Şampiy10
Magazin
Gündem

Ahir zamanda İsa’nın ineceğine dair hadisler...

DÜNDEN DEVAM

Gökle kastedilen maddi gök ise bu, yıldızlardan ibarettir. Yani İsa, şu yıldızlardan birine mi çıkarılmıştır? Eğer kastedilen manevi gök ise oraya ceset gitmez, ruh gider.

Çünkü orası fiziksel değildir. Kur’ân-ı Kerîm, İsa’nın göğe yükseltildiğini söylemiyor, Allah’a yükseltildiğini söylüyor. Allah’a yükselmek başka şey, göğe yükselmek başka şeydir. Allah’a yükselmek, O’nun katında yüksek derece kazanmak anlamına gelir. Yüce Allah, Hz. İsa’yı saldırganların elinden kurtarmak suretiyle onu manevi dere-
celere yükseltmiş, şanını yüceltmiştir.

İsa’nın Allah nezdindeki yüceliği

Nitekim “ta kıyamet gününe kadar sana uyanları, inkâr edenlere üstün yapacağım” ayetinden bu mana anlaşılmaktadır. Gerçekten İsa’nın ümmeti, daimi onu inkâr eden Yahudilere egemen olagelmiştir. Bu da onun Allah nezdindeki şanının yüceliğini gösterir. Al-i İmran Suresi’nin 55’inci ayetiyle Maide Suresi’nin 117’nci ayetinde İsa’nın vefat ettirildiği açıklanmıştır. Maide Suresi’nin 117’nci ayetinde, Allah’ın huzuruna giden İsa’nın ruhunun, Cenab-ı Hakk’a şöyle dediği belirtilmektedir: “Ben onların içinde olduğum sürece onları kolladım fakat sen beni vefat ettirince onları gözetleyen (yalnız) sen oldun. Sen her şeyi görensin.”

Çoğu Ebu Hureyre’den nakledilir

Hz. İsa’nın inip Deccal’i öldüreceği: İslâm ümmeti arasında adaletle hükmedeceği hakkında birkaç hadis rivayet edilmiştir. Bunların çoğu Ebu Hüreyre’den nakledilir.

Bazılarını analım: “Nefsim, elinde bulunan Allah’a andolsun ki Meryem oğlu İsa’nın aranıza adil bir hakem olarak ineceği zaman yaklaşmaktadır. O zaman haçı kıracak, domuzu öldürecek, cizyeyi kaldıracak, mal o kadar bollaşacak ki onu kabul eden kimse bulunmayacak.” Aynı anlamda bir hadis, İbn Mace ve İbn Hanbel’de de mevcuttur (İbn Mace, Fiten, b. 33; İbn Hanbel, Müsned: 2/240-272). Buhari‘deki rivayette şu fazlalık vardır:

Gökten inmesinden söz edilmez

“Sonra Ebu Hüreyre, ‘Kitap ehlinden hiç kimse yoktur ki ölümünden önce ona inanacak olmasın. Kıyamet günü de o, onların aleyhine şahit olacaktır’ (Nisa: 159) ayetini okuyun demiştir” (Mefatihul-gayb: 2/652). Ebu Davud’da bulunan bir hadiste “Meryem oğlu İsa’’ kıyametin on alametinden biri olarak sayılmakla beraber gökten inmesinden söz edilmez (Kitabul-Melahim, babu emaratis-saah). Tirmizi‘nin rivayet ettiği iki hadisten birinde Hz. İsa’nın, Şam’da Ak Minare yakınına ineceği, ikincisinde de Deccal’i Ludd kapısında öldüreceği ifade edilmektedir (Fiten, b. 59 ve 62).

DEVAM EDECEK

Yazının devamı...

