İç dünyamızda barışı yaşarsak orada bur-ışık-öz varolur
.
İnsan iç dünyasındaki ikiliği bütünleştirdiğinde yani kaba duygulardan ince duygulara ve eylemlere geçtiğinde barışçıl bir dünyası olur. Bu dünyada ışık vardır, aydınlık, nur ve sevgi vardır. Nur suresi 35. ayette Yüce Yaratıcımız ışığı somutlaştırarak bizlere şöyle seslenmektedir.
“Allah, göklerin ve yerin nurudur. O’nun nurunun temsili, içinde lamba bulunan bir kandillik gibidir. O lamba kristal bir fanus içindedir; o fanus da sanki inciye benzer bir yıldız gibidir ki, doğuya da, batıya da nisbet edilemeyen mübarek bir ağaçtan, yani zeytinden (çıkan yağdan) tutuşturulur. Onun yağı, neredeyse, kendisine ateş değmese dahi ışık verir. (Bu), nur üstüne nurdur. Allah dilediği kimseyi nuruna eriştirir. Allah insanlara (işte böyle) temsiller getirir. Allah her şeyi bilir.”
Ayette kendiliğinden ışık veren zeytin ağacının yağından söz edilmektedir. Zeytin barışın simgesidir. Aslında bizler iç dünyamızda birlikten doğan barışı oluşturursak orada ışık-öz varolur.
İnsanın sonsuzun bilgisine; Marifete ulaşabilmesi için son derece hassas, latif bir yeteneği vardır. O da kalb’tir, gönüldür. Çünkü Allah, manevi bilinci, kalbin en derinine gizlemiştir. O, insanı Allah’a götürecek, O’nu tanıyıp tanıtacak olan saf bilinçtir.
Ancak nasıl bir çiçek tohumu henüz bir çiçek değilse ve çiçek olabilmesi için tohumun toprağa ekilip su verilmesi gerekiyorsa içimizdeki o manevi bilinç tohumunun gelişebilmesi için de bedenin ihtiyaç duyduğundan farklı bir besine ihtiyacı vardır. İşte insanın özgürlüğü ve seçimi burada devreye girmektedir. Ya tohumu ekip besleyecek ya da eksik insan olarak kalacak…
Kalb’de gizli bulunan bu tohumu yeşertmeden yaşamak, gerçek hayat değildir. Manevi gözler tamamen açılmadan yani kalb tamamiyle ışıkla dolup gerçek benliğimizi görmeden bizler uyanık, bilinçli değilizdir. Bedeni ya da zihni tanımak kendini tanımak değildir. Nitekim Yunus Emre de:
İlim ilim bilmektir
İlim kendin bilmektir diyerek insanın hakikate ulaşması için kendi içine dönmesi gerektiğini söylememiş midir?
Çok cehd edip istedim
Yeri göğü aradım
Hiç mekanda bulmadım
Buldum insan içinde
Yunus Emre’nin şiirleri kişinin kendini tanıması için bu içe dönüşün söze dökülüşüdür adeta.
Yukarılara doğru, maddeden manaya, yükselmenin birinci şartı, yukarıların varlığını bilmektir. Bu kavrayış insana ümit, güven, şevk verir. Fücur içine giren eylemleri ( Şems suresi, 7-9) yani kötü işleri Kur’an ağırlık diye nitelendirmiştir. Yükselmek için “ağırlıkları atmak” gerekmektedir.