Mısır dersleri
Mısır’da hem Orta Doğu’yu, hem Arap hem de İslam dünyasını birinci derecede ilgilendiren çok hayati şeyler yaşandı, yaşanıyor ve yaşanacağa benziyor. Dolayısıyla ele alınacak çok konu ve söylenecek çok şey var. Fakat önceliği mutlaka askeri darbe olgusuna vermek gerekiyor. Dünyanın hangi köşesinde, ne amaçla ve nasıl yapılırsa yapılsın, seçimle işbaşına gelmiş bir kişi veya hükümeti askeri darbeyle indirmenin hiçbir haklılık payı olamaz. Yani darbeler iyi/kötü diye ayrılamaz, hepsi kötüdür. Demokrasiyi savunan bir kişinin, askeri darbelere kayıtsız şartsız karşı çıkması olmazsa olmazdır. Bu girişin ardından, bir noktanın altını çizmek istiyorum: Mısır üzerine yaptığım değerlendirmelerin hiçbirinin, askeri darbeyi şu ya da bu şekilde/ölçüde meşrulaştırmayla kesinlikle alakası yoktur.
İslamcılar için dersler:
Mursi’nin seçilmesi, dünyanın en eski İslami hareketlerinden olan Müslüman Kardeşler’in (İhvan) ilk kez sandık yoluyla iktidara gelmesi anlamında çok tarihi bir olaydı. Mısır’daki bu değişimin hem Orta Doğu, hem de Arap dünyasındaki dengeleri altüst edeceği muhakkaktı. Nitekim Suriye’deki isyanda da İhvan kilit bir rol oynadı.
Dolayısıyla Mursi’nin (İhvan’ın) iktidar performansı sadece Mısır’ı değil birçok ülke ve hareketi yakından ilgilendiriyordu. Bir yıl içinde ne Mursi, ne de İhvan’ın bu iktidar sınavına hazır olduğu görüldü. Mursi’nin kendisinin de itiraf ettiği hataları ayrıntılandırmaya gerek yok ancak şu başlıkları sıralayabiliriz:
1) Orduyu kontrol altına aldığı yanılgısı;
2) Mısır’ın son derece stratejik konumu nedeniyle küresel ve bölgesel güçlerin kendisine desteği hep sürdüreceği yanılgısı;
3) Kendi tabanının gücüne aşırı güven;
4) Toplumun muhalif kesimlerinin gücünü fazla önemsememe; buna bağlı olarak çoğulcu bir iktidar yapılanması yerine “çoğunlukçu” bir çizgi tutturma.
Ancak dünya çapındaki İslamcıların, İslami hareketlerin ve onları önemseyenlerin Mısır’dan hareketle esas olarak şu soruyu kendilerine sormaları gerekiyor: İslami hareketler şu ya da bu bölgesel/küresel gücün enstrümanı olmaktan nasıl kurtulabilir?
Dün Radikal’de Fehim Taştekin’in yazısını (http://www.radikal.com.tr/dunya/sahal_el_hayr_general_sisi-1140359 ) okumuş olanlar ne demek istediğimi daha iyi anlayacaktır. Şöyle ki, Mısır’da askeri darbeye ilk ve en açık destek Suudi Arabistan’dan geldi. Öte yandan Mursi’nin devrilmesi, özellikle Batı basınında, bir başka Körfez ülkesinin, Katar’ın yenilgisi olarak yorumlandı. Eğer yapılan bu değerlendirmeler doğruysa, İslamcılık denince akla ilk gelen Mısır İhvanı’nın kaderini kendi gücünden çok bölgesel güçler arasındaki rekabet belirlemiş.
Mısır’daki darbenin dünya genelinde ve Mısır özelinde İslamcılığı güçlendireceği veya zayıflatacağı yolundaki analizler için henüz çok erken olduğunu vurgulayıp, bu bahsi şimdilik noktalayalım.
Türkiye için dersler
Televizyonlardan canlı izlenen Mısır darbesi ülkemizde, hiç de şaşırtıcı olmayan bir şekilde Türkiye’ye referanslarla ele alındı ve herkes bu kötü olayı, kendi politik hesapları için sonuna kadar sömürmekten çekinmedi. İlkin, CHP’nin bazı milletvekillerinin Mursi’nin başına gelenlerden hareketle Başbakan Erdoğan’a ve AKP hükümetine yolladıkları mesajları ele aldığımızda çok feci bir durumla karşı karşıya kalıyoruz. Bu ucuz ve hızlı muhalefetin askeri darbe övgücülüğünden başka anlamı olmadığı ortada.
Karşı taraftaysa askeri darbeye karşı çıkarak kendi demokratlıklarının sağlamasını yapan ve buradan devşirdikleri özgüvenle, o kadar uğraşmalarına rağmen hâlâ cevap veremedikleri Gezi direnişini karalayabileceklerini sananlar var. İlk günlerde haklı olarak “Tahrir ile Taksim kıyaslanamaz” diyenlerin, darbenin Tahrir’de kutlanmasını bahane ederek Gezi direnişçilerini “darbeci” olarak yaftalamaya çalışması da aynı CHP’lilerinki gibi ucuz ve nafile bir çaba olarak kayıtlara geçti.
Hükümetin Mısır konusundaki tavrını yarın tartışacağız ancak şimdilik Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun sözlerinden hareketle, Ankara’nın, Mısır’daki asker güdümlü “geçici” yönetime mesafeli olacağını ama savaş açmayacağını söyleyebiliriz.