Şampiy10
Magazin
Gündem

Böyle günlerde...

Böyle günlerde, ne kadar

büyük tepki gösterdiğini anlatmaya çalışırcasına çığlık çığlığa bağıranları, umursamıyorum...

Tepki duyan; “Ben tepki gösteriyorum” diye bağırmaz çünkü biliyorum...

***

Böyle günlerde;

“Kahrolsunlar, reziller, köpekler, Allah belanızı versin, itler, hayvanlar, tuh size köpekler” gibi bağıranları

içten ve samimi bulmuyorum...

Ateşin düştüğü yerin insanların “bu denli ucuzca bağıracak kadar ucuz bir şey değildir kaybettikleri...”

***

Kaybettikleri candır; kendi canlarıdır, cananlarıdır...

Dostlar alışverişte görsün kabilinden bağırtılar, şehitlerinin ruhlarını daraltır, sızlatır...

Can kaybedenler, canan olanlar bilirler bu gerçeği çünkü...

***

Bağırmıyorum...

Çağırmıyorum...

Derin derin sızlıyor içim...

İçin için titriyor yüreğim...

Bir Edip Akbayram

koyuyorum; şehitlerin ardından;

Türküyü dinliyorum...

GARİP 2

“Kurumuş yeşil otları

Toprak olmuş umutları

Gökte mazi bulutları

Bu mezarda bir garip var, garip...

Hızlı hızlı giden yolcu...

Bu mezarda bir garip var...

Bak taşına acı acı...

Bu mezarda bir garip var; garip...

İzi bile yok dünyada...

Onu aramak beyhude...

Ne gezersin bu ovada?..

Bu mezarda bir garip var; garip...”

ZÜLFÜ LİVANELİ; ŞEHİTLER TÜRKÜSÜ... 3

Edip Akbayram’ın Garip’i bir müddet sonra kesmiyor beni...

İçim dolu; söylenen türkü içimdeki hüznü boşaltmaya yetmiyor...

“Şehit”ler ‘garip’ değiller çünkü...

Yiğit onlar...

Unutulmamalılar onlar...

Garip değil; ölümsüz onlar...

Zülfü Livaneli yetişiyor imdadıma...

Bir Şehitler Türküsü halini alan; “Yiğidim Aslanım Burda Yatıyor” türküsünü dinlemeye başlıyorum...

YİĞİDİM ASLANIM BURDA YATIYOR... 4

“Şu sılanın ufak tefek yolları...

Ağrıdan sızıdan tutmaz elleri...

Tepeden tırnağa şiir gülleri...

Yiğidim aslanım burda yatıyor...

Bugün efkarlıyım açmasın güller...

Yiğidimden kara haber verirler...

Demirden döşeği taştan sedirler...

Yiğidim aslanım burda yatıyor...

Ne bir haram yedin ne cana kıydın...

Ekmek kadar temiz, su gibi aydın...

Hiç kimse duymadan hükümler giydin...

Yiğidim aslanım burda yatıyor...”

AĞLAMA ANNE... 5

Yiğidim Aslanım Burada Yatıyor’u dinledikten sonra; kalbim o hiç vazgeçemediği şarkıya kayıyor...

Ölen genç insanlarla birlikte söylüyor yüreğim; Ağlama Anne Benim İçin Ağlama’yı...

***

Selda Bağcan’dan alışkınım o türküye yıllar öncesinden ben...

Belki kadın ve ana sesini en çok onda bulduğumdan...

Belki yanıklığından...

Beni Anadoluluğundan...

Bir Yunan bestesi için Sezen’in yazdığı sözler değil mi bunlar?..

Ağlama Anne; Benim İçin Ağlama diyen hiç ölmeyecek içimizdeki çocuk değil mi?..

BENİM İÇİN AĞLAMA... 6

“Ah ne hayatlar ümidiyle zamansız yollara düştüm...

İlk yenilen biz değildik elbet...

Gün oldu dünyaya küstüm...

Ağlama anne benim için ağlama

Ben de herkes kadar aldım acılardan...

Sen ne olur çocukluğumu sakla...

Tek kalan bu elimde avcumda...

Ağlama anne benim için ağlama...

Ben de herkes kadar aldım acılardan...

Ağlama anne benim için ağlama

Ben de herkes kadar yandım...

Sen ne olur çocukluğumu sakla...

Tek kalan bu elimde avcumda...

Ağlama anne benim için ağlama...

Ben de herkes kadar aldım acılardan...

Ağlama anne benim için ağlama

Ben de herkes kadar yandım...

Her birimiz başka bir hikaye...

Anne bu ayrılıklar niye...

Sen yine bir ninni söyle bana...

Yavrum uyusun da büyüsün diye...

Ağlama anne benim için ağlama

Ben de herkes kadar aldım acılardan...

Ağlama anne benim için ağlama

Ben de herkes kadar yandım...

Sen ne olur çocukluğumu sakla

Tek kalan bu elimde avcumda...

Ağlama anne benim için ağlama

Ben de herkes kadar aldım acılardan

Ağlama anne benim için ağlama

Ben de herkes kadar yandım...”

Yazının devamı...

Roxy’nin cinayeti...

Sahnede unutulmayacak bir yıldız olmanın hayalini kuruyor Roxy...

Kocası Arnos; onun rüyalarını, hayallerini, arzularını karşılamayacak derecede sönük ve silik bir adam olarak görünüyor...

***

Hayatını Chicago’da, parlak sahne ışıklarının altında caz gösterileri izleyerek, star olma hayalleri kurarak geçiren Roxy; bir gün kendisini şov dünyasına sokacağına inandığı Fred’le tanışıyor...

***

Kocasına aldırmadan yakışıklı Fred’le beraber oluyor...

Fred’le birlikte olunca, şov dünyasına girip, rüyalarındaki şarkıcı Velma Kelly gibi olacağını hayal ediyor...

***

Ancak Fred’in kendisini aldattığını, amacının sadece onunla beraber olmak olduğunu anladığında büyük hayal kırıklığı yaşıyor ve Fred’i tabancayla öldürüyor...

***

Hapse giriyor...

Şehrin en iyi avukatı Flynn, “Chicago’nun gerçeklerini ona anlatarak”, genç kadına hiç tahmin etmediği bir savunma hazırlıyor...

***

Mahkemenin herhangi bir sirkte ya da kabarede olduğu gibi bir “şov yeri” olduğunu, önemli olanın insanlardaki algıyı yönetmek olduğunu anlatıyor...

-“Git şimdi mahkemede sanatını göster... Artistliğini göster...” diyor...

***

Roxy avukatının isteklerine uyarak, duruşmada; jüriyi, mahkeme başkanını ve tüm basını etkileyen muhteşem bir şov yapıyor...

Mahkeme şovu o kadar etkili oluyor ki, adam öldürdüğü tescilli olmasına karşın jüri, Roxy’yi “suçsuz” buluyor...

***

Mahkeme bittiğinde; Roxy avukatının isteklerini yerine getirmenin mutluluğunda, muhteşem bir “savunma şov” yaparak tüm basının ve toplumun ilgisini çeken bir star olduğunun farkında, duruşma çıkışı medyayla konuşmayı bekliyor...

