Şampiy10
Magazin
Gündem

Hadisin önemi ve geçerlilik şartları (2)

DÜNDEN DEVAM

Peygamber, tebliğ ettiği yasaları çiğnerse inanılırlığını yitirir, halk onu dinlemez ve tebliğlerini de uygulamaz. Vahyi çiğneyen Peygamberin masumluğu da kalmaz. Çünkü onun masumluğu, vahye aykırı şeyler söylememesi anlamını taşır. Kur’ân, Peygambere vahyi olduğu gibi duyurma ve ona uyma dışında bir masumluk tanımamıştır. Onun masumluğu, kendisine verilen elçilik görevine asla yalan karıştırmaması, hıyanet etmemesi, onu olduğu gibi duyurması ve uygulamasıdır. Durum bu olduğuna göre, hadis diye rivayet edilen söz, eğer Kur’ân’ın ruhuna aykırı ise o, gerçekte hadis değildir. Asıl insanların uygulamakla görevli bulundukları hükümler, Kur’ân’ın hükümleridir. Sağlam hadisler de onların açıklaması niteliğindedir. Yani Peygamber’in, Kur’ân hükümlerini uygulamasının izahıdır. Ama bunlar dinin temeli olmadığı için Peygamber, bunları yazdırmamıştır. Eğer bunlar dinin temeli olsaydı, Hz. Peygamber Kur’ân ayetlerini yazdırdığı gibi kendi sözlerini de yazdırırdı. Ama o, bunları yazdırmak şöyle dursun, tersine bunların yazılmasını yasaklamıştır.

Sonradan eklenen sözler

Ebu Said el-Hudri, Peygamber’in şöyle dediğini saptamıştır: “Benden, Kur’ân’dan başka bir şey yazmayın. Kim, benden Kur’ân’dan başka bir şey yazmışsa onu yok etsin. Zararı yok, benim sözlerimi anlatabilirsiniz. Fakat her kim bana yalan atarsa (hadisin ravisi Hemmam, ‘Galiba kasten bana yalan atarsa dedi’ diyor), ateşteki yerine hazırlansın” (Müslim, Zühd: b. 17, h. 73; Darimi, Mukaddime: 42; İbn Hanbel, Müsned: 3/12, 21, 39). Bu müteammiden (kasten) kaydının olmadığı rivayetler de vardır: “Benim üstüme yalan atmayın. Kim benim üstüme yalan atarsa ateşe girsin” (Buhari, İlm: 39). Bu rivayette müteammiden yani kasten, bile bile kaydı önemlidir. Ravi, Peygamber’in kasten kaydını koyduğundan kuşkuludur. Aslında bu sözün, sonradan hadise eklendiğinde kuşku yoktur. Çünkü sonradan hadis uyduracak veya kendi sözlerini, düşüncelerini Peygamber’in sözleri arasına karıştıracak olanlar, işte bu müteammiden kapısından girmişler ve buradan kendilerine ruhsat bulmuşlardır. DEVAM EDECEK

Yazının devamı...

Hadisin önemi ve geçerlilik şartları (1)

Necm Suresi’nin 3-4’üncü ayetlerini sözgelimine aykırı yorumlayarak Hz. Peygamber’in şakalarını dahi vahiy sayma eğiliminde olanlar, görüşlerine destek bulmak için onun her sözünün vahiy olduğunu ifade eden hadisler üretmişlerdir. Oysa Necm: 23/3-4’üncü ayetler Peygamber’e gelen vahyin, kendi sözü olmayıp melek tarafından ona öğretildiğini bildirmektedir. Kur’ân, vahiy alması dışında Peygamber’in de bir insan olduğunu birkaç kez vurgulamıştır: Ahkaf: 66/9 ve Kehf: 69/110’uncu ayetler, onun bir insan olduğunu, “De ki: Ben size, Allah’ın hazineleri yanımdadır demiyorum. Gaybı da bilmem. Size ben meleğim de demiyorum. Ben sadece bana vahyolunana uyuyorum” (Enam: 55/50), “Hiç kimse yarın ne kazanacağını bilmez ve hiç kimse hangi yerde öleceğini bilmez” (Lokman: 57/34), Kehf: 69/23-24, Araf: 39/187, Naziat: 81/42-44, Tövbe: 113/113-114 gibi ayetler Allah’ın bildirdikleri dışında gaybı bilmediğini ifade etmektedir.

