Şampiy10
Magazin
Gündem

Kadınlar ekranda güçlü erkek görmek istiyor

Baştan söyleyeyim kimseyi sinirlendirmeye niyetim yok. Bu güçlü erkek olgusu hayatımızın her yerine sirayet etmiş durumda! Televizyona öyle bir hakimiyet kurdu ki, bir anda reytinglerin hakimi oldu.Ama aklım çok karışık. Çünkü bize bugüne kadar televizyonun kadınlar için içerik ürettiği öğretildi. Hatta dizileri anlatırken “Kadınlar bir yandan yemeğini yapsın, bir yandan da diziyi takip etsin” diye tanımlamalar yapıldı. Ancak farkında mısınız, iki sezondur ekranda reyting alan işleri “erkek işi” olarak tanımlanan diziler oluşturuyor.

Sadece bu sezona baktığımızda bile erkek işleri açık ara farkla zirvede! Söz, Çukur, Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz, Diriliş, Vatanım Sensin, Arka Sokaklar, Savaşçı... Siyah Beyaz Aşk’ı da bu kategoriye koymam gerekiyor, çünkü Ferhat karakteri fenomen olma yolunda ilerliyor.

Peki, ne oldu? Kadınlar kumandayı erkeklere mi kaptırdı? Kesinlikle hayır! Kadın hala televizyonun hükümdarlığında oturuyor. Ancak beğenileri değişti.

Toplum güçlülük kavramına bu kadar tutunmuşken dizilerin bundan mahrum kalması beklenemezdi. Güç yer değiştirdi, adalet arayışı sokağa indi. Haliyle yeni kahramanlara ihtiyaç vardı. Vatanını savunan, ailesini koruyan, kadınına sahip çıkan, zenginden alan ve fakir fukarayı doyuran, genç, yakışıklı, kaslı kahramanlara ihtiyaç vardı. Eee malum, kadın gücü severdi. Bu erkekler göze de hitap ediyordu.

Kumandanın sahibi hala kadın

Hal böyle olunca ailesine bakamayan, parası pulu olmayan, mahallesinde kurtarıcı olarak sevilmeyen, sevdiğine sahip çıkamayan, vatanı için canını veremeyen, kadın ihtiyaç duyduğunda yanında olamayan erkek karakterler ekranda iş yapmamaya başladı. Kumanda kadındaydı ama evdeki erkeğe de kaptırmamak gerekiyordu. “Erkek işi” olarak tanımlanan işlerin hepsinde aşk ve melodram trükleri de vardı. Üstelik o kahramanlar hem dışarıda aslan kesiliyor, hem de sevdiği kadına karşı boyun eğmeyi biliyorlardı. O nedenle kadın kumandayı elinde tutarken erkeği de yanında oturtmayı başardı. Erkek işlerinde aksiyon vardı. Bu da erkeklerin ekranda olması için ilk kuraldı. Önümüzdeki yıl daha çok erkek işi izleyeceğiz. Kahramanlığın içine aşkı iyi yediren, gücüyle kadının sempatisini kazanan erkek karakterin olduğu dizide en çok ses getiren dizi olacak. Kim ne derse desin Türk kadın izleyici maço erkek izlemeyi seviyor. Demedi demeyin!

Yazının devamı...

Merve mi, Pelin mi, Arzu mu, Oya mısınız?

