Kıskançlık; 'Başarmak için emek verdiğin her şeyi kaybedebilirsin...'
.
Kıskançlık bize;
“Başarmak için onca emek verdiğin her şeyi kaybedebilirsin...” der...
Gözünü kör eder...
Bizi sevindiren şeyleri, mutlu anlarımızı ve bu anlarda kurduğumuz bağları görmez hale getirir...
Nefret hasıl olur ve bir çiftin geçmişini tamamen silebilir...
***
“Hayatta her şey emek ister... İnanmaktan vazgeçmemek gerekir... İşte bunun için önyargının duvarlarını yıkmalı insan... Bunu yapmak yürek ister... Yürek sahibi olabilmek için korkuya hakim olmak gerek...
Hayatımızla barışık olmalı...
Hayatla aynı tarafta olduğumuz unutmamalı...
Hayat da iyileşmek ister...
Ona yardım etmeli...”
‘HAYATIMI BOŞA HARCADIM’ DİYENLER...
“Hayallerimizin peşinden koşmanın bir bedeli vardır...
Alışkanlıklarımızı terk etmemize...
Zorluklar atlatmamıza...
Hüsranlara sebep olabilir...
***
Lakin bu bedel ne kadar yüksek olursa olsun; hiçbir şey yaşamayan kişilerin ödedikleri kadar yüksek değildir...
Çünkü hayatlarını yaşamayanlar; bir gün dönüp geçmişlerine baktıklarında, yüreklerinin ‘Hayatımı boşa harcadım’ dediğini duyarlar...”
“KORKU BULAŞICIDIR... KORKU YÜZÜNDEN YANLIŞ KİŞİYE ‘EVET’ DERİZ...”
“İyimserlik bulaşıcıymış!
Öyle olsaydı sevdiğimiz kişiye, dudaklarımızda koskoca bir gülümsemeyle, fikirler ve planlarla yanaşır, bütün paketi sunardık...
İşe yarar mıydı?..
Hayır!..
***
Asıl bulaşıcı olan korkudur...
Ömrümüzün sonuna kadar bize eşlik edecek birini bulamamaktan duyduğumuz o geçmek bilmez korku...
***
Bu korku yüzünden akıl almaz şeyler yaparız...
Yanlış kişiye ‘evet’ deriz...
Tek doğru kişinin o olduğuna inanırız...
O kişinin karşımıza Tanrı tarafından çıkarıldığına, kendimizi inandırırız...
***
Çok geçmeden güvenli bir yuva arayışı, samimi bir sevgiye dönüşür...
Her şey daha çekilir hale gelir...
Böylece duygularımızı bir kutuya koyup; aklımızdaki bir dolabın dibine iteriz...
Sonsuza dek gözlerden uzak bir biçimde orada saklı kalırlar...”
ONA OLAN SEVGİM HİÇ BİTMEYECEK AMA...
Ona olan sevgim asla bitmeyecek -onu hep sevdim ve sevmeye devam edeceğim- ama birlikteliğimiz tekdüzeliğin kıyısına oturdu...
Sevgi buna dayansa da, aşk dayanamaz ölür...
***
İçinden çıkılması güç bir durumdayım...
Onunla ilişkimin geleceği olmadığını ve hayatımı birlikte kurduğum erkekten uzaklaştırdığının farkındayım...
***
Kim; “Sevgi her şeye yeter” dediyse, yalan söylemiş...
Yetmez, hiçbir zaman da yetmedi...
Esas sorun insanların kitaplara, filmlere inanmaları...
Kumsalda el ele yürüyen bir çift, dalgın gözlerle gün batımını izliyorlar...
Alp Dağları manzarasına haiz güzelim otellerde her gün tutkuyla sevişiyorlar...
Eşimle bunları yaptık...
Ama büyü en fazla bir iki sene sürer...
***
Ardından evlilik gelir...
Ev bulup döşemek...
Müstakbel çocukların odasını planlamak...
Evin çok yakınında öpüşmek...
Hayallerimizdeki gibi henüz döşemediğimiz boş salonda şampanya kadehi tokuşturmak...
***
İki yıl sonra ilk çocuk doğar ve eve sığamaz hale geliriz...
Daha fazla eşya alırsak; insanlar antika eşya satın alarak hava atmaya başladığımızı düşünürler...
***
Üç yıllık evliliğin ardından, iki taraf da diğerinin aklından geçenleri anlar hale gelir...
Defalarca dinlediğimiz hikayeler, davetler ve yemeklerde aynılarını yeniden dinlemeye mecbur kalırız...
Her seferinde şaşırmış numarası yaparız...
Arada bir de zorla anlatılanları pekiştiririz...
***
Seksin alevi söner ve göreve dönüşür; haliyle de giderek seyrekleşir...
Çok geçmeden haftada bire iner...
Hatta o bile nadiren gerçekleşir...
Kadınlar başbaşa verip kocalarının ateşlerinin bir türlü sönmediğini söylerler...
Ama bu düpedüz yalandır...
Herkes bunu bilse bile; kimse altta kalmak istemez...
***
Sonunda pes etmenin vakti gelir...
Erkek eve dönmez olmuştur...
İşiyle meşguldür...
Kadınsa, çocuklarının üstüne gereğinden fazla düşecektir...
Bu gidişatı değiştirmek için her şeyi yapmaya hazırım...
KADINLARDA ŞEFKAT VE İRADE ETKİLİ HALE GELİYOR...
“Evli insanlar herhangi bir sebeple, üçüncü kişilerin peşinden giderlerse, bu illa ilişkilerinin kötüye gittiği anlamına gelmez...
Bunun birincil sebebi cinsellik de değildir... Daha çok sıkılmakla, yaşama sevincini kaybetmekle, ciddi zorluklarla karşılaşmadan tekdüze bir hayat sürmekle ilgisi vardır...
***
Biz insanlar; Tanrı’dan uzaklaştığımızdan, varlığımızı parçalanmış halde sürdürürüz...
Birleştirmeye uğraşsak da, bunu nasıl başaracağımızı bilmeyiz...
Bu yüzden de geçmek bilmez bir memnuniyetsizlik içinde yaşarız...
Toplum yasalar çıkarıp, yasaklar koyar, ama bu da sorunu çözmez...
***
Cinsel güdüyü tatmin etmekten başka amacı olmayan erkeğin; hiçbir duygusal iletişime girmediği kısa buluşmalar, türümüzün çoğalarak hayatta kalmasını sağlar...
***
Zeki kadınlar; bu yüzden erkekleri suçlamamalılar... Erkekler buna karşı koymaya çalışsalar da biyolojik açıdan böyle davranmaya yatkındırlar...
***
Doğa insanlığın ilk evrelerinde; ava çıkan erkeğe şunu öğretmiştir...
‘Önceliğin; türünü devam ettirmek...
Olabildiğince fazla kadını hamile bırakmalısın...’
***
Erkeklerin türlerine olan yükümlülükleri; en fazla onbir dakikada sona ererken; kadınlar için her bir çocuk en az dokuz ay gebe kalmak anlamına geliyordu...
Ayrıca yavrularına bakması, onları beslemesi, tabiatın vahşi güçlerinden koruması gerekiyordu...
Bu yüzden kadınların içgüdüleri erkekten farklı şekilde gelişti...
Şefkat ve irade onlar için daha önemli hale geldi...” (Paulo Coelho... Aldatmak isimli romanından)