2 kitap 1 yazar
Elimde 2 kitap var. İki roman... İlkinin adı “13’ünde kadın olmak”. Romanın ismi özetliyor aslında konusunu.
Arka kapak şu cümle ile başlıyor:
“İki çocuk gelin, iki ayrı evde, insanlık dışı bir törenin kurbanı oldular.”
Bu topraklara özgü bir cinayet türüne adını veren o acı gerçek kitabın konusu: ‘Töre.”
“13’ünde kadın olmak” bir ‘berdel’ hikâyesi.
Arka kapakta yer alan alıntıyı aktarayım; zaten fazla söze gerek kalmayacak:
“Odanın dışına çıkan Kuş Ömer’e, yaşlı kadın çarşafı sorduğunda, Kuş Ömer yere çömeldi ve çocuk gibi ağlamaya başladı. Kadın içeri girdiğinde, Sıla’nın yatakta cansız yattığını gördü ve ‘Adnan Ağa yetiş ! Gelinin ölmüş’ diye feryat etti.”
Yazar, romanının konusu ile birlikte, eseriyle söylemek istediğini de yerleştirmiş arka kapağa.
Şöyle devam ediyor:
“Kan parasına karşılık abilerini kurtarmak için babaları tarafından evlendirilen Helin ve Sıla’nınkine benzer nice dramlar yaşanıyor.
Bez bebeklerle oynamaları gereken dönemde, cinselliğin ne olduğunu dahi bilmeden gerdeğe girdirilen ve ‘Amca ne olur beni anneme götür’, ‘Bana bir şey yapma koruyorum’ diye yalvarmasına rağmen bir hayvanın üzerine çıkıp küçücük bedenini kavraması ve ağzını kapatıp nefessiz bırakmasıyla ölümüne neden olduğu Sıla ile ikizi Helin’in hikayesi.”
İkinci romanın adı “Arsine - Tehcirde bir Ermeni kızı.”
Bu eserin konusunu da yine arka kapakta yer alan sunuş ile aktarayım:
“Başından ve elinden yaralıydı. Yüzü morarmıştı. Soğuğa, açlığa ve yaralarına rağmen hâlâ yaşıyordu. Çok az nefes alabiliyordu. Gözlerini ölüm korkusu sarmıştı. O sırada bir asker onu tuttuğu gibi öteki cesetlerin üstüne fırlattı. Sonra tüm cesetleri yaktılar. Bana sanki yanmakta olan ölü bedenler arasından bir çığlık işittim gibi geldi.”
Alıntının ardından, kitaba dair bilgi yer alıyor arka kapakta. Şöyle:
“Ermeni Tehcirinde çok gizli kalmış, gün ışığına hasret nice hikâyeler vardır.
Tehcir anında tren vagonunda doğan Arsine’nin, Ayşe Nine oluşuna kadar geçen acı dolu yaşamın gerçeği...
Ya yaşama tutunacaktı, ya da bunca haksızlığa genç bir Ermeni kızı olarak devam edecekti.
Acı, ölüm ve feryat ile Arsine’nin 100 yıl önce başlayan, Ayşe Nine olarak sevinç ve gözyaşı içerisinde biten yaşam öyküsü...”
İlk roman bu toprakların değişmez gündem maddelerinden birine dokunuyor. Kan davası, berdel, töre...
İkincisi de yine değişmeyen başlıklardan biri. Her yıl şu günlerde, yani 24 Nisan’ın hemen öncesinde alevlenen Ermeni meselesi, zorunlu göç ve soykırım iddiaları...
Unutmadım; yazarı sona sakladım.
Bu iki kitabın yazarı Ali Bayram.
Öyle meşhur bir romancı değil.
Polis intiharları konusunda da çalışmalar yapmış 40 yaşındaki Bayram, kendini “feminist bir kalem” olarak tanımlıyor.
İnternet sitelerinde kadının Türkiye’deki yerini anlatan ve kadın haklarını savunan yazıları yayınlanıyor.
Ama tüm bunlardan daha önemlisi...
Ali Bayram, bir polis memuru.
Halen aktif görevde olan bir polis memuru. Daha önce yazdığı kitaplar sebebiyle hakkında defalarca soruşturma açılmış.
Şimdi ise eserlerini, polislerin sendikalaşması için kaleme aldığını söylüyor. Kitaplarından elde edilen geliri, polislerin sendikal mücadelesi için harcadığını...
Bu ülkede böyle farklı, ilginç insanlar da var; bilin istedim.