Salı akşamı ekrana gelen Ufak Tefek Cinayetler’in 9’uncu bölümü hiç şüphe yok ki, dört kadın karakterin zaaflarına dair çok şey öğrendiğimiz bir bölümdü. Dizide ilk bölümden beri tavrını hiç değiştirmeyen tek karakter Merve’ydi. Zira o hayata kazanmak için gelmişti. Onun en iyi bildiği şey almaktı. Dünya onun için ikiye ayrılıyordu: Merve ve diğerleri... Bize 9 bölüm boyunca gösterişin, bencilliğin, kazanan olmanın ne demek olduğunu gösterdi Merve. Bazen amma da abartılı dediğimiz yerler oldu ama hiç yadırgamadık. Çünkü etrafımız böyle insanlarla dolu! Sadece kazanmaya odaklanmış ve bu uğurda kimin üstüne bastığını görmeyecek kadar kendisiyle meşgul insanlarla! Merve birini ezerken bile mücadeleci ruhundan vazgeçmiyor. O bir savaşçı... Tam bir Machiavellist. Hatta size bir şey itiraf edeyim mi? Belki de siz kendinize bakmadığınız için farkında değilsiniz ama Merve’yi bu kadar sevmenizin nedeni size benzemesi... Pelin bu hikâyenin en zavallı karakteri gibi görünüyor değil mi? Bugüne kadar aklını hiç kullanmayan ve Merve’nin yörüngesinde yaşayan bir kişilikti. Ama gördük ki, aslında en tehlikeli Pelin’miş. Çünkü güç kimdeyse soluğu onun yanında alan, bu uğurda her şeyden vazgeçebilecek karakter Pelin’miş. Belki de kendinizi Pelin’e yakın hissetmiş olabilirsiniz. Etrafınızda güç için gemiyi ilk terk eden ne kadar çok insan var değil mi? Dönün tekrar kime dost dediğinize bir bakın! Bir de kendinize sorun, “Siz de aynısını yapıyor musunuz?”

Serhan ve Oya aşkı olmamalı

Arzu 96’da yaşanan olayda nasıl Merve ve Pelin’e uydu anlamak zor değil mi? Haftalardır hayata öyle asılmış bir karakter izliyoruz ki, onun mücadelesine destek vermeyen yoktur. Bir erkeğin ve kadınların hükmünden çıkıp kendini keşfetmeye başladı. Bize eğer içinde biraz bile iyilik varsa doğru yolu bulabileceğimizi anımsatıyor. Belki de Arzu’sunuzdur. Kötülük üstünüze bir çamur gibi sıçramıştır ama siz göle girip çamuru temizlemeyi öğrenmişsinizdir. En azından bu isteği taşıyorsunuzdur. Gelelim Oya’ya... Bu hikayenin mağduru olarak başladı bu yolculuğa ama 9 bölümde o da zaaflarına yenik düştü. Hata üstüne hata yapmaya başladı. Oysa doktor, düzgün bir hayatı var. Geçmişinden intikam almak için geldiyse daha planlı olmasını istiyorsunuz değil mi? Ama o takıldı Serhan’ın peşine ve kaçtığını söyleyerek Serhan’a çekilmeye devam ediyor. Oya bu hikayenin en düzgün karakteri olarak başladı. İyiliğin sembolüydü. Ama Serhan’la ne olursa olsun yakınlaşmamalı. Çünkü Mehmet Burcu’yla olduğu için ne kadar kirliyse, Serhan ve Oya aşkı da o kadar kirli! Burcu gibi çiğ bir aşk yaşamaz Oya ama sonuç değişmez. Evli bir adamla olur. Bu hikayenin en cazip ama en tehlikeli yeri bu aşk! Çünkü yasak aşk bu karakterin duruşunu bozar. Belki de Oya’sınızdır. Doğru olmak için yaşayan ama zaaflarına yenik düşen...

Bu kadınlar bu adamlar için mi mücadele ediyor?

Yazının devamı...

Not almadan izlenemeyen dizi: DARK

Netflix Dark’ı eklediğinden beri izleyeceğim diziler listeme girmişti ama bir türlü başlayamamıştım. Fakat kimi görsem Dark’tan bahsedince artık izlemek zorunlu hale geldi. Geçen hafta oturup 10 bölümü izledim. Fakat bu diziyi izlemek öyle kolay olmadı. Sürekli başa alıp kaçırdığım noktaları not alarak ilerledim. Çünkü Dark, kafanızı dağıtmak için izleyebileceğiniz bir iş değil! Tam tersi anlamak için ekstra bir konsantrasyon göstermeniz gerekiyor. Almanca olması da işi zorlaştırıyor. Çünkü İngilizce dizi izlemeye alışan beynim biraz zorlandı Almanca’da...

