinde; hele ki kabine revizyonundan sonraki bir aylık “hassasiyeti” anlamakta herkes zorlanıyor.Ben asıl “İşler nasılsa gidiyor” mantığını anlamakta zorlanıyorum. Bu mantıktakiler sadece döviz kurlarına bakıyorlar. Bizde kurların patlaması, kriz olarak algılanıyor. “Kurlar düşüyorsa, işler yolundadır” diye düşünüyorlar. Geçen yılın son çeyreğindeki küçülme yüzde 6.2 iken, MB başkanı bu yılın ilk çeyreğinde “çift haneli küçülme” bekliyor. İhracat yüzde 35 gerilemiş, resmi işsizlik yüzde 16.1’e yükselmiş, sanayi üretimi yüzde 20’den fazla düşmüşken bu durum “kriz olmuyor”. ‘Krizi de nerden çıkarıyorsunuz, kurlara baksanıza; kriz olsaydı bunu kurlardan görürdük’ diye düşünüyorlar sanırım. Siz farelerin; insanların kulaklarını kemirirken, kulağı ısırılan acıyı hissetmesin diye soğuk hava üflediklerine dair bir “hikaye” duydunuz mu? Kurların düşük seyri bende böyle bir fikir uyandırıyor. İşler yolunda diyenler, Hazine’nin yüzde 11.7 bileşik ile borçlanmasını da örnek olarak gösterebilirler. Unutmayalım ki, gelişmiş ülkelerde “nominal” faizler “sıfır”, reel faizler ise “eksi” iken tek başına bunun bir başarı olmadığı hatırlanmalıdır.Diyelim ki “işler yolunda” ve IMF ile anlaşmayalım. Elimizde bir program, hedef var mı ki; yüzde 20’lere merdiven dayanacak işsizliği halledecek? Ve yine aynı program; bu sene sonunda dünyada en fazla daralan ekonomi olma ihtimalimizi ortadan kaldıracak? Ben göremiyorum. Ya siz? Kabul, IMF’nin cendereye sokan anlaşmalarından bir diğerini daha yapmayalım. Buna bir vatandaş olarak ben de karşıyım. Kendi kendimize; denetlenebilir, hedefleri ve kaynakları belli bir program hazırlayalım. Hangi hedefe, hangi kaynakları nasıl kullanarak gideceğimizi ortaya koyalım. IMF’den gelecek kaynağı kendi kendimize yaratalım! Bunun için gerekli “yapısal reformları” ve kaynak için vergi düzenlemelerini saptayalım. Ve bunu da halkla paylaşalım. Halkın onayını alalım. Halk da hedeflere ulaşılıp ulaşılmadığını denetleyebilsin. Gerekirse referanduma gidelim. Bunu yapabilecekmiyiz? Cevap evet ise, IMF anlaşması yapmayalım.Eğer ki hükümet bunu yapabilecek iradeye ve güce sahip değilse, lütfen daha fazla zaman kaybetmeyelim. Unutmayalım ki; son IMF anlaşmasının bittiği Mayıs 2007’den bu yana doğru dürüst bir programımızın (ister bizim, isterse de IMF) olmaması, dünyada bu krizden en “derin etkilenen” ülkelerin başında yer almamıza neden oldu.
