“Henüz sahip olmadığın bir şeyi vaat edersen; onu ele geçirmek arzusunu yitirirsin...”
“Bulmayı düşlediğin hazine hakkında daha fazla şey öğrenmek istiyorsan; sahip olduğun sürünün onda birini bana vermelisin...” dedi yaşlı adam...
-“Sürü yerine bulacağım hazinenin onda birini versem; daha iyi olmaz mı?..” diye sordu Çoban Santiago...
Yaşlı adam yanıtladı:
-“Henüz sahip olmadığın bir şeyi vaat ederek gidecek olursan, onu ele geçirmek arzusunu yitirirsin...”
ALIŞTIĞIN VE İYİ YAPTIĞIN ŞEYİ TERK EDEBİLME CESARETİ...
Ne kadın, ne yaşlı adam kendisinin bir çoban oluşunu dikkate alıyorlardı...
Hayatta hiçbir şeye artık inanmayan çobanların, bir gün duygusal olarak “koyunlarına bağlanabileceklerini” anlayabilecek durumda olmayan yalnız insanlardı bunlar!..
***
Kendisi koyunlarını çok iyi tanıyordu...
Hangisi topallıyor?..
Hangisi iki ay sonra kuzulayacak?..
Hangileri tembel?..
Hepsini biliyordu...
Onları kırkmayı ve kesmeyi de biliyordu...
Gitmeye karar verirse; koyunları acı çekerdi...
***
“Koyunlarımla; düşlerimdeki istediğim hazine arasında sıkışıp kaldım...” diye düşündü...
Karar vermek; alıştığı şey ile sahip olmayı çok istediği şey arasında bir seçim yapmak zorundaydı...
***
“Annemi, babamı, doğduğum kentin şatosunu terk ettim... Onlar bu duruma alıştılar... Ben de alıştım...
Koyunlar da benim yokluğuma alışırlarsa iyi ederler...” diye düşündü...
***
Gündoğusu daha sert esmeye başlamıştı...
Rüzgarı yüzünde hissetti...
Rüzgar “Bilinmez”in peşine düşmüş, altın, serüven ve piramitleri aramaya çıkmış insanların terini ve hayallerini getiriyordu...
***
Rüzgarın özgürlüğünü kıskandı delikanlı ve onun gibi olabileceğini anladı...
Kendisinden başka hiçbir şey engel değildi buna...
ACEMİ ŞANSI...
“Sürüyü satmaya karar verince, arkadaşım sürüyü hemencecik satın aldı... Ömür boyu çoban olmayı hayal ettiğini söyledi bana... İyiye alamet...”
-“Hep böyle olur...” dedi yaşlı adam...
-“Biz buna Lütuf Kuralı adını veririz... İlk kez kağıt oynadığın zaman, kesinlikle kazanırsın... Acemi talihi...”
-“Peki neden böyle oluyor?..” diye sordu Çoban...
-“Çünkü hayat senin Kişisel Menkıbeni yaşamanı istiyor...
***
Hazineye ulaşmak için işaretlere dikkat etmen gerekiyor...
Tanrı, izlemesi gereken yolu yeryüzüne çizmiştir, yazmıştır... Senin yapman gereken, senin için yazdıklarını okumaktır... İşaretleri anlayarak...
***
Her şeyin bir ve tek olduğunu asla unutma...
Simgelerin dilini unutma...
Ve özellikle Kişisel Menkıbe’nin sonuna kadar gitmeyi unutma...”,
MUTLULUĞUN GİZİ NEREDE?..
Zengin bir adam; Mutluluğun Giz’ini öğrenmesi için oğlunu, en bilge adamın yanına yollamış...
***
Delikanlı bir çölde kırk gün yürüdükten sonra, bir tepenin üzerinde bulunan güzel bir şatoya varmış...
Söz konusu bilge burada yaşıyormuş...
***
Bir ermişle karşılaşmayı bekleyen delikanlı, girdiği salonda hummalı bir manzarayla karşılaşmış...
Tüccarlar girip çıkıyor, insanlar bir köşede sohbet ediyor... Bir orkestra tatlı ezgiler çalıyormuş...
Dünyanın dört bir yanından gelmiş lezzetli yiyeceklerle dolu bir masa da varmış...
***
Bilge sırayla bu insanlarla konuşuyormuş...
Bizim delikanlı kendi sırasının gelmesi için iki saat beklemek zorunda kalmış...
***
Delikanlının ziyaret nedenini açıklamasını dikkatle dinlemiş bilge...
Ama Mutluluğun Giz’ini açıklayacak zamanı olmadığını söylemiş ona...
Gidip sarayda dolaşmasını, kendisini iki saat sonra görmeye gelmesini salık vermiş...
***
-“Ama sizden bir ricada bulunacağım...” diye eklemiş...
Delikanlının eline bir kaşık verip, sonra bu kaşığa iki damla sıvı yağ koymuş...
-“Sarayı dolaşırken bu kaşığı elinizde tutacak ve yağı dökmeyeceksiniz...” demiş...
***
Delikanlı sarayın merdivenlerini inip çıkmaya başlamış...
Gözünü kaşıktan ayırmıyormuş...
İki saat sonra bilgenin huzuruna çıkmış...
***
-“Güzel...” demiş bilge;
-“Peki yemek salonundaki Acem halılarını gördünüz mü,
Bahçevan Başı’nın yaratmak için on yıl uğraştığı bahçeyi gördünüz mü?..
Kütüphanemdeki güzel parşömenleri fark ettiniz mi?..”
***
Utanan delikanlı hiçbir şey görmediğini itiraf etmek zorunda kalmış...
Çünkü bilgenin kendisine verdiği iki damla yağı dökmemeye çalışmış; başka bir şeye dikkat edememiş...
***
-“Öyleyse şimdi git; evrenin harikalarını tanı...” demiş bilge ona...
-“Oturduğu evi tanımadan bir insana güvenemezsin...”
***
İçi rahatlayan delikanlı, kaşığı alıp sarayı gezmeye çıkmış...
Bu kez duvarlara asılmış, tavanları süsleyen sanat yapıtlarına dikkat ediyormuş... Bahçeleri, çevredeki dağları, çiçeklerin güzelliğini, bulundukları yerlere yakışan sanat yapıtlarının zerafetini görmüş... Bilgenin yanına dönünce, gördüklerini bütün ayrıntılarıyla anlatmış...
***
-“Peki sana emanet ettiğim iki damla yağ nerede?..” diye sormuş bilge...
Kaşığa bakan delikanlı, iki damla yağın dökülmüş olduğunu görmüş...
***
-“Peki...” demiş; bilgelerin bilgesi;
-“Sana vereceğim tek bir öğüt var... Mutluluğun Gizi dünyanın tüm harikalarını görmektir... Ama kaşıktaki iki damla yağı unutmadan...”
(Simyacı-Paulo Coelho)