Şampiy10
Magazin
Gündem

“Cehennem boş; bütün şeytanlar burada...”

Uğraşamam dünümle ve dünümdekilerle...

Ben yarına bakarım yanımdakilerle...

Cemal Süreya

***

Baharı yaz uğruna tükettik...

Aşkı naz uğruna...

Ve papatyaları seviyor sevmiyor uğruna...

Derken ömrü tükettik bir hiç uğruna...

Sezai Karakoç

***

Baktım sana kızgın değilim...

Kırgın değilim...

Dargın değilim...

Kısacası artık...

Ben sana ‘Hiçbir şey’ değilim...

Cemal Süreya

***

İnsanlara kendimi anlatmayı, işlerine geleni duyduklarında bıraktım...

Mark Twain

***

Gitmek isteyenlere kapıyı siz açın...

Bu nezaketinizi yüzlerine kapatılan her kapıda hatırlayacaklardır...

Murad Gürvil

***

Cehennem boş...

Bütün şeytanlar burada...

William Shakespeare

***

Dön bak arkana...

Gitmez dediğin kaç kişi yanında?..

Tuncel Kurtiz

***

Cevap veriyorum ‘zamanla her şey geçer’ diyen akıllılara...

Geçen tek şey zamandır...

Anlayan anlatsın, anlamayanlara...

Cemal Süreya...

***

Artık bana düşen güzelce sabretmek...

Hazreti Yakub

*****

BABAM...

4 yaş: Babam her şeyi biliyor...

***

5 yaş: Babam çok şey biliyor...

***

6 yaş: Benim babam, senin babandan daha çok şey biliyor...

***

8 yaş: Babam her şeyi bilmiyor...

***

10 yaş: Babamın gençliğinde her şey çok farklıymış...

***

12 yaş: Aslında babam bu konuda hiçbir şey bilmiyor... Çocukluğunu anımsayamayacak kadar yaşlı...

***

14 yaş: Babama kulak asma; O artık çağdışı...

***

21 yaş: Babam mı?.. Aman Tanrım... O hiçbir işe yaramaz...

***

25 yaş: Babam bu konuda az da olsa bir şeyler biliyor...

Ama o yaşta bir insanın bu konuda bir şeyler bilmesi normal zaten...

***

30 yaş: Bu konuda babamın bir fikrini alsak iyi olur... O kadar deneyimli ki...

***

35 yaş: Babama sormadan hiçbir şey yapmam...

***

40 yaş: Acaba babam bu konunun nasıl üstesinden gelirdi?..

Ne kadar akıllı ve deneyimli bir insandı...

***

50 yaş: Babamın yanımda olması ve bu konuda bana akıl vermesi için neler vermezdim...

Onun ne kadar akıllı bir insan olduğunu hiç takdir etmemişim... Oysa ondan ne kadar çok şey öğrenebilirdim...

Ann Landers

*****

“HER ZAMAN DOĞRU DEĞİLDİR ELBET SEÇİMLERİM... ZAMAN GELİR ŞEREFSİZLERİ DE SEVERİM...”

Aşırı hız yapan hayaller; gerçeklere çarparak durur...

Charles Bukowski

***

Ardıma dönüp bakıyorum da; dallarımı kıran rüzgarları bile affetmişim...

Bir kendime uzanamamış elim...

Ahmet Haşim

***

İnsanların umutlarıyla oynamayın... Belki tek sahip oldukları şey odur...

Konfüçyüs

***

Bazı insanlar kendi kendilerine iyileşmek zorundadır...

Kimseye yardıma ihtiyaçları olduğunu anlatamazlar...

Belli etmezler...

Charles Bukowski

***

Acılar insanları değiştirir...

Eğer bir insanı değiştirmek istemiyorsanız, onu kırmayın...

Paulo Coelho

***

Bazen bir kelebeğin ömrü kadardır hayat...

Ne kırmaya gelir...

Ne de kırılmaya...

Hazreti Mevlana

***

Kendin ol...

Çünkü hayat başkası olmak için çok kısa...

***

Ne kadar hızlı koşarsan koş...

Asla vicdanından kaçamazsın...

Papillion

***

Her zaman doğru değildir elbet seçimlerim...

Zaman gelir şerefsizleri de severim...

Nazım Hikmet

*****

“DERDİ DÜNYA OLANIN, DÜNYA KADAR DERDİ OLUR...”

Bazen aşk gider...

ve sen yıllardır içinde yaşadığın yürekten, valizler dolusu anılarla kendi yalnızlığına taşınırsın... Cezmi Ersöz

***

Derdi dünya olanın...

Dünya kadar derdi olur...

Yunus Emre

***

Doğruyu söylemek değil; anlatmak güçtür... Cenap Şahabettin

***

Bir ses beklemek senden...

Soluk beklemek...

Suskunluğun en acımasız olduğu zamanlardayım... Atilla İlhan

***

Bazı insanlar nereye gitse mutluluk getirir... Bazı insanlar ne zaman gitse...

Oscar Wilde

***

Baktın hayatın tadını çıkaramıyorsun...

Tadını kaçıranı hayatından çıkar...

Bob Marley

***

Aşksız olma ki...

Ölü olmayasın...

Aşkla öl ki...

Diri kalasın...

Hz Mevlana

***

Asalet boyda değil soyda...

İncelik belde değil, dilde...

Doğruluk sözde değil, özde...

Güzellik yüzde değil, yürekte...

Hz Mevlana

***

Arınmayı bu dünyada su sağlıyor...

Öteki dünyada ateş...

Nazan Bekiroğlu

*****

“İLK YAPILAN YANLIŞA KAZA; İKİNCİSİNE HATA; ÜÇÜNCÜSÜNE...”

Her güzel şey, kalbimizde bir yara açarak gider...Mehmet Rauf

***

Hoş geldin!..

Biz bıraktığın gibiyiz...

Ustalaştık biraz daha taş kırmakta...

Dostu düşmandan ayırmakta...

Nazım Hikmet

***

İlk yapılan yanlışa kaza...

İkincisine hata...

Üçüncüsüne tercih denir... Dostoyevski

***

İyilik insanları birbirine bağlayan altın zincirdir... Goethe

***

Madem sevmiyorsun; o zaman sahip çık gözlerine... Dönüp dolaşıp değmesinler gözlerime... Cemal Süreya

***

Ne zaman bir düş kursam...

Ertesi gün hayal kırıklıklarını topluyorum... Murathan Mungan

***

Önemli olan zamana bırakmak değil...

Zamanla bırakmamaktır... Nazım Hikmet

***

Sen gidersen her şey gider...

Sesin gider; sesim düşer

Sen gidersen ey sevgili

Ben biterim, şiir biter...

Ümit Yaşar Oğuzcan

***

Sonunda ‘Eyvah’ diyeceğin şeylere; başında ‘Eyvallah’ deme...

Pişman ol; fakat pişman ölme...

Necip Fazıl Kısakürek

----------

(Sözlü Edebiyat ve Kelime Deryası hesaplarından derlendi)

Yazının devamı...

Yaz!..

Hayatı ıskalamanın ilk yolu yazları ıskalamaktır...

Hayatı ıskalayacak kişi önce yazları ıskalamakla başlar...