Hazine iç borçlanmada kanunen kendisine tanınan sınırları zorluyor. Bunda seçim döneminde yapılan harcamaların yanı sıra, küresel kriz nedeniyle “açılan paketlerin” de etkisi var. Hükümet seçim döneminde ipin ucunu iyiden iyiye kaçırdı. Bu arada kriz nedeniyle sıkışan hemen hemen herkes “baba” olarak gördüğü devlete dönünce bu yıl sonu için planlanan bütçe açığı ilk dört ayda aşıldı. Nasıl aşılmasın? Yılbaşında kabul edilen bütçeye göre, yüzde 4 büyüyecek ve 10.4 milyar TL de bütçe açığı verecektik. “Evdeki hesap” çoktan şaştı. Cumartesi günkü Vatan’da Gülümhan Gülten’ın haberine göre; Hazine kanunen kendine tanınmış olan 11.5 milyarlık limiti de aşarak ilk dört ayda 20.6 milyar TL borçlanmış. Daha da borçlanacak. Zira hükümet bütçe açığı hedefini resmi olarak 49 milyar TL’ye çıkarmış durumda. Hazine’nin bu sorununu çözebilmenin teknik olarak iki yolu var. İlki ek bütçe çıkarmak. İkincisi de Hazine’nin borçlanma limitini artırmak. Anlaşılan hükümet ikincisini tercih edecek. 2001 krizi sonrası Hazine’nin daha kontrollü bir borçlanma politikası izlemesi için; bütçe açığının en fazla yüzde 10 fazlasına kadar borçlanma limiti tanınmış. Hükümet bu limiti “açığın 5 katı” olarak değiştirme yolunda. Neden limit artışı yoluna gidiliyor? Ek bütçe sadece bu yıl sonuna kadar ihtiyaç duyulacak tutar için yapılacak ve meclisten geçmesi gerekiyor. Her ne kadar limit arttırımı için de meclise gidilse de; limit artışıyla sadece bu sene için değil; önümüzdeki yıllar için de hükümetin eli rahatlayacak. Her seferinde ek bütçe hazırlamakla, meclise gitmekle uğraşmayacak. Hükümetin bu seçimi, mali disiplinden uzaklaşılması demek. Bir anlamda eskiye dönüş yapılıyor. Paraya mı ihtiyaç var. Vergi artırmak gibi “sevimsiz” bir seçenek yerine (gerçi krizde değil arttırmak, tersine indiriliyor) kimseye hesap vermeden; her seferinde meclise gitmeden, istendiği kadar borçlanma yapılabilecek.Faizler üzerinde kısa vadede olumsuz bir etkisini görmesek bile, orta uzun vadede olumsuz etkilerini göreceğiz. Ekonomide hiç bir zaman kolay çözüm yok. Kolay çözüm gibi görülen kararların bedeli mutlaka bir gün ödeniyor. Ama ‘aheste aheste’, ama bir ‘şokla’... Hem büyük resme baktığımızda, hem de geçen Cuma günü gösterge bono bileşiklerindeki hareketlere bakıldığında, bu endişenin izleri görülmeye başlandı. Gösterge bonoların bileşikleri geçtiğimiz haftaki ihaleler sonrasında yüzde 11.54’e kadar gerilemişti. Cuma günü 12.18’e kadar yükseldi. Teknik olarak 12.55 seviyelerine hatta 13.25’lere kadar bir yükseliş bile olabilir.Gerçi hafta sonu “carry trade” olarak anılan; düşük faizli paralarla borçlanıp, yüksek faizli paralara yatırım yapma; işlemlerinin yeniden başladığı yazıldı. Eskiden bu iş için Japon Yeni kullanıyordu. Artık rahatlıkla dolar, pound hatta euro bile kullanılabiliyor. Yalnız bunun yeni bir “moda” olduğunu düşünmemek gerek. Zira 18 bileşiklerden bu yana ‘carry trade’ zaten “modaydı”. Yüzde 11.54’lere bizi bu moda getirmedi mi, ihalelere 50 milyarı aşan toplam talebi bu moda yaratmadı mı zaten?Hükümetin yeni tercihi; bono faizlerini düşürmekten çok, yükseltecektir. *****İMKB dışarıdaki düşüşe dayanabilir mi? İMKB geçtiğimiz hafta özellikle banka bilançolarının etkisiyle, diğer borsalara oranla düşüşlere karşı daha dirençliydi. Bu direncini sürdürebilir mi? Bence zor! Yine de özellikle 30.500-33.000 bölgesinde yeni (ve sanırım büyük) pozisyon almış olanların dirayetleri bir süre daha devam edebilir. ABD borsalarında geçen hafta başlayan “düzeltme” hareketi bu hafta da devam edecektir. İMKB de eninde sonunda bu dalgaya katılacaktır. Direnmeye devam etse de 31.950 seviyelerinin test edilmesi, direncin iyiden iyiye zayıflaması durumundaysa 30.787-31.212 arasındaki boşluğu kapatacak bir “salınımın” görülme ihtimali artacaktır. Sert yükselişler, yukarıda belirtmiş olduğum pozisyonlar için “kâr realizasyonu” anlamına gelecektir. *****Dolarda kritik seviye 1.5560 GEÇEN hafta, gelişmekte olan ülkelerin para birimlerinde yükseliş yönlü bir hareket yaşandı. Bunda euronun 1.3722 seviyelerinden 1.35’in altına inmesinin payının yanı sıra, Macaristan’dan gelen haberlerin payı vardı. Macaristan başbakanı; küresel krizin yanı sıra “kendi mali krizlerini” de yaşadıklarını açıkladı. KDV oranları artırılırken, emeklilerin ve çocuk ödenekleri indirilerek krize karşı tedbir alınmaya çalışılıyor. Tüm bunlar bir taraftan da “stresi artırıyor”. Macar Forinti’nde yaşanan gerilim, diğer gelişmekte olan ülke para birimleriyle birlikte TL’yi de etkiliyor. Etki sınırlı kalsa da 1.5660 kritik bir seviye. Eğer bu hafta içindeki kapanışlar bu seviyenin üzerinde olur ise 1.5850-1.5925 bandına doğru bir yükseliş olabilir. Geçtiğimiz hafta MB’nın 50 baz puanlık indirimi sonrasında dövizde böylesi bir yükseliş olması çok da şaşırtıcı olmasa gerek. Kapanışların önemli çoğunluğu 1.5650’nin altına kalır ise, yaz döneminde 1.48-1.52 bandının görülme ihtimali artacaktır.
