Şampiy10
Magazin
Gündem

Kur’ân-ı Kerîm aile birliğine önem verir

SORU: Yuva yıkmanın cezasının Kur’an’da yeri var mı? Varsa hangi âyetlerde geçiyor? Yuvam şu anda büyük ölçüde yıkılmış durumda. Ne yapmalıyım? Yuvamı nasıl kurtarabilirim? (A.O.)

CEVAP: Kur’ân’da yuva yıkmak şeklinde bir söylem veya hüküm yoktur. Ancak Kur’ân aile birliğinin sağlanmasına büyük önem verir. Nisa Suresi’nin

34-35’inci ayetlerinde aile hayatının mutlulukla devamı için gerekli tedbirler getirilmektedir. Kocasına saygılı, ailesine bağlı kadınları öven Allah Resulü şöyle demiştir: “Kadınların en hayırlısı şu kadındır ki, kendisine baktığın zaman seni sevindirir, kendisine bir şey söylesen sözünü tutar, bir yere gitsen gıyabında kendi namusunu ve senin malını korur.” Başka bir hadislerinde de şöyle buyurmuştur: “Kadın beş vakit namazını kılar, bir ay orucunu tutar, namusunu korur ve kocasına da itaat ederse ona, ‘Hangi kapıdan dilersen oradan cennete gir’ denilir.” Kur’ân’ın amacı, toplumun çekirdeği olan aileyi sağlamlaştırmak, yuvanın bozulmasını, ailenin dağılmasını önlemektir.

Birer arabulucu seçilir

Aile içinde anlaşmazlıklar büyür, yuvayı bozacak derecede tehlikeli boyutlara ulaşırsa Nisa 35’inci ayetin hükmü gereğince karı kocanın arasını bulmak üzere erkek ve kadının ailelerinden birer hakem (arabulucu) belirlenir. Hakemler, arayı düzeltmeye çalışırlarsa Allah da karı kocanın arasını bulur. Çünkü Allah her şeyi bilir, her yapılandan haberdardır. Hakemleri karı kocanın kendileri belirleyebileceği gibi yakınları, komşuları yahut yargıç da belirleyebilir. Bu, müminlere farzdır. Normal olarak hakemler, karı kocanın ailelerinden seçilir. Çünkü aile içindekiler, onların hallerini daha iyi bilirler. Fakat gerektiğinde aileden olmayan kimseler de hakem tayin edilebilir. Hakemler, geçimsizlik nedenini ve bunun giderilmesi çaresini araştırırlar. Hakemlerin görevi arayı bozup karı kocayı ayırmak değil, uzlaştırmak, aileyi birleştirmenin çarelerini arayıp bulmaya çalışmaktır.

Yazının devamı...

Geleneklerin dinleştirilmesi

Dini kulaktan dolma öğrenen ve kamunun din diye uyguladığı geleneksel her şeyi dinin temeliymiş gibi algılayan okurum Eren Yılmaz, açıklamalarımın bir kısmının kendisine ters düştüğünü belirtiyor. Daha sonra da “Aslında içim rahat değil. Bir yandan bunun böyle olduğunu düşünüyorum diğer yandan Allah’ın rahmetini sanki sınırlandırmış oluyorum” diyor ve kendisine yardımcı olmamı rica ediyor. Cevabım şudur: Siz nasıl rahat ediyorsanız öyle hareket etmekte serbestsiniz. Kendi ön kabullerinizi dinleştirmişsiniz. O hayallerle avunuyorsunuz. Halbuki saygı gösterdiğini söylediğin Hasan Efendi daha geniş düşünceli bir insandır.

Benim yazdıklarımın ehl-i sünnet inancına ters düştüğünü sanıyorsunuz. Ehl-i sünnet kim? Bir tek kişi mi? İmam Taberi, İmam Kasimi ehl-i sünnetten değil mi? Peygamberimizin torunları sünnet ehli değil mi? Onlar Kur’ân’ın dediklerini yaptıkları için size göre nereye gidecekler acaba? Benim yazdıklarım Kur’ân’a uygundur. Kur’ân dışında bir şey söylemiyorum. Dinin ana kaynağından habersiz insanlar, geleneklerini din yapmışlar. Böylece Kur’ân dinini bozmuş, içinden çıkılmaz hale getirmişlerdir.


