Şampiy10
Magazin
Gündem

“Çalışan Allah’ın sevgilisidir”

Almanya’dan Hidayet Koçak, “İsrail neden güçlü?” başlıklı yazım üzerine gönderdiği teşekkür mektubunda diyor ki: “İsrail’in güçlü oluşunun nedenlerini açıkladığınız yazıya o kadar sevindim ki... Allah razı olsun. Bizim çoğu hocalarımızda kendilerini yetiştirme, ilmi geliştirme arzusu ya yok gibi ya da çok az... Almanya’ya kaliteli, bilgili hocalar gönderiliyor. Buna rağmen birçok hocamız sabit fikirli oluyor. Mesela bugüne kadar hep, ‘Allah bizi sadece ibadet ediniz diye yarattı’ derlerdi. Geçen gün bir hoca, ‘Hayır efendim sadece ibadet için değil bana kulluk etsinler diye yarattım cümlesi hayatın bütün işlerini içine alıyor’ dedi. Bu beni gerçekten çok mutlu etti.”

Çalışan, üreten kazanır

CEVAP: Hoca önemli bir noktaya parmak basmış. Doğrusu, Allah’ı tanıyarak hayatın her dalında O’nun buyurduğu üzere çalışmak ibadettir. Çünkü Allah’ın Elçisi, “Çalışan Allah’ın sevgilisidir” buyurmuştur. İbadet kulluğun gereğini yapmak demektir. Sadece namaz kılmak, oruç tutmak değil, çoluk çocuğun geçimini sağlamak üzere dürüst çalışmak, helal rızık kazanmak da ibadettir. Yaratanın doğaya hükmeden yasalarını keşfetmeye çalışmak da ibadettir. Ağaç dikmek, ülkeyi yeşillendirmek, insanların rahat etmesi için park alanları yapmak, çevreyi temiz tutmak da ibadettir. Temizlik İmandandır, imanın yarısıdır. Çalışan, üreten kazanır.

Hazıra konan toplumlar

İsrail’i telin mitinglerinde hamasi nutuklar atmak, lanetler okumak, sövüp saymakla bir yere varamayız. Bu davranışlar bizi yükseltmez, geriye götürür. İsraf haramdır. Hırsızlık haramdır. Vakit nakittir. Yani zaman, insan ömrünün her saniyesi paradır. Hem de en değerli para... Ömrünü boşa harcayan toplumların kazanacağı bir şey yoktur. Hep kaybederler. Maalesef biz de dahil hemen bütün İslâm âlemi çalışma, okuma, kafa yorma, orijinal şeyler üretme yerine oburca tüketen, başkalarının eserlerini çalan, taklitçi, hazıra konan toplum haline gelmiştir.

Yazının devamı...

Din hiç kimsenin tekelinde değildir

CHP Kocaeli Belediye Başkan adayı Sefa Sirmen, kazandığı takdirde her mahalleye bir Kur’ân kursu açmayı vaad etti. Bu öneriye CHP içinden ve dışından çeşitli tepkiler, eleştiriler geldi ve gelmeye de devam ediyor. Birçok gazeteci de benden bu konudaki düşüncemi sordu. Din hiç kimsenin tekelinde değildir. Bu memlekette inandığını söyleyen herkes Müslüman’dır ve dinini öğrenme ve öğretme hakkına sahiptir. Bunu CHP’li bir adayın yapması ve genel başkanı Deniz Baykal’ın da sahiplenmesi dini tekelinde sanan bazı kesimleri tedirgin ettiği gibi kimi aşırı laikçileri de rahatsız ediyor.