***

Keyifle yaşamayı hayal eden bir tatil heyecanı;

Özlemlerle dolu bir yaz kıpırtısı olmayanlar;

Heyecan niyetine birbirlerini yer, birbirlerini bitirirler...

***

Yazın heyecanını duymayan, yeniden doğacağını hissetmeyen, kıpır tazelenmeyi arzulamayan; halet-i ruhiyeler; “Berlin Duvarı”na benzerler...

“Duvar” yıkılmadan özgürlük safsata gibidir...

***

En çok çocukluk yazlarımdan heyecan duydum ben...

Okul biter, oyun başlardı...

Günlerce, haftalarca, aylarca oyun ve heyecan sürerdi...

Kıpır kıpır olurdu içim, okul bitince...

***

Hayatın en mutlu anları; kıpırtılı heyecanlara sürüklendiğim, mutlulukla geleceğe baktığım, alacağım keyiften çocuksu şımarıklıklara kapıldığım anlardı...

***

Keyifli anların çokluğu, mutluluk barometreni tetikler...

***

Ortaokuldaki yılların yazları yaz gibi olmaktan çıktılar...

Eski heyecanlardan uzaklaştılar...

İstanbul’un bilmediğim bir yakasının bilmediğim; bir semtine gittik o yaz...

Arkadaşlarım öteki yakada kaldılar...

***

Lisede yazlıkta yeniden silkelendi yazlar...

Hareketlendi...

Londra’da, Paris’te, Berlin’de nefeslendi...

Yeni yerler, yeni hayatlar, monotonluktan uzak heyecanlar, tatlı kıpırdanmalar, arzulu aşklar, gizemli mekanlar, yazları yeniden yaz gibi yaptılar...

Hayata heyecan kattılar...

Yaşamı zenginleştirip; varoluşu yaşattılar...

***

Hayat zikzaklıdır...

İniş ve çıkışlıdır...

Kural çalıştı; yeniden başladı yaz ayları katliamları...

Evlilik yılları...

Kariyerin jungle’ı andıran temposu...

Yarın korkusu...

Daha iyi olabilme tutkusu...

***

Yazı; kıpırtılı esintilerin; aşki heyecanların, akşamüstü romanslarının mevsimi olmaktan yeniden çıkardı...

Amansız bir rekabetin “toplama kampı günlerine” dönüştü hayat...

***

Hayatı ıskalamak yazları ıskalamakla başlar...

Yazı ıskalayanlar; hayatı ıskalarlar...

***

Yaz yeniden doğuş anlamına gelir...

Yeniden doğmayanlar yaşamadan ölürler...

Filizlenmeyen, tomurcuk açmayan, serpilemeyenler; yeşillenemezler...

***

Yazın doğmayanlar, dört mevsimi yaşamadan ölürler...

***

Topu kapıp, futbol oynamaya koşan çocuğun Çankaya günleri, kukalı saklambaçın serin Ankara akşamları, Boğaz’ın kıpırtılı sularına babasının fırlattığı küçük bedenin serüveni; koskoca bir ömre doping oldu...

***

Küçük kıpırtı görünenler; hayat tablosunun sabit fonu halini aldılar..

İnsanoğlu; kendi resmini çizdiğini zannederken, tuval kendi içinde yoğurdu renkleri; oluşturdu hayatın çiziklerini...

YAZ ÇOCUĞU...

Yine yaz geldi...

Önü deniz...

Kıpır kıpır, huzursuz...

Dalgacıklar ortasında; Köpüklerin yanında; hayatı; gözlerinin önünde...

***

Yaz çocuğu o...

Tüm yaz çocukları gibi yazın yaşayan...

Hem yaz çocuğu hem su çocuğu, hem su burcu çocuğu olup; yaz kış sudan uzak kalmayan...

***

Kışın en soğuğunda, Avrupa’nın dondurucu ayazında; ışıltılı şehirlerin ortasında; Seine nehrini, Thames nehrini, Vlatava ırmağını, Leman gölünü arayan...

Onları bulduğunda rahatlayan...

İçindeki su, dışındaki sulara karışan...

***

Denizin dalgalarıyla senkronize olup;

Huzursuz ve kıpır denizin tercüman olduğu hisleri yaşayan...

***

Poyraz, lodos meltemle, bir bilinmeyene savrulup...

Dışındaki denizi; içindeki dalgalara taşıyan...

Denizle bütünleştiğimde hayat bulup;

Suyun içinde nefes alan...

***

Dışında oksijensiz kalıp;

Deniz kabardığında...

İçinde coşkularla nefes alan...

***

Deniz patladığında...

Denizle beraber patlayıp...

Beraber dinginleşen;

***

Beraber fırtına olup;

Limanlarda sakinleşen...

Denizle aynı ritmi tutturup; Aynı boforu yaşayan bir yaz çocuğu o..

***

Hayatı yazın; gözlerinin önünden geçiyor...

Yaptıkları ve yapacakları yazın muhasebeleşiyor...

Bir yaz çocuğuydu o...

Hayatın muhasebe kayıtlarını yazın tutan...

Kışın yaşadıklarını yazın içine sindiren...

Sindiremediklerinden, yazın kurtulan...

***

Temmuz yaş günlerinde hayat bulan...

Dirsek dirseğe yaşanan hayatlardan uzakta...

Kalabalıkların ırağında...

Yalnızlık ve denizle hayır neşir...

Kendiyle baş başa...

Geçen saatlerde...

Yanında tek bildik ‘deniz’ kalan...

Derin ve uzun bir yolculuğa çıkan...

Dehlizlerden geçip, içinin en derinindeki Ben’e ulaşan çocuk...

***

Onunla oturuyor sohbet ediyor...

Onu okşuyor, onu seviyor...

Onun öksüzlüğüne ebeveyn oluyor...

***

Kırılan ve zedelenen yerlerini tamir ediyor...

Gülümsetmeye çalışıyor...

Gülümsemeye başlamışsa yavaş yavaş veda ediyor...

***

O sırada yine denizi görüyor...

Deniz onu seyrediyor...

Denizin gözlerini görüyor...

Gözler ona gülümsüyor...

Denizin rüzgarını hissediyor...

Rüzgar sırtını okşuyor...

Mutlu artık yaz çocuğu... Hayata dönüyor...

Yazının devamı...

Ne kadar çok baba oldum; o kadar çok insan oldum...

Hayatım boyunca bana iftira atanların; gerçekte kim olduklarını ancak “baba” olduktan sonra anlayabildim...

(R.M.)

***

Baba olmak hayatı beyaz bir deftere çekmek gibiydi...

Yazarken, kim olduğunun da farkına varıyor insan... (R.M.)

***

Tek başınayken; bel altından vuranlar; çocuklarımı babalarından kopartacak hayasızlığın aktörü, aktristi, yönetmeni ve senaristi oldular... (R.M.)

***

Ne kadar çok baba oldum; o kadar çok insan oldum... (R.M.)

***

Çocuklarımı korumayı öğrenirken; insanları da

korumasını öğrendim...

(R.M.)

*****

CANINDAN ÇIKANI; CANINDAN ÜSTÜN TUTMAK DEMEKTİR; BABA DEMEK...