Başta garipsedim, alt yazıyı kaçırdım ama ilk bölümden sonra alıştım. Öncelikle Dark’ı izlemeye karar verdiyseniz ilk önerim kaleminizi defterinizi yanınıza alın. Çünkü kim kimdir listesi yapmanız gerekebilir. Dark, zaman kavramını irdeliyor. Geçmiş, gelecek ya da şimdi. Her şey birbirine bağlanıyor. Geçmiş geleceği etkiliyor zannediyorsun ama bu hikayede gelecek geçmişi etkileyebiliyor. Ne, nasıl, kim önemli değil Dark’ta... Asıl mesele nasıl olduğu değil, ne zaman olduğu... Dizinin bir başrolü de yok! Herkes başrole çıkabiliyor. 33 yıl döngüsü işleniyor dizide... O nedenle 2019,1986 ve 1953 yılları arasında bir yolculuğa çıkıyorsunuz. Kaybolan çocukları zamanda arıyorsunuz. Karşınıza inanılmaz sürprizler çıkarıyor. Spoiler vermeden anlatması zor. Ancak her bölüm bittiğinde diğer bölümü açmak zorunda hissediyorsunuz kendinizi. Sanırım Lost’tan beri elimize kağıdı kalemi aldırtıp kim kimdir, hangi zamanda olmuştur notları aldırtan başka bir dizi olmamıştı. İlk sezon finalinde ise çok daha cezbedici bir yolculuğun başlayacağı sinyali veriliyor. Şimdiden ikinci sezonu bekler hale geldiğimi söyleyebilirim.

Dolunay final yapıyor

Özge Gürel, Can Yaman, Hakan Kurtaş ve Necip Memili’nin başrollerini oynadığı Dolunay, bu hafta son bölümüyle ekrana gelecek. 26 bölüm sürecek olan dizi aslında yazın büyük sürprizi olarak başlamıştı. Ancak kış sezonuyla birlikte düşüşe geçti. Ancak reyting düşüşünün nedeni hava durumu değildi. Hikayenin tek bir noktada kalmasıydı. Maalesef 130 dakikadan kısa olmayan Türk dizileri için romantik komedi türlerinin gençlik aşkının yanına farklı hikayeler eklemesi gerekiyor. Çünkü yabancı dizilerde 10 bölümde izlediğimiz şeyi biz bu süreler nedeniyle 2 bölüme sıkıştırılmış halde izliyoruz. Hal böyle olunca hikaye çabuk tükeniyor ve özellikle Türk dizilerinde 6’ncı bölümden sonra tehlike sinyalleri çalmaya başlıyor. Ne yazık ki, Dolunay’ın başına da bu geldi. Ferit ve Nazlı arasındaki inatlaşma, birbirlerine ilan-ı aşk, Bulut’un velayeti ve Asuman’ın yaptıkları arasında sıkışıp kaldı dizi... 10’uncu bölümden itibaren aileleri devreye sokup, yan hikayeleri açsalardı durum farklı olabilirdi. Olan oldu, Dolunay bu hafta finale gidiyor. Bu devirde romantik komedi dizisini 26 bölüm götürebilmek bile büyük başarı. Herkesin emeğine sağlık!

Yazının devamı...

Karakterler travmalarıyla gerçeğe dönüşüyor

Bu yıl başlayan ve kısa sürede herkesin diline pelesenk olan iki iş var. Çukur ve Ufak Tefek Cinayetler. İkisi de Ay Yapım işi... İkisi de birbirinden çok farklı görünse de benzerliğe sahip. Biri erkek dünyasının, diğeri kadın dünyasının karanlığını anlatıyor. Biri zenginliğin içindeki yoksul ruhları, diğeri yoksulluğun içindeki zenginliği resmediyor. İkisinde de anlatılan dünya stilize ediliyor. Ama bugünün konusu Çukur. Her hafta reytingini yükselterek yoluna devam eden Çukur’da herkesin dilinde Vartolu var. Erkan Kolçak Köstendil’in hayat verdiği karakterin bu hafta İdris’in oğlu olduğunu öğrendik. Annesinin mezarına gittiği sahnedeki performansı da izlenmeye değerdi. “Ölmesin istedim. Bir kere baba diyeyim, oğlum desin” dediği an öyle gerçekti ki, bir insanın minicik sevgi kırıntısına olan muhtaçlığını resmediyordu. Sena’nın da anne sevgisine olan hasreti izlenmeye değerdi. Kaçırıldıktan sonra eve dönüşünde Sultan Koçovalı’nın ona sarılışı gözümü doldurdu. Karakterlerin psikolojik derinliğine inildiğinde o diziyle daha fazla bağ kuruyorsunuz. Çukur’un başarısı da erkek işi oluşu, aksiyon sahneleri, oyunlarla dolu olmasının yanı sıra karakterlerin psikolojik geçmişlerine yaptığı vurgu. Çünkü karakterler geçmiş travmalarıyla gerçeğe dönüşüyor.