Peygamberliğinden ayrı olarak zeka bakımından dahi olmasına rağmen o da insandır. Vahiy dışında yanılması mümkündür. Namazda yanılma secdeleri de onun yanıldığını gösterir. Ayrıca bazı davranışlarında yanılmış olduğu da Kur’ân ile sabittir. Tövbe: 113/113-114’üncü ayetler, Peygamber’in ve müminlerin, müşrik olarak ölmüş yakınlarına istiğfar etmekle yanıldıklarını gösterir. Kuşkusuz Hz. Peygamber’in dini nitelikteki sözleri, Kur’ân-ı Kerîm’in tefsiri (açıklaması) sayılır. Ama onun, doğal ihtiyaçları için söylediği ya da yetiştiği ortamdaki kültürün genel kabullerini yansıtan sözlerini bağlayıcı vahiy gibi düşünmek aşırılıktan başka bir şey değildir. Faraza Hz. Peygamber, “Ben hastayım, yemek yiyeceğim, yatağımı serin, yatacağım” demiş olsa, insanlık gereği söylediği bu sözler, vahiy mi kabul edilecektir? Peygamber’in vahyi açıklayan sözleri dinin kaynağıdır ama dinle ilgisi olmayan, tamamen dünyaya ve özel işlere ait sözleri şeri kaynak değildir. Çünkü Peygamber Kur’ân’a uymakla yükümlüdür: “Rabbinden sana vahyolunana uy” (Yunus: 51: 109, Enam: 55/106, Ahzab: 97/2), “Ben sadece Rabbimden bana vahyolunana uyuyorum” (Araf: 39/203; Yunus: 51/15, Enam: 55/50, Ahkaf: 66/9). Elbette Peygamber, uymakla yükümlü bulunduğu yasalara aykırı sözler söylemez ve onlara ters davranışlar sergilemez.

* DEVAM EDECEK

Yazının devamı...

Kur’ân, güzel olan şeyleri yasaklamaz (4)

DÜNDEN DEVAM

İnsanlar eskiden kalma geleneklerinin, yetiştikleri ortamın etkisiyle bazı hayvanları yemekten tiksindiklerinden dolayı bunların haram olduğunu belirten rivayetler üretmişlerdir. Kişi, sevmediği bir şeyi yemeyebilir ama bunu din hükmü göstermeye hakkı yoktur. Çünkü bu, Allah’a iftira olur. Vahye dayanmadan kendi gelenekleriyle, vehim ve vesveseleriyle dine yasaklar koymak suretiyle Allah’a iftira edenler onmazlar. Âl-i İmran: 94/93, Enam: 55/146, Nisa: 98/160. ayetlerin belirttiği üzere İsrailoğulları’na da bütün yiyecekler ve güzel şeyler helaldi. Sonra Yakup, bir rüya üzerine kendisine bir yasak koydu, “Uyluk kemiğindeki eti yememeyi” adadı. Ondan sonra gelenler onun sadece kendi durumuyla ilgili bir adağı genel bir hüküm yaptıkları gibi daha birçok yasak da koydular. Bu yanlış davranışlar dinin zorlaşmasına neden oldu. İnsanların koydukları yasaklar, Tanrı buyruğu diye din kitaplarına geçti ve topluma yerleşti, kolay din zorlaştı. Enam: 55/146, Nisa: 98/160. ayetlerde Yahudilere haram kılınan bu hayvanların, aslında haram olmadığı fakat onların dinde aşırı gitmelerinin cezası olarak bunların haram kılındığı belirtilmektedir.

