Mutluluğu seçen insan için sadece barış vardır
.
İnsanlar mutluluğu paylaştıkça kimin haklı kimin haksız olduğu konusu önemini yitirir... İlişkimizde mutluluğun değerini anladıkça, mutluluğumuzu tehdit eden ya da edebilecek tehlikelerin farkına daha kolay varırız...
İlahiyat eğitimimde beni etkileyen en temel değerlerdendi tövbe. İnsanın, başkalarının yaşantısına derin ve anlamı olan katkılarda bulunma yeteneğine sahip olduğu gerçeğine olan inancımla Ulucanlar Cezaevi kadın koğuşunda, mahkumlara tövbe değerini anlatmak istedim.
Mutlu olabilirsiniz...
Mahkumlarla ikili görüşmelerim ilerledikçe şöyle bir gerçekliği fark ettim. İlişkilerimizde, özellikle yakınlarımızla olduğunda, haklı olmayı seçiyoruz. Haklı olmak adına küsüyoruz, mesafeler koyuyoruz, kırıyoruz, kırılıyoruz. Yaşadığımız olaylarla sürekli savaşıyoruz. Çünkü bizi yetiştirenler “hayatla mücadele edeceksin” diyorlar. Bu konuda yaşadığım farkındalık sürecinde, Richard Carlson’un Ne Olursa Olsun Mutlu Olabilirsiniz adlı kitabıyla karşılaştım. Kitapta haklı mı olmak istiyorum, mutlu mu? başlığı altında konu açıklanmış. “Olumlu duygulara, haklı olmaktan daha çok önem veren insanlar görüş ayrılıklarının ilişkilerini etkilemelerine izin vermezler. Olumlu duygular içindeyken diğer insanların bakış açılarını anlayışla karşılayabilir, karşımızdaki insanı yargılamadan can kulağıyla dinleyebilir, kendi görüşlerimizi de daha uygun ve saygılı bir biçimde ifade edebiliriz. Karşı tarafı dinleyip anlamaya çalışarak bir şeyler öğrenmemiz bile mümkündür. Karşı tarafla uzlaşmaya varamasak bile, bu anlayış sayesinde görüş ayrılıklarımızı çok da dert etmeme lüksüne sahip oluruz. İnsanlar mutluluğu paylaştıkça kimin haklı kimin haksız olduğu konusu önemini yitirir. Görüşlerimiz ve tercihlerimiz bizimdir, ancak ne bizim, ne karşı tarafın ne de bir başkasının görüşlerinin evrensel gerçekler olmadığını, düşünce sistemlerimizden kaynaklandığını biliriz. İlişkimizde mutluluğun değerini anladıkça, mutluluğumuzu tehdit eden ya da edebilecek tehlikelerin farkına daha kolay varırız. Bu tehditlerin en büyüklerinden biri, haklı olma gereksinimimizdir. Herhangi bir görüşü gereğinden fazla ciddiye almak mutluluğu yakalamaktan daha önemliymiş gibi görünebilecek ihtiyaçlar doğurur. İlişkilerde bunun sözel ifadesi genellikle şöyledir: ‘Seni sevip sayabilmem için benimle aynı fikirde olmalısın, benim bakış açımdan bakmalısın’. Daha olumlu bir ruh halinde olan bir insan, bu yaklaşımın zararlı olduğunu fark edebilir.” (Carlson, 1999, s. 22)
Peygamberimiz ‘barış’ı seçti
Olayları ve insanları bu farkındalıkla değerlendirmeye başladığımda, peygamberimizin hayatını düşündüm; Hz. Muhammed ilişkilerinde mutluluğu seçmişti. Taif’te yüksek sevgi ve anlayışla, yaralı olduğu anda bile halkın mutluluğu için dua etmişti. Arkadaşları köpek ölüsü gördüklerinde burunlarını tıkarken, O, güzel dişleri görmüştü. Hudeybiye Barış Antlaşmasında oluşan tablo, ‘en kötü şartlarda yapılan barış, en iyi şartlarda yapılan savaştan daha hayırlıdır’ ilkesine dayanıyordu; haklılık adına savaş değil, mutluluğun yaşanması için barış tercih edilmişti. Mutluluğu seçen insan için sadece barış vardır.