Canından çıkanı, canından üstün tutmak demektir; baba demek... (R.M.)

***

İnsan önce kendisini bulmalı...

Sonra ailesini... (R.M.)

***

Hayatta kıskanmayacağın tek kişi kendi çocuğundur...

(Babamın Sözü R.M.)

***

Çocuklarına yaptığın;

Hiçbir fedakarlıktan...

Hiçbir zaman...

Hiçbir pişmanlık duymamanın adıdır; “baba” sözcüğünün manifestosu...

***

İnsan kendi küçüklüğünü sevip içine alamaz...

İnsan kendi çocukluğunu öpüp okşayamaz...

İnsan kendi çocukluğunu; sadece çocuğu üzerinden okşar, sever, öper, koklar...

*****

“AİLE; ANNE BABA ÇOCUK DEĞİLDİR... AİLE; ANNE BABA ÇOCUĞUN...”

İnsanın kendini bulması zannedildiğinden zordur...

İnsanın kendini bulduktan sonra ailesini bulması ise en zor imtihanlardandır...

***

Aile anne baba çocuk demek değildir...

Aile; anne baba çocuğun; anne baba çocuk gibi hissetmesi demektir...

***

Baba olmak; bir erkeğin hayatının önceliklerini fark etmesi anlamına gelir...

Bunu anlamayan babalar; erkek olamazlar...

***

Yaşadığımız evrene katkı sağlamak için geliriz; biz hayata...

Bizi onun için doğurur, büyütür evren ve ilahi düzen...

Evrene katkı sağlarken bir taraftan, bazılarımız diğer yandan; yeni hücreler yaratır ve büyütür...

Evrenin ilahi işleyişi yolunda; bir tabiat kuralıdır bu...

Yetiştirdiğini, yetiştiğinden daha iyi yapman beklenir...

Böylece ne kadar iyi yetiştiğin ispat edilir... (R.M.)

***

Babalar Gününde bir babanın gerçek hediyesi “karşısındaki çocuklardır...”

Hediye; satanları sevindirir, çocuklarına ekmek götürttürür...

Babanın gerçek hediyesi çocukların kendisidir... (R.M.)

*****

ERKEK ‘HAYIR’ DEMESİNİ BABA OLDUKTAN SONRA ÖĞRENİR...

Hayatta; ‘hayır’ demesini baba olmasını öğrendikten sonra öğrenir insan...

Erkek; ‘hayatın tuzak zevklerine; erkeklik! ispatı denilen sanal taleplerine; ve sarhoş bohemine; “baba” olduktan sonra ‘hayır’ demesini’ öğrenir... (R.M.)

***

‘Baba’ olmak hayatın devamlılığını kavratır erkeğe...

Geçmişinin ve geleceğinin olduğunu...

Geçmişten gelip, geleceğe uzanan bir köprü olduğunu fark ettirir...

Egoyu sınırlar; hayatın içindeki yerini tanımlar...

*****

BABA OLMAK VE KADINLARLA İLİŞKİ...

İşkembe-i kübradan sallama zanaati; erkek çocuğun; kendisini her daim koruyan anne göğsünde edindiği bir sevgi şımarıklığı lüksüdür...

Erkek işkembe-i kübradan atmamasını, ‘baba’ olduktan sonra öğrenir...

Çocuğunun hayatının sorumluluğunu aldığında silkelenir...

Atmaktan, tutmaktan, esmekten, gürlemekten vazgeçebilir...

Ne ki; bunlar erkeğin yumuşadığı, korktuğu, ödlekleştiği, sinikleştiği anlamına gelmez...

Erkek baba oldu mu cesurlaşır...

İşkembe-i kübradan değil...

Kalbinden, ruhundan ve iç sesinden...

Babaların sakin görümümü tehlikelidir... (R.M.)

***

“Baba” olmak; erkeğin kadınlarla ilişkilerini dengeler...

Hayatın elastikiyetini dengeler...

Erkek; hayatına giren namütenahi kadından ayrılabilir...

Onları aramayabilir...

Onları sormayabilir...

Onlarla irtibatı kesebilir...

Ancak çocuklarının annesiyle ilişkisini her halükarda sürdürmesi beklenir...

Çocukların varlığı ve çıkarı; taviz vermez görünen erkeği, karşısındakinin mevcudiyetini kabul ederek yaşama pratiğine sürükleyebilir... (R.M.)

***

Baba olmak; biyolojik bir mesele değil; “kalbi, manevi ve sorumluluk sahibi” bir meseledir...

Batı’da eşcinsel çiftlere verilen ‘baba’lık hakkı; insanlığın vardığı boyutu gösterir...

Evrende; doğan canlılar, büyümeye, gelişmeye ve hayata katkı sağlamaya muhtaçtırlar...

Bu “prosesi” sürdüren bireylerin erkeklerine ‘baba’, kadınlarına ‘anne’ denir...

Çocuklarla birlikte aile böyle meydana gelir...

Baba olmak; (biyolojik veya manevi) “bir cinsel ilişki meselesi değil,” tüm insanlığa yönelik bir aşk ilişkisidir...

Hayatın sürdürülmesi; Tanrı’nın ve yarattığı evrenin bizden istediğidir... (R.M.)

***

Egoizm; kendi varlığını her şeyden üstte tutma sapmasıdır...

‘Baba’ olmak, insanı egoizm batağından kurtarır...

Çocuğun varlığı; her şeyi kendin için isteme aculluğunu sonlandırır...

Kendinden çok; içinden çıkan yavruyu önemseme; sana hayatı özümsetir... (R.M.)

(Reha Muhtar 18-06-2016)

Yazının devamı...

“Bir daha aşık olmayacağım dersin...”

Bir daha aşık olmayacağım dersin...

Sonra biri gelir seni kocaman kahverengi gözleriyle kendine aşık eder... Öylece kalırsın...

Cashback

***

Bir kadının en büyük kabusu, sevdiği adamın, onu aşık eden hareketlerini yapmayı bırakmasıdır... Ayşe Kulin

***

Kalbinizle yaptığınız her şey size geri dönecektir... Mevlana

***

Cahil insan bilmeyen değildir...

Bilmek istemeyendir...

Bilmediğiyle mutlu olandır...

Platon

***

Aşık olduğunuz anda panik yapmayın...

Bir yere oturun derin nefes alın ve katilinizle tanışmanın tadını çıkartın...

La Fille Sur Le Pont

***

Nasıl sevgi bu?..

İnsan hissetmediği bir şeyi sevebilir mi?..

Aşk Tesadüfleri Sever

***

Bir fincandaki kahve gibidir hayat...

Bazen tatlı bazen değildir...

Önemli olan kahvenin tadı değildir zaten...

Onu kimle içtiğinizdir...

Bob Dylan

***

Kafam cam kırıklarıyla dolu doktor... Beynimin her hareketinde düşüncelerim acıyor anlıyor musun?..

Oğuz Atay

***

Müzik baş şişirmek için değil...

Şişen başı indirmek için dinlenir...

Last Song

*****

ÇOK SEVERSEN AŞK ÇABUK BİTER...

Birini seviyor olman; onun hayatını mahvedeceğin anlamına gelmez...