Oysa din, insanın en vazgeçilmez hakkıdır. Herkes dinini öğrenmek ister. Eğer devlet, halkın istek ve ihtiyacını karşılamazsa birileri gayrikanuni yollardan bunu yapar. İşte o zaman körpe dimağlara din diye yanlış bilgiler aktarılır. Yanlış bilgilerle dolan yarının yetişkinleri olan çocuklar, dinde ayrılıklara, bölünmelere neden olabilir. Nitekim bunun örnekleri yaşanıyor. Eğer CHP, çeşitli kurslar yanında en temel ihtiyaç olan Kur’ân öğretimi için kurslar açmak istiyorsa bunun desteklenmesi gerekirken kösteklenmesinin manasını anlayamıyorum. Din hiç kimsenin tekelinde değildir.

CHP karşıtlarının buna tavır alması yanlıştır. Çünkü partisi ne olursa olsun, bu ülkede inanan herkes Müslüman’dır. Ancak CHP’nin samimi olmayıp oy avcılığı için bunu yaptığını ileri sürenler var. Tabii eğer amaç oy avcılığı ise kötü bir şeydir ama İslâm hukukunda şöyle bir kural vardır: “Biz zahire yani açığa çıkan eyleme göre hüküm veririz.” Bu iddiayı ortaya atanın sırf oy avcılığı için böyle yaptığı kesin kanıtla ortaya konmadan olumsuz hüküm vermek günahtır. Hüküm, eyleme göre verilir. Herkesin gönlündeki düşünceyi bilemeyiz. Çünkü biz niyet okuyucu değiliz.

Bunu devrimlere aykırı bulan laik kesimlere de bir çift sözüm var: Cumhuriyeti kuran, laikliği de temel ilke kabul eden Gazi Mustafa Kemal, Diyanet İşleri Başkanlığı’nı devletin çatısı içine almış, bunu laikliğe aykırı görmemiştir. Sadece bununla da yetinmemiş, Kur’ân’ın Türk halkına öğretilmesini hedeflemiş, Diyanet İşleri Başkanlığı, bu amaçla M. Hamdi Yazır’ı görevlendirmiş, yazılan bu meal ve tefsirin bütün masrafları Mustafa Kemal Paşa’nın özel bütçesinden karşılanmıştır.

Yazının devamı...

Tasavvuf ilahi dinlerin ruhudur

SORU: Birkaç ay önce yatsı namazı esnasında, “Tasavvufa giriş yapıyorsun, ruhu temizlemeye başladın, birinci ünitedesin” diyen bir ses duydum. O zaman bunun üzerinde durma gereği hissetmemiştim. Ama ilerleyen günlerde bu durum aklımı kurcalamaya başladı. “Ben kim tasavvuf kim” diye düşünüyorum. Ne yapmalıyım? Bana yol gösterir misiniz? (Tuba Demircan)

CEVAP: Tasavvuf her ilahi dinin ruhudur. Ancak sizin mutlaka şekilci şeylere veya modernist falcılara gitmenize gerek yok. Özetle söyleyeyim: Tasavvufun direği aşktır, aşkın mecazisi de olsa sonunda hakikiye götürür. Ama tertemiz kalmak şarttır. Bu yolun esası, içi dışı tertemiz olmaktır. Çünkü dinin özü temizliktir, dürüstlüktür. Müddessir Suresi’nde Peygamberimize “Ve siyabeke fe tahhir ve’rucze fehcur: Elbiseni temizle, pislikten (maddi ve manevi pislikten) kaçın” buyurulmuştur. Tasavvufun özü, Allah aşkıyla yanıp yakılmak, beşeri varlığını Hak aşkında eritebilmektir.


