Vicdanımızın sesini nasıl duyabiliriz?
.
Var olmak anlamına gelen vicdan, yaşandığında insan gerçekten var olur... Vicdanımızın sesini dinleyebilmek için, kendimize kulak vermeyi bilmemiz gerekir...
Vicdan, Arapça V C D kökünden gelmekte ve ‘bulmak, varolmak’ anlamını taşımaktadır. Vicdan yaşandığında insan gerçekten var olur.
Vicdanımızın sesini dinleyebilmek için, kendimize kulak vermeyi bilmiş olmamız gerekir. Kulağımıza gelen her sesi ve herkesi dinleriz, ama kendi sesimize kulak vermeyiz. Bize dört bir yandan saldıran fikirler ve kanıların gürültüsü içinde yaşıyoruz her an.
Tek başına olmaktan korkuyoruz
Dinlenmeyi, tatil yapmayı; gezmek, eğlenmek olarak düşünüyoruz. Üstelik gittiğimiz yerlerde etkinliklerin fazla olmasını tercih ediyoruz. Yani, yine, değişik bir ortamda kendimizden kaçıyoruz. Çevresinde çok insan olan, üretici olmayan arkadaşlık ilişkileri yaşayan insanlar için de böyle bir durum söz konusu olabiliyor. Sürekli onlarla birlikte olmak, programlar yapmak da farkında olmadan kendimizden kaçışımızın, kendimizle iletişim kuramayışımızın yansıması olabiliyor. Gerçekten de tek başımıza kalmaktan çok korkuyoruz. Kendimizle baş başa kalmaktansa en hoşlanmadığımız ortamlarda olmayı, en anlamsız şeylerle uğraşmayı tercih edebiliyoruz. Böylece, kendi sesimizi dinleme şansını kaçırıyoruz ve vicdanımızı bilmezden gelmekte devam ediyoruz. Özgünlüğümüzü, kişilik bütünlüğümüzü bozan her şey, ister düşüncelerimiz isterse rollerimiz söz konusu olsun bize zarar veriyor. Böylece ömrümüz, adını, arkadaşlık, işkoliklik, tatil… olarak koyduğumuz çeşitli etkinliklerle geçip gidiyor. Tıpkı, Yaradanımızın ifadesiyle “Dünya hayatı bir oyun ve eğlenceden ibarettir…” ayetinde açıklandığı gibi. Kendi dünyalarımızı oluşturmak yerine, başkalarının kurdukları dünyayı yaşıyoruz. Yani var olamıyoruz. Bu durumda gerçek vicdanımızla, yani onu yaşadığımızda var olacağımız özümüzle bağımızı zayıflatmış oluyoruz.
En son vicdanına sor!
Bu noktada Erich Fromm’un, “İnsanların hepsi ölür ama çok azı gerçekten yaşar” sözünü hatırlıyorum.
Vicdanımızın sesini duyabilmek için kendimizle baş başa kalmak, kendimizi dinlemek gerekiyor. Gerçek anlamda kılınan namaz, yapılan zikir, tefekkür, bu ortamı bize sunabilir. Buna ek olarak, karşılaştığımız olaylarda, ‘Şu anda ne yapabilirim, nasıl davranabilirim?’ sorusunu iç dünyamıza sorabiliriz. Genelde içimizden gelen ilk cevap vicdanımızın sesidir. Bu sesin, bu yaklaşımın vicdanımızdan gelip gelmediğini şöyle test edebiliriz: Eğer bu ses ‘kendimize ve başkalarına zarar vermemeyi’ öğütlüyorsa vicdanımızın sesidir. Bu sesin önerilerini uygularsak daha güçlü duyarız vicdanımızı ve çocuklarımızı yetiştirirken hem onlara öneriler sunar, hem de ‘İçine sor, senin iç sesin bunun için ne diyor’ diyebiliriz. Böylece onlara özgünlüklerini, biricik olduklarını hatırlatırken, kendi iç dünyalarıyla iletişim kurmayı da öğretebiliriz.