Adağın zamanı yok

SORU: Bir kurban adağım var. Kurban Bayramı’nda ikisini birleştirsem olur mu? Olmazsa öncelik hangisidir? (Mustafa Nacak)

CEVAP: Adağın bir zamanı yoktur. Ne zaman isterseniz kesebilirsiniz. Bayramda kurban kesmek, Peygamberimizin açık ifadesiyle sünnet olduğundan adak kurbanını bayram günlerinde kesen kimse hem adağını hem de sünneti yerine getirmiş olur kanaatindeyim. Böyle şeylerin kesin delili yok. Bir fıkıhçı şöyle demiş, öteki başka şey söylemiş. Bunlar asıl din değil, kişilerin yorumudur. Asıl din Kur’ân’ın açık hükmüne dayanan eylemlerdir.


Uygulamanız doğru

HOLLANDA’DAN bir okurum, “Akşamla yatsıyı cem-i takdim ettim. Bu caiz mi” diye soruyor. İşte cevabım: Uygulamanız sünnete uygundur. Peygamberimiz yolculuklarında hem takdim cemi, hem de tehir cemi yapmıştır. Bazen hiç sebep yokken iki namazı birlikte takdimen veya tehiren kılmıştır. Önemli işler olduğu zaman bu yola başvurulabilir. Sizin yaptığınız yerindedir. Kuşkuya gerek yok.



Yazının devamı...

İşte uydurma bir rivayet daha

SORU: Bir hadiste şöyle buyurulmaktadır: “Hiç şüphe yok Allah benim için sahabiler seçti (ihsan etti). Böylece onlara ashabım, damatlarım kayınpederim ve ensarım (yardımcılarım) kıldı. Yakında onları noksanlayan, onlara sebbeden (tahkir ve tenzil eden) bir topluluk da gelecek. Eğer siz onlara (onların devrine) ulaşırsanız, onlara kız alıp vermeyin, onlarla birlikte yiyip içmeyin, onlarla namaz kılmayın, (öldüklerinde) üzerleri ne de namaz kılmayın.” Sayın hocam acaba bu hadiste sözü gecen topluluk Şiiler mi? (Oğuzhan Galatalıoğlu)

CEVAP: Bu rivayetin uydurma olduğunda şüphe yoktur. Dört halifeyi ve Ali yanlısı olmayanları küçümseyen, hatta kâfir sayan rivayetler, nasıl uydurma ise bunların karşıtı rivayetler de uydurmadır. Gaybı Allah’tan başka kimse bilmez. Gelecekte Peygamber’in ashabına sövecek kimselerin çıkacağını belirten bir vahiy yok. Gaybı bilmediği vurgulanan Peygamber’in (A’raf: 187, En’âm: 50, Lokman: 34, Kehf: 23-24, Tâhâ: 15, Nâzi’ât: 42-44. ayetlere bakınız) böyle bir söz söylemesi Kur’ân’-ı Kerîm’in açık vurgusuna aykırıdır. Sünni kitaplarında bulunan bu tür sözler Peygamberimize iftira olduğu gibi Şii kitaplarında Hz. Ömer, Ebubekir ve Osman hakkındaki küçültücü rivayetler de tamamen iftiradır.







