İyilik, varlığımızı özümüze daha çok yaklaştırmak demektir
.
Kötülük, insanın insanlık yükünden kurtulma yolunda giriştiği trajik çabada kendisini yitirmesidir. İyilik, varlığımızı özümüze gittikçe daha çok yaklaştırmak demektir;
Kur’an’a göre bireyin olumsuz yaşantı şeklini daha güzel ve olumlu bir halle değiştirmesi, tövbe ile mümkün olmaktadır. Hangi davranışların ve yaşayış tarzlarının kötü, hangilerinin iyi olduğu da yine Kur’an’da belirlenmektedir. Kötülük, insanın insanlık yükünden kurtulma yolunda giriştiği trajik çabada kendisini yitirmesidir. İyilik, varlığımızı özümüze gittikçe daha çok yaklaştırmak demektir; kötülük de varlıkla öz arasında gittikçe büyüyen bir yabancılaşma oluşturmaktır. İnsan gerilemeye de ilerlemeye de yatkındır. Bu da insanın hem iyiliğe hem kötülüğe yatkın olduğunu söylemenin başka bir yoludur. Her iki yatkınlık belli bir denge oluşturuyorsa insan seçmekte özgürdür ama farkında olma yetisinden ve çabasından yararlanması koşuluyla. İnsan, içinde bulunduğu durumların belirlediği seçenekler arasında seçme yapmakta özgürdür. Ne var ki yüreği yatkınlıklar arasındaki dengeyi sarsacak ölçüde katılaşmışsa seçmekte özgür değildir artık.
Kuran dengeyi yitiren insan için “kalplerinde hastalık vardır” ifadesini kullanmaktadır. Nur suresi 50. ayette şöyle buyrulmaktadır: “Kalplerinde bir hastalık mı var; yoksa şüphe içinde midirler, yahut Allah ve Resûlünün kendilerine zulüm ve haksızlık edeceğinden mi korkuyorlar? Hayır, asıl zalimler kendileridir!”
Zulüm bir şeyi olması gereken yerden başka bir yere koymaktır. Yani doğru olanı seçmemektir. Şüphesiz ki Allah insanlara hiçbir şekilde zulmetmez, fakat insanlar kendi kendilerine zulmederler. İnsan yüksek niteliklerinden, özünden uzaklaşırsa kendisine zulmetmiş olur.
Mevdudi, Tefhimu’l Kur’an adlı eserinde Allah’ın insanlara hak ile batılın, doğru ile yanlışın arasını ayırmalarını sağlayacak her şey verdiğini, insanın doğru davranmayı ve kulak, göz ve kalp melekelerini gerektiği şekilde kullanmayı reddetmek suretiyle kendi kendilerine zulmettiğini” söylemektedir. Artık doğru ile yanlışın, iyi ile kötünün arasını ayırdedemez olmuşlardır, zira şuurları da artık ölüdür. Bayraktar Bayraklı’ya göre kulaklar, gözler, akıl ve gönül gözü Allah’ın insana verdiği manevi güçlerdir. Kulak ve gözlerin taşıdığı duyumları akıl yoğurup bilgi haline dönüştürür. Aklın ürettiği bilgi ve düşünce gönül gözünün yakıtı haline gelir.
Bu fitri yetenekleri kullanmak, geliştirmek ve hayata sokup insanı yüceltmek görevini üstlenen de akıldır. Bu görevi yerine getirmeyenler yeteneklerine zulmetmiş olurlar. Duyu organlarını, aklını ve gönül gözünü devre dışı bırakıp hakikati göremez hale gelenler kendi kendilerine zulmetmektedirler.
Aklımız ve gönlümüzle varoluşumuzu yaşamak dileğiyle…