Hadis rivayetlerinde, çeşitli etlere konulan yasakların, aslında nasıl Tevrat’tan esinlenerek rivayetlere geçirildiğini anlayabilmek için Tevrat’ın Tesniye 14/3-19; Levililer: 11/9, 13-19, 20-23, 41-49 bablarına bakılabilir. Özellikle Tevrat’a dayanılarak yazılmış olan Mişna’yı okuyunca insan, bizim fıkıh kitaplarını okuyor hissine kapılmaktadır. Bundan da Kur’ân’ın söylemediği şeyleri dine sokan ulema (din bilginleri) ve fukahanın (din hukukuçuları) nerelerden esinlendikleri aslında bu tür rivayetlerin Müslüman olmuş kitap ehlinden bazı kimselerin akıllarındaki inanç ve görüşlerinin nasıl hadis haline getirildiği ortaya çıkmaktadır. Fahreddin Razi şöyle diyor: “Yırtıcı hayvanlar ve gagalı kuşlar, Yahudilere haramdı. Onlara haram olan bu şeyler Müslümanlara haram değildir. Yırtıcı hayvanlar içinde paralayıcı dişleri olanların ve gagalı kuşların haram olduğu hakkında rivayet edilen haber zayıftır. Çünkü bu haber, Allah’ın kitabına aykırı, tek kişi yoluyla gelen bir haberdir.” Araf 31-32’nci ayetlerden açıkça anlaşıldığı üzere güzel giyinmek, güzel rızıklardan yiyip içmek, dünya nimetlerinden yararlanmak haram değil, tersine Allah’a şükürle birlikte olursa güzeldir.

Yazının devamı...

Kur’ân, güzel olan şeyleri yasaklamaz (3)

* DÜNDEN DEVAM

Medine döneminin ilk yıllarında inen Bakara: 92/173’üncü ayette ve Medine döneminin son zamanlarında inen Maide Suresi’nde de yine sadece bu dört et türünün haram olduğu, bunun dışında haram et bulunmadığı belirtilmiş ve bu husus “İnnema: ancak” hasr edatıyla pekiştirilmiştir. Yani “ancak bu sayılanlar haramdır, başka haram yoktur” demektir. Maide: 110/1, 3-5’inci ayetlerinde haram olduğu okunacak olanların dışındaki bütün güzel ve temiz şeylerin helal olduğu belirtilmekte, 3’üncü ayette de daha önce de haram olduğu belirtilen dört et çeşidi ve bazı şirk eylemleri açıklanmakta, 4-5’inci ayetlerde de bunların dışındaki bütün güzel ve temiz şeylerin helal kılındığı vurgulanmaktadır. 3’üncü ayette haram kılınan etler, daha önce haram kılınmış olanların açıklanmasından ibarettir. Demek ki din, başında da sonunda da yalnız bu dört tür etin haram olduğunda ısrar etmiş, bunun dışında bir şeyi haram kılmamış ayrıca, “Ey inananlar, Allah’ın size helal kıldığı güzel ve temiz şeyleri haram etmeyin, sınırı aşmayın. Çünkü Allah, sınırı aşanları sevmez” (Maide: 110/87-88) buyurmuştur.

Fahreddin Razi de Kur’ân’da yalnız bu dört tür et haram sayılmıştır ama Hz. Peygamber’in bunların dışında bazı şeyleri yasaklamış olabileceğini söyleyenleri şöyle reddetmektedir: “Ayetin saydıkları dışında başka haramlar olduğunu söyleyen rivayetlerle ayet özelleştirilmiyor, açıkça neshediliyor (hükmü yürürlükten kaldırılıyor). Çünkü Allah’ın, ‘De ki: Bana vahyolunanda, (bu haram dediklerinizi) yiyen kimse için haram edilmiş bir şey bulamıyorum. Ancak leş yahut akıtılmış kan yahut domuz eti -ki pistir- ya da Allah’tan başkası adına boğazlanmış bir fısk (murdar olmuş hayvan) olursa başka (bunlar haramdır). Ama kim çaresiz kalırsa, (başkasının hakkına) saldırmamak ve (zorunluluk) sınırı(nı) aşmamak üzere (bunlardan yiyebilir). Çünkü Rabbin bağışlayandır, esirgeyendir’ ayeti, bu dört tür etin dışında haram etin bulunmadığını vurguluyor. Bakara 173. ayet de haram olanların ancak bu dört şey olduğunu belirtiyor. Şimdi, ‘Hayır, böyle değildir. Bunların dışında şunlar da haramdır’ demek, biri Mekke’de, biri Medine’de inen bu iki ayetin hükmünü neshetmektir (yürürlükten kaldırmak). Haber-i vahid (bir iki kişi haberi) ile Kur’ân neshedilemez.”

* DEVAM EDECEK

Yazının devamı...