ACI TATLI EKŞİ YARIN VİZYONDA!

BAŞROLLERİNİ Buğra Gülsoy ve Özge Özpirinçci’nin paylaştığı Acı Tatlı Ekşi yarın vizyona giriyor. Salı akşamı filmi galasında izleme şansım oldu. Bu yıl komedi filmleri arasında romantik türü seçip, bir aşk filmi yaparak çok doğru bir seçim yapmışlar. Öncelikle sinemalarda bir aşk filmi eksikliği olduğu aşikar. Aşk Yeniden dizisinde iyi bir partner olan Buğra ve Özge’nin sinemadaki uyumları da muazzam. Zaten birbirini iyi tanıyan ikili sinemada bunu avantaja dönüştürmüş. Böylece oyunculuklara sonuna kadar inanıyorsunuz. Yönetmen Andaç Haznedaroğlu da elindeki malzemeyi iyi yoğurmuş ve ortaya lezzetli, bol gözyaşı dökeceğimiz bir aşk filmi çıkarmış. Acı Tatlı Ekşi yarın vizyona giriyor. Aşkın son hızla tükenerek yaşandığı yeni dünyada “Aşk emek ister” vurgusunu sonuna kadar hissetmeye hazırsanız filmi izleyin. Umarım sizin aşkınız hep tatlı olur.

Esma aşkla parlayacak

İSTANBULLU Gelin’in senaristlerine de, yönetmenine de, oyuncularına da helal olsun! Çünkü ikinci sezonunda bir diziyi her hafta böyle yüksek tansiyona çıkarıp finale götürmek o kadar kolay değil artık! Senaryo ve reji öylesine birbirini destekliyor ki, dizide vaktin nasıl geçtiğini anlamıyorsunuz. Son bölüm Esma Hanım’ın aşka sonunda “Evet” demesiyle final yaptı. Yarın akşam ekrana gelecek bölümde ise aşkın verdiği ışıltının bir kadını nasıl parlattığına izleyeceğiz. Aşkın buz dağını nasıl erittiğine şahit olacağız. O suratsız Esma’nın bir Garip aşka bu kadar yumuşayacağını görmek sanırım izleyicilerin içine su serpecek.

Yazının devamı...

İsimsizler veda etti

Asker dizilerinin patlama yaptığı dönemde ilk başlayan dizi Kanal D’nin İsimsizler’i oldu. Senaryosunu önceden okuma şansım olmuştu. Ancak televizyonda izlediğim dizi okuduğum senaryoyu hiç yansıtmıyordu. Evet kelimeler aynıydı ama o dünya ve mizansenler izleyiciye duyguyu geçirmiyordu. Daha sonra diğer asker dizileri geldi. Savaşçı ve Söz bu modanın etkisiyle alıp başını giderken İsimsizler reyting olarak iki dizi kadar ses getirmedi. Yeni sezonda hem hikayede değişiklikler oldu, hem yönetmeni değişti, hem de yeni oyuncular eklendi. Fakat bir türlü istenen başarı yakalanamadı. Dizinin günü değişti, bu defa cumartesi akşamları yarışa çıktı. Ancak bu türde bir cumartesi başarılı olması imkansızdı. Öyle de oldu. Bu kez İsimsizler’in yerine Dostlar Mahallesi geldi. Cumartesi akşamı önce Dostlar Mahallesi, ardından da İsimsizler’in finali yayınlandı. Sonuç Dostlar Mahallesi İsimsizler’in boşluğunu reyting olarak dolduramadı. İsimsizler doğru zamanda, doğru konjonktürde başlamasına rağmen bu türde başlayan diziler arasında ilk veda eden dizi oldu. Tüm ekibin emeğine sağlık! Ama bu türün iş yaptığı bir dönemde yayından kaldırılması üzerine iyi düşünmek gerekiyor. Hataların üzerinden geçip aynı yanlışa düşmemek gerekiyor.