Supernatural

***

Artık sadece iletişim araçları var...

İletişimin kendisi yok...

Jean Luc Godard

***

İnsanın kendisinden tamamen farklı birinden, kendi hissettiklerini duyması, çok ferahlatıcı bir his...

Zeitgeis

***

Bazı şeyler çabuk biter...

Sigara, çay, uyku, sevdiğin şarkı, hep çabuk biter...

Hızlı yaşarsan ömür; çok seversen aşk çabuk biter...

For Hope

***

Ne zaman seninle gülmeyi hayal etsem, ağlıyorum...

The Beaver

*****

BİR KADININ YÜREĞİ...

Bir kadının yüreği, sırlarla dolu bir okyanustur...

Titanic

***

Çünkü ben artık yalnızlığıma neden aramaktan yoruldum...

My Piece Of The pie

***

Kendini çok zorlama...

En güzel şeyler, onları en az beklediğinde olur...

Fight Club

*****

BİR ADAM KARISINA ARABASININ KAPISINI AÇIYORSA...

Bir adam karısına arabasının kapısını açıyorsa;

Ya arabası yenidir...

Ya da karısı...

Albert Camus

***

Biraz sevmek diye bir şey yok...

Ya öleceksin aşkından...

Ya da vazgeçeceksin...

Suskunlar

***

En iyisini iste, en kötüsüne hazırlıklı ol...

Prisoners

***

Kusur arıyorsan, tüm aynalar senin... Mevlana

***

Ne olurdu aramızdaki her şeyi konuşmuş olsaydık...

Oğuz Atay

***

Öyle olmuyor be çocuk... Ben de çok geç öğrendim...

Kimi seveceğini seçemiyormuş insan...

Suskunlar

***

Birinin size yaklaşmasına izin verdiğinizde ya pişman oluyorsunuz, ya da kendinizden uzaklaşıyorsunuz...

The Walking Dead

***

Belki sonradan adını bile unutacağın insanı sakın üzme...

Don Juan de Marco

***

Tek bir dostunuz olsun; ama onu da iyi seçin...

Muriel Barbery

***

Beş dakika önce mutsuzluktan ölürken, beş dakika sonra beraber kahkahalar attığım insan, benim için herkesten değerlidir...

Bilinmiyor

***

Sabahları daha çok severdim...

Eğer daha geç başlasaydı...

Garfield

*****

FRİENDS...

Seni son gördüğümde son olduğunu bilseydim, yüzünü ve yürüyüşünü ezberlerdim...

Son öptüğümde son olduğunu bilseydim asla durmazdım...

Friends

***

Sevdiğin bir insana, ‘seni seviyorum’ demek bu kadar zor olmasaydı keşke...

How I Meet Your Mother

***

Evrenin en dandik kuralıdır...

Bir şeye muhtaçsan asla senin olmaz... Simpsons

***

Bugünden öleceğim güne kadar, ben onunum, o da benim...

Game Of Thrones

***

Bir kadın sizinle delice tartışıyorsa sevinin...

Çünkü susmuş bir kadın için bitmişsiniz demektir...

M. Longston

***

İyilik yaparsanız hatırlanmaz...

Ama yanlış yaparsanız kimse unutmaz...

The Expendables

***

Yeterince dürüstsen; fazlasıyla aşık ve gerçekten seviyorsan hazırsın demektir...

Artık mutsuz olabilirsin...

Charles Bukowski

*****

BİR PİSLİĞİ SEVDİĞİNİ NE ZAMAN ANLARSIN?..

Bir pisliği sevdiğini ne zaman anlarsın biliyor musun?..

Ayrıldıktan sonra yaptığı ilk şey sana saygısızlık etmek olunca...

Jackie Brown

***

Zamanla hiçbir şey değişmiyor...

Sadece hissetmemeye başlıyorsun...

Stolen Lives

***

Huzur suskunluk içinde sevmek olabilirdi...

Ama bilinç ve insan var...

Konuşmak gerekiyor... Sevmek cehenneme dönüşüyor...

Albert Camus

*****

OLMADIĞIN BİRİ GİBİ SEVİLMEKTENSE; OLDUĞUN BİRİ GİBİ NEFRET EDİLMEK...

Olmadığın biri olarak sevilmektense, olduğun biri olarak nefret edilmek daha iyidir... Andre Gide

***

Çizgi filmlerden öğrendiğim gerçek;

Boşlukta koştuğunu anlayana kadar, düşmezsin... Nafer Ermiş

***

Hiçbir yeri, bir gün geri dönmek için terk etmedim... Hakan Günday

***

Eğer hata yapmış herkesi hayatımdan çıkarmış olsaydım, geriye kimsem kalmazdı... Gossip Girl

***

İnsanlarla ilişkin; ateşle münasebetin gibi olsun... Çok uzaklaşma; donmayasın...

Çok yaklaşma; yanmayasın... Sad-i Şirazi

***

Biriyle yattığın zaman, sen söz vermesen bile bedenin bir söz verir...

Bunu biliyor muydun? Vanilla Sky

***

Zamanın iki boyutu var...

Uzunluğu güneşe...

Derinliği tutkulara bağlı... Amin Maalouf

***

Asla umudumu kaybetmek ve hayata küsmek gibi bir durumum olmadı...

Çünkü ertesi gün, güneşin yine doğacağını biliyordum... Cast Away

-------

(O Cümleler ve Kelime Deryası twit hesaplarından derlendi...)

Yazının devamı...

Kıskançlık; 'Başarmak için emek verdiğin her şeyi kaybedebilirsin...'

Kıskançlık bize;

“Başarmak için onca emek verdiğin her şeyi kaybedebilirsin...” der...

Gözünü kör eder...

Bizi sevindiren şeyleri, mutlu anlarımızı ve bu anlarda kurduğumuz bağları görmez hale getirir...

Nefret hasıl olur ve bir çiftin geçmişini tamamen silebilir...

***

“Hayatta her şey emek ister... İnanmaktan vazgeçmemek gerekir... İşte bunun için önyargının duvarlarını yıkmalı insan... Bunu yapmak yürek ister... Yürek sahibi olabilmek için korkuya hakim olmak gerek...

Hayatımızla barışık olmalı...

Hayatla aynı tarafta olduğumuz unutmamalı...

Hayat da iyileşmek ister...

Ona yardım etmeli...”

‘HAYATIMI BOŞA HARCADIM’ DİYENLER...

“Hayallerimizin peşinden koşmanın bir bedeli vardır...

Alışkanlıklarımızı terk etmemize...

Zorluklar atlatmamıza...

Hüsranlara sebep olabilir...

***

Lakin bu bedel ne kadar yüksek olursa olsun; hiçbir şey yaşamayan kişilerin ödedikleri kadar yüksek değildir...

Çünkü hayatlarını yaşamayanlar; bir gün dönüp geçmişlerine baktıklarında, yüreklerinin ‘Hayatımı boşa harcadım’ dediğini duyarlar...”

“KORKU BULAŞICIDIR... KORKU YÜZÜNDEN YANLIŞ KİŞİYE ‘EVET’ DERİZ...”

“İyimserlik bulaşıcıymış!