Hutbe dinlemenin usulü

SORU: Bir cuma namazında imam cemaate hutbe dinlemenin adabı hakkında bilgi vererek, “Sizler hutbe dinlerken bağdaş kuruyor veya kabaca biraz rahat oturuyorsunuz. Hutbe böyle dinlenmez. Esas oturuşta dinlenmelidir” dedi. Bunun usulü nedir? (Ömer Faruk Keskin)

CEVAP: Hutbe dinlemenin tek edebi var, hutbeyi sessizce ve saygıyla dinlemektir. Hutbeyi dinleyen insan, nasıl rahat ediyorsa öyle oturur. Hutbe, namaz değil ki... Namazda diz üstü oturulur. Hutbede değil. Hutbe aslında devlet sorumlusunun, haftalık olaylar hakkında yapacağı bir konuşmadır. Bunu dinlemenin adabı sessiz durmak, gürültü etmemek, saygı göstermektir. İnsan nasıl rahat ediyorsa öyle oturur. Diz üstü oturmak sünnet olduğu gibi bağdaş kurarak oturmak da sünnettir.

Yazının devamı...

Peygamberimize iftiradan sakının

SORU: Peygamberimiz, “Ben Arabım ama Arap benden değildir” diye bir söz söylemiş mi? Bunun gerçek payı var mı?

CEVAP: Bu söz, cahillerin ağızlarında dolaşan asılsız bir sözdür. Asla Peygamberimiz böyle bir söz söylememiştir. Peygamber elbette Arap’tır, Araplardandır. Kur’ân onun, Arap olduğu için Kur’ân’ın ona Arapça indirildiğini, içinde yaşadığı ümmi toplumdan çıkmış ümmi bir peygamber olduğunu vurgular. Ebubekir, Ömer, Ali, Peygamber’in yüzbini aşkın sahabisi hep Arap değil mi? İslâm’ı dünyaya taşımış olan bu Araplar değil mi? Ne demek Araplar benden değil? İşte kendi çağında yaşamış olan yüzbini aşkın Arap, onun fikirlerini cihana taşımışlardır. Elbette Araplar Peygamber’den türemiş insanlar değildir. Binlerce yıldan beri var olan köklü bir ulustur. Hz. Muhammed de o ulusun Kureyş boyundan çıkmış bir bireyidir. Onun ilk kavmi (hitap ettiği ilk toplum) Araplardır. Kur’ân onun ilk kavmi olan Arapların anlaması için Arap diliyle indirildiğini belirtir. Hâlâ ne diye Arapların ondan olmadığı gibi mantık dışı bir söz söylesin? Müslümanlar ne dediklerini bilmeli, Peygamberimize iftiradan sakınmalıdırlar. Çünkü Peygamber’e yalan sözler yakıştırmak cehennemi gerektiren en büyük günahlardandır.

Oğlunuza yakın olun

Bİnbİr fedakârlıkla okutup yetiştirdiği, Amerika’ya yolladığı oğlunun Hristiyan bir kızla evlenmek üzere olmasına çok üzüldüğünü belirten İnci Peksöz Hanımefendi’ye cevap: Ben bu kadar üzüntüye gerek olmadığı kanaatindeyim. Allah’ın kaderine teslim olmanız, doğruyu O’nun göstereceği ümidiyle teselli bulmanız gerekir. İntihar, Allah’a inanan insanın hatırından geçecek bir düşünce olamaz. Çünkü intihar kurtuluş değildir. Ölen bedendir, ruh ölmez. Düşünceleri taşıyan da beden değil, ruhtur. İntihar eden kişi, aynı düşüncelerle ölümsüzlük âlemine gider.

O düşünceler, o huzursuzluklar asıl etkisini o zaman gösterir. Kaldı ki bir Müslüman, kitap ehli bir kadınla evlenebilir. Kur’ân buna müsaade etmektedir. Çocuğunuza yakın olun. Belki oğlunuzla evlenecek olan kız da zamanla Müslümanlığın güzelliğini görecektir. Kendinizi üzüntü girdabına atmayın. Güçlü olmaya çalışın. Peygamberimiz, “Kadere inanan, kederden uzak olur” buyurmuştur. Kaderde olmayan bir şey asla vuku bulmaz.

Yazının devamı...