Kendisini gözünüze sokmadan müziğiyle kulağınıza işliyor

Gece hayatında çok fazla gezen biri değilim. Ancak geçtiğimiz hafta arkadaşım Uğur Genç’in davetiyle Gökhan Türkmen konserine gittim. Uğur, Beşiktaş esnafıdır, oyuncudur. Şu sıralar Gökhan Türkmen’in asistanlığını da yapıyor. İlk defa Türkmen’in canlı performansını dinledim. Ne kadar çok şarkısını biliyorum diye düşünmeden edemedim. Bence Gökhan Türkmen, kendisini gözümüze sokmayan ama müziğiyle farkında olmadan kulağımıza işlemiş bir isim. Sakin bir sahne performansı var Türkmen’in. Odaklandığınız şey sadece müzik ve müziğe doyarak geceden ayrılıyorsunuz. Bundan sonra Gökhan Türkmen’in konserlerini kaçırmam. Çünkü sadece müzik dinlediğim ve kulağımın pasının silindiği konserleri özledim.

Yazının devamı...

Poyraz’sız Poyraz Karayel olur mu?

Cuma günü vizyona giren Poyraz Karayel Küresel Sermaye filmini izledim. Dizinin de senaristi olan Ethem Özışık’ın kaleme aldığı, Osman Taşçı’nın yönetmenliğini üstlendiği, Musa Uzunlar, Celil Nalçakan, Ali İl, Cem Cücenoğlu, Emel Çölgeçen, Şükran Ovalı, Deniz Barut, Erkan Can’ın rol aldığı filmin müziğini duyduğum anda “özlemişim” dedim. Her ne kadar filmin daha açılış sahnesinde işlenen cinayet sinir bozucu olsa da filmin genelinde eğlenceli bir dil hakim. Özellikle Celil Nalçakan ve Cem Cücenoğlu ikilisi komedi konusunda ciddi bir yük almış. Performansları da alkışlanmaya değer! Ancak ortada çok ciddi bir sorun var. Bu filmin adı Poyraz Karayel. Hal böyle olunca gözünüz Poyraz’ı haliyle Ayşegül’ü arıyor. İkisi de filmde yok. Adları bile geçmiyor. Sefer’i de görmek istiyorsunuz ama sadece bir an adı geçiyor. Çünkü film Bahri Baba’nın Ayşegül’le konuşmadığı dönemi anlatıyor. Yani Poyraz, Umman Ailesi’nin hayatına daha girmemiş bile... O zaman insan düşünmeden edemiyor. Neden bu filmin adı Poyraz Karayel. Keşke adı Küresel Sermaye olsaymış. Belki Poyraz Karayel tırnak içinde bir hatırlatıcı olarak geçebilirmiş. Film eğlenceli, seyirlik ve özlediğiniz o karakterlerle sizi buluşturuyor. Daha doğrusu Zülfikar, Sadrettin, Taş Kafayla buluşuyorsunuz. Eğleniyorsunuz da ama işte “Poyraz’sız Poyraz Karayel olur mu?” demekten de kendinizi alamıyorsunuz.

Gülizar geliyor

Uzun zamandır bekliyordum. Çağan Irmak yeniden televizyona göz kırptı. Başrollerini Farah Zeynep Abdullah, Berk Cankat ve Berk Erçer, Berkay Ateş, Şerif Sezer, Zuhal Gencer, Ebru Cündübeyoğlu’nun paylaştığı Gülizar yakında Kanal D’de başlayacak. Farah’ı bu kez şarkıcı olarak izleyeceğiz. Sosyal medyadan takip ediyorum. Onu bu yolculuğuna Çiğdem Erken hazırlıyor. Çiğdem gibi yetenekli, tecrübeli ve tutkulu biri. Bu işe el attıysa ortaya çok iyi bir sonuç çıkacağına eminim. Tanıtımı eğlenceli. Berk Cankat’ın da performansını merak ediyorum. Onu bu defa bir veteriner olarak izleyeceğiz. Berk yakinen tanıdığım bir isim olduğu için mesleğini ne kadar ciddiye aldığını biliyorum. Bu defa çok seçici davrandı. Gülizar’da da Farah ve Berk’ten iyi bir çift çıkacağını düşünüyorum. Ayrıca Berkay Ateş bir işe girdiyse orada mutlaka iyi performans izleyeceğimizi biliyorum. Açıkçası ortaya nasıl bir iş çıkar izlemeden karar vermek zor. Ancak Çağan Irmak ve oyuncu kadrosu insana farklı, kaliteli ve eğlenceli bir iş izleyeceğimiz algısını oluşturuyor. Televizyon karşısına bu duygularla oturacağım. Hadi Gülizar artık başlasın!

