Mevlitteki abartılar
SORU: Ben, “Rabbim hatadan münezzehtir” diye inanırım. Bunun için mevlitteki miraç bölümünde bulunan ve zannımca Peygamberimizi yüceltmek adına yazılmış olan “ya habibim ben sana kıldım hata” bölümü beni çok rahatsız ediyor. Anlayamadığım, din eğitimi gören büyük hocaların bile bu bölümü hiç rahatsız olmadan okuması. Her duyduğumda ürperiyorum. Rabbime hakaret olarak algılıyorum ve benim gözümde Hristiyanların İsa’ya olan sevgisinden dolayı onun sadece peygamberliğiyle yetinmeyip ilahlaştırmasından bir farkı yok. Bu konuda beni aydınlatır mısınız? (Neslihan Dönmez)
CEVAP: Yazdığınız dizeyi yanlış anlıyorsunuz. “Ben sana kıldım hata” değil, “ben sana kıldım atâ”dır. Yani “senin her istediğini verdim, ümmetini sana bağışladım” demektir. Ama mevlitte tevhit inancıyla örtüşmeyen abartılar çoktur. Peygamberimiz, “Beni Hristiyanların övdüğü gibi övmeyin” demiş ama maalesef Müslümanlar, Hz. Peygamber’e nerdeyse Hristiyanların İsa’ya verdiği sıfatlardan da öte sıfatlar vermeye başlamışlar. Mevlidin doğru ve abartısız bahri şöyledir: “Allah adın zikredelim evvela, vacip oldur cümle işte her kula.” Bunun dışında Hz. Peygamber’in doğumu ve miraç bahirleri abartılı dizelerle doludur. Miraç bahrinde “Ben sana âşık olacak ey Habib” sözü tevhit inancıyla nasıl bağdaşabilir? Aşk bir ihtiyaç, sevdiğini elde edememeden doğan çok derin özlemdir. Allah için böyle bir şey söz konusu olabilir mi? Allah sever. Zaten sevdiği için evreni yaratmıştır. Sadece bir kişiyi değil, bütün yaratıkları sevdiğinden eksiksiz evreni yarattı. Sevgide denge vardır. Ama aşk öyle mi? Aşkta denge yok, yakalananları ileri derecede deli divane eder. Âşık olur ki, sevgilisinin sadece saçının teline takılarak ayakları yerden kesilir, sallanıp durur. Fuzuli’nin dediği gibi:
Eğerçi iğne-tek geçtim cihanın cümle varından
Henûz ardımcadır kay-i taalluk zülf-i tarından.
(Cihanın bütün varlıklarından tıpkı iğne gibi geçtim. Dikiş iğnesi, önündeki objeye batıp çıkar, her şeyden geçer ama arkasına takılı ipliğe bağlıdır, işte bir türlü o iplikten kurtulamaz.)
Şair Fuzuli de her şeyden geçen iğne gibi her varlıktan geçmiş de kalbine takılı olan sevgilinin siyah zülfünün telinden bir türlü kurtulamamış. O hep kalbine takılı kalmış.
Âşık Paşa’nın dediği gibi:
Gül yüzünde göreli Zülf-i semensay gönül
Kara sevdada yeler bi sêr-ü bi pay gönül
Demedim mi sana dolaşma ana hay gönül
Vay gönül vay bu gönül vay gönül eyvay gönül.
(Gül yüzüne salınan yasemin gölgeli zülfünü göreliden beri , Gönlüm kara sevdada başsız ayaksız olarak sallanıp durmaktadır, Ey gönül ben sana, o zülfün tellerine dolaşma, onlara çıkmaya çalışma demedim mi? Sen ona dolaşmakla bak, ne dertlere tutuldun, vay haline senin.)
Allah için böyle dengesiz bir sevgi düşünülebilir mi? Allah aciz mi? Hâşâ! Süleyman Çelebi bir peygamber âşığı. Şairlerde abartı olur. Onun açısından hoş görülebilir ama bu bahirlerin, tevhit mabetlerinde ibadet amacıyla okunması ve halkın böyle inandırılması nasıl hoş görülebilir?