Bu konuşmayla, starlığını tüm topluma tescil ettirmeyi umuyor...

***

Medya tam Roxy’yi dinleyecekken, o sırada kocasını öldüren bir kadının aşk cinayetine sahne oluyor Chicago...

Demeç almak üzere bekleyen medya ordusu, işlenin cinayete doğru koşaradım Roxy’nin yanından uzaklaşıyor...

Cinayeti işleyen kadının yanına gidiyor...

Artık medyanın yeni ilgi odağı yeni cinayeti işleyen kadın oluveriyor...

***

Roxy şok oluyor...

Aylardır beklediği olay, bir anda ellerinden kayıp gidiyor...

Şöhreti yakaladığını sandığı anda, şöhret aşk cinayeti işleyen bir başka kadına doğru ellerinden kayıveriyor...

***

Avukatına dönüyor;

-“Niye benden gidiyorlar?..” diye soruyor...

Avukatı cevap veriyor;

-“Burası Chicago... Burada şöhret ve ilişkiler kalıcı olmaz...”

STAR OLMAK İSTERKEN CİNAYET İŞLEYEN GÜZEL ROXY’NİN HİKAYESİ...

Dün; En İyi Film ödülü de dahil 6 Oscar ödülü birden kazanan ve 13 dalda Oscar’a aday gösterilen Chicago filmini izliyorum...

Chiago müzikalini New York’ta iki kez izlediğimden, ilk günlerde sinema filminin, Broadway’de canlı oyun kadar etkili olamayacağını düşünüyor, filme gereken önemi vermiyorum...

***

Oysa Catherina Zeta Jones, Renee Zelweger ve Richard Gere’in oynadığı film kadın yıldızına bir Oscar kazandırmanın ötesinde, Nine filminin yönetmeni Rob Marshall’ın elinde paralel kurgular eşliğinde bir nakış gibi işleniyor...

***

Dünyayı etkileyen Hollywood’un kalbinin attığı Oscar töreni yaklaşıyor...

28 Şubat Pazar günü, bu yılın Oscar ödülleri dağıtılacak...

Oscar ödüllerini dağıtılacağı Şubat ayının önemi, Digitürk’te geçmiş yıllarda dünya sinemasının kutsal ödülünü alan ya da aday olan filmlerin bir ay boyunca, teker teker gösterilmesi...

***

“Hiçbir ilişki ve şöhret kalıcı olmaz Chicago’da...” Böyle diyor avukatı; Roxy’ye...

Chicago’nun yıllardır Broadway’de tükenmek bilmeden oynamasının altında bu muhteşem tema yatıyor...

42 YAŞINDAKİ ADAMIN 17 YAŞINDAKİ GENÇ KIZLA AŞKI...

Woody Allen’ın 1979 yılında çevirdiği Manhattan filmini bir kez daha izliyorum...

42 yaşında bir yazarın, 17 yaşında bir kızla yaşadığı ilişkiyi ve aynı anda en yakın arkadaşının metresine duyduğu aşkı anlatıyor Woody Allen’ın Manhattan filmi...

***

Woody Allen’ın New York Manhattan hayatını anlattığı, grift ve sorunlu kadın erkek ilişkilerini içeren filmlerini, eskiden beri ilginç bulmuyorum...

Ünlü yönetmenin Vicky Christina Barcelona gibi tazelik ve yaşam enerjisi içermeyen, karamsar, sorunlu ve iç bayıltıcı Manhattan hikayeleri; ilgimi çekmiyor...

***

Ancak filmle ilgili aldığım bir bilgi, hayatın önemli bir mukayesesini yapmama olanak tanıyor...

Film Amerikan Kütüphanesi tarafından; “Kültürel Değeri olan filmler” kategorisine sokuluyor ve “Ulusal Film arşivinde muhafaza edilmesine” karar veriliyor...

***

42 yaşında bir adamın, henüz reşit olmamış bir genç kızla ilişkisi;

Arkadaşının metresi olan kadına duyduğu aşk ve onunla ilişkisi...

Arkadaşının eşini bırakarak metresiyle kaçması...

Bunun üzerine filmin kahramanı 42 yaşındaki adamın 18 yaşını doldurduğunu gördüğü, genç sevgilisine dönüşü...

Onun kendisine değer verdiğini ve sevdiğini fark ederek, genç kızın Londra seyahatini bitirene kadar umutla beklemeye devam etmesi...

***

Woody Allen’ın kendi hayatı içinde de yaşadığı ve büyük sansasyonlara neden olan genç kadın fantezisinin, tezahür ettiği bir film sonuçta Manhattan...

Bu tarafıyla ilginç gelmiyor bana...

***

İlginç olan, “dört bir tarafı ahlak dışı olarak nitelenebilecek” kadın erkek ilişkilerinin; her yönüyle işlendiği filmin Amerikan Kütüphanesi tarafından “milli kültürel değerde” bir film olarak muhafaza edilmesine karar verilmesi...

***

Hayatın “ahlaksız” fantezilerinin, Hollywood’da “kültürel değer” sayılması, acaba ahlaksızlığın bizzat kendisi mi;

Yoksa yaşamın aşırılıkları sindirebilme gücünün, tahammül sınırlarının ötesinde olması “demokratik zenginliğe bir işaret mi?..”

Ne dersiniz?..

Yazının devamı...

Obama: 'Trump dünya liderlerinin adlarını ve ülkelerin haritadaki yerlerini biliyor mu?..'

Önceki gün; “milyarder işadamı emlak kralı Donald Trump’ın Müslümanların ve Meksikalı göçmenlerin Amerika’dan atılmasını isteyen” sözlerinin “makulün temsilcisi Hillary Clinton’ın başkanlığını güçlendireceğini” yazıyorum...

***

Nihayet dün; Amerikan Başkanı Obama, seçim kampanyası başladığından bu yana milyarder işadamıyla ilgili en sert açıklamasını yapıyor...

Milyarder işadamını “reality show ve eğlence programı mantığıyla hareket eden; Amerikan Başkanlığı için gerekli ciddiyetten yoksun bir cahil” olarak niteliyor...

-“Amerikan Başkanı olacak kişilerin dünyadaki ülkeleri en azından haritada gösterecek bir bilgiye, dünya liderlerini tanıyacak ve beraber çalışabilecek bir kültüre sahip olması gerekir...

***

Önseçim kampanyaları Amerika’da bir tür eğlence programı mantığıyla yürür... Ancak adaylar kesinleştikten sonra seçim kampanyaları ciddileşir... Amerikan halkı; Başkanlığın ciddi bir iş olduğunu bilir... Bu bir eğlence programına benzemez... Bir promosyon ya da pazarlama kampanyası değil bu seçimler...” diyor...

***

Amerikan devlet sistemi; milyarder işadamından üç türlü yarar sağlıyor... Birincisi; sözleri söyleyen işadamına bakarak Amerikan halkının “makul çözümde, Hillary gibi gerçekçi politikaları uygulayacak bir liderde karar kılması” sağlanıyor...

İkincisi; Amerikan establihsmentı (kurulu sistemi), gerçekte her Beyaz Amerikalının, hesapsız kitapsız konuştuğunda içinden geçen sözleri eldivensiz ve filtresiz söyleyen Donald Trump’ın sözleri üzerinden, “geleceğe yönelik bir zemin hazırlığı” yapıyor...

