Meryeme Dara’dan Gültan Kışanak’a
Pazar günü Hürriyet’ten Sedat Ergin, Habertürk’ten Balçiçek İlter, Radikal’den Oral Çalışlar, Milliyet’ten Kadri Gürsel ve Mehmet Altan’dan mürekkep bir ekip hep beraber BDP’nin Diyerbekır eş belediye başkanları Gültan Kışanak ve Fırat Anlı’nın seçim programını izlemek üzere Diyarbakır’daydık.
Bu “eş başkan” hadisesini BDP çok ciddi bir şekilde benimsedi. Türkiye’ye yeni bir şey getirdiler farkındaysanız. “Parti eş başkanlığı” modelinden sonra şimdi de belediyecilikte aynı yolu izliyorlar.
Formül her yerde aynı. Resmi olarak tek bir başkan olabiliyor. Çünkü seçim kanunu tek bir başkanı seçmemize izin veriyor. Oy verenler başkan olarak bir kişiyi seçecek. Bir numaralı belediye meclis üyesi de gayrı resmi olarak eş başkan olacak.
Peki neden bu yola gidiliyor?
Bir numaralı neden “kadın erkek” dengesini gözetmek. BDP seçime girdiği hemen hemen tüm belediyelerde eş başkanları bir kadın bir erkek olmak üzere belirlemiş. Başkan erkekse bir no’lu meclis üyesi kadın veya tam tersi. Hepsinin belediye meclisleri de yine kadın erkek yarı yarıya.
Kürtlere belki kızıyorsunuz belki kızmıyorsunuz ama Sezar’ın hakkını da Sezar’a verin. Kadın en çok Kürtlerde eziliyor ama siyasi temsilde eşitlik konusunda da en ciddi, en kararlı mücadeleyi yine Kürtler yapıyor. Üstelik samimiler ve başarılılar. BDP dışında hiçbir parti güçlü kuvvetli, inisiyatif sahibi kadın liderler çıkartmakta bu kadar mahir değil.
Bu paradoksal durumun bildiğiniz ve bilmediğiniz muhtelif neden ve açıklamaları var elbette. Diyarbakırlı yazar Şeyhmus Diken ise bize çok başka bir tarihi hikaye anlatıyor. Meğer Diyarbakır’ı (o zamanki adıyla Amid) milattan sonra 630’lu yıllarda bir kraliçe yönetiyormuş: Meryeme Dara. Hıristiyan olan ve meşhur Diyarbakır surlarının biri üzerinde sureti de nakşedilmiş olan bu kadın hükümdar, İslam ordularının kuşatmasına beş ay dayandıktan sonra teslim olmuş ve hakimiyeti 639 yılında sona ermiş.
Diyarbakır’ın Gezi’si ‘Hevsel’
Şu an Diyarbakır’ın hemen yanı başında korkunç bir ağaç katliamı yapılıyor. Dicle Üniversitesi arazisinde binlerce yaşlı ağaç (iddialara göre 7 bin ile 10 bi ağaç arası ağaç) bir hafta içinde kesildi.
Hazır oradayken atladık arabaya ve araziye gittik. Manzara içler acısıydı. Bir Google haritadan Dicle Üniversitesi diye aratıp bakıyoruz, yemyeşil, ağaçlıklı bir arazi, bir karşımızdaki manzaraya bakıyoruz tsunami felaketi geçirmiş bir Japonya gibi!
Dicle Üniversitesi kampus arazisi bir hayli büyük. 30 bin dönüm. Kampüsün batı sınırını Dicle nehri oluşturuyor. O bölgenin adı da “Hevsel Bahçeleri”. Gültan Kışanak’ın verdiği bilgiye göre mesele üniversitenin arıtma tesisi. Tesis eksik ve hatalı yapılmış. Okulun bütün kanalizasyonu, basit bir çökertme işleminden sonra Dicle nehrinin kenarındaki bu ağaçlık alana verilmiş. Bir süre sonra da bataklık haline gelmiş.
Fakat tüm dünyada bataklıklar ağaçla kurutulurken Dicle Üniversitesi ağaçları keserek “ıslah” yoluna gitmiş.
Dicle Üniversitesi Genel Sekreteri Prof. Dr. Sabri Eyigün, “sadece kavak ağaçlarını kestik, yangın çıktığında itfaiye araçları oraya girmekte zorlanıyordu” diye bir açıklama yapmış ama külliyen yalan. Yol açmak için 7 bin ağaç kesilmez!
Dicle Üniversitesi Öğrencileri şu an gece gündüz nöbet tutuyor kalan ağaçlar kesilmesin diye. Gezi benzeri bir protesto söz konusu. İşin acıklı kısmı Dicle Üniversitesi yönetimi daha önce de yine yangın tehlikesi bahanesiyle 10 bin ağaç kesti ve bunu da gururla duyurdu.
Bir iddia da buranın imara açılacağı ve tüm bunların bir hazırlık olduğu…