Öyle olsaydı sevdiğimiz kişiye, dudaklarımızda koskoca bir gülümsemeyle, fikirler ve planlarla yanaşır, bütün paketi sunardık...

İşe yarar mıydı?..

Hayır!..

***

Asıl bulaşıcı olan korkudur...

Ömrümüzün sonuna kadar bize eşlik edecek birini bulamamaktan duyduğumuz o geçmek bilmez korku...

***

Bu korku yüzünden akıl almaz şeyler yaparız...

Yanlış kişiye ‘evet’ deriz...

Tek doğru kişinin o olduğuna inanırız...

O kişinin karşımıza Tanrı tarafından çıkarıldığına, kendimizi inandırırız...

***

Çok geçmeden güvenli bir yuva arayışı, samimi bir sevgiye dönüşür...

Her şey daha çekilir hale gelir...

Böylece duygularımızı bir kutuya koyup; aklımızdaki bir dolabın dibine iteriz...

Sonsuza dek gözlerden uzak bir biçimde orada saklı kalırlar...”

ONA OLAN SEVGİM HİÇ BİTMEYECEK AMA...

Ona olan sevgim asla bitmeyecek -onu hep sevdim ve sevmeye devam edeceğim- ama birlikteliğimiz tekdüzeliğin kıyısına oturdu...

Sevgi buna dayansa da, aşk dayanamaz ölür...

***

İçinden çıkılması güç bir durumdayım...

Onunla ilişkimin geleceği olmadığını ve hayatımı birlikte kurduğum erkekten uzaklaştırdığının farkındayım...

***

Kim; “Sevgi her şeye yeter” dediyse, yalan söylemiş...

Yetmez, hiçbir zaman da yetmedi...

Esas sorun insanların kitaplara, filmlere inanmaları...

Kumsalda el ele yürüyen bir çift, dalgın gözlerle gün batımını izliyorlar...

Alp Dağları manzarasına haiz güzelim otellerde her gün tutkuyla sevişiyorlar...

Eşimle bunları yaptık...

Ama büyü en fazla bir iki sene sürer...

***

Ardından evlilik gelir...

Ev bulup döşemek...

Müstakbel çocukların odasını planlamak...

Evin çok yakınında öpüşmek...

Hayallerimizdeki gibi henüz döşemediğimiz boş salonda şampanya kadehi tokuşturmak...

***

İki yıl sonra ilk çocuk doğar ve eve sığamaz hale geliriz...

Daha fazla eşya alırsak; insanlar antika eşya satın alarak hava atmaya başladığımızı düşünürler...

***

Üç yıllık evliliğin ardından, iki taraf da diğerinin aklından geçenleri anlar hale gelir...

Defalarca dinlediğimiz hikayeler, davetler ve yemeklerde aynılarını yeniden dinlemeye mecbur kalırız...

Her seferinde şaşırmış numarası yaparız...

Arada bir de zorla anlatılanları pekiştiririz...

***

Seksin alevi söner ve göreve dönüşür; haliyle de giderek seyrekleşir...

Çok geçmeden haftada bire iner...

Hatta o bile nadiren gerçekleşir...

Kadınlar başbaşa verip kocalarının ateşlerinin bir türlü sönmediğini söylerler...

Ama bu düpedüz yalandır...

Herkes bunu bilse bile; kimse altta kalmak istemez...

***

Sonunda pes etmenin vakti gelir...

Erkek eve dönmez olmuştur...

İşiyle meşguldür...

Kadınsa, çocuklarının üstüne gereğinden fazla düşecektir...

Bu gidişatı değiştirmek için her şeyi yapmaya hazırım...

KADINLARDA ŞEFKAT VE İRADE ETKİLİ HALE GELİYOR...

“Evli insanlar herhangi bir sebeple, üçüncü kişilerin peşinden giderlerse, bu illa ilişkilerinin kötüye gittiği anlamına gelmez...

Bunun birincil sebebi cinsellik de değildir... Daha çok sıkılmakla, yaşama sevincini kaybetmekle, ciddi zorluklarla karşılaşmadan tekdüze bir hayat sürmekle ilgisi vardır...

***

Biz insanlar; Tanrı’dan uzaklaştığımızdan, varlığımızı parçalanmış halde sürdürürüz...

Birleştirmeye uğraşsak da, bunu nasıl başaracağımızı bilmeyiz...

Bu yüzden de geçmek bilmez bir memnuniyetsizlik içinde yaşarız...

Toplum yasalar çıkarıp, yasaklar koyar, ama bu da sorunu çözmez...

***

Cinsel güdüyü tatmin etmekten başka amacı olmayan erkeğin; hiçbir duygusal iletişime girmediği kısa buluşmalar, türümüzün çoğalarak hayatta kalmasını sağlar...

***

Zeki kadınlar; bu yüzden erkekleri suçlamamalılar... Erkekler buna karşı koymaya çalışsalar da biyolojik açıdan böyle davranmaya yatkındırlar...

***

Doğa insanlığın ilk evrelerinde; ava çıkan erkeğe şunu öğretmiştir...

‘Önceliğin; türünü devam ettirmek...

Olabildiğince fazla kadını hamile bırakmalısın...’

***

Erkeklerin türlerine olan yükümlülükleri; en fazla onbir dakikada sona ererken; kadınlar için her bir çocuk en az dokuz ay gebe kalmak anlamına geliyordu...

Ayrıca yavrularına bakması, onları beslemesi, tabiatın vahşi güçlerinden koruması gerekiyordu...

Bu yüzden kadınların içgüdüleri erkekten farklı şekilde gelişti...

Şefkat ve irade onlar için daha önemli hale geldi...” (Paulo Coelho... Aldatmak isimli romanından)

Yazının devamı...

Hayatına girenleri düşünmeyi bir kenara bırak... Kimlerin çıkması gerektiğini düşün...

Bazen hayatına girenleri düşünmeyi bir kenara bırakıp, kimlerin çıkması gerektiğini düşünmek gerekir...

Gore Vidal

***

Dili, dini rengi ne olursa olsun, iyiler iyidir... Hacı Bektaş-ı Veli

***

Ne ben sana kızayım... Ne de zatın zahmet edip bana küssün...

Artık seninle biz düşman bile değiliz...

Nazım Hikmet

***

Neden ben insanlara güvenmemeyi öğrenip, ruhumu kirleteyim...

Onlar güvenilir olmayı öğrensinler...

Kızılderili Atasözü

***

Ben sözcükleri sevmem... İnsan birini sevdi mi; yapabileceği en iyi şey onu göstermektir... Emile Zola

***

Düşünebilen herkesin insan olması, insan olan herkesin düşünebilmesi manasına gelmiyor ne yazık ki...

Sigmund Freud

***

Konuşabilmek ile, konuşmayı bilmek arasında büyük bir fark vardır... Çoğu insan ikincisini bilmez...

Cemal Süreya...

***

Unutmak zaman ister demiştim...

Yanılmışım...

Zaman değil yürek istiyormuş...

O da sende kaldı... Yılmaz Güney

***

Memleket isterim;

Gök mavi, dal yeşil, tarla sarı olsun...

Kuşların, çiçeklerin diyarı olsun...

