Değerlerle yaşamak...
.
Yüce yaratıcımız; Hz. Muhammed’i bizlere olan sevgisinin açılımı ve sevgi pınarı olarak göndermiştir. O, sevgiyi kendine zorunlu kılmıştır; öyle ki, O’nun sevgisi herşeyi kuşatmıştır. Çünkü O, sevenler içinde en çok sevendir. 99 ismi içinde O’nu betimleyen isimleri el-Vedûd, er-Rahmân, er-Rahîm, yani çok seven, sevgisi çok yoğun olan, çok şefkatli olandır...
Hayatımızı en anlamlı kılan değer peygamberlerin, bilgelerin, filozofların, mistiklerin, edebiyatçıların evrenin özü olarak bizlere sundukları sevgidir. Böylesine yaşamsal bir değerin Kur’ân’da vurgulanmasından daha doğal bir şey olamaz. Yüce yaratıcımız Hz. Muhammed’i bizlere olan sevgisinin bir açılımı ve bir sevgi pınarı olarak göndermiştir. O, sevgiyi kendine zorunlu kılmıştır; öyle ki, O’nun sevgisi her şeyi kuşatmıştır. Çünkü O, sevenler içinde en çok sevendir. Doksan dokuz ismi içinde Onu betimleyen isimleri el-Vedûd, er-Rahmân, er-Rahîm, yani çok seven, sevgisi çok yoğun olan, çok şefkatli olandır. Eğer O’nu gerçekten sevecek olursak, O’nda yaşamış oluruz. O’nda yaşayabilmek için de öncelikle kendimizi ve yakınımızda bulunan insanları sevmemiz gerekir.
Şahlık güzelliğinin aynası
Bu noktada Mevlana Celaleddin Rumi’yi dinleyelim:
“Ey, Tanrı kitabının örneği insanoğlu, Ey şahlık güzelliğinin aynası mutlu varlık. Her şey sensin. Alemde ne varsa senden dışarıda değil. Sen her ne ararsan kendinde ara. Çünkü her varlık sende.”
Ego yani benliğimiz özgürlüğün önündeki en büyük engeldir. Eğer zihnimiz, önyargılarla, korku ve kör inançlarla doluysa düşünme yeteneğini gittikçe kaybedebilir ve sonuçta önyargıların, kör inançların, korkuların esiri olarak özgürlüğünü yitirebilir. Egolarımızı aşacak tek yol sevgidir. Eğer sevgiyi tanımıyorsak, hiçbir zaman başkalarını düşünüp ilgilenen, başkalarını incitmemeye çalışan insanlar olamayız.
“Eğer yalınayak dolaşan insanların geçtiği yolda sivri bir taş görürseniz onu kaldırın. Sizin böyle yapmanızı istedikleri için değil de içinizde hiç tanımayacağınız, hiç rastlamayacağınız kimselere karşı bir duygu olduğu için yapın” diyor düşünürümüz Mevlana.
Sufilere göre ‘kamil insan’
Birbirimizden farklı ortamlarda bulunsak ta, farklı genlere sahip olsak ta hepimizin hayatını değerler anlamlı ve mutlu kılar. Değerlerle hayatımızı ne kadar donatırsak o kadar insanlığımızı yaşarız.
İnsan, peygamberlerin yolundan giderek özünü, yaradılışını potansiyelden gerçeğe dönüştürebilir. Sufi düşünceye göre, “gerçek anlamıyla insanunvanı sadece “kamil insan”ın hakkıdır. Kamil insan bütün varlıkları benliğinde toplar. Onda sadece birlik vardır.
Mevlana kamil insanı “hak eri” olarak isimlendirir. Hak eri olgunluğa ulaşmış bir benliktir.
Rabbinin sevgisinden umut kesme...
Değerlerle yaşamak bizi sonsuzluğa taşıyacaktır. Böyle olunca umut yüreğimizi sarıp sarmalayacak, hayatın iniş çıkışlı akışında bizi dimdik ayakta tutacaktır. Tıpkı Hicr suresi, 56. ayette olduğu gibi: “Rabbinin sevgisinden dalalette olanlardan-sapkınlardan başka kim umut keser ki?”