Hz. İsa hakkında tutarsız bir yorum

SORU: Diyanet Vakfı Yayınları’nda 5-6 profesörün kısaca şöyle bir açıklaması var: “Allah; peygamberi İsa’yı Yahudilerden korumuş, öldürmelerine mani olmuştur. Allah onu kıyametten önce tekrar dünyaya gönderecektir. O zaman bütün ehli kitap olanlar onun peygamber olduğuna İnanacaklar, kabul edecekler fakat bunun faydası olmayacaktır.” Ayrıca aynı açıklamada, “Bu açıklama, 3’üncü surenin

54-56’ncı ayetlerine dayandırılmıştır” diye yazıyor. Elbette Allah yaratıcıdır, her istediğini yapar ama bu, bir sebebe dayanmalıdır. Neden böyle yapsın ki... Peygamber Efendimiz gelmiş, kitaplar gelmiş, ayrıca herkesi Müslüman olarak yaratma gücü de var. Bu konuda sizin yorumunuz nedir? (Koçak Hidayet)

CEVAP: Bu açıklama gerçeği yansıtmıyor. Hayalidir, eskilerin söylediklerini aktarmadır. Kur’ân’a aykırıdır. Tefsirimde bu konuda yazdıklarımı sizinle paylaşayım: “Allah demişti ki: ‘Ey İsa, ben senin canını alacağım, seni bana yükselteceğim, seni inkâr edenlerden temizleyeceğim ve sana uyanları kıyamet gününe kadar inkâr edenlerin üstünde tutacağım. Sonra dönüşünüz bana olacaktır. Ayrılığa düştüğünüz şeyler hakkında aranızda ben hükmedeceğim. İnkâr edenlere gelince, onlara dünyada da ahirette de şiddetle azap edeceğim, onların yardımcıları da olmayacaktır.’ İnanıp iyi şeyler yapanlara da (Allah) mükâfatlarını tam olarak verecektir. Allah zalimleri sevmez. İşte bu sana okuduğumuz, o ayetlerden ve o hikmetli zikir(kitap)dandır” (Al-i İmran: 55-58).

Ruh, insanın hakikatidir

Teveffi, lügatta esas itibariyle bir sayının tam olması, bir işi tam yapmak anlamınadır. Sonradan can almak manasında kullanılmıştır. 55’inci ayette Allah’ın, Hz. İsa’yı vefat ettirdiği yani İsa’nın canını aldığı belirtilmektedir. Gerek bu ayette, gerek Maide 117’nci ayette Hz. İsa’nın vefat ettiği açıklanmaktadır. Buna karşın bazı tefsirciler, Hristiyan inancının etkisiyle Hz. İsa’nın, ruhu ve cesediyle birlikte göğe çıkarıldığını söylemişlerdir. Bir kısım tefsircilere göre de göğe yükseltilen, İsa’nın cismi değil ruhudur. Burada “Seni bana yükselteceğim” hitabıyla kastedilen, Hz. İsa’nın ruhudur. Çünkü ruh, insanın hakikatidir. Ceset, emanet elbise gibidir. Artar, eksilir. Değişmeyen insanın ruhudur (Tefsirul-Menar: 3/316-317). Bu görüş, ayetin ruhuna daha uygundur. Zira:

Kur’ân-ı Kerîm, Allah’ın yasasında değişiklik bulunmadığını söylüyor. İsa’nın, cismiyle birlikte göğe yükseltilmesi, Allah’ın arzdan çıkan maddelerin tekrar arza dönecekleri hakkındaki kesin yasasına aykırıdır. Madde, madde olarak ve doğasında bir değişiklik olmadan, dış etkenler bulunmadan yukarı kalkmaz. Hiçbir beşere böyle bir şey olmamıştır.

* DEVAM EDECEK

Yazının devamı...

İslâm, Allah’a tapmaktır

SORU: Hz. Muhammed, “Ya Rab, benim eşyalarımı tapınak vasıtası yapma” buyurmuş. Bu hadis doğru mudur? (Tayyar Erkoç)

CEVAP: Hz. Peygamber’in, peygamberlerinin kabirlerini mabet haline getirenlere lanet okuduğu bilinir. Yazdığınız hadis doğrudur. Çünkü Kur’ân’ın ruhunu yansıtır. Kur’ân’ın temel amacı tevhittir. Putçuluğa yol açacak her türlü hareketten sakındırmadır. Peygamberin eşyasını kutsamak, putperestlikten başka nedir? Hz. Ömer hac yolunda bazı kimselerin, Hz. Peygamber’in Hudeybiye’de gölgesinde ashabından beyat aldığı ağacı ziyaret ettiklerini görünce derhal ağacı kestirmiş. Böylece putperestliğin ümmet içerisine yayılmasını önlemek istemiştir ama gel gör ki, sonradan neler olmuş neler! Uydurma nalınlar mı, takunyalar mı, sakallar mı, hırkalar mı? Hepsi kutsanmış, bohçalara sarılmış. Halk değil, padişahlar tarafından ziyaret edilir olmuş. Bunun adı putçuluk değil de nedir? İslâm eşyaya tapmak değil, Allah’a tapmaktır. Allah’a yalvaranın, başka bir varlığa sığınmaya ihtiyacı yoktur.


