Geçen Pazar, New York’tan dönüp çocukları tenis sonrası annelerine bırakıyorum...
Mutluyum; Keyifli bile addedebilirim kendimi... Hayatımda “dram” şeklinde nitelenebilecek bir durum mevcut değil...
İstanbul’a geliyorum;
Hayatın kentte vukuu bulan hikayelerine sempatiyle yaklaşarak İstanbul’u yudumluyorum;
Günü içine alan tebessüm dolu bir nostaljinin, esintisinde, varolmanın hafifliğini yaşıyorum...
***
Aniden o parça geliveriyor aklıma...
Parçanın kendisi gelmiyor; nakaratının kendisi gelmeye çalışıyor... Nakarat da gelmiyor; müziği fışkırmaya çalışıyor yüreğimin bir tarafından...
***
Parçanın ne nakaratını mırıldanabiliyorum... Ne sözleri, hafızamın içinde esirlikten kurtulup özgürleşebiliyor...
Ne de parçanın adı aklıma geliyor...
Tıkanıyorum...
***
Tek hatırladığım parçayı “Ercan Saatçi’nin yıllar önce aşk yaşadığı İzel için yazdığı” yolundaki tevatür...
Rehberimde Ercan’ın telefonu var...
İzel’in yok; ama en yakın arkadaşı İpek’in var... Ercan’la son bir futbol gecesinde konuşuyorum aylar önce...
***
Kalbim parçayı söylemek için sabırsızlanıyor... Ruhum, parçayı dinleyerek huzur bulmayı amaçlıyor... Saat 11.30 ve Ercan Saatçi’yi arıyorum...
Telefonu cevap vermiyor...
İzel’in en yakın arkadaşı İpek’i arıyorum... O da cevap vermiyor...
***
Google’a Ercan ve İzel’in isimlerini yazıyorum... Bir iki deneme yapıyorum ve bir süre sonra şarkıyı bulup çıkartıyorum...
Şarkının ismi “Yastayım...”
Ezbere bildiğim bir parça, o esnada hafızam bana bir oyun oynuyor ve aklıma bir türlü gelmiyor...
***
Parçayı indiriyorum, defalarca dinliyorum... Ne yastayım...
Ne bir aşktan muzdarip hastayım...
Bilindik göründük herhangi platonik bir durumdan da bihaber durumdayım...
Neden bu parça geliyor aklıma...
Neden dayanılmaz bir arzuyla parçayı yirmi kere dinlemek ihtiyacı geliyor derinlerime... Kestiremiyorum;
Tek bildiğim parçayı şiddetle arzuladığım...
***
Bir saat sonra Ercan, arkasından İpek telefonla arıyorlar Parçayı dinliyorum onlar aradığı sırada... Soru anlamını yitirmiş oluyor...
Ercan’a şöyle diyorum:
-”Ben senin gibi bu parçayı yazacak, söyleyecek besteleyecek yeteneğe sahip olsaydım; gazetecilikle uğraşmazdım... Yeteneğinin değerini biliyor musun?..”
***
Bugün Sevgililer Günü...
Canım sadece “hayatımın görünmeyen sevgilileri için, söylenmiş, dinlenmiş, kederlenmiş, keyiflenmiş; Sevgililer Günü şarkılarımı” dinlemek istiyor...
Bu yıl Sevgililer Günü’nü; “40 yıllık Sevgili Şarkılarımla kutlamayı arzuluyorum...”
Onlarla geçireceğim vakit; bugün bir sevgiliyle geçireceğim akşam saatlerinden daha keyifli olacak sanıyorum...
Kırk yılı bulan hengame bir aşk trafiğinin ertesine rastlayan ömrümün bu sakin Pazar’ında...
*****
YALAN...(Yeliz)
Yalan yalan yalann yalan yalan
Gözümdeki ateş kalbimi yakınca
Sandım ki aşkımız ömür boyunca...
Meğer bu bir oyunmuş kolay oynanan...
Beni sevdiğin var ya o bile yalan...
Yalan yalan yalan yalann yalann...
Ayrılık yok artık böyle demiştin...
Bilsen seni nasıl; nasıl sevmiştim...
Oysa gerçek farklıymış uyandığım an
Anladım ki sevgi koca bir yalan...
Yalan yalan yalan yalan yalann...
Söz vermiştin bana seninim diye
Başka bir aşk bulmuşsun yine kendine
Söyle mutlu mu şimdi kalbini çalan...
Yoksa bu yeni sevgin o da mı yalan...