***

Donald Trump “camileri takip altına alacağız” diyor...

Önümüzdeki yıllarda, seçilecek Amerikan Başkanı camileri takip altına almayıp, radikal İslamcı unsurları yakalamak uğruna sert davransa bile kimsenin fazla bir şey söylememesi amaçlanıyor...

***

Herkes şöyle düşünecek sonuçta;

-“Ya Trump gelseydi... Amerika-Meksika sınırına; Berlin duvarı gibi duvar örülecekti... Camiler bile takip altına alınacaktı... Hiç olmazsa bunlar olmuyor...”

***

Trump’ın bu sözlerinin bir de dünyada yaratacağı bir etki var...

Amerikan Başkan adayının; “IŞİD bitene kadar oraları bombalayacağım” sözlerinden sonra, Müslüman devletlerin psikolojik olarak Amerika’nın o derece sert olmayan politikalarını daha rahat kabul edebileceği hesaplanıyor...

***

Dün Obama; “Trump’ın Başkan seçilmeyeceğine inanıyorum... Amerikan halkı Başkanlığın ne kadar ciddi bir iş olduğunu biliyor... Amerikan Başkanı ülkelerin yerlerini haritada gösterebilecek bilgiye sahip olmalı... Dünya liderleriyle beraber çalışacak kültüre de...” diyerek Amerikan devletinin mesajını dört bir tarafa gönderiyor...

BBC ANALİZİ... TRUMP’IN YAPMAK İSTEDİĞİ GARİPLİKLER 2

Daha önce hiçbir siyasi görev üstlenmeyen New Yorklu gayrimenkul devi Trump, bugüne kadarki seçim kampanyasında pek çok kişiyi şaşırtan politikalarıyla isminden sıkça söz ettirdi...

***

Peki Donald Trump nelere inanıyor?..

ABD’nin yeni başkanı olarak seçilirse hangi politikaları uygulayacağını söylüyor?..

***

1) Camiler takip altına alınmalı...

Trump, ABD’de yaşayan Müslümanların güvenlik güçleri tarafından sürekli olarak takip altında tutulması gerektiğini ve bunun bir terörle mücadele konusu olduğunu söylüyor...

***

Trump “camilerin takibe alınması” konusunun siyaseten yanlış bir adım olduğu eleştirilerine ise ‘Umurumda değil’ yanıtını veriyor...

***

2) Boğulma hissi veren işkence (Waterboarding) geri getirilmeli...

***

Trump, tutukluların su altında tutularak havasız bırakılmaları yöntemi olarak bilinen ve bir tür işkence olup olmadığı ABD’de tartışılan sorgulama tekniğini; yakalanan IŞİD militanları üzerinde uygulamak istediğini ifade ediyor...

***

Cumhuriyetçi Başkan adayı, bu yöntemin IŞİD’in kullandığı kafa kesme taktikleri yanında ‘çerez’ olduğunu belirtiyor...

***

3) Meksika sınırına duvar çekilmeli...

Meksika’dan ABD’ye giren göçmenleri engellemek için büyük bir duvar inşa etmek isteyen Donald Trump, Meksika’dan gelen göçmenlerin büyük kısmının hükümlüler olduğunu iddia ediyor;

“Ülkemize uyuşturucu sokuyorlar, suçu getiriyorlar... Onlar tecavüzcü” diye konuşan Trump, inşa edilecek duvarın maliyetini ise Meksika hükümetinin üstlenmesini istiyor...

***

BBC’nin hesaplamalarına göre Meksika-ABD sınırına çekilecek bir duvarın maliyeti kullanılacak teknolojiye göre 2,2 milyar dolar ile 13 milyar dolar arasında değişiyor.

***

4) 11 milyon kayıtsız göçmen sınırdışı edilmeli

Trump’ın bu açıklaması hem ırkçı, hem de aşırı derecede yüksek maliyetli bir adım olarak görülüyor...

***

BBC, ABD’de kitlesel bir sınırdışı politikasının ülkeye maliyetinin 114 milyar dolar olduğunu tahmin ediyor.

***

Trump ayrıca ABD topraklarında doğan her bebeğe ABD vatandaşlığı verilmesi uygulamasını da sonlandıracağını söylüyor...

***

5)Trump ‘Putin’le çok iyi anlaşırım...Obama ile birbirlerinden soğudular...’ diyor...

***

7) ‘Çin’in daha çok üzerine gidelim’ diyor...

***

8)’Saddam ve Kaddafi iktidarda olsaydı bugün dünya daha güvenli olurdu...’ diyor... Trump’a göre, idam edilen Saddam Hüseyin ile linç edilerek öldürülen Muammer Kaddafi bugün yaşıyor olsalardı, Orta Doğu daha istikrarlı bir noktada olabilirdi...”

TRUMP’IN İÇERDE VE DIŞARIDA YARATTIĞI TEPKİLER... 3

ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, “Trump Amerika’nın savunduğu değerlere aksi şeyler söylüyor” diyor...

***

Suudi Prens El Velid bin Talal, Trump için “Amerika’nın yüz karası” şeklinde konuşuyor...

***

Kanada Dışişleri Bakanı Stephane Dion, “Böyle görüşleri Kanada’da kabul edemeyiz...

ABD’den gelen hiçbir görüşe bugüne kadar kendimizi bu derece uzak hissetmemiştik...” diyor...

***

İngiltere Başbakanı David Cameron, Trump’ın konuşmalarını bölücü ve yanlış olarak yorumluyor... Londra Belediye Başkanı Boris Johnson ‘tamamen saçmalık’ diyor...

***

Cumhuriyetçi Parti’nin bir başka başkan aday adayı eski Florida Valisi Jeb Bush, Twitter üzerinden “Donald Trump’ın akli dengesi yerinde değil... Politik önerileri ciddi değil...” şeklinde tepki gösteriyor...

***

Birleşik Arap Emirlikleri’nden milyarder iş adamı Halif El Habtoor, ‘Donald Trump başkan seçilmesi halinde Körfez’deki Arap iş adamlarının ABD’de olan iş ortaklıklarını bozacaklarını’ bildiriyor...

***

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan;

‘Bir defa siyasetçi değil bu kişi... Başarılı bir siyasetçi öyle açıklama yapmaz...’ şeklinde konuşuyor...

***

Adele, R.E.M. solisti Michael Stipe, Kanadalı folk ve rock müzik sanatçısı Neil Young ve Aerosmith grubunun solisti Steven Tyler şarkılarının Donald Trump’ın seçim kampanyalarında kullanılmasına karşı çıktıklarını açıklıyorlar...

***

Eski Dünya ağır sıklet boks şampiyonu Muhammed Ali, Müslümanlar, İslam’ı çıkarları için kullanmaya çalışanlara karşı koymalı... Onun gibiler, insanları İslam dinini öğrenmekten soğutuyor şeklinde eleştiriyor...

***

Eski basketbolcu Kareem Abdul-Jabbar ise ‘IŞİD’in en büyük zaferi Donald Trump’tır diyor...

***

Yapımcı Michael Moore New York’taki Trump Tower binası önüne gidip üzerinde “Hepimiz Müslümanız” yazılı bir pankart taşıyarak Trump’ı protesto ediyor...