Hayallerle avunanlar
DİN görevlilerinden ve camilerdeki bidatlardan yakınan okurum Turan Günaydın’a cevabımdır: “Cami imamları bir şey bilmiyor” şeklindeki hükmünüz genele teşmil edilemez. Ama birçoğu, hatta kariyer yapmış olanlar dahi bin yıldan beri aktarıla aktarıla gelen hayalleri din sanıp öyle avunuyor ve bunları öğretiyorlar. Ancak imamlar içinde elbette gerçeği bilen, Hakk’a bağlı insanlar da var. Ancak onlar azınlıktadır. Geleneksel din uygulamalarını devam ettirmek, din görevlilerinin çıkarları gereğidir.

Mevlit var, hatim var, nikâh var... Hepsi getirisi olan şeyler. Bunlar kaldırılırsa bir maaşa kalacaklar. Mektubunuzda belirttiğiniz “Şefaat ya Resulallah” sözü öyle yaygınlaştı ki, Allah bilir Müslümanların bu inançları Hristiyanların teslisini de geçti. Peygamber Tanrı oldu. Peygamberin getirdiği tevhit dini bırakıldı, o yüce insan putlaştırıldı. Bunu söylediğiniz zaman dinsizlikle, zındıklıkla, küfürle suçlanırsınız. Suçlayan müfteriler de büyük dindar (!) olurlar. Ama gerçek dinsizlerdir onlar.

Çarpıtmanın böylesi!
SORU: Hz. Ebubekir’in hilafetinin Fetih Suresi’nde bildirildiğini bir yerde okudum. Bu doğru olabilir mi? (Erdinç Büyükgümüş)

CEVAP: Fetih Suresi’nin hiçbir yerinde halifelikten veya birisinin halife atanmasından söz edilmez. Ne Kur’ân ne de Peygamber birini halife tayin etmiştir. Peygamberden sonra siyasi iktidara getirilecek kimsenin seçimi, Müslümanların şûrasına bırakılmıştır. İş bu bağnazlara kalırsa din çığırından çıkar. “O yorumu yapıp Kur’ân’ı çarpıtanlara yazıklar olsun” demekten başka söylenecek sözüm yok.


Yazının devamı...

İşte olgunluk

Kayınvalidesinin kendisini aramadığını, evine gelmediğini, bu yüzden çok sıkıntı çeken eşinin bir ara başka kadına takılıp evden ayrıldığını, önce dinden uzakken sonra dine dönüp umreye gittiğini anlatıp benden öğüt isteyen bayan okuruma cevabımdır: Uzun hikâyenizi okudum. Ama olayı tabii siz kendi açınızdan anlattınız. Bu yolla hüküm verilirse tek yanlı olur. Karşı tarafın düşüncesini de dinlemek gerekir. Her ne ise yazdıklarınız birçok ailede yaşanan olaylardandır. Artık yaşınız olgunlaşmış. Kayınvalideniz de eşiniz de doğru yolu bulmuş. Dine dönmeleri, umreye gitmeleri doğru yolu bulduklarının işaretidir. Bana sorarsanız sizin gidip kayınvalidenizi ziyaret etmeniz, elini öpmeniz, aradaki soğukluğu bitirmeniz gerekir. Onlar ilk anda pek yüz vermeseler de siz yine gidin. Büyüklük, olgunluk sizde kalır. Onlar da bir gün yaptıklarına pişman olurlar. Büyüklerimiz “Sana gelmeyene git” demiş. Bakın Yunus ne öğüt vermiş:

Her kim bana ağyar ise Hak Tanrı yar olsun ana

Her kancaru varur ise bağu bahar olsun ana.

(Kim bana yabancı, düşman ise yüce Hak ona dost olsun. Vardığı her yer ona bahar, bahçe olsun.)

Bana ağu sunan kişi şehdü şeker olsun aşı

Gelsün kolay cümle işi eli erer olsun ana.