Kitaplarımı almak isteyen okurlarıma

SORU: Aile büyüklerim kitaplarınızı almayı arzu ediyor ama nasıl temin edebileceklerini öğrenmek istiyorlar. (Oğuz Onat)

CEVAP: Ben kitaplarımın basımı ve satışıyla hiç ilgilenmem. Ancak bildiğim kadarıyla İstanbul’un Avrupa yakasında Şule Yayınevi, Diyanet Vakfı Yayınevi ve Çelik Yayınevi’nde satılıyor. Ama eserlerimin asıl satış merkezinin adresi şöyle: “Yeni Ufuklar Neşriyat, Nuhkuyusu Cadddesi

No: 365 Bağlarbaşı-Üsküdar/İstanbul Telefon: 0216 492 66 12”

Ayrıca www.yeniufuklarnesriyat.com adresinden de istekte bulunabilirsiniz. Bu arada Hacı Muharrem Hilmi Efendi’nin “Hak Yolcularının Seyir Defteri” adıyla sadeleştirdiğim “Menazilü’s-salikîn ilâ Rabbi’l-âlemin” adlı eseri 23 Ocak 2009 tarihi itibariyle okurlarımın istifadesine sunulmuştur. Kitapta orijinal metin, paragraf paragraf günümüz Türkçesine göre sadeleştirilmiş ve gerekli açıklamalar yapılmıştır. Bu eserin yanında şimdiye kadar VATAN gazetesinde yayınlanmış olan yazılarımı içeren “Kur’ân Işığında Soru ve Cevaplarla İslâm” adlı eserimin 5’inci ve 6’ncı ciltleri de çıkmıştır.

Yazının devamı...

Ölümden kıyamete kadar ruh, kendine özgü cismiyle kalır

SORU: İnsan öldükten sonra ahirete sadece ruhu gideceğine göre öteki dünyada bedensiz mi olacağız? (Berkin Atayman)

CEVAP: Ruhun da cismi vardır. Ancak ruhun cismi şeffaftır. Bizim bildiğimiz biçimde yoğun değildir. Rüyada gördüğümüz kişiler bize bildiğimiz bedenleriyle görünürler. Ölümden kıyamete kadar ruh, kendine özgü şeffaf cismiyle kalır. Kıyamette ise Allah ruhları yeni bedenler içine sokacaktır ama o bedenlerin mahiyetini bizim bilmemiz mümkün değildir. O bedenler için ölüm söz konusu değildir. Çünkü ahirette ölüm yoktur. Ruhun sürekliliğini kanıtlayan pek çok veri var. Bunlardan birini size aktarayım:

Dostum Sabit Yıldız’ın 26 yaşındaki oğlu kansere yakalanmıştı. Bu gencin 3 yıl önce yapılan düğününe gitmiştim. O zaman da kanserdi ama sevdiğine kavuşmak için evlenmek isteyince babası buna izin vermişti. Hastalığı günden güne ilerleyen genç sonunda yatağa bağlı kalmıştı. Babası bir ay önce bana geldiğinde, her an sonu beklediklerini belirtmişti. Daha sonra fenalaşan genci hastaneye kaldırmışlar. Güçlükle nefes alıyor, can çekişiyormuş. Sabaha doğru monitörün başında hastasını gözetleyen hemşire gördüklerini şöyle anlatıyor: “Hasta yatağından doğruldu. Bana bakıp gülümsedi. Hastanın bedeni yatakta olduğu halde daha aydınlık bir bedeni doğrulup yükseldi ve kayboldu.” Bu olaydan çok etkilenen hemşire olayı başhekime ve hastanın kız kardeşine anlatıyor. İşte ruhun bedenden çıkan ayrı, şeffaf bir bedene sahip bulunduğunu, ölümün yok olmak değil, ruhun fiziksel bedenden çıktığını gösteren somut kanıtlardan biri. Böyle pekçok olay tespit edilmiştir.

Duaları sesli okumak

SORU: Eskiden namaz kılarken aklım başka şeylere kayıyordu. Ben de “Böyle namaz olmaz” diyerek bırakıyordum. Şimdi tamamen konsantre olabiliyorum. Çünkü duaları sesli okuyorum. Bu yaptığım doğru mu?

CEVAP: Namaz kıl da sesli veya sessiz oku, fark etmez. Eğer konsantrasyonunuza yardımcı oluyorsa sesli okuyun. Ancak öğleyle ikindi namazlarında kendinizin işiteceği bir sesle okumanız, akşam, yatsı ve sabah namazlarını da camide imamın okuduğu gibi yüksek sesle okumanız daha uygundur.