Kur’ân, güzel olan şeyleri yasaklamaz (2)

* DÜNDEN DEVAM

Enam: 55/118-150. ayetlerinde ayrıntılı olarak anlatıldığı üzere müşrikler, çeşitli hayvanlar hakkında yasaklar, helaller koymuşlardı. Geleneksel dinlerinde, liderler tarafından konulmuş hükümleri de Tanrı buyruğu sanıyorlardı. İşte ayetler, insanlara, bu tabuları kırmalarını, hurafelere kapılıp Allah’ın nimetlerini bu tür yasaklarla kısıtlamamalarını, o güzel nimetlerden yararlanıp Allah’a şükretmelerini emretmektedir. Âl-i İmran: 94/93, Enam: 55/146, Nisa: 98/160’ıncı ayetlerde Yahudilere de bütün güzel yiyeceklerin helal olduğu fakat onların dinde aşırılığa kaçmaları, haksızlık ve taşkınlık yapmaları yüzünden helal olan birçok şeyin haram kılındığı, bu cümleden olarak onlara, tırnaklı hayvanların etlerinin, sığır ve koyunun sırt ve bağırsaklarındaki ile kemiğe karışan yağları dışındaki bütün iç yağlarının haram kılındığı, dinde aşırı gitmeleri yüzünden haramlar genişletilerek böyle cezalandırıldıkları belirtilmektedir. Kur’ân’da gerek Allah’a ortak koşanların gerek Yahudi yorumcularının çoğalttıkları bütün haramlar kaldırılmış ve ayetlerde belirtilen dört çeşit hayvan eti dışında bütün etlerin helal olduğu vurgulanmıştır.

Yüce Allah, dine sokulan aşırılıkları kaldırmak, insanları orijinal tevhit yasalarına iletmek üzere gönderdiği Elçisini, “Onlara güzel şeyleri helal, çirkin şeyleri haram kılar. Üstlerine binen yükleri, kendilerini bağlayan (batıl inançlardan oluşmuş) zincirleri kaldırıp atar” (Araf: 39/157) şeklinde nitelendirmektedir. Hz. Peygamber; yağ, peynir ve yaban eşeğinin helalğ olup olmadığı sorusunu şöyle yanıtlamıştır: “Helal, Allah’ın kitabında helal kıldıklarıdır. Haram da O’nun kitabında haram kıldıklarıdır. Hakkında bir şey söylemeyip sustuğu şeyler de affettiklerindendir (mübah kıldığı şeylerdir)” buyurmuştur. “Allah size ölüyü, kanı, domuz etini ve Allah’tan başkasının adı anılarak kesilen (hayvanlar)ı haram kıldı. Kim mecbur kalırsa (başkasının hakkına) saldırmadan, sınırı da aşmadan (bunlardan) yiyebilir. Şüphesiz Allah, bağışlayan esirgeyendir” (Nahl: 70/115) ayetinde de yine ancak bu dört tür etin haram olduğu, bunun dışında haram olmadığı, kendi vehimleriyle helal ve haram hükümleri koyanların Allah’a yalan uydurdukları, Allah’ın yasaklamadığı bir şeyi haram diyerek din hükmü yapmak suretiyle Allah’a iftira edenlerin asla iflah olmayacakları vurgulanmaktadır.

* DEVAM EDECEK

Yazının devamı...

Kur’ân, güzel olan şeyleri yasaklamaz (1)

Enam Suresi’nin 145’inci ayetinde Hz. Muhammed’e vahyedilenlerde; yemek isteyen kimse için leş, akıtılmış kan, domuz eti ve Allah’tan başkası adına kesilen hayvan etleri dışında hiçbir şeyin haram olmadığını, darda kalanın ise başkasının hakkına saldırmamak ve sınırı aşmamak şartıyla bu haram olan şeylerden de yiyebileceğini söylemesi emrediliyor. Allah’ın çok affeden, çok esirgeyen sıfatları vurgulanarak O’nun, zorunlu hallerde haramlardan yiyen kullarını affedeceğine işaret ediliyor. İslâm’da genişlik ve kolaylık vardır. Allah, nimetlerini kullarına helal kılmıştır. Güzel olan şeylerin hepsi helaldir. Yalnız bazı şeyler, zararlarından dolayı haram kılınmıştır. Bunun amacı da kulun maddesini ve manasını zararlı şeylerden korumaktır. Enam Suresi’nin 150’nci ayettinde, Allah’a ortak koşanların şahitlerinin yani izledikleri din adamlarının, “yasak” diye öğütledikleri şeylerin, gerçekten Allah tarafından yasaklandığını kanıtlamaları buyuruluyor. Kendi hayalleriyle yasakladıkları bu şeylerin gerçekten Tanrı yasağı olduğunu nereden biliyorlar? Bu konuda kendilerine vahiy mi geldi? Yoksa atalarından kendilerine intikal eden tanrısal bir belge mi var? Ellerindeki dünya nimetlerine böyle yasaklar koyarak hayatı zorlaştırmışlar. “Şu yasak, bu yasak” diyerek dinlerini, inançlarını vehim ve hurafeler, zan ve hayaller üzerine kurmuşlar?