Hacda ihram giymek erkekler için zorunludur

SORU: Hac ayları hangi aylardır? Hac görevi bu ayların içinde kalmak şartıyla istenilen günde yapılabilir mi? İhram bir elbise gibi mi düşünülmelidir? Hac görevi sırasında mutlaka giyilmeli midir? Hac, gerekli bütün şartlar yerine getirilerek normal bir elbiseyle yapılabilir mi? (Metin Akben)

CEVAP: Hac, Ramazan’dan sonra başlayan şevval, zülkade, zülhicce aylarında yapılır. Bu aylara hac ayları denilir. Bunlar hacca hazırlanma aylarıdır. Çünkü o dönemde Arabistan’ın uzak yerlerinden Mekke’ye gelmek kolay değildi. Bu yolculuk uzun sürerdi. Hac gününe ancak yetişilebilirdi. Ayrıca hac için konsantre olmak da gerekir. Asıl hac günü Arafat’ta durma günü olan zülhiccenin 9’uncu günüdür. Başka zamanda hac olmaz. Olur diyenler fantazi yapıyorlar. Kimse o sözlere değer vermez. Kimse dininin kuralını tutarsız sözlerle değiştiremez.

İhramın anlamı, hac dışında mubah olan şeyleri kendine haram kılma demektir. Buna elbise giymek de dahildir. Kişi normal giysisini çıkarır, iki havluya bürünmek suretiyle avretini örter ama Allah huzurunda bir eşitlik sağlanır. Hacda ihram hali, mahşeri canlandırır. Eşitlik sembolüdür. Erkekler normal elbiseyle ihram yapamazlar. Mutlaka giysilerini çıkarıp iki havluya sarılmalıdırlar. Kadınlar normal giysileriyle ihram yaparlar. Çünkü onların yüz, el ve ayakları hariç tüm bedenleri avrettir


Siz sorumlu değilsiniz

SORU: Ben küçükken ağır bir şekilde hastalanmışım. Babam da bu hastalıktan kurtulduğum takdirde kurban kesmeyi adamış. Ancak bunu bir türlü yerine getirmiyor. Çevremdeki insanlar bu yüzden bana bir zarar geleceğini söylüyor. Bu adak yerine getirilmezse bana bir şey olur mu? (E. S.)

CEVAP: Adağı adayan kim ise sorumlu olan odur. Adağını yerine getirmemek babanızın hata hanesine yazılır. Ama bundan siz sorumlu değilsiniz. Allah hiç kimseyi bir başkasının hatasından ötürü sorumlu tutmaz ve cezalandırmaz. Size Allah’ın takdirinden başka bir şey olmaz. Allah’a sığının. Ama elinizden geliyorsa mali gücünüz yeterliyse bir kurban alıp kestirin. Etini gerçekten yoksul olan kimselere dağıtın, kendiniz yemeyin. Böylece içinizde kuşku kalmaz.

Yazının devamı...

Namaz gönül ve ruh işidir

SORU: İngiltere’de yaşayan bir Türk vatandaşıyım. 1- Saat 14.00’te işe başlıyorum. Diyanet’in sitesine göre öğle ezanı 13.16’da okunuyor. İşe yetişmem için o satte evden çıkmış olmam gerekiyor. Bu nedenle saat 13.00 sıralarında öğle namazını kıldıktan sonra evden çıkıyorum. Acaba vaktinden önce kıldığım namazlar kabul görür mü? 2- Eşimin üvey babasının yanında başını açması ya da tokalaşması caiz mi? (Ömer Aydınlı)

CEVAP: Benim kanaatime göre zorunlu durumlarda herhangi bir namazı vaktinden birkaç dakika önce kılmakta sakınca yoktur. Çünkü cem durumunda ikindi namazı vaktinden önce öğleyle birleştirilerek kılınabilir. Namazın kabul edilip edilmemesini de sadece Allah bilir. Kabul işi 15-20 dakika sonra veya önceyle ilgili değildir. İçtenlikle, mahviyetle, Allah’a gönülden bağlılıkla ilgilidir. Yani namaz işi görüntüden çok gönül ve ruh işidir. İkinci sorunuza gelince: Bir kadın babasına, kardeşine, kayınbabasına, üvey babasına mahremdir. Yani bunların yanında örtünmesi gerekmez. Çünkü babası, kayınbabası, üvey babası kendisine ebediyyen haramdır. Örtünme, nikâh düşen erkeklere karşıdır.