(Bana zehir sunanın aşı şeker bal olsun. Bütün işleri kolay, eli her arzu ettiğine erer olsun.)

Önümce kuyu kazanı Hak tahtın ağdursun anı

Ardımca taşlar atana güller nisar olsun ana.

(Önüme kuyu kazan kişiyi Allah yüceltip tahta çıkarsın, padişah yapsın. Ardımdan taşlar atan kimseye güller atılsın.)

Acı dirligüm isteyen tatlı dirilsün dünyada

Kim ölümüm ister ise bin yıl ömür virsün ana.

(Yaşamımın acı, mutsuz geçmesini isteyen, dünyada mutlu yaşasın. Benim ölümümü isteyen kişiye Allah bin yıl ömür versin.)

Her kim diler ben har olam düşman elinde zar olam

Dostları şadu düşmanı dostu ağyar olsun ana.

(Kim benim solup dökülmemi, düşman elinde ağlayıp inlememi isterse onun dostları gülsün, neşeli olsun; düşmanı da dost ve yabancı, kendisini tanımaz olup düşmanlıktan vazgeçsin.)

Miskin Yunus’un dünyada güldüğünü işitmeyin

Ağladuğum isteyene gözüm pınar olsun ana.

(Zavallı Yunus’un dünyada güldüğünü hiç duymayın. Benim ağlamamı isteyen kimseye gözlerim pınar olsun, o kimse benim çeşme gibi gözyaşı döktüğümü görsün de mutlu olsun.)

İşte olgunluk budur. Böyle davranırsan, düşmanının dahi mutluluğunu dilersen ebedi yaşamda mutlu olursun. Yok, çocuğuma küçükken bakmadılar, şimdi büyüdü hazır çocuğa kavuşacaklar gibi düşünceler ham düşüncelerdir, bencil düşüncelerdir. Sen iyiliği bir karşılık için değil, sırf Allah rızası için yap ki Allah senden razı olsun. Yaratıkların razı olmasından çok, Allah’ın razı olması önemli. Sen nefsinden gelen bu düşünceleri at, Hakk’ın buyruğunu tut. Kayınvalide ne ve kayınpederine git. Onları memnun edersen Allah da yaptığını beğenir, seni ödüllendirir. Dostluk yolunda Yüce Allah herkesin yardımcısı olsun.

Yazının devamı...

Akla ve mantığa sığmayan hikâye

SORU: Birçok ikişi İslâm hakkında uzman olduğunu beyan ederek Kur’ân’da olmayan haram ve günahlardan bahsediyor. Örneğin adetli kadına Peygamberimizin ibadeti yasakladığını söyleyenler var. Sizin Kur’ân mealinizden öğrendiğimle bunların İslâm’la ilgisi olmadığını söylüyorum. O zaman da beni Peygamberimize inanmamakla suçluyorlar. Peygamber Efendimiz’in miraca çıktığı zaman Kur’ân’da olmayan bu haram ve günahları Allah’ın peygamberimize söylediğini iddia ediyorlar. Miraç olayı hakkında beni aydınlatır mısınız? (Birol Yılmaz)

CEVAP: Siz eğer Peygamber’e inanmasanız Kur’ân’ı savunmazsınız. İbadeti boşlarsınız. Kadınların ibadet etmemesi hoşunuza gider. Asıl Peygamber’e inanmayanlar; Kur’ân’ı bir kenara itip kadınlara ibadet yasağı getiren, dini şirke beleyen, Peygamber’i putlaştıranlar, uydurma rivayetleri dinleştirip dinin sadeliğini bozanlardır.

Miraç, Hz. Peygamber’in bir gece ilahi tecellilere erip yüceler âlemine yükselmesi olayıdır. Bu, ruhani bir yükselmedir. Güya o gece Peygamber, Allah ile görüşmüş, Allah kendisine 50 vakit namazı farz kılmış. Peygamber dönüşünde Musa’ya rastlamış.

Musa: Ümmeti bunu yapamaz

Musa ne olduğunu sormuş. O da ümmetine 50 vakit namazın farz kılındığını söylemiş. Musa bunun çok olduğunu, ümmetinin bunu yapamayacağını, geri dönüp bu namazın azaltılmasını istemesini söylemiş. Hz. Peygamber de Allah’a dönüp ümmetinin zayıf olduğunu, bu kadar namazı kılamayacaklarını söylemiş. Allah da yarısını atmış.