Şimdilik değiller! Ancak Başbakan’ın son haftalardaki söylemlerinden aralarında husumet başlarsa şaşmamak gerek. Bankacılık sektörü “günah keçisi” haline getirilmiş durumda. Peki gerçekten ekonomik daralmadan tek başına “kredi açmayan” mali kesim mi sorumlu?TÜİK’in dün yayınladığı “İmalat Sanayiinde Eğilimler, Nisan 2009” bülteninden: “2009 Nisan ayında, işyerlerinin, tam kapasite ile çalışmamasının nedenleri arasında talep yetersizliği ilk sıradadır. İç pazarda talep yetersizliği % 55.4 ve dış pazarda talep yetersizliği % 31.4 oranında etkili olmuştur. Mali imkansızlıklar % 3.5, yerli mallarda hammadde yetersizliği % 3.1 ve İthal mallarda hammadde yetersizliği % 1.4, işçilerle ilgili meseleler ise % 1.3 oranında etkili olmuştur.” Mali imkânsızlıkların içine sermaye yetersizliği de var kredilerdeki daralma da var. Ancak bugün gelinen “çift haneye” doğru giden küçülmede, işsizliğin en fazla olduğu, kapasite kullanımının ve üretimin en fazla düştüğü ülkelerden biri olmamızda sorumluluk tek başına bankacılığa yüklenemez! “Krizin teğet geçeceğinin” varsayılmasının ve önlemlerin zamanında alınmamasının; 2003 yılından itibaren dünya likiditesinin en bol olduğu dönemlerde başta vergi olmak üzere gerekli reformların yapılmamasının; küresel likidite ve rant ekonomisinin yardımıyla ekonomik büyümeyi sadece inşaat sektörüne yıkma tembelliğinin; IMF anlaşmasının yerine yeni bir program konul(a)mamış olmasının hiç mi payı yok?Bunları söylerken; eski bir bankacı olarak; bankaları savunuyor değilim. Başkalarının paralarının sorumluluğun taşıyan, 2001 krizinden ciddi dersler çıkarmış ve çok sağlam diye övündüğümüz bankacılık bu yılın ilk çeyreğinde hızlı faiz indirimleri sonrasında ciddi kârlar yazdılar. Herkesin gözü şimdi bu kârlarda ve bankacılık kesiminin bunları bir şekilde “geri vermeleri” isteniyor. Hatta bunun için, reel sektörle bankaları karşı karşıya getirme pahasına TOBB işin içine çekiliyor...Başbakan başta olmak üzere hükümet olarak krizi öngörüp buna göre önlem almayacaksınız, önlemlerini alıp krizi görenlerin kârlarından bir kısmını isteyeceksiniz. Evet Başbakan’ın haklı olduğu bir nokta var. O da 2008’de kaplumbağa gibi kabuklarına saklanan bankacılar elde ettikleri kârların güvencesiyle kabuklarından çıkıp, çok daha esnek olabilirler. Ama asıl bundan sonra yapılması gereken IMF ile bir anlaşmanın imzalanması ve ek bütçe gerektirecek hale gelmiş olan kamu maliyesini bir zapt-u rapt altına almaktır. IMF’den gelen kaynak ve disiplin sayesinde devletin fon ihtiyacı azalacak, bankalar da böylelikle devlete satamadıkları fonları reel kesime kullandıracak.Ancak böylelikle barış sağlanabilir. Bankalarla, reel kesimin birbirleriyle hasım olması en son ihtiyaç duyacaklarımızdan biridir.
