Şimdilik değiller! Ancak Başbakan’ın son haftalardaki söylemlerinden aralarında husumet başlarsa şaşmamak gerek. Bankacılık sektörü “günah keçisi” haline getirilmiş durumda. Peki gerçekten ekonomik daralmadan tek başına “kredi açmayan” mali kesim mi sorumlu?
TÜİK’in dün yayınladığı “İmalat Sanayiinde Eğilimler, Nisan 2009” bülteninden:
“2009 Nisan ayında, işyerlerinin, tam kapasite ile çalışmamasının nedenleri arasında talep yetersizliği ilk sıradadır. İç pazarda talep yetersizliği
% 55.4 ve dış pazarda talep yetersizliği % 31.4 oranında etkili olmuştur. Mali imkansızlıklar % 3.5, yerli mallarda hammadde yetersizliği % 3.1 ve İthal mallarda hammadde yetersizliği % 1.4, işçilerle ilgili meseleler ise % 1.3 oranında etkili olmuştur.”
Mali imkânsızlıkların içine sermaye yetersizliği de var kredilerdeki daralma da var. Ancak bugün gelinen “çift haneye” doğru giden küçülmede, işsizliğin en fazla olduğu, kapasite kullanımının ve üretimin en fazla düştüğü ülkelerden biri olmamızda sorumluluk tek başına bankacılığa yüklenemez!
“Krizin teğet geçeceğinin” varsayılmasının ve önlemlerin zamanında alınmamasının; 2003 yılından itibaren dünya likiditesinin en bol olduğu dönemlerde başta vergi olmak üzere gerekli reformların yapılmamasının; küresel likidite ve rant ekonomisinin yardımıyla ekonomik büyümeyi sadece inşaat sektörüne yıkma tembelliğinin; IMF anlaşmasının yerine yeni bir program konul(a)mamış olmasının hiç mi payı yok?
Bunları söylerken; eski bir bankacı olarak; bankaları savunuyor değilim. Başkalarının paralarının sorumluluğun taşıyan, 2001 krizinden ciddi dersler çıkarmış ve çok sağlam diye övündüğümüz bankacılık bu yılın ilk çeyreğinde hızlı faiz indirimleri sonrasında ciddi kârlar yazdılar. Herkesin gözü şimdi bu kârlarda ve bankacılık kesiminin bunları bir şekilde “geri vermeleri” isteniyor. Hatta bunun için, reel sektörle bankaları karşı karşıya getirme pahasına TOBB işin içine çekiliyor...
Başbakan başta olmak üzere hükümet olarak krizi öngörüp buna göre önlem almayacaksınız, önlemlerini alıp krizi görenlerin kârlarından bir kısmını isteyeceksiniz.
Evet Başbakan’ın haklı olduğu bir nokta var. O da 2008’de kaplumbağa gibi kabuklarına saklanan bankacılar elde ettikleri kârların güvencesiyle kabuklarından çıkıp, çok daha esnek olabilirler.
Ama asıl bundan sonra yapılması gereken IMF ile bir anlaşmanın imzalanması ve ek bütçe gerektirecek hale gelmiş olan kamu maliyesini bir zapt-u rapt altına almaktır. IMF’den gelen kaynak ve disiplin sayesinde devletin fon ihtiyacı azalacak, bankalar da böylelikle devlete satamadıkları fonları reel kesime kullandıracak.
Ancak böylelikle barış sağlanabilir. Bankalarla, reel kesimin birbirleriyle hasım olması en son ihtiyaç duyacaklarımızdan biridir.
Bankalarla özel sektör hasım mı?
Haberin Devamı