Şampiy10
Magazin
Gündem

Kötü alışkanlıklarını bırakan gencin sorunu

“HOCAM ben 27 yaşında bir gencim

3 aydır namaz kılıyorum, kötü alışkanlıklarıma tövbe edip elimden geldiğince emir ve yasakların dışına çıkmamaya çalışıorum” diyen genç, dine dönünce evlenmeğe karar verdiği kızın, “Sen bana baskı yaparsın, değiştin!” diyerek kendisini bıraktığını ve bu durumun kendisini çok üzdüğünü belirtiyor. Ayrıca parasızlıktan birlikte kaldığı ailesinin kaçak elektrik kullanmasına da çok üzülüyor ve diyor ki:

“Bir yandan ibadet yapıp Allah’a yönelmeye çalışırken diğer taraftan bu kul hakkı sebebiyle içim müthiş rahatsız. Allahım beni ve ailemi bu durumdan kurtar diyorum ve anne babama yine de onları üzmeden ve dışlamadan işi anlatmaya çalışıyorum ama beni pek dinleyen yok. Hocam içinde bulunduğum bu duruma sabretmeli miyim yoksa belki de beni okutmak için parasız kalan ve bu kötü şeyi yapmak zorunda kalan ailemi bırakıp kendi başımın çaresine mi bakmalıyım?” diye sözlerini tamamlıyor.

Değerli genç, ben özel işlere karışmam. Siz doğru dürüst İslâm’ı yaşamaya çalışın ama kimseyi de kırmayın. Kız seni gerçekten sevseydi sudan bahanelerle senden ayrılmazdı. Onunla yola devam edip etmeme tamamen senin seçimine bağlıdır.

“Hiç kimseye hor bakma,

İncitme gönül yıkma.

Sen nefsine yan çıkmam.

Mevlâ görelim neyler,

Neylerse güzel eyler!”

Babanıza annenize saygılı olun. Fakat onların kaçak elektrik kullanmaları hırsızlıktır, yetim hakkına tecavüzdür. Bunu da güzellikle söyleyip onları uyarın ama kırıcı olmayın. Kabul etmezlerse sorumlu sen değilsin. Allah yardımcın olsun.

Can verme hali

SORU: Hocam babamı akciğer kanserinden kaybettik. Ne yazık ki babamın son anlarında onun yanında olamadım. Yanında olanlar onun Hakk’ın rahmetine kavuşurken hiç acı çekmediğini söylüyorlar. Ama ben ertesi günü cenazeyi alırken teşhis için baktığımda babamın gözleri ve ağzı açıktı. Sanki korkuyor gibiydi. Babam acaba gerçekten son nefesini verirken Azrail ona kötü gözükmüş olabilir mi? (E.B.)

CEVAP: Can verirken babanızın ağzının açık kalması onun âhiret durumunu göstermez. Bu beden ne şekle girerse girsin artık ruhun bununla ilişkisi kalmamış, ruh ayrılıp gitmiştir. Eğer dünyada Kur’ân ahlakına göre yaşamış, kimsenin hakkını yemeden Hakk’a yürümüş ise inşaallah ödüllendirilecektir. Allah babanıza rahmet eylesin.

Yazının devamı...

Peygamberimizin babasının ismi

SORU: Hocam Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.)in babaları Hz. Abdullah’ın ismi dikkatimi çekti. Abdullah Allah’ın kulu anlamına gelir. Herhalde bu isim Arap dünyasında ilk kez Pegamberimizin babasına verilmiş bir isim de değildir.

