Bağışlamak özgürlüğün anahtarıdır!
.
Bugün sevgi günü, bağışlama günü, buluşma günü, kaynaşma günü.
Bağışlamak; koy verme, serbest bırakma, yatıştırma, iyileştirme, yeniden birleştirme ve oluşturma güçlerini akla getirir.
Yüce Yaratıcı kullarını “bağışlayıcı” olmaya, şöyle çağırmaktadır: af yolunu benimse, İyiyi ve güzeli bildir ve cahillerden yüz çevir. (Araf suresi,199)
Allah bağışlayandır...
“... affetsinler ve hoşgörsünler. Allah’ın sizi bağışlamasını sevmez misiniz? Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.” (Nur suresi, 22)
“... Yine de affeder, hoş görür (kusurlarını yüzlerine vurmaz) ve bağışlarsanız, artık elbette Allah, bağışlayandır, şefkatli olandır.” (Tegabun suresi,14)
Bağışlar, ama incindiğimizi, gücendiğimizi ve duygusal yönden kırıldığımızı belleğimizden çıkarmazsak, bu kırgınlıkların gölgesinde gerçek bağışlama oluşamaz. Bağışlama ve unutmama hakkında, “Bir baltayı toprağa gömüp sapını dışarda bırakmak” denildiğini duymuştum. Gerçekten bu durum, bir bekleme ve gelecek bir savaş için hazır olma durumuna benzetilebilir.
Yanlışlardan öğrenmek...
Bizler unutmaktan korkarız; çünkü, unutmayla, haksızlık ya da kötü davranışın silinip atılacağına, bunlara göz yumulmuş olunacağına ve karşı tarafın kötü davranışının sorumluluğunu bizim yükleneceğimize inanırız. Hatalı olan karşı tarafı, pişmanlığı ya da cezalandırılması olmaksızın bağışlamak zorunda kalışımıza üzülürüz. Oysa, bağışlama yanlışlara göz yummak anlamına gelmez. Bağışlamanın akla getirdiği anlam, yanlışlardan bir şeyler öğrenmek ve ondan sonra daha akıllı davranarak bunları bir kenara itip, yarınlara doğru ilerlemektir.
Şu anki ve gelecekteki olayları karşılamak için geçmişi anımsamak çoğu kez boşuna zaman harcamak olup, insana pek az yarar sağlar. Bu, olayları kişinin zihninde evirip çevirmesi ve yanlışlıkları ya da haksızlıkları yeniden yaşamasıdır. Genellikle rahatsızlığımızı artırdığı, bizi sürekli tedirgin ettiği, kızgınlığımızı ve gücenikliğimizi kışkırttığı ve kuşkularımızı uyanık tuttuğu görülmektedir. Oysa sevginin, yanlışların hesabını tutmadığı çok iyi bilinir. İçimizde kini taşımak, nefreti barındırmak, intikam yolları aramak hep kendi kendimizi yaralayan davranışlardır ve bizi bir yerlere götürmezler. Ne insanı doyuma ulaştırır ne de iyileştirirler. İlerlememize, olgunlaşmamıza ve yeni başlangıçlar yapmamıza engel olurlar. Olumlu enerjimizi olumsuz hareketlere çevirerek, yalnızca, yorulmamızı ve tükenmemizi kolaylaştırırlar. Bizi, yeniden insanlara güvenme konusunda duraksatır ve kuşkucu yaparlar.
En çok ödüllendiğimiz an...
Bağışlama sürecinde unutmayı besleyen, süreci kolaylaştıran tutum, yaşadığımız deneyimden ders aldıktan sonra olayı veya kişiyi Allah’a bırakmak, havale etmektir. Affetme deneyiminde süreci biz başlatırız Allah tamamlar.
Gerçekten bağışlayabildiğimiz ya da bağışlandığımız andan daha çok ödüllendiğimiz “kişisel an”ımız yoktur. O anda gerçekten özgür olur ve insan olarak tüm işlevlerimizle özgürce geleceğe doğru hamle yapabiliriz.