İnsanları sömürüyorlar

ALMANYA’DA yaşayan okurum Bermal Melik, “Dinimizde peygamberimiz için kurban kesmek var mı? Burada bu amaçla para toplanıyor” diyor. Cevabım şudur:

O paraları toplayanlar insanları sömürmek isteyen hurafecilerdir. Peygamberimize kurban kesilmez. Bir insanın kendisine saygı için kurban kesmek tam şirktir, haramdır. Ancak ölmüş kimseye sevap olmak amacıyla kurban kesmeyi geçerli görmeyenler yanında bunun geçerli olduğunu savunanlar da vardır. Fakat doğrusu birinci görüştür. Çünkü Peygamberimiz zamanında birinin ruhuna sevap için kurban kesilmemiştir. Ayrıca Hz. Peygamber’in mübarek ruhunun kimsenin kurban sevabına ihtiyacı da yoktur.



Kurbanın hükmü nedir?

BİR okurum “Kurbanın hükmü nedir” diye soruyor. Kendisine cevabım şudur: Peygamberimiz, “Bu kurbanlar, atanız İbrahim’in sünnetidir” buyurmuştur. Bu hadis gösteriyor ki kurban, Peygamberimizin sünneti değil, Hz. İbrahim’in dininden kalma bir sünnettir. Kur’ân’da kurbandan söz eden ayetler, hac kurbanı

Yazının devamı...

Putperestliği din gösterme çabaları

Bir okurum kendisine gönderilen bir hurafeyi yazıyor ve inanıp inanmamakta tereddüt içinde olduğunu belirtiyor. Gelen mail şöyleymiş: “Ben 13 yaşında bir kız çocuğuyum. Amansız bir hastalığa yakalandım. Doktorlar bir çare bulamadı. Şeyhler şeyhi Hz. Hüseyin’in kız kardeşi olan Hz. Zeynep’in türbesini ziyaret ettim. Orada uykuya daldım. Hz. Zeynep ağzıma su döküyordu. ‘Allah’ın izniyle iyi olacaksın’ diye müjde verdi. Bu olayı yazıp halka dağıtmamı istedi.” Daha sonra bu kız güya bu maili kime yazmışsa 13 gün sonra hep iyi olmuş(!) Okurum soruyor: “Hocam ilk başta inanmadım yani bid’at, hurafedir dedim. Ama sonra kararsız kaldım. Böyle şeylerin doğruluk payı var mı?”

Cevabım şudur: Biz bu tür yazıları pek çok gördük. Bunlar hep kalpazanların, şeytanlaşmış insanların düzenidir. Allah rızası için böyle putperestliklere inanmayın. Allah, nerede olsanız sizinle beraberdir. Size sizden yakındır. Niçin Allah’ı bırakıp da Hasan’a, Hüseyin’e, Zeynep’e yalvaracaksınız? Böyle şeylere inanmak ve bu tür yazıları dağıtmak insanın imanına zarar verir. Lütfen böyle böyle putperestlere aldanmayın. İçinize bunun gerçek olabileceği hakkında birtakım düşünceler uyanmışsa demek ki maalesef hâlâ İslâm’ın arı duru tertemiz tevhit inancı kalbinize yerleşmemiş. Size sağlam iman temenni ederim.


Üzüntü sorunları çözmez

İÇİNDE bulunduğu durum nedeniyle bunalıma giren okuruma cevabımdır: Üzüntü hiçbir sorunu çözmez, daha da kötüleştirir. Allah’ın kaderine inanan üzüntüden kurtulur. Allah insanın ana yolunu çizmiştir. İnsan o yoldan yürüyüp geçer. Bu yolun düzlüğü var, yokuşu var, inişi var. Ama düzünden de yokuşundan da inişinden de memnuniyetle geçmek lazım. Yoksa insan yarı yolda kalır. Razı olan olgunlaşır. Size tevekkül tavsiye ederim. Yani Allah’a güven ve O’na dayan.

