Tövbeye götüren yaşantı; istiğfar
.
İnsanı tövbeye götüren ve onu motive eden “affedilmenin istenmesi” yani istiğfar yaşantısıdır. İstiğfar, bireyin Allah’tan yardım dilemesi anlamına gelirken, tövbe, insanın kendi çabasının ürünüdür
Tövbe ile istiğfar kavramları içerik olarak farklıdır:
“İstiğfar kelimesi, Arapça “GFR” kökünün, istek bildirme kalıbından türemiş bir isimdir. Kök anlamı, bir şeyin üstünü örtmek demektir. Bu açıdan Kur’an’da Allah’ın gafur olarak isimlendirildiği birçok ayette O’nun hataları örten ve affeden olduğu açıklanmaktadır. (Ali İmran,135; Yusuf, 98)
Din Psikolojisi alanında Erdoğan Fırat’ın “Şahsiyet Gelişiminde Tövbenin Fonksiyonu” ve Asım Yapıcı’nın “İslamda Tövbe ve Dini Yaşayışdaki Rolü” başlıklı çalışmasında tövbe kavramı işlenmiştir.
İnsanı tövbeye götüren ve onu motive eden “affedilmenin istenmesi” yani istiğfar yaşantısıdır. İstiğfar, bireyin Allah’tan yardım dilemesi anlamına gelirken, tövbe, insanın kendi çabasının ürünüdür. Bu anlamda istiğfar bireyin Allah’tan kendisini tövbe konusunda başarılı kılmasını istemesidir. Bu nedenle, ayetlerde çoğu zaman istiğfar tövbeden önce kullanılmaktadır.
Elmalılı Hamdi Yazır, “Rabbinizden af talep edin ve sonra O’na tövbe edin” (Hud, 3) ayetini aynı surenin bir başka ayetiyle bağlantı kurarak açıklar: “Allah’tan bağışlanma isteme, inanç ve salih amel, insanın özbilincinden doğan kendine ve başkalarına yararlı, üretici eylemlerle olacaktır. Bundan dolayı, kalpte hissedilmeyen kuru bir af isteğiyle kalınmamalı ve O’na tövbe edilmelidir,” diyerek istiğfar ile tövbenin mutlaka beraber bulunması gerektiğini ifade eder.
Tövbe ile istiğfarın birbirinden ayrı yaşayışlar olduğuna şu ayette de işaret edilmektedir:
“…Hem kendinin, hem de mü’min erkeklerin ve mü’min kadınların günahlarının bağışlanmasını dile, istiğfar et.” (Muhammed, 19) Ayetten anlaşıldığı gibi, istiğfar, hem kişinin kendi şahsına hem de başkalarına yönelik olarak yapılabilmektedir. Çünkü istiğfar bireyin kendisinin veya başkalarının hatalarının bağışlanmasını içeren bir dua çeşididir.
Kişinin hatasını Allah’ın huzurunda itiraf ederek ondan af talep etmesi istiğfarı, olumsuz davranışlarını tekrar yapmamak üzere kararlı bir şekilde terk etmesi tövbeyi oluşturmaktadır.
Bir kutsi hadis şöyledir:
“Allah der ki; Ey insan: Sen bana tövbe edip, benim affetmemi ümit ettikçe, ne kadar hata işlemiş olsan da aldırmam. Seni affederim. Ey insan: Senin günahın gökyüzünün bulutları kadar bile olsa, sen benden af dilediğin müddetçe, günahının çokluğuna bakmam, seni affederim. Ey insan: Bana yeryüzü dolusu hata ile gelsen, sonunda hiçbir şirk koşmaksızın bana kavuşsan seni arz dolusu mağfiretimle karşılarım. (Buhari, Sahih IV, s. 2563-2564) Bu hadis “…Allah çok tövbe edenleri sever, çok temizlenenleri sever” (Bakara, 222) ayetiyle de bütünleşmektedir.