Yazının devamı...

Eşiniz annesine zekât veremez

SORU: Eşim, zorunlu olarak annesinin teyzesi tarafından büyütülmüş. Onu uzun süre annesi olarak bilmiş. Daha sonra biyolojik annesinin kim olduğunu öğrendiği için şu anda kendisini büyüten kişiye abla diye hitap ediyor. Acaba eşimin biyolojik annesine zekât verebilir miyiz? Normalde anneye zekât olmayacağını bildiğimiz için bu durumun bir farklılık yaratıp yaratmayacağını merak ediyorum. (Fatih Özsağlam)

CEVAP: Eşiniz biyolojik annesine bakmak, onun ihtiyaçlarını karşılamak zorundadır. Bunu yapmazsa Allah katında günah işlemiş olur. Eşiniz biyolojik annesine zekât veremez. Çünkü zekât, kişinin bakmakla yükümlü bulunduğu ana, baba ve çocuklara verilmez. Eğer mali gücünüz varsa o kadına sizin zekât vermeniz daha uygundur.

Araba veya ev alınca kurban kesmek gelenektir

SORU: Çevremde yeni bir araba alınca kurban kesip kanını plakaya süren kişiler görüyorum. Bu gibi uygulamaların dinen geçerliliği nedir? (Zeliha İlpars)

CEVAP: Araba veya ev alınca kurban kesmek dinde yeri olan biruygulama değildir. Ama bu bir gelenek halini almıştır. Araba aldıysan aldın, hayvanın kanına girmenin ne âlemi var? Kendini kazadan korumak için hayvanı kesip kanını plakaya sürmek çok gaddarca bir şeydir.

Kabirde ilk sorgu var mı?

SORU: Kabirde ilk sorgu var mı? Yoksa ruh ahirete kadar uyuyor mu? (H. Demir)

CEVAP: Ruhun uyuması diye bir şey söz konusu değildir. Kur’ân’a göre bedenden ayrılan her ruh Allah’a götürülür. O huzurda hesabını verir. Ahiret hayatı ölümle başlar. Bunun kabirle bir ilgisi yoktur. Kabir sadece cesedin çürümeye terk edildiği yerdir. Orası ruhun barınağı değildir.

Sabah namazının vakti

SORU: Sabah namazı tam olarak ne zamandan itibaren kılınabilir?

CEVAP: Sabah namazı, vakti girince ezan okunsun okunmasın kılınabilir. Ezan okumak namazın şartı değil, cemaat namazına çağrıdır. Namaz vakti, tan yerinin ağarmasından itibaren başlayıp güneşin doğma zamanına kadar sürer.

Yazının devamı...

Kur’ân’ın helal kıldığını insanlar yasaklayamaz

SORU: Helal et konusu çok kafamı karıştırıyor. Maide suresi 3’üncü ayette, Allah’tan başkası adına kesilenlerin murdar olduğu belirtilmiştir. Aynı surenin 5’inci ayetinde ise kitap ehlinin yiyeceklerinin helal olduğu vurgulanıyor. Bildiğim kadarıyla Avrupa ve Amerika’da hayvanı önce şokluyor, sonra kesiyorlar. Bu hayvanın eti helal mi? Ayrıca “Allah’tan başkasının adıyla kesilenler” ifadesini nasıl yorumlamak lazım? Yabancılar besmele çekmeden kestikleri için Allah adına kesilmediği anlamı çıkar mı? Helal et kavramı tam olarak nedir? (Turcan Uralkan)