Peygamber yine Musa’ya uğrayınca Musa bunun da çok olduğunu, tekrar geri dönmesini önermiş. Allah’a dönen Peygamber, 25 vaktin de çok olduğunu söylemiş. Allah onun da yarısını atmış. Ama Musa bunun da çok olduğunu söylemiş. Peygamber yine Allah’a dönmüş. Allah bunun da yarısını atmış. Böylece namaz beş vakte indirilmiş.

Benzeri görülmemiş bir yalan

Şu hikâyenin akla mantığa sığar tarafı var mı? Allah insanların bir ibadeti yapıp yapamayacaklarını bilmiyor mu ki, Musa’nın önerisiyle indiriyor? Musa kim oluyor ki, Allah’ın emrine karşı fikir ileri sürüyor? Sonra o manevi yücelmede Peygamber Efendimizin beşeri iradesi elinde kalır mı ki, tıpkı normal düzeydeki insanların konuşup tartışması gibi tartışabilsin, bir insandan fikir sorsun. Bu Allah’a karşı saygısızlık olmaz mı? Bu eşi benzeri görülmemiş bir yalandır ve asırlardan beri din olarak anlatılıp durur.

Allah dinimizi bu tür yalanlardan korusun. Siz yine “Kur’ân Ansiklopedisi” adlı eserimde “İsra ve Miraç” konularını okursanız bu yalanların ayrıntılarını etraflıca öğrenirsiniz. Ayrıca “Hayd” maddesini de okuyun. Gerçeği ayrıntılarıyla öğrenirsiniz.

Yazının devamı...

Kur’ân’ı anlamak

SORU: Bir televizyon programında Arap harflerini tahtaya yazarak Kur’ân ayetlerinin Arapça okunuşlarını öğretmeye çalışan bir zat, aynen şöyle dedi: “Bu harflerin, bu kelimelerin okunuşlarını iyice öğrenirseniz Kur’ân ayetlerini ve dolaysıyla Kur’ân’ı okumasını öğrenmiş olursunuz. Bu, sizin Kur’ân’ı öğrenmeniz demektir. Türkçe mealini öğrenmeniz önemli değil zira Yüce Allah sizin okuduğunuzu anlar.” Kur’ân’ın birçok ayetinde Yüce Allah, “Ben senin ümmetin tarafından anlaşılıp gereğince amel edilebilmesi için ayetlerimi senin dilin olan Arapça gönderdim” buyurmaktadır. Dinimiz ve kitabımız evrensel ama kitabımızın dili evrensel olmadığına göre Arapların dışındaki milletler İslâm’ın kutsal kitabını okuyup anlamak için ne yapacaklar? İnsanların Kur’ân’ı okuyup anlamaları, onu kendi dilleriyle okumalarıyla mümkün olabileceğine göre Yüce Allah, Kur’ân’ı bütün insanlara gönderdiğini buyurmakla onun bütün dillere çevrilmesini farz kılmış olmuyor mu? Kur’ân’ın tercüme edilemeyeceğini iddia edenler yıllardan hatta asırlardan beri Türk milletinin kafasına, Kur’ân öğrenmenin Arap alfabesini öğrenmekten ibaret olduğu fikrini yerleştirmişlerdir.

Diyanet İşleri Başkanlığı’nca denetlenen Kur’ân kurslarının da bu çerçeveden dışarı çıkamadığı açıktır. Diyanet’in bilgisi dışında uygulanan Kur’ân kursları ise köylerde ve büyük şehirlerin varoşlarında inançlı fakat gerçeği anlayamayan vatandaşlarımızın maddi ve manevi sömürüsü şeklinde devam etmektedir. 60 yıl önce ben de yukarıdaki yöntemle Kur’ân öğrenmiş bir kişiyim. Yıllarca anlamadan okuduğum Kur’ân’ın mealleri yayınlanmaya başladıktan sonra anladım ki Kur’ân’dan, dolaysıyla Yüce Allah’ın kullarına gönderdiği ayetlerden hiçbir kazanımım olmamış. Kutsal kitabımızın Türkçe okutulup öğretilmesi konusundaki değerli görüşlerinize milletimizin çok ihtiyacı olduğu kanaatimi belirterek köşenizde konuya yer ayırmanızı saygılarımla arz ediyorum. (Secaattin Demirbaş)