İslâmiyet Allah tarafından Peygamberimize gönderilen bir din ise, daha önce Araplar puta tapıyorlar ise; Peygamberimizin babasının ismi nasıl olup da Allah’ın kulu anlamına gelen Abdullah oluyor? (Buket Saran)

CEVAP: Kur’ân onlara yerleri gökleri kimin yarattığını sorsan, “Allah yarattı” diyeceklerini kaç kez vurguluyor. Kim demiş Araplar Allah’ı tanımaz, sadece putlara tapan insanlardı diye. Arapların Hz. İbrahim’den kalma geleneksel ve şifahi dinleri vardı. İbadetleri vardı, hacları ve namazları vardı. Onların temel hataları, kendileriyle Allah arasında aracı olduklarına inandıkları, meklek sembolü diye düşündükleri putlara da tapmaları, Allah’a ibadet ettikleri gibi onlara da yalvarmaları idi. Böyle aracı tanrı düşünmelerine karşın Allah’ı bütün tanrıların başı, yerleri gökleri yaratan; doğa yasalarını yürüten tek Tanrı bilirlerdi.



Hacca gidemeyen sorumlu mu?

SORU: Hocam, kalbimde hac için büyük bir arzu var, ölmeden önce gidememekten korkuyorum, ama diğer taraftan sadece parası olanlara farz bir ibadet İslam’ın özüne uygun mu? Yoksa bu da “geleneksel İslam’ın” yanlış yorumladığı bir konu olup aslında farz bir ibadet değil mi? Bir hoca “Herkese, halka açık olan bir mabedde Cuma namazı farz der” demişti... Aynı mantıkla hac farzı da genel sayılmaz mı? (Mustafa Fotumacı)

CEVAP: Hac yola gitmeğe gücü yeten kimseye farzdır. Yola gitme, sağlık, para, vize, kota gibi engelleri aşabilme demektir. Önünüze parasızlık veya kur’a engeli çıkarsa hac size farz olmaz. Hem fakir, yahut hasta, ya da herhangi bir sebeple engelli kimselere haccın farz olmasını eşitlik ilkesine daha uygun buluyorsanız bu çok sakat bir düşüncedir. Çünkü Allah, hiç kimseye yapamayacağı bir şeyi emretmez. Peki kim vergi ile yükümlüdür? Yoksul vergi vermekle yükümlü mü? Adamın verecek parası yoksa nasıl vergi ödesin? Sağlığı uygun değilse nasıl askere gitsin? Kur’ân’a göre “Köre güçlük yoktur, topala güçlük yoktur, hastaya güçlük yoktur.” (Nur: 61, Fetih: 17) Ama yola gitme gücü olan herkese hac farzdır.


Yazının devamı...

Namaz kılmayanın cezası

SORU: Sayın Hocam, size cuma konuşması sırasında camideki imamın söylediklerinden bahsedeceğim. Söylediğine göre 4 mezhebin 3’ünde beş vakit namazın hiçbirini kılmayanın cezası, taşlayarak öldürmeden ağır işkenceye kadar değişmekteymiş. Nedeni diğer insanlara kötü örnek olmasıymış. Kişinin imanı, ibadeti Allah ile kendisi arasında değil midir? Kişi hesabını Allah’a vermeyecek midir? Buna ceza kesmek insanlara mı düşer? Hem insan kendini bildiği sürece diğerlerinin ne yaptığı önemli midir? Sayın Hocam eğer Müslüman olmak bu ise ben kendi Müslümanlığımdan şüphe duymaya başladım. (Ali Kılınç)

CEVAP: Böyle sözlerin bir değeri yoktur. Kur’ân, dinde zorlama olmayacağını (Bakara: 256), herkesin eyleminin kendisine aidolduğunu (Yunus: 41); Hiç kimsenin, başkasının suçundan sorumlu olmadığını (Sebe: 25); dileyenin inanıp dileyenin inkâr edebileceğini; herkesin, yaptığının karşılığını Allah’ın divanında göreceğini (Kehf: 29); gönülden gelmeyen sözle, zoraki yapılan uygulamanın bir değer taşımadığını (Nahl: 106); Peygamber’in görevinin sadece duyurma olduğunu (Şûra: 48; Maide: 99); imanın ve inkârın, kişinin tercihine bırakıldığını (Kaf: 45) vurgular. Toplum hukukunu ilgilendiren hırsızlık gibi, zina gibi, katil gibi konularda ceza var ama Allah ile kul arasında kalan ibadet eylemlerini yapmayanlar için Kur’ân bir ceza belirlememiştir. Fıkıh adamlarının kendi düşünceleriyle ortaya attıkları görüşler din değildir. O kadar görüş ayrılığı var ki onları okuyan insan Kur’ân’ı bilmezse dinden soğur.