Yazının devamı...

Ünlü bir aşk hikayesi...

Dünya tenis şampiyonuydu... Kazıttığı kafası, kulağındaki küpesi, sağ omzundan düzelttiği beyaz tişörtüyle milyonlarca genç kızın sevgilisiydi..

Yakışıklı olmanın ötesinde sevimli yüzüyle, erkek kadın herkesin hayran olduğu genç adam dünya tenis şampiyonuydu...

Bir gün dünyanın hayran olduğu; güzeller güzeli ünlü bir sinema starı genç kadına aşık oldu..

***

Romeo-Juliet aşkıydı onlarınki...

Aşık olduğu genç kızın adı Brooke Shields’dı...

Dünya güzeli, bir sinema starıydı...

Herkes gıptayla bakıyordu onların masalsı aşkına...

***

Aşkın start alması, ilişkilerindeki rüzgarlar, beraberliğin zikzakları, her gün medyanın manşetlerini süslüyordu...

Andre Agassi dünya çapında tenisçi olan bütün üst düzey profesyoneller gibi hayatını “her gün saatlerce tenis oynayarak geçiriyordu...”

***

Dünyanın dört bir yanında düzenlenen Grand Slem’ler, açık, kapalı, toprak zemin tenis turnuvalarına katılmak durumundaydı...

Dünyanın bir numaralı raketi olmanın ağır bir bedeli vardı...

ÜNLÜ AŞKIN ÇIKMAZ DEHLİZLERİNDE... 2

Brooke Shields’la aşkının başlamasıyla Agassi bir anda teniste adım adım çıkarak yerleştiği zirveden başaşağı gitmeye başlıyordu...

1997’de evlenmişlerdi...

Milyonlarca kız, milyonlarca erkek imrenerek izlemişti bu masalsı aşkı...

***

Aşkın içinde neler yaşıyorlardı bilinmez, ama onun elleri ve ayakları artık tutmaz olmuştu..

Agassi dünyanın hayranlıkla izlediği ellerine tenis kortlarında bir türlü hakim olamıyor, kortlardan hafif hafif siliniyordu...

Ayakları tutmuyor koşamıyordu genç adam...

***

Bir zamanlar elleri ve ayaklarıyla kortlarda fırtınalar estiren milyonların sevgilisi bir tenis şampiyonuydu...

Andre Agassi dendiğinde tenisseverlerin yüzünde hemen bir gülümseme belirirdi...

Taraflı tarafsız herkes onu sever, ona sempati duyardı, tenisine sonsuz saygı duyardı...

***

Brooke Shields de, aynı özellikleri farklı bir mecrada yaşayan güzeller güzeli bir genç kızdı...

Ancak aşk ilişkileri, Agassi’nin dünya şampiyonluğu kariyerini altüst ediyor, onu sıradan bir tenisçi haline getiriyordu...

Ellerini kullanmakta çok mahir olan genç adamla tenis raketi arasında aşamadığı bir duvar vardı artık...

Mucize raket, tenis topuna hükmedemez haldeydi..

BİRİNCİLİKTEN 141.’LİĞE DÜŞEN KARİYER... 3

Şampiyon Andre Agassi, birincilikten 141’inciliğe düşüyordu..

Gösteri maçlarına bile davet edilmez hale geliyordu...

Brooke Shields’la yaşadığı aşk onun tenis şampiyonluğunu bitirmişti...

***

Şampiyonluktan öteye Agassi de bir aşıktı...

Aşık bir erkek veya kadın, her dakika enerjisini, kendisine alan egosantrik bir sevgiliyle olduğunda, kendi yaratıcılığı için gerekli enerjiyi, depolayamaz, şarj olamaz ve enerjisini kaybederdi..

***

Ünlülerle ünlülerin aşkı ilk başlarda “büyük aşklara” sahne olur, sonra birbirlerinden çaldıkları enerjiler, onları onlar yapan, kişisel enerjiden geriye eser bırakmazdı...

Agassi ile Brooke Shields’ınki de böyle olmuştu...

Geriye enerji değil, tortu kalmıştı...

ŞAMPİYONU KENDİNE GETİREN YENİ AŞK... 4

Eli raket tutamaz hale gelen, Agassi, Brooke Shields’dan ayrıld

Kendisi gibi yine çok ünlü olan dünya şampiyonu bir tenisçiye, Steffi Graf’a aşık oldu...

Graf da şöhretliydi ve o da bayanlar dünya tenis şampiyonuydu...

Fakat Graf’ın Brooke Shields’dan bir önemli farkı vardı..

Graf tenisi bırakmak üzereydi...

Artık anne olmak ve aşık olduğu Agassi’ye her şeyiyle destek olmak istiyordu..

***

Graf; daha birkaç ay öncesine kadar dünyanın bir numaralı bayan raketi olduğunu bir kenara bırakıp; dünyanın her turnuvasına Agassi’nin peşinden gitti...

Tribünden erkeğinin kalbine mesajlar yolladı...

***

Genç adam aldığı her sayıdan sonra, tribüne, sevgilisine, karısına, iki çocuğunun annesi olan eski dünya tenis şampiyonu kadına baktı..

Baktıkça, sayı aldı.. Aldıkça, yine oraya baktı..

35 yaşında; dünyanın ilk 8 tenisçisinin arasında yeniden seri başı haline geldi...

Bir kadınla ilişkisi onu 1. sıradan 141’inci sıraya düşürmüştü...

Bir başka kadınla ilişkisi ise, iki çocuğun yanısıra, dünya tenisinin yeniden ilk sekizinde seri başı haline getirmişti onu...

***

Milyonların sevgilisi bir erkeğin, milyonların sevgilisi iki ayrı kadınla yaşadığı hayatın özeti inanılmaz derslerle dolu ibretlik bir öykü halini alıyordu...

(Sabah gazetesinde yazdığım bir yazıdan referans alınarak yazılmıştır)

Yazının devamı...

Yeni ABD Başkanı'nın gizli kodları

Dostum;

-”Amerikan seçimlerini yakından izliyorsun New York’tan bu yana...” diyor...

-”9 ay öncesinden söyle bakalım hangi adaylar kazanacak iki partiden adaylık yarışını?.. O iki aday arasından kim galip çıkacak ve Amerika’nın yeni Başkanı olacak?..”

***

Amerikalıların challenge diye adlandırdığı; hayata meydan okuyan, iddia içeren soruları seviyorum... Dostumun sorusunun “8 Kasım’da yapılacak Amerikan Başkanlık seçimlerinden 9 ay önce beni ‘açmaya yönelik’ tuzak bir soru olduğunun” farkındayım...

Ne ki ben; bu tuzaklarla oynamasını seviyorum ve böyle şeylere hiç aldırış etmiyorum...

***

-”Önce ben sana bir soru sorayım...” diyorum dostuma...

-”Dünyanın herhangi bir köşesinde; sen hiç milyarder bir işadamının; milyarlarca dolar para kazandığı müşterilerini kaçıracak, onlara antipatik gelecek, onları gıcık edecek bir sloganı dillendirdiğine şahit oldun mu?..”

Dostum sorum karşısında duraksıyor...