Yalan yaln yalan yalann yalannn
***
İŞTE ÖYLE BİR ŞEY (Erol Evgin)
Seni düşündüm dün akşam yine
sonsuz bir umut doldu içime
bir de kendimi düşündüm sonra
bir garip duygu çöktü omuzuma
hani ıssız bir yoldan geçerken
hani bir korku duyar da insan
hani bir şarkı söyler içinden işte öyle bir şey
hani eski bir resme bakarken
hani yılları sayar da insan
hani gözleri dolar ya birden işte öyle bir şey
seni düşündüm dün akşam yine
sonsuz bir umut doldu kalbime
bir de kendimi düşündüm sonra
bir garip duygu çöktü omuzuma
hani yıldızlar yanıp sönerken
hani bir yıldız kayar da insan
hani bir telaş duyar ya birden
işte öyle bir şey
hani bir yağmur yağar da bazen
hani gök gürler de arkasından
hani şimşekler çakar peşinden
işte öyle bir şey
işte öyle bir şey
işte öyle bir şey…
***
ANLASANA... (İlhan İrem)
Her sevincin her kederin
En ölümsüz sevgilerin
Sonsuz denen göklerin
Herseyin bir sonu varsa
Ayrılıkların da sonu var
Bir gün çıkıp geleceksin
İçimde bir ümit var
Yeniden seveceksin
Yıllar var ki ben böyle
Bekliyorum özleminle
Anıların umutların kaldı bende
Anlasana anlasana anlasana anlasana
Biraz da gerçekleri anlasana
Senden ayrı günlerimi
Sana nasıl anlatsam ki
Mevsimsiz çiçekler gibi
Yarım kaldım inan ki
Sensizligin acısını sen nereden bileceksin
Sen hiç sensiz kalmadın ki
Mevsimleri saymadın ki
Yıllar var ki ben böyle
Bekliyorum özleminle
Anıların umutların kaldı bende
Anlasana anlasana anlasana anlasana
Biraz da gerçekleri anlasana
***
GÖNÜL... (Fikret Kızılok)
Bunca yıl herkesten kaçtın en sonunda buldum sandın
Ansızın içini açtın yapma dedim yaptın gönül...
Gözleri senden uzaktı... farkedilmez bir tuzaktı
Sana böylesi yasaktı yapma dedim yaptın gönül...
O bir yolcu sen bir hancı gördüğün en son yalancı
İçindeki derin sancı gitmez dedim kaldı gönül...
Sen istedin ben dinledim senden ayrı olmaz dedim...
En sonunda ben de sevdim şimdi beni kurtar gönül...
Gözlerin bakar da görmez... ellerin tutar da bilmez...
Gece gündüz farkedilmez demedim mi sana gönül...
Sabahin tam üçündesin dertlerin en gücündesin...
Hala onun pesindesin gitme dedim gittin gönül...
Böylesi sevdiğin için...
bir kördügüm oldu için...
Ağlıyorsun için için...
Demedim mi sana gönül
***
HIRSIZ POLİS İMKANSIZ AŞK (Cem Yıldız)
Gecenin en siyahında
umudun bittiği yerdeyim
köşeyi dönsem ölüm
düz gitsem hayat
gölgeler içindeyim
sen imkansızsın
Sensizlik imkansız; aşk imkansız...
çemberin en dışında
en çıkmaz sokaktayım
çığlık atsam sessiz
sussam yine çaresiz
gölgeler içindeyim
sen imkansızsın
Sensizlik imkansız
aşk imkansız
***
YASTAYIM (Ercan Saatçi, Ferhat Göçer, Linet, Kibariye)
Yoksun, yine varlığım sürünüyor
sensizligim bilinmiyor
sen gittin gideli ellerim hep titriyor...
kalbim bu acıyı saklıyor
yıllar sonra bile hiç kimseye söyleyemedim
bu sevdayı kalbime gömdüm ve sen öldün...
Şimdi eşim dostum beni hastayım sanıyor
yastayım hiç kimse bilmiyor
seni son gördüğüm yerde yıllar sonra
o gün geldi yine aklıma
bu kez bir elimde kızım içimde fırtına
göçüp gittigin o yol da
sen varmışsın gibi her gece ışığı kapatmadım
gel gör ki ben hala yokluğuna alışamadım
Şimdi eşim dostum beni hastayım sanıyor
yastayım hiç kimse bilmiyor
çok zor o kadar yıl sonra itiraf etmek
bu aşkı bertaraf etmek
bu kez sana söyleyecek ne çok sey vardı
isterdim bak unutmadım demek...
yıllar sonra bile hiç kimseye söyleyemedim
sen öldün ben bu sevdayı kalbime gömdüm
şimdi eşim dostum beni hastayım sanıyor
yastayım hiç kimse bilmiyor...
bugun doğum günün yanında değilim
bu yüzden hiç iyi değilim
yaşlandım artık bıraktığın gibi değilim
üstelik bir kızım var evliyim
yıllar sonra bile hiç kimseye söyleyemedim
bu sevdayı kalbime gömdüm ve sen öldün
şimdi eşim dostum beni hastayım sanıyor
yastayım hiç kimse bilmiyor
sen varmışsın gibi her gece ışığı kapatmadım
hastayım hiç kimse bilmiyor...
***
AYRILANLAR İÇİN (Timur Selçuk)
Yollarımız burada ayrılıyor...
Artık birbirimize iki yabancıyız...
Ne kadar acı olsa
Ne kadar güç olsa...
Her şeyi; evet her şeyi unutmalıyız...
Hiç yaşamamışcasına, hiç sevmemişcesine
Unutursun o günlerimizi gecelerimizi...
O günlerce gecelerce sevişmelerimizi...
Her kederin tesellisi bulunur...
İnsan ne kadar sevse unutabilir...
Mevsimler gelir geçer...
Yıllar geçer...
Sen de unutursun bir gün gelir...
Her şeyi evet her şeyi...
Her şeyi unutabilirsin...
Hatta bütün yazdıklarımı, satır satırına...
Kalırsa da içimde bir derin sızı kalır...