Beklenmedik ölüm...
.
26 yaşında bir çocuk Emre Mecit...
Askerlik görevini yeni tamamlıyor; İstanbul’a dönüyor...
Dün sabah arabasının muayenesini yaptırmak için Avcılar’a gitmeye karar veriyor...
***
Evden çıkıyor; yolda giderken sağdan bir araç sol şeritte giderken kendisini sıkıştırıyor...
Sağdaki aracın sıkıştırmasından kaçmak isterken metrobüs yoluna kayıyor ve direğe şiddetli bir şekilde çarpıyor...
***
Şehrin göbeğinde sabahın saat 10’unda, her gün onlarcasını gördüğümüz kazalardan biri...
Emre sol taraftan şoför mahallinden metrobüs direğine çarptığı kazada ağır yaralanıyor...
6 saat hastanede can çekişiyor...
***
Öğleden sonra 16 sularına kadar dayanabiliyor Emre’nin genç yüreği...
Ölüyor...
Anne babasının umudu, mutluluğu, heyecanı gencecik bir çocuk İstanbul’un ortasında güpegündüz meydana gelen bir trafik kazasında ölüp gidiveriyor...
“DEDEMİN HATIRASI...” 2
Babamla iki gün önce konuşuyorum...
-“Deden uğruna savaşta parmaklarını kaybettiği Türkiye’yi göremeden bu dünyadan göçtü...” diyor...
-“Türkiye’ye gelmiştim... Sen yeni doğmuştun... Babamı alıp Türkiye’ye getirecektim... Hem seni torununu; hem de hayatı boyunca sayıkladığı ülkesini görmek istiyordu... Aniden böbrek hastalığı nüksetti...
Hastaneye yatırdılar... Doktorlarla konuştum... ‘Bu şartlar altında Türkiye’ye götüremezsiniz...’ dediler... Öylece kalıverdim... Üniversitede dönem başlıyordu, dönmek zorundaydım...
Anneme soruyor; ‘Cemal ne zaman gidiyor’ diyor...
-‘22 Eylül’de’ diye cevap veriyor annem...
-22’sine kalmadan -sanki cenazesini yapmama fırsat vermek istercesine-, benim Türkiye gelişimden üç gün önce ölüverdi... Babamın cenazesini yapıp öyle geldim... Kader...”
EMRE MECİT... 3
Dedemin ölümünü iki gün önce böyle anlatıyor babam...
-“Bu ülkede baba tarafından tek akraban kuzenin olan halanın oğlu Fazıl...” diyor;
-“Burada birbirinizi yalnız bırakmayın...”
***
Bu konuşmadan 48 saat sonra dün akşam babam yanıbaşımdaki evinden telefonla beni arıyor;
Sesi darmadağın...
Bir şeylerin olduğunu anlıyorum...
-“Oğlum Fazıl oğlunu trafik kazasında kaybetti...” diyor...
-“Cenazesinde yalnız bırakma onu...”
***
İstanbul’un ortasında güpegündüz sağdan sıkıştıran bir arabadan kurtulmak isterken, metrobüsün direğine çarparak hayatını kaybeden 26 yaşındaki genç çocuk benim kuzenimin oğlu Emre...
***
Yaşam boyu ailelerinden miras; genetik kodla; Türkiye’ye göçen ve burada bir hayat kuran ailenin yegane iki üyesinden birinin; kuzen Fazıl’ın oğlu Emre ölen o çocuk...
***
Hayatın kırılganlığını, insanın hayatın o kırılganlığı karşısındaki aczini ve çaresizliğini derin bir acıyla hissediyorum dün akşam bir kez daha...
İyi ki Sting var; onun Stevie Wonder’la söylediği “fragile” (kırılgan) parçası var...
Onu indiriyor ve saatlerce o parçayı dinliyorum...
***
Prenses Diana’nın öldüğü trafik kazasının ardından “dostlarına bütün bir gece dinlettirdiği parçayı hatırlıyorum” dün akşam...
Fragile parçasını;
Sting’in Stevie Wonder’la söylediği 60. doğum günü konserindeki unutulmaz düeti...
Fragile; Sting ve Stevie Wonder’ın sesinde teselliyi arıyorum dün gece...
FRAGİLE 4
If blood will flow when fresh and steel are one
Drying in the colour of the evening sun
Tomorrows rain will wash the stains away
But something in our minds will always stay
Perhaps this final act was meant
To clinch a lifetimes argument
That nothing comes from violence and nothing ever could
For all those born beneath an angry star
Lest we forget how fragile we are
KIRILGAN (FRAGİLE)
Kan akacaksa eğer buluştuğunda et ve çelik...
akşam güneşinin ışıkları altında kuruyarak...
yarın yağmur yıkayacaktır
tüm lekeleri...
***
Aklımızda bir iz sonsuza dek kalacak...
Bu son sahne belki de perçinlemek içindir...
Bir ömür boyu süren bu kargaşada...
Şiddetin hiç bir şey kazandırmadığını
ve asla kazandırmayacağını anlatarak...
Öfkeli bir yıldızın altında doğan biz insanların...
Ne denli kırılgan olduğumuzu hatırlayalım diye...