-”İşadamının varlık nedenine, fıtratına aykırı böyle bir şey... Peki nasıl oldu da Donald Trump gibi, dünyanın dört bir yanında yatırımları olan milyarlarca dolarlık işadamı ‘Bu işlerin ne olduğu ortaya çıkana dek Amerika’ya turist olarak hiçbir Müslüman girmemeli...’ diyor... Sence milyar dolarlık bir işadamı seçim kampanyası diye ne kadar oy getireceği belli olmayan böyle bir söylemi, uluorta söyler mi?..”

Söylemez... Söylüyorsa başka bir bit yeniği vardır bu işlerin içinde...

TRUMP’IN ‘MÜSLÜMANLARI AMERİKA’YA ALMAYALIM’ SÖZLERİ KİMİ BAŞKAN YAPAR?.. 2

Sonra ikinci soruyu soruyorum;

-”Donald Trump’ın seçim kampanyasında ‘Müslümanları aşağılayıcı ve ayırımcı’ sözleri, kimi güçlendiriyor aslında?.. Bu sözlerden sonra seçimlerde hangi ‘makul politikacı’ ‘aman başımıza bir dert açılmadan, makulu seçelim’ inancıyla güç kazanır?..”

***

Cevabını beklemeden devam ediyorum...

-”Donald Trump’ın ‘Amerika’ya Müslümanları almayalım ‘ yollu sözleri, sadece Demokrat Parti adayını güçlendirir... Canlı yayınlarda izlediğim Amerikan strateji uzmanlarının hepsi, ‘Trump’ın sözleri gerçekleşirse Amerika, bölgede kendisine müttefik tek bir Müslüman ülke bulamaz... Bunun ihtimali bile Amerika’yı bölgede yapayalnız bırakır...’ diyorlar... Makul Amerikalı seçmen de bir süre sonra böyle düşünür...

Bu durumda hangi tip politikacıya gider oylar?..

‘Bildiği ve tanıdığı, makul politikacıya...’ değil mi?..

Kim bu bilindik ve makul politikacı acaba?..”

MUSEVİ KÖKENLİ SOSYALİST SANDERS DEMOKRATLARIN BAŞKAN ADAYI OLABİLİR Mİ?.. 3

Dostumun merak ettiği konulardan biri de, Musevi kökenli sosyalist politikacı, “Bernie Sanders”ın artan popülaritesi...

-”New Hempshire ön seçimlerinden hemen önce Hillary Clinton’ın kampanyasının erozyona uğradığını yazıyordun... Ertesi günkü seçimler seni haklı çıkardı... Bernie Sanders New Hempshire’ı ezici bir çoğunlukla aldı... Sanders önce Demokratların, sonra Amerikalıların yeni Başkanı olabilir mi?..”

***

Sonu; seçim kampanyasının en can alıcı sorularından biri... Demokratların oy potansiyeli, şu anda Cumhuriyetçi’lerden fazla... Eşit şartlarda Demokrat Başkan adayının, Amerikan Başkanı seçilmesi daha büyük bir olasılık...

***

Eğer Bernie Sanders; Demokratların Başkan adayı olursa, Amerikan Başkanlığı’na kolay seçilir... Ancak bir şartla; “Demokratların adayı olursa...”

-”Olamaz mı?..” diye soruyor dostum beni iyice açmak için...

***

-”Amerikan finans dünyası Wall Street kimi destekliyor?..” diyorum...

-”Hillary’yi...” Finans piyasası zaten Musevi lobisini de, zengin diğer lobileri de içine alıyor... Sanders’ın söylediğine göre toplam 15 milyon dolar veriyorlar Hillary’ye... Öyleyse Sanders’ın Musevi kökenli olması, Musevi lobisinin kendisini desteklemesi için yeterli değil...

***

Kaldı ki; derin Amerika; Suriye’ye İslam Ordusu’nun girmesinin gündeme oturduğu bir dönemde, 40 yıllık siyasi hayatında hep iç politikaya dönük durmuş Musevi kökenli bir sosyalist politikacıya Amerikan Başkanlığı yolunu açar mı?.. Amerika zaten kördüğüm olmuş Ortadoğu’nun dar ve kanlı labirentlerinde “dünya liderliğini bu şekilde yönetebilir mi?..”

İKİ TARAFTAKİ ADAYLAR, HANGİ ADAYI GÜÇLENDİRİYORLAR?.. 4

-‘Bence bu adayların hepsi, tek bir adayın Amerikan Başkanlığı’na oturması için rahat bir zemin hazırlıyorlar kitlelerin gözünde...

O aday, ‘maceraya sapmayacak makul Amerikan seçmenine hitap edecek, bilindik, tanıdık, politikalarıyla Amerika’yı riskli bir bilinmeze sürüklemeyecek, Bakanlık yapan, Beyaz Saray’ı bilen, neyin nerede ne zaman yapılacağını üç aşağı beş yukarı kestiren, çok başarılı olmasa da, makulle Amerika’yı istikrara götüren” biri olacak...”

-”Kim bu aday?..” diye kendim soruyorum...

Sonra kendim cevaplandırıyorum...

-”Hillary!.. Derin Amerika, finans Amerikası ve makul Amerika; Hillary’de karar kılmış görünüyor... Aksi çok büyük bir sürpriz olur...”

“BİR ZAMANLAR AMERİKA’DA...” 5

“Bir Zamanlar Amerika”da; Robert de Niro’nun oynadığı hayatıma damgasını vuran bir filmin adı... Zaman içinde Newyork’ta palazlanan genç bir Musevi çetesinin, üyelerinden birinin, çocukluk arkadaşı ve ortağı tarafından aldatılmasını, içeri alınmasını, kadınının elinden alınmasını anlatan muhteşem bir başyapıt...

***

Filmin isminden ilham alarak; “Bir Zamanlar Türkiye”de, ben de Robert de Niro gibi, sadece davranışları anlamlandırmaya çalışıyorum...

Davranışlara göre, çözümlemeler yapıyorum...

Oysa Robert de Niro kırk yıl sonra anlıyor; davranışlara değil, davranışları yönlendiren kodlara bakarak ‘gerçeği aramak gerektiğini...’

***

Robert de Niro’yu ve Bir Zamanlar Amerika’dayı izledikten sonra, bu yazıyı yazıyorum...

Eskiden Robert de Niro’nun ve benim yapmaya çalıştığım şekilde davranışları anlamlandırarak değil...

Davranışların ardındaki kodları bulup çıkartarak...

Sanırım Hillary geliyor...

Yazının devamı...

Sevgililer günü şarkılarım...

Geçen Pazar, New York’tan dönüp çocukları tenis sonrası annelerine bırakıyorum...

Mutluyum; Keyifli bile addedebilirim kendimi... Hayatımda “dram” şeklinde nitelenebilecek bir durum mevcut değil...

İstanbul’a geliyorum;

Hayatın kentte vukuu bulan hikayelerine sempatiyle yaklaşarak İstanbul’u yudumluyorum;

Günü içine alan tebessüm dolu bir nostaljinin, esintisinde, varolmanın hafifliğini yaşıyorum...

***

Aniden o parça geliveriyor aklıma...

Parçanın kendisi gelmiyor; nakaratının kendisi gelmeye çalışıyor... Nakarat da gelmiyor; müziği fışkırmaya çalışıyor yüreğimin bir tarafından...