ÖRNEK HAYATLAR
Süleyman peygamber: ‘Rabbim bana öyle bir anlayış ver ki, halkımı iyi anlayabileyim...’
Hz. Süleyman’ın bu duası kabul olmuştur. Yüce Yaradan ona öyle bir anlayış vermiştir ki, sadece insanları değil, kuşlar dahil diğer varlıkları da anlayabilmiştir
Süleyman peygamber hem hükümdar hem de peygamber olan Davud’un oğludur. Babasının vefatından sonra daha çocuk yaşta yönetime getirilen Hz. Süleyman şöyle dua etmiştir:
“Ey Rabbim bana öyle yüksek bir anlayış ver ki, halkımı çok iyi anlayabileyim.” Süleyman peygamberin bu duası kabul olmuştur. Yüce Yaradan ona öyle bir anlayış vermiştir ki, sadece insanları değil, diğer varlıkları da anlayabilmiştir.
Ayrıca rüzgâr Hz. Süleyman’ın hizmetine sunulmuştur, “rüzgar onun emriyle istediği yere uysal uysal/tatlı tatlı akıp giderdi.” ( Sad Suresi, 36)
Nimetler için Allah’a şükretti...
Hz. Süleyman kendisine verilen nimetler için Allah’a şükretmiştir. Bu Kur’an-ı Kerim’de şöyle anlatılmaktadır:
Süleyman, Davûd’a mirasçı oldu ve şöyle dedi: “Ey insanlar, bize kuşların dili öğretildi ve bize her şeyden biraz verildi. Kuşkusuz bu, apaçık lütfun ta kendisidir.” (Neml suresi, 16)
Kuşların diğer insanların duyamadığı, özel bir dalga boyunda kendilerine has konuşmaları vardır. Hz. Süleyman’a bu özel frekanstaki konuşmayı anlayabilecek bir ilim verilmiştir.
Karıncaları duydu, dua etti...
Hz. Süleyman’ın insanlardan ve kuşlardan oluşan orduları “Karınca vadisine geldiklerinde bir karınca şöyle seslendi: “Ey karıncalar! Yuvalarınıza girin ki, Süleyman ve orduları farkında olmayarak sizi ezmesinler.”
Karıncanın sözlerini duyan Hz. Süleyman şöyle dua etti: “…Rabbim, bana ve ebeveynime lütfettiğin nimetine şükretmeme, hoşnut olacağın hayırlı ve barışçıl bir iş yapmama imkân ver. Ve rahmetinle beni iyilik ve barışı seven kullarının arasına sok.” (Neml suresi, 19)
İnsanlığa hizmet için dua...
Süleyman peygamber kıssasından Yaradanımıza insanlığa hizmet için dua ettiğimizde yüksek yeteneklerle donatılacağımızı öğreniyoruz. Hz. Süleyman çok genç bir yönetici olmasına rağmen, mal, şöhret gibi bireysel istekler yerine halkına en iyi hizmeti yapmak için, onları çok iyi anlamayı istemişti. Bu arzusu Yüce Allah tarafından, yepyeni boyutlar kazanarak gerçekleştirildi. O sadece insanları değil, diğer varlıkları da anlama yeteneğiyle donatılmıştı. Onun yöneticiliği sırasında sadece insanlar değil, karıncalar bile korunmuştu. Süleyman peygamber halkına yaptığı açıklamada bu ilmi kendisine Rabbinin öğrettiğini özellikle belirtmiştir. Böylece Yaratıcısına karşı olan sevgisini ve teslimiyetini vurgulamıştır.
Yaradanımız Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmuştur. “Ve gerçekten, katımızda onun bir yakınlığı ve güzel bir geleceği vardı.” (Sad Suresi, 40)
İnsanlığa yararlı olacak işler yapmayı istediğimizde Yüce Yaratıcımız bize o dönemin ihtiyacı olan ilim ve yetenekleri vererek güzellikler üretmemize imkan sağlar.