Mesajın halka sunulması gerekir

CEVAP: Allah’ın anlaması değil, bizim anlamamız önemli. Allah zaten kitabını kendisi gönderdi. O’nun anlamadığı dil mi var? Ama ben anlamasam nasıl uygulayacağım? Siz o tür kafası tutulmuş insanlara aldırmayın. Kur’ân, Peygamber’in hitap ettiği toplumun anlaması için Arapça indirildiğini vurgular. Önemli olan budur. Anlaşılmayan söz Tanrı mesajı olamaz. Yani muhataplarına bir şey vermez. Elbette Kur’ân’ı orijinalinden okuyup anlamak iyidir ama Arapça bilmeyenin, mealini okuması daha iyidir. 20. asrın başlarında hutbelerin Türkçe okunmasını savunan Türk bilgini Feyzullah Efendi, halkın Arapça hutbeleri anlamaları için halka Arapça’yı öğretmek gerektiğini söyleyenlere karşı, “Milyonlarca insana Arapça öğretmek yerine hutbeleri Türkçe olarak insanlara sunmak daha kolay değil mi?” demiştir. Gelen Tanrı mesajının da Türkçe olarak halka sunulması gerekir. İşin doğası bunu gerektirir.

Yazının devamı...

Allah’ın kaderini kimse değiştiremez

SORU: 31 yaşındayım. Arkadaşımın ısrarıyla İzmir’de bir hocaya kısmetimin açılması için muska yaptırdım. İstanbul’da oturuyorum. Hoca, 100 TL istedi. Ben de gönderdim. Muska kargoyla geldi. Allah’a şükürler olsun inancım çok fazla. Allah istemezse hiçbir şey olmaz. Bunu biliyorum ama insanların etkisinde kaldım. Bu kendi acizliğimden de kaynaklanıyor. Yoksa kimse kimseye bu tarz şeyler yaptıramaz. İçim rahat değil. Bu muskadan kurtulmak istiyorum. Ne yapmam gerekiyor? (C.U.)

CEVAP: Allah’ın kaderini kimse değiştiremez. Kimse kimsenin kısmetini bağlayamaz veya açamaz. Muskacılar bazı dua ve tılsım kitaplarına bakarak muska hazırlayıp gönderiyorlar. Belki güçlü inancının etkisiyle kimi fayda görüyor, evleniyor. Kiminde de hiçbir değişiklik olmuyor. Evlenen de hocanın kısmetini açmasıyla değil, zamanı geldiği için evleniyor. 31 yaş çok sayılmaz, evlenebilirsin. Ama sonucu hocadan değil, Allah’tan bekle. O’na yalvar, kısmetini açması ve sana hayırlı bir eş nasip etmesi için dua et. Hocanın muskasını takmak istemiyorsan çıkarıp bir kenara koyarsın veya yakarsın. Muskadan kurtulmanın yöntemi bu. İyi bil ki her evlilik insana mutluluk getirmez. Evlenip de huzursuzluk içine düşenler de çok, mutlu olanlar da... Dünya kadar evlenemeyen 55-60 yaşına gelmiş kızlar var. Hallerine razılar. Çünkü yapacakları bir şey yok. Bu da Hakk’ın bir sınavıdır. Kadere razı ol, mutlu olursun inşallah.

Hak dilerse bir kuluna her işi âsân eder
Halk eder esbabını bir lahzada ihsan eder.


Tevhit kelimesi hakkında

SORU: Tevhit kelimesi, “Lailahe illallah Muhammedün Rasullullah’’ demek midir? Yoksa sadece ‘’Lailahe illallah’’ mıdır? Ben bu şekilde 100 kere okuyup ölmüşlerin ruhuna gönderdim. Yaptığım doğru mu? (E. O.)