Yazının devamı...

Türkiye’nin en çok izlenen dizisi hangisi?

Dizilerin kaderini her sabah 10.00’da çıkan reyting karneleri belirliyor. O sonuçlara göre devam ya da tamam kararı alınıyor. Rekabet arttıkça da reyting izleyicinin izleme alışkanlıklarını ve davranışlarını da etkiliyor. Dikkat edin, yeni başlayan bir dizinin ilk bölüm reytingi çok yüksek gelmiyor. İkinci bölümden sonra yükselişe geçiyor. Çünkü izleyici devam edip etmeyeceğini bilmek istiyor. Öyleyse Türkiye’nin en çok izlenen dizilerini açıklayalım ve izleyici rahat bir nefes alsın. Şampiyonluk tahtında TRT 1’de ekrana gelen Diriliş Ertuğrul oturuyor. Bu sezon 20 reyting bile gördük dizide... O nedenle izleyici arkasına yaslanıp rahat bir nefes alabilir. Bu sezon zirveyi terk etmeyeceği çok belli. Türkiye’nin en çok izlenen dizisi de Diriliş Ertuğrul.

Devam edecek diziler

Sezon sonuna kadar ekranda göreceğimize emin olduğumuz dizilere gelince... Söz, Çukur, Kırgın Çiçekler, Siyah Beyaz Aşk, Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz, Kadın, Ufak Tefek Cinayetler, Vatanım Sensin, Bizim Hikaye, Kanatsız Kuşlar, Arka Sokaklar, İstanbullu Gelin, Aşk ve Mavi, Yeni Gelin, Savaşçı. Meryem’in ne olacağını zaman belirleyecek. Zira, reytingleri şu anda iyi olmasına rağmen sık sık iniş ve yükseliş yaşıyor. Üstelik kanalın arkada bekleyen çok fazla dizisi var. O nedenle sezon sonunu görmesi için reytinginin tüm kategorilerde 5 barajından hiç düşmemesi gerekiyor. Ekranın diğer dizilerine gelince; onların kaderini ise önümüzdeki ayın reytingleri belirleyecek. Zira; 5 barajının altında kalan diziler yerine başka bir dizi gelene kadar ömrünü sürdürecek.

Mekanın cennet olsun Kemal Uzun

Pazartesi sabahı korkunç bir haberle uyandık. Yönetmen Mustafa Kemal Uzun evinde ölü bulunmuştu. Önce kalp krizi olabileceğini düşündük. Ancak korkunç gerçek çok geçmeden ortaya çıktı. Kemal Uzun, evinde dizisinde figürasyon olan 19 yaşındaki Osman Akti tarafından öldürülmüştü. Üstelik sırtından bıçaklandıktan sonra kafası beyzbol sopasıyla parçalanmıştı. Kemal Uzun birkaç defa setine konuk olduğum için tanıdığım kibar, saygılı, naif bir adamdı. Canice bir ölümü asla hak etmedi. Aklım almıyor, kalbim bu vahşiliği kaldıramıyor. Sözün bittiği yerdeyiz ve bu caniliği asla kabul etmeyeceğiz. Mekanın cennet olsun Kemal Uzun. Çok ama çok üzgünüm.

Yazının devamı...