***

Parçanın ne nakaratını mırıldanabiliyorum... Ne sözleri, hafızamın içinde esirlikten kurtulup özgürleşebiliyor...

Ne de parçanın adı aklıma geliyor...

Tıkanıyorum...

***

Tek hatırladığım parçayı “Ercan Saatçi’nin yıllar önce aşk yaşadığı İzel için yazdığı” yolundaki tevatür...

Rehberimde Ercan’ın telefonu var...

İzel’in yok; ama en yakın arkadaşı İpek’in var... Ercan’la son bir futbol gecesinde konuşuyorum aylar önce...

***

Kalbim parçayı söylemek için sabırsızlanıyor... Ruhum, parçayı dinleyerek huzur bulmayı amaçlıyor... Saat 11.30 ve Ercan Saatçi’yi arıyorum...

Telefonu cevap vermiyor...

İzel’in en yakın arkadaşı İpek’i arıyorum... O da cevap vermiyor...

***

Google’a Ercan ve İzel’in isimlerini yazıyorum... Bir iki deneme yapıyorum ve bir süre sonra şarkıyı bulup çıkartıyorum...

Şarkının ismi “Yastayım...”

Ezbere bildiğim bir parça, o esnada hafızam bana bir oyun oynuyor ve aklıma bir türlü gelmiyor...

***

Parçayı indiriyorum, defalarca dinliyorum... Ne yastayım...

Ne bir aşktan muzdarip hastayım...

Bilindik göründük herhangi platonik bir durumdan da bihaber durumdayım...

Neden bu parça geliyor aklıma...

Neden dayanılmaz bir arzuyla parçayı yirmi kere dinlemek ihtiyacı geliyor derinlerime... Kestiremiyorum;

Tek bildiğim parçayı şiddetle arzuladığım...

***

Bir saat sonra Ercan, arkasından İpek telefonla arıyorlar Parçayı dinliyorum onlar aradığı sırada... Soru anlamını yitirmiş oluyor...

Ercan’a şöyle diyorum:

-”Ben senin gibi bu parçayı yazacak, söyleyecek besteleyecek yeteneğe sahip olsaydım; gazetecilikle uğraşmazdım... Yeteneğinin değerini biliyor musun?..”

***

Bugün Sevgililer Günü...

Canım sadece “hayatımın görünmeyen sevgilileri için, söylenmiş, dinlenmiş, kederlenmiş, keyiflenmiş; Sevgililer Günü şarkılarımı” dinlemek istiyor...

Bu yıl Sevgililer Günü’nü; “40 yıllık Sevgili Şarkılarımla kutlamayı arzuluyorum...”

Onlarla geçireceğim vakit; bugün bir sevgiliyle geçireceğim akşam saatlerinden daha keyifli olacak sanıyorum...

Kırk yılı bulan hengame bir aşk trafiğinin ertesine rastlayan ömrümün bu sakin Pazar’ında...

*****

YALAN...(Yeliz)

Yalan yalan yalann yalan yalan

Gözümdeki ateş kalbimi yakınca

Sandım ki aşkımız ömür boyunca...

Meğer bu bir oyunmuş kolay oynanan...

Beni sevdiğin var ya o bile yalan...

Yalan yalan yalan yalann yalann...

Ayrılık yok artık böyle demiştin...

Bilsen seni nasıl; nasıl sevmiştim...

Oysa gerçek farklıymış uyandığım an

Anladım ki sevgi koca bir yalan...

Yalan yalan yalan yalan yalann...

Söz vermiştin bana seninim diye

Başka bir aşk bulmuşsun yine kendine

Söyle mutlu mu şimdi kalbini çalan...

Yoksa bu yeni sevgin o da mı yalan...

Yalan yaln yalan yalann yalannn

***

İŞTE ÖYLE BİR ŞEY (Erol Evgin)

Seni düşündüm dün akşam yine

sonsuz bir umut doldu içime

bir de kendimi düşündüm sonra

bir garip duygu çöktü omuzuma

hani ıssız bir yoldan geçerken

hani bir korku duyar da insan

hani bir şarkı söyler içinden işte öyle bir şey

hani eski bir resme bakarken

hani yılları sayar da insan

hani gözleri dolar ya birden işte öyle bir şey

seni düşündüm dün akşam yine

sonsuz bir umut doldu kalbime

bir de kendimi düşündüm sonra

bir garip duygu çöktü omuzuma

hani yıldızlar yanıp sönerken

hani bir yıldız kayar da insan

hani bir telaş duyar ya birden

işte öyle bir şey

hani bir yağmur yağar da bazen

hani gök gürler de arkasından

hani şimşekler çakar peşinden

işte öyle bir şey

işte öyle bir şey

işte öyle bir şey…

***

ANLASANA... (İlhan İrem)

Her sevincin her kederin

En ölümsüz sevgilerin

Sonsuz denen göklerin

Herseyin bir sonu varsa

Ayrılıkların da sonu var

Bir gün çıkıp geleceksin

İçimde bir ümit var

Yeniden seveceksin

Yıllar var ki ben böyle

Bekliyorum özleminle

Anıların umutların kaldı bende

Anlasana anlasana anlasana anlasana

Biraz da gerçekleri anlasana

Senden ayrı günlerimi

Sana nasıl anlatsam ki

Mevsimsiz çiçekler gibi

Yarım kaldım inan ki

Sensizligin acısını sen nereden bileceksin

Sen hiç sensiz kalmadın ki

Mevsimleri saymadın ki

Yıllar var ki ben böyle

Bekliyorum özleminle

Anıların umutların kaldı bende

Anlasana anlasana anlasana anlasana

Biraz da gerçekleri anlasana

***

GÖNÜL... (Fikret Kızılok)

Bunca yıl herkesten kaçtın en sonunda buldum sandın

Ansızın içini açtın yapma dedim yaptın gönül...

Gözleri senden uzaktı... farkedilmez bir tuzaktı

Sana böylesi yasaktı yapma dedim yaptın gönül...

O bir yolcu sen bir hancı gördüğün en son yalancı

İçindeki derin sancı gitmez dedim kaldı gönül...

Sen istedin ben dinledim senden ayrı olmaz dedim...

En sonunda ben de sevdim şimdi beni kurtar gönül...

Gözlerin bakar da görmez... ellerin tutar da bilmez...

Gece gündüz farkedilmez demedim mi sana gönül...

Sabahin tam üçündesin dertlerin en gücündesin...

Hala onun pesindesin gitme dedim gittin gönül...

Böylesi sevdiğin için...

bir kördügüm oldu için...

Ağlıyorsun için için...

Demedim mi sana gönül

***

HIRSIZ POLİS İMKANSIZ AŞK (Cem Yıldız)

Gecenin en siyahında

umudun bittiği yerdeyim

köşeyi dönsem ölüm

düz gitsem hayat

gölgeler içindeyim

sen imkansızsın

Sensizlik imkansız; aşk imkansız...