Mutfak Sanatı Merkezi, Ankara’dan İstanbul’a giderken Bolu Tüneli’ne girmeden önce yol üzerinde bir restoran. Restoranın sahibi Yurdaer Kalaycı, bir de adını taşıyan bir külliye yaptırmış. Külliyenin sağındaki salonda Kuran kursu, solundaki salonda ise bilgisayar kursu veriliyor. Camisinin içinde ise terapi odası var. 2 Mayıs’ta Ankara’da yapılan TOBB Genel Kurulu’ndan dönerken Habertürk’ten Abdurrahman Yıldırım sayesinde; Hürriyet’ten Vahap Munyar ve bir bankacı dostumuzla birlikte yolumuz Bolu’daki Yurdaer Oteli’ne düştü. Daha doğrusu “Mutfak Sanat Merkezi” isimli restorana düştü.İsim oldukça ilginçti. Ankara’dan İstanbul’a giderken E-5 yolu üzerinde Bolu Tüneli’ne girmeden önce yol üzerinde bu restoran. Sahibi ve de “yaratıcısı” beş kuşaktan “genetik olarak aşçı” olan Yurdaer Kalaycı. Osmanlı mutfağının unutulan lezzetlerini kendi deyimiyle “bir sanatçı edası ve kendi esintileriyle” yorumlamış ve şahane yemeklerden oluşan bir menü hazırlamış. Menü her daim sabit değil, zaman zaman değişiyor. Ama her zaman ilginç isimde ve de lezzette yemekler bulmak mümkün oluyormuş. Yurdaer Bey, sadece mutfak sanatçısı değil. Aynı zamanda bir ressam. Çok güzel sürrealist yağlı boya ve kara kalem resimler yapıyor ve hem otelinde hem de Mutfak Sanat Merkezi’nde sergiliyor. Ancak İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi mezunu eski bir karikatürist olarak, her ne kadar resimlerinden birine talip olsam da kesinlikle bu resimlerini satmıyor, satmayı da düşünmüyor.Ancak kendisini benim açımdan ilginç kılan sadece bunlar değildi. İlk kez böylesi bir Pazar yazısı yazmama; kendi emek ve parasıyla yaptırdığı modern “Yurdaer Camii Külliyesi” neden oldu. Uzaktan bakıldığında daha çok Orta Asya mimarisi tarzında, minaresi olmayan, mavi çatılı bir bina bu külliye. Yine anayol üzerinde. Minare olarak kullanılan, çatısındaki kule burcu benzeri yapının etrafındaki Selçuklu yıldızlarından dolayı yapımı sırasında İsrail ajanlığıyla bile suçlanmış. Bittiğinde işlevleriyle modern bir külliye ortaya çıkmış. Camii kapısından girince soldaki salonda Halk Eğitim aracılığıyla bilgisayar kursu, sağdaki salonda ise Diyanet’in denetiminde Kuran kursu veriliyor. Yakında kütüphanesi de oluşturulacakmış. Baştan sona müthiş bir çaba ve sonunda ortaya çıkan modern bir “külliye”. Ve daha da ilginç olanı bunu yaratan kişi üniversitede okurken ateist, daha sonra modern İslam görüşünü benimsemiş, beş vakit namaz kılmayan bir kişi. Kılanlar için son derece modern bir yapı sunuyor. Caminin içinde dört tane de kişinin kendisiyle başbaşa kalabileceği özel olarak hazırlanmış “Terapi (İtikaf) Odası” var. Kısa bir süre için denedim. İlginç bir deneyimdi. Yolunuz oralara düşerse bir uğramanızı öneririm. Kendisini bulamasanız bile eserleri size mutlaka bir fikir verecektir. *** Pazar neşesi...İlle de ekonomi olsun dersiniz sizlere ekonomiyle ilgili bir Pazar neşesi... İnternetten...Mevsim yaz, aylardan Ağustos... Riviera kıyısında küçük bir kasaba. Yaz sezonu, ancak yağmur yağıyor, yani kasaba bomboş. Kasabada herkesin borcu var ve kredi ile yaşıyorlar. Şans eseri bir otele zengin bir Rus geliyor ve resepsiyona 100 dolar bırakıp, odaya bakmaya çıkıyor.Otel sahibi parayı hemen alıp, et marketine olan borcunu ödüyor. Market sahibi 100 doları kaparak, hemen toptancıya olan borcunu vermeye gidiyor.Toptancı büyük bir sevinçle parayı alıp, kriz nedeniyle kredili hizmet veren, son defa birlikte olduğu fahişeye götürüyor. Fahişe de parayı alıp aynı otele giderek oraya olan borcunu ödüyor.Tam da o anda Rus müşteri odadan geri dönüyor ve odayı beğenmediğini söyleyip 100 dolarını alarak kasabayı terk ediyor. Rus müşterinin bu ziyaretinden somut olarak hiç para kazanan olmuyor. Ancaakkk... Tüm kasaba borçlarından kurtuluyor ve geleceğe ümitle bakıyor!