CEVAP: Helal et nedir biliyor musunuz? Kur’ân-ı Kerîm’in yasakladığı etler dışındakilerdir. Kur’ân’da yasaklanan et ürünleri şunlardır: Kendi kendine ölmüş hayvan, domuz eti, Allah’tan başka bir tanrı adına kesilen hayvan ve akıtılmış yani dışarıya akmış kan. İşte bunları yemek haramdır. Kitap ehli bir kimsenin kestiği helaldir. İnsanlar kendi kendine Kur’ân’ın helal kıldığını yasaklayamaz. Bu çok büyük bir cüret olur, saygısızlık olur. Hristiyan’ın besmele çekmesi beklenemez. Besmele Allah’ın varlığını kabul etmek demektir. Hristiyan Allah’a inanır. Kiliseye giden, İsa’ya inanan ve Allah’a kendi dinine göre ibadet eden insanı müşrik saymak Kur’ân düşüncesine aykırıdır. Kur’ân’da müşrik kadınla evlenmek yasakken kitap ehli kadınla evlenmek caizdir.

Hayvanı kesmeden önce şoklamaya gelince, bunun amacı hayvana acı çektirmemek ve kesim işini çabuklaştırmaktır. Hayvan kesilirken bir damarını kıpırdatacak olsa da yine eti yenir. Ava çıkanlar hayvanı vurur. Silahla vurulan hayvanların, kuşların eti yeniyor. Şoklama da bir çeşit silah sayılır. Ayrıca şoklamanın ardından hayvan zaten kesiliyor. Aslında bu helal et furyasını çıkaranların çoğu, bu işlerle uğraşan, et satan ticaretçilerdir. Hristiyan’ın kestiği haram olacak ki adam kendi etlerini satsın. Ama onların kendilerinin kestiklerini iddia ettikleri hayvanlar da yine Hristiyan kesimhanelerinde kesilmiş hayvanlardır. Kanmayın bu din sömürücülerine. Dinin amacı insanların yolunu daraltmak değil, maddi ve manevi sağlıklarını korumaktır. Şoklanarak çabucak kesilmiş hayvanların etleri kontrol altındadır, sağlık açısından daha yararlı olabilir. Temiz, sağlığa zararsız etleri haram etmeye kimsenin hakkı yoktur.

Yazının devamı...

Secde ayetini duyduğumuz an ne yapmalıyız?

SORU: Araba kullanırken radyodan secde ayetlerinin meallerini dinliyorum.

O anda secde etmek zorunda mıyım? Umre sırasında bir hocadan şöyle bir yorum aldım: “Başkasının adına umre niyeti olmaz. Nasıl ki Kur’ân okuduktan sonra sevabını Peygamberimize ve tüm Müslümanlara hediye ediyorsak, yaptığımız umreden ve tavaflardan doğan sevabı da aynı şekilde onlara hediye edebiliriz.” Bu yorum doğru mu? (M. Burak Duran)

CEVAP: Arabada veya herhangi bir yerde radyodan dinlenen secde ayeti için hemen secde etmek gerekmez. Ömrünüzün herhangi bir zamanında secde ederseniz yeterlidir. Ama namazda okunan secde ayeti üzerine hemen secde etmek lazımdır. Çünkü Peygamberimiz böyle yapmıştır. Umre sırasında hocanın söyledikleri de bir yorumdur. Ben Kur’ân ve hadiste böyle bir açıklama görmedim. Ölmüşler, kendileri için yapılan dualardan, verilen sadakalardan yararlanırlar. Yani bununla sevinirler, şad olurlar. Ama böyle dualarla bir suçlunun ağır cezaları affedilmez. Herkes kendi yerini burada yaptığı işlerle kazanmıştır. Yüce Divan’da hesabı görülmüş, kendisine uygun yere konulmuştur. Ama bulunduğu yerde kendisine yapılan dualardan sevinç duyar, rahatlık hisseder.