çemberin en dışında

en çıkmaz sokaktayım

çığlık atsam sessiz

sussam yine çaresiz

gölgeler içindeyim

sen imkansızsın

Sensizlik imkansız

aşk imkansız

***

YASTAYIM (Ercan Saatçi, Ferhat Göçer, Linet, Kibariye)

Yoksun, yine varlığım sürünüyor

sensizligim bilinmiyor

sen gittin gideli ellerim hep titriyor...

kalbim bu acıyı saklıyor

yıllar sonra bile hiç kimseye söyleyemedim

bu sevdayı kalbime gömdüm ve sen öldün...

Şimdi eşim dostum beni hastayım sanıyor

yastayım hiç kimse bilmiyor

seni son gördüğüm yerde yıllar sonra

o gün geldi yine aklıma

bu kez bir elimde kızım içimde fırtına

göçüp gittigin o yol da

sen varmışsın gibi her gece ışığı kapatmadım

gel gör ki ben hala yokluğuna alışamadım

Şimdi eşim dostum beni hastayım sanıyor

yastayım hiç kimse bilmiyor

çok zor o kadar yıl sonra itiraf etmek

bu aşkı bertaraf etmek

bu kez sana söyleyecek ne çok sey vardı

isterdim bak unutmadım demek...

yıllar sonra bile hiç kimseye söyleyemedim

sen öldün ben bu sevdayı kalbime gömdüm

şimdi eşim dostum beni hastayım sanıyor

yastayım hiç kimse bilmiyor...

bugun doğum günün yanında değilim

bu yüzden hiç iyi değilim

yaşlandım artık bıraktığın gibi değilim

üstelik bir kızım var evliyim

yıllar sonra bile hiç kimseye söyleyemedim

bu sevdayı kalbime gömdüm ve sen öldün

şimdi eşim dostum beni hastayım sanıyor

yastayım hiç kimse bilmiyor

sen varmışsın gibi her gece ışığı kapatmadım

hastayım hiç kimse bilmiyor...

***

AYRILANLAR İÇİN (Timur Selçuk)

Yollarımız burada ayrılıyor...

Artık birbirimize iki yabancıyız...

Ne kadar acı olsa

Ne kadar güç olsa...

Her şeyi; evet her şeyi unutmalıyız...

Hiç yaşamamışcasına, hiç sevmemişcesine

Unutursun o günlerimizi gecelerimizi...

O günlerce gecelerce sevişmelerimizi...

Her kederin tesellisi bulunur...

İnsan ne kadar sevse unutabilir...

Mevsimler gelir geçer...

Yıllar geçer...

Sen de unutursun bir gün gelir...

Her şeyi evet her şeyi...

Her şeyi unutabilirsin...

Hatta bütün yazdıklarımı, satır satırına...

Kalırsa da içimde bir derin sızı kalır...

Yazının devamı...

Beklenmedik ölüm...

26 yaşında bir çocuk Emre Mecit...

Askerlik görevini yeni tamamlıyor; İstanbul’a dönüyor...

Dün sabah arabasının muayenesini yaptırmak için Avcılar’a gitmeye karar veriyor...

***

Evden çıkıyor; yolda giderken sağdan bir araç sol şeritte giderken kendisini sıkıştırıyor...

Sağdaki aracın sıkıştırmasından kaçmak isterken metrobüs yoluna kayıyor ve direğe şiddetli bir şekilde çarpıyor...

***

Şehrin göbeğinde sabahın saat 10’unda, her gün onlarcasını gördüğümüz kazalardan biri...

Emre sol taraftan şoför mahallinden metrobüs direğine çarptığı kazada ağır yaralanıyor...

6 saat hastanede can çekişiyor...

***

Öğleden sonra 16 sularına kadar dayanabiliyor Emre’nin genç yüreği...

Ölüyor...

Anne babasının umudu, mutluluğu, heyecanı gencecik bir çocuk İstanbul’un ortasında güpegündüz meydana gelen bir trafik kazasında ölüp gidiveriyor...

“DEDEMİN HATIRASI...” 2

Babamla iki gün önce konuşuyorum...

-“Deden uğruna savaşta parmaklarını kaybettiği Türkiye’yi göremeden bu dünyadan göçtü...” diyor...

-“Türkiye’ye gelmiştim... Sen yeni doğmuştun... Babamı alıp Türkiye’ye getirecektim... Hem seni torununu; hem de hayatı boyunca sayıkladığı ülkesini görmek istiyordu... Aniden böbrek hastalığı nüksetti...

Hastaneye yatırdılar... Doktorlarla konuştum... ‘Bu şartlar altında Türkiye’ye götüremezsiniz...’ dediler... Öylece kalıverdim... Üniversitede dönem başlıyordu, dönmek zorundaydım...

Anneme soruyor; ‘Cemal ne zaman gidiyor’ diyor...

-‘22 Eylül’de’ diye cevap veriyor annem...

-22’sine kalmadan -sanki cenazesini yapmama fırsat vermek istercesine-, benim Türkiye gelişimden üç gün önce ölüverdi... Babamın cenazesini yapıp öyle geldim... Kader...”


EMRE MECİT... 3

Dedemin ölümünü iki gün önce böyle anlatıyor babam...

-“Bu ülkede baba tarafından tek akraban kuzenin olan halanın oğlu Fazıl...” diyor;

-“Burada birbirinizi yalnız bırakmayın...”

***

Bu konuşmadan 48 saat sonra dün akşam babam yanıbaşımdaki evinden telefonla beni arıyor;

Sesi darmadağın...

Bir şeylerin olduğunu anlıyorum...

-“Oğlum Fazıl oğlunu trafik kazasında kaybetti...” diyor...

-“Cenazesinde yalnız bırakma onu...”

***

İstanbul’un ortasında güpegündüz sağdan sıkıştıran bir arabadan kurtulmak isterken, metrobüsün direğine çarparak hayatını kaybeden 26 yaşındaki genç çocuk benim kuzenimin oğlu Emre...

***

Yaşam boyu ailelerinden miras; genetik kodla; Türkiye’ye göçen ve burada bir hayat kuran ailenin yegane iki üyesinden birinin; kuzen Fazıl’ın oğlu Emre ölen o çocuk...

***

Hayatın kırılganlığını, insanın hayatın o kırılganlığı karşısındaki aczini ve çaresizliğini derin bir acıyla hissediyorum dün akşam bir kez daha...

İyi ki Sting var; onun Stevie Wonder’la söylediği “fragile” (kırılgan) parçası var...

Onu indiriyor ve saatlerce o parçayı dinliyorum...

***

Prenses Diana’nın öldüğü trafik kazasının ardından “dostlarına bütün bir gece dinlettirdiği parçayı hatırlıyorum” dün akşam...

Fragile parçasını;

Sting’in Stevie Wonder’la söylediği 60. doğum günü konserindeki unutulmaz düeti...

Fragile; Sting ve Stevie Wonder’ın sesinde teselliyi arıyorum dün gece...

FRAGİLE 4

If blood will flow when fresh and steel are one

Drying in the colour of the evening sun

Tomorrows rain will wash the stains away

But something in our minds will always stay

Perhaps this final act was meant

To clinch a lifetimes argument

That nothing comes from violence and nothing ever could

For all those born beneath an angry star

Lest we forget how fragile we are

KIRILGAN (FRAGİLE)

Kan akacaksa eğer buluştuğunda et ve çelik...

akşam güneşinin ışıkları altında kuruyarak...

yarın yağmur yıkayacaktır

tüm lekeleri...