Hangi duâyı okumalıyım?


SORU: Hocam çalışan bir bayanım. Çalışmadan önce namazımı kılıyordum. Fakat çalışmaya başlayınca işyerinde kılamadım. Sabah ezanı okununca uyanıyım diye Allahıma yalvarıyorum ancak şeytan benden baskın çıkıyor. Duyduğum halde kendime gelip de kalkamıyorum. Bu tembellikten kurtulmam için hangi duayı etmem gerekiyor? (Sevgi Kaçmaz)

CEVAP: Dua sizin iradeniz ve kararınızdır. Şeytan size baskın geliyorsa ben ne yapabilirim? Ben öyle bir duâ bilmiyorum. Gerçekten uyanmak istiyorsanız üç kez İnâ a’taynak’el-Kevser Suresini okuyun. Allah sizi uyandırır. Diğer namazlarınızı kılmanız gerekir. İş yerinde kılamıyorsanız, buna engel varsa eve geldiğinizde önce kılamadıklarınızı, ardından da içinde bulunduğunuz vaktin namazını kılın.


Yazının devamı...

Bu gece Berat Kandili

Yine mübarek sayılan bir günü yaşamaktayız. Şa’ban ayının 15. gecesi İslâm âleminin çoğunluğu tarafından Berat Gecesi olarak bilinir ve ihya edilir. Berat, suçtan, günahtan kurtuluş belgesidir. Sağlığı kuşkulu bir hadise göre Şa’ban’ın 15. gecesinin seher vaktinde Allah’ın dünya göğüne inip: “Yok mu af dileyen bağışlayayım, yok mu dilekte bulunan dileğini yerine getireyim...” diyeceği anlatılırsa da bu, sadece bir tek geceye özgü değildir; Buhari ve Müslim’de bulunan sağlam hadislere göre Cenabı Hak her gecenin son bölümünde dünya göğüne inip böyle diyeceği vurgulanır. Allah’ın dünya göğüne inmesi, seher vakitlerinde duâları daha çok kabul edeceği, dilek kapılarının o zaman daha açık olacağı anlamına gelir.

Her zaman yazdığımız gibi Peygamberimiz, herhangi bir geceye “Şu gece” “Bu gece” diye ayrı önem vererek kutlamamış veya onlara özgü bir ibadet yapmamıştır; o, her zaman Kur’ân’ın buyurduğu üzere gündüz ve gece ibadetlerini titizlikle sürdürmüştür. Müzzemmil Suresi’nin 20. Âyetinde belirtildiği üzere o, her gecenin üçte ikisine yakın bir kısmını ibadetle, zikir, tesbih, tehlil, namaz ve Kur’ân okumakla geçirmiştir: “Rabbin, senin gecenin üçte ikisinden daha az bir kısmında kalkıp ibadet ettiğini biliyor. Seninle beraber olanların bir bölümü de böyle yapıyor...” Hz. Peygamber (s.a.v.)in, peygamberliğinden birkaç yıl önce başlayıp tehannüs adı verilen bu ibadeti, bütün hayatı boyunca artarak sürmüştür.

Allah “Rabbimiz, bizler inandık, bizim günâhlarımızı bağışla ve bizi ateş azâbından koru!” diye yalvaran, sabırla ve içtenlikle yalnız Kendisine kulluk eden (Âl-i İmrân: 16-17) kullarına, yaptıklarına karşılık olarak altından ırmaklar akan, sürekli kalacakları cennetler va’detmiş ve o sadık mü’minleri: “Yanları yataklardan uzaklaşır (geceleyin ibadet için yataklarından kalkarlar), korkarak ve umarak Rablerine duâ ederler ve kendilerine verdiğimiz rızıktan hayır için harcarlar”

(Secde Sûresi: 16) şeklinde nitelendirmiştir.

