12 yaşındaki çocukla bakıcısının aşkından çıkan sanat...
.
Reggie 12 yaşında ergenlik çağına giren bir çocuktu...
Zengin olan babası; Çin’de iş yapıyordu...
Annesi kısa aralıklarla babasının yanına gidiyor; Reggie, muhteşem evlerinde hizmetçileri, şoförleri ve ara ara değişen bakıcılarıyla yalnız başına kalıyordu...
***
Anne ve baba sevgisinden uzaktaydı...
Her şeyleri vardı...
Ancak; anne babasının sevgi ve şefkat duygularının uzağında yaşıyordu...
***
Ayaklı bir kütüphane gibiydi...
Sürekli okuyordu...
Çok zekiydi...
Yaşının birkaç yıl üzerindeydi...
***
Birikimi ve zekasıyla, annesinin ve babasının boşalttığı tek kişilik çocuk dünyasında, çalışanlara rüşvet vererek çek yazarak, kendi istediği düzeni sağlıyor, o düzene göre yaşıyordu...
***
Bakıcı kızlardan birinin gitmesi üzerine, erkek arkadaşının agresifliği yüzünden o günlerde işinden kovulan Elenor; Reggie’ye bakıcı olarak geliyordu...
Annesi, yine babasının yanına Çin’e gidiyor; Reggie ile Elenor iki aylık süreyi beraber geçirmek durumunda kalıyordu...
***
Çello’yu o günlerde bırakmıştı Reggie...
Elenor’a;
-”Sanatın dili ölü bir dil...” demişti...
***
Sekiz hafta; Elenor’un Reggie’ye sevgi ve şefkati göstermesiyle geçti...
Onu anlıyordu...
Onunla paylaşıyordu...
Ona dayanak oluyordu...
Elenor böyle olunca; Reggie de kendisinden hayli büyük genç kıza dayanak olup, onun hayatını düzenlemeye başlıyordu...
İlginç bir ilişkiydi aralarındaki...
***
Ailede eksikliğini duydukları sevgi ve şefkati, birbirlerinde buluyorlardı Reggie ile Elenor...
***
Bir gün; bakıcısı Elenor’un Julliard’a gidecek ölçüde iyi bir müzisyen olduğunu fark etti Reggie...
Onu yeniden müziğe başlamak için teşvik etti...
Elenor Reggie’ye “Sen yeniden çello çalmaya başlarsan ben de dönerim müziğe” diye bir cevap verdi...
***
Sevgi ve şefkat yoksunu insanların; iki ay kesişen hayatları; birbirlerine derin bir sevgi ve aşkla bağlanmalarına yol açmıştı...
Ayrılırken dudağına sade bir öpücük kondurdu Elenor, 12 yaşındaki Reggie’nin...
***
Bu onun hediyesiydi ergenliğe yeni geçen çocuğa...
Reggie’nin hediyesi ise; bir müzik aletiydi...
Elenor’a Julliard’daki müzik dolu günlerini hatırlatan...
***
İki genç hayatlarında eksik kalan sevgi ve şefkati; müzikle doldurmak üzere, yeni bir hayata başlıyorlardı...
***
Filmin adı “Yağmurlu bir Pazar Günü”ydü...
Gazeteci filmi; önceki gün; Orhan Veli’nin 66. ölüm yıldönümünde izledi...
***
Orhan Veli’nin sanatının; kendi hayatını kaç kere kurtardığını düşünüyordu...
*****
BENİ BU GÜZEL HAVALAR MAHVETTİ
Beni bu güzel havalar mahvetti...
Böyle havada istifa ettim; Evkaftaki memuriyetimden...
Tütüne böyle havada alıştım...
Böyle havada aşık oldum...
Eve ekmekle tuz götürmeyi
Böyle havalarda unuttum...
Şiir yazma hastalığım
Hep böyle havalarda nüksetti...
Beni bu güzel havalar mahvetti...
1 Nisan 1940
Orhan Veli
*****
ANLATAMIYORUM...
Ağlasam sesimi duyar mısınız,
Mısralarımda,
Dokunabilir misiniz,
Gözyaşlarıma ellerinizle?..
***
Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel,
Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu
Bu derde düşmeden önce...
***
Bir yer var biliyorum;
Her şeyi söylemek mümkün,
Epeyce yaklaşmışım duyuyorum,
Anlatamıyorum...
1 NİSAN 1940 / (Garip 1, 1941)
*****
SAKAL...