***

Aklımızda bir iz sonsuza dek kalacak...

Bu son sahne belki de perçinlemek içindir...

Bir ömür boyu süren bu kargaşada...

Şiddetin hiç bir şey kazandırmadığını

ve asla kazandırmayacağını anlatarak...

Öfkeli bir yıldızın altında doğan biz insanların...

Ne denli kırılgan olduğumuzu hatırlayalım diye...

Yazının devamı...

İçindeki huzur, dışarıdaki kaos ve kargaşayı yener...

Her ruhun zaman zaman, huzuru bulabilmek için, dünyadan kendini geri çekmeye ihtiyacı var...

Her ruhun dengelenmeye ihtiyacı var...

Bu sadece huzur ve sükunet halindeyken oluşur...

***

Bir kere içsel dengeyi oluşturdun mu; ondan sonra dışarının kaos ve kargaşasından etkilenmeden, her yere gidebilir, her şeyi yapabilirsin...

***

Sakinlikten keyif alıyor musun, yoksa sakinlik seni rahatsız mı ediyor?..

Kendini sessizliğin içinde bulduğunda, bu seni huzursuz mu ediyor?..

Dışarıdaki gürültü ve hareketi mi özlüyorsun böyle zamanlarda?..

***

Bedenini ve zihnini dinginleştirmeyi zor mu görüyorsun?..

Durmadan kendini bir şeylerle meşgul edip, rahatlamak mı istiyorsun?..

***

Dünyada sessizliğe tahammül edemeyen milyonlarca ruh var...

Onlar; çevrelerinde sürekli gürültü ve hareketin olmasına ihtiyaç duyuyorlar...

***

İç ve dış dünyalarında huzursuzlar...

Kargaşa dolu bir dünyada huzur ve sükunet dolu anlar geçirmek çok değerli...

O anları ara, bul; huzur ve sükunet içinde kal...

MUCİZE BEKLE... 2

Bir mucize bekle...

Mucize üstüne mucize gerçekleşmesini bekle...

Hiçbir şekilde sınır koyma kendine...

Sen ne kadar açık olursan o kadar iyi...

O zaman “Benim” yasalarımın akışını durduracak engeller ortadan kalkar...

***

Mucizeler sadece BENİM gerçekleştirdiğim yasalardır...

O yasalarla aynı yönde hareket et...

Her şeyin gerçekleştiğini göreceksin...

***

Benim İLAHİ planımın gerçekleşmesine tanık ol...

Telaşa ve aceleye kapılma...

Bir şey gerçekleştiğinde; son hızla gerçekleşir...

Bu gerçekleşme, büyük bir huzur ve sükunet içinde, mükemmel bir zamanlamayla, en doğru şekilde olur...

***

Hiçbir şeyden korkma...

“Bana” inanıp güvendiğinde korkacak bir şey yok...

Ben sendeyim...

Senin içindeyim...

Bil ki “Benim ilahi planım” senin içinde ve dışında gerçekleşiyor...

***

O tümüyle “içinden başlar, dışarıya doğru yayılır...”

Hiçbir şeyin işleyişi engellemesine izin verme...

Bırak her şey aksın, gerçekleşsin...

Yeni cennetin ve yeni dünyanın oluşmasına tanık ol...

YELDEĞİRMENİ 3

Bana bir yeldeğirmeni gösterildi...

Rüzgar kuvvetli esiyordu... Yeldeğirmeninin kanatları büyük bir hızla dönüyordu...

***

Rüzgar azalınca, kanatların dönmesi durdu...

Tüm hareketleri tamamen rüzgara bağlıydı... Şu sözleri duydum o zaman;

***

Güvencen bu dünyadaki maddiyata bağlı ise bir zaman gelir durursun...

Güvencen; “Bana” tüm gücün ve kuvvetin kaynağına dayalı ise farklı olursun...

ÇEVRENDEKİ RUHLARLA BİRLİKTE MİSİN?.. 4

Sen bu dünyaya iyilikler sunmak için buradasın...

Sen ihtiyacı olan tüm ruhlara sevgi, aşk ve bilgelik yaymak için buradasın...

***

Bunu gerçekleştirmek için çalışman gerek... Sen bu çalışmayı ancak kendini temizler, düzenlersen gerçekleştirebilirsin...

***

Ne zaman ki kendini bütünden ayrı bir yere koymaz, eleştirmez ve bütünden ayırmazsan, o zaman bütünün bir parçası haline gelirsin...

***

Çevrendeki tüm ruhlarla bir olduğunu hissediyor musun?..

Dünyayla barış içinde olduğunu hissediyor musun?..

Yoksa düşüncelerin çelişkili, eleştirel ve yıkıcı mı?..

***

Her zaman şunu hatırla...

Sevgi, neşe ve mutluluk aynı fikirde olan ruhları birbirine çeker...

Kendini gözle...

Hemen şimdi “en iyisini ve hayırlısını” kendine doğru çekmeye başla...

İÇİNDE TÜM DÜNYANIN HUZURUNU TAŞIYORSUN... 5

Kendi içinde huzur ve uyumu bulmadan önce, dünyada huzur ve uyumu yaratmayı bekleyemezsin...

İşe kendinle başlamalısın...

Küçükten başlayıp; sonra onu büyütüp geliştirmen gerekiyor...

***

Koca bir meşe ağacı, küçücük bir meşe palamudundan yetişir...

O küçücük palamudun içinde her şey vardır; koca bir meşe ağacını yaratacak...

***

Sen içinde tüm dünyanın huzurunu taşımaktasın...

O yüzden onun büyüyüp gelişmesine, içinde taşınamayacak hale gelip, taşmasına, dünyaya huzur ve uyum getirmesine izin vermelisin...

***

Asla geride durup, dünyanın durumu için başkalarını suçlama...

Bunun yerine eyleme geç ve kendin bunun için bir şeyler yap...

EĞER KABUĞUNDAN ÇIKACAK GÜCÜ YOKSA CİVCİV ÖLÜR... 6

Bir yılan eski derisini bırakmadan büyüyemez...

Zihninin yenilenmesi ile dönüşüme uğra...

Bir civciv kabuğunu kırmadan, kabuğundan çıkamaz...

Bir bebek annesinin rahminden çıkmadan doğamaz...

Değişim için bu doğal işlemler gerçekleşmeli...

***

Doğada bunlar adım adım gerçekleşir...

Hiçbir şey onları durduramaz...

Eğer kabuğundan çıkacak gücü yoksa civciv ölür...

Her şey için uygun bir zaman var...

***

Bulunduğun yerde kendini güvenli ve rahat hissettiğinde, değişimlerin gerçekleşmesini önlemeye çalışabilirsin...

Bilinmeyene doğru ilerlemektense, bildiğin sınırlar içinde kalmayı tercih edersin...

***

Ancak o sınırlar içinde boğulup ölürsün...

Bu zamanda varolan her şeyin değişim ihtiyacını anlamaya ve kabul etmeye çalış...

Yüreğini neşe kaplasın...

Bu değimler olduğu için şükret...

Değişimin bir parçası ol...

(-İçimizdeki Kapıları Açmak-Eileen Caddy)

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.