Cahit Sıtkı Tarancı

***

Eğer bu hayatta, illa kıymet bilmek gerekiyorsa, sadece kendi kıymetini bil...

Bob Marley

*****

FAZLA ŞİİRDEN ÖLDÜ EDİP CANSEVER...

Yeşil ipeğin gömleğinin yakası

Büyük zamana düşer...

***

Her şeyin fazlası zararlıdır ya...

Fazla şiirden öldü Edip cansever...

Cemal Süreya

*****

“HER YALNIZLIK BİR İHTİLALDİR...

Her yalnızlık bir ihtilaldir...

Öyle der fazla şiirden ölen Edip Cansever...

8 Ağustos 1928’de İstanbul’da doğdu...

İstanbul Erkek Lisesi’ni bitirdi...

***

Kapalıçarşı’da turistik eşya ve halı ticareti yapmaya başladı...

1976’dan itibaren yalnızca şiirle uğraştı...

***

Bodrum’da tatildeyken beyin kanaması geçirdi...

Tedavi için getirildiği İstanbul’da 20 yıl önce, 28 Mayıs 1986’da yaşamını yitirdi...

*****

BANA KALBİMDESİN DEME; BİLİRSİN KALABALIK YERLERİ SEVMEM...

Bana kalbimdesin deme... Bilirsin kalabalık yerleri sevmem...

Edip Cansever

***

Bir mektup, bir telgraf alındısı değil; unutulmuş bir sevdadır kapısını çalan...

Edip Cansever

***

Çok uzaklara bakmaktır; durmadan saate bakmak... Edip Cansever

***

Ne gelir elimizden; insan olmaktan başka... Edip Cansever

***

Biliyorsun bizim her türlü yalnızlığımız; yeni bir dil olacak yarın...

Edip Cansever

***

Oysa Allah sevdiğine kavuştursun diyen hiçbir dilenciyi boş geçmemiştim ben...

Edip Cansever

***

Ne çıkar; siz bizi anlamasınız da...

Edip Cansever

***

Gökyüzü gibi, şu çocukluk hiçbir yere gitmiyor... Edip Cansever

***

Ve mutluluk bir kibrit çöpü...

Artık ne kadar yanarsa... Edip Cansever

***

Kısa bir gülümseme yürüdü dudaklarından...

Benim dudaklarıma da geçti...

Edip Cansever

***

Hiçbir dilde söylenmemiş; hiçbir dilde yazılmamış, sözler ve şarkılar içindeyim...

Edip Cansever

***

İnsanın, insana verebileceği en değerli şey; yalnızlıktır... Edip Cansever

***

Nedensiz bir çocuk ağlaması bile, çok sonraki bir gülüşün başlangıcıdır...

Edip Cansever

*****

KÜÇÜCÜK BİR YÜREKLE BU KADAR SEVMEK NE HADDİMİZE!..

Bir yüreğe bu kadar acı fazla dersin bazen kendine...

Küçücük bir yürekle kocaman sevmek ne haddimize!.. Edip Cansever

***

Bazen diyorum ki onu kafama takmayayım... Sonra da diyorum ki; önce kalbimden atmalıyım... Edip Cansever

***

Bir bakın; uyanıp kalkınca çocuk olmalarım var benim... Edip Cansever

***

Uyurken uyandırılmış gibi... Beni bir sardunya büyüttü belki... Edip Cansever

*****

SEVDA BİR ATEŞ BULDU SENDE...

Sevda bir ateş bulutu sende, eğilip öptü seni...

Artık kimse denizi bilmiyor

***

Dirseklerini masaya koyuşundan belli

Gelip geçen bir günü bitirmek istemediğin

Sevda bir umut buldu sende...

***

Ey; bir yolcu listesinde bir ölüyü arayan

Artık kimse gözlerini bilmiyor...

***

Şunu imzala

Bir mektup bir telgraf alındısı değil

Unutulmuş bir sevdadır kapını çalan...

Ve sevimsiz bir telki gibi duran odan

Kimse artık bir şey giymek istemiyor...

***

Sonra bir pencereden kendine

Ay ışığı gibi vuran sen

Ne sana ne başkasına benziyor...

***

Ve işte bir dip balığı su boşluğunda

Çırparaktan yüzgeçlerini

Hiç kimseye uymayan bir mevsim öneriyor...

*****

KİTAPSIZ BİR EVDE BÜYÜDÜ...

Açık kumral saçlı zayıf mı zayıf bir çocuktu Edip Cansever...

Kaburga kemikleri sayılabilirdi...

Uçaklar hakkında yazılmış resimli bir kitap dışında hiç kitabı olmayan bir evde büyür...

Ortaokulun ikinci sınıfında ilk şiirlerini yazar... Bir çocuk dergisinde çıkar ilk şiiri...

***

Ondokuz yaşında evli; yirmisinde çocuğu olan bir gençti... Hem ev geçindirmek zorundaydı; hem de şiire tutkun...

***

17-18 yaşlarındayken komşuları Nigar Hanım’ın kardeşi Ahmet Hamdi Tanpınar’a gösterdi şiirlerini... Onun;

-“Bu şiirler çok güzel... Hepsi de güzel... Ama hiçbiri şiir değil...” der Tanpınar...

***

Sonra ona resme nasıl bakılacağını anlatır uzun uzun... Tanpınar’ın yanından ayrıldıktan sonra, gidip bir sürü resim satın alır... Sonradan yayınladığına pişman olduğu İkindi Üstü şiirini o zaman yazar...

***

Kapalıçarşı’da babadan kalma küçük dükkanda sevmemesine rağmen halı ticareti yapıyor; bir taraftan da şiirler yazıyordu... 1954’deki yangına kadar...

***

Şiir dışındaki işini; “Yıllar önce insanların güzel diye yaptığı şeyleri; o güzellik karşısında şaşıran, gülen, sevinen insanlara satıyorum” diye tanımlasa da, ticaret işini hiç sevmedi Edip Cansever...

***

Kapalıçarşı’yı;

“Sınıf ayrımının en belirgin ve en somut olarak görülebildiği bir küçük ülke” olarak tanımladı...

*****

KAPALIÇARŞI’DA ÇIKAN YANGIN...

Hayatının en önemli olayının 1954 yılında çıkan Büyük Kapalıçarşı Yangını olduğunu söylerdi hep Edip Cansever...

***

Bu yangında baba yadigarı dükkanı hemen yanar... Sigortadan aldığı para, yeni bir işyeri açamayacak ölçüde az olduğu için, kendine bir ortak buldu...

***

Bir süre sonra ortağı; alım satım işleriyle kendisinin uğraşacağını söyleyerek; Edip Cansever’e asma kattaki odasında istediği kadar çalışabileceğini söyledi...

***

Edip Cansever; en ünlü şiirlerini içeren dokuz kitabını, Kapalıçarşı’da Sandal Bedesteni’ndeki küçük dükkanın asma katında bulunan çalışma masasında yazdı...

Sonraları şöyle dedi o günler için,

-”Düşünüyorum da, ya Kapalıçarşı’da yangın çıkmasaydı...”

Yazının devamı...

Hasta insanın kaçışı mı?.. Hasta insanlardan kaçış mıdır yalnızlık?..