Hızlı koşan borsada düzeltmeler seyrek oluyor! Ancak oldu mu da dünkü gibi oluyor. 23 binlerden başlayan yükseliş hareketi dün 34.835’e kadar sürdü.27 Nisan’da yayınlanan; Vatan’dan Ufuk Korcan ile birlikte; Şant Manukyan ve Murat Gülkan ile yapmış olduğumuz söyleşide İMKB’de 35 binli seviyelerin görüleceğine değinmiştim. Dün itibarıyla bu seviye hemen hemen görüldü. Seviye olarak doğruydu ancak hem zamanlama olarak hem de hareketin şekli konusunda yanıldım. Benim öngörüm, 35 binli seviyelerin (hatta 36.175 bile görülebilirdi) yıl sonuna kadar görüleceği yönündeydi. Sağlıklı bir yükseliş öngörüyordum. Söyleşinin yapıldığı 23 Nisan öncesindeki kapanış 28.956 idi. 29 binli seviyelerden bir kâr realizasyonu olacağını ardından da 26-27 bin bandına kadar bir düzeltme sonrasında aylar süren bir yatay süreç sonrasında 35 binlere gidileceğini varsaymıştım. “Umutsuzluk barajı” yıkılmışcasına sert ve böylesine çılgın bir hareketi öngörememiştim. Hırsla ve açgözlülükle geride birçok boşluk bırakarak yükselen borsa, dün adeta bir anda frene bastı. Bir ara yüzde 3’ten fazla yükselen borsa, günü yüzde 2.59’luk kayıpla, 32.842’den kapandı. Bu denli sert dönüşün sebepleri muhtelif. ABD borsalarının açılışı sonrasında; açıklanacak “stres testi” sonuçlarının riskini almak istemeyenlerin satışları piyasalardaki havayı bozdu. Satışların hızlanmasında Milli Piyango “özelleştir(eme)mesinin” de payı vardı. İki katılımcının “muammen bedeli” değil arttırmak, bu bedele yaklaşamaması ihalenin iptaliyle sonuçlandı. Sabah ve öğleden sonraki seansın başında alım yapanlar, fiyatların hızlı gerilemesiyle, aldıklarını geri vermek zorunda kalınca; “fiyatlar hiç düşmeyecekmiş gibi” alanlar bir anda geri vermek zorunda kaldılar. Bazı banka hisselerindeki kârların; neredeyse bir ay kadar kısa bir zamanda yüzde 125’lere (dolar bazında yüzde 160) ulaştığını atladılar. Çıkış sert ve hızlı oldu, düzeltme de öyle. Bu yazıyı okuduğunuzda ABD’de stres test sonuçları açıklanmış olacak. Benim tahminim “fincancı katırlarını ürkütmeyecek” tarzda sonuçların açıklanması. Bu beklentiyle yükselen ABD piyasalarında da “munis” sonuçlara rağmen “beklentiyi al, gerçekleşmeyi sat” tarzı bir dönem yaşanacaktır. Eğer bu satışlar sert olur ve bu da diğer tüm piyasaları etkiler ise, İMKB’de de dün yaşanan satışların devamı gelir. Dünkü 34.835’i zirve kabul edersek; önümüzdeki 31.900 ve ardından da 30.150 seviyelerine kadar bir geri çekilme/düzeltme yaşanacaktır. Satışların sürmesi ya da stres testlerinden “fincancı katırlarını ürkütecek” sonuçlar çıkmış ise İMKB’de 27.500 seviyelerine kadar ciddi bir düzeltme bile yaşanabilir. Bunun olup olmayacağının analizine önümüzdeki günlerde girebiliriz. Borsadaki hareketler; gün içinde bir ara 1.5335 seviyelerine kadar gerileyen dolar/TL kurlarının 1.5570; gösterge bono faizlerinin de 11.54 bileşik seviyesinden 11.75’e çıkmasına yol açtı. Ancak her iki piyasa da borsaya oranla çok daha “aklı selim” tepkiler verdiler.Stres testi, stres yapmayacak derken, dün gün içinde aşırı bir strese neden oldu. Bugün sonuçları enine boyuna değerlendirmekte fayda var. Test sonuçları ve sonrasındaki açıklamalar bundan sonra gidilecek yol konusunda önemli ipuçları verecek.