Hz. Muhammed (s.a.v.), fiziğiyle orta çağ adamı ise de zihniyetiyle, düşüncesiyle kıyamete dek bütün çağların adamıdır. Bu geceyi ibadetle ihya ederken insanlığın, o yüce Peygamber’e borçlu olduğunu unutmamız gerekir. Salat ve selâm üzerine olsun.

Yazının devamı...

Hakkın rahmetinden umutsuzluk büyük bir hatadır

SORU: Hocam ben Allah inancı tam olan ve elimden geldiği kadar dini vecibelerini yerine getiren biriyim. Evliyim ama kocamla bir türlü anlaşamıyoruz; soğuk, çok katı biri. Ne yaptımsa düzeltemedim. Sürekli bana ayrılalım, ayrılalım diyordu. İyice bunaldım ve evden soğudum. Bu arada çok eski ve çok iyi bir arkadaşımla konuşuyorduk. Bana çok iyi, çok anlayışlı davranıyordu. Giderek ona bağlanmaya başladım. Yanlış olduğunu bile bile çok kötü birşey yaptım, beni öpmesine izin verdim. Şimdi kendimi çok kötü ve günahkâr hissediyorum. Kimselerin yüzüne bakamıyorum, ölmeyi düşünüyorum. Herkesle ilişkimi kestim. Neredeyse kendimle bile konuşmuyorum. Dünyaya küstüm. Hocam nasıl arınabilirim bu günahtan?

CEVAP: Arkadaşınızın sizi öpmesine müsaade etmeniz günahtır, günahtır ama olan olmuş. Bunu dert edip büyütmenin bir anlamı yoktur. Günahından yürekten tevbe eden kulu yüce Allah bağışlar. Günahtan tevbe eden hiç günah işlememiş gibi hatasından arınır. Tevbe ettiğin halde hala kuşku içinde kalıp toplumdan uzaklaşman, üzüntü girdabı içine atılman daha büyük bir günahtır.

Bir kez Allah! dese aşk ile lisan,

Dökülür cümle günah misl-i hazân.

Yürekten Allahım beni affet diyenin günahları, güz yaprakları gibi dökülür. Cenabı Hak kullarına buyurur ki: “Ey nefislerine karşı aşırı giden kullarım, Allâh’ın rahmetinden umut kesmeyin. Allâh bütün günâhları bağışlar. Çünkü O, çok bağışlayan, çok esirgeyendir.” (Zümer: 539. Hz. Yakup da oğullarına der ki: “Ey oğullarım, Allâh’ın rahmetinden umut kesmeyin; zira kâfir kavimden başkası Allâh’ın rahmetinden umut kesmez!” (Yusuf: 87)

Yüce Allah böyle umut verdikten sonra hâlâ kendini umutsuzluk girdabına atmak yaptığın hatadan daha büyük bir hatadır. Rahat ol, namazına niyazına devam et, şayet kocandan ayrıldıysan iyi bir talip çıkarsa evlen. Ama evliliğin sürüyorsa bundan böyle kocana sadakatle bağlan. Bir çocuğunuz olursa sorunlar çözülür. Allah yardımcın olsun.


Yazının devamı...

İbadetten çıkar beklenmemeli

SORU: Sayın hocam iş arkadaşlarım Allah’ı anmazlar, oruç tutmazlar, istediklerini yaparlar ama işleri yolunda gider, mutlu ve huzurlular. Ben ise dua etmeden hiç yatmam, Cuma namazlarını kaçırmam, oruç tutarım ancak işlerim rast gitmez, ne yapsam iyi sonuçlanmaz. Bu nedenle de çok huzursuz oluyorum. (T.S.)