CEVAP: Tevhit; birleme yani bütün tanrıları yok edip sadece Allah’ın varlığını kabul etme, Allah’ı tek Tanrı yapma demektir. Bu bakımdan tevhit kelimesi sadece “Lailahe illallah”tır. Çünkü bu kelime, Hz. Muhammed’den önce de vardı. Her peygamber tevhit inancını getirmiştir. Eğer “Lailahe illallah yani Allah’tan başka Tanrı yoktur” sözünden ayrı olarak “Muhammedün Resulullah” da tevhit kelimesine dahil olsaydı, o zaman Hz. Muhammed’den önce tevhit kelimesinin olmaması yani tevhit inancının olmaması gerekirdi. Öteki peygamberler de tevhidi getirmişlerdi. Peygamberimiz “Her kim ‘Lailahe illallah, Allah’tan başka tanrı yoktur’ derse cennete girer” buyurmuştur. Bu kelimeyi 100 kere okuyup ölülerin ruhuna bağışlamak sakat bir iştir. Sen “Lailahe illallah” diyorsun. Bunun ölülerle ilgisi ne? O zaman bütün ibadetlerini de ölülere bağışla, kendin için bir şey yapma. Hz. Muhammed böyle bir din getirmedi. Bu tür dini ortadan kaldırdı.

Yazının devamı...

Hürmet-i Müsâheret

SORU: Bir akrabam, arkadaşının “hürmet-i musâheret”e sebep olduğunu düşündüğü için psikolojik sıkıntı yaşadığını söyledi. “Kim bir kadının fercine bakarsa o kadının annesi ve kızı kendisine haram olur” hadisini okumuş. Babasının nikâhını bozduğunu düşünüyor. Bu hadisle suçu olmayan bir kişinin nikâhı düşer mi? 12-13 yaşlarındayken merak duygusuyla bu haram bakışı yapmış. Bu soruyu cevaplamanızı rica ediyorum çünkü bu kişi gerçekten çok zor durumda. (Recep Osman Sakallıoğlu)

CEVAP: Hürmet-i musâheret, hısımlık yoluyla doğan nikâh yasağıdır. Kişinin evlendiği veya cinsellik anlamında ilişki kurduğu kadının, annesinin veya çocuklarının o kişiye haram olması, onlarla evlenme yasağıdır. Zayıf bir rivayetle haram sabit olmaz. Kadının cinsel organına bakmakla böyle bir yasağın doğacağı düşüncesi sadece
bazı fıkıhçıların görüşüdür. Bunun haram olacağına dair Kur’ân’da bir hüküm olmadığı gibi bu husus, bütün İslâm bilginlerinin oybirliğiyle kabullendikleri bir görüş de değildir. O hadis sağlam değildir. Çünkü baktığım sağlam kaynaklarda bulamadım.

Kaldı ki, 12-13 yaşlarındaki çocuk din hükümleriyle yükümlü değildir. İnsan ancak 15 yaşında, İmamı Azam’a göre 18 yaşında yükümlü (mükellef) olur. İşte o zaman yaptıklarından sorumludur. Çocukken bunu yapmış olması, ileride o kadının kızıyla evlenmesine engel olmaz. Ancak fiilen evlendiği kadının kızı kendisine haram olur.
Çünkü o, kendisinin üvey kızıdır.

Babasının nikâhı bozulmaz

Bu kişi, babasının nikâhını nasıl bozuyor? Yoksa o kadın üvey annesi miydi? Öyle olsa bile babasının nikâhı niye bozulsun? Babası boşamış bile olsa üvey anneyle evlenmek haramdır. Bu konu, Hanefilerle Medineliler arasında tartışma konusudur. Ebu Hanife’ye göre evlendiği kadınla henüz birleşmeden o kadının annesiyle evlenirse anneyle olan nikâhı geçersizdir ama kadının kızıyla olan nikâhı sürer. Anneyle birleştiği takdirde anne de kız da adama haramdır. Keza zina ettiği kızın annesiyle de birleşirse hem kız hem anne adama haram olur. Medinelilere göre zina etmiş olduğu kadının kızıyla evlenmek caizdir. Fakat kızla evlendikten sonra annesiyle de evlenmek haramdır. Bu takdirde anne de kız da adama haram olur. Evlendiği kızın annesiyle zina etmesi, kızla olan nikâhı da düşürür. Fıkıhçıların bu konuda görüşleri değişiktir. Hanefiler şehvetle bakmanın da hürmet-i musâheret (evlenme dolayısıyla haramlık) doğuracağını söylerken Hanbelilere göre sadece bakmakla böyle bir yasak doğmaz. Fiilen birleşmek gerekir.

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.