Hanginiz bilir, benim kadar,
Karpuzdan fener yapmasını,
Sedefli hançerle, üstüne,
Gülcemal resmi çizmesini,
Beyit düzmesini,
Mektup yazmasını,
Yatmasını; / Kalkmasını;
Bunca yılın Halime’sini
Hanginiz bilir benim kadar
Memnun etmesini/..
Değirmende ağırtmadık biz bu sakalı
11 TEMMUZ 1941
*****
GARİBİM
Garibim,
Ne bir güzel var avutacak gönlümü,
Bu şehirde, / Ne de / tanıdık bir çehre; / Bir tren sesi duymaya göreyim...
İki gözüm, / İki çeşme...
*****
GİDERAYAK...
Handan, hamamdan geçtik,
Gün ışığındaki hissemize razıydık,
Saadetinden geçtik, / Ümidine razıydık,
Hiçbirini bulamadık;
Kendimize hüzünler icad ettik,
Avunamadık; / Yoksa biz...
Bu dünyadan değil miydik?..
(Ülkü, 1-1-1945)
*****
BİR FAKİR ORHAN VELİ; VELİ’NİN OĞLU...
İstanbul’da Boğaziçi’nde,
Bir fakir Orhan Veli’yim...
Veli’nin oğluyum,
Tarifsiz kederler içinde...
***
Rumelihisar’ına oturmuşum;
Oturmuş da bir türkü tutturmuşum;
***
“İstanbul’un mermer taşları;
Başıma da konuyor, konuyor aman martı kuşları,
Gözlerimden boşanır
hicran yaşları
Erdal’ım...
Senin yüzünden bu halım...”
***
“İstanbul’un orta yeri bir sinema;
Garipliğimi, mahzunluğumu duyurmayın anama;
El konuşur sevişirmiş bana ne?..
Sevdalı’m,
Boynuna vebalim!”
***
İstanbul’da Boğaziçi’ndeyim...
Bir fakir Orhan Veli;
Veli’nin oğlu;
Tarifsiz kederler içindeyim...
(Ülkü, 1-2-1945)
*****
YATIVERMİŞ SERE SERPE...
Uzanıp yatıvermiş sere serpe,
Entarisi sıyırmış hafiften;
Kolunu kaldırmış, koltuğu görünüyor
Bir eliyle de göğsünü tutmuş.
İçinde bir kötülüğü yok biliyorum;
Yok benim de yok ama...
Olmaz ki!..
Böyle de yatılmaz ki!..
(Varlık, 1-9-1946)
*****
AYNADA BAŞKA GÜZELSİN...
Aynada başka güzelsin,
Yatakta başka,
Aldırma söz olur diye;
Tak takıştır,
Sür sürüştür,
İnadına gel,
Piyasa vakti,
Muhallebiciye...
Söz olurmuş,
Olsun;
Dostum değil misin?..
(Garip 1, 1 Şubat 1941)
*****
GÖKYÜZÜNÜ BOYARIM HER SABAH...
İşim gücüm budur benim,
Gökyüzünü boyarım her sabah,
Hepiniz uykudayken,
Uyanır bakarsınız ki mavi.
***
Deniz yırtılır kimi zaman,
Bilemezsiniz kim diker,
Ben dikerim...
Dalga geçerim kimi zaman,
O da benim vazifem;
Bir baş düşünürüm başımda;
Bir mide düşünürüm midemde,
Bir ayak düşünürüm ayağımda,
Ne halt edeceğimi bilemem...
(Yaprak, 1-3-1949)
*****
HERKES BİR ŞEYE KARŞI
Durmadan işleyen saatlerde
Dişli dişliye karşı,
Güçsüz güçlüye karşı,
Herkes bir şeye karşı,
Küçük hanım yatağında uykuda
Rüyalarına karşı...
Gerin bedenim gerin,
Doğan güne karşı...
(Aile, Ekim 1949)
*****
HİÇBİR ŞEYDEN ÇEKMEDİ DÜNYADA...
Hiçbir şeyden çekmedi dünyada
Nasırdan çektiği kadar;
Hatta çirkin yaratıldığından bile
O kadar müteessir değildi;
Kundurası vurmadığı zamanlarda
Anmazdı ama Allah’ın adını,
Günahkar da sayılmazdı.
Yazık oldu Süleyman Efendi’ye...
Ankara Nisan 1938
(İnsan, 1-10-1938)
*****
BİR ELİNDE CIMBIZ...
Ne atom bombası...
Ne Londra
Konferansı,
Bir elinde cımbız,
Bir elinde ayna,
Umurunda mı dünya!..