Mart ayının başından, bugünlere baksaydınız bugün gelinen noktalar adeta hayal gibi görünürdü. Dow Jones’ta 6.440 ve İMKB 100’de de 23.590 seviyeleri görülüyordu. Bu seviyelerdeyken 35 bin İMKB, 9.000 Dow Jones seviyeleri bir hayli uzaktı.Dünkü piyasalara baktığınızdaysa; kısa vadeli “hedef” seviyeleri hiç de o kadar uzakta değil. Hepi topu yüzde 6-7’lik daha kat edilecek bir yol var gibi...Hükümetteki revizyonun IMF ile görüşmelerin hızlanmasına katkı sağlaması bekleniyor. Bu beklentinin de yardımıyla hem borsa hem de faizlerde bir “bahar” havası yaşanıyor. Eğer bu hava benzer bir hızla devam edecek olursa İMKB’de 36.100 seviyesi bile görülebilir. Bu da dünkü 33.300 zirvesinden yüzde 8.4’lük “yeni bir yükseliş” anlamına gelecektir.Peki bu denli hızlı bir hareket doğru mu? Ya da bu çıkış sürdürülebilir mi? Ben 23 binlerden başlayan bu hareketin “bir solukta” 35 binlere gelmeden, 29 binli seviyelerden sonra 26-27 binlere doğru bir “düzel(t)me” yaşanmasını bekliyordum. Bu düzeltme sonrasında 35 binlerin test edilmesinin, daha doğru/sağlıklı olacağına inanıyordum. Yine gelişmekte olan ülke piyasalarının tipik özelliklerinden birisi olan “açgözlülükte” (gerçi artık gelişmiş piyasaların da bir farkı kalmadı ya!) yine “kantarın topuzu kaçtı”. 9 Mart’taki dipten dünkü zirveye kadar olan harekette, İMKB 100 endeksi yüzde 48.4 artmış durumda. Benzer bir şekilde Dow Jones’taki artış yüzde 31.5 civarında gerçekleşti. Faizlerin ABD’de “sıfır”, Türkiye’de ise yüzde 9.75 olduğu düşünüldüğünde, kazançların ne denli ciddi boyutlarda olduğu görülebilir.Şimdilik kimse cesaret edemese de, birileri kârlarını cebe atmayı yavaş yavaş düşünecektir. Piyasalar bu denli “sert” bir şekilde yükselirken kimse “mal kaptırmak” istemiyor! Ralli devam ettiği için de arada kârlarını realize edenler, pişman olup dönüp bunları geri almaya çalışıyorlar. Hele ki açığa satmış olanların panik tarzı alımları yükselişi daha da “tahrik ediyor”. Bu denli sert bir yükseliş doğru mu diye sorgulanmıyor. Kimsenin buna “vakti yok”. Herkes bunun bir “V dönüşü” olduğuna inanmayı tercih ediyor. Arada bir düzeltme olsa ve yeni katılımcılar da bu ralliye katılsalar, eşlik etseler fena mı? Sanırım bazıları için “kabul edilebilir” bir durum değil bu. Halbuki arada “normal” sayılabilecek bir düzeltme yaşanmış olsaydı, piyasaların çıkışı; kalıcı, çok daha sağlıklı ve “çoklu katılımla” olacaktı. Bugün gelinen ortamda; 35.350-36.175 arasındaki yeni zirve hedefini “kerterizlemişken”, sakın ola ki 9 Mart’tan bu yana endeksi sürükleyen banka hisselerinden bazılarının yüzde 95 arttığını aklınızdan çıkarmayın! Hele ki aynı hisse senetleri, dolar bazında yüzde 120’nin üzerinde kâr sağlamışken “borsa hiç düşmeyecekmiş” gibi de düşünmeyin!