Tıpkı Hz Muhammed’in Allah’ın selamı O’nun üstüne olsun “Bir konuyu herkese sor, ama en son vicdanına sor” sözünde olduğu gibi.
Yabancı uyruklu, bir ilahiyat öğrencisinin örnek davranışı...
‘Paraya çok ihtiyacım vardı. Bankaya gittim. ATM bursumun kat kat fazlasını verdi, para cüzdanıma sığmadı. İadeye gittiğim banka memuru, ‘Bu para senin’ dedi ama ısrar edip yanlışı düzelttirdim ve çıktığımda çok büyük rahatlık yaşadım’
Eylemlerin ahlaki açıdan değerlendirilme merkezi vicdandır. Vicdan, bilinçli ya da bilinçsiz olarak her insanda faaliyet halinde mevcuttur. Bunu herkes iyi-kötü, doğru-yanlış gibi olumlu ve olumsuz değerler karşısında hisseder. Burada vicdanın bireyin davranışlarını dengelediğini de görmekteyiz. Bu dengeleme daha çok bilinçsiz olarak devreye girer, ancak bu noktadan sonra vicdan kişi tarafından bilinçli hissedilmeye başlar. Yani, farkında olmaksızın ahlaki değerleri içselleştiren insan, bu değerleri ihlal ettiği zaman, içinde kendi ‘ben’ine hakim olacak güçlü bir ben (iç ses veya ‘ben’inden üstün bir ben)’in baskılarına maruz kalır. Psikanaliz Sözlüğünde vicdanın, kişinin bilinçli değerlerine karşılık gelen bir kavram olduğu kısmen bilinç dışı olan ve bireyin farkında olmaksızın uyduğu, yaptırımlar taşıyan süper ego ile karıştırılmaması gerektiği vurgulanmaktadır.
‘Fazla parayı iade ettim...’
Vicdan konusuna, yabancı uyruklu bir öğrencimin yaşantısını kendi ağzından aktararak örnek vermek istiyorum:
“Paraya çok ihtiyacım vardı. Bursumun yatıp yatmadığını öğrenmek için X bankasına gittim. Kartı soktum kabul etmiyor, işlem devam ediyor diyor, denedim defalarca almadı, işlem devam etsin dedim, bekledim. Kalınlığı büyük para çıktı. Aldım cüzdanıma koydum, cüzdanım kapanmıyor. Şaşırdım, sevindim, Sıhhıye’ye doğru yürüdüm. Hep aklımdan beni birisi izliyor gibi geçti. Arkama bakarak hızlı koşup tekrar geri döndüm ama arkamda kimse yoktu. “Allah sana bu parayı gönderdi ihtiyacın olan her şeyi alabilirsin” diyordu bir ses. Müzik setlerine baktım içim gitti, cebimde hepsini alacak param vardı. Yavaş yavaş yürüdüm. Vitrinlere baktım, çok güzel giysiler gördüm, ihtiyacım çok fazlaydı. Ama vicdanım hep dönmemi söyledi, hiç rahat vermiyordu. X bankasına geri geldim, sekreterle konuştum. Parayı koydum önüne, ‘bu benim değil’ dedim. Memura gittim, ‘Bu para senin’ dedi. Ben de ‘ben öğrenciyim bu kadar param olmaz, ayda 50 bin yatıyor’ dedim. Baktılar, tamam dediler. Çıktığımda içimde bir rahatlık vardı. Onların ‘nerelisin, nerede okuyorsun?’ dememeleri, yani güzel sözler söylememeleri beni üzmüş olsa da.
‘Arkadaşımı dolandırdılar...’
Eve geldiğimde arkadaşımın morali bozuktu: “Başbakanlık bursu yatmış kartımı kullanırken sıkıştı, ne yapacağımı şaşırdım. Birisi, “Şuraya bas, şifreyi gir” dedi, iki defa tekrarladı. Olmayınca “Ostim şubesine git” dedi. Arkadaşım oraya gittiğinde parasının çekilmiş olduğunu ve o kişinin aldığını öğrenmiş. Çok üzgündü. Bunu öğrenince de davranışıma çok sevindim, şükrettim.