1955 hortlasın öyle mi?
.
Vatan Haber
Başbakan’ın konuşmasını her dinlediğimde, daha doğrusu her “maruz” kaldığımda şöyle bir kabus/hisse kapılıyorum:
Daha konuşması bitmeden kapım güm güm güm vurulacak, eve mahallenin bilumum eşkıyası girecek, bir bölümü beni dövecek, hatta daha beter şeyler yapacak, bir bölümü eşyalarımı kırıp dökecek ve sonra “ÇEKTİR GİT BU ÜLKEDEN! SENİ İSTEMİYORUZ! ANLAMADIN MI HÂLÂ?!” diyerek çekip gidecek.
Başbakan’ın, Gezi’den sonra beşinci vitese takılmış bir şekilde her Allahın günü hissettirmeye çalıştığı işte tam da bu. Daha önce de pek hazzetmediğini biliyorduk ama artık düpedüz “kurtulunması gereken” “düşman” olduk.
Yalanla, iftirayla, her gün aşağılayarak, karayalarak yaptığı tam bu.
Böyle benim gibi hisseden kaç kişi var bilmiyorum.
Belki ben yalnız yaşadığım için daha tedirginim.
Belki ben bu ülkenin geçmişini iyi bildiğim için daha diken üstündeyim.
Zira bu ülke, 60 yıl evvel buna benzer bir “provokasyonu” yaşandı. Hem de çok utanç verici bir şekilde yaşadı.
1955 yılında, Başbakan Adnan Menderes kontrolü altındaki basına yalan bir haber yaptırdı: “Ata’mızın Selanik’teki evini bombaladılar”
Amaç ülkedeki Rumları rahatsız edip, mallarını mülklerini bırakıp gitmelerini sağlamaktı. Zira ekonomi kötüye gidiyordu ve hükümetin “bir şeyler” yapması gerekiyordu.
Haberin yayınlandığı günün akşamında Demokrat Parti teşkilatının, meslek kuruluşlarının, gençlik örgütlerinin, resmi kurumların kışkırtmasıyla hem İstanbul’dan hem otobüslerle şehir dışından getirilmiş kalabalıklar akıllara durgunluk veren bir yağma ve yıkım eylemi gerçekleştirdi. .
Kalabalıklar Şişli, Beyoğlu, Samatya, Kumkapı, Yedikule’deki gayri Müslimlerin (ve zaman zaman da yanlışlıkla) Türklerin dükkanlarına, yazıhanelerine, evlerine ve ibadethanelerine saldırdı. Emniyet ortada görünmedi. Organize öncü birliklerin ulaşımı özel araçlar, taksiler, kamyonlar ve belediyenin otobüsleri ve vapurlarıyla sağlandı. Sabaha kadar süren saldırılarda beş binden fazla gayrı menkul tahrip edildi. 73 Rum kilisesi yakıldı. Resmi olarak ilan edilmediyse de 400’e yakın tecavüzün yapıldığı tahmin ediliyor. (Merak eden 6-7 Eylül olayları diye internete baksın ve İstiklal caddesinin yağmadan sonraki fotoğraflarına bir baksın)
Sabah karşı sıkıyönetim ilan edildi, şehre tanklar indi. Ama zaten olan olmuştu.
Önce suç komünistlere atılmaya çalışıldı. Aralarında Aziz Nesin’in de olduğu bir grup solcu tutuklanıp hapse atıldı.
Sonra yağmaya katıldı diye beş bin küsur kişi sorgulandı.
Dava açıldı. HERKES berat etti.
Olan solculara ve gayrı Müslimlere oldu. Komünistler suçsuz yere 4 ay hapiste kaldı, Rumlar da yüzyıllardır yaşadıkları toprakları terk ettiler. Onlarla beraber birçok Yahudi ve Ermeni de gitti...
Proje gerçekleşmişti.
Galiba herkes mutluydu.
Şu an Taksim’deyim ve polis gene göstericilere gaz bombası atıyor. Ortalık yine savaş alanına döndü.
Aynı İstiklal, aynı Taksim ve devlet Başbakan’ın önderliğinde yine “birilerine” karşı savaş açmış durumda.
1955’deki o “halk”ı hortlatmak için elden ne geliyorsa yapılmaya çalışılıyor.
İstenen bu mu?
O zaman mutlu olacak mı herkes?