Daha sonra Allah’ın Elçisi’ne, hurafeciler ne söylerse söylesin kendisinin, onların geçersiz savlarına katılmaması emrediliyor. Ahiret sorumluluğuna kesin biçimde inanmayanların hayallerine, büyük sandıkları aslında çıkarcı, dünyaperest kimselerin sözlerine, fetvalarına uyarak onları Allah’a ortak yaptıkları böylece Allah’ın yanında hayali tanrılara da taptıkları, kınayıcı bir üslupla belirtiliyor. “Size verdiğimiz rızkın temizlerinden yiyin ama bu hususta taşkınlık etmeyin. Sonra gazabım üzerinize iner. Kimin üstüne gazabım inerse o, düşmüş(mahvolmuş)tur” (Taha: 45/81), “Gördünüz mü, Allah’ın size rızık olarak indirdiği şeylerin bir kısmını haram ve bir kısmını helal yaptınız? De ki: Allah mı size böyle izin verdi, yoksa siz Allah’a iftira mı ediyorsunuz?” (Yunus: 51/59) ayetlerinde bir delile dayanmadan Allah adına haram ve helal hükmü koyanların, Allah’a iftira ettikleri vurgulanmaktadır. Son ayet, hiç kimsenin, Allah’ın yarattığı rızıklar üzerine haram hükmü koyamayacağını, bu hükmün ancak Allah’a ait olduğunu anlatır. DEVAM EDECEK

Yazının devamı...

Hüküm koymak Allah’a özgüdür

Cenabı Hak Kur’ân’da hükmün, sadece kendisine ait olduğunu defalarca vurgulamıştır: “Hüküm yalnız Allah’ındır. O kendisinden başkasına kulluk etmemenizi emretmiştir. Dosdoğru olan din işte budur. Ama insanların çoğu bilmiyorlar” (Yusuf: 40), “Allah, hüküm verenlerin en güzeli değil mi? Kim O’nun hükmünden daha güzel hüküm verebilir?” (Tin: 8), “Onlara, ‘Allah’ın indirdiğine uyun’ dense, ‘Hayır, biz atalarımızın üzerinde bulduğumuz(yol)a uyarız’ derler. Peki ama ataları bir şey düşünmeyen, doğru yolu bulamayan kimseler olsalar da mı (atalarının yoluna uyacaklar)?” (Bakara: 170), “(O ortak koşanlardan olmayın ki onlar) Dinlerini parçaladılar ve bölük bölük oldular. Her parti kendi yanındakiyle sevin(ip övün)mektedir” (Rum: 32), “Dinlerini parça parça edip, grup grup olanlar var ya, senin onlarla hiçbir ilişkin yoktur. Onların işi Allah’a kalmıştır, sonra (Allah) onlara yaptıklarını haber verecektir” (Enam: 159).

Peygamberlerin görevlendirme nedenleri, ilahi mesajı duyurmaktır. Bizim onları övmemiz, ya da “Peygamber de haram koyabilir” dememiz onları yüceltmez. Çünkü onu görevlendiren Allah, kitabının birçok yerinde hükmün, yalnız kendisine ait olduğunu vurgulamıştır. Kaldı ki Peygamberimizin bile hata yaptığı ve yapabileceği, şayet hata yaparsa vahyin onu düzelteceği belirtilmiştir: “Ey Peygamber! Eşlerini hoşnut etmek için Allah’ın sana helal kıldığı şeyi niçin sen kendine haram ediyorsun? Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir” (Tahrim: 1),