MÜKEMMEL DEĞİLİZ!
Hepimizin kendimize has kusurları var. Yaradanımızın büyük planında hiç bir şey ziyan edilmez. O nedenle, kusurlarımızdan korkmayalım. Onları sahiplenelim. Kusurlarımızda gerçek gücümüzü bulursak, biz de güzelliklere sebep olabiliriz...
Mahkumlara anlattığım, onları derinden etkileyen ve mektuplarında yakınlarıyla paylaştıkları “KUSURLARIMIZ” başlığını taşıyan aşağıdaki hikayeyi, sevgi gücümüzü büyütmemizde ve olumlu bakış açısı geliştirmemizde yararlı olacağına inandığım için burada da paylaşmak istiyorum:
Sucunun ilginç hikayesi
Hindistan’da bir sucu, boynuna astığı bir sopanın ucunda taşıdığı iki kovayla su taşırmış. Kovalardan biri çatlakmış. Sağlam olan kova, her seferinde patronun evine uzanan yolu dolu olarak tamamlarken, çatlak kova, içine konan suyun sadece yarısını ulaştırabilirmiş. Bu durum iki yıl boyunca böyle devam etmiş. Sucu patronun evine sadece bir buçuk kova su götürebilmiş. Sağlam kova başarısından gurur duyarken, çatlak kova görevinin sadece yarısını yerine getirmekten dolayı büyük utanç duyuyormuş.
Çatlak kova çok utanmış...
İki yılın sonunda çatlak kova sucuya seslenmiş: “Kendimden utanıyorum ve senden özür dilemek istiyorum.” Sucu, “neden?” diye sormuş. Niçin utanç duyuyorsun? Kova cevap vermiş. Sen bu kadar çalışıyorsun ve benim kusurumdan dolayı emeklerinin karşılığını alamıyorsun.” Sucu şöyle demiş: “Patronun evine dönerken, yol kenarındaki çiçekleri fark etmeni istiyorum.”
Kusurundan yararlandım!..
Gerçekten de tepeye tırmanırken, patikanın bir yanındaki yabani çiçekleri ısıtan güneşi görmüş, fakat yolun sonunda suyunun yarısını kaybettiği için, yine kendisini kötü hissetmiş ve sucudan özür dilemiş. Sucu kovaya sormuş: “Yolun sadece senin tarafında çiçekler olduğunu ve diğer kovanın tarafında hiç çiçek olmadığını fark ettin mi? Bunun sebebi, benim senin kusurunu bilmem ve ondan yararlanmamdır. Yolun senin tarafına çiçek tohumları ektim ve her gün biz ırmaktan dönerken sen onları suladın. İki yıldır, ben bu güzel çiçekleri toplayıp patronun masasını süsleyebildim. Sen böyle olmasaydın, o evinde böyle güzellikleri yaşayamayacaktı.”
Kusurlarımızdan korkmayalım...
Hepimizin kendimize has kusurlarımız var. Aslında hepimiz bir bakıma çatlak kovalar değil miyiz? Yaradanımızın büyük planında hiçbir şey ziyan edilmez. O nedenle, kusurlarımızdan, eksik yanlarımızdan korkmayalım. Onları sahiplenelim. Kusurlarımızda gerçek gücümüzü bulursak, biz de güzelliklere sebep olabiliriz.
Olumlu bakış açısı, inançla güçlenen bir yaşantıdır ve ilahi öğretinin ilkeleriyle de açıklanmıştır. Yaratıcımız “Sizin şer diye bildiklerinizde hayır, hayır diye bildiklerinizde şer olabilir” diyor. İnanırsak ve dolayısıyla hayata güvenirsek, her ne yaşarsak yaşayalım yüce iyiliğimiz için olduğu bilincini canlı tutarsak anı yaşayabiliyoruz. Anı yaşadığımızda taptaze bir enerjiyle besleniyoruz, zihin ve beden sağlığımızı korumuş oluyoruz.