Yanlış düşünceler

SORU: Cuma günleri hanımlarla bir araya gelerek Kur’ân okuyup sohbetler ediyoruz. Hanımlardan biri resim olan evde yapılan ibadetlerin sağlıklı olmadığını çünkü o eve rahmet meleklerinin girmediğini söyledi. Dinimizde bu var mı? (Ebru Eser)

CEVAP: Siz o sözü söyleyen hanıma “Evinizde televizyon var mı yok mu?” diye sorun. “Var” diyorsa o zaman onun evinde kılınan namaz da sağlıklı olmaz. Çünkü televizyon resimler dizisidir. Vazgeçin böyle şeylerden. Bunlar din değil, gelenektir. Asıl kötü olan şey dünya tutkusunu kalbe yerleştirmek, dedikodu yapmak, kendini büyük görmek, bencilliktir. Yoksa resim olsa ne olur olmasa ne olur. Kimse resme tapmaz. O dönem çoktan geçti. Bu tür düşünceler bugünün sorunu değildir.

Yazının devamı...

Teheccüdü açıklayan ayetler

* DÜNDEN DEVAM

Teheccüdün, geceleyin uyanıp namaz kılmak, ibadet ve dua etmek anlamına geldiğini açıklayan ayetler:

“15- Bizim ayetlerimize o kimseler inanırlar ki onlar, kendilerine öğüt verildiği zaman derhal secdeye kapanırlar, Rablerini överek tesbih ederler, büyüklük taslamazlar. 16- Yanları yataklardan uzaklaşır (gece ibadet etmek için yanlarını yataklardan ayırıp kalkarlar), korkarak ve umarak Rablerine dua ederler ve kendilerine verdiğimiz rızıktan hayır için harcarlar.17- Yaptıklarına karşılık olarak onlar için ne gözler aydınlatıcı(nimetleri)in saklandığını hiç kimse bilmez” (Secde: 15-17).

“1- Ey örtüsüne bürünen, 2- Geceleyin kalk (namaz kıl), yalnız gecenin birazında (uyu). 3- Gecenin yarısında (kalk) yahut bundan biraz eksilt. 4- Veya bunu artır ve ağır ağır Kur’ân oku. 5- Doğrusu biz, senin üzerine ağır bir söz bırakacağız. 6- Gerçekten gece kalk(ıp ibadet et)mek daha oturaklı ve (geceleyin) söz (dua) daha etkilidir” (Müzzemmil: 1-6).

“Kolayınıza geleni okuyun”

“Rabbin senin gecenin üçte ikisinden daha azında, yarısında ve üçte birinde kalktığını, seninle beraber bulunanlardan bir topluluğun da böyle yaptığını biliyor. Geceyi ve gündüzü takdir eden Allah, sizin onu sayamayacağınızı (zamanı hesap edip gecenin belli saatlerinde kalkamayacağınızı) bildiği için sizi affetti. Artık (belli bir saat gözetmeden) Kur’ân’dan kolayınıza geleni okuyun (ne miktar kolayınıza gelirse o kadar gece namazı kılın, dua edin, kendinizi zorlamayın)...” (Müzzemmil: 20).

“15- Korunanlar, cennetlerde, çeşme başlarındadırlar,16- Rablerinin, kendilerine verdiğini alırlar. Çünkü onlar bundan önce güzel davranırlardı: 17- Geceleri pek az uyurlardı, 18- Seherlerde onlar istiğfar ederlerdi” (Zariyat: 15-18).

“15- ... Korunanlar için Rableri katında altlarından ırmaklar akan, içinde sürekli kala-cakları cennetler, tertemiz eşler ve Allah’ın rızası vardır. Allah, kulları görür: 16- ‘Rabbimiz, biz inandık, bizim günahlarımızı bağışla, bizi ateş azabından koru’ diyenleri, 17- Sabredenleri, doğru olanları, huzurunda gönülden boyun büküp divan duranları, Allah için (mal) harcayanları ve seherlerde istiğfar edenleri (Allah’tan bağışlanmalarını dileyenleri Allah) görmektedir” (Âl-i İmran: 15-17).

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.