Yalnızlık, hasta insanın kaçışıdır kimine göre...

Kimine göre ise, hasta insanlardan kaçış anlamındadır...

Friedrich Nietzsche

***

Tek başına yaşanan mutsuzluk; biriyle beraber yaşanan mutsuzluktan evladır... Marilyn Monroe

***

İnsanın çevresinde insan olmaması demek değil; yalnızlık...

İnsan, kendisinin önemsediği şeyleri başkalarına ulaştıramadığı; başkalarının olanaksız bulduğu görüşlere sahip olduğu zaman, kendisini yalnız hissedecektir...

Carl Gustav Jung

***

Yalnız insanların, kendi içinde başlayıp biten eğlenceleri olur...

Oğuz Atay

***

İnsanlarla uzun süre bir arada yaşayamıyorum.... Sonsuzluğun payından bana bir parça yalnızlık gerek...

Albert Camus

***

Hiçbir insan yalnız değildir... Arkasında farketmeden bıraktığı izleri muhakkak biri farketmiştir...

Arthur Schopenhauer

***

Yalnızlık, bir ovanın düz oluşu gibi bir şeydir... Cemal Süreya

***

Eğer insan; yalnız olmayı beceremiyorsa, başkalarıyla bir arada olmayı da becermez.

Michel Foucault

***

Yaşlandıkça, yalnızlıkla daha iyi anlaşıyorum... Sienna Miller

***

Yalnızlık, bütün büyük ruhların kaderidir...

Arthur Schopenhauer

***

Yalnızlık kadar arkadaş canlısı bir başka arkadaş daha bulamadım henüz...

Henry David Thoreau

***

Yalnızlık, hayata güzellik katar...

Gün batımına ayrı bir kızıllık, geceye farklı bir koku verecektir...

Henry Rollins

***

Kibirin en kesin tedavisi, yalnızlıktır....

Thomas Wolfe

***

Yalnız bir hayat sürenlerin akıllarında, mutlaka konuşmaya can attıkları bir konu vardır...

Anton Çehov

***

Yalnızlığın en kötüsü, seni anlamayanların arasında kaldığın yalnızlıktır... Mevlana

***

Büyük bir yalnızlık olmadan, ciddi bir eser verilemez... Picasso

***

Sakin bir hayatın tekdüzeliği ve yalnızlığı, yaratıcı aklı harekete geçirir...

Albert Einstein

***

Bir akıl ne kadar güçlü ve orijinalse, o ölçüde yalnızlığın mezhebine doğru kayar... Aldous Huxley

***

Hep yalnızlık var sonunda, Yalnızlık Ömür Boyu... MFÖ

*****

“EY YALNIZLIK; NEDEN BENİMLE DÜZENLİ BİR İLİŞKİN VAR?..”

“Yalnızın odasında ikinci bir yalnızlıktır varolan ayna...

Özdemir Asaf

***

Yalnızlık; adam olamayanların göstereceği saygıdan ve sevgiden yeğdir...

Mevlana

***

Değerini bilmeden yalnızlığından kurtulmak istiyorsan; kurtulsan da yalnız kalacaksın.. Aziz Nesin

***

Yalnız olmak yanlış bir kalpte olmaktan iyidir... Bukowski

***

Kendini yalnız hisseden kimse için her yer çöl olur...

Anton Pavlovic Çehov

***

Yanımda kimse olmadığından değil yalnızlığım... Yalnız olduğumu söyleyebileceğim kimse olmadığı için yalnızım ben... Ahmet Altan

***

Yalnızlık tek kelime... Söylenişi ne kadar kolay. Halbuki yaşanması o kadar zor ki... Goethe

***

Öpücükle uyanırsınız her sabah...

Uyandım ben ıpıssız bir tokatla...

İbrahim Tenekeci

***

Yalnızlık, alınyazısının insanı kendi kendisine ulaştırmak için başvurduğu bir yolun adıdır... Herman Hesse

***

Yalnızlık, sizin size yokuşunuzdur.

Hasan Ali Toptaş

***

Yalnızlıktan hoşlanan ya vahşi hayvandır ya da Tanrı.”Aristoteles

***

Ey yalnızlık! Herkesin koynuna girip çıkarsın da, bir tek benimle mi düzenli bir ilişkin var?... Ece Ayhan

***

Yalnızlık, en içimizdedir...

Oruç Aruoba

***

Bir derin kuyuya benzer yalnız insan...

Taş atmak kolaydır içine: ama bu taş dibe inecek olursa, kim çıkarabilir?”

Nietzsche

***

İnsanın insana verdiği en değerli şeydir yalnızlık... Edip Cansever

***

Vücut bulmuş her ruh yalnızlığa mahkumdur... Aldous Huxley

***

Yalnızlık paylaşılmaz, paylaşılsa yalnızlık olmaz...” Özdemir Asaf

*****

YALNIZLIĞIM (ZÜHAL OLCAY söylüyor)

Yeni tanıştık belki de

Ama kimbilir belki de hep vardın...

***

Eşlik ediyordun sessiz ve sinsice belki de

Şimdi şimdi anlıyorum...

***

Kurnazca ayırdın beni belki de...

Lime lime savurdun sevdiklerimi...

Belki de...

***

Yalnızlığım...

Yaşamak zorunda olduğum beraberliğimsin...

Yalnızlığım...

Kanımsın canımsın;

sen benim çaresizliğimsin

***

Yalnızlığım...

Bugünüm yarınım...

Sen benim hüzünlerimsin...

***

Yalnızlığım

Tek bilebildiğim sen benim...

vazgeçilmezimsin...

***

Senin olmamı istedin

Ama belki de bir aşık gibi...

***

İnatla bunca zaman kendine sakladın...

Belki de bir tohum gibi serpildin...

***

Filizlendin ben oldun belki de...

Yatağımı bile paylaşabilmek için...

Benimle...

*****

YALNIZLIK ÖMÜR BOYU...

Senle beraber olsam da sevgilim...

Ayrılsak da ölsek de bu yolda...

Hep yalnızlık yavrum... yalnızlık ömür boyu...

Yalnızlık ömür boyu

***

Senle beraber olsam da sevgilim...

Hiç görmesek birbirimizi... Özlesek

Ömür boyu bağlansak da; sevinsek de üzülsek de;

Yalnızlık ömür boyu

***

Birden sen gelsen aklıma... Seni unutsam bazı bazı...

Meraklansam gizlice...

Delice kıskansam seni...

***

Hep yalnızlık var sonunda... Yalnızlık ömür boyu...

Hep yalnızlık var sonunda... Yalnızlık ömür boyu...

Yazının devamı...

Bir kadının ‘yalnızlık’la hesaplaşması...

“Herkesin hayatın bir döneminde, kendisini çok yalnız hissettiğini bilmemize rağmen,

-“Ben yalnızım... Arkadaşa ihtiyacım var... Herkesin masallardaki ejderhalar gibi hayalden ibaret sandığı, ancak öyle olmayan bu canavarı öldürmem gerekiyor...

***

Hayatımız adeta herkesin sonucunu görmek istediği için izlediği bir satranç karşılaşmasına benziyor...