Ayla ve Aile Arasında’nın başarı sırrı

Bu yıl vizyona giren Türk filmlerinin çoğu gişede hüsrana uğrayınca açıkçası beni de bir merak sardı. Acaba Türk filmleri artık izleyicinin ilgisini çekmiyor mu? Komedi ve romantik komedi türü artık albenisini kaybetti mi? İzleyici hangi filmleri izlemek istiyor? Aklımda bu sorular var. Zira, televizyonda reyting karşılığı yüksek olan oyuncuların filmleri gişede battı.

Buna karşın Ayla 5 milyona doğru gidiyor. Çünkü hikayesi güzel, gerçek ve kahramanını kendi içinden çıkarıyor. Kahraman yıkılmaz, kırılmaz, paslanmaz, vurulmaz değil! İnsan, sadece insan... Bir kız çocuğuna baba olmayı kafaya takmış bir insan... Onun için fedakarlık yapan bir insan! Nerede geçtiği, olayların gelişimi detay! Özü ailesiz kalmış küçücük bir kıza baba olmak için emek veren bir adamın hikayesi olması. O nedenle gerçek, samimi ve izleyicinin özünün ne olduğunu hatırlatıyor. Sonuç bu hafta sonu 5 milyonu bulacak. Bir diğer gişe yapan film ise Aile Arasında! Gülse Birsel’in kaleme aldığı, Ozan Açıktan’ın yönettiği film 10 günde 1.5 milyonu geçti. Üstelik o da bir komedi filmi. Derdi büyük insanları anlatmak değil, küçük insanların büyük sorunlarına odaklanıyor. Samimiyeti ve insanı da merkezine koyuyor. Sonuç hafta sonu 2 milyonu geçecek.

Romantik komediler neden tutmadı?

Diğer yandan romantik komedi filmleri ne yazık ki gişede hüsrana uğruyor. En sevdiğim tür romantik komedidir. Ancak ne yazık ki, bu ülkede türüne romantik komedi denilen ama gerçekte romantik komedi olmayan işler izliyoruz. Hiçbiri gerçek değil, daha doğrusu romantik komedinin en önemli duygusu gözden kaçırılmış. Masalla gerçek sentezlenmiyor. Samimiyet merkeze alınmıyor. Hikayede gerçek kendini gösteremiyor. Çünkü ne aşk gerçek oluyor, ne de olaylara inanıyorsunuz. Müzik, mekanlar, kostümler çok güzel ama ortada seyirciye insan olduğunu hatırlatan bir hikaye ve reji yok. Sonuç 500 bin barajında kalabiliyorlar. Ayla, Yol Arkadaşım ve Aile Arasında 2017 yıllında yüzümüzü gülümseten, gözümüzü dolduran, hayattan koparmayan hikayeleriyle başarıyı hak ettiler. Darısı 2018’de vizyona girecek filmlerin başına...

EN YAKIN ARKADAŞIM BİR DELİ

Oyuncu Kerem Fırtına’nın kitabı çıktı geçtiğimiz ay. Adı: En Yakın Arkadaşım Bir Deli. Kerem yakından tanımasam da duruşuyla insana çok şey anlatan biri. O nedenle kitabı okumadan onunla ilgili bir yargım vardı. Kerem Fırtına’yı nasıl bilirsiniz diye sorsanız, adam gibi adam olmaya kafayı takmış, saygılı, tartışmasız mahalle çocuğu, içinde konuşan bir Kerem daha var ve en büyük kavgası onunla olan biri derdim. O nedenle kitabını da merakla okumaya başladım. Daha ilk sayfada beni haklı çıkardı. Çünkü kitaba Çiçekçi’yle başlıyor. Şu Üsküdar’daki Çiçekçi semtiyle ve o mahallede büyürken yaşadığı hikayeleri anlatıyor. Adam gibi adam olması için babasının verdiği mücadeleyi ve içinde konuşan Kerem’i daha ilk sayfalarda ortaya çıkarıyor. Gerisi zaten su gibi akıp gidiyor. Kısa sürede kitabın sonuna geliyorsunuz. Çünkü gizlisi saklısı yok. Ailesini, arkadaşlarını, korkularını, zaaflarını ve kendi karanlığını samimi olma derdi taşımadan, yapmacıklıktan uzak bir üslupla yazmış. Ben keyifle okudum, size de tavsiye ederim.

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.