CEVAP: Sevgili genç kardeşim, dini bir çıkar için yahut işin rast gelsin diye değil, Allah’ı sevdiğin için uygulayacaksın. Sana çıkar gelen şey belki hakkında kötüdür, bilemezsin. Allah senin için ne yol çizmişse razı ol, ibadetlerine karşılık bekleme. Yaptığını Allah’ın rızasını kazanmak için yap. O’nun taksimine razı ol. Elhamdü lillah sağlığın yerinde. Buna şükret. Hz. İsa’nın deyişiyle bir menfaat için Allah’a ibadet eden, ücretini bekleyen ırgat durumuna düşer. Ama hiç karşılık beklemeden ibadet eden, Allah’ı seven âşıklar, ermişler derecesine yükselir. Rabiye-i Adeviyye’nin şu sözünü unutma:

“Ya Rabbi eğer cehenneminden korktuğum için sana ibadet ediyorsam beni ateşine yak. Eğer cennetine girmek arzusuyla sana ibadet ediyorsam beni cennetinden mahrum bırak. Ama eğer sırf senin hoşnutluğunu kazanmak için sana kulluk ediyorsam beni rızandan, hoşnutluğundan yoksun bırakma!”





KÂH KİLİSEDE, KÂH MESCİTTE ALLAH’I ARARIM


SORU: Hocam, ramazan sohbetlerinizin birinde okuduğunuz, anlamı kısaca “havrada, kilisede, mescitte kapı kapı seni aradım” olan şiirin şairini, orijinalini, (eğer varsa) Türkçesini paylaşırsanız beni sonsuz mutlu edersiniz. (Sermet Zenen)

CEVAP: O şiiri 50 yıl önce hocamız değerli âlim Ömer Naimi Efendigil sınıfta okumuştu. Ben de onun ağzından ezberlemiştim. Ama şairini sormadım, o da söylemedi. Asıl şiir Farsçadır. Şîrâzî’nin olabilir ama emin değilim. Aslı şöyledir:

Keh mu’tekif-i deyrem keh sâkin-i mescid

Ya’nî ki tora mî talebem hâne be hâne

Ben bunu şöyle çevirmiştim dilimize:

Kâh kilsede mu’tekif, kâh mescidde sakinim

Yani kapı kapı Allahım, seni aramak dinim.

Yazının devamı...

Kur’ân dininin sadeliğini bozdular

Avusturya’dan yazan okurum Birol Kılıç’ın mektubuna dünkü yazımda yer vermiştim. Bugün cevabımı yazıyorum: Teşekkür ederim Birol Bey. Kur’ân’ın dini, insan doğasına uygundur ama onun sadeliğini bozdular. Uydurmaları gerçek kabul edenler, İslâm Peygamberine olmadık iftiralar atıp saldırdılar ve saldırıyorlar. Bizde de bir zamanlar müftülük yapmış biri, sonra en azılı din düşmanı kesildi ve bu uydurmaları gerçekmiş gibi göstererek “Din Bu” diye dört ciltlik kitap yazdı. Ben de buna karşılık bu savların ne kadar saçma, akıl ve mantık dışı, gerçek dışı olduğunu kanıtlayan iki ciltlik “Gerçek Din Bu” adlı kitabımı yazdım. Bu kitabım, asılsız savlara kanıp dinden sapan birçok gencimizi, birçok aydınımızı dine imana döndürdü. Ama asıl problem bize gayrimüslimlerden değil, “hoca” hatta profesör” sıfatını taktığımız insanlardan geliyor. İşte onlar bu saçmalıklara vargüçleriyle sarılmışlar. Bunları savunarak ve gerçekleri açıklayanlara saldırarak aslında kendi çıkarlarını korumaya çalışıyorlar. Her gün camide imamlarımız yeni yeni bidatları uygulamaya sokuyorlar.

Tiyatro şovu gibi...