Bir işi murad etme

Olduysa inad etme

Hak’tandır o reddetme

Mevla görelim neyler

Neylerse güzel eyler.

Yazının devamı...

'Kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık'

SORU: Şöyle bir hadis okudum: “Allah sizden her biri için bir cini arkadaş kılmıştır” (et-Tâc, V, 233). Cin Suresi’nde böyle bir şeyden söz edilmiyor. Yüce Allah, “Biz Kur’ân’da hiçbir şeyi eksik bırakmadık” buyurduğuna göre böyle bir iddiaya nasıl inanabilirim?

CEVAP: Her insanın, kendisini kötülüklere sürüklemeye, kötü işleri gözünde süslü göstermeye çalışan bir şeytanı vardır. Peygamber, “Sizden hiç kimse yoktur ki kendisine bir karîn (cin arkadaş) görevlendirilmiş olmasın ‘Ya Resulallah, ya sen (senin de karînin var mı?)’ demişler. ‘Evet var ancak Allah beni ona galip getirdi. Artık bana hayırdan başka bir şey emretmiyor’ demiş” (Darimi, Rikak: 25, İbn Hanbel, Müsned: 1/385). Bu hadis, Muhammed ibn Yusuf-Süfyan-Mansur-Salim ibn Ebil-Cad- babası Ebul-Cad-Abdullah ibn Abbas yoluyla Hz. Peygamber’den rivayet edilmektedir. Hadis, tekniğine göre sahihtir. Anlam bakımından da doğrudur. Çünkü burada anlatılan, şeytan denilen kötü cinlerin ve şeytan ruhlu kişilerin, insanları şaşırtmak için kötü düşünceler fısıldadıklarıdır. Nâs Suresi’nde de sinsi şeytanların ve şeytan ruhlu kişilerin, insanların gönüllerine fısıltıyla düşünceler atıp onları kandırmaya çalıştıkları belirtildiği gibi Enâm: 43, 108; Enfal: 48; Neml: 24’üncü ayetlerde de şeytanların, insanlara kötülükleri süslü göstermeye çalıştıkları vurgulanmaktadır.

Allah’ın Elçisi, “Müminin kalbi, Rahman’ın iki parmağı arasındadır. Onu dilediği gibi çevirir” buyurmuştur. Bilindiği gibi insandaki enerji, bir işi hem yapmaya hem yapmamaya elverişlidir. Ancak insanın içinde doğan güçlü bir düşünce, bir istek kişiyi bir işi yapmaya veya yapmamaya iter. İnsanın içinde doğan düşünceler Allah’ın yasalarıyla oluşur. İnsanın içine atılan bu düşünceler, Rahman’ın elinin insanın kalbine, ruhuna uzantısıdır. Allah, bu düşünceler aracılığıyla kulunun kalbini istediği yöne çevirir. Gönülde işi yapma isteği ağır basınca kul eyleme geçer. Eylemi yapmama isteği ağır basınca da kul ondan vazgeçer. Meleğin veya şeytanın telkinleriyle oluşan bu arzular, hadisi şerifte Rahman’ın parmakları olarak nitelendirilmiştir. Allah’ın Elçisi bir duasında, “Ey gönülleri ve gözleri çeviren, kalbimi senin dinin üzerinde sağlam tut” demiştir. Sorunuzda, “Biz Kur’ân’da hiçbir şeyi eksik bırakmadık” ayetinden söz ediyorsunuz. Yanlış yazmışsınız. Enâm Suresi’nin 38. ayetinde, “Biz kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık” buyurulmaktadır. Burada kastedilen kitap, Kur’ân değil, Levh-i Mahfuz denilen, olmuş ve olacak her şeyi içeren ana kitaptır. Yoksa Kur’ân’da her şeyin olması mümkün değildir.

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.