Kazanmak veya kaybetmek önemli değilmiş gibi davranarak, önemli olan mücadele etmek diyerek, gerçek hislerimizi saklayabileceğimizi umarız...

Halbuki;

***

Arkadaş arayacağımız yerde, kimselerle konuşmadan yaralarımızı yatıştırabilmek için, daha da içimize kapanırız...

Ya da bizle hiç alakası olmayan, sürekli önem vermediğimiz konulardan bahseden insanlarla öğle veya akşam yemeklerine çıkarız...

***

Bir süreliğine kafamızı dağıtırız, yiyip içip eğleniriz...

Oysa ejderha hala hayattadır...

En sonunda en yakınımızdaki insanlar bir şeylerin yolunda gitmediğini fark eder... Ve bizi mutlu edemedikleri için kendilerini suçlarlar...

Derdimizin ne olduğunu sorarlar...

Her şeyin yolunda olduğunu söyleriz ama öyle değildir...

***

Her şey berbattır...

Lütfen beni yalnız bırakın; gözyaşım kalmadı...

Kalbim dayanmıyor...

Gözüme uyku girmiyor...

İçim bomboş hissizim...

Sizler de aynı şeyi hissediyorsunuz; kendinize sorabilirsiniz...

Ama onlar ısrarla, sadece kötü bir dönemden geçtiğinizi veya depresyon geçirdiğinizi söylerler...

Çünkü her şeyi anlatan o lanetli sözcüğü söylemeye korkarlar...

Yalnızlık...”

Paulo Coelho’nun Aldatmak romanından...

*****

BENJAMİN BUTTON’IN TUHAF HİKAYESİ...

İrlanda asıllı Amerikalı yazar F. Scott Fitzgerald 1860 yılında dünyaya getirdiği Benjamin Button’ın Tuhaf Hikayesinde; herkes bebek doğarken Benjamin’i 86 yaşında yaşlı bir adam olarak doğurtur...

***

Benjamin Button’ın hayat hikayesi çocuk olarak doğduğu dünyasındaki, yaşlı görüntüsünden, gençliğe doğru tersten gitmektir...

Benjamin; gizemli bir şekilde yaşlı olarak doğar ve gençleşmeye başlar...

***

Yaşlılıktan gençliğe doğru ilerlerken, hayatın cilveleriyle karşılaşır...

Savaşa katılır...

Sonra iş hayatına atılır...

Aşık olur evlenir çoluğa çocuğa kavuşur...

Daha sonra üniversiteye, ardından liseye gider...

Anaokulundan sonra iyice küçülür ve yaşlılığında bir bebek gibi hemşirenin kollarına döner...

***

İnsanın hayatının, yaşlılıktan gençliğe doğru yaşanmasının ilginç hikayesi, inanılmaz bir aşk hikayesiyle bezenerek anlatılır Benjamin Button’ında...

***

Bejamin’le ‘çocukluk yani Benjamin’in yaşlılık sevgilisi’ Daisy’nin hayatı; ikisinin de hayatında ortalardan sonlara doğru gidilen bir yerde kesişir...

***

İkisi 7 yaşlarındayken; Benjamin 80 yaşlarında görünen bir adamdır...

O yaşlılıktan gençliğe giderken; sevdiği kız Daisy, çocukluktan genç kızlığa, oradan genç kadınlığa doğru gider...

İkisinin hayatının kesiştiği yer çok çarpıcıdır...

***

Ancak kesişme sonrası; Daisy’nin kadınlığa; Benjamin’in ise, çocukluğa hatta bebekliğe doğru gittiği yerler; izleyiciyi izlerken altüst eden bir senaryoyu ihtiva eder...

***

Aşağıdaki sözler; Benjamin Button’ın Daisy ile tuhaf hikayesinin akıllarda kalan birkaç repliğidir;

*****

“HER NE OLURSA OLSUN; KENDİN OLMAK İÇİN ASLA GEÇ DEĞİLDİR...”

“Her ne olursa olsun; kendin olmak için asla geç değildir...

Ya da benim durumumda asla ‘erken’ değildir...

Bunun zamanı yoktur...

İstediğin zaman başlayabilirsin...

Değişebilir; ya da aynı kalabilirsin...

***

Bu işin bir kuralı yoktur...

Hayatımızı iyi ya da kötü yaşayabiliriz...

Umarım seninki mükemmel olur...

Umarım seni şaşırtacak şeyler yaşarsın...

Umarım daha önce hiç hissetmediğin duygular yaşarsın...

Umarım hayata başka bir pencereden bakan insanlarla karşılaşırsın...

Umarım gurur duyduğun bir hayat yaşarsın...

Ve eğer yaşamadığını düşünürsen; umarım içinde her şeye yeniden başlayacak gücü bulursun...

***

Sevdiklerimizi kaybetmek zorundayız... Yoksa değerlerini nasıl anlarız...

***

Mesele bir şeyi ne kadar iyi çaldığın değil; önemli olan çalarken neler hissettiğindir...”

BENJAMİN BUTTON...

*****

SON PİŞMANLIK FAYDA ETMEZ; GİT ONA SÖYLE...

“İnsanların büyük çoğunluğu ölürken; “Keşke başkalarının benden beklediği hayat yerine, kendi hayatımı yaşama cesaretim olsaydı...” derler...

***

İnsanlar geriye baktıklarında, bir sürü duygularının tatmin olmamış, tamamlanmamış olduğunu fark ederler...

***

Bunun nedeni yaptığımız ve yapmadığımız seçimlerdir...

***

Sağlığımızı kaybettiğimiz an her şey için çok geçtir... Sağlık insan hayatına özgürlük sağlar... Çok az insan vakt-i zamanında bu gerçeği fark eder...

***

Erkekler; zaman geçtikten sonra ‘keşke işimle bu kadar meşgul olmasaydım’ demeye başlarlar...

***

İkinci pişmanlık; ‘keşke bu kadar çalışmasaydım’ pişmanlığıdır...

***

Üçüncü pişmanlık sözü;

“Keşke duygularımı daha rahat ifade edecek cesaretim olsaydı...” sözüdür...

Birçok insan başkalarıyla huzursuzluk yaşamamak için, duygularını baskı altına alır ve bunları ifade etmekten çekinir...

Bunun sonunda vasat bir hayat tutturur... Hiçbir zaman, sahip olduğu gerçek kapasiteyle yaşayamaz...

Duyguların baskı altına alınması, kendini ifade edememe, birçok hastalığa davetiye çıkartır...

***

Dördüncü pişmanlık;

“Keşke arkadaşlarımla daha çok görüşseydim...” cümlesinde yatar...

İnsanlar ölmeye yakın, eski değerli arkadaşlıklarının kendileri için ne kadar önemli olduğunu kavrar...

Ancak her şey için çok geçtir...

Herkes ölümüne yakın, eski arkadaşlarını özler...

***

Çoğu kişi, hayatta mutlu olmanın bir kişisel seçim olduğunu fark etmez...

İnsanlar geçmiş takıntılarına ve alışkanlıklarına bağımlı kalma eğilimi gösterir...

***

Oysa mutlu olmak, kişisel bir seçimdir... Mutlu olacağınız şeyleri yaparsanız; mutlu olursunuz...”

PAULO COELHO

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.