“Ey inananlar, Allah’ın size helal kıldığı güzel ve temiz şeyleri haram etmeyin, sınırı aşmayın. Çünkü Allah, sınırı aşanları sevmez” (Maide: 87), “De ki: ‘Haydi Allah’ın bunu yasakladığına şahitlik edecek tanrılarınızı getirin.’ Eğer (onlar) şahitlik ederlerse sen onlarla beraber şahitlik etme” (Enam: 150), “Dillerinizin yalan yere nitelendirmesinden ötürü ‘Şu helaldir, şu haramdır’ demeyin, sonra Allah’a karşı yalan uydurmuş olursunuz. Allah’a karşı yalan uyduranlar ise iflah olmazlar” (Nahl: 116), “Onlara bir ayet getirmediğin zaman, ‘Bunu da derleseydin ya’ derler. De ki: Ben ancak Rabbimden bana vahyolunana uyuyorum. Bu (Kur’ân), Rabbinizden gelen basiretler(gönül gözlerini açan nurlar, gerçeğe ileten kanıtlar)dır ve inanan bir toplum için yol gösterici ve rahmettir” (Araf 203)

Yazının devamı...

Ormanlarımıza kıymayalım

Yine yaz geldi, yine ormanlar yanıyor. Neden her yıl ormanlarımızın bir kısmı kül oluyor? Neden bu yangın olaylarının önü alınamıyor? Orman yangınlarının yüzde 90’ı insan hatasından, sorumsuzluğundan veya kastından kaynaklanıyor. Yaptığımız yolculuklar sırasında mola verdiğimiz yerlerde görüyoruz. Oturmuşlar, yemişler, içmişler, bira şişelerini çevreye fırlatmışlar. Şişelerinin kırıkları ağaçların, kuru otların arasına savrulmuş. Bu cam parçaları özellikle de koyu renklileri, güneşin kavurucu sıcağını emip ısınır. Her biri birer kibrit oluverir. Önce çevresindeki otları sonra da ağaçları tutuşturur. Böylece yüzlerce hektar orman kısa zamanda kül olup gider. Oranın tekrar orman vasfını kazanması için 50 yıl beklemek gerekir. Arabasıyla geçerken veya piknik yaparken içtiği sigaranın izmaritini söndürmeden atanlar yüzünden onlarca ağaç yanar. Piknik yapanlardan bazıları ateşi iyice söndürmeden çekip gider. Al sana bir yangını daha...

50 yıl önce Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde İngilizce hocamız Miss Gordon, başından geçen şu olayı anlatmıştı: Londra’da, ablasıyla birlikte parka gitmişler. Yanı başlarında piknik yapan bir işçi, sigarasının boşalan paketini ağaçların arasına savurmuş. Gordon’un ablası gidip boş paketi alarak işçiye götürmüş ve “Buyurun” demiş. İşçi, “İstemiyorum” diye cevap vermiş. Gordon’un ablası “Biz de istemiyoruz” demiş. İşte vatandaşların her birinde “Biz de istemiyoruz” bilinci gelişirse orman yangınları büyük ölçüde azalır. Bu yangınların bir kısmı da toprak kazanmak için bazı rantçılar veya vatandaşlar tarafından çıkarılıyor. Tabii terör örgütlerinin kasıtlı yakma payı da vardır.

Her ne amaçla olursa olsun kasten orman yangını çıkarmak, hatta tek bir ağacı bile yakmak vatan hainliğidir. Cennet vatanı çöle çevirmeye, en ufak vicdanı olan hiç kimse razı olmaz, olmamalıdır. Hiç kimse huzur sembolü yeşilliklere kıymamalıdır. Hz. Peygamberimiz, “Her kim (gerekli bir neden olmadan) bir fidanı keserse Allah onu tepe takla cehenneme atar” buyurmuştur. Sevgili okurlarım, değerli vatandaşlarım, din kardeşlerim, kıymayın masum ağaçlara. Sorumlu davranın. Elinizden geldiğince fidan dikin. Bir orman yerinde bir duman görürseniz derhal ilgililere bildirin. Peygamberimiz buyurmuşlar:

Kıyamet kopar görsen, elinde de bir ağaç

Mümkünse dikmek için durmadan toprağı aç.

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.