Cenaze namazları tam bir tiyatro şovuna dönüşmüş. İhlas yok. Huzur yok. Riya var. Kendini gösterme var. Uydurma rivayetler hep Peygamber’in ağzına konuluyor. Bir de uzun konuşmalar ki dinleyene Allah sabır versin. Daha geçen gün bir cenaze namazında bulundum. Her zaman tanık olduğum şov, dinlediğim konuşma yinelendi. Söylenenlerden biri bile ayete veya Peygamberimizin gerçek mantalitesine uygun düşmüyor. Güya Peygamber demiş ki: “Cenazeye kırk kişi güzel tanıklık yaparsa onun günahları affolur.” O zaman adı İslâm ama gerçek din düşmanı birçok insan var ki, 40 kişi değil binlerce, on binlerce kişi bunlara güzel tanıklık yapıyor. Demek ki ömrü fıskla, yalan dolanla, edepsizlikle geçmiş insanlar doğru cennete, öyle mi? Bu sözü Peygamber’in ağzına koyup anlatan insanda gerçekten din var mı? Dilerim bir gün İslâm bu tozlardan, bulaşıklardan arınır.

Yazının devamı...

Avusturya’dan gelen bir okur mektubu

Hadisle ilgili bir dizi yazım üzerine Avusturya’dan Birol Kılıç adlı okurum, hadis diye ortaya atılıp kitaplaştırılan Kur’ân’a ters, uydurma birçok rivayeti ele alıp İslâm’a ve İslâm Peygamberine saldırı delili olarak kullandıklarını ve bununla mücadele ettiğini belirten bir e-mail gönderdi. Bu mektubu ve verdiğim cevabı okurlarımla paylaşmak istiyorum. Önce mektup: “Sayın Ateş, hadisler konusundaki yazılarınızı Viyana’dan büyük bir hayranlıkla takip ediyorum. Allah sizden razı olsun. Bu konuda ben de elimden geldiği kadar www.yenivatan.at sayfalarında okuyucularımızı bilgilendireceğim. Allah’ın tertemiz, duru ve çağın ilerisinde kitabı olan Kur’an-ı Kerîm dururken Peygambere iftira olarak ifade edebileceğimiz birçok hadis, İslâm dininin en büyük sorunudur. Emevi fıkhı olan bu Arabizm ürünlerine en güzel cevabı yine Kur’an-ı Kerîm’in verdiğine tanık oldukça şükürler olsun diyorum.

Başta Avusturya olmak üzere dünyada İslâm dinini karalamak isteyen cahil veya düşman kişi, kurum ve kuruluşlar karşımıza hep bu palavra hadis rivayetleriyle çıkıyor. Düşmanlar, Kur’ân-ı Kerîm ile aynı değere çekilmek istenilen bu hadisleri öne atarak ’İslâm dinin kaynağı işte budur. Artık siz gerisini siz düşünün’diye yazılar yazıp kitaplar çıkarıyorlar. Hatta siyasiler bile bu yola başvuruyor. Buna Haziran 2009 tarihinde tanık olduk. FPÖ Milletvekili Suzanne Winter; oy almak uğruna İslâm dinine, Peygamberine ve mensuplarına hakaretlerde bulunmuştu. Ancak açılan dava sonunda mahkum oldu. Bu olay karşısında tabii ki Avusturya’da buna karşı çıkanlar oldu. Ama bu işi profesyonelce yapanlardan biri olarak, İslâm dünyasının başında adeta bir kara leke olarak duran ve Peygambere iftira atılan bu rivayetlere çözüm bulamalıyız. Eğer bulamazsak Yunus Süresi’ndeki ’Allah, aklını işletmeyenlerin üzerine pislik bırakır’ ayetine devamlı muhatap olacağız. Kısacası hadislerin çoğu Kur’an’dan onay almaz ve terstir. (Birol Kılıç)”

NOT: Okurumun mektubuna cevabımı yarınki yazımda bulabilirsiniz.

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.